MÜSTAZ’AFLARA UMUT VE HEYECAN KAYNAĞI
Müstaz’af; Zalim ve hâkim güçler tarafından ekonomik, siyasi, sosyal ve dini hakları ellerinden alınarak zayıf ve çaresiz bırakılan halk tabakaları… Ezilen, sömürülen ve horlanan kalabalıklar… Devlet yönetiminde, ekonomik ve sosyal etkinliklerde söz sahibi olma imkânları tıkanan topluluklar anlamında Kur’an’da pek çok yerde kullanılan bir kavramdır.
Ancak zulme uğrayan, zayıf ve çaresiz bırakılan bu müstaz’aflar kendi durum ve davranışlarına göre çeşitli sınıf ve statülere ayrılmaktadır.
1- Hangi dinden ve hangi kavimden olursa olsun, ezilen ve hakaret gören bütün mazlum insanlar… Ülkeleri işgal edilen, canları, malları ve namusları ellerinden giden tüm zavallılar müstaz’af sayılmaktadır.
“(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; ‘Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Anadolu’muzdaki milyonlarca Suriyeli sığınmacının; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]” (Nisa: 75) ayeti bu insanlara sahip çıkacak güçlü bir organize ve otoriteyi kurmak hususundaki mesuliyetimizi hatırlatmaktadır.
2- Zulme uğrayan ve zayıf bırakılan bu “müstaz’af”lar da iki kısımdır.
a) Zalimleri ve hain idarecileri seven ve destekleyen, kişiliksiz ve gayretsiz müstaz’aflar…
“…Zalimleri, Sen Rableri huzurunda (yaptıklarının hesabını vermek üzere) tutuklanmış vaziyette (iken) eğer bir görsen (ki o zalimler: a- İmkân ve iktidarlarıyla kibirlenip büyüklük taslayan yönetici tabakası, b- Ezilen, sömürülen ve sindirilerek zayıf ve çaresiz bırakılan, ama gaflet ve cehaletle yine de zalim yöneticilerin peşine takılan halk tabakası olarak iki kısımdır.) Bunlar birbirlerini (suçlayıp) karşılıklı söz döndürüp laf dalaşı yaparak; müstaz’af zalimler, müstekbir zalimlere derler ki; ‘Eğer siz (başımızda) olmasaydınız (iktidar konumunda iken adil ve ahlâki esaslara göre davransaydınız,) herhalde bizler de (Hakka inanan ve hayra uyan) mü’min kimseler olacaktık. (Hain güçlerden ve şeytani çevrelerden de destek alarak; faiz ve sömürüye dayanan ekonomik sisteminizle… Ahlâki ve manevi değerlerden yoksun eğitim düzeninizle… Baskıcı ve barbar yönetim ve yöntemlerinizle bizleri yoldan çıkardınız. Ey Rabbimiz, asıl suçlu ve sorumlu olan bu gaddar ve hilekâr idarecilerimizdir!’ deyip kurtulmaya çalışacaklardır.)
(Bunun üzerine) Müstekbir (ve mücrim yöneticiler), müstaz’af (halk kesimine dönerek) şöyle diyecekler: ‘Size hidayet (rehberi Kur’an ve hakikat önderi Peygamber) geldikten (Hakka ve hayra davet edildikten) sonra, biz mi sizi ondan (İslam’ın adalet nizamından zorla) çevirip alıkoyduk? Hayır! (Bozuk fikirlerimizi ve bâtıl fiillerimizi bile bile hidayet yolunu değil, bizi tercih edip seçtiniz, sevdiniz ve desteklediniz…) Aslında siz mücrim (suçlu ve hain) kimselerdiniz!..’” (Sebe’: 31-32) ayetleri bu tipleri haber vermektedir.
b) Bir de her türlü haksızlığa ve ahlâksızlığa karşı direnen ve zulüm düzenlerini benimsemeyen şahsiyetli müstaz’aflar vardır.
3- Bunlar da ikiye ayrılır:
a) Zulüm ve kötülüğe karşı olduğu halde bu uğurda ciddi bir gayret ve fedakârlık gösteremeyen, tehdit ve tehlikeleri göğüslemeyen tembel ve çekingen müstaz’af tipler.
b) İnancını iktidara taşımak ve adil bir nizamı kurmak üzere sabırlı ve samimi bir hizmet içinde bulunan ve bu konuda pek çok sıkıntı ve zorluklara katlanan kimselerdir. Bunlar:
“(İmanın ve Hakk davanın çilesine katlanan ve uzun yıllar) Hor görülüp ezilmekte olan o (mü’min ve mücahit) topluluğu (ise), içini bereketler ve nimetlerle donattığımız yeryüzünün doğularına ve batılarına mirasçı kıldık (kılacağız…)” (A’raf: 137) ayetinde müjdelenen ve eninde sonunda izzet ve hürriyete kavuşacak olan dava ve davet erleridir.
4- Bir de ayrıca kendi teşkilatı içinde bile kıymeti bilinmeyen, hizmet ve marifetleri takdir edilmeyen, her asırda “az ve öz” görülen müstaz’aflar vardır.
Bunlar makam ve menfaat ehli tarafından kıskanılan, başarı yolları tıkanmaya çalışılan hatta zaman zaman çeşitli iftira ve isnatlara uğratılan seçkin garibanlardır.
Ve zaten, “Bu din gariplerin gayretiyle başladı ve başarıldı. Sonunda yine gariplerin hizmet ve samimiyetiyle yeniden dönüp hayata hâkim olacaktır. Müjdeler olsun o gariplere!” mealindeki hadis-i şerifin övdüğü kimseler de bunlardır.
Hz. İsa’nın havarileri, Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin ilk sahabeleri (Aşere-i Mübeşşere) gibi her peygamberin ve her büyük dava önderinin böylesine sadık tâbileri, hizmet ve teslimiyet ehli talebeleri her ne hikmetse çok az olmaktadır. Bunlar da maalesef horlanmakta ve hırpalanmaktadır.
Büyük liderlerin, bu gibi seçkinlere belli bir zamana kadar sahiplik yapmaması ve onları çok ağır sıkıntı ve sorunlarla baş başa bırakması ise onların çeşitli zorluklar ve zahmetler içinde pişmelerini, yetişmelerini ve ruhen olgunlaşmak üzere eğitilmelerini sağlamak ve sağlamlaştırmak içindir. Çünkü sonunda en ağır yük ve emanet bunların omuzlarında kalacak ve bu çekirdek kadro çok çetin sıkıntılara katlanacaktır.
“Hatırlayın ki bir zaman siz çok azdınız, yeryüzünde (ve ülkenizde) müstaz’aftınız (zayıf bırakılmıştınız, bulunduğunuz her) yerde hırpalanmakta, (hakaret ve haksızlığa uğratılmaktaydınız. Hatta o hale gelmiştiniz ki) insanların sizi kapıp götürmesinden (tutuklayıvermesinden) korku duymakta (ve kuşku içinde yaşamaktaydınız. Ama Allah CC bütün bu olumsuz şartlarda bile) size sahip çıktı ve barındırdı. Sizi (manevi) yardımıyla destekledi (ve başarılı kıldı. Sizi en güzel şekilde) ve en temiz şeylerle rızıklandırdı… Ta ki şükredesiniz (şuurlu ve sorumlu davranasınız).” (Enfal: 26) ayeti bunların durumuna işaret buyurmaktadır.
Her dönemde pek az bulunan, çok özel bir hidayet ve inayete mazhar olan bu hakikat erleri ve hizmet fedaileri çok uzun, çetin ve çileli bir dönemden sonra kutsal emaneti omuzlayacaklardır.
“Biz ise yeryüzünde (her yerde ve her devirde) zayıf düşürülen kimselere (aciz ve çaresiz hale getirilip ezilen; inanç, itaat ve cihad ehline) lütufta bulunup (nimet ve faziletimizi tattırmak), onları (devlet, hükümet ve siyaset) önderleri kılmak istiyorduk; ki böylece (ülkelerindeki ve yeryüzündeki imkân ve iktidarlara onları) mirasçı yapmayı (amaçlamıştık).” (Kasas: 5) ayeti bu gerçeği müjdelemektedir.
Evet, ey Garibanlar!..
Ve ey Davanın dertlisi olanlar!..
Sadakat ve itaat şuuruyla ve sorumluluk duygusuyla çalışıp çırpınanlar!..
Makam ve menfaat hatırına değil, ibadet aşkıyla Hak yolunda koşuşanlar!.. Ve buna rağmen devamlı horlanan, hırpalanan ve çok ucuza harcananlar!..
Üzülmeyin; siz kârlısınız ve yakında aziz olacaksınız!..
Siz unutulmuş değilsiniz!.. Sahtekârlığın değil samimiyetin makbul olduğunu… İsyan ve itirazın değil, teslimiyet ve itaatin kıymetli olduğunu hem siz görecek hem de herkese öğreteceksiniz!..
Ve şimdi şu İlahi mesaja ve müjdeye kulak veriniz!…
“(Gündüz, ortalık aydınlandığı zamanki) Kuşluk vaktine,
Ve sükûnete kavuştuğunda geceye (ve sırlı içeriğine) yemin olsun ki;
(Ey Nebim!) Rabbin (asla) Seni terk edip unutmamış (sahipsiz bırakmamış) ve Sana darılmamıştır!
Elbette Senin sonun öncekinden (ahiretin ise dünyadakinden) çok daha hayırlı (olacak)dır.
(Sabret) İleride Rabbin Sana (tüm umduklarını) mutlaka verecek ve Sen (fazlasıyla) memnun (ve mesrur) kalacaksın!..
O, Seni yetim (ve yalnız) bulup da barındırmadı mı?
Şaşkın ve bunalmış bir durumda iken hidayet (ve inayet) buyurmadı mı? (İlim, hikmet ve ibadet yolunu açmadı mı?)
Seni fakir (ve çaresiz bir garip halinde) bulup da zengin (ve yetkin) kılmadı mı?
Öyle ise (eline imkân ve iktidar geçince) sakın yetim ve öksüz (çocukları, dul ve kimsesiz zavallıları hor ve hakir görüp) kahretmeye (kalkışmayasın!)
(Sana ihtiyacını arz edip) Yardım dilenenleri (sıkıntı ve sorunlarına çözüm yolu olacak cevaplar bekleyenleri) azarlayıp (mahrum ve mahzun bırakmayasın!)
Ve (Sana lütfettiği bütün bu üstün fazilet ve meziyetlerden dolayı, övünmek ve böbürlenmek için değil, ama sevinmek ve şükretmek niyetiyle) Rabbinin nimetini (minnet ve memnuniyetle) hatırlat ve anlat (ki Makam-ı Mahmud’a ulaşasın.)” (Duhâ Suresi)
Evet, evet!.. Sadakatin, hıyanetten şerefli olduğunu, fedakârlığın, riyakârlıktan kıymetli olduğunu, herkes görecek ve bilecektir. Yukarıda mealini arz ettiğimiz Duhâ Suresi özelde Efendimizi teselli etmek için, ama genelde her dönemdeki sadıkları ve mağdurları müjdelemek için gelmiştir.
Velhasıl; Allah’ın va’adi haktır ve Allah sabredenlerle ve sadakat gösterenlerle beraberdir.
Allah’ı bulan, O’nun rızasına ve rıdvanına ulaşan neyi kaybetmiştir?
Dini ve davasını dünyalık heves ve hesaplar için istismar eden, hizmet ve marifet ehlinin önünü kesen ve hatta en yakın dostlarına dirsek çeviren, yani Allah’ın rızasını kaybeden kimseler ise, neyi kazanmış sayılır? Ve eline ne geçmiştir?
İbrahim Ethem bunlar için ne güzel söylemiştir:
“Yazık yamarız dünyamızı, yırtarak dinimizden
Sonunda din de gider, dünya da gider elimizden”
Sadıklara Selam!
“…(Her devirde olduğu gibi bugün de) insanların çoğunluğu (maalesef) inanmazlar. (İnanmayacaklardır.)” (Hud: 17)
“İnsanların çoğu Rabbine kavuşup (hesaba çekilmeyi) inkâr etmektedirler.” (Rum: 8)
“(Ey Nebim ve davetçim!) Sen ne kadar üstüne düşsen (ve hırs göstersen de) insanların çoğu (gerçekten) iman edecek değillerdir.” (Yusuf: 103)
“(Gafil ve cahil insanların) Onların çoğu ancak ortak koşarak (ve bir yönden mutlaka şirk katarak) Allah’a iman etmektedirler.” (Yusuf: 106)
“…İnsanların çoğu (İslami delil ve hükümlere rağmen yine de) haddi aşmakta ve aşırı gitmektedir.” (Maide: 32)
“İnsanların çoğu fasık ve münafık kimselerdir.” (Maide: 49)
“(Bu münafık insanların) Çoğunluğunu günah işlemek, (İslami harekete) düşmanlık etmek ve (faiz ve rüşvet gibi) haram yemek hususunda adeta koşuşturup yarış ettiklerini göreceksin. (Bu) Yaptıkları ne kadar kötü bir şeydir. (Maneviyat ehli geçinen ve Rabbaniyyun denilen haham takımı gibi) Din adamlarıyla, (ilim erbabı bilinen ve) Ahbar (denilen bazı istismarcılar da maalesef makam ve menfaat hatırına) bunların (münafık kesimlerin ve fasık yöneticilerin) yalan yanlış sözlerine ve açıkça haram ve haksız kazanç yemelerine (göz yumup fetva vermektedirler.)…” (Maide: 62-63)
“(Ey Resulüm!) Rabbinden Sana indirilen (bu Kur’an) elbette onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır. Sen o kâfirler güruhu için üzülme. (Buna değmeyeceklerdir.)” (Maide: 68)
“Onların çoğunun işledikleri hep kötü ve çirkin şeylerdir.” (Maide: 66)
“Gerçekten (insanlardan önderlik ve mürşitlik taslayanların bir)çoğu da ilmi (ve ehliyeti) olmadan, sadece kendi nefsi hevâsına uyarak (peşlerine takılanları doğru yoldan) saptırmakta (rastgele şu helâldir, bu haramdır diyerek insanları dalâlete sürüklemekte)dirler.” (En’am: 119)
“…İnsanların çoğu da bilmezler (ve gerçeği araştırıp öğrenmezler, çünkü cahil ve gafil takımıdırlar).” (A’raf: 187)
“…(Din ve ilim adamı ve cihat erbabı görünenlerin) birçoğu da hiç hakları olmadığı halde insanların malını yemektedir. (Dine hizmet perdesi altında servet ve şöhret edinmektedir.)…” (Tevbe: 34)
“Ve yaptıklarının birçoğunu (insanların anlamadığı gibi) Allah’ın da bilmediğini (ve hesaba çekmeyeceğini) zannetmektedirler.” (Fussilet: 22)
“Ancak kâfirler Allah’a karşı yalan uyduruyorlar. (Dinde olmayan şeyi Allah’ın emri gibi gösteriyorlar veya Allah’ın emirlerini tersine çeviriyorlar.) İşte bunların çoğunluğu (yaptıkları işin kötülüğüne ve başlarına gelecek belanın büyüklüğüne) akıl erdirmez (ve vicdanına göre hareket etmez kimselerdi).” (Maide: 103)
“(Tarih boyunca) İnkârcıların çoğu (ne Allah’a ne de insanlara karşı) verdikleri sözlerde durmamış, ahitlerini yerine getirmemişlerdir.” (A’raf: 102)
“Gerçekten insanların çoğu, Bizim ayetlerimizden (Kur’an’daki hikmetlerden ve kâinattaki harika sanat eserlerimizden maalesef gafildirler ve) habersizdirler.” (Yunus: 92)
“İnsanların çoğu Allah’a şükredici ve iyilik edenlere teşekkür edici değildir.” (Yusuf: 38)
“Yemin olsun ki Biz bu Kur’an’da insanlar için (gerekli olan) her çeşit misali (ve manayı) beyan edip tekrarladık. Fakat insanların çoğu bu gerçekleri (anlamak ve araştırmaktan yüz çevirip ayak direterek ve dikkatle bir Meal-i Kerim okumaya bile tenezzül etmeyerek, nankörlük ve) küfürde ısrarcı davranmışlar (ve cehalette kalmışlar)dır.” (İsra: 89)
“Nefsine ve şeytana uyanların çoğu Hak’tan hoşlanmadığı için (yani aklı yatmadığı ve hayırlı olduğuna inanmadığı için değil, işine gelmediği için) itiraz ve inkâr etmektedir.” (Şuarâ: 223)
Ve özellikle, yaşadığımız ahir zamanda, kuru üzüm ve buğday misali elendikçe ve kalburdan geçirildikçe giderek iyileri seçilen ve hep kötüleri ve çerçöpleri alta düşen insanlar (Hadis-i Şerif) “…Bundan önce kendilerine kitap verilip de, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçtiğinden bu nedenle kalpleri katılaşmış (böylece kitaplarını bozmuş, dinlerini yozlaştırmış ve Hakk Dinden uzaklaşmış) bulunanlar gibi olmasınlar! Ki onların çoğu da fasık (günah ve kötülüğe dalmış) olan kimselerdi.” (Hadid: 16)
“…Onlardan sadece bir kısmı hidayet (ve istikamet) üzere bulunacak ama çoğunluğu fasık (ve facir) kimseler olacak (ve şeytan yoluna gideceklerdir.)” (Hadid: 26)
Kur’an’daki “Az”lara gelince;
“Zaten Peygamberlerle beraber pek az kimse imana gelmiştir.” (Hud: 40)
“(İman iddiasında bulunanlar da aslında) Pek az iman etmektedir.” (Bakara: 88) Bu yüzden:
“Ne kadar az iman ediyorsunuz.” (Hâkka: 41) diye Allah insanları ikaz etmektedir.
Davud (AS) “…İman edip de salih amel işleyenler hariç; (ama) onlar da ne kadar azdır.” (Sâd: 24) demiştir.
“(Bugün de) Sizden önceki dönemlerde de; yeryüzünde fesat çıkarmak isteyenlere mani olacak gayret sahipleri bulunmalı değil miydi? Fakat onlar arasında kendilerine necat (ve fazilet) verdiğimiz çok az kimse (böyle hareket etmektedir.)…” (Hud: 116)
“Kendilerine cihat emredilince pek azı hariç (Müslümanların) çoğu yan çizmektedir.” (Bakara: 246)
“Cihada katılanların ise pek azı söz dinlemekte ve itaat etmektedir.” (Bakara: 249)
“(Dava adamı ve İslam kahramanı geçinenlerin) Pek azı cihat zahmetine (ve disiplinine) gelir. Onların da pek azı (fiili çalışmaya) ve çarpışmaya girmektedir.” (Ahzab: 18-20) Bu yüzden:
“(Her asırda gerçekten inanan ve inancını savunanlar) Pek az bir topluluk halinde görünmektedir.”
“…(Yahudiler ve onlara benzeyen bel’am tipli âlimler; Kur’ani kelime ve kavramları da yanlış yorumlayarak dinde tahrifat yapmakta, haksız kazanç peşinde koşmaktadırlar. Maalesef) Kendilerine hatırlatılan şeyden (uyarılardan yararlanıp) hisse kapmayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan (Yahudilerin hain takımından) sürekli ihanet görüp durursun…” (Maide: 13)
“Münafıklar misali insanlar Allah’ı pek az hatırlayıp zikretmektedir.” (Nisa: 142)
“Pek az insan öğüt dinlemekte ve az insan istikamet üzere hareket etmektedir.” (A’raf: 3)
“Şeytana aldanmayan ve ona bağlanmayan pek az insan görülmektedir.” (İsra: 62)
“İnsanlar (ibret ve hikmetle) pek az düşünmektedir.” (Neml: 62)
“Allah’ın kullarından pek azı şükretmektedir.” (Sebe’: 13)
“Bilakis onlar pek akılsız ve anlayışsız kimselerdir.” (Fetih: 15)
“Ve özellikle cennete gireceklerin çoğu önceki ümmetlerden, pek azı ise ahir (zamana yetişenler)dendir.” (Vâkıa: 13-15)
Öyle İse;
Mademki “İnsanların çoğu cahildir.” (En’am: 111)
Ve mademki; “(Hakka ve hayra değil de kalabalıklara) yeryüzündekilerin (veya bulunduğunuz ülkedekilerin şuursuz) çoğunluğuna uyacak olursan, Seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. (Çünkü kalabalıklar) Onlar ancak (nefsi hevâlarına,) zan ve kuruntularına uymaktadırlar; ve (Kur’an’ı ölçü almayan kalabalıklar) sadece zan ve tahminle yalan uydurmaktadırlar.” (En’am: 116)
O halde hem dünya genelinde, hem de İslam âleminde ve hatta teşkilat içerisinde haksız ve hayırsız kalabalıkların ve çoğunluk sayılanların değil, “Pek az” da bulunsa sağlam ve sadık olanların yanında yer almak, imanın ve insanlığın gereğidir. Ama bunu başarmak çok özel bir nasip işidir.
Ve eninde sonunda mutlaka bu “…azın azı kimseler, kalabalık topluluklara üstün gelecektir.” (Bakara: 249)
Yeryüzünde sayı ve silah yönünden az görünen Müslümanlar küfre ve Siyonizm’e galip geleceklerdir.
Müslümanlar içerisinde ise az görünen şuurlu ve onurlu mücahitler devlet ve hükümeti ele geçireceklerdir.
Bu teşkilat ve cemaat bünyesine de azın azı bilinen ve uzun zaman horlanan ve ezilen bir avuç kahraman davanın çilesini çekecek ve zorluğunu yüklenecektir. Ama bu gerçeğe iman eden ve akıl erdiren yine de pek az insan görülecektir.
Evet; geçmişte de günümüzdeki bunca ayet ve hadisin açık ifade ve işaretiyle anlaşılıyor ve zaten bizzat müşahede ediliyor ki:
İnkâr ve itiraz çok, İslamiyet azdır!..
Anlayış kıtlığı çok, akıl ve feraset azdır!..
Haset ve hıyanet çok, sadakat azdır!..
Münafık ve sahtekâr çok, samimiyet azdır!..
Riyakârlık çok, ihlaslı ibadet azdır!..
Velhasıl,
Yakılacak kömür çok, takılacak elmas azdır!..
Paslı demir çok, ama pahalı altın azdır!..
Görmüyor musunuz?!
Etiketli, yetkili ve de ganimet ehli dava adamı (!) çok,
Ama vefakâr, cefakâr ve fedakâr dava dertlisi ve hizmet erbabı azdır!..
Bakınız, yeryüzünde 7 milyar kadar insan yaşamaktadır.
Bunların sadece bir buçuk milyar kadarı Müslümandır.
Acaba bunların ne kadarı Ehl-i Sünnet çizgisinde bulunmaktadır?
Bu kadar Müslüman içerisinde İslam’ın tamamına inanan ve yaşamaya çalışan ve yeni bir medeniyet kurulmasını arzulayan ne kadar şuurlu Müslüman vardır?
Ve bunlar arasında hizmet ve sorumluluk duygusuna ve “ihsan” huzuruna sahip bulunan Müslüman ne kadardır?
Ve işte görüyorsunuz ki; teslimiyet, feraset ve hizmet derecelerine göre hep azlar ve küçük rakamlar karşımıza çıkmaktadır.
Şayet Asr-ı Saadet’e dikkat ve ibretle bakılırsa bu durum daha iyi anlaşılacaktır.
Ortadoğu ve Arabistan yarımadasındaki tahminen 1 milyon insandan Efendimizin çağrısına uyan ve özellikle Veda Haccı’nda hazır bulunan 100 bin kişidir.
Bunlar arasında Mekke Fethi’nden önce Müslüman olanı sadece 10 bindir.
Bu on bin sahabenin içinde sadece bin kadarı Ensar bilinir.
Muhacir ise yüzden fazla değildir.
Aşere-i Mübeşşere 10 büyük şahsiyettir.
Hulafa-i Raşidin ise sadece 4 tanedir.
Efendimize ilk tâbi olan da O’na sonuna kadar sahip çıkan da, İslam’ı en iyi anlayan da cemaatin birliğini, devletin dirliğini sağlayan da hep bu şanslı ve şerefli “az”lar olduğu bir gerçektir.
Ve bu gerçeklerin ışığında asrın sahibinin “Biz yüzde onun yüzde onuyuz!..” sözleri daha bir önem ve anlam arz etmektedir.
“Mevlâm bizi kat “az”lara
Selam olsun müstaz’aflara”
İzzet İslam’dadır!
Bütün izzet ve şeref Allah’ındır, her türlü nimet ve fazilet O’nun katındadır ve O’na kulluktadır. İzzet İslam’ındır ve ancak İslam’la kazanılır. Bir insanın Allah’a tevekkül ve teslimiyeti kadar kıymeti, İslam’a tâbiiyeti ve hizmeti kadar da şeref ve izzeti vardır. Gerçek izzete ve devlete ancak gayretle ulaşılır. Hizmet edenler, malıyla, canıyla ve bütün imkânlarıyla Hakkı ve hayrı diriltenler, aziz kılınır.
İzzet ve şerefi sadece dünyalık mal ve makamlarda arayan ve bunları da bâtıl sistemlere ve zalim yöneticilere uşaklık yaparak kazanmaya çalışanlar, aslında bayağı ve aşağı tabiatlıdır.
Bunların üzerindeki “bakan, milletvekili, genel müdür, fabrikatör, profesör” gibi sıfatlar ise sahte etiketlerden farksızdır.
Faizle, fuhuşla, kumarla, karaborsayla, haramla, haksızlıkla, kaçakçılıkla kazanılan servet; şeref değil baş belasıdır.
Yağcılık, riyakârlık yaparak, mason ve münafıkların davulunu çalarak, başkasının ayağını kaydırarak, namus ve onurundan tavizde bulunarak ulaşılan makam ve mevkiler; izzet değil yüz karasıdır.
Ve hele din adamı ve hizmet erbabı geçinerek, safdil ve gafil Müslümanları etrafına toplayan, sonra da, dünyalık servet şöhret için bunları fasık siyasetçilerin ve zalim zihniyetlerin peşine takanlar, nasipsiz insanlardır!..
“Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinenler (Kur’an’ın adaletini istemeyip, isyancı ve inkârcıları kendilerine idareci seçenler, yoksa) onların yanında izzet (şeref ve şöhret) mi arıyorlar? (Halbuki) Gerçekten bütün izzet (kuvvet ve haysiyet) kesinlikle Allah’ındır (ve İslam’dadır).” (Nisa: 139)
“Yoksa (zannediyorlar ki) Aziz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların (münafık ve masonların) yanında mıdır?” (Sâd: 9)
Bütün şerefi mason medyanın şişirmesinden ve bazı safdil Müslümanların peşinden gitmesinden ibaret olanlar, yakında gerçekleşecek, çağlar üstü bir değişimle ne duruma düşeceklerini anlayacaklardır?
İzzet, iman ve İslam’dadır… İzzet, ilim ve irfandadır… İzzet, istikamet ve takvadadır… İzzet, hizmet ve cihattadır… Haram ve hileli yollarla kazanılan servet, zillettir… Riyakârlık ve rüşvetle ulaşılan makam ve mevkiler zillettir… Sahte sofilik ve reklam sonucu Allah tarafından değil insanlar tarafından takılan “Velayet” rütbesi zillettir… Yüz suyu dökerek, İslami onurundan taviz vererek ve dilencilik ederek kazanılan her şey velev ki İslam’a hizmet adına da yapılsa, zillettir…
“(Sizin beğenip böbürlendiğiniz) Mal ve çocuklar, (sadece) dünya hayatının geçici ve çekici-süsü (konumundadır); asıl sürekli (bâki kalacak ve yarar sağlayacak) olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, ümit ve temenni edilecek (yüksek makamlar) bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf: 46)
“Nice saçı sakalı karışmış, toz toprak içinde bulunan (helal rızık için çalışıp çırpınan) eski ve kalitesiz elbiselerle dolaşan ve kendilerine halk içinde hürmet ve rağbet yapılmayan öyle kişiler vardır ki (ibadet ve ihlaslarından dolayı) Allah’tan ne isterse verilir ve her duaları kabul edilir. (İşte gerçek izzet ve haysiyet sahibi bunlardır.)” (Hadis-Müslim)
Bol paraları, yüksek apartmanları, lüks arabaları, yetki ve makamları bulunuyor diye, toplum ve teşkilat içindeki mütevazı ve sadık insanları dışlayan, horlayan ve münafıkça bir tavırla: “Kendilerini üstün ve aziz, başkalarını ise düşük seviyeli ve zelil sayan zavallılar bilsinler ki, gerçek izzet ve şeref ancak Allah’ın, Resulünün ve (mücahit ve muttaki) mü’minlerin hakkıdır.” (Münafıkun: 8)
Hz. Ömer (RA) Efendimizin Kudüs ziyaretinde, çalımlı atlar ve şaşalı kalabalıklar halinde şehre girmesinin daha izzetli ve şerefli olacağını hatırlatan valiye: “Vallahi biz Araplar, çiğ et yiyen, birbiriyle didişen basit ve cahil bir kavim idik. Allah (CC) bizi İslam’la kıymetlendirdi, Hz. Peygamberle şereflendirdi ve Kur’an’la yüceltti. Artık İslam’dan başka şeylerde izzet aramak ahmaklık ve nankörlüktür!” şeklindeki cevabı ne kadar anlamlıdır.
Evet; “Allah’a ve Peygambere başkaldıranlar elbette rezil ve zelil olacaklardır.” (Mücadele: 20)
İslami onur ve olgunluğunu koruyanlar ise aziz ve muzaffer olacaklardır.
Cömertliği ile meşhur Hatem-i Tai’ye; “Sizden daha cömert ve izzet sahibi kimse gördünüz mü?” diye sorduklarında, “Evet”, demiş… Bir ara soframıza davet edecek ve ihtiyacını görecek birisini bulmak ümidiyle çevreyi dolaşıyordum. Dağlardan topladığı ve sırtladığı çalı çırpıyla şehre inen bir ihtiyara rastladım. O kişiye sorduğumda, bunları satarak ekmek parası yapacağını söyledi… Bunun üzerine; Kendimi tanıtmadan: “Bir ekmek için bu kadar zahmete değer mi? Bak ileride Hatem-i Tai ziyafet hazırlamış… Git doyuncaya kadar ye, iç… İhtiyacın kadar da torbana doldurup götür”, deyince: “Ben izzetimle bu zahmeti çekerim. Ama zilletle Hatem’in minnetini çekmem” cevabını verdi. İşte o ihtiyarı kendimden keremli ve izzetli gördüm.
Evet, “Kim izzet ve şeref istiyorsa (bilsin ki) izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır (ve O’nun yolunda aranmalıdır). O (Rabbimize) ancak (tevazu ve teslimiyetle yapılan övgüler ve şükürler gibi) güzel sözler yükselir. (Bu güzel dua ve zikirleri de sadece) Salih ameller (ve halis niyetler) yukarı kaldırıp (Allah’a eriştirir). Ama kötülükler (ve şeytani niyetler)le hile ve tuzak kuranlara (halkı aldatmak için dini duyguları ve değerleri istismara kalkışanlara) gelince, onlar için de çetin bir azap vardır ve tuzakları (şeytani tasarıları) boşa çıkacaktır.” (Fâtır: 10)
Öyle ise inancımız ve duamız şöyle olmalıdır:
“Ey mülkün (her türlü devlet, nimet ve faziletin) gerçek sahibi olan Allah’ım!..
Sen mülkü (devlet ve serveti) dilediğine verirsin ve dilediğinden de mülkü (nimet ve fazileti) çeker alırsın…
(Allah’ım sen) Dilediğini (ve layık gördüğünü) aziz eder, yüceltirsin, dilediğini (ve hak edeni) zelil eder alçaltırsın. Ve her türlü hayır ve iyilik Senin elindedir.
Gerçekten Sen her şeye Kâdir’sin.” (Âl-i İmrân: 26)
Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:
{mp3}mustazaflar{/mp3}
Eğilmeyenler!
Öyle ise inancımız ve duamız şöyle olmalıdır:
“Ey mülkün (her türlü devlet, nimet ve faziletin) gerçek sahibi olan Allah’ım!..
Sen mülkü (devlet ve serveti) dilediğine verirsin ve dilediğinden de mülkü (nimet ve fazileti) çeker alırsın…
(Allah’ım sen) Dilediğini (ve layık gördüğünü) aziz eder, yüceltirsin, dilediğini (ve hak edeni) zelil eder alçaltırsın. Ve her türlü hayır ve iyilik Senin elindedir.
Gerçekten Sen her şeye Kâdir’sin.” (Âl-i İmrân: 26)
Ya Rabbi rızana uyan ve rızan için çalışanların arasına kat bizleri..
HADDIN BİLEN…
Her şey Kudret avucunda
Hiç “acaba” olur mu
Tüm mahlukat zikr halkada
Ayrı gayrı durulur mu?!..
Zalim mustazaf’tan olan
Kasabın bıçak yalayan
Zülm gördükçe itaat kılan
Saftan adam olur mu?!.
Hakka teslim,zulme çetin
Her zahmete göğüs gergin
Çökecek Deccal düzenin
Elmastan çok bulunur mu
Haddin bilen kovulur mu!..
Kim demiş toplum böyle bir beklentide değil diye zannediyorum siz uzayda yaşıyorsunuz…!!!
[quote name=”Zerrin”]Verdiğiniz cevaplar için teşekkürler. Fakat şu andaki toplum böyle bir talepte ve beklentiye olmadığından ihtiyaç durumu olur mu sizce?[/quote]
Toplum nasıl hazır değil…. Siz anlaşılan en takva semte ve en zengin mahallede oturuyorsunuz…
İnsanlık inim inim inliyor, feryatları duymuyor musunuz?!!!
Adalet kalmadı,
Ahlaksızlık en zirvede, ahlaksızlıkları yazmaya konuşmaya kalksak yüzünüz yüzümüz kızarır
İnsan hakları diye bişey kaldı mı?
Eğitim diye okullarda deistlik ateistlik öğretiliyor,
Hasta olmayanımız var mı onlarca hastane açıldı hala kuyruklar tükenmedi, ilaca mahkumuz aynı zamanda ilaç sektörü paramızı alarak içirdikleri ilaçların yan tesiriyle bizler öldürülüyoruz bedenlerimiz çürütülüyor, düşünme kabiliyetimizi yitiriyoruz ilaçlarla,
İlme bilime önem verilmiyor sahip çıkılmıyor,
İslam ayaklar altında,
Ekonominin berbatlığından bir ana çocuğuna bakabilmek için bedenini satıyor, , çocuğunu cami avlusuna bırakıyor vb…
İnsanların alın teri emeği hiçe sayılıyor, sabah 8 akşam 5 çalışan memur 10 alırken, asgari ücretli işçi de sabah 8 akşam 8 çalıştığı halde 5 almakta, bu sömürüden memnun mu bu halk… memurda insan , asgari ücretlide insan…Niye emekleri aradında 3de1 fark var.?
Zalimlerin kurfuğu terör örgütleri hergün yüzlerce insanın ölümüne sebep oluyor haksız yere… Kuvvetli olan öldürüyor zayıf olan ölüyor batsın böylesi bir dünya böyle bir düzen…
Soruyorum size bu insanlar YENİ BİR DÜNYAYA VE ADİL BİR DÜZENE hazır değiller mi , ihtiyaç değil mi hala öyle mi düşünüyorsunuz… ???????
Lütfen …… Artık fabrika ayarlarınıza dönün dönelim artık…..!!!!!! HİÇ MERAK ETMEYİN SİZ İHTİYAÇ GÖRSENİZDE GÖRMESENİZDE ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAK… BU AYET BİLİYORSUNUZ… ALLAH NURUNU TAMAMLATACAKTIR DEMİYOR DİKKATİNİZİ ÇEKERİM… TAMAMLAYACAKTIR DİYOR….
Sayın Bayraktar ve Serkan Teşekkürler
Verdiğiniz cevaplar için teşekkürler. Fakat şu andaki toplum böyle bir talepte ve beklentiye olmadığından ihtiyaç durumu olur mu sizce?
Kafalar Ksrışık
Merhum Erbakan hoca hayatı boyunca mücadele etti. Davası Hak da aydı ve mücadelesinde sonuna kadar haklıydı. Bir televizyon programında Ankara’nın varoşlarında, köyünden gelen bir ailenin çektiği çileyi anlatırken, kelimeler boğazında düğümleniyor, gözleri yaşarıyor ve samimiyet tüm bedenine yansıyordu. Şimdi söyleyin. Gerçek lider Erbakan değildirde kimdir? Hakiki iman Erbakan hocada bütünleşmiştir. Paraya, mala, mülke, makama ve gösterişe önem vermeyen gerçek lider Erbakan hoca. Şimdi gelelim konuyu bir soruyla süslemeye. Böylesi bir Erbakan hoca elli yıl mücadele etmiş, ona taraf ve sadakat gösterenler olmuş. Peki Ona ve davaya sadık olanların çoğu vefat ettiği için onlar mükafatını nasıl olsa ahirette alacaklar inşallah dersek, ozaman yaşayanlarında işi ahirete mi kalacak demeliyiz, yoksa bu alemdede görecekler mi?
Harita, Pusula ve Fener
Aziz Erbakan Hocamız, dünya ortamına düşmüş bir insanın buradan doğru yolu bularak çıkış yapması için doğru yolu gösteren bir haritaya, sapmaz bir pusulaya ve yolu aydınlatacak bir el fenerine ihtiyaç duyduğunu anlatmışlar ve doğru yolu gösteren haritanın Kuranı Kerim, pusulanın iman, bu yolda ayağımızı takılmaktan koruyacak fenerin ise akıl olduğunu buyurmuşlardı. Ortamın ve ortalığın iyice karıştığı bu dönemde; bulanıklığı gideren bir tarzda Üstad Ahmet Akgül Hocamız ve Milli Çözüm temel esasları yeniden hatırlatıyor, ümitsizliğe düşmüş gönüllere ümit olacak gerçekleri istifademize sunuyor. Öyle ki; sağlam ve sadık olan kardeşlerimiz, nefsin ve şeytanın vesvesesine kanmasın, içinde bulunulan halden dolayı ümitsizliğe düşüp menzile varmaktan vazgeçmesin. Ne mutlu bize ki bu şuura erersek… Ne mutlu bize ki o menzile varırsak…
İzzeti nerede aramalıyız
Evet, “Kim izzet ve şeref istiyorsa (bilsin ki) izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır (ve O’nun yolunda aranmalıdır). O (Rabbimize) ancak (tevazu ve teslimiyetle yapılan övgüler ve şükürler gibi) güzel sözler yükselir. (Bu güzel dua ve zikirleri de sadece) Salih ameller (ve halis niyetler) yukarı kaldırıp (Allah’a eriştirir). Ama kötülükler (ve şeytani niyetler)le hile ve tuzak kuranlara (halkı aldatmak için dini duyguları ve değerleri istismara kalkışanlara) gelince, onlar için de çetin bir azap vardır ve tuzakları (şeytani tasarıları) boşa çıkacaktır.” (Fâtır: 10)
Mustazaflar Hakka sahip çıkarak izzet ve şerefi bulacaktır.
Gerçek mazlum ve mağdurlar Allah’ın yardımı ne zaman diyecekler ve insanlığı kurtuluşu da işte o zaman başlayacak Rabbimiz sonsuz merhamet sahibi olduğundan artık son demlerine geldiğimiz bu bu kutlu dönemi liyaketen değil ihtiyaç olduğu için Adil Düzeni kuracak ve mazlum ve mağdurlar bayram edecek ve asıl mustazaflar sınıfında olan Milli Çözüm ekibi davullu zurnalı bayram edecek inş.
Kimki Hakkı söyler ve sahip çıkarsa Allah’da o kişinin izzet ve şerefini artırır. Hakka sahip çıkmakta ancak cihat etmekle ve Hakkın tarafında olmakla olur.
DÜNYADA VE AHİRETTE HÜSRANA UĞRAMAMAK İÇİN UYANMAK VE KUTLU DAVAYA TARAF OLMAK!..
DÜNYADA VE AHİRETTE HÜSRANA UĞRAMAMAK İÇİN UYANMAK VE KUTLU DAVAYA TARAF OLMAK!..
Çoğunluk Ebu Cehil’e taraftı Hz. Muhammed garipti
Sonunda Dünya ahiret kazanan bir avuç sadık ekipti
Liderlerin çoğu siyonist sömürü düzenine işbirlikçiydi
Erbakan Adil Düzen İslam Birliği Yeni Dünya fikirliydi
İnşallah Milli Çözüm Hakka sadıktı Fethin nasiplisiydi
ZALİMLER -DOĞAL OLARAK- HALKLARI KONTROL ALTINDA TUTMAK İÇİN TUZAKLAR KURARLARDI HALKA DÜŞEN UYANIK (BİLGİLİ CESUR FERASETLİ) OLMAKTI!.
Hakikaten Firavun, yeryüzünde (içinde bulunduğu ülkede) büyüklenmiş (insanları kendisine mecbur bırakıp rahat yönetmek ve karşı bir cephe oluşturmalarını önlemek için) oranın halkını da fırkalara ayırıp parçalamıştı. İçlerinden bir taifeyi zayıflatarak ezmek istiyor, (böylece güçten düşürmek üzere erkek) çocuklarını boğazlıyor ve kızlarını hayatta bırakıyordu. Çünkü gerçekten o, fesatçılar (Hakk düzeni bozanlar takımın)dandı.
Kasas 4.Ayet
GENELLİKLE KİTLELER AKLETMEZ İZZETLE DAVRANMAZ!
(Firavun) Böylece kendi kavmini küçümseyip hafife aldı (onları basit ve haysiyetsiz ayak takımı kimseler saydı). Buna rağmen, yine onlar kendisine (hürmet ve) itaatini (artırdı). Gerçekten onlar fasık (duyarsız, davasız ve bayağı insanlardan oluşan) bir kavim olmuşlardı. (Çünkü Firavun kendilerini hakir gördükçe, ona daha çok yanaşmışlardı.)
Zuhruf 54.Ayet
LİDERLERE KARŞI TAKINILMASI GEREKEN DOĞRU TAVIR!.
Ey iman edenler! (Yöneticilerinize:) “Raina-Bizi güt (şuursuz koyun sürüsü gibi bizi yönet)” demeyin; “Ünzurna-Bizi gözet (organize ve koordine edip istişare ile idare et)” deyin ve (Hakk ve adalet ettikçe onları) dinleyin. (Unutmayın ki) Kâfirler ve nankörler için acı bir azap vardır.
[Not: Müslüman topluma koyun gibi güdülmek ve despot bir idareye boyun eğmek değil, etkin bir şekilde siyasete girmek, yönetimi takip ve tenkit etmek, ama şuurlu bir sorumluluk yüklenip Hakk’ta ve hayırda itaat etmek düşmektedir.
Bakara Suresi 104
MÜSLÜMANLAR YÖNETİMLE YAKINDAN İLGİLENMELİ
YÖNETİCİLER VE YÖNETİM UYGULAMALARI HAYATİ!.
”Siyasetle ilgilenmeyen Müslümanı, siyasetle ilgilenen Yahudi yönetir.”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan.
MÜSLÜMANLAR ŞUURLU BİR SİYASET (ki Erbakan Hocamızın yoludur Milli Görüş’tür Milli Çözüm Fikir Ve Stratejisidir) SAHİBİ OLMAZLARSA YÖNETİCİLERİ KİM OLURSA OLSUN OLAYLAR SİYONİZMİN İŞİNE YARAR!. SAVAŞ OLMAYAN YERLERDE EKONOMİK YIKIM FAİZ FUHUŞ DEJENERASYON DİĞER İSLAM ÜLKELERİNDE İSE SAVAŞ ÇATIŞMA PARÇALANMA KAN GÖZYAŞI ORTAMI DEVAM EDER!.
* Kitleler Genellikle Romantik ve Ferasetsiz Bir Bağlılık İçinde Olurlar Yanlışlara Karşı Uyarıları Dikkate Almazlar
“Celladına aşık olmuşsa bir millet, ister ezan ister çan dinlet. İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet, müstehaktır ona her türlü zillet!.” (Ömer Hayyam)
*Kimse Allah’ı Kandıramaz Kandıran Kendisini Kandırır!
DİNDAR KAHRAMAN GÖRÜNÜMLÜ DE OLSA İKTİDARLAR LİDERLER
* ADİL BİR DÜZEN’den,
* ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT’ tan
* İSLAM BİRLİĞİ’nden yana değillerken tam aksine;
AB’den ABD’den İSRAİL’den RUSYA ÇİN’den yana FAİZ FUHUŞ SÖMÜRÜ düzenini katlayarak devam ettirirlerken kimsenin “YA RABBİ LİDERLERİMİZ BİZİ KANDIRDILAR” deme hakkı olmayacaktır.
“Sen oy verirken ‘Ya Rabbi! Ben belamı istiyorum.’ diye oy veriyorsun; Allah’da belanı veriyor.”
Prof.Dr Necmettin Erbakan
HER ZAMAN HAKKI TEMSİL EDEN MÜMİNLER OLMUŞTUR VE BUNLAR GENELLİKLE AZIN AZIDIRLAR!.
“Ümmetimden Allah’ın emrini yerine getiren bir topluluk sürekli bulunacaktır. Onları aşağılayan veya onlara muhalefet edenler, onlara asla zarar veremeyecektir. Öyle ki Allah’ın kıyamet emri gelinceye kadar bu topluluk insanlara karşı böyle muzaffer halde kalacaklardır.” (*)
* Buhari, Menâkıb 28, Tevhid 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/101.
BATIL VE ZALİM SİSTEMLERE KARŞI TUTUM NASIL OLMALI?
Onların kalplerini rabıta ile (sağlam münasebet ve muhabbetle Hakka) bağlayıp güçlü ve metanetli kılmıştık. (Kâfir ve zalim Kralın önünde) Kalkıp dediler ki: “Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasını İlah diye çağırmayız (ve sizin bâtıl yollarınıza uymayız. Şayet öyle yaparsak) gerçekten saçmalamış ve sapıtmış oluruz!” (Böylece Kralın ve adamlarının şaşkınlık ve sapkınlık içinde olduklarını vurguluyorlardı.)
Kehf Suresi – 14
SİYONİST DECCALİZM DE (TÜM BATILLAR GİBİ) MUTLAKA ZAİL OLACAK!.
Cabir bin Semure (Radıyallahu Anh)’dan rivayet edilmiştir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki;
“Müslümanlardan bir çetecik beyaz evi fethedeceklerdir.” (Müslim, İmare: 10, N: 1822)
“Biz inanıyoruz ki, Allah bize yardım eder. Allah bize yardım ettiği zaman ancak biz galip geliriz. Kimse bize galip gelemez!”
Prof.Dr. Necmettin Erbakan
Beklenen Büyük Zafer!.
STRATEJİK GÜCÜN HAK TOPLULUĞA GEÇİŞİ İLE DÜNYA GENELİNDE TARİHİN EN BÜYÜK DEVRİMİ YAŞANACAK İNŞAALLAH!. YENİ ADİL BİR DÜNYA!.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
1) Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman (ki Allah’ın va’adi Hakk’tır.)
2) Ve (o güne kadar Hakk’tan kaçan) insanların dalga dalga Allah’ın dinine (ve adalet düzenine) girdiklerini gördüğün an (ne kutlu ve mutlu bir zamandır.)
3) Hemen Rabbini hamd ile tesbih et (çünkü zafer Allah’tandır) ve O’ndan mağfiret dile (çünkü cihad ve itaat konusunda eksikleriniz vardır ve zaferi kendinizden bilme gafletinden Allah’a sığınmalıdır). Şüphesiz O, (pişmanlık ve istiğfarı çokça kabul buyuran) Tevvab olandır.
Gör bak neler olacak, Bakın görün neler olacak….
[quote name=”Zerrin”]Müminler umutlu ve ümitvar olmalıdır. Bu da imanın gereğidir. Şu an ahlak ve edep yerlerde, iman hassasiyeti kalmadı, maddi sıkıntılar hekaza. Peki insanlar uyanıyor mu? Hayır. O zaman nasıl olursanız öyle yönetilirsiniz. Akp bu toplumun röntgeni gibidir. Yani Akp=şu anki mevcut toplum. Ama biz bu toplum uyanacak ve inançlı insanları seçecek diye bekleyeduralım, başımızdan sıkıntılar gitmeyecek ve hak etmeyen bir toplum da kurtuluşa ermez. Erer iddiasında olanlar varsa tek bir örnek göstersinler tarihten bizde evet oluyormuş diyelim.[/quote]
________________________________________
Öncelikle ilgi alaka gösterip makaleyi okuduğunuz için veya okuduğunuzu varsayarak teşekkür ediyorum. Örnek istemişsiniz örnek çok tarihimizde… Cenabı Hakk vermeyi istemeseydi , istemeyi vermezdi. Yani bu hususta kavli dua ve beraberinde fiili dua etmek önemlidir. Önce İNŞAALLAH demeyi şiar edinelim. Zaten insanlığın saadeti için faizci kapitalist sistemin yerine ADİL DÜZEN PROJELERİMİZ başta olmak üzere hazır, İslam Birleşmiş Milletleri – İslam Ortak Pazarı – İslam Kültür Bilim İşbirliği Teşkilatı – İslam Savunma Paktı – İslam Dinarı gibi Adil Düzen projelerinin ADİL EKONOMİK DÜZEN – ADİL SİYASİ VE HUKUK DÜZENİ – ADİL DİNİ VE AHLAKİ DÜZEN – ADİL İLMİ DÜZEN projelerimiz hazır , iman ve vicdan ehli kimseler gönülden de rabbimizden istemeleriyle inşaallah bu saadet dönemi gelecek … Neyiniz var siz hangi gücünüzle kuracaksınız bu saadet düzenini diyenlere diyoruz ki “Güçlü olan değil yürekten Allah’a dayananlar bağlananlar” kazanacaklar…Bakın tarihten örnekler verecek olursak olmaz denilenleri nasıl kolay kılmış rabbimiz:
[u][b]ÖRNEK[/b][/u]:
Nemrut mu güçlüydü, İbrahim mi? Nemrut! Peki, Nemrut mu kazandı, İbrahim mi? İbrahim! Firavun mu güçlüydü, Musa mı? Firavun! Peki, Firavun mu kazandı, Musa mı? Musa! Ebu Cehil mi güçlüydü Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz mi? Ebu Cehil! Peki, Ebu Cehil mi kazandı, Efendimiz mi? Efendimiz!.. O devire şahit olanlardan kime sorsanız, güçlü olan kimse onun kazanacağını söyler ve savunurdu! Fakat hepsi şaşırarak görüp şahit oldular ki; zahiren güçlü görünen değil, samimi bir iman ve gevşememiş bir gayretle davasında sabit olan, insanlığın kurtuluşu ve Allah’ın rızası için çalışıp çabalayan kimse o kazandı! Şimdi kime hikâye gibi gelirse gelsin. Kime inanılmaz gelirse gelsin, yine Allah’ın yardımı ile güçlü olan değil Allah’a yürekten bağlananlar kazanacaklar inşallah!.. O halde, gevşemeyin, üzülmeyin; inanıyorsanız üstün gelecek olanlar sizlersiniz!..
Selamlar.
Cenab-ı Hak insanların kurtuluşu için her zaman LİYAKATA bakmaz, bazen de İHTİYACA bakar…
[quote name=”Zerrin”]Müminler umutlu ve ümitvar olmalıdır. Bu da imanın gereğidir. Şu an ahlak ve edep yerlerde, iman hassasiyeti kalmadı, maddi sıkıntılar hekaza. Peki insanlar uyanıyor mu? Hayır. O zaman nasıl olursanız öyle yönetilirsiniz. Akp bu toplumun röntgeni gibidir. Yani Akp=şu anki mevcut toplum. Ama biz bu toplum uyanacak ve inançlı insanları seçecek diye bekleyeduralım, başımızdan sıkıntılar gitmeyecek ve hak etmeyen bir toplum da kurtuluşa ermez. Erer iddiasında olanlar varsa tek bir örnek göstersinler tarihten bizde evet oluyormuş diyelim.[/quote]
[b]Cenab-ı Hak insanların kurtuluşu için her zaman LİYAKATA (insanların kurtuluşa layık ve ehil olmasına) bakmaz, bazen de İHTİYACA (insanların kurtuluş için hiçbir çareleri kalmadığı inancının oluşmasına) bakar…
Çünkü; “İnsanın takatinin bittiği yerde İlahi lütuf başlar.”
[i]”Yoksa siz, daha önce gelip geçen (kavimlerin durumu) başınıza gelmeden (onların İslam yolunda ve imtihan amacıyla çektiklerini siz de çekmeden; dünyada Adil Devlete erişeceğinizi, ahirette ise) cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine belalar, yoksulluk ve hastalıklar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda peygamber ve onunla birlikte iman eden kimseler; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek (kadar çaresiz kalmışlar ama buna rağmen davalarından asla caymamışlardı. Sadakat ve samimiyetlerini böylece ispat ettikten sonra) İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah’ın yardımı yakında erişecektir.”[/i] (Bakara: 214)
(Evet oluyormuş diyebilmeniz için tarihten bir) ÖRNEK:
Musa AS ve kavmi Kızıldeniz’i geçtikten (İlahi yardımı görmelerine rağmen) sonrasında, (iman etmeleri gerekirken aksine) Samiri’nin yaptığı buzağa tapmışlardır… (Bu durum onlara kurtuluşa LAYIK (Allah’a tam iman edip teslim) oldukları için değil, (Allah’ın yardımı ne zaman diye) İHTİYAÇ duydukları anda Cenab-ı Hak tarafından verilmiştir…)[/b]
Öyle Bir İktidar Ver Ki
Ya Rabbim, bizleri inancını iktidara taşımak ve adil bir nizamı kurmak üzere sabırlı ve samimi bir hizmet içinde bulunan ve bu konuda pek çok sıkıntı ve zorluklara katlanan şahsiyetli mustazaflardan eyle.
Ya Rabbim, bizleri azlardan eyle.
Ya Rabbim, Milli Çözüm erlerine öyle bir iktidar nasip et ki yeryüzünde mazlum mağdur bırakmasınlar, Sen’in İzzet ve Şerefini yeryüzüne hakim kılsınlar. Dini ve hayatı izninle yaşanabilir kılsınlar.
İsteyen biziz, veren Sen. Aciz biziz, Rahman ve Rahim Sen.
Yarabbi ilmimizi artır milli çözüm ve Ahmet Akgül hocamızdan beslenme suyumuzu kesme .amin
Ey muhterem ve mübarek insan! Büyük dava ve devlet adamı… Yüksek ilim ve irfan erbabı… Kutlu ve mutlu insan. Aziz Erbakan Hocamız… Cenab-ı Hakkın izni inayetiyle, veraseti nübüvvet sırrıyla, Aleyhisselatü Vesselam Efendimizin şefaatiyle, himmet ve ruhaniyetinizle bizi hiç yalnız bırakmadınız. Ne olur Hocam, bundan sonra da yüce şefkat ve şefaatinle tüm hayırlı girişimlerimizde manen destekleyip, kutsal gayelerinin ve projelerinin bizlerin eliyle gerçekleştirilmesi dualarımıza âmin de Hocam! Âmin…
İsrail çıbanbaşının deşileceği, Mescid-i Aksa’nın huzur ve hürriyete erişeceği, Ankara’nın dünyanın başkenti ve adalet merkezi haline geleceği ve zaten vaat edilen kutlu günlere ulaşmamızda himmetini esirgeme Hocam. Âmin…
Hak davamıza ve halkımızın huzur ve kurtuluşuna açıkça hıyanet edip kaytaranların da ve hâlâ içimizde sinsi ve Siyonist icraatlarını ve tahribatlarını sürdüren münafıkların da rezil ve rüsva olacağı günleri bize göster Allah’ım. Âmin… Kendisi söz verdiği halde Gazze’ye gidemeyen ama bebek katili İsrail terörist başı Isaac Herzog’u Türkiye’ye davet eden gafillerin sinsi planlarını bozuver Allah’ım!..
Ya İlahi, makam ve çıkar uğruna, Milli Görüş saflarından kaçıp kaytaranlara inat!.. Her türlü Bâtıldan bağımsız ve bağlantısız olarak, Adil Düzeni, İslam Birliğini ve Siyonizm gerçeğini açıkça savunamayan ve sahip çıkamayanlara inat!.. Bu bozuk ve barbar Dünya sistemi içinde İslamcılık oynayan gaflet takımına inat!… Ya Rabb, va’adettiğin, Kur’an’ın ve Resulüllah’ın diliyle müjdelediğin kutlu değişim ve devrimi çabuklaştır ve kolaylaştır Allah’ım…
Aziz Erbakan Hocamızın “Adil Düzen” gibi; ilmi, insani ve İslami, yeni ve orijinal kutlu sistem programları yerine, şimdi “Adil Devlet ve İnsanca Yaşam” gibi yuvarlak, muğlak ve kof sloganlar, eğer koyu bir gaflet ve cehaletin ürünü değilse, mutlaka bir art niyetin yansımasıdır. Çünkü bâtıl ve barbar olan tüm Batılı sistemler içinde dahi, “Adil olmak ve insanca yaşam” va’adi sunulmaktadır. Oysa orijinal ADİL DÜZEN, bizim alâmeti farikamız, yani faziletli farkımızdır. Bu kavramlardan gocunanların ve içini boşaltmaya çalışanların asla iyi niyet taşımadıkları açıktır.
İslamsız hayat ölüdür…
“Nice saçı sakalı karışmış, toz toprak içinde bulunan (helal rızık için çalışıp çırpınan) eski ve kalitesiz elbiselerle dolaşan ve kendilerine halk içinde hürmet ve rağbet yapılmayan öyle kişiler vardır ki (ibadet ve ihlaslarından dolayı) Allah’tan ne isterse verilir ve her duaları kabul edilir. (İşte gerçek izzet ve haysiyet sahibi bunlardır.)” (Hadis-Müslim)
Bol paraları, yüksek apartmanları, lüks arabaları, yetki ve makamları bulunuyor diye, toplum ve teşkilat içindeki mütevazı ve sadık insanları dışlayan, horlayan ve münafıkça bir tavırla: “Kendilerini üstün ve aziz, başkalarını ise düşük seviyeli ve zelil sayan zavallılar bilsinler ki, gerçek izzet ve şeref ancak Allah’ın, Resulünün ve (mücahit ve muttaki) mü’minlerin hakkıdır.” (Münafıkun: 8 )
Hz. Ömer (RA) Efendimizin Kudüs ziyaretinde, çalımlı atlar ve şaşalı kalabalıklar halinde şehre girmesinin daha izzetli ve şerefli olacağını hatırlatan valiye: “Vallahi biz Araplar, çiğ et yiyen, birbiriyle didişen basit ve cahil bir kavim idik. Allah (CC) bizi İslam’la kıymetlendirdi, Hz. Peygamberle şereflendirdi ve Kur’an’la yüceltti. Artık İslam’dan başka şeylerde izzet aramak ahmaklık ve nankörlüktür!” şeklindeki cevabı ne kadar anlamlıdır.
İşte bilgi ve bilgelik dolu bir makale… Yüzde onun yüzde onuna girmek girebilmek duası ile…!
Makale gerçekten başlığı gibi umut ve heyecan kaynağı….. Gafletteki ruhlarımızı dirilten, ümidimizi heyecanımızı artıran diri tutan bilgi ve bilgelikle dopdolu bir makale… Rabbim istifade etmek için gayret ve çaba gösterenlerden olmamızı lütfeylesin… Muhterem Ahmet Hocamızın eline yüreğine sağlık… Çok söze ihtiyaç hissettirmiyor her makale gibi… Tekrar tekrar okumalı beynimize gönlümüze nakış nakış işlenmesini sağlamalıyız…
[b]“(İman iddiasında bulunanlar da aslında) Pek az iman etmektedir.” [/b](Bakara: 88) Bu yüzden:
[b]“Ne kadar az iman ediyorsunuz.”[/b] (Hâkka: 41)
Yüzde onun yüzde onuna girmek girebilmek duası ile…!
Bu günün azın azları
Yeryüzündeki tüm müstaz’afların kurtuluşu için; Yeni Bir Dünya kuracaklarına şeksiz şüphesin inanan ve bu uğurda ömrünü vakfeden azların içinde olmak ne büyük şereftir.
“…azın azı kimseler, kalabalık topluluklara üstün gelecektir.” (Bakara: 249)
Kapitalist zalim sömürü düzenin yerine “tüm insanlığın barış, adalet, bereket içinde yaşayacağı” Adil Düzen projelerini “bilmek, hazırlamak, günü şartlarına göre güncellemek, tüm insanlığın istifadesine sunma” akıl ve ferasetini gösteren azın azıdır bu azların içinde olmak ne büyük şereftir.
Münafıklarla (insanlığın düşmanlarıyla) cenk eden, Kur’an’ın anlaşılmasını ana vazifelerden gören “İslam, insan, hak, Erbakan” düşmanlarına had bildiren ve hep haklı çıkan çok azdır o çok azlardan olmak çok büyük nasip ve şereftir.
Paragrafları çoğaltmak mümkün.
Fakat sadece her bir paragrafta bahsedilen “
(ancak üstün bir ilim ve imanla başarılacak) olaylar “Üstad Ahmet Akgül Hocamızın” rehberliğinde, Üstadına sadık Milli Çözüm ekibine nasip olmuştur.
Şu saatten sonra en ehem mesele böylesine İslam’a ve insanlığa hizmet eden bir harekete karşı hainlik ve nankörlük yapmamak ve sorumluluklarımızı kuşanmaktır.
Allah’a ve Peygambere başkaldıranlar elbette rezil ve zelil olacaklardır.(Mücadele: 20)
[b]Evet, ey Garibanlar!..
Ve ey Davanın dertlisi olanlar!..
Sadakat ve itaat şuuruyla ve sorumluluk duygusuyla çalışıp çırpınanlar!..
Makam ve menfaat hatırına değil, ibadet aşkıyla Hak yolunda koşuşanlar!.. Ve buna rağmen devamlı horlanan, hırpalanan ve çok ucuza harcananlar!..
Üzülmeyin; siz kârlısınız ve yakında aziz olacaksınız!..
Siz unutulmuş değilsiniz!.. Sahtekârlığın değil samimiyetin makbul olduğunu… İsyan ve itirazın değil, teslimiyet ve itaatin kıymetli olduğunu hem siz görecek hem de herkese öğreteceksiniz!..[/b]
İnkâr ve itiraz çok, İslamiyet azdır!..
Anlayış kıtlığı çok, akıl ve feraset azdır!..
Haset ve hıyanet çok, sadakat azdır!..
Münafık ve sahtekâr çok, samimiyet azdır!..
Riyakârlık çok, ihlaslı ibadet azdır!..
Velhasıl,
Yakılacak kömür çok, takılacak elmas azdır!..
Paslı demir çok, ama pahalı altın azdır!..
Görmüyor musunuz?!
Etiketli, yetkili ve de ganimet ehli dava adamı (!) çok,
Ama vefakâr, cefakâr ve fedakâr dava dertlisi ve hizmet erbabı azdır!..
[b]Öyle ise inancımız ve duamız şöyle olmalıdır:
“Ey mülkün (her türlü devlet, nimet ve faziletin) gerçek sahibi olan Allah’ım!..
Sen mülkü (devlet ve serveti) dilediğine verirsin ve dilediğinden de mülkü (nimet ve fazileti) çeker alırsın…
(Allah’ım sen) Dilediğini (ve layık gördüğünü) aziz eder, yüceltirsin, dilediğini (ve hak edeni) zelil eder alçaltırsın. Ve her türlü hayır ve iyilik Senin elindedir.
Gerçekten Sen her şeye Kâdir’sin.” (Âl-i İmrân: 26)
[/b]
İSLAM – BATI DİYALOGU NİÇİN ÖNEMLİDİR?
Şimdi bütün bu yaşanan olaylardan sonra, insanlığın hâlihazır durumunda başta ABD olmak üzere, bazı Batılı ülkelerin çeşitli bahaneler ileri sürerek bir takım Müslüman ülkelere savaş açmak için bahane arar durumları insanlığın nasıl yanlış bir yola girdiğini ve hala barışı bırakıp savaşa yöneldiğini gösteren ibret alınacak bir manzaradır.
Bu tablo karşısında şimdi yeryüzünde huzur, barış ve saadetin tesisi için artık bu yanlışların tekrarlanmayacağı, yeni bir yola girilmesi, doğrulara dönülmesi zorunluluğu ortadadır.
İşte yeni asra girerken, hatta yeni bir bin yıla, yeni bir milada girerken, bu konuda yeni hedefler belirlenirken;
– Gerçeklerin bilinmesi ve dikkate alınması,
– Teşhislerin doğru ve isabetli yapılması,
– Geçmişte yapılan yanlışların tekrar edilmemesi ve artık bunlardan gereken derslerin alınmış olması, zarureti vardır.
Bütün bunlar İSLAM – BATI DİYALOGU’nun şimdi artık her zamankinden çok daha da fazla önem kazandığını göstermektedir.
B- TEŞHİS VE GERÇEKLER:
İslam ve Batı medeniyetleri arasında; “Savaş yerine barışın”, “çatışma yerine diyalog, işbirliği ve uzlaşmanın” esas alınması için her şeyden önce bu medeniyetlerin ana özelliklerinin doğru bir teşhisinin yapılması ve gerçeklerin ortaya konulmasında büyük fayda vardır. Biz bu konuları açıklayabilmek için çok kısaca 4 konuya temas etmekle yetineceğiz.
I- İSLAM VE BATI MEDENİYETLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ.
II- DOĞRU VE YANLIŞ HAK ANLAYIŞLARININ FARKI VE BUNUN MEDENİYETLER TARİHİNE ETKİLERİ.
III- İSLAMIN İNSANLIĞIN SAADETİNE, KÜLTÜRÜNE VE MEDENİYETİNE YAPMIŞ OLDUĞU BÜYÜK HİZMETLERİ.
IV- 21. ASRIN BAŞINDA, 20 ASIRDAN ALINACAK DERSLER.
I- İSLAM VE BATI MEDENİYETLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ.
a- İNSANA VERİLEN MEZİYETLER:
a. Bizler Elhamdülillah Müslüman’ız. Bu lütfundan ve nimetinden dolayı Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler ederiz.
b. Çok iyi biliyoruz ve görüyoruz ki, bu kâinatı ve bizleri yaratan Rabbimiz sonsuz kemal sahibidir.
c. Onun azameti kibriyası ve sonsuz kemal sıfatı böyle bir kâinatın yaratılmasını gerektirmiş, bundan dolayı bu kâinatı var etmiştir.
d. Kemal sıfatından dolayı eşrefi mahlûkat olan insan yaratılmıştır. İnsan eşrefi mahlûkattır. Bütün yaratılanların içerisinde en üstünü ve mükemmelidir.
e. İnsanı, hayvanlardan ve diğer mahlûkatlardan ayıran özellikler; Cenab-ı Hakk’ın insana verdiği 4 mühim meziyettir.
f. Cenab-ı Hakk’ın insana verdiği 4 önemli meziyet:
1- Cenab-ı Hakk insana; “Düşünce ve muhakeme” meziyeti vermiş, bunun sonucu olarak insan toplumlarında “ilim” varolmuş, bu meziyet insanoğluna doğru ve yanlışı ayırabilme kabiliyetini sağlamıştır.
2- Cenab-ı Hakk insanoğluna “his ve sevgi” meziyeti vermiş, bu vasıf insan toplumlarının din ve ahlâk sahibi olmalarına imkân vermiştir. Bu meziyet insanların iyi ile güzeli, kötü ile çirkini ayırt edebilmelerine imkan tanımıştır.
3- Cenab-ı Hakk insanlara “irade ve istek” meziyetini vermiştir. Bu meziyet insan toplumlarında ekonominin varolmasına yol açmıştır. Bu meziyet insanın faydalı ile zararlıyı ayırmasını sağlamıştır.
4- Cenab-ı Hakk insanoğluna “ünsiyet” meziyeti vermiştir. Bu meziyet insan toplumlarında siyaset, idare ve adaletin varolmasına imkân hazırlamıştır. Ve bu meziyet insanın “adaletle zulmü ayırma” kabiliyetini sağlamaktadır.
b- SAADETİN ŞARTLARI:
İnsanların mesut olabilmeleri için, yani saadete ulaşmak için 5 şartın gerçekleşmesi gereklidir.
1- Şefkat, sevgi, barış, huzur, kardeşlik ve hoşgörü düşüncesi
2- Hürriyet ve İnsan Hakları’nın en geniş anlamda var olması ve kullanılabilmesi.
3- Herkesin hürriyetlerini kullanırken hürriyetler arasında çatışma olduğu takdirde, bu çatışmanın çözümü, halletmesi için hürriyetler arasındaki sınırın adaletle çizilmesi.
4- Huzur, hürriyet ve adalet olduktan sonra insanların ihtiyaçlarını bol ve ucuz olarak sağlayabilmeleri, yani REFAH, düzeninin tesisi.
5- Bütün bunlar yetmez, bir diğer şart ise her insana ve topluma İZZET ve İTİBAR verilmesi.
İSLAM MEDENİYETİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
a- İslam İnanışının Temel Özellikleri:
Müslümanlık inanışının temeli şefkat ve sevgidir. Gayesi ise bütün insanların dünya ve ahirette saadetleridir.
Bu açıkça bilinen gerçeklerin ispatı için ayrıca gayret göstermeye lüzum yoktur. Çünkü bizim kitabımız Kur’an-ı Kerim “Bismillahirrahmanirrahim” ile başlamaktadır. Ve Peygamberimiz (S.A.V) Rahmetellilalemin olarak gönderilmiştir. Sadece bu gerçekler dahi her şeyi ispata yeterlidir.
Bunun için İslam, masum insanlara zarar verilmesine ve terörizme temelden ve kesinlikle karşı tek Hak Dindir.
Ve yine bunun için İslam asırlar boyu bütün insanlığın saadeti için insanlığa en büyük hizmetleri yaptığı ve insanlık medeniyetine en büyük katkıları sağladığı tarihi bir gerçektir.
Müslümanlığın gayesi bütün insanların dünya ve ahiret saadetidir. İyi bir insan olabilmek ve dünya imtihanını kazanabilmek için her Müslüman bütün insanların saadeti için, Cenab-ı Hakkın verdiği meziyetlerle;
– DOĞRU VE YANLIŞI AYIRDIKTAN SONRA, DOĞRUNUN HAKİM OLMASI İÇİN,
– İYİ VE GÜZEL İLE ÇİRKİNİ AYIRT ETTİKTEN SONRA, İYİ VE GÜZELİN HAKİM OLMASI İÇİN,
– FAYDALI VE ZARARLIYI AYIRT ETTİKTEN SONRA, FAYDALININ HAKİM OLMASI İÇİN,
– ADALET VE ZULMÜ AYIRT ETTİKTEN SONRA, ADALETİN HAKİM OLMASI İÇİN,
Bütün gücüyle çalışmayı vazife bilir, en büyük ibadet sayıp yerine getirir.
Çünkü, saadet ancak; doğrunun, iyi ve güzelin, faydalının ve adaletin hakim olması ile gerçekleşir.
Ve iyi insan olmak için herkesin iyiliğini istemek ve bu yolda gayretle çalışmak gereklidir.
b- İslam Medeniyetinin Saadetle İlgili Temel Özellikleri:
1- Huzur ve Barış için : “Şefkat, sevgi, hoşgörü” sahibi olmak
2- Hürriyet için : “İnsana saygı duymak ve temel insan haklarına bağlı kalmak.
3- Adalet İçin : “Gerçek hak anlayışına kavuşmak ve Hakkı üstün tutmak”
4- Refah için : “Kendi için istediklerini kardeşi içinde istemek” “Herkese Refahı, Adil İşbirliği ve paylaşımı amaçlamak.
5- İzzet ve itibar için : “Önce ahlak ve maneviyat”’ın anlamını ve amacını kavramak, “Maneviyatçı olmak”, “Nefis terbiyesini esas almak”
BATI MEDENİYETİNİN SAADETLE İLGİLİ ÖZELLİKLERİ:
Buna mukabil batı medeniyetinin özellikleri şunlardır:
1- Huzur ve barış ile ilgili olarak
“Müslümanlara Karşı Kin Nefret” duyguları
2- Hürriyetle ilgili olarak
Baskı, tahakküm ve “Müslümanlar İçin İnsan Hakkı Olmasın” yaklaşımı
3- Adaletle ilgili olarak,
“Yanlış Hak Anlayışı”, “Kuvveti Üstün Tutmak”, “Çifte Standart” tavrı
4- Refahla ilgili olarak,
“Menfaat”, “Doymak Bilmeyen Hırs”, “Sömürü”, (Kapitalizmin insan Tarifi): “İnsan insanın kurdudur”. mantığı
5- İzzet ve itibar ile ilgili olarak,
“Materyalizm’in “Nefse Esareti ve Şahsi Menfaati Esas Alınan bakış açısı”
MEDENİYETLER TARİHİNDE PEYGAMBERLERİN AÇTIĞI YENİ ÇIĞIRLAR:
Kendilerine kitap gönderilen Ul’ul’azim peygamberlerden;
1- Hz. İbrahim (A.S) insanlık tarihinde “ilim çağının” önemini ve özelliğini vurgulamış, “İnanılacak şeylerin akla uygun olması gerektiği” dönemini başlatmıştır.
2- Kendisine Tevrat’ın gönderilen Musa (A.S) ise, “herkesin uyacağı temel hukuk kurallarını, yani “Evamiri Aşere”yi getirerek insanlık tarihinde hukuk döneminin örnek alınmasını sağlamıştır.
3- Kendisine Zebur gönderilen Davut (A.S) zamanında, “ülkeler arası ticaret gelişmiş ve ekonomik denge düzeninin temel esasları atılmıştır”
4- Kendisine İncil gönderilen İsa (A.S) zamanında ise “ahlâki olgunlaşma ve insan haklarına uyma” dönemi yaşanmıştır,
5- Kendisine Kur’anı Kerim gönderilen Hz. Muhammed (A.S) ile de insanlık tarihinde “Her şeyin ilim ve içtihatla tanzim edildiği medeniyet dönemi ve Adil Düzen” çığırı açılmıştır.
Nitekim bugün elde bulunan Matta İncil’inde şu açıklama yer almaktadır:
“Havariler, İsa (A.S)’ın aralarından ayrılacağını duyunca üzüntüye kapıldılar.
İsa (A.S) teselli için onlara dedi ki, “ben ayrılıyorum diye üzülmeyin, ben ayrılacağım ki “Her şeyi tanzim edici”nin (Hz. Muhammedin) gelmesine zemin hazırlansın.”
“Mevlâm bizi kat “az”lara Selam olsun müstaz’aflara”
“Zaten Peygamberlerle beraber pek az kimse imana gelmiştir.” (Hud: 40)
“(İman iddiasında bulunanlar da aslında) Pek az iman etmektedir.” (Bakara: 88) Bu yüzden:
“Ne kadar az iman ediyorsunuz.” (Hâkka: 41) diye Allah insanları ikaz etmektedir.
Davud (AS) “…İman edip de salih amel işleyenler hariç; (ama) onlar da ne kadar azdır.” (Sâd: 24) demiştir.
“(Bugün de) Sizden önceki dönemlerde de; yeryüzünde fesat çıkarmak isteyenlere mani olacak gayret sahipleri bulunmalı değil miydi? Fakat onlar arasında kendilerine necat (ve fazilet) verdiğimiz çok az kimse (böyle hareket etmektedir.)…” (Hud: 116)
“Kendilerine cihat emredilince pek azı hariç (Müslümanların) çoğu yan çizmektedir.” (Bakara: 246)
“Cihada katılanların ise pek azı söz dinlemekte ve itaat etmektedir.” (Bakara: 249)
“(Dava adamı ve İslam kahramanı geçinenlerin) Pek azı cihat zahmetine (ve disiplinine) gelir. Onların da pek azı (fiili çalışmaya) ve çarpışmaya girmektedir.” (Ahzab: 18-20) Bu yüzden:
“(Her asırda gerçekten inanan ve inancını savunanlar) Pek az bir topluluk halinde görünmektedir.”
izzetli, gayretli ve disiplinli garip olmak gerekir…
Kur’an’daki “garip”, “yetim”, “mustazaf” gibi kavramlara verilen mana ile toplumun verdiği mana aynı olmadığını birkez daha anladık.
Birinin istismara ve mazerete neden olduğu diğerinin yani Milli Çözümün yorumu ise sorumluluk aşıladığı aşikardır.
Mustazafların ve cihad ehlinin dahi sınıflandırıldığı, salt mustazaf olmak veya salt cihad ehli olmanın yeterli olmadığı; izzetli mustazaflar ile gayretli, teşkilatı ve disiplinli cihad ehlinin arasında çok derece farkı olduğu makalede çok net anlatılmış. Allah razı olsun, nakış nakış işlendi zihnimize.
Hasılı garip olmak kurtarmaz, izzetli, gayretli ve disiplinli garip olmak kurtarır ve selamete ulaştırır…
İNANMIŞ SADIKLARA SELAM OLSUN
Evet, ey Garibanlar!..
Ve ey Davanın dertlisi olanlar!..
Sadakat ve itaat şuuruyla ve sorumluluk duygusuyla çalışıp çırpınanlar!..
Makam ve menfaat hatırına değil, ibadet aşkıyla Hak yolunda koşuşanlar!.. Ve buna rağmen devamlı horlanan, hırpalanan ve çok ucuza harcananlar!..
Üzülmeyin; siz kârlısınız ve yakında aziz olacaksınız!..
Siz unutulmuş değilsiniz!.. Sahtekârlığın değil samimiyetin makbul olduğunu… İsyan ve itirazın değil, teslimiyet ve itaatin kıymetli olduğunu hem siz görecek hem de herkese öğreteceksiniz!..
Ve şimdi şu İlahi mesaja ve müjdeye kulak veriniz!…
“(Gündüz, ortalık aydınlandığı zamanki) Kuşluk vaktine,
Ve sükûnete kavuştuğunda geceye (ve sırlı içeriğine) yemin olsun ki;
(Ey Nebim!) Rabbin (asla) Seni terk edip unutmamış (sahipsiz bırakmamış) ve Sana darılmamıştır!
Elbette Senin sonun öncekinden (ahiretin ise dünyadakinden) çok daha hayırlı (olacak)dır.
(Sabret) İleride Rabbin Sana (tüm umduklarını) mutlaka verecek ve Sen (fazlasıyla) memnun (ve mesrur) kalacaksın!..
O, Seni yetim (ve yalnız) bulup da barındırmadı mı?
Şaşkın ve bunalmış bir durumda iken hidayet (ve inayet) buyurmadı mı? (İlim, hikmet ve ibadet yolunu açmadı mı?)
Seni fakir (ve çaresiz bir garip halinde) bulup da zengin (ve yetkin) kılmadı mı?
Öyle ise (eline imkân ve iktidar geçince) sakın yetim ve öksüz (çocukları, dul ve kimsesiz zavallıları hor ve hakir görüp) kahretmeye (kalkışmayasın!)
(Sana ihtiyacını arz edip) Yardım dilenenleri (sıkıntı ve sorunlarına çözüm yolu olacak cevaplar bekleyenleri) azarlayıp (mahrum ve mahzun bırakmayasın!)
Ve (Sana lütfettiği bütün bu üstün fazilet ve meziyetlerden dolayı, övünmek ve böbürlenmek için değil, ama sevinmek ve şükretmek niyetiyle) Rabbinin nimetini (minnet ve memnuniyetle) hatırlat ve anlat (ki Makam-ı Mahmud’a ulaşasın.)” (Duhâ Suresi)
Amin
Allah’ım hidayet nasip ettiğin sayısız nimet verdiğin bizlere;
Daha öncekilerin yüklediğin kadar yük yükleme.
Cihad yolunda ki eksiklerimizden dolayı bizleri bağışla..
İmanımızı kurtarmadan, kardeşliğimizi pekiştirmeden Adil Düzen ve Feth-i Mübini görmeden canımızı alma…
Umutlu ve Ümitvar olmak
Müminler umutlu ve ümitvar olmalıdır. Bu da imanın gereğidir. Şu an ahlak ve edep yerlerde, iman hassasiyeti kalmadı, maddi sıkıntılar hekaza. Peki insanlar uyanıyor mu? Hayır. O zaman nasıl olursanız öyle yönetilirsiniz. Akp bu toplumun röntgeni gibidir. Yani Akp=şu anki mevcut toplum. Ama biz bu toplum uyanacak ve inançlı insanları seçecek diye bekleyeduralım, başımızdan sıkıntılar gitmeyecek ve hak etmeyen bir toplum da kurtuluşa ermez. Erer iddiasında olanlar varsa tek bir örnek göstersinler tarihten bizde evet oluyormuş diyelim.
Rahman ve Rahim Allahın adıyla!
Yoksa siz, daha önce gelip geçen (kavimlerin durumu) başınıza gelmeden (onların İslam yolunda ve imtihan amacıyla çektiklerini siz de çekmeden; dünyada Adil Devlete erişeceğinizi, ahirette ise) cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine belalar, yoksulluk ve hastalıklar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda peygamber ve onunla birlikte iman eden kimseler; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek (kadar çaresiz kalmışlar ama buna rağmen davalarından asla caymamışlardı. Sadakat ve samimiyetlerini böylece ispat ettikten sonra) İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah’ın yardımı yakında erişecektir.
Bakara :214
İzzet ve şeref
Şahsiyet ve saygınlık ;
Allaha olan, İman ve amelimizle yaptığımız kulluk oranındadır..
İslamın mücadelesini ömrümüzün sonuna kadar yürütürken, her türlü zorluğa gösterdiğimiz sebat ve sabır kadardır..
Kaşılığı olmayan, içi doldurulmayan, cefası, mücadelesi ve çilesi olmayan bir İman ve cihadın, yorumunu yapmak, edebiyatını, belağatını beyan etmek, insanı riyakarlığa, sahtekarlığa sonunda da münafıklığa götürecektir…
UMUT VE HEYECAN
Bu din gariplerin gayretiyle başladı ve başarıldı. Sonunda yine gariplerin hizmet ve samimiyetiyle yeniden dönüp hayata hâkim olacaktır. Müjdeler olsun o gariplere!”
Her dönemde pek az bulunan, çok özel bir hidayet ve inayete mazhar olan bu hakikat erleri ve hizmet fedaileri çok uzun, çetin ve çileli bir dönemden sonra kutsal emaneti omuzlayacaklardır.