TÜRKİYE İÇİN EN YAKIN TEHDİT
CUMHUR İTTİFAKI’DIR!
Suriye’de süratli ve şaibeli zafere ulaşan muhalif güçlerin HTŞ’li Başkanı Colani (Ahmed Hüseyin eş-Şara); Habertürk muhabiri Çetiner Çetin’in aktardığına göre; özel bir sohbette şu açıklamaları yapmıştı:
1- Rusya’ya Suriye’de kalması için fırsat sunacağız.
2- İngiltere ile iyi ilişkiler kurmaya çalışacağız.
3- İsrail’le savaşmayacağız… (Yani uzlaşacağız!)
4- Bütün gruplardan silahları toplayacağız (Yeni Suriye Ordusu’nu kuracağız).
• Dikkat! “Ama, PKK-PYD’nin otonom-özerk bölgesini tanımayacağız ve silahlarına el koyacağız,” demiyor!
5- Hristiyanlar ve Dürziler de bizimle beraber savaştılar, yeni dönemde onları da söz sahibi kılacağız!?
• Hayret, zaten M.S. Bakanı Yaşar Güler de: “Er veya geç PKK ve PYD de hizaya sokulacak!” buyurmuşlardı. Yani “Kısa sürede onları ve otonom alanlarını ortadan kaldırmamızı beklemeyin!” demeye çalışmışlardı.
Ve zaten Habertürk’e konuk olan Suriye Ulusal Koalisyon Başkanı Abdurrahman Mustafa:
“Fırat’ın doğusunda, hâlihazırda PKK-PYD adına defakto bir hükumet ve otonom-özerk bölge bulunmaktadır!” itirafını ağzından kaçırmıştı. Yani AKP iktidarının ve Cumhur İttifakı’nın: “Suriye’de zafer kazanılmıştır ve bunun mimarı da Sn. Erdoğan’dır!” iddiaları, halkımızı avutup oyalamayı ve Suriye’deki Siyonist ve emperyalist planları saklamayı amaçlayan kof palavralardır.
PKK Elebaşı, HTŞ ile Anlaştıklarını Açıklamıştı!
PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’nin sözde lideri Mazlum Abdi, “HTŞ ile Fırat Nehri’nin sınır olması konusunda anlaştıklarını” söylemişti. Abdi, ‘Esad siyasi çözüme izin vermedi. Ama şu an siyasi bir süreç başlıyor. Bundan sonra Suriye halklarının katıldığı görüşmeler olacak.’ demişti. Suriye Milli Ordusu (SMO)’nun başta Tel Rıfat, ardından Münbiç’i PKK’dan temizlemeye yönelik başlattığı operasyonlarla birlikte Deyrizor’da da Arap aşiretleri harekete geçmişti. Arap aşiretlerinin yayımladığı bildiride, Fırat’ın doğusundan PKK’nın tamamen temizlenmesinin istendiği belirtilmişti.
Bölgede PKK’nın temizlenmesi için koşullar uygunken, PKK, Şam’daki yeni yönetimi tanıma sinyalleri verdi. PKK/PYD‘nin yönettiği sözde Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, yayımladığı duyuruyla Suriye’nin üç yıldızlı bayrağını devlet dairelerinde kullanmayı kabul etmişti. PKK/PYD’nin, Heyeti Tahrirüş Şam’a (HTŞ) yönelik bu “bayrak jesti”nin ardından PKK’nın çatı örgütü Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin sözde lideri, “Mazlum Abdi” kod adıyla bilinen Ferhat Abdi Şahin, terör örgütü yanlısı Ronahi TV’ye konuşurken “HTŞ ile sınır anlaşması yapıldığını” belirtmişti.
PKK’nın: “HTŞ Bize Anlaşmak İçin Haber Yolladı!” İtirafı
Halep saldırısı öncesi HTŞ’nin kendilerine haber gönderdiğini söyleyen terör elebaşı, HTŞ ile sınır konusunda anlaştıklarını hatırlatıp şu ifadeleri kullanmıştı:
“Uluslararası Koalisyon ile karar aldık ve güvenlik için bir süre İdlib ve Münbiç’i kontrol ettik. Söylenen gibi uzun süreli kalmak için geçmedik. Türkiye’nin ‘Bunlar fırsat buldu, genişliyor.’ demesi gibi bir durum yok. HTŞ güçleri geldiğinde bir anlaşma sağladık. Güçlerimiz birkaç gün daha kaldı ve işlerini tamamladıktan sonra eski yerlere geri çekildiler. Fırat sınır olacak şekilde bir anlaşma yaptık. Bunun bozulmamasını umut ediyoruz.
HTŞ, Halep’e yönelmeden önce bize haber gönderdi ve ‘Hedefimiz PKK/SDG değil.’ dediler. Bu durum pratikte şimdiye kadar gerçekleşti. Sadece bazı sorunlar yaşandı. Türkiye’ye bağlı gruplar Tel Rıfat’a saldırdı. Halkımızı oradan çıkardık. Şu an güçlerimiz Halep’te de var. İkimiz arasında (HTŞ ve PKK) görevliler var. Sorunların çözümü için görüşüyorlar. Görüşmelerin genişlemesi lazım. Heyetlerimizin Şam’a gitmesi gerek. Bunun için çalışmalarımız var. Biz Suriye’nin bir parçasıyız. Sorunlarımızı Şam ile çözmemiz gerek. Şu an kim Şam’da varsa, sadece HTŞ değil, herkesle görüşmemiz doğal bir şey. Kuzey ve Doğu Suriye’den heyetlerin Şam’a giderek sorunların çözümüne dair konuşmaya başlamaları gerek.”
Terör örgütü elebaşı, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullanmıştı:
“Suriye’de yeni bir dönem başladı. Esad bir siyasi çözüme (ve Kürt otonom bölgesine) izin vermedi. Ama şu an siyasi bir çözüm için girişimler var. Bu ne kadar sürecek belli değil, çünkü resmi bir açıklama yapılmış değil. Fırat’ın doğusunda bizim, batısında SMO ve HTŞ’nin kontrol ettiği yerler var. Şu an siyasi bir süreç başlıyor. Biz üstümüze düşeni yapacağız. Her kesimin temsilcileri bu süreçte yer almalı. Daha önce yapılan görüşmelere Kuzey ve Doğu Suriye’nin temsilcileri katılmadı. Bundan sonra Suriye halklarının katıldığı görüşmeler olacak. Bu bizi mutlu ediyor. Halkımız örgütlü. Daha örgütlü bir şekilde bu sürece katılabilir. Siyasi bir süreç olacaksa hiç kimse dışarıda bırakılmamalı. Kürt tarafları bir araya gelerek hareket etmeli. Ayrıştırma olmaz. Kendi içimizde görüş farklılıklarımız olabilir ama dışarıya karşı bir olmamız gerek. Federe Kürdistan’daki güçlerin de bu sürece olumlu katılmasını umut ediyoruz.”
PKK-YPG’den Erbil’e “Bize sahip çıkın!” çağrısı.
Terör örgütü elebaşı Mazlum Abdi, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne çağrı yaparak, Şam ile müzakerelerde Erbil Yönetimi’nden destek talep etmişti. Suriye’de, Erbil Yönetimi’nin daha önce Irak Merkezi Hükümeti’yle yaşadığı deneyimlerin tekrarlanmaması gerektiğini belirten Abdi, şunları söylemişti:
“Halkımızın Güney Kürdistan’da Irak ile olan tecrübesini tekrarlamamalıyız. Kürtler olarak içimizde sorunlarımız olsa da Şam karşısında birlik olmalıyız.”
Abdi, “Kürtlerin” Suriye muhalefetiyle ya da farklı gruplarla ayrı ayrı Şam’da görüşme yapmasının yanlış olduğunu vurgulayarak, bu durumun “Kürtlerin” çıkarlarına zarar vereceğini ifade etmiş ve “Kürdistan Bölgesel Yönetimi, dengeli bir tutum alarak Kürtlerin birliğine katkı sunmalı. Bu, Şam ile müzakerelerde elimizi güçlendirecektir.” demişti.
Kuduz İsrail, Suriye’de Yerleşimci Planını Onaylamıştı!
Beşşar Esad’ın devrilmesiyle birlikte Suriye’ye giren İsrail, işgali bir adım öteye taşıma kararı almıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Golan Tepeleri hakkındaki “Sonsuza kadar İsrail’in ayrılmaz parçası olacak” çıkışının ardından Siyonist Hükümet Suriye’de yerleşimci planını resmen onaylamıştı. Suriye’de 27 Kasım’da silahlı muhaliflerin başlattığı harekât, 8 Aralık’ta 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesiyle sonlanmıştı. Devrik lider Beşşar Esad Rusya’ya kaçarken, İsrail de bunu fırsat bilip planını devreye sokmak için hemen saldırı başlatmıştı. Suriye toprağı Golan Tepeleri’ni 1967’den bu yana işgal eden İsrail, ülke içinde ilerlemeye başlamıştı.
Öte yandan Suriye’de yaşanan gelişmelere müdahale etmediklerini savunan İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi “Suriye’yi yönetme niyetimiz yok” açıklaması yapmıştı. Çünkü Suriye’nin kalan kısmını PKK-PYD uşakları ve yeni maşaları üzerinden yönetiyorlardı. Ancak İsrail ordusu, Suriye’nin güneyinde 3 köyü ve ayrıca güneyinde yer alan Katana beldesinin Cemle, Mezra Beytelcin ve Megar Mir köylerini de kuşatmış ve işgal altına almıştı.
HTŞ Lideri: ‘Bizim; Esad, Hizbullah ve İran dışında düşmanımız yok’ diyerek, İsrail’i “dolaylı Dost” saymıştı!
HTŞ lideri Culani, İngiliz kanalına konuşurken; Esad, Hizbullah ve İran’ı hedef almıştı. ‘Artık savaş yok’ diyen Culani’nin, İsrail’in saldırılarından rahatsız olmadığı da anlaşılmıştı. Suriye’de Beşşar Esad’ın yönetiminin düşmesinden sonra yönetime geçen Heyeti Tahrirüş Şam’ın lideri Ebu Muhammed el Culani, ilk uluslararası röportajını İngiliz Sky News kanalına vermesi enteresandı. İsrail’in Suriye’ye dönük kapsamlı saldırıları sürerken röportajı veren Culani, İsrail’i bir “tehdit unsuru” olarak hiç anmamış, asıl tehlikenin Esad, Hizbullah ve İranlı milisler olduğunu açıklamaktan sakınmamıştı.
Bunak Biden HTŞ’ye yeşil ışık yakmıştı: ‘Doğru sözler ediyor, faaliyetlerini izliyoruz’ diye sahip çıkmıştı.
ABD tarafından “terörist” olarak tanımlanmaya devam eden Culani, “aşırılıkçı geçmişini reddettiğini ve artık çoğulculuğu ve hoşgörüyü benimsediğini” aktarmıştı. Bununla birlikte, Şam hükümetinin devrilmesinin ardından değerlendirmelerde bulunan ABD Başkanı Joe Biden, bazı grupların “kendi terör kayıtları” olduğunu dile getirerek, adını anmadan El Kaide bağlantılı HTŞ’ye yeşil ışık yakmıştı.
Biden, bu grupların liderlerinin açıklamalarını not ettiklerini belirterek, “Şimdilik doğru sözler ediyorlar ancak daha fazla sorumluluk almaya devam ettikçe bu kişilerin sadece sözlerini değil faaliyetlerini de takip edeceğiz” ifadesini kullanmıştı. HTŞ lideri Ebu Muhammed Culani 2013’te El Cezire’ye yüzü kapalı verdiği mülakat sonrası ilk kez 09 Aralık 2024’te CNN International’e konuşmuşlardı.
Oysa Siyonist İsrail, Suriye Saldırılarını Yoğunlaştırmış, Bunların Şiddeti Deprem Etkisine Yol Açmıştı!
51 yıl sonra Suriye topraklarına adım atan İsrail, saldırılarını arttırmıştı. Son olarak İsrail’e ait savaş uçakları, Lazkiye ve Tartus’ta çok sayıda askeri noktayı hedef almıştı. Saldırıların şiddeti nedeniyle bölgede 3.0 büyüklüğünde deprem etkisi ortaya çıkmıştı. Saldırının zamanlaması ise dikkatlerden kaçmamıştı. Buna rağmen Culani, hâlâ İsrail’i düşman saymamış, hatta onunla asla savaşmayacağını açıklamıştı. Hâlâ bunları “Dindar Kahraman!” sananlar, eğer süper ahmak değillerse, kasıtlı hıyanet takımıydı!
Suriyeli 6 Dürzi Köyü İsrail’e Katılmak İstediklerini Açıklamıştı!
Suriye’nin güneyindeki altı Dürzi köyünün temsilcilerinin İsrail’e bağlanmayı istedikleri ve İsrail yönetimi altında yaşamayı talep ettikleri aktarılmıştı.[1]
New York merkezli haber sitesi Jewish Press’in bildirdiğine göre, Suriye’nin güneyindeki altı Dürzi köyünün sakinlerinin yaptığı konsey toplantısında, Suriye’deki silahlı grupların Dürzi bölgesine ulaşmasının engellenmesi kararı alınmış ve köylerinin, İsrail’in Golan Tepeleri’ne ilhak edilmesi talebinde bulunmuşlardı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye’de rejiminin değişmesi ve ülkenin güneyindeki Dürzilerin güvenliğine ilişkin endişelerin ardından İsrail’deki Dürzi toplumunun ruhani lideri Mawafek Tarif ile bir toplantı yapmışlardı.
Görüşme sırasında Netanyahu ve Şeyh Tarif, bu hassas dönemde Suriye’nin güneyindeki Dürzi yoğunluklarında istikrar ve güvenliğin korunması ihtiyacını ve isyancıların içinden aşırılık yanlısı unsurların bu bölgelere ulaşmasına engel olunmasını tartışmışlardı.
Golan’da yaşayan 55 bin İsraillinin yaklaşık 24 binini oluşturan Dürzilerin, “gelenekleri bulundukları ülkelerin liderlerini takip etmeyi gerektirdiği için uzun zamandır (Beşşar) Esad rejimine sadık oldukları, daha önce 14 Aralık 1981’de Golan’ı ilhak ettikten sonra, İsrail’in Dürzilere vatandaşlık teklif ettiği ancak çoğunun bunu reddederek kendilerini Suriyeli olarak tanımlamaya devam ettikleri’’ aktarılmıştı.
Jewish Press’e göre, “gayrimüslimleri öldürmekle ün salmış radikal İslamcıların Suriye’yi ele geçirmesiyle birlikte’’ tahminen 600 bin Suriyeli Dürzi ‘varoluşsal bir ikilemle’ karşı karşıya kalmış ve şimdi açıkça İsrail’e katılma kararı almışlardı.
Bulanık Haberlerin ve Suriye’deki Gelişmelerin Perde Arkası!
Suriye ile ilgili 100 haberden 99’u yalan ve uydurmaydı. Bazı görüntüler sahte çıkmıştı. Doğru bilgilere ancak satır aralarından ulaşılmaktaydı. Doğru bilgilerden birini, BBC, “27 Kasım’da HTŞ Halep’e doğru hareket etmeden iki gün önce, ABD ve Türkiye Savunma Bakanları Münbiç’in Suriye Demokratik güçleri tarafından boşaltılması konusunda mutabakata vardı.” diye yazmıştı. Nitekim Münbiç’te bulunan az sayıda Amerikan askeri de operasyon başlarken Fırat’ın doğusuna çekilmeye başlamıştı. PKK/PYD/YPG de mutabakattan haberdar edildiği için direnmedi ve Münbiç’i boşaltmıştı.
Suriye devleti, İsrail hesabına yok edilirken ve ülke parçalanmaya hazırlanırken, Türk kamuoyu, “Münbiç’i PKK’dan kurtardık, Halep’e bayrak astık” diye avutulmaktaydı. Şam düşer düşmez de İsrail, harekete geçerek, Suriye’nin bütün askeri varlığını ortadan kaldırmıştı. Golan Tepeleri’nin Suriye tarafını da işgal edip Şam’a 20 km yaklaşmıştı.
ABD’nin “Suriye Demokratik Güçleri” adını verdiği PKK/YPG’nin lideri Mazlum Abdi, X mesajıyla Münbiç’ten “ABD aracılığıyla” çekildiklerini doğrulamıştı. Abdi “Amacımız tüm Suriye topraklarının tamamında ateşkes olması ve ülkenin geleceği için siyasi bir sürece girilmesidir.” dileğini aktarmıştı. Suriye operasyonunun gerçek kazananının İsrail olduğu halkımızdan özenle saklanmaktaydı. Suriye tehdidi ortadan kalktığı gibi bu ülke toprakları artık İsrail’in her türlü kullanımına açılmış konumdaydı. Suriye hava sahası artık İsrail’in kontrolü altındaydı. Bu durumda, Suriye’nin başına kim geçerse geçsin, ülkeyi toparlaması imkânsızdır.
Hürriyet’te yayımlanan bir haberde ise ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Aralık 2024’te Türkiye’yi ziyaret etmesiyle ilgili CNN TÜRK Ankara Temsilcisi Dicle Canova’nın görüşleri aktarılmıştı. Canova’nın görüşleri şunlardı: “Türkiye için başından beri sınırdaki hattın 30-40 km derinliğinde güvenliğin sağlanması temel hedefti. Terörün elimine edilmesi, edilemiyorsa güneye kaydırılmasıydı öncelik. ABD ile Türkiye arasında mutabakat vardı bu konuda. Taahhütler vardı ve bunlar gerçekleşmedi. Sahada yaşananlara bakınca sınır hattındaki güvenlik için adım adım ilerleniyor. SMO, Tel Rıfat ve Münbiç’i aldı ve devam edecek gibi görünüyor. Belki de halk tarafından temizlenecek. Terör örgütünün çıkışı kalmadı gibi duruyor. Tam da bu durumda Blinken Türkiye’ye gelip Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşecek. Edindiğim bilgilere göre; ABD’ye ‘Ya siz halledin ya da biz gereğini yapacağız’ mesajı çok net olarak bir kez daha iletilecek(miş!..)
Oysa ABD ile olan mutabakatta yıllardır verilen sözler yerine getirilmedi. Sınırda 30-40 km derinlikte güvenli alan oluşturulmadı. Blinken’a bu taahhüt hatırlatılacak ve bütün terör örgütünün orayı terk etmesi istenecek(miş!..)”
Peki, ABD’nin bu yönde bir açıklaması var mı? Yok! Bir belirti var mı? Yok! Tam tersine, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı Kirby, “Türk askeri güçlerinin gerçekleştirdiği bazı operasyonların sorunlu olmasının sebebi, bu operasyonların SDG’yi IŞİD karşıtı görevden uzaklaştırma riski taşıması. Bu, görmek istemediğimiz bir durum ve bu konuda Türklerle de görüşmeler yapıyoruz.” diye çıkışmıştı. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Michael Erik Kurilla da Suriye’de YPG ile görüşmeler yapmaktaydı. ABD ile Türkiye arasındaki asıl mutabakat, Türk ordusunun sınırdan itibaren 32 kilometrelik şeridin güneyine geçmemesine dayalıydı. Türkiye bu şerit içinde Afrin ve Tel Abyad’da güvenli bölge oluşturdu ama ABD’den, Kobani’deki PKK/YPG yapılanmasına dokunulmasına izin çıkmadı. Türk ordusu, 32 kilometreyi bir defa aştı, onda da Türk Siha’sı ABD tarafından düşürüldü!
Öyleyse “Yeni Suriye’de PKK/YPG yer bulamayacak, ABD, YPG’yi Irak’a çekecek, kendisi de çekilecek” iddiası nereden kaynaklanıyordu? Bu iddialar asıl neleri hedefliyordu? Halkımız göz göre göre aldatılıyor muydu? Çünkü, böyle bir gelişme olabilmesi için ABD’nin Suriye’yi, İsrail ve Türkiye arasında pay etmiş olması gerekiyordu! İsrail, ABD’nin örgütlediği, Türkiye’nin de Rusya’dan koruyup sahiplendiği HTŞ sayesinde bütün Suriye hava sahasına hâkim kılınıyordu ama Türkiye, 32 kilometreden daha güneye inemiyordu. İşte şu andaki gerçek buydu!”[2]
Bülent Arınç’ın Suriye Yorumu: “En Kârlı İsrail Çıktı!”
“İsrail’in Suriye’deki çatışmalardan en kârlı çıkan ülke” olduğunu ifade eden Bülent Arınç, Türkiye’nin Suriye politikasında, Suriye’yi yakından tanıyan isimlere ihtiyacı olduğunu belirterek Ahmet Davutoğlu’na işaret buyurmuşlardı. Suriye’de 24 yıllık Beşşar Esad rejiminin devrilmesinin ardından birkaç hafta geçmiş durumdaydı. Ailelerin savaş nedeniyle parçalanmış durumda olduğu ülkede, insanlar normal hayatlarına dönmeye çalışıyorlardı. Ancak Esad’ın hapishanelerinde on binlerce tutuklu hâlâ kayıptı… Ülkede düzeni yeniden sağlamaya çalışan yeni hükümet, yoksulluk, enflasyon ve işsizlik başta olmak üzere çözülmesi gereken krizlerle karşı karşıyaydı…
“Olanlardan en kârlı çıkan İsrail’dir” itirafı!
Bölgede olan bitenler yakından takip edilirken konuyla ilgili eski TBMM Başkanı AKP’li Bülent Arınç dikkat çeken bir çıkış yapmıştı. Arınç, Suriye’deki gelişmelere ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede “İsrail beklenmedik bir şekilde ta Şam’a kadar geldi ve eskiden beri işgali altında tuttuğu Golan Tepeleri’ni, su kaynaklarını tekrar elde etti. Gemilerini yaktı, uçaklarını bombaladı. Gık çıkmadı. Zaten Suriye’de olanlardan en kârlı çıkan İsrail’dir. İran’ı mahvetti, Gazze’yi perişan etti, Suriye’yi işte şimdi perişan ediyor. Rusya zaten Ukrayna’yla savaşından başını kaldıramıyor” ifadelerini kullanmıştı.
Ahmet Davutoğlu’nu mu işaret ediyorlardı?
Ekol TV’ye açıklamalarda bulunan Arınç, Suriye’ye sözü geçen birinin gönderilmesi gerektiğini hatırlatıp “Türkiye masada olduğunu bir şekilde göstermeli, Suriye’deki bu yeni yapılanmada başrol oynamalı. Buna hayır diyeceklerini tahmin etmiyorum. Çünkü Amerika, hemen hemen 10 seneden beri orada. Biz nerede olacağız? 30 km içerisinde eskiden beri kontrol ettiğimiz yer mi? Orada nasıl bir rejim kurulacak? Bugünlerde (Türkiye’nin ordusuyla) oraya gitmesi doğru da değil mümkün de değil belki; ama bu işi iyi bilen, aklıma Davutoğlu’nun aynı dönemde bakanlık yaptığımız için biliyorum; Sayın Davutoğlu bize Suriye’nin hangi köyünde kimler yaşıyor, hangi kasabasında demografik ve etnik yapı nasıldır, bunların kültürleri nedir adım adım sayardı. Şimdi Suriye’yi yakından tanıyan insanlara ihtiyacımız var, hem siyaset alanında hem geleneksel kültür alanında hem de orada nasıl bir yapılanma bundan sonra başarılı olabilir; bunları Türkiye adına Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yönetebilecek, orada bulunan insanlara ihtiyacımız var!” yorumlarını yapmıştı. Asıl amacı SP, Gelecek ve DEVA Partilerinin oluşturacağı ÇATI OLUŞUM’u hızlandırmak ve Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığına hazırlamak olmasındı?
Hakan Fidan’dan Suriye ile ilgili: “Sürekli iletişim halindeydik” palavrası!
NTV canlı yayınında açıklamalarda bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’de Esad iktidarının düştüğü günlere dair acayip ifadeler kullanmıştı. Bakan Fidan, “Minimum can kaybı olması için 2 önemli aktör (Rusya-İran) ile görüşmeler sürdürerek bunun kansız bir şekilde olmasının yolunu açtık” buyurmuşlardı. İyi de; ABD ve İsrail’le bu konuda neler görüştüklerini niye açıklamamıştı. Dışişleri Bakanı Fidan, İsrail’e, Golan’daki işgal provokasyonundan vazgeçmeleri için haber yolladıklarını ve bunun tehlikeli bir strateji olduğunu hatırlattıklarını aktarmıştı.
Sn. Fidan’a bir tavsiyemiz vardı: Suriye Muhalefetinin sırıtan zaferinden(!) pay kapmak için palavra sıkarlarken, ABD, İsrail ve İngiltere medyasını ve yönetici tabakalarının itiraflarını iyi okusunlardı da, hiç değilse havalarda uçarken türbülansa düşmemiş olurlardı…
ABD Gözetiminde, Heyeti Tahrirüş Şam (HTŞ) ile Suriye Demokratik Güçleri (Rojava Kürdistanı) Arasında Taslak Müzakereler Yapılmaktaydı:
Amerika Birleşik Devletleri himayesinde iki taraf arasında yoğun görüşmeler yapıldığı medyaya sızmıştı. Her iki tarafın temsilcileri şunlardı:[3]
1- SDG temsilcisi (Badran Jia – Al-Dar Khalil)
2- HTŞ Otoritenin Temsilcisi (Zaid Al-Attar)
Heyeti Tahrirüş Şam’dan, SDG’nin (Kürt Liderlerin ve PKK’nın) talepleri şöyle sıralanmıştı:
1- Şam’daki yeni hükümet, Kuzey ve Doğu Suriye’nin özerk yönetimini tanıyacaktı.
2- Şam’daki yeni hükümet, Kürt göçmenlerin Halep kırsalındaki bölgelere (Tel Hasel / Tel Aran / Halep Şehri / Afrin Şehri ve kırsalı) geri gönderilmesine yardımcı olacaktı.
Tel Abyad ve Resulayn bölgeleri YPG’ye bırakılmalıydı!
3- Şam’daki yeni hükümet, SDG ile Türk devleti arasındaki anlaşmazlığın çözümü için arabuluculuk yapacaktı…
4- Suriye’deki yeni hükümet, Türkiye destekli Milli Ordu’nun Fırat’ın doğusunda SDG kontrolündeki bölgelere yönelik saldırılarını durdurma sözü şarta bağlanacaktı.
5- SDG’nin Otonom Bölgesi adına Mart 2025’ten sonra yeni hükümete katılması sağlanacaktı.
6- Suriye’nin yeni anayasasında aşağıdaki hususların yer almasına yönelik vaatlerde bulunulması garanti olunacaktı.
a) Devletin adını sadece Suriye Cumhuriyeti olarak yazın.
b) Kürt dilinin ülkede ikinci dil olarak anayasal olarak tanınmasını sağlayın.
c) Kürtlere kültürel ve eğitimsel haklarının verilmesinin önünü açın.
7- Yeni hükümet, işler istikrara kavuştuktan sonra Türk ordusunu Suriye topraklarından çıkarma sözü versin ve bunu şarta bağlasın…
Heyeti Tahrirüş Şam’ın SDG’den talepleri ise şunlardı:
1- Şam’daki Suriye hükümetine bağlı kalması ve Özerk Yönetim’in Suriye devletinin bir parçası olarak tanınması.
2- Tüm yabancı unsurların (Kürdistan İşçi Partisi (PKK) kadrolarının) Suriye’den çıkarılması. (Otonom-Özerk Rojava bölgesinin YPG ve yerli Kürtlerce idare olunması.)
3- Böylece yabancı taraflardan uzaklaşın ve Türkiye’nin bu konudaki kaygılarını ortadan kaldırın.
4- SDG kontrolündeki bütün Arap bölgelerinin teslim edilmesine yanaşın.
(Fırat Nehri hattındaki Deyrizor kırsalının doğu kısmı – Tabka şehri ve Tabka Barajı, Rakka şehri ve kırsalının bir kısmı)
5- Doğu bölgesinin kaynaklarının (petrol – tarım – diğer doğal kaynaklar) yüzde 50’sinin Şam’daki hükümete verilmesi şartına bağlı kalın.
6- Başta bölgedeki Araplar olmak üzere SDG hapishanelerindeki tüm tutukluları serbest bırakın.
7- IŞİD’e bağlı yabancı esirlerin Şam’daki hükümete teslim edilmesi ve bu dosyada tam iş birliği yapılması yolunda adımlar atın.
8- Kuzey ve Doğu Suriye’de, Özerk Yönetim’in tüm bölgelerinde Suriye devletinin bayrağının asılmasına karşı çıkmayın…
9- Özerk Yönetim bölgelerinde, Irak Devleti ve Türkiye ile geçişlerde Suriye hükümetinin kısmi denetimine sorun çıkarmayın.
10- SDG askeri güçlerinin idari olarak yeni Suriye ordusuna tâbi kılınması için bir mekanizma üzerinde mutabakata varılsın.
Not: İki taraf, silahlarını teslim etmeyi ve yeni Suriye ordusuna katılmayı reddeden grupların savaş ağalarıyla mücadele konusunda tam bir anlaşmaya varılması durumunda taahhütlerine sadık kalacaklardır.
Dikkat!… Bu anlaşma maddeleri hazırlanırken ve mutabık kalınırken Türk yetkililerin haberi olmaması imkânsızdır. Demek oluyor ki, PKK görünüşte bölgeden çıkarılacak, ama YPG Özerk Bölgesi resmen yerinde kalacak ve Barzanistan örneği yeni bir çıbanbaşı oluşturulacaktı. Yani Milli Çözüm Dergisi’nin aylardır, hatta yıllardır gündeme taşıyıp uyardıkları tehlike şimdi kapımıza dayanmıştı ve maalesef Cumhur İttifakı buna taşeronluk yapmaktaydı!
Salih Müslim’den HTŞ’ye İlişkin Açıklama Enteresandı!
Suriye Kürdistanı, Rojavalı Kürt lider Salih Müslim, “Suriye’de barış ve ortak yaşam için” Heyeti Tahrirüş Şam ile diyaloğa hazır olduklarını açıklamıştı. Müslim, “yapıcı bir sürecin Suriye’nin geleceğini şekillendirebileceğini” vurgulamıştı. Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim, Suudi El Arabiya televizyonuna konuşurken: “Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) Suriye’nin geleceği ve halkın ortak iyiliği için her türlü yapıcı diyaloğa hazır olduğunu” aktarmıştı. “Eğer karşı taraf ellerini uzatmaya devam ederse, diyaloğun mümkün olacağına inanıyorum” diyen Müslim, gelecekte sürdürülebilir bir barış için tüm tarafların yapıcı bir tutum sergilemesi gerektiğini vurgulamıştı.
Salih Müslim, “HTŞ hakkında iyimserim. Suriye Milli Ordusu’ndan daha disiplinli ve uzlaşmacılar. Onlar da Suriyeli. Suriye’nin çeşitliliğini desteklemeliler. Suriye’de bir arada yaşama, geleceği inşa etmek için HTŞ ile diyaloğa hazırız” ifadelerini kullanmıştı. Suriye’de barışın ancak tarafların ortak bir anlayış ve karşılıklı saygı temelinde bir araya gelmesiyle mümkün olacağını hatırlatan Müslim, diyalog sürecinin başarıya ulaşmasının, bölgenin uzun vadeli istikrarına katkı sağlayacağını tekrarlamıştı.
Yani Salih Müslim, ABD ve İsrail’in ağzıyla konuşmuşlardı ve baklayı ağzından çıkarmışlardı!
Netanyahu’nun HTŞ’ye Mesajı!
Suriye’de yarım yüzyıllık Esad iktidarının sona ermesinden sonra HTŞ’nin Şam’a girişi ile zafer kutlanmıştı. Ardından Suriye sınırından içeri girerek askeri operasyonlar yapan İsrail’in Başbakanı Netanyahu, Suriye’deki yeni yönetime ilişkin ilginç açıklamalar yapmıştı. Filistin’de yaptığı insanlık dışı soykırım uygulamaları ile dünyanın tepkisini ve nefretini çeken Kuduz İsrail, şimdi de Suriye’ye saldırmıştı. İsrail Başbakanlık Basın Ofisi, Netanyahu’nun Suriye hakkındaki açıklamalarının yer aldığı görüntülü bir mesajı paylaştı.
Netanyahu, “Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetlerinin olmadığı” yalanını tekrarladıktan sonra: Suriye’de yapılan son hava saldırılarının talimatını bizzat verdiğini belirten Netanyahu, yapılan askeri saldırıların ‘İsrail’in güvenliği için’ yapıldığını söyleyecek kadar küstahlaşmıştı.
Netanyahu ‘kırmızı çizgilerini’ açıklamıştı!
“Suriye’de Beşşar Esad liderliğindeki Baas rejimini deviren gruplarla ilişki kurmak istediklerini” de dile getiren Netanyahu, “Ancak İran’ın Suriye’de yerleşmesine izin verirse veya İran silahlarının ya da herhangi başka bir silahın Hizbullah’a devredilmesine izin verirse veya bize saldırırlarsa, sert bir karşılık vereceğiz ve ağır bedel ödeteceğiz.” ifadelerini kullanıp tehditler savurmuşlardı.
Böylece Culani’nin “İsrail’le savaşmayacağız!” sözlerinin perde arkası da ortaya çıkmıştı. Yani: “İsrail’in işine yarayacak adımlar atacağız!” demeye çalışmıştı!
Suriye’deki hızlı gelişmeleri, İsrail ve ABD’nin kontrolü dışında düşünmek imkânsızdır!
İsrail ordusu, Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeyi geçerek 1973’ten sonra ilk kez Suriye topraklarında sınırlarını genişletmeye başlamıştı. İsrail, Esad rejimi devrildiği için 1974 Anlaşması’nın geçersiz olduğunu savunmaktaydı. Buna göre, 1974 Anlaşması’ndaki BM Barış Hattı geçersiz gerekçesiyle İsrail şimdi güya Güvenli Bölge oluşturmaktaydı. 50 km kadar Suriye içlerine sarkmış ve Şam çevresine yaklaşmıştı. Acaba Kuduz İsrail, 1974 Anlaşması’nı geçersiz saymak için mi Esad’ın devrilmesinin altyapısını hazırlamıştı?
Gâvurlar bile Erdoğan’a Hayranmış!
Yahu, Suriye’de Erdoğan’ın başarılarıyla heyecanlanıp gurur duymak lazımmış… Niye? Donald Trump: “Erdoğan çok akıllı birisi!” buyurmuşlarmış… İngiliz basını “Suriye’de en kârlı Erdoğan Türkiyesi çıktı!..” diye manşetler atmışlarmış… Alman medyasında: “Erdoğan, Türkiye’yi Ortadoğu’nun kıskanılan ülkesi yaptı…” yorumları yer almaktaymış…
Yahu, korkunç Filistin katliamlarına rağmen hâlâ Kuduz İsrail’in arkasında duran… Hâlâ PKK-YPG’ye sahip çıkan…Hâlâ Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya çalışan… 60 yıldır AB’ye alacağız diye bizi kapısında bekletip oyalayan… Bizi 1000 yıldır 21 Haçlı saldırılarıyla yıkmaya uğraşan… Çanakkale’de, Şanlı Kurtuluş Mücadelemizde hep kendileriyle boğuşmak zorunda bırakan şu HAÇLI GÂVURLARI şimdi kalkmış Erdoğan’ı övüyorlarsa, bunun altında bir şeytanlık yattığını… Ve bu gidişatın Türkiye’nin lehine olmadığını anlamamak için, iz’an ve vicdan fukarası olmak lazımdı.
İran’ın Eski Dışişleri Bakanından AKP’ye Sert Suçlamalar: ‘İslam’a Karşı Adımlar Atıyorlar, ABD ve Siyonistlerin Tuzağına Düşüyorlar!”
İran eski Dışişleri Bakanı ve ‘İran İslam Cumhuriyeti Liderinin Uluslararası İlişkiler Danışmanı’ olan Ali Ekber Velayeti, Tesnim Haber’e verdiği röportajda Türkiye’ye yönelik sert ve suçlayıcı ifadeler kullanmıştı. Velayeti; konuşmasının en önemli bölümünde, Türkiye’nin Ortadoğu politikalarını eleştirirken: “Türkiye’nin bu uzun İslami geçmişine, büyük âlimlerine rağmen ABD ve Siyonist Rejim’in kazdığı çukura düşmesini düşünmemiştik” ifadesini kullanmıştı. Velayeti, Türkiye’nin Libya’daki gelişmelere nasıl yanlış bir şekilde müdahil olduğunu hatırlatıp “Türkiye, Libya’daki bölünmüşlükten geri kalmamak için Amerika’nın etki alanına katıldı ve bu süreçte Libya’daki ayrılıkçı grupları desteklemek için pozisyon aldı. O dönemde, Amerika ve İngiltere’nin savaş uçakları İzmir ve İncirlik üssünden kalkarak Libya’yı bombalıyordu” ifadelerini kullanmıştı. “Libya’daki olaylardan sonra sıranın Suriye’ye geldiğini” belirten Velayeti, Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerinin önceden ne kadar yakın olduğuna dikkat çekerek, bir dönem iki ülkenin hükümetleri arasında sık sık ortak toplantılar yapıldığını hatırlattı. Velayeti, Amerika’nın dayatmalarına karşı Türkiye’nin geri adım attığını ve Suriye’yi hedef alarak, tıpkı Libya’da olduğu gibi, Suriye’de de benzer şekilde hareket etmeye başladığını aktardı. ‘Şu anda, Türkiye’nin dış politikasında İslam’a karşı adımlar atılıyor’ ama inançlı ve aşırılıklardan uzak olan Türk halkının, şüphe yok ki, farklı bir duruşu vardır. Türk milleti İslam’a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu halkın kalbinde olanlar, aslında merhum Erbakan’ın pratiğinde sabırlı bir şekilde gösterdiği anlayıştır. Ben merhum Erbakan’la ve Onun eski arkadaşları olan Abdullah Gül ve Recep T. Erdoğan’la, Erbakan’ın hükümeti döneminde iken temaslarda bulundum ve o dönemde bu inançlı siyasi kişilerin, İmam Hatip okullarından mezun olan bu şahsiyetlerin, ülkelerinde baskı altında olan İslam’ı yeniden canlandırmak için o süreçte ne kadar büyük hizmetler verdiklerini biliyorum. Ancak maalesef şu anda, Türkiye’nin dış politikasında hayret verici eylemler ortaya çıkıyor ve açıkça İslam’a karşı adımlar atılıyor!.. AKP bu İslam’a ihanet içeren eylemleriyle, adeta tarihteki Havariç ve Karmatileri aratmıyor. Bizim beklentimiz, Hakan Fidan’ın, istihbarat ve dış politika konusunda deneyimli biri olması itibarıyla, bu tür yanlışları düzeltmesiydi. Fakat, uzun bir İslam geleneğine sahip ve büyük âlimler, arifler yetiştirmiş bir Türkiye’nin, böylesine Amerika ve Siyonistlerin kurduğu tuzağa düşmesini beklemiyorduk. İnsan, Türk halkının, İslam’a sıkı sıkıya bağlı ve İslam’ı savunmuş bir milletin nasıl olup bitenleri hâlâ fark etmediklerine ve nasıl onların adına böyle bir eylemin gerçekleşebileceğine hayret ediyor.”[4]

Suriye’de süratli ve şaibeli zafere ulaşan muhalif güçlerin HTŞ’li Başkanı Colani (Ahmed Hüseyin eş-Şara); Habertürk muhabiri Çetiner Çetin’in aktardığına göre; özel bir sohbette şu açıklamaları yapmıştı:
1- Rusya’ya Suriye’de kalması için fırsat sunacağız.
2- İngiltere ile iyi ilişkiler kurmaya çalışacağız.
3- İsrail’le savaşmayacağız… (Yani uzlaşacağız!)
4- Bütün gruplardan silahları toplayacağız (Yeni Suriye Ordusu’nu kuracağız).
• Dikkat! “Ama, PKK-PYD’nin otonom-özerk bölgesini tanımayacağız ve silahlarına el koyacağız,” demiyor!
5- Hristiyanlar ve Dürziler de bizimle beraber savaştılar, yeni dönemde onları da söz sahibi kılacağız!?”
Rahmetlı PROF.DR.ERBAKAN HOCAMIZIN BUYURDUĞU GİBİ HEDEF SURİYE DEĞİL TÜRKİYE ‘YDİ…ZALİMLER GAZZE YE ÇOK TEPKİ OLUNCA DÜNYA KAMUOYUNU BU KEZ ZAFER HAVASINA SOKTULAR MÜSLÜMANLARI…HEDEFLERİNE BU SEFER ZAFER ŞARHOŞLUĞUNA DÜŞEN MÜSLÜMANLAR UYURKEN SAVAŞSIZ DEVAM ETTİLER….GOLON TEPELERİ İLE İŞGALE BAŞLADILAR VE HERYERİ ALMAYA DEVAM EDİYORLAR….
ÜLKEMDE DE APO SOYSUZUNUN MECLİSE GETİRİLMESİ SENERYOLARI HAYATA GEÇİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR…YAZIKLAR OLSUN ZALİMLER!!
ALLAH IM ZALİMLERİ YOK EDECEK İMKANLARI TÜRKİYE ‘MİZE LUTFEYLEDİN BİZLERE BU GURURU YAŞAMAYI NASİP EYLE …İNSANLIĞIN KURTULUŞUNA ÜLKEMİZİN ÖNDERLİĞİNDE HİZMET ETMEYİ NASİP EYLE…AMİİİN
“Siz meseleyi Suriye mi sanıyorsunuz? Suriye’yi istemelerinin tek bir nedeni vardır. O da Türkiye’yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye’dir.
Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN
Önce Kürdistan arkasından Büyük İsrail için İslam Coğrafyası işbirlikçi yaönetici takımlarıyla yumuşak lokma yapılmıştı.İsrailin BOP’a engel tek güç Son kale Türkiyemizi zayıf düşürmek için Trump’ın değimiyle tek yıpranmamış Ordu Türk Ordusunu, R.T.Erdoğanı kahramanlaştırıp Suriyede kahraman asker rolü ile kullanılıp yıpratılması amaçlanmaktaydı. İsrail’in Şam yakınlarına kadar ilerlemesi Suriyenin en büyük barajını işgal etmesi ile bölgede su gücünü kontrol altına almak istemesi karşısında Türkiye hükümeti ve Suriyedeki hiç bir gruptan İsrail’e karşı açıklama yapılmaması adım adım Arzu Mevud planlarının ilerlediğinin göstergesiydi.Tehlike artık bizim sınırlarımıza dayanmıştı. Asrın Lideri Aziz Erbakan Hocamızın söylediği tarihi söz tamda bu durumu açıklamaktaydı.” Bu inançtaki insanlar o kadar tecrübe sahibiler ki 5767 seneden beri bak söyleyeceğim söze dikkatle bakın “Kim ben mi? Ben hiç İsrail’e hizmet eder miyim yahu? Şarkısını söyleyerek İsrail ordusunda talim yaptırır. Neye alet olduğunuzu bilmezsiniz. O bilir ve sizi kullanır. Şimdi bugün ü AKP’yi teşkil eden kuran kurduran kendi planları için bütün bu gördüğümüz senaryoları tanzim eden Siyonizm’dir.”
Ülkemizin bir an evvel bu işbirlikçi AKP-MHP koalisyonundan kurtulması elzem olmuştur. İsraili ve avanelerini hizaya sokacak devrim ve değişimin fikri temellleri Milli Çözüm sayesinde atılmaktaydı. Yıllardır üstadımız Muhterem Ahmet Akgül Hocamız bu hakikatleri yazdığı kitap ve yazılarda dile getirmiş mahkeme ve cezalarla susturulmaya çalışılmıştır.Ancak herkez bu tarihi süreçte safını belirleyip kendi akıbetini hazırlamaktadır. Ya Milli Mutabakat hükümeti kurulacak yeni bir devrim yaşanacak yada İsraile vilayet olacağız..!
Erbakan Hocamız yıllar öncesinden 1997 yılında ırkçı emperyalizmin Milli Görüş’ü bitirip yerine içerdeki dünyacıları iş başına getirerek büyük israil’i kurma planlarını deşifre etmişti. Bu maksatla iş başına getirilen işbirlikçilerden doğru bir iş beklemek ıspanaktan yağ çıkarmaya benzerdi. Sözde dünya lideri gibi medyaya pohpohlanan’ların ise gerçekte ne kadar aciz ve gafil işbirlikçiler oldukları ise pek yakında ortaya çıkacaktı.
Dünya Yanıyor, Erbakan hocasını Arıyor.
Erbakan Hocamıza sırtını dönenler, İsrail’in çizdiği çizgide ilerler…
Görüldüğü üzere, Orta Doğu da, Hamas (Hizbullah) hariç ,suriyedeki tabela örgütlerı pyd pkk, işid, ypg, SDG,HTŞ, öso, ve diğerleri,
Tüm örgütler,Devlet kurma çabasında değil,
Büyuk İsrail Devleti nın kurulması için tasarlanmıştır.
HTSnin suriyeyı güya alması, İsrail in Golan’ı aşıp Şama kadar ilerlemesi, HTŞ nin İsraille bir sorunun olmaması, Filistin’de yapılan soykırımdan bahsetmemesi, daha nasıl açıkça ifade edilebilir ki bizim Türkiye’de bulunan Cumhur ittifakı mensupları na?!?
Emevi Camii’nde kılınan namaz görüntüleri nı konuşan kamuoyu, Filistin dekı katliamları unutmuş, sanki Kudüs fet edilmiş havasına gitmişti…!
Suriye’de, açıkça, HTŞ ypg pkk pyd ÖSO büyük İsrail Devleti kurulsun diye çalısmakta.
İsrail e açıktan çalısan bu örgütlerın durumu ortada iken, Dişleri bakanı Mit Başkanı da HTŞ lideri beraber hareket etmekte!?
Türkiye de, cumhur ittifakı ise, eş zamanlı olarak,” Apo ya umut hakkı, Dem partı ile yeni açılım sürecine girdi…
Cumhur ittifakı mensupları,Son iki genel seçimden buyana Ülkenin yarısını terörist olarak ilan ederek,Hdp nin masada olmadığı,millet ittifakını töhmet ,zan altında bırakmiştır..
Mangal da kül bırakmayanlar,” Vatan Bayrak Din ” Propagandası yapanlar..
Ama sizleri ne yaparsanız yapın nasıl olsa, “hesabı sorulmuyor ” Sizler yaptığınız her işe bir bahane bulup “devlet aklı” deyip geçersiniz..
Ama En büyük Devlet Aklı Erbakan’ hocadır,
Bunu kabullenemedınız.!
Erbakan hocamızın yakın zamanda öngörülerıni fikirlerini hatırlatan Milli çözümü, dinlemeyen benımsemeyenler, dikkat e almayanlar , İsrail’in oyuncağı olurlar..
Erbakan Akl-ı fikirleri dinlense idi Siyasî ve idari olarak Ülke olarak bunu kabullenseydınız, ne İrak ne suriyede ne Filistin ne Ortadoğu’ nede dünya da, mazlum insanlar müslümanlar katledılemıyecektı..
Cumhur ittifakının yeni açılım süreci başlatması ülkemizin çok tehlikeli ve kritik bir döneme girdiğinin bir işaretidir.Dünya’nın hiç bir yerinde ve tarihte “Terör örgütü silah bırakmadan” işleyen ve başarıya ulaşan bir süreç yoktur.
Terör örgütü önce silah bırakır, bir daha silah kaldırmayacağını ispat eder ve süreç başlar ve sürecin sonunda devlet affeder.
Bu silah bırakma işi sadece Türkiye için değil, Irak ve Suriye için de geçerlidir.
Eğer terör örgütü silah bırakmadan (geçmişte olduğu gibi) bir süreç işletilmeye çalışılırsa, bunun hem içeride hem de dışarıda çok ağır bedelleri ve sonuçları olur.
Büyük İsrail’in kurulması için Türkiye’nin parçalanmak istenmesi Siyonizm’in bir planıydı.
Milli Çözüm Dergisi’nin aylardır, hatta yıllardır gündeme taşıyıp uyardıkları tehlike şimdi kapımıza dayanmıştı ve maalesef Cumhur İttifakı buna taşeronluk yapmaktaydı!
AKP iktidarının ve Cumhur İttifakı’nın: “Suriye’de zafer kazanılmıştır ve bunun mimarı da Sn. Erdoğan’dır!” iddiaları, halkımızı avutup oyalamayı ve Suriye’deki Siyonist ve emperyalist planları saklamayı amaçlayan kof palavralardı.
Suriye’deki hızlı gelişmeleri, İsrail ve ABD’nin kontrolü dışında düşünmek imkânsızdı!
Suriye’de uygulanan Siyonist ve emperyalist planların sonucunda;
Fırat’ın doğusunda, hâlihazırda PKK-PYD adına defakto bir hükumet ve otonom-özerk bölge kurulmuştu…
PKK görünüşte bölgeden çıkarılacak, ama YPG Özerk Bölgesi resmen yerinde kalacak ve Barzanistan örneği yeni bir çıbanbaşı oluşturulacaktı…
Suriye’ye giren İsrail, işgali bir adım öteye taşıma kararı almıştı ve işgal ettiği Suriye topraklarını “sonsuza kadar İsrail’in ayrılmaz parçası” olarak ilan etmeye başlamıştı…
İsrail’in Suriye’yi işgali karşısında bile Culani, hâlâ İsrail’i düşman saymamış, hatta “İsrail’le savaşmayacağız!” açıklamasıyla İsrail’in işine yarayacak adımlar atacağını ilan etmiş ve “Bizim; Esad, Hizbullah ve İran dışında düşmanımız yok” diyerek, İsrail’i “dolaylı Dost” saymıştı…
(Hâlâ bunları “Dindar Kahraman!” sananlar, eğer süper ahmak değillerse, kasıtlı hıyanet takımıydı!)
Siyonizm’in planlarına alet olan AKP iktidarından ve Cumhur İttifakından kurtulmak gerekliydi.
Sözde muhalefette ise, SP, Gelecek ve DEVA Partilerinin oluşturacağı ÇATI OLUŞUM hızlandırılarak İsrail baltasına sap olmuş Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yapma çabaları yürütülmekteydi.
Türkiye’nin, böylesine Amerika ve Siyonistlerin kurduğu tuzağa düşmesi karşısında “İslam’a sıkı sıkıya bağlı kalmış ve İslam’ı savunmuş bir milletin nasıl olup bitenleri hâlâ fark etmediklerine ve nasıl onların adına eylemler gerçekleştirdiğine” hayret edilmekteydi.
Yeni Suriye yönetiminin yaptıklarına bakıldığı zaman kime ve neye hizmet ettiğini kolayca anlayabilmek mümkün iken bazılarına ne oluyorda büyük bir hezimeti zafer diye yutturmaya çalışıyorlardı. Evet ortada bir zafer vardı ama bu İsrail’in zaferiydi, Esat’ın gitmesi ile hemen Suriye sınırından içeriye giren İsrail’in aslında bu sonucun kime yaradığının net göstergesi idi. İran ve Rusya haricinde herkes durumdan çok memnundu ama burada bir tezatlık vardı. ABD ve pyd’nin menfaatleriyle tam zıttı olan ülkemin menfaatleri ne oluyordu da bizde kazançlıymışız gibi yapılıyordu. Belkide Türkiye adına bir hezimet olan bu durumu zafer gibi gösterenler aslında genleri gereği gerçekte kazançlı idiler.
Amma şuna inanıyor ve iman ediyoruz ki kader hata yapmazdı. Mutlaka Allah’ında bir hesabı vardı, O tuzak kuranların en hayırlısı idi ve bu kurulan tuzaklar zalimlerin başına geçecekti. Biz düşen ise haini, zalimi ve münafığı tanıyıp ona göre davranmak ve tedbir almaktı vazifemiz.
Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi olarak bildiğimiz Arz-ı Mevud amaçlayan Haçlı Siyon Seferinin temel amacı bölgenin anahtarlarının Soykırımcı Siyonist İsrail’e teslimidir. 1. Dünya savaşı ile 1980 arasında coğrafyaya yerleşme ve 1980’lerden itibaren bölge ülkelerinin zayıflatılması, zayıflayamayacak kadar büyükse işgali veya İsrail ile hizalanarak uydu ülke haline sokulması hedeflenmekteydi. ABD Dış İşleri Bakanı Rise bölge ülkelerinin 22 tanesinin sınırlarının değişeceği haber vermişti.
Bu sebeple 2000’li yılların başında bölgenin en güçlü ülkelerinden birisi olan Türkiye’nin yönetimine işbirlikçi Bop eşbaşkanları ve ingiliz kraliçe madalyalı yahudi baltasının yerli sapları dış desteklerle müsallat edilmişti.
Afganistan, Irak, Libya, Sudan, Körfez ülkeleri, Filistin, İran ve Suriye bu minvalde bombalandı ve bölge ülkeleri yumuşak lokma haline getirildi. Devletimiz Ergenekon ordu zayıflatma operasyonunu bertaraf ederek 2015’te Hendek Operasyonu kapı önü temizliği ile ABD İsrail kurgusu Çözüm Sürecini çöpe atmış, ardından 2018’de Zeytin Dalı Harekatıyla komşu ülkelerde işbirlikçi ve gölge örgüt temizliğine başlamıştı.
Bir yandan bu süreçte İsrail toprak ve diplomasi olarak en büyük kazanımlarını AKP Hükümetleri sayesinde yapmıştı. Son olara Suriye’de Şam’a 15 km kadar işgal gerçekleşmiş ve yerleşim planları onaylanmıştı. Bir yandan da HŞT ve SDG Suriye Kürdistanı için pazarlık yapmakta, Türkiye güneye doğru 32. Km’yi geçtiğinde ise Sihası düşürülmekteydi. Bu süreçte Türkiye Suriye’den kuşatılırken Cumhur ittifakının zafer naraları ile halkı avutması tam bir sahtekarlık ve şarlatanlıktı. Milli Çözüm Dergisi başyazarı Üstad Ahmet Akgül 21 yıllık yayın hayatında bu gerçeklere dikkat çekerek 8 yıl önce Suriye’de Yaklaşan Hilal Haçlı Savaşı adlı kitabını yayınlamıştı. Tehlike artık kapımıza dayanmıştı. Makalelerde artık İsrail Türkiye savaşı ne zaman diye yazılmaktaydı. Türkiye’nin kurtuluşu Milli Çözüm Mutabakat hükümeti ile mümkündür. Ve en büyük güvenlik sorunu AKP iktidarının ta kendisidir.
Ve elhamdulillah ki finali Cenab-ı Hakk müjdelemişti ve ötelerden gelen bu kutlu haber gönüllerimizi ferahlandırmaktaydı:
Kamer suresi 41-46:
Andolsun, Firavun âline (ve zalim yöneticilerine) de uyarıcılar gelmişti. (Ancak) Bizim ayetlerimizin tümünü yalanlayıvermiş (zulüm ve küfürde diretmiş)lerdi. Biz de onları Azîz ve Muktedir olan (Allah)ın yakalayışıyla yakalayıp (düzenlerini devirmiştik.) (Şimdi, ey bu çağın gafil ve cahilleri!) Sizin kâfir (yöneticileriniz ve süper güç)leriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin için kutsal kaynaklarda (kurtulacağınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı var ki? (Aynen Firavunlar gibi, bugünkü sömürücü ve saldırgan zalimleri de devirmeyelim ve yerin dibine geçirmeyelim? Yoksa onlar: “Biz, ‘birbiriyle yardımlaşıp nusret bulan’ (ve karşısında kimseler duramayan) ‘Güçlendirilmiş bir Cemiyetiz’ (sanki, Birleşmiş Milletleriz” diyerek) mi (şımarıp böbürlenmektedirler. (Oysa) Yakında o “Birleşik Cemiyet” bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacak (delik arayacak vaziyete ve hezimete düşeceklerdir). Daha doğrusu onlara va’ad edilen (asıl azap) saati yaklaşarak (gelmektedir). O saat ki, ‘kurtuluşu mümkün olmayan çok korkunç bir intikam’ vaktidir ve çok acı bir (akıbettir).
“Olanlardan en kârlı çıkan İsrail’dir” itirafı!
Bölgede olan bitenler yakından takip edilirken konuyla ilgili eski TBMM Başkanı AKP’li Bülent Arınç dikkat çeken bir çıkış yapmıştı. Arınç, Suriye’deki gelişmelere ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede “İsrail beklenmedik bir şekilde ta Şam’a kadar geldi ve eskiden beri işgali altında tuttuğu Golan Tepeleri’ni, su kaynaklarını tekrar elde etti. Gemilerini yaktı, uçaklarını bombaladı. Gık çıkmadı. Zaten Suriye’de olanlardan en kârlı çıkan İsrail’dir. İran’ı mahvetti, Gazze’yi perişan etti, Suriye’yi işte şimdi perişan ediyor. Rusya zaten Ukrayna’yla savaşından başını kaldıramıyor” ifadelerini kullanmıştı.
Yahu, korkunç Filistin katliamlarına rağmen hâlâ Kuduz İsrail’in arkasında duran… Hâlâ PKK-YPG’ye sahip çıkan…Hâlâ Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya çalışan… 60 yıldır AB’ye alacağız diye bizi kapısında bekletip oyalayan… Bizi 1000 yıldır 21 Haçlı saldırılarıyla yıkmaya uğraşan… Çanakkale’de, Şanlı Kurtuluş Mücadelemizde hep kendileriyle boğuşmak zorunda bırakan şu HAÇLI GÂVURLARI şimdi kalkmış Erdoğan’ı övüyorlarsa, bunun altında bir şeytanlık yattığını… Ve bu gidişatın Türkiye’nin lehine olmadığını anlamamak için, iz’an ve vicdan fukarası olmak lazımdı.
Muhterem Ahmet Hocamız 2016 yılında farklı başlıklar altında gerçekleştirdiği 3.Dünya Savaşı Hazırlıkları ve Türkiye’nin Suriye üzerinden kuşatılması konulu dizi konferanslarının satır aralarında bugün yaşanan gelişmelerin sinyallerini vermiş ve tarihi doğru okumanın önemine vurgu yapmışlar ve hiç bir olayın birbirinden bağımsız olmadığını anlatmışlardı. Tekrar izlediğimiz bir videodan aklımızda kalanlarla bugün yaşanılan gelişmeleri harmanladığımız zaman şu bağlantılı başlıklara ulaştık. Elbette konuya vakıf ehil abi ve kardeşlerimiz daha çok başlıklar ekleyebilir
– Kahraman Ordumuzun 15 Temmuz Darbe girişimi bahanesiyle Askeri liselerin kapatılması kuvvet komutanlıklarının itibarsızlaştırılması ve ordunun minimalize edilmesi
– Ortadoğu coğrafyasına hem islam ülkelerinin birbirleri ile hem de kendi içlerinde mezhep çatışmaları ile bölünüp parçalanması
– Bu bölünme neticesinde israil güdümünde farklı isimler altındaki örgütlerin kontrolünde özerk bölgelerin oluşturulması
Ve bugün gelinen noktada
– Evvela yemin töreni nedeni ile genç teğmenlere soruşturma başlatılması
– Devlet Bahçelinin Apo’yla müzakere çıkışları
– Yeni bir çözüm sürecinin başlatılması
-Tam da bu süreçte Esad yönetiminin devrilivermesi siyonizm planlarının adım adım işlediğini gösteriyordu.
Ve Ahmet Hocamız o konferanslarından birinde şöyle söylüyorlardı : ” Peki onların bir planı bir programı var da Allah’ın bir hesabı planı yok mu? Var var! Olmaz olur mu. Açın Kamer suresi 41-46 ayetlerini okuyun”
Andolsun, Firavun âline (ve zalim yöneticilerine) de uyarıcılar gelmişti. (Ancak) Bizim ayetlerimizin tümünü yalanlayıvermiş (zulüm ve küfürde diretmiş)lerdi. Biz de onları Azîz ve Muktedir olan (Allah)ın yakalayışıyla yakalayıp (düzenlerini devirmiştik.) (Şimdi, ey bu çağın gafil ve cahilleri!) Sizin kâfir (yöneticileriniz ve süper güç)leriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin için kutsal kaynaklarda (kurtulacağınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı var ki? (Aynen Firavunlar gibi, bugünkü sömürücü ve saldırgan zalimleri de devirmeyelim ve yerin dibine geçirmeyelim? Yoksa onlar: “Biz, ‘birbiriyle yardımlaşıp nusret bulan’ (ve karşısında kimseler duramayan) ‘Güçlendirilmiş bir Cemiyetiz’ (sanki, Birleşmiş Milletleriz” diyerek) mi (şımarıp böbürlenmektedirler. (Oysa) Yakında o “Birleşik Cemiyet” bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacak (delik arayacak vaziyete ve hezimete düşeceklerdir). Daha doğrusu onlara va’ad edilen (asıl azap) saati yaklaşarak (gelmektedir). O saat ki, ‘kurtuluşu mümkün olmayan çok korkunç bir intikam’ vaktidir ve çok acı bir (akıbettir). (Kamer: 41-46)
BUYURUN CENAZE NAMAZINA!
Adil Düzen kurulmadan, kurtulamazsın
Böyle giderse, dövecek diz bulamazsın
Kalp kararmışsa, hakikate ulaşamazsın
Ey insanoğlu, ektiğini biçip toplayacaksın
Halâ anlamazmısın, BOP işliyor
Ortadoğuyu ateş sarmış, yanıyor
Dünya çıkmazda, için için kaynıyor
Karabulutlar, ülkemi kuşatıyor..
Kırmızı turp, övgüler diziyor
Gafiller, heyecanla alkışlıyor
Bilmezler ki, iman pilleri bitiyor
Dünyada izzet, ahirette cennet gidiyor
Ellibin insanın katilinden
Medet umulur, caniden
Demlenirler, Dem’den
Utanmazlar; şehit ve gazilerden
Saplanmışlar, ihanet çamuruna
Buyurun, cenaze namazına
Kim ihanet ederse vatana
Bulur, mücahitleri karşısında..
Irak’ın işgalinden sonraki süreçte, her ne kadar, merkezi hükümet söz sahibi gibi görünse de özellikle Kuzey Iraktaki insiyatif, daha çok yerel Kürt unsurların elindedir.. Bu insiyatifin sağlanmasında Akp İktidarının ve başındakilerin çok büyük rolü vardır..
O yıllarda “Bizim Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanı olarak bir GÖREVİMİZ var” demişlerdi. Bugün Suriyede bir merkezi hükümet kurulmuş gibi görünse de yine en büyük insiyatif Kuzey Suriyedeki terörist Kürt unsurların elinde olduğu açıktır.
Şimdi Suriye sürecine dair yapılan açıklamada ise Irak sürecinde kullandığı ifadeyi İngilizce bir karşılıkla, “Bizim Suriyede bir MİSYONUMUZ var” diyerek, kendisine verilen görevi, 22 yıllık süreçte itina ile yerine getirdiğini ortaya koymaktadır.
Evet coğrafyamız parçalı gibi görünen bütüncül bir tehdit unsurun ablukası altındadır.. Bu tehdidin en büyük sacayağı ise Türkiye’nin başına bela edilen Cumhur İttifakıdır.
“Korkunç Filistin katliamlarına rağmen hâlâ Kuduz İsrail’in arkasında duran… Hâlâ PKK-YPG’ye sahip çıkan…Hâlâ Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya çalışan… 60 yıldır AB’ye alacağız diye bizi kapısında bekletip oyalayan… Bizi 1000 yıldır 21 Haçlı saldırılarıyla yıkmaya uğraşan… Çanakkale’de, Şanlı Kurtuluş Mücadelemizde hep kendileriyle boğuşmak zorunda bırakan şu HAÇLI GÂVURLARI şimdi kalkmış Erdoğan’ı övüyorlarsa, bunun altında bir şeytanlık yattığını… Ve bu gidişatın Türkiye’nin lehine olmadığını anlamamak için, iz’an ve vicdan fukarası olmak lazımdı.” Makaledeki bu önemli tesbit ve yaşananlar Bakara Suresi 120. ayetin hakikatini tekrar hatırlatmaktadır…
Bakara Suresi 120
Sen onların milletlerine (Siyonist ve emperyalist emellerine ve zulüm düzenlerine) tâbi olmadıkça Yahudi ve Hristiyanlar, kesinlikle Senden (ve Ümmet-i Muhammed’den) asla razı olacak (memnun kalacak) değillerdir. (Eğer Yahudi ve Hristiyanların zalim takımı, Müslüman bilinen kimselerden razıysa ve yardımcı oluyorlarsa, anlayın ki bunlar, kendilerinin güdümüne girmişlerdir.) De ki: Şüphesiz (tek) kurtuluş ve huzur yolu, Allah’ın yoludur (Peygamberin sünneti ve sistemidir). Eğer Sana gelen bunca ilimden (ve Kur’ani haber ve hükümlerden) sonra onların (yani Siyonist ve emperyalist odaklara yanaşanların) hevâlarına (ve şeytani arzularına) uyacak olursan, (artık) Senin için Allah (tarafın)dan ne bir dost, ne de bir yardımcı kalıverir.
İsrail’in saldırıların şiddeti nedeniyle bölgede 3.0 büyüklüğünde deprem etkisi ortaya çıkmış buna rağmen Culani, hâlâ İsrail’i düşman saymamış, hatta onunla asla savaşmayacağını açıklamıştı.
Culani, ilk uluslararası röportajını İngiliz Sky News kanalına vermiş olması ve İsrail’in Suriye’ye dönük kapsamlı saldırıları sürerken bu röportajı veren Culani, İsrail’i bir “tehdit unsuru” olarak hiç anmamış, asıl tehlikenin Esad, Hizbullah ve İranlı milisler olduğunu açıklamaktan sakınmamış.
Bu yönde Culani’nin daha birçok açıklaması makalede geçmekte. Defacto durum da bu!
Bunak Biden HTŞ’ye yeşil ışık yakmış ve ‘Doğru sözler ediyor, faaliyetlerini izliyoruz’ diye batılı yandaşları gibi sahip çıkmıştı.
“Hâlâ bunları “Dindar Kahraman!” sananlar, eğer süper ahmak değillerse, kasıtlı hıyanet takımıydı!”
hatırlatmaları “Siyonizm’in ölüm uykusuna yatırmak istediklerini uyandırmak için gür/net/bilge bir haykırıştı.
Demek oluyor ki, PKK görünüşte bölgeden çıkarılacak, ama YPG Özerk Bölgesi resmen yerinde kalacak ve Barzanistan örneği yeni bir çıbanbaşı oluşturulacaktı. Yani Milli Çözüm Dergisi’nin aylardır, hatta yıllardır yazı, kitap ve konferanslarıyla gündeme taşıyıp uyardıkları tehlike şimdi kapımıza dayanmıştı ve maalesef Cumhur İttifakı buna taşeronluk yapmaktaydı!
Sosyal medyada dolaşan güzel bir tespit var: “Son dönemlerde yaşanan hadiseler, ülkemizde yeni bir atasözünün ortaya çıkmasına vesile oldu: Erbakan haklıydı!” Onlarca kullanıcının; ülkemizin, bölgemizin ve dünyamızın içinde olduğu durumlarla ilgili olarak Aziz Erbakan Hocamızın tespitlerinin haklılığı karşısında verdikleri bu tepki bir fenomen haline gelmiş ve ortak bir kanaatin gelişmesine sebep olmuştu. Evet Erbakan Hocamız yine haklıydı. Siyonizm şeytani planını yürütmek için bir tiyatro kurmuş, oyununu sergiliyordu. Tüm sınırlarımız çevrilmiş, hemen dibimizde ne olduğu belirsiz tiplerin iktidarı kurulmuş ve en önemlisi büyük milliyetçi! zevat “devlet aklı” diyerek bize PKK elebaşıyla ittifak seanslarına başlamışken; her halde perdedeki kahramanlık hikayelerinden başka hiçbir şey bizi oyalayamazdı! Aslını astarını Milli Çözüm’den öğrendiğimiz bir sürü adamın bize kahraman diye yutturulmaya çalışılmasını Milli Çözüm’ün ikazları olmasa elbette biz de yutacaktık. Aziz Erbakan Hocamızın, Haklı Davasının tek temsilcisinin Milli Çözüm olduğunun ispatı bu yaşadığımız süreçlerdi. Biz de varız diyenlerin kimi “Milli Görüşçüyüm diyen hanımına çiçek alsın” diyecek kadar meselenin dışında ve laçka haldeydi, diğeri ise seçim ittifakının zehirlerini hala üstünde taşıyordu.
YA MİLLİ ÇÖZÜM’CÜSÜN YA İŞBİRLİKÇİ!
Türkiye’de muhalefet kaldı mı?
Yıllarca AKP İktidarına çok sert çıkışlar yapan Devlet Bahçe’linin, hepimizi şaşırtan dönüşlerinin ardından Cumhur İttifakı kurulmuş, ardından ise Kılıçdaroğlu’nun yerine AKP yandaşı Özgür Özel getirilmişti!
Abdullah Gül’ün, ABD çıkarlarına yeşil ışık yakan açıklamalarından sonra Ahmet Davutoğlu’nun itirafları bizleri hiç şaşırtmamıştı!
Ruh olarak AKP’den hiç ayrılmadığını, partisinin muhalif olarak kurulmadığını, AKP’den veya kendi Partisinde birleşme isteği olduğunu açınca belirten Davutoğlu, İmralı Sürecinde de, Cumhur İttifakına açıkça destek çıkmıştı…
Siyonistlerin en büyük ve sadık hizmetkârları, AKP kurmaylarıydı!..
Siyonistlerin tuzaklarına düşmemek ve karşısında durmak için Milli Çözüm ferasetine sahip olmayanlar, Erbakan Hocamızın üzerine beton dökme planlarına ya alet olmuşlar ya sessiz kalmışlardı!
SENARYO AYNIYDI!
Muhalif güçlerin Esad’ı hızlı bir şekilde devirmesinin ardından %25’i aşkın toprak elde eden YPG, ağabeyi ABD’nin isteğiyle, Türk halkını avutmak için bazı bölgeleri SMO’ya bırakmıştı!
Suriye hava sahası, İsrail’e tamamen açılmış ve hava saldırıları ile Suriye’nin savunma mekanizması çökmüş durumdaydı..
İran ve Hizbullah bir darbe daha almış sıkışan ve yorulan İsrail rahat bir nefes almıştı!
Türk Halkı avutulurken, Suriye Kürdistan’ı resmen kurulmuş olmaktaydı!
Suriye’de Dürzilerin, İsrail’e bağlanmak istemeleri Milli Çözüm’ü bir kez daha haklı çıkarmıştı!
CHP’nin ayarladığı, Milli Görüş’ün temsilcisi Saadet Partisini çizgisinden çıkarmak için Abdullah Gül’ün hazırlandığı, Irak ve Suriye Kürdistan’ının birleştirilmeye planlarının hızlandığı, savaş nidaları atıldığı ve Anayasanın değişmesi gerekliliğinin vurgulandığı senaryoda..
Doğu ve Güney Doğu’da çıkacak bir karışıklık, ayaklanma ve plan dahilinde Kürdistan’a bağlanmak isteyecek olan isyancıları kullanacak olan Siyonistler, Büyük İsrail Hayallerine hiç olmadıkları kadar yaklaşmış olacaklardı!
ABD’de düzenlenen Daeş saldırıları da,
PKK/YPG’nin desteklenmesinin kılıfıydı!
Vekil güçleri ile Türkiye’yi bölebileceklerini zanneden Siyon – Haçlı Birliği yanılmaktaydı ve bin yıllık hesaplaşma artık kaçınılmazdı!
Mevcut kadro ve kurumlardan bu zor şartlardan çıkmasını beklemek aptallıktır. Başta ülkemiz olmak üzere İslam Âlemi, işbirlikçi zihniyetten kurtulma vakti gelip çatmıştır!
Siyonistler bilmelidirler ki, yolunda gidiyor sandıkları planlarının bir çok noksanı, dezavantajları ve hataları vardı. Planlarınızı deşifre eden feraset ehli, bu zafiyetlerin farkındaydı ve intikam için sabırlı bir şekilde hazırlıklarının son aşamasını tamamlamaktaydı!
Kıbrıs Fatihi Erbakan Hocamızın öncülüğünde
1974’ten hemen sonra temelleri atılan savunma sanayimizin yarım asırlık birikimleri, bin türlü tuzaktan dimdik çıkabilen Milli TSK’mız, Siyon – Haçlı Birliği ve İşbirlikçilerin hamlelerini hayret ve hayranlık verecek manevralarla Milli Çözüm zihniyetli – Milli Mütabakat Hükümetinin kurulmasının önünü açacak emin eller, tarihi hesaplaşmanın kapısını arayalayacaktır. O gün Milli Çözüm dirayeti ve Erbakan Teknolojisi ile tanışan zalimlerin sonuna bütün dünya şaşkınlık ve hayranlıkla şahit olacaktı!
Tehlike aynıydı ancak şartlar çok farklıydı, ecdadımızın süngülerle savunduğu topraklarımızı, parçalama hayalleri zalimlerin sonunu hazırlayacaktı!
Allah nurunu tamamlayacak!
Suriye’deki gelişmeler ülkemiz adına vahim verici
durumda kurulacak olan yeni rejim anlayışının bölgede PKK ve YPG gibi güçlerin varlığını sürdürürerek sınır güvenliğimizi her an daha da fazla tehdit edecektir. Türk halkı burada yaşanan zulüm ve tehlikeli sonuçları görmeli sonuç olarak gelişen tüm olaylar İsrail’e fayda sağlarken batı rejiminin Erdoğan güzellemesi yaptığı başarılı lider profili üzgünlük verici bir durum.
İsrail için gönüllü olarak katılmayı bekleyen 6 köy, İsrail ve Abd kontrolünde Suriye yeni yapılanması anlaşmalar için pozitif bir bakış açısına sahip yeni yönetim.
Golan tepelerinde mevcut su kaynaklarının İsrail tarafından kontrolünün sağlanması, Suriye hava sahasının İsrail tarafından kullanılması gibi bir çok olumsuz durum ancak ve ancak İsrail’e yarar Erdoğan’a degil Ülkemiz adına tam bir vehamet verecektir.