“Müminin niyeti ve gayesi, amelinden hayırlıdır; münafığın ise, gösterişli gayretleri ve girişimleri niyetinden hayırlıdır” (Hadis-Camıu’s-Sağir)
Dikkatlerinize arz edeceğimiz ayeti kerimelerde, muteber tefsirlerin ve Türkçe meallerin bir özeti verilmiş, parantezli açıklamalarda “Yahudi ve Hıristiyanlar” karşılığı “Siyonist ve Emperyalist merkezler” tercih edilmiştir. Dış güçlerin işgal orduları göndermek yerine demokratik manipülasyonlarla iktidara getirdikleri işbirlikçi adamları eliyle ülkeleri kontrol etme ve sömürme taktikleri daha risksiz ve daha etkilidir. Evet, kendi halkına ve milli davalarına hıyanet ederek zalim ve kâfir lobilerle gizli işbirliğine girişen dönek ve ödlek karakterli, ama vitrin mankeni ve şov yetenekli tiplerin gerçek niyetini ve tıynetini bu kadar net şekilde ortaya koyması, Kur’an’ın bir mucizesidir. İşte genellikle “cesur ve akıllı adam ve demokrasi kahramanı” diye reklam edilen bu kişilerin psikolojik kodlarını çözen ve bozuk ruh haritalarını deşifre eden ayetlerin ilmi izahlı mealleri:
(Münafık döneklerin halini bilin ve onlara söyleyin:)
“…. Sonra pek azınız hariç (Hak davanızdan ve sadakat iddianızdan) dönüp (hıyanet ettiniz). Siz zaten (hala yüzünüzü ve yönünüzü Haktan çeviren) dönek kimselersiniz!” (Bakara: 83 son kısım)
“Her kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan (Hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hak ile Batılın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) elçiye muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü’minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve Şeytani kurallarına) uyarsa, onu döndüğü (ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahrette de) cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!..”(Nisa: 115)
“İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri (kahramanlık gösterileri, başarılı girişimleri, kolaycı ve çıkarcı projeleri) hoşuna gidecektir ve (böyleleri) kalbindekine (münafıklık ve menfaatçilik düşüncesine) rağmen Allah’ı şahit getirir (yeminler ederek dine ve davaya sadık ve samimi olduğunu belirtir); oysa o (gizli ve tehlikeli) azılı bir düşman (yerindedir).”(Bakara: 204)
“(Bu tipler), iş başına (iktidara) geçti mi veya (Hak davadan döneklik ederek) sırtını çevirip gitti mi (ülkesinde ve) yeryüzünde (barış kılıflı) bozgunculuğa girişmeye, ekini ve nesli helak etmeye çaba gösterir (Genleri ve GDO’ları bozulmuş İsrail tohumları ile bitki ve hayvan türlerini ve bebeklerin-gençlerin geleceğini tahribe yönelir). Allah ise, (fitne ve fesadı) bozgunculuğu sevmeyendir.”(Bakara: 205)
“Bunlara: “Allah’tan kork” (bu hıyanet ve tahribatlarından vazgeç) denildiğinde, büyüklük gururu (ve sapkınlık durumu) onu (daha da kuşatır ve) günaha sürükler. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.” (Bakara: 206)
(Oysa) “İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah’ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini (hevasını, dünyalık rahatını ve menfaatini) feda etmekte (zulme ve hıyanete karşı tek başına direnmekte ve her türlü baskı ve barbarlığa göğüs germekte)dir. Allah, kullarına karşı (Rauf) şefkatli ve sahiptir. (Münafık ve menfaatçi tipler ise, dinlerini ve davalarını satıp dünyalık makam ve menfaat elde etmektedir).”(Bakara: 207)
“Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’ın selamet ve saadet düzenine) girin ve şeytanın (Siyonist ve emperyalist odakların) adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”(Bakara: 208)
Görünürde İsrail, ABD ve AB karşıtı pozlar takınıp halkına hava atan ve toplumun havasını alanlara, gerçekte ise dış güçlerin sinsi ve Siyonist planlarına taşeronluk yapanlara, hem Müslümanları, hem malum odakları idare etme münafıklığını:
“Yoksa bunu kendilerine saçma-akılları (ve hayali kurguları) mı emrediyor? Yoksa onlar azgın bir kavime (mensubiyetleri dolayısıyla mı böylesi hile ve hıyanetlere girişebiliyor?)” (Tur: 32)
“Öyleyse sen onları (ilahi bir inkılâpla tepetaklak yıkılacakları ve darbeye) çarpılıp derbeder olacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak.”(Tur: 45)
“Böylece bütün Nebilere (ve Hak dava elçilerine), insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlar birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler fısıldaşır (Elçilerle yakın çevresindeki Şeytaniler, sanki birbirlerine güveniyormuş tavrıyla sahte iltifatlar yağdırır). Rabbin dileseydi (izin vermeseydi) bunu yapmazlardı. Öyleyse onları (Hak davaya sızmış insan suretli Şeytanları) yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak.”(Enam: 112)
“Bir de ahirete inanmayanların kalpleri ona (marazlı münafıklara) meyletsin de ondan (bu yaldızlı ve saptırıcı iddia ve iftiralardan) hoşlansınlar ve yüklenmekte olduklarını (suçlarını ve sorumluluklarını) yüklenedursunlar (diye Allah C.C. bu fırsatı onlara tanır).”(Enam: 113)
“Şimdi o, size Kitabı açıklanmış olarak indirmişken ve kendilerine Kitap verdiklerimiz(in sadıkları da), bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmekteyken, (ben kalkıp) “Allah’tan başka bir hakem (ve Kur’an’dan-Resulüllah’tan başka mihenk) mi arayayım? Şu halde, sakın kuşkuya (ve umutsuzluğa) kapılanlardan olma.”(Enam: 114)
Ortadoğu ve İslam coğrafyasının bugün içinde bulunduğu perişanlığın ve parçalanma senaryolarının ipuçları ve arka planı 1982’de hazırlanmış bir raporda tüm ayrıntılarıyla yer almaktadır. “YİNON” denen Siyonist plana göre Büyük İsrail için bölge ülkelerinde küçük devletler kurulacak ve Türkiye parçalanacaktır.
Yinon Planı ve İsrail’in Türkiye hesapları!
Oded Yinon’un hazırladığı raporda, “İsrail’in varlığının İslam ülkelerinin parçalanarak küçük yapay devletlere bölünmesine bağlı olduğu” vurgulamaktadır. Raporda, İsrail’in stratejik yapılanmasının ancak Türkiye ve Ürdün’ün yardımlarıyla gerçekleşebileceği, bunun ön koşulunun da Refah-Yol Hükümeti’nin bir an önce görevden uzaklaştırılması gerektiği hatırlatılmıştır.
Oded Yinon tarafından Şubat 1982’de Dünya Siyonist Teşkilatı yayın organı Kıvunım (Yönelişler)’da yayınlanan, “Bin Dokuz yüz Seksenlerde İsrail Stratejisi” (A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties) adlı makalede etnik, dini ve mezhep ayrışmalarıyla irili ufaklı parçalara ayrılmış yeni bir Ortadoğu’nun, İsrail’in varlığı için gerekli olduğu üzerinde durulmaktadır. 1996’da Neocons’lar (Neo-Conservative), Benjamin Netanyahu’ya sundukları Oded Yinon doğrultusundaki “A Clean Break” adlı raporda, İsrail’in stratejik hedeflerinin ancak Türkiye ve Ürdün’ün yardımlarıyla gerçekleşebileceği belirtilip bu planın kusursuz bir şekilde işleyebilmesi için Türkiye’deki Erbakan Hükümeti’nin bir an önce görevden uzaklaştırılması tavsiye olunmaktadır.
Siyonist Wolfowitz, 2003’te açıklamıştı!
Refah-Yol’un görevden uzaklaştırılması için büyük çaba gösteren ve başını ünlü Siyonistlerden Douglas J.Feith, Eric Edelman, Morton Abramowitz, Alan Makonsky, Richard Perle, Paul Wolfowitz ve Harold Rhoda’nın çektiği Neocon Üst Şahinler (Neocon Uber Hawks), Ortadoğu haritasının değiştirilmesi için hala da büyük çaba harcamaktadır. Hatırlanacağı üzere, Paul Wolfowitz, 2003’te yaptığı bir açıklamada, Suriye’de de Irak’ta olduğu gibi değişiklik olacağını ve iç savaş çıkacağını açıklamıştı.
Mısır’da ortaya çıkan kargaşa, Irak ve Suriye’deki kaos, Tunus ve Libya’daki iç kavga, yıllar önce Oded Yinon’un ortaya konulan ve Amerikalı Siyonist Şahinler tarafından şekillendirilmeye çalışılan yeni Ortadoğu planının adım adım işlediğinin kanıtıdır. İran ve Türkiye’nin parçalanmasının da plandaki hedefler arasında olduğunu belirtmemiz lazımdır.[1]
1995’te Washington Enstitüsü Yakın Doğu Politikası (Washington Institute for Near East Policy)’na bağlı Türk Araştırma Programı (The Turkish Research Program) direktörü Alan Makovsky liderliğindeki ekip tarafından, Ortadoğu’daki yeni siyasi yapılanmalar planı çerçevesinde hazırlanan “Refah ve Erbakan” adlı çalışmalar ve bu kuruluşun geçici direktörü Helene Kane Finn tarafından kaleme alınan Türkiye’nin önde gelen politik, askeri ve akademik yöneticilerine yönelik kapsamlı araştırmalar üzerinde, nedense yeterince durulmamıştır.
Neoconslar, Irak’ta Saddam Hüseyin sonrası ortaya çıkarılan Sünni-Şii ayrışması ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Bölgesi benzerinin Suriye için de uygulamaya konulması için büyük çaba harcamaktadır. Keza, İran’da Kürt, Arap, Azeri ve Belucîler arasında ayrışma sağlanmasıyla, İran’daki mevcut rejimin çökertilmesinin daha rahat gerçekleşebileceği vurgulanmaktadır.
1982’de İsrail plan yapmış, tuzak hazırlamış, Müslüman coğrafyayı yok etmek için inceden inceye düşünmüş taşınmış ve bu coğrafyayı etnik köken ve dini mezhep temelinde ayrıştırıp parçalamak için Kurt Kapanı tasarlamıştır. Suriye beşe, Mısır dörde, Irak üçe parçalanmalı, bunun için her şey yapılmalı diye yazmıştır ve bugün Müslüman coğrafya İsrail’in dediği gibi giderek ayrışmaktadır. Ve işte büyük bir hıyanetle Erbakan’dan koparılan ve “dindar kahraman” kılıfıyla iktidara taşınan AKP’ye bu Siyonist planlara maalesef (bilerek veya bilmeyerek) taşeronluk yaptırılmaktadır.
Dünya Siyonist dergisi Kivunim‘de, 1982’nin Şubat ayında sessiz sedasız bir makale yayınlanmıştı. Makalenin adı; “1980’lerde İsrail İçin Strateji”. Yazarı; Yahudi bir diplomat olan Oded Yınon, destekleyicisi ise Yahudi düşünce önderlerinden biri olan İsrael Shakak’tı. Makalede ele alınan temel strateji ile bugün Türkiye’de tanık olduğumuz “Alevi-Sünni” ve “Türk-Kürt” kışkırtmalarıyla, demokrasi ve insan hakları adına yapılan “Kürtçülük” tartışmalarının temelindeki etnik-dini ayrıştırma stratejisi bire bir uyuşmaktaydı. Bu plan şimdiye kadar Türkiye’de hiç gündeme taşınmamıştı.
Bu makalenin önsözü Siyonist Stratejist İsrael Shakak tarafından yazılmıştı: “Bu plan Arzı Mev’ud içindeki İslam ülkelerinin küçük eyaletlere/bölgelere bölünmesini ve mevcut tüm Arap yönetimlerinin yok edilmesini amaçlamıştır.”
Oded Yınon sinsi Siyonist planında şu tespitlerde bulunmaktadır: Bir taraftan petrol zengini olan, ancak diğer taraftan parçalanmış bulunan Irak İsrail’in hedeflerine uygun konumdadır. Bizim için Irak’ın parçalanması, Suriye’nin dağıtılmasından bile daha anlamlıdır. Kısa vadede İsrail’in en büyük tehdidi Irak’ın gücü bir Irak-İran savaşı ile parçalanacak ve bize karşı geniş bir cephede çatışma organize etmesine imkân vermeden çökmesine sebep olacaktır. Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olacak, Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması yolumuzu kısaltacaktır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme yaşanmalıdır. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sünni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır. Mevcut İran-Irak çatışmasının kutuplaşmayı derinleştirmesi olasıdır.
Mısır nasıl parçalanacaktı?
Oded Yınon: Mısır birçok otorite merkezine ayrılmalı ve parçalanmalıdır. Eğer Mısır parçalanırsa, Libya, Sudan ve hatta daha uzaktaki devletler mevcut şekilleri ile varlıklarını koruyamayıp çöküşe katılacaktır. Mısır’ın yukarı bölümünde Hıristiyan Kıpti bir devlet ile birlikte merkezi bir hükümet olmadan bölgesel güçleri ile bir kaç zayıf devlet düşüncesi tarihi gelişimin anahtarıdır ve barış anlaşması ile sekteye uğramış olsa bile uzun vadede kaçınılmazdır.
Lübnan’ın dağıtılması
Oded Yınon: Lübnan’ın beş bölgeye bölünmesi Mısır, Suriye ve Irak da dahil olmak üzere tüm Arap dünyası için bir başlangıçtır. Irak’ın ardından Suriye’nin parçalanması Lübnan’da olduğu gibi etnik ve dini bölgelere ayrılması İsrail’in uzun vadede Doğu cephesindeki bir numaralı amacıdır.
Sırada Suriye vardı!
Oded Yınon: Suriye etnik ve dini yapısına istinaden tıpkı bugün Lübnan’da olduğu gibi birkaç eyalete ayrılmalı ve kıyıda Şii-Alevi bir eyalet, Halep bölgesinde Sünni bir eyalet, Şam’da Kuzey komşusuna düşman olan bir diğer Sünni eyalet kurulmalı ve Dürziler de belki bize ait olan Golan’da, mutlaka Havran’da Kuzey Ürdün’de başka eyaletler oluşturmalıdır. Arap yarımadasının tamamı iç ve dış baskılar sebebiyle çözülmeye adaydır ve özellikle Suudi Arabistan’da bu sonuç kaçınılmazdır. Petrole dayalı ekonomik gücünün baki kalması veya uzun vadede azalmasından bağımsız olarak, iç ayrışmalar ve kırılmalar mevcut politik yapının doğal ve açık bir sonucu olarak ortaya çıkacaktır.
Önce Irak, ardından Libya, sonra Mısır ve şimdi Suriye, adım adım parçalanmakta ve sıra Türkiye’nin kapısına dayanmış bulunmaktadır. Demokrasi getiriliyor bahanesiyle, Irak’ta 1.5 milyon Müslüman boğazlanmış, 3 milyon Müslüman ise göçe zorlanmış, ülke parçalanmıştır. Şimdi iç savaşla boğuşan Irak’ta koca bir uygarlık yakılıp yıkılmıştır. Kudüs Hebrew Üniversitesi profesörü İsrael Shakak bir yazısında uygulaması istenen Siyonist stratejinin temel özelliğini de ortaya koymaktadır; bölgeyi etnik köken, dini mezhep temelinde ayrıştırmak lazımdır!
“İsrail stratejik düşüncesinde, tüm Arap devletlerinin daha küçük parçalara bölünmesi hep tekrar tekrar görülen bir kavramdır. Örnek vermek gerekirse, Ze’ev Schiff, Ha’aretz’in askeri muhabiri (ve muhtemelen bu konuda İsrail’de en çok bilgiye sahip kişi), bir yazısında Irak’ta İsrail için olabilecek en iyi şeyin: “Irak’ın Şii ve Sünni devletler ve Kürt tarafının ayrılması” (Ha’aretz 6/2/1982) olacağını yazmıştır. Aslında planın bu yüzü oldukça eskiye dayanmaktadır”[2]
Dinler tarihi bir yana, bu kitapta İsrail’i, “PKK-Barzani-Talabani-Irak” çerçevesinde ele aldığımız için, özellikle Irak’ın geleceği için uygulaması düşünülen stratejiyi yakından görmemiz gerekmektedir. Çünkü ilk hedef Irak gösterilmekte ve ardından Irak’ın parçalanarak Kürt devletinin hayata geçirilmesinden söz edilmektedir. Shahak’ın, “Planın bu yüzü oldukça eskidir” derken anlatmak istediği ise “1920’nin Sevr projesidir”. Çünkü Irak’ta Kürt devleti demek; Sevr projesinde geçen “Kürdistan” demektir.
Acaba, AKP politikaları ile İsrail (Yahuda) Planlarının bu denli uyuşması tesadüfen mi olmaktadır?
İsrail, Müslüman coğrafya ile kuşatılmıştır. İsrail’in tüm çevresi Müslüman ülkelerle çepeçevre sarılmıştır. Bu coğrafyada yabancı ve Yahudi tek devlet olan İsrail, ancak İslam ülkeleri içinde Yahudilerin çokluğu sayesinde ayaktadır. Bu durumda, İsrail’in yaşayabilmesi için iki temel strateji ortaya çıkmaktadır; birincisi, bölgedeki Müslüman ülkeleri parçalayarak güçsüz hale sokmak ve kendine tehdit olmaktan çıkarmaktır. İkinci ise, bölge ülkeleri içerisindeki gerek Yahudi gerekse Hıristiyan unsurları kullanarak, Müslüman ülkelerin yönetimine işbirlikçileri taşımaktır. Her iki halde de İsrail bölgede yaşama şansı bulacak ve kendini güvenceye alacaktır. İsrail’i bölgesel hatta küresel projeler çerçevesinde değerlendirirken, bu durumu dikkate almalıdır.
Yahudi kâhinler ve stratejistler çok uzun yılardır İsrail için bir yaşam stratejisi belirleme çabasındadır. Çünkü bir İslam coğrafyasında bir Yahudi devletini yaşatmak gerçekten zordur. Bu coğrafyada can derdine düşen bir İsrail’in varlığını korumak, bölge ülkelerini zayıflatmak ve parçalamakla mümkün olacaktır. Dünya Siyonist dergisi Kivunim’de, 1982’nin Şubat ayında sessiz sedasız bir makale yayınlandı. Makalenin adı; “1980’lerde İsrail İçin Strateji”. Yazarı; Yahudi bir diplomat olan Oded Yınon, destekleyicisi ise Yahudi düşünce önderlerinden biri olan İsrael Shakak’tır. Makalede ele alınan temel strateji ile bugün Türkiye’de tanık olduğumuz “Alevi-Sünni” ve “Türk-Kürt” tartışmalarıyla, demokrasi ve insan hakları adına yapılan “Kürtçülük” tartışmalarının temelindeki etnik-dini ayrıştırma stratejisi bire bir aynıdır. Bu plan nedense şimdiye kadar Türkiye’de hiç gündeme taşınmamış ve üzerinde konuşulmamıştır.
Bu makalenin önsözü İsrael Shakak tarafından yazılmış. Bölge hakkındaki ana fikrini kısa, açık ve net olarak ortaya koymaktadır. Yahudi stratejistler Türkiye’nin etnik yapısını da araştırmaktan geri kalmamıştır. İsrail planında Türkiye için yapılmış analizler yine etnik ve dinsel temele dayanmaktadır. Bu Siyonistler Müslüman coğrafyadaki etnik farklılıkları bir zayıflık olarak görüp kışkırtmış ve planlarını da bu temele oturtmuşlardır.
Şimdi Yahudilerin Türkiye için Şeytani hazırlık ve hesaplarını birlikte okuyalım;
“Arap’lar gibi, diğer Müslüman devletler de benzer bir durumla karşı karşıyadırlar. İran nüfusunun yarısı Farsça konuşan bir gruptan oluşur ve diğer yarısı da etnik olarak Türk bir gruptur. Türkiye’nin nüfusu ise, Türk-Sünni Müslüman bir çoğunluk (%50 civarı) ve iki büyük azınlıktan oluşmaktadır; 12 milyon Şii Alevi ve 6 milyon Sünni Kürt bulunmaktadır. Afganistan’da 5 milyon Şii nüfusun üçte biri kadardır. Sünni Pakistan’da 15 milyon Şii devletin varlığını tehdit eder boyuttadır. Fas’tan Hindistan’a ve Somali’den Türkiye’ye uzanan ulusal etnik azınlık haritası, istikrarın bozulacağına ve tüm bölgenin hızlı bir şekilde dejenere olacağına işaret sayılmaktadır. Bu tablo ekonomik tabloya eklendiğinde tüm bölgenin nasıl ciddi problemlere karşı koyamayacak kâğıttan bir kule şeklinde inşa edildiğini ortaya koymaktadır.”
Oded Yınon’un yazdığı, İsrael Shahak’ın destek verdiği, gözden kaçırılmış ve ülkemiz gündemine hiç taşınmamış olan bu plan, İsrail’in yeni sınırlarını da çizmektedir;
“Gelecekteki tüm politik durumlar ve askeri paktlar (NATO) hesaba katılarak yerli Arap’ların sorununun çözümü, ancak İsrail’in Ürdün nehrine ve ötesine kadar olan bölgede var olması halinde sağlanacaktır. Bu içinde bulunduğumuz nükleer çağda var olmak için ihtiyacımızdır. Artık Yahudi nüfusunun dörtte üçünün nükleer bir dönemde büyük bir tehlike yaratan ve yoğun bir şekilde yerleşilmiş olan kıyı şeridinde yaşaması imkânsızdır ve Arz-ı Mev’ud’a mutlaka sahip olmalıdır.”
Erdoğan’ın Ak siyasetinin görmezden geldiği bu kara plan, İsrail’i dünya Yahudileri için tek ve son sığınağı saymaktadır. Haçlılarca da destek çıkılan; “vaad edilmiş topraklar”da bir Yahudi devletinin kurulması fikri, geçmişi yüzyıllara dayanan bir plandır ve küresel çaplıdır. Bu fikir, İngiltere’nin, 1917 Balfour Deklarasyonuyla, Birinci Dünya savaşı sonunda Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulacağını açıklaması üzerine hayata geçirilmiş bulunmaktadır. Açıklamayı yapan İngiltere olmasına karşın, projeyi Amerika uygulamış ve 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla adımını Ortadoğu’ya atmıştır. İsrail ABD’yi yöneten derin güç odaklarının kutsalıdır. Evet, bir yanda “Nil’den Fırat’a kutsal toprakları” ele geçirmeyi düşleyen bir İsrail vardır, öte yanda ise İran ve Irak’ı tarihsel bir öç için hedef seçmiş bir İsrail vardır ve Türkiye’nin Güneydoğusu bu Siyonistlerin nihai amacıdır.[3]
Bir ömür boyu bu gerçekleri haykırdığı; ülkemizi, bölgemizi ve insanlık âlemini bu Siyonist tehlikeden kurtarmak için tarihi projeler hazırlayıp atılımlar başlattığı için, aynı Şeytani odaklarca hedef alınan ve Refah-Yol iktidarı yıkılarak AKP’nin önü açılan Rahmetli Erbakan Hoca’nın kıymetini anlamayan, hatta her fırsatta O’na saldıran bazı zavallıların şimdi bu gerçeklerin farkına varması ve savunması, yine de olumlu ve onurlu bir aşamadır.
Erbakan’ın teknoloji harikaları ve barbar Batı’nın hezimete uğratılması!
Kocaeli Büyükşehir Belediyesine Bağlı İZSU’nun Gebze şubesinde çalışan bir Milli Görüşçü kardeşimiz başından geçen çok ilginç bir olayla ilgili şu bilgileri bizlere aktarmıştı.
İkamet ettiği evin su abonelik işlemleri ile ilgili İZSU Gebze şubesini ziyaret eden ve daha önce ASELSAN’da çalışan şimdi TÜBİTAK’ta görevli bir Elektrik-Elektronik Mühendisi ile aralarında şöyle bir diyalog yaşanır:
İşlemi yapan arkadaşımız abonelik müracaatında bulunan kişinin ASELSAN’da çalışan bir mühendis olduğunu öğrenince, Erbakan hocanın ESAM toplantısında bahsettiği ileri teknolojilerinden haberi olup olmadığını kendisine sorar.
Erbakan Hoca bazı konuşmalarında “İsrail’den İstanbul’u vurmak için gönderilmiş bir füzenin kontrolünü bilgisayarınızın başında oturarak çok ucuza mal olan ama yüksek teknolojilerle oluşturulan Elektro manyetik dalga boyutları (bir nevi küçük karadelik kuyuları) sayesinde ele geçirmeniz, imha etmeniz veya füzenin gönderildiği adresin koordinatlarını füzeye tekrar yükleyerek İstanbul yerine İsrail’e geri göndermeniz mümkündür” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Bu konuların uzmanı olduğunuza göre, sizce de böyle bir teknolojinin imkânı, altyapısı ve fiili hazırlığı gerçekten Türkiye’de var mıdır?
Arkadaşımızın bu sorusu üzerinde Elektrik- Elektronik Mühendisi şu ilginç itiraflarda bulunmuşlardır:
“Ben Ortadoğu Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik bölümünden mezun olduktan sonsa stajımı 2 yıl ABD NASA’da yaptım. Çok başarılı bulunduğum için NASA’da kalıp çalışmam teklif edildi ise de yanaşmadım. Çünkü ideallerim uğruna yapılan bütün maddi olanakları reddedip Türkiye’ye geri döndüm ve ASELSAN’da çalışmaya başladım. Aileden aldığım kültür mirası ile CHP tandanslı ama devletine, ülkesine bağlı bir insandım. ASELSAN’da çalışmaya başladıktan sonra Erbakan gerçeği ile tanıştım. Ülkemizdeki silah sanayi ile ilgili ileri teknoloji ürünü olan bütün çalışmaların altında Erbakan’ın imzası olduğunu görünce önce şaşırmış ve hayranlığım artmıştı.
Hatta ASELSAN’da ileri teknoloji ile ilgili yapılan çalışmalarda görev alan biz mühendislerin karşısına çözmekte zorlandığımız ve tıkanıp kaldığımız bir sorun çıktığı zaman bu sorunu yetkililere aktarırdık. Yetkililerde ise bizim içinden çıkamadığımız konuları bir şekilde ve dosya halinde Erbakan’a taşırlardı. Bu dosyaları inceleyen Erbakan Hoca, tıkanıp kaldığımız hususlardan daha ilerisine varmamıza neden olacak çözüm yollarına yönelik formülleri yazarak bize ulaştırırdı. Erbakan’ın gösterdiği istikamette ilerlediğimizde tıkanıp kaldığımız teknolojik sorunları aştığımıza defalarca şahit olmuşuzdur. ASELSAN benzeri ileri teknoloji üretimi yapan kurumların idarecileri ile Erbakan arasındaki bu samimi ilişkiyi ilgili ve yetkili olup da bilmeyen yoktur.”
Erbakan’ın bahsettiği bu harika sistemlerden daha ötesini yine kendilerinin ürettiği çok yüksek bir teknolojiyi sana anlatayım!
“Bugün, Türkiye’nin bütün hava sahası, dışarıdan yapılacak her türlü nükleer füze saldırısına karşı gözle görülemeyen bir Elektromanyetik dalga sistemi ile koruma altına alınmıştır. Öyle ki, dışarıdan herhangi bir ülkenin bu manyetik koruma kalkanını delmesi ve ülkemize nükleer saldırıda bulunma ihtimali kalmamıştır. Çünkü bu manyetik koruma kalkanının çalışma sistemini bozarak etkisiz hale getirecek bir teknoloji şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmamaktadır. Bu manyetik koruma o kadar etkilidir ki, ülkemizde patlamak için gönderilen bir Atom Bombası bu manyetik koruma alanına girdikten sonra patlamadan ve tahribata yol açmadan sadece bir metal yığını olarak yere düşüp kalmaktadır. Ülkemizi, milletimizi bu manyetik koruma kalkanı ile her türlü hava saldırısına karşı koruyan bu üstün teknolojinin mimarı da elbette Erbakan’dır!”
Bazı hadislere dayanılarak nakledilen “Ahir zamanda ve Mehdi-Deccal çatışmasında, barut patlamayacak, böylece Deccal’ın silahları boşa çıkacak ve işe yaramayacak!” şeklindeki rivayetler de bu gerçeği doğrulamaktadır.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ESAM Yeni Dönem Konferansı (24.10.2007)
Irkçı Emperyalizm hangi süreçler ve hangi yöntemlerle dünyaya hâkim olmuşlardır?
Dünyanın bulunduğu noktayı ve nereye gittiğini tespit etmek için geriye bakmak lazımdır. Nerden geliyoruz, neredeyiz ve nereye gidilmesi amaçlanmıştır? Hemen şunu ifade edelim ki, üç asırdan beri etkin güç ırkçı emperyalizmdir, dünyanın gündemini o etkileyip yönlendirmeye çalışmaktadır. Öyleyse bizim bugünkü dünya sistemini tanımamız için yapacağımız iş ırkçı emperyalizmin tarihine kısaca bir bakış yapmaktır. Nerden gelmiş, ne yapıyor, nereye gitmek istiyor? Bunu bileceğiz ki, biz de ona göre onların tahribatını, onların ifsadını önleyecek şekilde insanlığa saadet getirmenin yollarını tespit edelim ve vazifemizi yapalım.
Irkçı emperyalizmin tarihçesi: Biliyorsunuz mikroba göre tedavi yapılır. Mikrobu tanıyacağız, hastalığın hangi noktada olduğunu anlayacağız, yani doğru teşhisi koyduktan sonra, doğru tedavi için elimizden gelen gayreti ortaya koyacağız.
Irkçı emperyalizmin tarihçesini 9 devir halinde çok özet olarak takdim etmek istiyorum.
Birinci Devir (1760 yıl)
M.Ö. 3760. Bu günden tam 5767 sene öncesinde Kabala’nın yazılmasıyla bunların tarihçeleri başlamaktadır. Mısır’da yaşıyorlardı, Beniisrail Firavunların zulmü altındaydılar, onlara cesaret ve metanet kazandırmak için Kabala adlı Yahudi bir kitap yazdı. Bu sihir ve şifreler kitabı onların temel dayanağıdır. Firavunların zulmü altında iken Hz. Musa A.S. geldi onları bu zulümden kurtardı ve Hak kitap Tevrat’ı onlara tebliğ etti, ama onlar Tevrat’ı Kabala’ya göre tahrif ettiler. 1. devir budur. M.Ö. 3760’dan yani bugünden itibaren 5767 seneden itibaren M.Ö. 2000 yılına Musa A.S.’ın geldiği tarihe kadarki 1760 yıllık 1. devirde yaptıkları önemli olaylar bunlardır. Bu önemli olaylar esnasında aksiyonlarının asıl hedefi Kabala’ya bağlılıktır. Kabala’nın amentüsünün esaslarının benimsenmesi ve gerçekleştirme çalışmasıdır.
Kabalanın amentüsünün 4 esası vardır:
1- Bugünkü Yahudilik ırkçı bir inanıştır. Beniisrail üstün ırktır. Güya Cenabı Hakkın asıl kullarıdır, onlar insan olarak yaratılmıştır, diğer bütün ırkların hepsi maymun olarak yaratılmış, sonradan Yahudilere hizmet için insana dönüşmüş bulunmaktadır. “Biz efendi olacağız, başkaları bizim kölemiz olacaktır”, Yahudi inanışının temeli buraya dayanmaktadır. Ve kendilerini Cenabı Hakkın asıl kulları saymaktadırlar ve bugünkü Tevrat’ın içine Kabala’dan alınan “Ey Beniisrail sen öyle bir yüce ırksın ki, Allah’ı bile yendin” cümlesi yazmaktadır.
2- İnsanlar bizi çekemediler, çeşitli devirlerde çeşitli hükümdarlar dünyanın çeşitli yerlerine sürgüne gönderdiler. Mesela Romalılar, biz Sina’da iken bizi aldılar, dünyanın çeşitli yerlerine sürdüler. Bizim amentümüzün 2. maddesi şudur: “Biz efendiyiz, diğerleri kölelerimizdir” prensibi sadece nazariyatta kalmayacak, mutlaka gerçekleşecektir”, bunu yaşayacağız.
3- Bunun gerçekleşmesi için bizim üç şey yapmamız lazımdır:
• Çeşitli yerlere sürgüne gönderilmiş olan bütün bu Beniisrail’i şimdi tekrar Kudüs’te toplayacağız. Bu toplama esnasında İsrail kurulurken Türkiye’den 80 bin Yahudi gitmiştir. İlk gidiş Fas’tan başlamıştır. 230 bin Yahudi gitmiştir 1954-1955 yılına kadar. Cezayir’den 130 bin kişi, Tunus’tan 130 bin kişi, Mısır’dan 66 bin kişi, Irak’tan 125 bin kişi, Rusya’dan 80 bin Yahudi gitmiştir. Bütün bunlar İsrail’de toplandılar, çünkü Amentülerinin üçüncü maddesi: “Dağılmış olan Beniisrail’i Kudüs’te toplamaktır.”
• Sonra Büyük İsrail’i kuracağız. Arz-ı Mev’ud’a, Fırat ve Nil nehri arasında Güneydoğu Anadolu’muzu ve Kıbrıs’ı içine alan topraklara sahip olacağız. Amerikan üssü Karpaslara kurularak İsrail’in korunması amaçlanmıştır. Arz-ı Mev’ud bütün Ortadoğu’yu kuşatmaktadır. Hatta Medine (Yesrip) te Arz-ı Mev’ud’un içinde sayılmaktadır. Bütün İsrail Cumhurbaşkanlarının söyledikleri bir söz vardır, bizim iki türlü haritamız vardır, biri duvarda asılı olan harita, bir de kalbimizdeki Arz-ı Mev’ud haritasıdır. Dünyadaki Yahudileri Filistin’de toplayacağız, Büyük İsrail’i kuracağız, bunun güvenliğini sağlayacağız ve Süleyman Mabedini yeniden yapacağız Mescidi Aksa’nın bulunduğu yere. Bu imanlarıdır, inançlarıdır.
• Büyük İsrail’in güvenliğinin sağlanması için ne yapacağız? O da açıktır. Fas’tan Endonezya’ya kadar 28 ülkenin yönetimi elimizde olacak ve Anadolu’da 19 Haçlı seferini püskürtmüş olan Selçukluların, Osmanlıların mirasçısı bağımsız bir devlet kalmayacak, Türkiye dağıtılacak!.. Neden bahsediyorum ben size? Irkçı emperyalizmin dininden bahsediyorum. Planı değil, projesi değil, şartı değil, anlaşmasının maddesi değil; Siyonizm bunların dini, inancı ve kutsalı amacıdır! İsrail’in güvenliği için Türkiye’nin ortadan kaldırılması şarttır.
4- Biz bunları başarırsak; yani Yahudileri topladıktan, Büyük İsrail’i kurduktan, onun emniyetini sağladıktan ve Süleyman Mabedini yaptıktan sonra, yeryüzünü bizim Mesih’imizin gelmesine hazırlamış olacağız. Beni İsrail’in Mesih’i, İsa A.S. değil, güya Davut A.S.’ın tahtına Yahudi kralı olarak oturacak ve onların ebedi dünya hâkimiyetini sağlayacak.
İşte amentülerinin dört maddesi bunlardır:
1- Biz üstün ırkız
2- Öyleyse bütün insanlığı kendimize köle yapacağız
3- Bunu yapmak için üç vazifemiz vardır:
• Yahudileri Filistin’de toplayacağız
• Büyük İsrail’i kuracağız
• Süleyman Mabedini yapacağız ve Büyük İsrail’in emniyetini sağlayacağız
4- Bizim Mesih’imizin gelmesine zemin hazırlayacağız ve ebedi dünya hâkimiyetimize ulaşacağız, böylece yaratılış gayemizi yerine getirmiş olacağız.
1760 senelik 1. devirde bütün Beniisrail’e bu fikri yaymak, bunlara inandırmak için çalıştılar ve Musa A.S. geldikten sonra onları kurtardı, ama hemen arkasından onlar Tevrat’ı tahrif edip bozdular ve Kabala’yı tekrar inanç kitabı olarak orta yere koydular. 1. devir böylece kapandı. Kabala’ya bağlı Beni İsrail gibi bir belayla insanlık karşı karşıya bulunmaktadır.
İkinci Devir (3683 yıl)
İkinci dönem M.Ö. 2000’den M.S. 1683’e yani İkinci Viyana Kuşatmasına kadar tam 11 asır İslam’ın dünyaya hâkimiyet çağlarıdır. Bu dönemde Beniisrail’in en önemli aksiyonları İspanya’da başlamıştır. Irkçı emperyalizmin mürşitleri M.S. 1425’te meşhur Endülüs toplantısında, şu münakaşayı yapmışlardır. “Acaba bizim Beniisrail’i toplamamız, Büyük İsrail’i kurmamız, Mesih’imizin gelmesi gibi büyük olayları kışkırtmamız Cenabı Hakkın tespit ettiği takdirlere mi bağlıdır, yoksa bizim çalışmamıza mı bağlıdır? Yani bizim kaderi zorlama imkânımız var mıdır? Vazifelerimizi bir an önce yaparsak, vaad edilen dünya hâkimiyetine bir an önce ulaşır mıyız? Kısaca bekleyip duracak mıyız, yoksa bunların gerçekleşmesi için kolları sıvayacak mıyız?” Günlerce bu münakaşaları muharref Tevrat’ın cümlelerine göre yaptılar ev ittifakla şu karara vardılar ki, bu bize bağlıdır. Biz Yahudileri ne kadar çabuk toplarsak, ne kadar çabuk Büyük İsrail’i kurarsak, ne kadar çabuk Süleyman Mabedini yaparsak Mesih’imiz o kadar çabuk gelecektir, O’nun gelmesi bize bağlıdır. Öyleyse ne duruyoruz, kolları sıvayalım. Tarih 1425, Endülüs İslam devleti var, fikir hürriyeti var, Müslümanlar da, Yahudiler de çok gelişmiş durumdalar, her bakımdan serbestlik var. Bu kararı uygulamak için ne lazım? Önce Yahudileri Kudüs’te toplamak lazım. Yahudileri Kudüs’te toplamanın en zor kısmı o gün Hindistan’daki Yahudilerin Filistin’e taşıması… Çünkü Marco Polo 11. asırda Çin’e gitmiş, bir seyahatname kitabı yazmış, bütün Avrupa bununla çalkalanıyor. Ne diyor Marco Polo Biz Çin’e giderken diyor, birdenbire Orta Asya’da Himalaya Dağlarına rastladık. Bu dağları aşmamız mümkün olmadı. Aşsaydık Hindistan’a gidip dünyanın en zengin ülkesinde yakutlara, altınlara, mücevherlere, baharata, ipeğe ve her tür zenginliklere kavuşacaktık, fakat aşamadık. Oraya kadar gitmişken bari Çin’e girelim dedik, vadiden İpek Yolundan Çin’e gittik. Hindistan’a karadan gitmek imkânsızdır. 1425 yılında Yahudiler de diyorlar ki: şimdi biz Hindistan’daki Yahudileri nasıl getireceğiz? Bu çok zor. Hâlbuki bir müddet evvel Müslümanlar Hindistan’a denizden bir yol açtılar. Amerika’yı Hindistan zannediyorlar. Denizden bir yol açtılar, öyleyse bizde aynı bir yolu açalım ve denizden getirelim Hindistan’daki soydaşlarımızı. Nasıl yapacağız bu işi? Deniz demek okyanusa açılmak demek, okyanusta ise 30 metrelik dalgalar var, korsanlar var, bunları aşmak kolay bir iş değil. Heyetler kurdular, uzmanlar araştırdılar, en meşhur gemici olarak Venedik’te oturan Kristof Kolomb adlı Yahudi’yi buldular, Ona dediler ki, sen deniz uzmanısın, biz bu denizden Müslümanların gittiği yolu nasıl bulacağız? Dedi ki Venedik’e bütün Müslümanların kitapları, eserlerin haberleri gelir. Biliyorum evet Müslümanlar bu yolu açtılar, ben de açarım. Ancak bu işi yapabilmem için bana şu kadar adet gemi, yedeklerle beraber, şu kadar personel, şu kadar yıllık yiyecek ve korsanlara karşı kendimizi korumamız için silahlanmış asker hazırlayacaksınız. Alt alta yazdılar Kristof Kolomb’un isteklerini, bir hesap yapıp baktılar ki bunu ancak Endülüs’ün bütçesi karşılar. O zaman bu kadar parayı nerden bulacaklar? Yahudiler bugün gibi zengin değil, dünyanın parası ellerinde değil. Bu imkânsız bir şey, bu hayalden vazgeçelim demiyorlar, işte inanç buna derler, bu amacı gerçekleştirmek için gelin dediler İspanya’yı dağıtıp bir parçasını Fransız’lara satalım, bir Yahudi’yi maliye bakanı yapalım, o Yahudi’den Endülüs’ün bütün bütçesini alalım muvakkaten kullanalım, Kolomb zenginliklerle döndükten sonra borcumuzu kapatalım… Sen şu plana bak yahu. Tuttular Endülüs’ü parçaladılar, Fransızları davet ettiler, Yahudi bir maliye bakanı koydular, o maliye bakanlarına anlattılar projelerini, hazine kendilerine muvakkaten borç olarak verildi, aldılar, gemileri hazırladılar, Kristof Kolomp Hindistan’a gidiyorum derken Amerika’ya çıktı, Kristof Kolomp öldüğü zaman dahi Amerika diye bir kıtaya gittim zannediyordu. Oysa Amerika’da bir de baktılar ki Kızılderililerden, çıplak arazilerden ve ormanlık bölgelerden başka bir şey yok. Krifstof Kolomb her tarafı dolaştı. İki sene üç sene araştırdı, sonra yanındaki tayfalar isyana kalkıştı. Mecburen döndüler, durum maliye nazırına anlatıldı, O da krala aktardı. Kral ne yaptı? Bütün bunların hepsinin idamına karar aldı. Sizi hainler sizi alçaklar, siz beni aldattınız, bütün paramı alıp gittiniz ve harcadınız, şimdi gelip bu şekilde kapatmaya çalışıyorsunuz. Hayır, hepiniz idam edileceksiniz. Sene kaç 1495. Amerika’ya 1492’de gitti Kristof Kolomb, iki üç sene araştırdı, eli boş dönmek zorunda kaldı. 1495’te dünyada en büyük devlet kim, Osmanlı, başında kim var, 2. Beyazıt, son derece şefkatli bir adam. Kralın “Yahudileri katledin” emrini duyunca bunları katliamdan kurtarayım, gelsinler Selanik’e ve bazı Osmanlı bölgelerine yerleşip yaşasınlar diye sahip çıktı. Şimdi onlar 500. Yıl Vakfını Osmanlının kendilerini kurtarmasına karşılık şükran için kurdular. Bu sırada dünyaya Müslümanlar hâkim durumdadır. 2. Viyana Muhasarasına kadar. 2. Viyana Muhasarasında bildiğiniz gibi Tatar Ağasının ihaneti yüzünden Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın planları tutmamış, biz Viyana’yı kuşatmışken Viyana’dakiler bizi arkadan sarıp vurmuşlardır. Tatar Ağasının köprüyü açmaması, koruması lazımken rüşvet alıp açmıştır. İçerideki Haçlı askerleri Osmanlıyı arkadan sarmıştır. Biz de kuşatmayı terk etmek zorunda kaldık, bu 1683 insanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Böylece Osmanlının ilerleme dönemi kapanmış ve artık Siyonizm para gücü ve insan organizasyonu vasıtasıyla, Batı hâkimiyeti ele geçirmeye başlamıştır.
Üçüncü Devir (107 Yıl)
Üçüncü devre 1683’den 1790’a kadardır. Viyana Muhasarası başarıya ulaşmayınca bu sefer Siyonist güdümlü Haçlılar karşı taarruza başlamıştır. Şu söylediğimiz 1790’a kadar iki türlü taarruz vardır: 1- Cephelerden taarruz, birçok muharebeler yapılmıştır, 2- Kültür taarruzu, kültür emperyalizmi yoluyla bütün imkânlarla Osmanlının gücünün kırılmasına çalışılmıştır. Osmanlının ilk batılılaşma hastalığının aksiyon haline gelmesi 1790’a rastlamaktadır.
Dördüncü Devir (107 Yıl)
Dördünü devir, 1790’dan 1897’ye kadardır. Bu dönemin önemli olayları; Tanzimat Fermanının ilanına kadar 1839’da Osmanlının manevi tahribatının hızlandırılması ve etkiledikleri insanlar ve Masonik odaklarla Tanzimat Fermanının ilanı, İngiltere’den borç alınması, Kırım savaşları, Osmanlının büyük borca sokulması, Berlin Muahedesi ile Osmanlı topraklarının kopartılması, Rusların Osmanlıya musallat edilmesi. Bu 107 yıllık dönemde Osmanlının manen ve maddeten yıkılması için Siyonistler her türlü imkânı kullanmış, kültür emperyalizmiyle halkın uyuşturulması ve özüne yabancılaştırılması, devletin Batılılaşma adımlarının atılması, para ile Filistin’de toprak alınması teşebbüsü 1897.
Beşinci Devir (26 Yıl)
Böylece Basel konferansıyla beşinci devir başlamıştır. Teodor Herzl Sultan Abdülhamit’ten parayla Filistin’de arazi almak istediği zaman “Şehit kanıyla alınan vatan toprağı parayla satılmaz, defol!” diye kovulunca gidip, Basel’de kendi mürşitlerini toplayıp: “Beni Sultan Abdülhamit’e gönderdiniz, yanına kadar çıktım kendisiyle konuştum, fakat bu adam bildiğiniz gibi değil, bizim bütün planlarımızı biliyor. Sakın ha bu adam hayattayken fazla ileri gitmeyin, çok büyük zayiat verirsiniz” deyince onlar kendisine: “Sus be korkak herif, senin kuşkuların yüzünden biz dinimizi mi terk edeceğiz? Biz bunları yapmaya mecburuz, çünkü dinimiz bunları emrediyor! Efendim Osmanlı sultanı müsaade etmiyorsa, Sultan Abdülhamit’i tahttan uzaklaştırırız, yerine geçen sultan da müsaade etmezse Osmanlıyı yıkarız… Kurduk İsrail’i, etrafında Müslümanlar bir gün birleşip kovmaya çalışırsa yüz senede İslam’ı ortadan kaldırırız” dediler ve Siyonist önderler bu kararları bütün Batı emperyalizmine kabul ettirmek için 1897 Basel Konferansını yaptılar ve üç tane karar aldılar. Nedir bunlar: 1- Sultan Abdülhamit tahtından uzaklaştırılacak, 2- Osmanlı yıkılacak, 3- Yüz senede İslam ortadan kaldırılacak! Elbette İslam’ı muhafaza eden Cenabı Allah’tır, İslam’ı Cenabı Allah yaşatacaktır, vaadi vardır, sonunda zafer İslam’ın olacaktır, biz onların planından bahsediyoruz. İşte Basel konferansı böylece bir önemli dönüm noktasıdır, yeni bir devrin başlangıç noktasıdır. Burada alınmış olan kararları uygulamak için Emanuel Karaso seçildi, İtalyan Baş hahamı ve Mason Localarının başkanı. 1903’e kadar 5 yıl plan yaptı bu adam. Dedi ki ben Osmanlı’nın Selanik bölgesine yerleşmek istiyorum, orada beni tutacak insanlar bulacağım. Her şeyi tanıyor, Osmanlı’nın bütün ailesini incelemiş, Osmanlı topraklarını incelemiş, her şeyi biliyor, planını yapmış, geldi Selanik’e yerleşti, planı uygulamak için. Orada İttihat ve Terakki’yi önce dernek olarak kurdu, insanları etkiledi ilk Mason Locasını açtı Osmanlı toprağında ve birtakım etkilerle Hareket Ordusunu Sultan Abdülhamit’in üzerine gönderdi, İkinci Meşrutiyet’in ilanını asker zoruyla gerçekleştirdi. 1908 İkinci Meşrutiyet Hareket Ordusu tarafından ilan edildi. Sultan Abdülhamit 1878 geldiği zaman neden Meclisi kapatmıştı, çünkü devlet İslam devleti, ama Mecliste çoğunluk gayrimüslimlerde, Yahudi, Rum ve Ermeniler çoğunluğu teşkil ediyordu, böyle İslam Meclisi olmaz dedi. Çünkü Anadolu insanı karasaban peşinde koşuyor, onlar milletvekili oluyor, bir de siz bizi seçtiniz diyorlar, bana bak, bu oyunu kime yutturuyorsun sen, biz seçsek böyle mi seçeriz.
Sonunda Emanuel Karaso Selanik Milletvekili olarak Meclis’e geldi, bir yıl içerisinde Sultan Abdülhamit’in halline karar aldırdı, Sultan Abdülhamit 1909’da sürgüne gönderildi, Selanik bölgesine. Sonra ne oldu? 1911’de Libya İtalya’ya verildi, 1912’de Balkan Harbi kışkırtıldı, 1914’te Cihan Harbi çıkartıldı, 1918’de Sevr imzalatıldı, Sevr demek Büyük İsrail demektir. Güneydoğu Anadolu’muz dahil bütün bu toprakların hepsinde Büyük İsrail kurulacaktı. Fransızlar Kahramanmaraş’ı kendilerinin olsun diye değil, burası Büyük İsrail’in parçasıdır, alacağız İsrail’e vereceğiz diye almışlardı. İngilizler Filistin’e kendilerinin olsun diye değil, İsrail’i kurmak için çıkmışlardı. Büyük İsrail projesidir Sevr. Fakat bunu uygulamaya kalkıştıkları zaman başaramadılar. Neden? Anadolu’da imanlı insanlar vardı. 1919’da milli kurtuluş faaliyetleri başladı, Fransızlar Kahramanmaraş’tan kovuldu, Yunanlılar İzmir’den atıldı, 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandı, topyekûn Anadolu Milli Görüş şahlanması yapıldı ve 1923’te mecburen Lozan Anlaşması imzalandı. Türkiye’nin uluslararası resmi tescilli tapusu alındı. Ancak Mısır Hahamı Haim Nahum’un özel aracılığıyla gizli maddeler dayatıldı. Onlara göre Sevr esastır, Lozan moladır, “time out”tur. Özetle bu dönemde Sultan Abdülhamit tahttan indirildi, Osmanlı yıkıldı, Haim Nahum doktrinine bağlandı, Amerika’da Evangelist tarikatı kuruldu ve üyelerinin hızla artırılmasına çalışıldı. Beşinci devir budur, 26 sene sürmüştür.
Altıncı Devir (22 Yıl)
1923’ten sonra 1945’e kadar bunlar diktatörleri bertaraf etmek için uğraştılar, Siyonizmin arzu ettiği şekilde yeni bir dünyanın kurulması için çalıştılar. 1945’te Yalta Konferansını bunun için yaptılar. Bu süreçte Türkiye’de emperyalizmin arzularına uygun davranılmadı, milli hedefler için çalışıldı. Hitlere Karşı Cihan Harbi yapılması ile İkinci Cihan Harbinin ırkçı emperyalizmin arzu ettiği sonuca bağlanmasıyla bu dönem 1945’te 1. Yalta Konferansıyla neticeye bağlandı, Siyonizm artık kendi dünyasını kurmuş olmaktaydı.
“Demokrasiye dayanan yeni bir dünya oluşturacağız” iddiası bir aldatmacadır, böylece dünyanın kontrolünü ele geçirmek amaçlanmıştır. Bir Birleşmiş Milletler kuracağız, Güvenlik Konseyi olacak, 5 tane daimi üyesi olacak, bu üyelerin içerisinde bir tanesi de Amerika; yani Büyük İsrail olacak, veto hakkı bulunacak, onun istemediği bir şey yapılmayacak. Bu nasıl Dünya? 1945’ten beri işte bu oyunun içindeyiz. Ne yazık ki 60 tane Müslüman ülke bu oyunun içerisinde oynayıp duruyor, ben kaç defadır sesleniyorum, niçin bu Birleşmiş Milletlere gidiyorsunuz, ayrılın, kendi Birleşmiş Milletlerinizi kurun bir an evvel, niçin bu oyuna alet oluyorsunuz? Böyle Birleşmiş Milletler mi olur? İsrail aleyhine 500’den fazla karar alınmış, hiçbiri uygulanmıyor, Bosna’da senelerce Müslümanlar katledilmiş sesi çıkmıyor, ama ne zaman Müslümanlar üstünlüğü elde ediyorsa, şimdi müdahale edeceğim diye çıkıp geliyor.
Yedinci Devir (45 Yıl)
1945-1990 arası Soğuk Harp dönemini kapsamaktadır. 1945’te ırkçı emperyalizm kendi dünya düzenlerini kurmuşlardır. Herkesi köle yapmak üzere hileli bir şekilde Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, IMF, UNESCO, bunların hepsi ırkçı emperyalizmin ifsat kuruluşlarıdır. Şimdi bu 45 yıllık dönemde soğuk harp döneminde 1. Yalta Konferansıyla yeni dönem başlamıştır. İlk iş, Birleşmiş Milletlerin bir numaralı kararı 1948’de İsrail’in kurulmasıdır. 1950’de Türkiye’ye dendi ki, çok partili hayata geçeceksiniz, Hitler gibi diktatörlük olursa sözümüzü dinlemiyorlar. Ancak bu çok partili hayat demokrasi olmayacak, demokratur diye bir ayrı rejim olacak. Bu kelime çok önemli bir kelimedir, inanıyorum ki Türkiye’nin gündemine oturacaktır ve herkes Alman kardinalin ileri sürmüş olduğu bu tabirin ne olduğuna dikkatle bakacak ve birçok meselelerin farkına varacaktır. Bu tabir Alman kiliselerinin iki numaralı adamının ortaya koyduğu bir tabirdir. Demokrasi başka, demokratur başkadır. Şimdi onlar 1950’de demokratura geçeceksiniz dediler, Demokrat Parti kuruldu, fakat kısa bir süre sonra Demokrat partinin politikasını kendi emirlerine uygun bulmadılar, Rahmetlik Menderes’in bir takım tavırları onların işine gelmedi. Bu sefer maddi yardımı kestiler, ambargo koydular, Türkiye devalüasyon yaptı ve 1. askeri ihtilalle Demokrat Parti dönemine son verildi. Yeniden demokratur’a geçiş yapıldı, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için her türlü tedbire başvuruldu, bir yandan Türkiye’nin ırkçı emperyalizmin planlara uygun olarak ABD’nin kontrolüne alınmasına çalışılmıştır, diğer yandan Rusya’nın dağıtılıp komünizmin iflas ettirilmesi sağlanmıştır. ABD’de “Evangelist Tarikatı” üye adedi hızla artırılarak 90 milyona ulaştırılmıştır. Evangelist Tarikatı ırkçı emperyalizmin kurduğu bir tarikattır. Irkçı emperyalizmin yürürlüğünün İngiltere’den alınıp ABD’ye verilmesi bu döneme rastlamaktadır.
Bu arada Türkiye’de MİLLİ GÖRÜŞ HAREKÂTI’ da ortaya çıkmıştır. Milli Görüş’ün 1969’da ESAM’ın kurulması ve İslam Konferansı Örgütü’nün kurulması aynı yıllara rastlamaktadır. 1970’de Milli Nizam Partisi kuruldu, 1971’de askeri ihtilal yapıldı, Milli Nizam partisi kapatıldı. 1972’de Milli Selamet Partisi kuruldu, 1973 seçimlerinde Milli Selamet büyük başarı kazandı CHP ile koalisyon hükümeti kurdu. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı yapıldı. 1974-1978 Ağır Sanayi Hamlesi başlatıldı. Ancak 1977 seçimlerinin erkene alınması, 1978 Güneş Motel oyunları. 1980 üçüncü askeri ihtilal süreçleri yaşandı.
Sekizinci Devir (17 Yıl)
Bunun arkasından 1990 yılında sekizinci dönem başlamıştır. Bu 20. Haçlı seferi dönemini Margaret Thatcher İskoçya’daki NATO toplantısında açıklamıştır. “Rusya çöktü diye NATO’yu dağıtacak mıyız? Hayır, dağıtmayacağız, çünkü düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz, bu güne kadar Rusya düşmanımızdı yıkıldı, ama bize yeni bir düşman lazım, bunu aramamıza lüzum yok, bu zaten İslam’dır” deyip çıktı. 1990-1995’te 5 yıl boyunca 20. Haçlı Seferini hedefine nasıl ulaştıracaklar, Büyük İsrail’i nasıl kuracaklar, dünya hâkimiyeti nasıl sağlayacaklar, bunun planı yapıldı. Bu planda en büyük engel Refah partisiydi. Bizde Haim Nahum planının uygulanması başladı, ta 22 Temmuz 2007’ye kadar. Bağdat Basra bütün Irak işgal edildi, Filistin, Lübnan’ın işgaline teşebbüs edildi. Haim Nahum doktrini ne demektir? Lozan imzalanırken Clemenceau ve Lloyd George ile yaptığı görüşmelerde Haim Nahum onları şöyle ikna etti.“Siz Lozan’ı yalancıktan imzalayın, asıl olan Sevr’dir, bir mola alın. Bakın 5 sene Cihan Harbi yaptınız, 5 sene de Anadolu’da savaşa katıldınız, planı uygulayamadınız, 10 senedir yerine getiremiyorsunuz vazifenizi, mola verin. Neden başaramıyorsunuz, çünkü Anadolu’da inançlı insanlar var, öyleyse geliniz, biz 5767 yıldır bekliyoruz, 30-40 sene kadar daha beklesek ne çıkar, bir mola verelim bu mola esnasında, Türkiye’yi işsiz bırakın, aç bırakın, borca batırın, dininden uzaklaştırın, yumuşak lokma yapın, savaşla değil, bu yolla, yumuşak lokma haline getirip parçalayın… Haim Nahum doktrini budur. Bu doktrini Refah Partisinin arkasından uygulanmaya koymuşlardır. İkiz Kuleler tertibi tezgâhlanmıştır, bunlar tamamen ırkçı emperyalizmin kendi oyunlarıdır. Türkiye’de AKP iktidara taşınmıştır. Ana aksiyon nedir: 20. Haçlı Seferidir, maksat nedir? Yıkımın tamamlanmasıdır. Osmanlı’nın yıkımının tamamlanması, Türkiye’nin yıkımının tamamlanması, İslam’ın laytlaştırılıp etkisiz kılınması, böylece. Büyük İsrail Projesinin uygulanması ve 20. Haçlı seferinin bu defa mutlaka hedefine ulaştırılması. Tarih boyunca bugüne kadar 19 Haçlı seferi yapıldı, bunun sonuncusu 1. Cihan Harbidir, hiçbirinde hedefe ulaşılamadı, ama bu sefer ulaşacağız, diyorlar ve işte 8. Devir 17 yıldan beri böylece çalışarak bu güne vardılar.
Dokuzuncu Devir (Yeni Dönem)
Bundan sonra ne yapmak istiyorlar? Rant Corporation hepimizin bildiği gibi ırkçı emperyalizmin beyni sayılmaktadır. Şimdi bunlar yeni dönem için bir plan hazırladılar ve 4 tane karar aldırdılar:
Birincisi: Bütün Müslüman ülkelerde bir ılımlı Müslüman ağı oluşturalım. Böylece Müslümanları, yeryüzünde Hak ve adaleti hâkim kılma şuurundan ve sorumluluğundan uzaklaştıralım.
İkinci: 11 Eylül’ü yaptık, Müslümanları darmadağınık etmek için şimdi ne kadar başarıya eriştiğimizin ve eksiklerimizin tespitini yapalım.
Üçüncüsü: “Sivil demokratik İslam” kılıflı, ama bizimle irtibatlı Müslüman ülkelerdeki işbirlikçilerin halkasını genişletmeye Çalışalım.
Dördüncüsü: Etkin polis devleti oluşturalım. Senin kimlik numarana girdikleri zaman, artık öyle bir bilgisayar ağı kurulacak ki, nerde ne paran var, kimsin, nesin ne iş yapıyorsun, nereden nereye gittin, istediği zaman bilgisayardan derhal bunları görecek ve takibe alacaklar. Siyonistler diyor ki, bugün biz bu parayı kontrol ediyoruz, ama bu yetmiyor, yine de bir takım yardımlaşmalar yapılıyor, bunları önlemek için dünyada bir polis devleti kuracağız, herkesin her hareketini gözleyip duracağız.
Özetle: Ilımlı Müslüman ağları oluşturmamız, bütün Müslüman âleminde ılımlıları çoğaltmamız lazımdır. Ilımlı ne demek? Cihat şuuru olmayacak, düzene karışmayacak, Yahudi kölesi olacak, ama namaz kılacak, oruç tutacak, bütün sistemleri Yahudi tanzim edip ayarlayacak. Sen Yahudi’nin demokrat kölesi olacaksın, kazancının yarısını Yahudi’ye ödemeye mecbur kalacaksın, düzene karışmayacaksın, sadece namaz kılacaksın, oruç tutacaksın ve fırsat bulunca umreye koşacaksın!? Ilımlı demek; cihat şuuru taşımayacaksın, yani insanların saadetine ve adalet düzenine ilgi duymayacaksın, sömürüye ses çıkarmayacaksın, Yahudi’ye kölelikten şeref duyacaksın… Böyle düşünen Müslümanları artıralım, bunlara para ve imkân sağlayalım, bunları teşvik edip reklamlarını yapalım, aralarında irtibat zinciri kuralım, destekleyip öne çıkaralım, bunları iktidara taşıyalım ve Müslümanlık budur diye tanıtalım, onun için de Kur’an-ı Kerim bastırılıyor, cihat ayetleri çıkarılıyor içinden.
Zaten, Müslümanlığı ortadan kaldırmanın üç tane yolu vardır: bir tanesi yasaklamak, ikincisi “din vicdan meselesidir” deyip hayattan dışlamak, üçüncüsü ise değiştirip yozlaştırmaktır. Bunlar Ilımlı İslam Müslümanlığı değiştirerek yok etme metodudur.
Şimdi bu yeni dönemde Rant raporunda belirtilen hedeflerin süratle tamamlanması amaçlanmıştır. 20. Haçlı Seferinin hedefine ulaşması çalışmasıdır. Bunun içinde:
• BİP (Büyük İsrail Projesi)’nin daha hızlı uygulamaya konması
• Haim Nahum doktrininin noksansız uygulanması
• İslam âleminin parçalanması
• Ilımlı İslam örgütlenmesinin sağlanması
• Şuurlu hareketlerin engellenip devre dışı bırakılması
• Sivil Demokratik girişimlerin devreye sokulması ve etkinlik kazandırılması
• Polis Devleti Projelerinin uygulanması, Milli orduların zayıflatılması, daha sıkı tahakküm ve kontrol mekanizmalarının oluşturulması. Onların bu dönemde yapmak istedikleri planları bunlardır.
[1] 27 Temmuz 2013, Milli Gazete
[2] Bak: İsrail’in Küresel Rolü: Baskı İçin Silahlar
[3] Erdal Sarızeybek, 26 Ekim 2010
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
AKGÜLÜMÜZ!.. (ŞİİR)
DEVLET VE HÜKÜMET YETKİLİLERİNİN VE DİĞER İLGİLİLERİN DİKKATİNE!..
Erbakan Hocamızdan sonra, Milli Görüşçüler deneme-fitneden geçirilmektedirler! Milli Görüşçülerin imtihanı: Erbakan Hocamızın arkasından, izini takip…
Milli Çözüm Hakka çağırandır! İçinizden (insanları Hakka ve) hayra davet edecek, (ve bunun sonunda elde edecekleri devlet ve…
Allah islam’ın zaferini neden geciktirir? 1-Hakikat ve menfaat ehlinin ayrılıp seçilmesi için (Tevbe-42, Ankebut 1-6)…
Erbakan ve Üstad Ahmet Akgül Hocamız yarım asırdır bu millete ve milli vicdanlı devlet yetkililerimize…
Milli Çözüm Ekibinin ve Üstad Ahmet Akgül’ün olgunlaştırıp tamamladığı ve farklı dillere tercüme edip yayımladığı…
NANKÖRE, VEFASIZA TÜH!.. Yıllarca sohbetinde bulunup Makam görünce, kaçana tüh!.. Zorda kalınca yanına koşup Kolay…
TEK ÇÖZÜM... Makalede iktidar ve muhalefetten bütün partilerin ve destekçilerinin ayarı ortaya çok net şekilde…
...Abdullah Gül’ün ortak aday olarak desteklenmesini öneren Cumhuriyet gazetesi ve yazarları, hangi odakların borazanı ise,…
Ağızlar hayır, gönüller hakka bayır Uyardık niceler hıyanette, duydu sağır Parti işgal edilmiş, ciğer yanıyor…
Son imtihandan kalanlara... İşine gelmeyince çamura yatanlara Risk almadan kahramanlık taslayanlara Plan yapıp çelme takmaya…