BAŞARININ ANAHTARLARI VE BAŞKANLIĞIN ESASLARI
Bu başlığımızın konusu; “Hikmetli siyaset sanatı; en stratejik, en kritik kurumlarda görev alanların başarı sırları ve başkanlığın esasları” yani Devlet ve Hükümette sorumluluk yüklenme hazırlığıdır. Neden böyle bir konuya ihtiyaç duyulmaktaydı? Sahabelerin hepsi mübarektir, ancak farklı konularda farklı meziyetleri vardır. Bakınız; Hazreti Ömer Efendimiz, takva ehli sahabeden bir arkadaşına: “Lütfen anlatır mısın, takva nedir?” diye sorunca, o sahabe: “Sen hiç, uzun mesafe yürüdüğün için ayakkabılarının yırtıldığı, yalın ayak kaldığın halde, çok acıtıcı, iri dikenler bulunan bir bölgede yürüdün mü?” “Evet” “İşte takva, öyle bir bölgede yürür olmanın dikkatiyle hayatını yaşamaktır!” şeklinde yanıtlamıştı. Biz, onların ruhaniyetine sığınarak, bugün takvayı şöyle tarif ediyoruz: Mayınlı, her an patlamaya hazır bir arazide bulunmaktayız, ama karşıya geçmek zorundayız. Orada mayınlara basmamak için nasıl dikkat kesiliyorsak, ne kadar özen gösteriyorsak, hayatımızı, özellikle Allah’ın rızası ve tüm insanlığın rahatı için Milli Çözümle, Adil Düzen Devrimiyle ilgili sorumluluklarımızı ve tüm kulluk borçlarımızı bu dikkat üzere yürütme duyarlılığı takvanın tanımı ve icabıdır. Her an bir mayına basma, her an şeytanın bir tuzağına kapılma ihtimalimiz vardır. Bunları hesap ederek davranmak, ne aile ve komşuluk ilişkilerimizde, ne ticaret ve alışverişimizde, ne memuriyet ve mesleğimizde ve ne de siyaset ve devlet işlerimizde, asla kul hakkına girmemeye ve Allah’ın hukukunu çiğnememeye çalışmak; ülkemizin, devletimizin ve milletimizin kalkınması ve huzura kavuşması için çabalayıp çırpınmak, bunların tamamı “takva” kapsamındadır. Yoksa; şuursuzca çok tesbih çekmekle uğraşmak, elinde tesbihmatikle dolaşmak, gösteriş yapmak, ama fırsat bulunca her günaha batmak, öte tarafta faiz ve fuhuş serbestliğine, Haçlı AB’ye girme heveslerine, Siyonist İsrail’le iş birliğine arka çıkmak ve fetva uydurmak ise sadece riyakârlık ve sahtekârlıktır. Takva, kılık-kıyafetle falan alâkalı değildir. Yunus Emre ne buyurmuş asırlar önce? “Dervişlik olaydı taç ile hırka… Biz dahi alırdık otuza kırka!”
Öyleyse, Allah bir ekibe devlet nasip ettiğinde ve onlar; Başkan, Başbakan, Bakan, Genel Müdür, Müsteşar, Bölge Başkanı, Bölge Valisi, Belediye Başkanı sorumluluğu aldıkları zaman, bir bölgenin değil, bütün ümmetin ve insanlık âleminin sorumluluğu sırtımızdaymış gibi davranmak zorundayız.
Hatta, Kissinger’ın itiraflarına göre; “Artık haritada İsrail’in bulunmayacağı”, yeni ve adil bir dünya düzeninin kurulacağı kutlu dönemlere doğru yaklaşmaktayız.
Amerikan istihbaratının çok özel raporuna göre, “2024 haritasında İsrail’in bulunmayacağını öngörmesi” hangi korkulara dayanmaktaydı?
İsrail’i kızdıracak, (2012) ABD istihbarat raporu yayımlanmıştı. 2024 planında, Ortadoğu’da İsrail yer almamış, yani o tarihten önce yıkılacağı uyarısı yapılmıştı. 16 istihbarat örgütünden oluşan ABD istihbarat topluluğu tarafından, o yılın başında “İsrail sonrası Ortadoğu’ya Hazırlık” başlıklı bir rapor hazırlandığı ortaya çıkıyordu. Siyasi analizci Kevin Barett İstihbarat Topluluğu raporunun, Çin’in yükselişi koşullarında, “ABD’nin artık İsrail’i desteklemeyi sürdürecek askeri ve ekonomik kaynakları olamayacağı” sonucuna vardığını aktarmıştı. Barett’e göre rapor, “ABD’nin kendi ulusal çıkarlarının peşinden gitmesini ve İsrail’in fişini çekmesini” gerekli kılmaktaydı.
The New York Post tarafından, “harfi harfine” alıntılanan, Kissinger’ın; “10 küsur yıl içinde artık İsrail olmayacak…” sözü, gizemli bir gerçeği yansıtıyordu. Kissinger, “İsrail’in tehlikede olduğunu, fazladan trilyonlarca dolar harcayıp düşmanlarını ABD ordumuzla ezersek bile, İsrail’in kurtulabileceğini de söyleyemiyordu. Netanyahu’nun eski dostu Mitt Romney’i seçersek, İsrail’in bir şekilde kurtulabileceğini de anlatmıyordu. İran’ı bombalarsak, İsrail var olmaya devam edebilir de demiyordu. Kısaca, hiçbir çıkış yolu da öneremiyordu. Basitçe ve çaresizce, şu gerçeği belirtiyor ve “2024’te, İsrail artık olmayacak” demeye getiriyordu.[1] Acaba hangi ayet ve hadislerin müjdesinden ve hangi âlimlerin haberinden yola çıkılarak bu sonuca varılmıştı? Siyonist ve emperyalist stratejistlerin bu derin kuşkularının ve çetin korkularının altında neler yatmaktaydı?
Buna göre AKP’nin de İsrail’in de artık art arda çöküşü yaklaşmaktaydı. Tekrar Cumhurbaşkanı olunca kurtulacağını sananlar da aldanmaktaydı!
Genel olarak, başkanlıkta başarının sırları yedi basamaktır. Buna 7-T Formülü diyelim, hatırımızda öyle kalsın:
1- Talim: Kurumlara ve uzmanlık konularına göre gerekli eğitim ve öğretim süreci.
2- Tespit: Elemanların; ilgi, bilgi ve sezgi seviyelerinin tespiti.
3- Taksim: Siyasi, stratejik ve taktik görevlerin ve atanacak kimselerin belirlenmesi.
4- Tayin: Her işe uygun kişilerin atanıvermesi.
5- Tebligat: Atanmış kişilere sorumluluk sahalarının ve başarı esaslarının, planlı ve programlı çalışma şartlarının bildirilmesi.
6- Takip: Belirli aralıklarla teftiş ve kontrol gerekliliği.
7- Takdir veya tekdir: Başarıları tebrik, ihmalkârlık ve hataları ise tenkit etmenin önemi ve yöntemi.
1- TALİM: (Seçkin kadroları eğitme ve yetiştirme süreci)
a) Bu muhteşem ve mükemmel Evren niçin yaratılmıştır?
b) Tüm varlıklar içinden seçilen insan, nelerle sorumlu kılınmıştır?
c) Hz. Peygamber’e ve Kur’an-ı Kerim’e niçin ihtiyaç vardır?
Kur’an’ın: “…Zalimlerden (ailesine, çevresine, müşterisine, milletine, ülkesine ve devletine zulmedenlerden) başkasına (hangi din ve düşünceden ve hangi statüden olursa olsun, insanlara peşin) düşmanlık (ve önyargı) yoktur.” (Bakara: 193) buyrukları…
Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın: “(Bütün) İnsanlar; ya dinde kardeşiniz, veya yaratılışta eşitinizdir!” yaklaşımı ve yararları üzerinde dikkatle durmalıdır.
ç) İslam; farklı din ve kültürden, ayrı dil ve kökenden bütün insanlığın, barış, bereket ve hürriyet içinde yaşama şartlarının esaslarıdır.
d) Adil Düzen ve Milli Çözüm kavramları neleri anlatmaktadır?
2- TESPİT: (Elemanların denenip-seçilip elenme süreci)
a) Elemanlarımızın; seviye, samimiyet ve sadakat dereceleri
b) İlgi, bilgi ve sezgi seviyeleri
c) Özel marifet, meziyet ve zaafiyetleri nelerdir? sorularının yanıtlanacağı dosyalar hazırlanmalıdır.
ç) Atanan kişiler:
• Anlattım, anladı mı?
• Anladı, inandı mı?
• İnandı, sorumluluklarına katlanacak mı?
• Uyguladı, yükün ağırlığına ve sorunların zorluklarına dayanacak mı? sorularının yanıtına göre, o görevde tutulmalıdır.
3- TAKSİM: (Önem ve öncelik sırasına göre görevlerin, liyakat ve sadakat derecelerine göre yetişmiş kişilerin seçilip iş bölümü ve yetki dağılımı süreci)
a) Sadakat isteyen stratejik görevlerle, liyakat isteyen taktik görevler ayrılmalı ve sorumluluk alanları ayarlanmalıdır.
b) Zorluğuna göre makamlar ve sorumluluğuna göre elemanlar uyarlanmalıdır.
c) Dikkat isteyen işlerde zihin, paraşüt gibidir; açık değilse felakete yol açacaktır!..
4- TAYİN: (Görevlendirme, yetki ve sorumluluk yükleme süreci)
a) İşe (tayin edileceği makam ve mesuliyete) uygun şekilde ve adayların deneyim ve yeteneklerine göre görevlendirmeler yapılmalıdır.
b) “Yoldaşım, yakınım, yandaşım” tavrı yanlış ve yıkıcı sonuçlara neden olacaktır.
c) “Akit”lere (verilen sözlere) bağlı kalacak, vakit ve nakit (zaman ve imkân) israfına yol açmayacak yetişmiş ve denenmiş elemanlar atanmalıdır.
5- TEBLİGAT: (Makam (konum) ve sorumlulukların resmen bildirilmesi süreci)
a) Yanlış anlaşılmalara, zaman, imkân ve eleman israfına yol açmamak için verilen emirlerin tekrarı yaptırılmalı ve kayıt altına alınmalıdır.
b) Bu talimatların yapılması ve verilen sürede tamamlanması konusunda, görevlilerin şüphe ve endişelerini paylaşma fırsatı sağlanmalıdır.
c) O görevin başarılması için plan, proje ve program konusunda destek çıkılmalıdır.
6- TAKİP: (Teftiş ve kontrol süreçleri)
• Verilen göreve ve istenilen gayretle BAŞLADI MI?
• Bu çaba ve amaçla, üstlenilen görevlerin zorluklarıyla BAŞA ÇIKACAK MI? 85 milyon vatandaşımızın, 2 milyar Müslümanın, hatta 8 milyar insanın haklarının zayi edilmesi sayılan; zaman, eleman ve imkân israfına yol açmadan GÖREV DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMALI MI?
• BAŞARDI MI? Planlanan hedeflere ve hazırlanan takvim sürecine uygun şekilde varıldı mı?
NOT: Özel görev ve yetkiyle teftişe gelen kimseler, Başkan’ın temsilcisi konumundadır.
7- TAKDİR VEYA TEKDİR: (Başarılarından dolayı tebrik edip onurlandırma, veya eksiklik ve aksaklıklarından dolayı ikaz ve uyarma süreci)
a) Tebrik ve takdir edilip ödüllendirilen elemanların kendisinde ve çevresinde, var gücüyle çalışma ve başarıya ulaşma azmi kamçılanmış olacaktır.
b) Gevşeklik, görev ihmali veya girişim beceriksizliği gibi nedenlerle başarısız olan kimselerin ise, yine kendisine ve çevresine ibret dersi olacak şekilde tenkit ve tekdir edilmesi lazımdır. Aksi halde “duyarsızlık ve tutarsızlık tavırları hoş karşılanmış” gibi bir algı oluşacaktır. Tabi, hıyanet etmedikçe hiç kimse dışlanmayacak, sadece karakter ve kabiliyetine uygun görevlere kaydırılacaktır.
Rahmetli Başbakanlarımızdan Erbakan Hocamızın Hikmetli Uyarıları!
• Yaratan her yerde hazır ve nazırdır. O’nu görebilmek için ruhunuzun ayarlarıyla oynamanız lazımdır. Frekansı yakalar yakalamaz her an, her yerde O’nu görmeye ve gerçek huzura ermeye başlayacaksınız!
• Siyaset; ülkeye, millete ve mazlum kesimlere en etkili ve yetkili şekilde hizmet etme mesleğidir. Allah; hem dinini-davasını, hem de Kendi rızası ve insanların yararı için sa’yü gayret gösteren kullarını, görünen ve görünmeyen orduları ile destekleyecektir. Bu dünyanın kuralı (yani Sünnetullah) böyledir. Dünya durdukça da böyle devam edecektir! Amma, siyaseti hıyanet fırsatı görenler, şahsi makam ve çıkar aracı olarak değerlendirenler ise, en suçlu ve sorumlu kimselerdir!
• Mustafa Kemal Atatürk; hayatını, rahatını ve tüm imkânlarını, ülkesi ve milleti için harcayan ve tüm mal varlığını başta Kahraman Ordumuza ve devletin hayır kurumlarına bağışlayan ve son nefesinde ‘ve aleykümes-selam!’ diyerek ruhani ve nurani varlıkların selamını alan mü’min ve seçkin bir şahsiyettir!..
• İnsan; çıktığı kutlu yolda, sürekli aynı hız ve heyecanla yürüyemez, elbette yorulur ve dinlenme ihtiyacı duyulur. Bu normaldir ve doğaldır. Ancak yürümez ve yerinde sayarsan yol, içinde birikip tıkanır… Sonra nereden yürümeye başlayacağını şaşırırsın. Ardından artık asla yetişemeyeceğini düşünür, yürümeyi bırakırsın… Sonra, sıradan ve basit herhangi biri olup çıkarsın; bakmayan, görmeyen, anlamayan, yaşamayan herhangi biri… Derken cennet ve cehennem arasındaki yol ayrımında; hak etmediğin bir muamele görüyormuşsun gibi şaşkın ve çaresiz, görevli meleklere bakarsın… Sonra hak ettiğin yere sürüklenir, dünyada Hak yolda yürürken yarı yolda bıraktığın kardeşlerinin ardından seyredip bakakalırsın!..
• Eğer davanızı, dininizi, düşüncelerinizi söylemekten çekinir veya korkarsanız, zamanla dininizi, davanızı düşünmekten korkar hale gelirsiniz, unutmayın!
• Vicdanı suskun dost, düşmandan tehlikelidir, tanıyın! Aman, dikkat edin; hırs büyüyünce karakter küçülür, sakının!
• İlim, öğrenilesi değil, yaşanılası bir şeydir. Yaşanmayan ilim, geçmeyen sahte para gibidir. Geçmeyen para ile cebini doldursan neye yarar ki?.. Haramda mutluluk ararsan, mutluluk sana haram olacaktır. Sen hep yanlışlarda dolaşırsan doğrular seni nasıl bulacaktır?
• Hâşâ; Allah’ın, önüne koyduğu, Rabbinden daha çok ilgi ve sevgi duyduğu ne varsa her şey insanın putudur! Sor bakalım kendi kendine; senin putun nedir? Malın-mülkün, araban, eşin, annen, baban, çocuğun, işin, makamın, mevkiin vesaire… Senin putun nedir? Senin ilahın kimdir? Allah’tan başka ilah edinenler bilsinler ki, bu insanlar dünyada da ahirette de asla mutlu ve huzurlu olamayacaklardır.
• Akıllı; herkesten öğrenendir… Kuvvetli de; hırslarını yenendir… Zengin ise; halinden memnun olabilen, helal ve meşru kazancına kanaat edebilendir!
• “Azim”, yani kararlılık, tutarlılık ve devamlılık paha biçilemez bir hazinedir. Çok zeki veya çok becerikli olduğunuz için değil, sorunlarla uğraşmaktan asla vazgeçmediğiniz için başarılı olursunuz.
• Allah, iradesini yeryüzüne hâkim kılmak için, seçilmiş iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki Şeytanlar ve Siyonist uşağı insanlar ise, kendi iradelerini yeryüzüne hâkim kılmak için Allah’ı ve Allah’ın ayetlerini kullanır. Yani Din istismarıyla dünyalık makam ve çıkar peşinde dolaşır!..
• Şu anda içerisinde bulunduğunuz kapkaranlık ortamdan bir an evvel aydınlığa çıkmak için acelesi olmayanın, karanlıklardan menfaati var demektir, bunlardan uzaklaşın!..
• İnsan, Allah’tan uzaklaştıkça insanlarla cezalandırılır! Eğer Güneş’e bakmaya cesaretin olmazsa, ömrünün sonuna kadar karanlıkta yaşamaya mahkûm kalırsın! Yetmez, bir de giderek karanlığı en yoğun aydınlık sanmaya başlarsın… Kendinizden güçsüze merhamet etmezseniz, kendinizden güçlü olanın zulmüne uğrarsınız! Allah’ın adaletidir bu.
• Milyonlarca kör, bir tek görene eşit olamayacağı gibi, milyonlarca aptal da bir tek aklı başındaya eşit olamayacaktır!
• Sürekli başkalarını suçlayan kişi yolun başındadır. Sürekli kendisini suçlayan kişi yolu yarılamış sayılır. Kimseyi suçlamayan kişi ise artık yolun sonuna varmış ve olgunlaşmıştır.
• Aynaya baktığında gizli ve kirli günahlarını hatırlayıp kendinden utanmayan, yeryüzündeki hiç kimseden utanmayacaktır!.. Birbirinizle ve muhatap olduğunuz kimselerle konuşmalarınıza dikkat edin. Zira yanlış üslup, doğru sözün celladıdır! Allah’ı unutmanın alâmeti, insanlardan utanmamaktır!
• Az ve öz konuşmak insana hikmet kazandırır, az yemek ise insana sağlık ve sıhhat kazandırır. Unutmayın, ağzına geleni söylemek cahilin, önüne geleni yemek ise hayvanın tavrıdır!..
• Yaşadığın anın farkında ve sorumluluğunda olmalısın… Eğer her anının farkında olursan, şeytan sana yaklaşamayacaktır. Yatarken en son ne düşündünse, uyurken onunla meşgul olacaksın. Ne ile uyursan onunla uyanacaksın, nasıl uyanırsan öyle yaşayacaksın!..
• İnsan, her köşesi imtihan olan dünyasında Allah’tan başka sığınacağı her kapıda, o kapının vefasızlığına, ihanetine, kibrine, mantıksız davranışına ve aldatmacasına mahkûm olacaktır!..
• İnatla yanlışı savunan cahille, gözüne soktuğun halde önemsemeyip doğruyu inatla görmeyen körle, her fırsatta iyilikleri inkâr edecek seviyedeki nankörle muhatap olma, arana net bir mesafe koy ki, huzurun kaçmasın!..
• İnsan bazen olmayacak şeylere, olmayacak tepkiler verir. Üstelik en aşırı şekilde verir bu tepkileri. Birisi kolunuza, bacağınıza çarptığında normalde tepki vermeyecek bir insansınızdır, fakat çarptıkları yerde bir yaranız varsa eğer, en beklenmedik tepkiyi, en yoğun haliyle gösterip hırçınlaşırsınız!
• Karanlığın karanlığı uzaklaştıramadığı gibi, nefret de nefreti uzaklaştıramaz. Ancak karanlığı ışık, nefreti ise sevgi uzaklaştırır!.. Kader, harekete geçmeyen birisine asla yardımcı olmayacaktır… İnsanı öldüren tek hastalık ecelidir; yani seni ölümden ecelin korumaktadır.
• Bağışıklık sisteminin yarısı TEVEKKÜL’dür. Tevekkülü olmayan kul, psikolojik olarak çöker, kaygı ve endişe çukurunda kaybolur gider. Böylece bağışıklık sisteminin yarısı çöker. Emin olarak söylüyorum ki, kaygı ve endişeyi tamamen bitiren tek şey TEVEKKÜL’dür!
• Herkesin gayesi ve gayreti, ayarı ve amacı kadardır. Herkesin ayarı nispetince de şeytan ve avenesi onlarla uğraşır, darlandırılır.
• Kendine hak olarak gördüğün hiçbir şeyi, hiç kimseye ve hele dava kardeşine çok görme ki Müslüman olasın!.. Kendine, ailene ve yakın çevrene reva görmediklerini, başka kimselere reva görme ki insan olasın!..
• (Bir insanda) Niyetle hareket eşit olmazsa, dil boşa döner. (Çünkü kuru lafa değil, davası ve sevdası uğrundaki fedakârlığa bakılacaktır!) Muhafaza edilmeyen ve sürekli takviye edilip beslenmeyen iman ışığı tez söner ve karanlıkta kalırsın!..
• Sevdiğiniz kişilerin, sevdiğiniz şeylerin ve sevdiğiniz davanızın (haklı hareket ve hizmetin) değerini bilin. Neyin değerini bilmezseniz, onun yokluğu ile sınanırsınız! Sağlığının değerini bilmeyen, hastalıkla terbiye edilir. Sevilmenin değerini bilmeyen, yalnızlıkla terbiye edilir. Hayatını anlamlı yaşamayan, ölümle terbiye edilir.
• Sınanmadığın bir acı üzerine konuşma! Çünkü tatmayanın anlaması imkânsızdır… Karşındaki kişi seni, ancak canı aynı yerden yanınca anlayacaktır.
• Unutma, insan kendi tercihleri ile kaderini imzalar, hür iradesiyle karar verip mühürler! Öyle ise sen kaderini değil, kendini ve gayretini suçlayıver!.. Bu yıkıcı ve can yakıcı deprem sonrası, yetkililerin yaptığı gibi; yanlış kararlarınızın ve tedbirsiz davranışlarınızın sonucunu ve suçunu kadere yüklemeyin! Tedbirle kadere, kaderle tevekküle sarılıp sahiplenin!
• Üzüldüğünüzde ve usanç geldiğinde bir gün öleceğinizi hatırlayınız… Kızdığınızda da karşındakinin bir gün öleceğini hatırlayınız!.. Elbette yaşantınız inişli çıkışlı olacaktır. Hasbelkader insan bazı yanlışlara dalacaktır. Ne mutlu daldığı hatalardan ders alıp yukarı çıkanlara!.. Üstelik inci-mercan, denizlerin dibinde olur, dibe vurmadan nasıl inci mercan toplayacaksınız? Sürekli olarak ve her halde Allah’tan ellerinizi bırakmamasını isteyin. Ayaklarınızı dininde ve davasında sabit tutması için Rabbinizden yardım dileyin… Ahirete doğru hızla giderken, sizi Allah’a, sizi cennete sürükleyecek dostlarınızın, kardeşlerinizin ellerini sımsıkı tutun ve bırakmayın. Birbirinizle konuşmalarınıza dikkat edin. Zira yanlış üslup, doğru sözün celladıdır!
• Yolda durup size her havlayan köpeğe taş atarsanız, hedefinize çok zor ulaşırsınız!..
• Ya Rabbi; ben ne aradıysam Sende buldum. Sen de (bir kulunda) ne ararsan onları bende bulundur… (Âmin.)
• Ya Rabbi; varlıklarına ve yakınlıklarına alıştırdığın, kalplerini birbirine ısındırdığın insanların yokluğunu birbirlerine gösterme!.. (Âmin.)
• Allah’ın Mektubu: Kur’an-ı Kerim ve Meal-i Kerim’dir.
Şöyle düşünün, çok sevdiğiniz çocuğunuzu alıp kaçırmışlar. Sana geliyorlar, diyorlar ki: ‘Al sana bir mektup. Bu mektupta çocuğunu bizim kaçırdığımız ve onu falanca yerde tuttuğumuz yazılı. İşte bu adres ise hapis tuttuğumuz adrestir. Bu da navigasyondaki yol tarifidir. Ayrıca; orada müdahale etmen gereken kaç kişi var? Hangi silahlara sahipler? Sen hangi yollarla onlara üstün gelirsin? Evladını nasıl kurtarabilirsin? Hepsi burada yazılıdır. Fakat bir sorun var, mektup farklı bir dilde yazılı!’ dese ne yaparsın? ‘Evladımı kurtarmak isterim, fakat bu mektup farklı bir dilde yazılmış. Ne yapayım, acımı içime gömer, bu mektubu da en güzel çerçevelerle süsleyip evimin bir köşesine koyar saklarım’ mı dersin? Veya ‘Anlamasam da bu mektubu defaatle okur okur ağlarım, bari acım hafifler’ mi dersin? Yoksa aklı başında ve vicdan sahibi her insan gibi, o mektubu kendi diline çevirtir, sonra okur ve o adrese gider çocuğunu kurtarır mısın? İşte bunun gibi o kutlu ve kurtarıcı İlahi mektup Kur’an-ı Kerim ve Meal-i Şerif’tir. Kendini ve en sevdiklerini kurtarma çaresi ve sonsuz huzur reçetesi olarak devamlı ve dikkatle okuman gerekir!
Bu Konuyu, Kalbimize Doğan Şu Hakikatlerle Kapatalım:
• Alışkanlık ve bağımlılık en yaygın esarettir. Kötü alışkanlıkların ve nefsani-şehvani bağımlılıkların esiri oldukları halde kendilerini özgür bilenlerin, deli oldukları halde kendilerini dâhi zannedenlerden farkı nedir?
• Sık sık tevbesini bozanlar ve Allah’a verdiği sözde durmayanlar, insanlara karşı ahdinden cayanlardan daha sefil ve tehlikelidir…
• Akıllarının iman ışığı olmayanların, kalplerindeki ve dillerindeki insan aşkı sahtedir. Bu nedenle Batılıların hümanizma iddiaları göstermeliktir. Onların insan severlikleri, kuruyup kanayan vicdanlarını bastırma ve kararan yüzlerini aklama gayretleridir.
• Allah sevgisinin ve imanda samimiyetin en şaşmaz göstergesi; ahiret denen ukbayı dünyaya tercih etmek ve ölümü yaşamaktan daha çok sevmektir. Ancak ölümü dört gözle ve özlemle beklemesine rağmen, Allah’ın rızasına, Hak davasının hatırına ve insanlara yararlı olmak amacıyla sıkıntılar ve zorluklarla yaşamaya bile katlanıvermek ayrı bir meziyet ve fazilettir. Ahiretteki rü’yeti, dünyadaki riyasetten üstün görmeyen, ne kadar mü’mindir?! Ve hele basit, fasit ve fani riyaset ve siyasi ganimet için dava kardeşleriyle rekabete yeltenenler… Tahmini heves ve hedefler için hakiki ve bâki nimetleri feda edenler ne zavallı kimselerdir! Böylelerinin İlahi kadere, ezeli tayin ve taksime ne kadar inandıklarını da bir kez daha kontrol etmeleri gerekir.
• Sözün doğru ve tam olması için, önce özün sağlam olması gerekir. Özünü düzeltmek yerine, sözünü güzelleştirmek ise ahmaklık ve riyakârlık alâmetidir.
• Erkekte ciddiyet ve cesaret, kadında ise şefkat ve iffet daha güzeldir. Her ikisine birden yakışan ise insanlığın huzuru adına sorumluluk bilinci ve Hak dava gayretidir.
• Allah’a hakkıyla kul ve kendi nefsine okul olamayanlara, her gün ayrı bir hoca tutsanız da fayda vermeyecek ve onu eğitmeye yetmeyecektir…
• Yarınları görenler ve Hak Yâr’e (Allah’a) güvenenler, bugünün sıkıntılarını dert edinmeyeceklerdir. Her gün olgunlaşarak Hakka yürümek, akıntıya karşı yüzmek gibidir; ilerleyemeyenler mecburen gerileyeceklerdir.
• Küçük ve fani şeyleri önemseyenler, büyük ve bâki değerlerin kıymetini bilmeyenlerdir.
• Bu dünyada aşılması imkânsız engel yok gibidir; ancak seni geri koyan şey; gayret ayağına takılan ümitsizlik ve tembellik çengelidir.
• Kader filminden kareler yansıtan rüyalar, aynalar gibidir; ya içimizi aksettirir, ya da geleceğimizi gösterir. Zihnin ve gönlün kayıt cihazına ne yüklersen, ruhun ekranına o gelecektir. Ne var ki; göz dikkatle bakınca, gönül ise inanınca görmektedir. Nasihat tutmayanı musibet tutacağı ise kesindir.
• Âlimle cahili ayıran mekteptir, insanla hayvanı ayıran ise edeptir. Bu hikmet ve hakikatler yerine, dünyevi nimet ve etiketlere talip olanlar ise, hâzâ merkeptir… Bile bile haksız yere ısırıp zehir akıtan ise akreptir.
• Düşünmeden konuşmanın peşin cezası, konuştuktan sonra kara kara ve pişmanlıkla düşünmektir!..
• Hoşlandığına ve nefsin şiddetle arzuladığına sabır, hoşlanmadığına sabırdan daha çetindir!..
• Hasetçilik yapanın huzuru, çabuk dışlayanın dostluğu, yalancının ise onuru sahtedir.
• Akrabanın düşmanlığı, ev halkının şımarıklığı, yakın dostların ise vurdumduymazlığı ömür bitiricidir.
• Küçükle küçük, büyükle büyük olmak fazilettir. Ama seviyesizlerin seviyesine düşmek ise rezilliktir!..
• İnsanların aklı dostlarının ayarı ile belirlenir.
• Eğri cetvelden doğru çizgi çıkması mümkün değildir.
• Bugün hak etmediğin şekilde seni övenler, yarın haksız şekilde sana söveceklerdir.
• Zalimin sonu yaklaşınca; şımarıklığının da arttığı ve azıttığı görülecektir.
• Söz ilaç gibidir; ayarında şifa verir, çok tekrarı ise hasta edicidir.
• Cenab-ı Hak seni hür yarattı; ama hırslara kapılıp, halka ve çıkarlara esir olup gitmemelidir.
• Hızlı yükselenlere imrenmeyin, çünkü en hızlı yükselenler tozlar ve saman çöpleridir.
• Sana haksızca ve hayâsızca söz söyleyen edepsizi geçiştir… Çünkü o kişi bozuk yüreğinde daha nice kötü sözler biriktirmiştir!..
• Sakın iyilerle kötüleri bir görme ve aynı değeri verme… Böyle yapmak, iyileri iyilikten soğutuverir!..
• Çalışıp çabalayanlar kötülük düşünemeyeceklerdir, tembeller ise asla hayır ve bereket üretemeyeceklerdir.
• Kaliteli insan, kendisine yüz verilince şımarmayıp haddini gözeten ve görevini yerine getirendir.
• Kalp gafil olunca, gözün görmesi ve kulağın işitmesi insanın gerçeği bilmesine yetmeyecektir.
• Mazlumun sessizliğinden daha etkili bir tepki görülmemiştir. Acı çeken bir mazlumun derin sakinliği, vicdan kulaklarını sağır eden bir sessiz çığlık gibidir.
• İnsanı; cübbesi ve takva sohbeti değil, doğru sözleri ve hakikat gayreti kıymetlendirir.
• Zalimleri haklı gören, halk yığınlarının derdiyle dertlenmeyen ve din tahripçilerini destekleyen kimselerin çok tesbih çekmesi, “Har-bireft” zikridir!.. Yani boşa kürek çekmektir…
• Göz kapakları erkeğin tesettür perdeleridir. Başkasının namusuna, penceresine ve ahlâksız filmlere bakan gözlerin gönülleri kirlenecek ve giderek özleri çürüyecektir. Samimi gözyaşları ise şehvetli bakış kirlerini temizleyen ilaç yerindedir.
[1] 6 Ekim 2012 – sozcu.com.tr
Muhterem Ahmet Akgül Beyefendinin yazılarını Heyecanla bekliyoruz acaba konular ve Gündem nasıl olacak ülkenin gidişatından haberdar olacağız ve hadisatın yorumunu öğreneceğiz diye Merakla bekliyoruz ve okuduktan sonra da Gönlümüz huzur ve umutla doluyor çok şükür Allah onun sağlığını ve afiyetini daim kılsın ve en kısa zamanda Muzaffer etsin
• Sevdiğiniz kişilerin, sevdiğiniz şeylerin ve sevdiğiniz davanızın (haklı hareket ve hizmetin) değerini bilin. Neyin değerini bilmezseniz, onun yokluğu ile sınanırsınız! Sağlığının değerini bilmeyen, hastalıkla terbiye edilir. Sevilmenin değerini bilmeyen, yalnızlıkla terbiye edilir. Hayatını anlamlı yaşamayan, ölümle terbiye edilir.
• (Bir insanda) Niyetle hareket eşit olmazsa, dil boşa döner. (Çünkü kuru lafa değil, davası ve sevdası uğrundaki fedakârlığa bakılacaktır!) Muhafaza edilmeyen ve sürekli takviye edilip beslenmeyen iman ışığı tez söner ve karanlıkta kalırsın!..
• Kendine hak olarak gördüğün hiçbir şeyi, hiç kimseye ve hele dava kardeşine çok görme ki Müslüman olasın!.. Kendine, ailene ve yakın çevrene reva görmediklerini, başka kimselere reva görme ki insan olasın!..
• Bağışıklık sisteminin yarısı TEVEKKÜL’dür. Tevekkülü olmayan kul, psikolojik olarak çöker, kaygı ve endişe çukurunda kaybolur gider. Böylece bağışıklık sisteminin yarısı çöker. Emin olarak söylüyorum ki, kaygı ve endişeyi tamamen bitiren tek şey TEVEKKÜL’dür!
, ihlas, mertlik ve netliktir,.Olduğundan başka türlü görünmeye ve insanların gözüne girmeyi tercih etmemektir.
İhlas her işinde Allah’ın rızasını gözetmek ve bununla manevi ve huzura ve doyuma erişmektir.
Dinde ihlas İslam’ın sadece kolayına gelen tarafına değil, tamamına sahip çıkmak.
Kendisini Kur’an’ın bütününe muhatap saymak. Dinimizin sadece iman ve ibadetle ilgili değil..
Emanet hürriyet ve adaletle ilgili hükümlerinin de uygulanmasını arzulamak ve bu amaçla çalışmaktır.
Kur’an’ı dışlayarak kurulan dengesiz ve değersiz bir ahlak düzeninin tahribatından.
inancını yaşayan Müslümanları sindirmeye ve insanları söndürmeye çalışan bir sistemin varlığından rahatsız olmayan ve hatta zulmün devamıyla destek çıkan bir kimsenin, ihlastan bahsetmesi riyakarlık, samimiyetten bahsetmesi sahtekarlıktır .
Hakkı savunmaktan kaçanlar,
Sonunda zülüm ateşine odun olurlar.
Karanlıkkara karşı en azından bir mum yakanlar ise aydınlık çaylara kapı açarlar.
Üzüldüğünüzde ve usanç geldiğinde bir gün öleceğinizi hatırlayınız… Kızdığınızda da karşındakinin bir gün öleceğini hatırlayınız!.. Elbette yaşantınız inişli çıkışlı olacaktır. Hasbelkader insan bazı yanlışlara dalacaktır. Ne mutlu daldığı hatalardan ders alıp yukarı çıkanlara!.. Üstelik inci-mercan, denizlerin dibinde olur, dibe vurmadan nasıl inci mercan toplayacaksınız? Sürekli olarak ve her halde Allah’tan ellerinizi bırakmamasını isteyin. Ayaklarınızı dininde ve davasında sabit tutması için Rabbinizden yardım dileyin… Ahirete doğru hızla giderken, sizi Allah’a, sizi cennete sürükleyecek dostlarınızın, kardeşlerinizin ellerini sımsıkı tutun ve bırakmayın. Birbirinizle konuşmalarınıza dikkat edin. Zira yanlış üslup, doğru sözün celladıdır!
İnsan, her köşesi imtihan olan dünyasında Allah’tan başka sığınacağı her kapıda, o kapının vefasızlığına, ihanetine, kibrine, mantıksız davranışına ve aldatmacasına mahkûm olacaktır!..
The New York Post tarafından, “harfi harfine” alıntılanan, Kissinger’ın; “10 küsur yıl içinde artık İsrail olmayacak…” sözü, gizemli bir gerçeği yansıtıyordu. Kissinger, “İsrail’in tehlikede olduğunu, fazladan trilyonlarca dolar harcayıp düşmanlarını ABD ordumuzla ezersek bile, İsrail’in kurtulabileceğini de söyleyemiyordu. Netanyahu’nun eski dostu Mitt Romney’i seçersek, İsrail’in bir şekilde kurtulabileceğini de anlatmıyordu. İran’ı bombalarsak, İsrail var olmaya devam edebilir de demiyordu. Kısaca, hiçbir çıkış yolu da öneremiyordu. Basitçe ve çaresizce, şu gerçeği belirtiyor ve “2024’te, İsrail artık olmayacak” demeye getiriyordu.[1] Acaba hangi ayet ve hadislerin müjdesinden ve hangi âlimlerin haberinden yola çıkılarak bu sonuca varılmıştı? Siyonist ve emperyalist stratejistlerin bu derin kuşkularının ve çetin korkularının altında neler yatmaktaydı?
YA RABBİ İSRAİL’İ VE BÜTÜN İŞBİRLİKÇİLERİNİ BİR AN ÖNCE YERİN DİBİNE BATIR, BİR AN ÖNCE HARİTADAN SİLİNİP, ARKASINDAN SÜPER GÜÇ SANILAN DEVLETLERİN DİZE GETİRİLİP ADİL DÜZEN MEDENİYETİNİN KURULMASINI NASİP EYLE.Amin.
***
BÖYLESİ MUHTEŞEM NİMETLERE MUHATAP OLABİLMEYİ LÜTFEDEN ALLAH’A SONSUZ ŞÜKÜRLER OLSUN, RABBİM GEREKLİ DERSLERİ ALABİLMEYİ VE YAŞANTIMIZI BU HAKİKATLERE GÖRE ŞEKİLLENDİREBİLMEYİ NASİP EYLESİN.İNŞALLAH.
• Unutma, insan kendi tercihleri ile kaderini imzalar, hür iradesiyle karar verip mühürler! Öyle ise sen kaderini değil, kendini ve gayretini suçlayıver!.. Bu yıkıcı ve can yakıcı deprem sonrası, yetkililerin yaptığı gibi; yanlış kararlarınızın ve tedbirsiz davranışlarınızın sonucunu ve suçunu kadere yüklemeyin! Tedbirle kadere, kaderle tevekküle sarılıp sahiplenin!
• Kader filminden kareler yansıtan rüyalar, aynalar gibidir; ya içimizi aksettirir, ya da geleceğimizi gösterir. Zihnin ve gönlün kayıt cihazına ne yüklersen, ruhun ekranına o gelecektir. Ne var ki; göz dikkatle bakınca, gönül ise inanınca görmektedir. Nasihat tutmayanı musibet tutacağı ise kesindir.
• Üzüldüğünüzde ve usanç geldiğinde bir gün öleceğinizi hatırlayınız… Kızdığınızda da karşındakinin bir gün öleceğini hatırlayınız!.. Elbette yaşantınız inişli çıkışlı olacaktır. Hasbelkader insan bazı yanlışlara dalacaktır. Ne mutlu daldığı hatalardan ders alıp yukarı çıkanlara!.. Üstelik inci-mercan, denizlerin dibinde olur, dibe vurmadan nasıl inci mercan toplayacaksınız? Sürekli olarak ve her halde Allah’tan ellerinizi bırakmamasını isteyin. Ayaklarınızı dininde ve davasında sabit tutması için Rabbinizden yardım dileyin… Ahirete doğru hızla giderken, sizi Allah’a, sizi cennete sürükleyecek dostlarınızın, kardeşlerinizin ellerini sımsıkı tutun ve bırakmayın. Birbirinizle konuşmalarınıza dikkat edin. Zira yanlış üslup, doğru sözün celladıdır!
• Kaliteli insan, kendisine yüz verilince şımarmayıp haddini gözeten ve görevini yerine getirendir.
• Kalp gafil olunca, gözün görmesi ve kulağın işitmesi insanın gerçeği bilmesine yetmeyecektir. • Hızlı yükselenlere imrenmeyin, çünkü en hızlı yükselenler tozlar ve saman çöpleridir.
• Küçük ve fani şeyleri önemseyenler, büyük ve bâki değerlerin kıymetini bilmeyenlerdir. • Hasetçilik yapanın huzuru, çabuk dışlayanın dostluğu, yalancının ise onuru sahtedir. • Yaratan her yerde hazır ve nazırdır. O’nu görebilmek için ruhunuzun ayarlarıyla oynamanız lazımdır. Frekansı yakalar yakalamaz her an, her yerde O’nu görmeye ve gerçek huzura ermeye başlayacaksınız!
Milli Çözüm; bir bölgenin değil, bütün ümmetin ve insanlık âleminin sorumluluğu sırtındaymış gibi davranmak. Sorumluluk (devlet) sahibi olduğunda, yönetimindeki yerleri “Adil Düzen” kriterlerine uygun idare edebilecek, donanıma/şuura sahip ekip ve kadroları yetiştirme hassasiyetinde hareket eden bir okul diye düşünüyorum.
“Yeni Bir Dünyayı kurmak” üzerimize farz değil. Fakat tüm insanlığın saadeti için seferle “Adil Düzen”in kurulması ve tüm insanlığın zulümden kurtulup saadete ulaşması yani yeryüzünde adaletin tesis edilmesi için çalışmakla sorumluyuz.
“(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; “Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]” Nisa 75
Dünyamızın sorunlarını çözecek, insanlığı huzura erdirecek, tam teşekküllü plan program ve projeler hazırlayan sadece Milli Çözüm var. Belki bu niyette/hayalde (plan, program ve hazırlıkları olmayan veya sadece belirli sorunlar üzerinde lokal çalışan) olabilir, çıkabilir. Fakat yarın, dünyanın idaresine geçecekmiş gibi inanan ve kadroları yetiştiren, hazırlıklarını buna göre tamamlayıp/olgunlaştıran (Kur’an’ın emrettiği ahlakı yaşamaya çalışan) Üstad Ahmet Akgül Hocamızdan başka ikinci bir insan bulamazsınız.
Üstad Ahmet Akgül Hocamızın çaba, gayret, hassasiyet kriterlerine baktığımızda aynı zamanda; sadece 85 milyon vatandaşımızı değil, 2 milyar Müslümanın, hatta 8 milyar insanın “hakkının” zayi/israf edilmesine fırsat vermeyecek “şuurda, gayrette, kabiliyette” kadrolar ve projeler hazırlamaktadır.
Hem dünyada hemde ahirette bizleri saadete uşaştıracak her biri başka bir tez konusu olan bu mercanları bizim istifademize sunan Muhterem Hocamıza şükran duyuyoruz. Bu inci mercanların kıymetini bilenlerden olmayı niyaz ediyor Rabbimize Hamd ediyoruz
“Rabbimiz, gerçekten biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür (iman ve istikamet üzerindeyken canımızı aldır).”
Al-i İmran Suresi 193
Bu yüce hikmetler, ne azim nimet
İlahi tâ özden,tabi kıl bizi
İstikamet üzre ,sebat nasip et
Rızna eriştir,şadan kıl bizi…
AYNAYA
“• Eğer davanızı, dininizi, düşüncelerinizi söylemekten çekinir veya korkarsanız, zamanla dininizi, davanızı düşünmekten korkar hale gelirsiniz, unutmayın!
• Vicdanı suskun dost, düşmandan tehlikelidir, tanıyın! Aman, dikkat edin; hırs büyüyünce karakter küçülür, sakının!
• İnsan bazen olmayacak şeylere, olmayacak tepkiler verir. Üstelik en aşırı şekilde verir bu tepkileri. Birisi kolunuza, bacağınıza çarptığında normalde tepki vermeyecek bir insansınızdır, fakat çarptıkları yerde bir yaranız varsa eğer , en beklenmedik tepkiyi, en yoğun haliyle gösterip hırçınlaşırsınız!”…
BİRLİKTEN KUVVET, AYRILIKTAN HÜSUMET DOĞAR
Ah şu makam hırsı varya
Çok şey kaybettirir, insanoğluna
Gerek var mı, ayrılığa gayrılığa
Yakışır mı, kin gütmek, insan olana
En büyük hastalıktır, “Ben” demek
Başarı için, gerek, gayret ve emek
Müminin görevi, biri birini sevmek
En büyük kazanımdır, kendin bilmek
Birlikten kuvvet doğar, anlayana
Ayrılık hüsumet getirir, unutma
Sen ben yok, “Biz” var, Hak davada
Nefsine uyan kaybeder, kalır yolda
Verilen nimetlerin farkında değiliz.
“Hiç” olduğumuzu idrak edebilmiş değiliz.
Ne az şükrediyoruz?
Ne kadar az gayret ediyoruz?!
Neden bu kadar sabırsızız?
Hocamızın merhametinin % kaçına sahibiz?
Bize bakınca, Hakk davaya imrenen var mı?
Dağlar kadar günahlarımıza rağmen, binlerce defa fırsat veren Rabbimize şükürler olsun.
Rabbim ayaklarımızı Hakk davada sabit tutsun. Amin…
“Mayınlı, her an patlamaya hazır bir arazide bulunmaktayız, ama karşıya geçmek zorundayız. Orada mayınlara basmamak için nasıl dikkat kesiliyorsak, ne kadar özen gösteriyorsak, hayatımızı, özellikle Allah’ın rızası ve tüm insanlığın rahatı için Milli Çözümle, Adil Düzen Devrimiyle ilgili sorumluluklarımızı ve tüm kulluk borçlarımızı bu dikkat üzere yürütme duyarlılığı takvanın tanımı ve icabıdır. Her an bir mayına tüm kulluk borçlarımızı bu dikkat üzere yürütme duyarlılığı takvanın tanımı ve icabıdır. Her an bir mayına basma, her an şeytanın bir tuzağına kapılma ihtimalimiz vardır. Bunları hesap ederek davranmak, ne aile ve komşuluk ilişkilerimizde, ne ticaret ve alışverişimizde, ne memuriyet ve mesleğimizde ve ne de siyaset ve devlet işlerimizde, asla kul hakkına girmemeye ve Allah’ın hukukunu çiğnememeye çalışmak; ülkemizin, devletimizin ve milletimizin kalkınması ve huzura kavuşması için çabalayıp çırpınmak, bunların tamamı “takva” kapsamındadır. Yoksa; şuursuzca çok tesbih çekmekle uğraşmak, elinde tesbihmatikle dolaşmak, gösteriş yapmak, ama fırsat bulunca her günaha batmak, öte tarafta faiz ve fuhuş serbestliğine, Haçlı AB’ye girme heveslerine, Siyonist İsrail’le iş birliğine arka çıkmak ve fetva uydurmak ise sadece riyakârlık ve sahtekârlıktır. Takva, kılık-kıyafetle falan alâkalı değildir. Yunus Emre ne buyurmuş asırlar önce? “Dervişlik olaydı taç ile hırka… Biz dahi alırdık otuza kırka!”
Öyleyse, Allah bir ekibe devlet nasip ettiğinde ve onlar; Başkan, Başbakan, Bakan, Genel Müdür, Müsteşar, Bölge Başkanı, Bölge Valisi, Belediye Başkanı sorumluluğu aldıkları zaman, bir bölgenin değil, bütün ümmetin ve insanlık âleminin sorumluluğu sırtımızdaymış gibi davranmak zorundayız.”
Hikmet dolu sözler Allah razı olsun. Rabbim sorumluluklarımızı ve tüm kulluk borçlarımızı bu dikkat üzere yürütme duyarlılığı nasip etsin. Selam ve dua ile
“Sürekli başkalarını suçlayan kişi yolun başındadır. Sürekli kendisini suçlayan kişi yolu yarılamış sayılır. Kimseyi suçlamayan kişi ise artık yolun sonuna varmış ve olgunlaşmıştır.”
Yarabbi yolun sonuna başarı, yüz akı ve yüce rızanı kazanmış bir şerefle ulaşmayı bizlere nasip et..
Başarının 7 T formülü bu formul her derdin dermanı bu formüle başlıyor.