YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
692091b7877e9
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 8
Bugün : 29300
Dün : 45549
Bu ay : 882024
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45285845
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

"Her ümmetin bir (hakimiyet süreci vardır ve) eceli gelince, artık ne bir saat ertelenebilir ne öne alınabilir" (Yunus: 49)

İsrail, hiçbir bahane bile gösterme ihtiyacı duymadan, savunmasız Gazze'ye füzelerle saldırdı. 1400 kadar masum Müslüman'ı katledip, çocuk, kadın, ihtiyar, 6 binden fazlasını yaralayıp sakatladı. Mazlum kanıyla beslenen Siyonist kuduzların, Mescidi Aksa duvarına kusan azgınların, eceli yaklaşmıştı. Bu vahşi katliamları ABD ile birlikte yaptıkları da açıktı. Amerika'dan gelen açıklamalar, hala Hamas'ı suçlu saymaktaydı.

 

Recep T. Erdoğan'ın ve AKP iktidarının tavrı ise, tam bir sahtekârlıktı. BOP eşbaşkanı olarak, Orta Asya doğalgazının, Kafkas ve Irak petrollerinin vanasını İsrail'in eline verme taşeronu olarak Siyonistlerin sadık hizmetkârı olan ve bir hafta önce İsrail bakanlarını ağırlayıp talimatlar alan Recep Bey'in şimdi atıp tutması, tam bir münafıklıktır.

"Bunlar, iman edenlerle karşılaştıkları zaman: "şüphesiz biz mü'miniz (onları oyalamak ve yararlanmak için kâfir zalimlerle beraberiz)" derler… (Ama) şeytanlarıyla (zalimlerin elebaşlarıyla) gizli buluştuklarında ise derler ki: "Biz asıl sizinle beraberiz (Mü'minleri ve mazlum kesimleri) sadece idare etmekte ve onlarla dalga geçmekteyiz." (Bakara: 14) ayeti bunların durumunu ne güzel anlatmaktadır. ABD ve İsrail'in asıl sinsi hesaplarının ise, özellikle İran'ı kışkırtmak ve ardından: "Hamas, Hizbullah'a destek veriyor" gerekçesiyle bu ülkeye saldırmaktır.

ABD'den, "İran'a baskı yapın çağrısı" artıyor

ABD'nin yeni yönetiminin de Ortadoğu'ya yönelik çıkarcı politikasını değiştirmeyeceğini ifade eden Robert Gates, İran'a karşı baskının artırılması çağrısından sakınmamıştı.

ABD Savunma Bakanı Robert Gates, İran'ın nükleer programıyla mücadele etmek ve bölgede gücü ele geçirmek için, BM önergesi çerçevesinde, uluslararası topluma İran'a ekonomik baskıyı yoğunlaştırmak gerektiğini açıklamıştı. İran'a baskı çağrısını Körfez İşbirliği Konseyi Ülkeleri ile Irak'a da yapan Gates, Afganistan'daki asker sayısının arttırılmasına rağmen, durumun Afganistan'daki asker sayısının arttırılmasıyla çözülmeyeceğine, çözümün ancak Afgan askerlerinin, Taliban ve El Kaide'ye karşı mücadele edebilecek şekilde eğitilmesiyle sağlanacağına vurgu yapmıştı.

"ABD temel çıkarları değişmez"

Gates ayrıca, ABD'nin düşmanlarını, "başkan seçilen Barack Obama'nın ilk aylarında yeni yönetimin kararlılığını test etmeye kalkışmamaları" konusunda uyarmıştı. Gates, bu görüşünü "Yönetim değişikliğinin, başta Ortadoğu'da olmak üzere temel çıkarlarımızı değiştirmediği (!) konusunda sizi temin ederim" sözleriyle vurgulamıştı. Obama'nın yardımcısı Joe Biden'in de aralarında bulunduğu bir grup dış politika uzmanı, ABD'nin düşmanlarının Obama yönetiminin ilk dönemlerinde bir kriz çıkartmaya çalışacaklarını açıklamışlardı. Yeni yönetimde de görevine devam edecek olan Gates, Basra körfezinin güvenliğinin Washington açısından merkezi bir öneme sahip olduğunu hatırlatarak, Obama'dan bölgedeki ABD müttefiklerine, "bu konudaki politikaların devam edeceği" mesajını hatırlatmıştı.

Rus Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nikolay Makarov:

ABD'nin Orta Asya'da üs arayışında ve İran'a saldırı hazırlığında olduğu biliniyor

Rusya'nın çiçeği burnunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nikolay Makarov, ABD'nin Özbekistan ve Kazakistan'da yeni askeri üs peşinde olduğunu söyledi. Rus basınında yer alan ve "Rusya'nın yeni Genelkurmay Başkanı ABD'nin yeni hava üssü planlarını ortaya çıkardı" başlığıyla verilen haberde, ABD'nin Özbekistan ve Kazakistan'da askeri üs arayışında olduğu kaydedildi.

Rus haber ajansı Itar Tass'a dayandırılarak verilen haberde, ABD'nin bir çok yerde olduğu gibi Bulgaristan ve Romanya'da da üssü bulunduğuna işaret eden Orgeneral Makarov, "Rusya'nın yanı başındaki Gürcistan ve Ukrayna'nın ısrarla NATO'ya dahil edilmeye çalışılmasının ise hayra işaret olmadığını" kaydetti.

Rus Genelkurmay Başkanı, ABD'nin gerek sınırlarının yanı başında ve gerekse bazı Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinde sürdürmekte olduğu askeri girişimlerle, Rusya'nın nükleer çalışmalarını kontrol altında tutmayı ve İran'a saldırı sırasında etkisiz bırakmayı hedeflediğini ileri sürdü.

ABD, bunları kabul etmiyor

Rusya'nın bu iddialarına ABD'den ise ret cevabı geldi. Haberde görüşüne yer verilen, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Müsteşar yardımcısı Türk Yahudisi Taraf'ın Prensesi Zeyno Baran Hanımın kocası Matt Bryza, iddiayı yalanlayarak ABD'nin böyle bir planının olmadığını dile getirdi. İddiada adları geçen Özbekistan ve Kazakistan'daki ABD Büyükelçilikleri de değişik vesilelerde yaptıkları açıklamalarda, ABD'nin ne Özbekistan'da ve ne de Kazakistan'da yeni askeri üs arayışında olmadığı belirtildi.

Daha önce bazı basın yayın organlarında "Kazakistan, Almatı'da ABD'ye hava üssü verecek" şeklinde çıkan haberler üzerine bir açıklama yapan Kazakistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ercan Aşikbayev, bu haberlerin kasıtlı olduğunu söylemişti.

Kazak sözcü, "değil sadece Almatı'da, Kazakistan sınırları dâhilinde hiç bir yerde ABD'ye askeri hava üssü sağlama gibi bir durumu söz konu olmadığını ve basında yer alan haberlerin ise uydurma olduğunu" açıklasa da, gerçekler bunun tersiydi.

ABD'nin orta Asya'daki tek üssünün Kırgızistan'da bulunduğu bilinmekteydi. 2001'den beri, Kırgızistan'ın başkenti Bişkek Manas Havaalanı'nda Gansi adında bir üssü bulunan ABD, Özbekistan'da bulunan Hanabad üssünü ise Özbek hükümetinin talebi üzerine Aralık 2005'de terk etmek zorunda kalmıştı. Ama yeni üs arayışlarından ve Asya'ya yerleşme planından hiç vazgeçmemişti.

 "Türk halkı İsrail'i reddediyor!"

Mısırlı yazar Fehmi Huveydi'nin ‘El Düstur'dan tercüme edilerek yayınlanan ‘Türkiye'de yaşanan bu' başlıklı yazısı, bazı gerçeklerin altını çizmesi açısından önemlidir.

İsrail, Ankara'daki büyükelçiliğine Türk kökenli birini atamıştı. Bu şahsın ülkesini temsil etmesi için seçilmesinde, İsrail'in Türkiye'deki kötü imajını düzeltme amacı güdüldüğü açıktı. Son yıllarda yapılan kamuoyu yoklamaları bütün çabalara rağmen Türklerin çoğunluğunun İsrail'i ve ABD'yi düşmanları olarak gördüklerini ortaya çıkmıştı.

İsrail'in yeni büyükelçisi Gabby Levy Türkiye'ye ayak basar basmaz Türk elitlerinin sevgisini kazanmaya çalışarak farklı çevrelerde girişim başlattı. Bu çabası içinde İstanbul Üniversitesi'ni ziyaret etti ve rektörüyle bir araya geldi. 28 Kasım öğleden sonra belirlenen vakitte Profesör Mesut Parlak misafirleri karşılamak için ofisinin kapısındaydı. Fakat beraberlerindeki iki kişinin izin almaksızın, teftiş etmek için dinlenme odasına yöneldiklerini gözlemledi. Profesör Parlak korumaların odadan derhal çıkarılmasını istedi. Fakat İsrail büyükelçisi ve beraberindeki konsolos, korumaların ziyaret sırasında ofiste kalmasında ısrar etti. Bunun üzerine üniversite rektörü koltuğundan kalkıp kapıya yönelerek, ziyaretin sona erdiğini ve bu şartlarda kendilerini kabul edemeyeceğini bildirdi. Ardından: "eğer ‘Türkiye'de, makam sahibi insanlara bu şekilde davranmakta ısrarcıysanız, ofisinizde kalmanız ve hiç çıkmamanız daha iyidir. Çünkü Türkiye sömürge değildir" diyerek kapıyı gösterir. 

Türk araştırmacı Samir Salha, Şarkulevsat gazetesinde 02 Aralık'taki makalesinde bu hikâyeyi aktardı ve İsrail'li diplomatların Türkiye'de endişe ve güvensizlik duydukları yorumunu yaptı.

Görünen o ki Türkiye'deki İsrailli diplomatların siciline bu tür küstahlıklar işlenmiş. Aynı büyükelçi bir işçi sendikası başkanıyla görüşmeye gitmiş. Kendisine helva kutusu takdim edilmiş ve içinden bir tanesini alması için kutu açılıvermiş. Ama şımarık İsrailli ikramı reddetmiş ve kendi cebinden bir tatlı parçası çıkararak kendi özel çikolatasını yemeyi yeğlediğini belirtmiş. Bu yaptığı Türk gelenek ve örflerine göre, hakaret içeriklidir.

Bütün bunların önemli anlamı şu: Türk halkı, yöneticilerinin İbrani Siyonist devletini 1949'da yani kuruluşundan bir yıl sonra tanımasına rağmen, hâlâ İsrail'i sevmemektedir. Bu durum Arap dünyasıyla doğal ilişkiler kurma çabalarının İsrail'in Filistin'i gasp etme suçu devam ettikçe başarılı olmayacağı, tarihin ve keza halklarımızın bu suçu affetmeyeceği anlamına gelmektedir.

AKP'li Murat Mercan İsrail'in sözcüsü gibi davranıyor

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan, İsrail'in Haaretz Gazetesi'ne verdiği demeçte, "nükleer bir İran'ın Türkiye için de tehdit içerdiğini ve bu ülkeye karşı alınan yaptırım önlemlerinin, ancak etkili uygulandığı takdirde sonuç vereceğini" belirtmişti. Mercan, İsrail'in eski Dışişleri Bakanı Natan Şaransky'nin başkanlığını yaptığı Adelson Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün davetlisi olarak gittiği İsrail'de yaptığı açıklamada: Türkiye'nin tüm bölgenin nükleer silahlardan arındırılması gereğine inandığını kaydetmişti. Mercan, "Buna İsrail'in nükleer silahları da dâhil mi?" sorusuna, "İsrail'in de kendini tehdit altında hissetmediği zaman nükleer silahlarından vazgeçebileceği" cevabını vermişti. Murat Mercan, İsrail'in, İran'ın nükleer planları nedeniyle kendini tehdit altında hisseden tek ülke olmadığını ifade ederek, nükleer bir İran'ın Türkiye için de tehlike oluşturduğunu söyleyerek, AKP iktidarının İran'a karşı İsrail'in yanında olacağının sinyalini vermişti. Bütün bunlardan cesaret alan Siyonist azgınlar, Gazze'ye saldırıp 1400 Müslüman'ı katletmiş, 6000 kişiyi yaralamaktan çekinmemişti.

İran Meclis Başkanı Ali Laricani:

"ABD ve İsrail yeni macera peşinde koşuyor!"

İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Washington ve Tel Aviv yönetimlerinin İran'a saldırı fikrinden henüz vazgeçmediklerini söylemişti. Laricani, ABD Başkanı seçilen Barack Obama'nın İran hakkındaki son sözleri ve İran'a karşı olası tehditleri değerlendirdiği konuşmasında, "ABD ve İsrail'in, bölgede yeni macera peşinde" olduklarını belirtmişti.

ABD'nin son çeyrek asırdaki İran politikasının tehdit üzerine inşa edildiğini ifade eden Laricani, "Amerikalılar Moğollardan da kötü. Onlar İran'a saldırı için birçok kez fırsat kolladılar".

"ABD'nin Irak'ta bataklığa saplanması ve İsrail'in 33 gün savaşında yenilmesiyle İran'a saldırı niyetlerinin gerçekleşmediğini" bildirmişti.

"Obama'nın dili, medeni insan dili değil"

Obama'nın İran'a karşı "havuç-sopa" politikası izleneceğini açıklamasını eleştiren Laricani, "Bu dil, kovboyların dilidir, konuşması gereken medenilerin dili değildir."

"Beyaz Saray'ın patronunun değişmesiyle durumun düzeleceğini sanmak saflık olur. Obama'nın değişim vaadinden bile eski kokular geliyor" diyen Laricani, yeni dönemde de İran'a karşı ekonomik ve siyasi baskıların artacağı öngörüsünde bulunup Hizbullah ve Hamas'ı himayelerinin Obama tarafından "terörizmi desteklemek" olarak görülmesini de eleştirerek; Obama'ya hitaben, "Hizbullah ve Hamas'ı terörist adlandırmakla yanlış yapıyorsunuz" demişti.

ABD ve İsrail, Tahran yönetimine karşı askeri saldırı da dahil tüm seçeneklerin masada tutulduğunu belirtirken, İran her türlü saldırıya en ağır cevabı vereceği uyarısını sürekli yinelemekteydi.

Soysuzlar hala Erbakan'a sataşıyor!

Abdulkadir Özkan'ın güzel tespitiyle: Nuh Böbrektaş'ının kıvırması" mide bulandırıyor!

Nuh, 30 Aralık tarihindeki köşe yazında "Konya'daki üs'te her zaman İsrail uçakları var. Bu anlaşmayı Necmettin Erbakan başbakan olarak imzalamış." diye yazmıştın. Aslında bu ciddiye alınacak bir iddia değildi.

Çünkü Türkiye'de böyle bir suçlamaya muhatap olabilecek en son kişi Erbakan'dır.

Ama tabii sinek küçük de olsa mide bulandırıyor. Benim de midemi bulandırdı. Bu yazıyı yazmak elzem oldu.

Bak Nuh! Öğren diye yazıyorum. Çünkü bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır. Böyle bir iddiayı gündeme getireceksen, en azından küçük bir araştırma yapma zahmetine katlanmalısın. Yoksa gazeteciliği ayakaltına düşürmekle kalmaz, kendini de zor duruma sokarsın.

Bak Nuh, oku ve öğren. Öğren ki yalan yazmak ve sonra da kıvırmak zorunda kalmayasın.

İsrail savaş uçaklarının Konya'da eğitim almasına imkân tanıyan anlaşma "Askeri eğitim işbirliği" anlaşmasıdır.

Bu anlaşma 23 Şubat 1996 tarihinde imzalanmıştır.

Anlaşmayı, İsrail'e giderek imzalayan Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'dir.

Burası senin için çok önemli. Anlaşmanın imzalandığı tarihte Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Tansu Çiller, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ise Deniz Baykal"dır.

Erbakan bundan 4 ay sonra, 28 Haziran 1996'da başbakan olmuştur.

İddianın aksine dönemin Refah Partisi milletvekilleri, bu anlaşmayı gerek soru önergeleri gerekse Meclis konuşmalarıyla, TBMM gündemine taşımış ve sert bir dille kınamışlardır. Araştırmayı sevmediğini bilmeme rağmen, yine de ben yazayım. Bunun için dönemin Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün 08.04.1996, Refah Partisi Konya Milletvekili Veysel Candan'ın 22.05.1996 tarihli soru önergelerine bakabilirsin. Senin için çok kolay. Sen uzun yıllar parlamento muhabirliği yaptın. Tutanak nedir, nasıl bulunur istersen bilirsin!

Bundan sonraki yazını da okudum; bu sefer de; "Söz konusu anlaşmanın altında kimin imzasının olduğu önemli değil" diyorsun. Önemli değilse neden bir önceki yazında "Erbakan imzaladı" diye yalan yazıyorsun?

Nuh! Senin niyetin neydi bilmiyorum, ama bu yazınızın zamanlaması benim için dikkat çekiciydi.

Bu iftiran, Filistin halkının lideri Halit Meşal'in "Erbakan bu çağın Abdülhamididir" demesinden bir hafta sonrasına denk gelmişti.

Anlaman için tekrar ediyorum; "Erbakan bu çağın Abdülhamididir"

Peki, sen kimsin, Nuh?

Kimin için yazıyor, kime hizmet ediyorsun? Gerçekten bilmek istiyoruz.

Siyonist sömürü çarkı ve entelektüellerin çarpıklığı sırıtıyor

Çeşitli nedenlerden ötürü Türkiye'ye sığınan bilim ve siyaset adamlarının arasında bugün adı hiç anılmayan bir isim var; Alexander Helphand.1905 yılında Rusya'da gerçekleşen başarısız devrimin ardından Anadolu'ya sığınmak mecburiyetinde kalan Helphand, Türkiye'de yaşadığı yıllarda, dünyada yaşanan değişimi tahlil eden çok önemli yazılar yazdı. Bu yazılardan Türkiye de nasibini aldı. Türkiye'nin uluslararası arenada nasıl bir yol izlemesi gerektiğini belirten Helphand, Parvus müstear ismiyle yazdığı makalelerde çarpıcı tespitlerde bulundu.

Marksist ekonomi alanında söz söyleme liyakatine sahip ender ekonomistlerden olan Helphand, Türkiye'ye sunduğu öneriler arasında öncelikli olarak yabancı ülkelerden borç alınmaması gerektiğini belirtiyordu. Düyun-u Umumiye'ye olan bağlılığın sürdüğü takdirde Türkiye'nin kalkınamayacağını, uydu bir ülke olmaktan kurtulamayacağını ifade eden Helphand, açıkça Türkiye'nin soyulduğunu yazıyordu.

Makalelerinde Türkiye'nin Avrupa tarafından yağmalandığını dile getiren Helphand, bütün herkesi bu yağmaya karşı harekete geçmeye çağırmıştı. Türkiye'nin ekonomik durumuna ilişkin kaleme aldığı yazılar bir yana Helphand'ın Türk entellektüellerine yaptığı çağrı bugün için de büyük önem taşıyor. Türk aydınlarını Avrupa'nın yaptığı soyguna sessiz kalmakla ve halkın gerçekliğinden kopuk olmakla itham eden Helphand, halkın bu yağmaya karşı aydınlar tarafından yeteri kadar bilinçlendirilmediğini söylüyordu.

Bugün birçok açıdan, batı uygarlığı karşısında teslimiyet bayrağını çeken Türkiye'nin aydınları, maalesef geçmişte yaptıkları hatalardan ders almamakta ısrar ediyor. Halkı, yeni sömürgeciliğe karşı bilinçlendirmekten uzak bir şekilde, ekseriyetle kendi egolarını tatmin etmek için yazıp çizen entelektüellerimize Helphand'ın yıllar önce yazdığı makaleleri okumayı öneriyorum. Yoldaşları tarafından Rusya'dan sürülen, tabiri yerindeyse kapı dışı edilen Helphand'ın Türkiye için söylediklerinin doğruluğu su götürmez bir gerçek. Bu yağmanın nasıl ve ne şekilde yapıldığını anlatmak da, bu ülkenin entelektüellerine düşüyor.

Amerika'nın Vietnam'ı işgali 1973'te son bulmuştu. İşgal ve iç savaşın ardından yaralarını sarmaya çalışan Vietnam 1986'da yeni bir ABD saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Bu saldırı silahlı bir saldırı değildi. ABD bu defa Vietnam'ı ekonomik olarak ele geçirmek istiyordu. Ne yazık ki bunda da başarılı oldu.

1986 yılında Bretton Woods kuruluşları önderliğinde Vietnam'ı ekonomik ablukaya alan ABD, IMF aracılığıyla Vietnam'ı avucunun içine aldı. IMF'nin önerileriyle devalüasyon yapıldı. Vietnam parası dolar karşısında on kat değer kaybetti. Bu durum Vietnam'ı derinden sarstı.

Yıllarca süren savaşta dahi Vietnamlılar bu kadar yara almamışlardı. Bu yeni işgalde "Zehirli ve kimyasal silahlar yoktu. Ekonomik ve sosyal yıkımın yeni bir aşaması gelişiyordu. Görünüşte tarafsız ve bilimsel olan makro ekonomik politika araçları, Vietnam savaşının sonrasında savaşla aynı etkinlikte ve sözde şiddet kullanılmadan uygulanan "Yeni sömürgecilik" araçlarıydı. Ve milyonlarca insanın yaşamını etkileyen bir yoksulluk getiriyordu."

Profesör Chossudovsky, küresel güçlerin bu yeni ekonomik işgal yöntemini çarpıcı bir dille izah ediyor. Makarayı, Helphand'ın uyarılarından günümüze doğru sarıp, Chossudovsky'nin yaptığı tespitle birleştirdiğimizde, emperyal güçlerin sömürü çarkının tüm hızıyla sürdüğünü söyleyebiliriz. Bu çarka çomak sokacakların başında, sömürünün anatomisini bilen entelektüeller geliyor. Eğer onlar da üzerlerine düşen bu görevi yerine getiremeyeceklerse, iş her zaman olduğu gibi yine yoksul halka düşüyor.[1]


[1] Gökçen Göksal / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of İsmet SEZGİN

İsmet SEZGİN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...