YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
685259c6c8449
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 5 8 7
Bugün : 2041
Dün : 42338
Bu ay : 858124
Geçen ay : 1488216
Toplam : 38125797
IP'niz : 18.97.14.87

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

BESMELE VE KAPSAMI

      

BESMELE İLE BAŞLAMANIN ÖNEMİ

“Euzü-billahi-mineşşeytanir-racim”

Kovulup alçaltılmış, Rabbimizin kahrına ve gazabına uğratılmış şeytanın şerrinden… Deccal’in uşakları olan tüm şeytan kafalı insanların hile ve hıyanetinden… Şeytan ahlâkını yaşatan Avrupa’nın, şeytan kurallarını uygulayan Amerika’nın ve şeytanın karargâhı olan Siyonist Yahudi odakların fesat ve fitnesinden yüce Allah’ın himayesine ve inayetine sığınırım. Şeytani odakların zulüm ve saldırısından, Allah’ın Kitabına ve Resulüllah’ın şeriatına sarılarak kurtulacağıma inanırım. Şeytanilerin kâzip telkinlerinden ve cazip tekliflerinden, onların içimizdeki işbirlikçisi olan nefislerimizin şehvet ve şöhret dürtülerinden kurtulmak için Mevlâ’mızın hidayetine koşar, merhametini umarım.

Kur’ani kelime ve kavramların pek çoğunun, gerçek anlam ve amacı zamanla unutulmuş, içi boşalan cevizler gibi, kavramların da sadece kabukları elde kalmıştır. İşte herkesin her zaman kullandığı “Besmele” de böylesine aslından saptırılmış, hikmet ve hedefi yozlaştırılmıştır.

“Bismillahirrahmanirrahim”

Rahman; herkese ve her şeye acıyan, duasını ve derdini duyan, imdadına koşan, tehlikelerden koruyan, kusurlarını bağışlayan ve her türlü ihtiyacını karşılayan Allah (CC) manasına gelir.

Rahim ise; herkese merhamet etmekle beraber, özellikle iman ve itaat ehlini, ibadet ve hizmet edenleri, diğerleriyle bir tutmayan, onların ücretini ve derecesini artıran ve herkesin hakkını tastamam ödeyecek ve fazlasıyla memnun edecek olan Allah (CC) anlamını içerir.

“Rahman” sıfatı; dünyada herkesi ve her şeyi kapsayan genel bir merhameti, “Rahim” ise; ahirette sadece iman ve iyilik ehline mahsus özel bir rahmet ve inayeti ifade etmektedir.

Şimdi “Rahman ve Rahim (olan) Allah’ın adıyla…” demek; ben şu işe ve girişime, şu ibadete, şu hizmete ve şu sohbete:

a- “Rahman ve Rahim olan Allah’ın yardım ve inayetini umarak ve ancak O’nun kuvvet ve kudretiyle başarabileceğime inanarak başlıyorum, bütün şer güçleri ve şeytani merkezleri dışlıyorum” demektir.

b- “Her türlü düşünce ve davranışlarımı, Rahman ve Rahim olan Allah’ın gönderdiği Kur’an’a ve İslami kurallara göre düzenleyeceğim, emperyalist ve Siyonist prensipleri değiştireceğim” demektir.

c- “Bu işte başarılı olmak için, Allah’ın koyduğu fıtri ve tabii kanunlara, yani Sünnetullaha uygun hareket edeceğim, bu konuda denenmiş ve kesinleşmiş ilmi ve akli esaslara riayet edeceğim” demektir.

d- “Bu işte her şeyden önce ve özellikle, Rahman ve Rahim olan Allah’ın rızasını ve ahiret sevabını gözeteceğim”, demektir.

e- Besmelenin başındaki “Ba” harfi; yapılan ve yapılacak olan işlerin başladığı yeri hatırlatan ve işe direkt etkisi olan ve bu etkisi sürekli bulunan bir “harf-i cer” olduğundan, “Öyle sadece işime geldiği zaman değil, her yerde ve her halde, devamlı olarak Allah’ın kitabına ve rızasına uygun davranacağım. Hiçbir dayatma ve menfaat karşılığı doğruluktan ayrılmayacağım.” demektir.

f- “Bu işin, sonunda hakkımda hayırlı olması ve her türlü şerden ve zarardan koruması için de Rahman ve Rahim olan Allah’a güveniyorum” demektir.

g- Ayrıca besmele okuyan Müslüman, “Biz yeryüzünde Allah’ın halifeleriyiz. (Bakara: 30-31) ‘İktidar emanetini biz yüklendik’ (Ahzâb: 72), o halde Allah’ın razı olduğu evrensel hukuk kurallarını yürüteceğimiz adil bir devlet düzeni kurmaya ve o düzende ‘Rahman’ sıfatı adına; dini, dili, rengi, ırkı ne olursa olsun, bütün insanların temel hak ve hürriyetlerini sağlayacağımıza ve koruyacağımıza ve ‘Rahim’ sıfatı adına da, hayırlı ve yararlı işler yapan, çalışan ve üreten insanların ücretini tastamam karşılayacağımıza söz veriyoruz.” demektir.

Görülüyor ki besmele, Kelime-i Tevhid’i söylemek suretiyle Allah’la yapılan manevi anlaşmanın uygulamaya koyulmasına girişmektir. “Bismillahirrahmanirrahim” diyen Müslüman, artık her işini Allah namına yapacağına ve mutlaka O’nun kurallarına bağlı kalacağına ve O’nun dinini ve disiplinini üstün tutacağına, şeytani düzenlerin ve emperyalizmin uşaklığını yapmayacağına söz veriyor demektir. Allah’ın bütün kullarına ve tüm mahlûkatına, merhamet ve muavenet etmeye niyetlenmektedir. Bu nedenle, AB’ye giriş müzakerelerine besmele ile başlamak, ABD ve İsrail’le stratejik işbirliğini besmele ile imzalamak, ya büyük bir gaflet ve cehalettir veya manevi bir cinayettir.

Arapçada, cümlelerde genellikle fiillerin önce gelmesi esas olmasına rağmen, besmelede bunun aksine, önce isim sonra fiil gelmiş olması da, şu manayı ifade ve işaret etmektedir:

Besmele okuyarak bir işe başlayan kimse, sadece Allah namına davranacağını ve O’nun ahkâmına ve İslam ahlâkına bağlı kalacağını ifade etmiş olmaz, aynı zamanda: “Allah’tan başka herhangi bir kimsenin adına ve hesabına, yanlış ve haksız işler görmeye tenezzül etmeyeceğini, bütün bozuk ve barbar düşüncelerden vazgeçeceğini, yağcılığı ve riyakârlığı terk edeceğini de”, söylemiş olmaktadır.

Öyle ise; mahkemedeki hâkim görevine başlarken besmele çekiyorsa, “Ben Allah’ın da razı olacağı adalet kurallarına, saf vicdani kanaatime ve hukuka göre karar vereceğim” demektedir. Böyle bir imkânı yoksa en azından, “Allah’ın rızasına ve vicdani sorumluluğuma uygun karar verebileceğim bir ortamın hazırlanmasına çalışacağım” niyetiyle ancak besmele çekebilir. Yoksa zaten bâtıl ve zulüm olan bir yasaya veya dayatmaya göre karar verecekse, besmele çekmenin ne anlamı vardır? Çünkü vereceği karar Allah adına ve insanların hayrına olmayacaktır…

Esnaf dükkânını açarken helal ve haram kurallarına uygun hareket edeceğini düşünerek besmele okursa, bunun bir anlamı ve önemi vardır. En azından hileli ve haksız kazanç yollarını teşvik eden bozuk bir sistemden kurtulmanın gayretiyle besmele okumalıdır.

Öğretmen sınıfa girerken, ahlâk ve ilim ölçülerine ve ülke gerçeklerine uygun bir eğitim yapacağına, Hakkı ve hayrı konuşacağına söz vererek besmele okuyabilir… Yoksa; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…” sınıfa girip, tabuların ve Darwin gibi tağutların namına ders anlatırsa, okuduğu besmelenin ne anlamı kalır?

Polis, karakoluna giderken; temel insan hak ve hürriyetlerini korumak, huzur ve emniyeti sağlamak niyetiyle çektiği besmelenin bir manası vardır. Yoksa besmele çekip, güya Allah adına işe girişip, ardından Allah’ı zikredenleri ve Kur’an tefsiri okuyanları, “ayin yaptı” diyerek takip ve taciz edecekse veya besmele çekip başını örtenlere hücum edecekse, ya da besmele ile göreve başlayıp rüşvet yiyecekse, ya da bağlı olduğu tarikat ve cemaatin hatırına, muhalif gördüklerine tuzak hazırlayıp iftira düzecekse, onun okuduğu besmele sadece ağız alışkanlığıdır.

Ama maalesef bugün seks filmleri oynatan sinemanın gişesinde bilet satan emekli Hasan Efendi, işine besmele ile başlamaktadır.

Şarap fabrikasının muhasebe müdürü Hüseyin Bey, besmele ile koltuğuna oturmaktadır… Mafya babaları ve mason uşakları, bürolarına besmele asmakta ve üzerlerinde muska taşımaktadır.

Kahvehanesinde kumar oynatan Ali Ağa, her sabah besmele ile kapısını açmaktadır…

İçinde esrar partileri ve fuhuş âlemleri düzenlenen beş yıldızlı otellerin kurdelesi, büyükbaşlar tarafından besmele ile kesilerek açılışı yapılmaktadır.

Evini, tarlasını satıp bankaya yatıran Hacı Efendi, aylık faiz gelirini besmele ile alıp harcamaktadır.

Nice Müslümanlar, iktidara gelince her türlü haksızlığı ve hayâsızlığı yaygınlaştıracak, Irak’ta ve Libya’da yüz binlerce masum Müslümanı bombalarla parçalayacak ve dış güçlerin dayatmalarına figüranlık yapacak bir partinin amblemi altına, bismillah diyerek mühür basmaktadır.

Ve nice yöneticiler, ülkenin geleceğini ve güvenliğini ipotek altına alan hıyanet sözleşmelerine besmele ile imza atmaktadır.

Yani Allah’ın ismi ile başlanıp, Allah’a isyan edilmektedir…

Rahman’ın adını okuyup, şeytanın keyfi getirilmektedir…

İslam ahlâkına, Kur’an ahkâmına ve temel insan haklarına ters davranışlara başlarken besmele çekilmektedir… Ve çoğu Müslümanlar gaflet içerisinde, ne yaptığını bilmemektedir…

Yok eğer böyle gaflet ve cehaletle değil de, kasten ve bilerek haram li-aynihi (herkese ve kesinlikle yasak) olan şeylere başlarken, ABD ve AB emperyalizmini, Yahudi ve Hristiyan Siyonizm’ini rehber edinip peşlerinden koşarken besmele çekmek, küfür sayılmıştır. Çünkü bunda, Allah’ın hükmüyle bir nevi alay etme ve küçümseme vardır. Çünkü bunun altında, haramı helal görme ve günahı hiçe sayma yatmaktadır. Çünkü böyle yapmakla, Kur’an’ın emrine isyan ve hatta inkâr edilmiş olunmaktadır. Zulüm ve hıyanete besmele çekmek; haksızlık, ahlâksızlık ve hırsızlığa dini alet etmek münafıklıktır. Bu şuur ve huzurla yapılmadıktan sonra Hacca gidip şeytanı taşlamak boşuna yorulmaktır.

Evet, besmelenin manasını ve maksadını anlayarak ve herkese anlatarak yeniden ve canu gönülden; “Bismillahirrahmanirrahim” diyoruz. Amerika ve Avrupa gibi süper şeytanların ve Siyonist odakların şerrinden Allah’ın şeriatına sığınıyoruz.

Yaratılış gayemize ulaşmak, kulluk imtihanımızı başarmak, herkesin insanca ve İslam’ca yaşayacağı ve her işini Allah adına ve O’nun rızasına uygun yapacağı adil bir düzeni kurmak, evrensel hukuk kurallarını ve temel insan haklarını korumak için… “Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile başlıyoruz.”

Allah’ın ismini istismar etmekten, besmeleyi şuursuzca ve sorumsuzca söylemekten tövbeler ediyor ve O’na yöneliyoruz.

Şuurla, huzurla ve kararlılıkla “Estağfirullahe’l-azîm” ve “Bismillahirrahmanirrahim” çekip silkeleniyoruz. Günahlarımızdan, kul haklarından ve kötülere alet olmaktan tövbeler ediyor, Ulu Allah’tan bağışlanmamızı diliyoruz. Ve yeniden kurtuluş mücadelemize Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlıyoruz. Ve öyle ise; mü’min kişinin şu ayetleri dikkatle ve nefsine hitaben okuması ve kendini Kur’an’a uydurması gerektiğini hatırlatıyoruz:

“Eğer, Allah’a, Nebisine ve O’na indirilen (Kur’an-ı Kerim’e, öyle göstermelik değil gerçekten) inanmış olsalardı, asla onları (Siyonist Yahudileri ve Hristiyan emperyalistleri) evliya (himayelerine sığınılan güç merkezi ve rehber) edinmezlerdi. (Zalim güçlerin hizmetine girip siyasi ganimet devşirmeleri, bunların özde değil sözde iman eden kalbi marazlı kimseler olduğunun alâmetidir.)” (Maide: 81)

Bu tipler, toplumu Kur’an’la uyaran ve iç yüzlerini ortaya koyan sadık mü’minleri kötülemek ve etkinliklerini törpülemek üzere, onların “basit ve hayalperest şair ve yazarlar” olduklarını söyleyip susturmaya yeltenmektedir.

“(Ey Nebim!) Yoksa onlar Sana: ‘(Bizi hayra davet eden kişi sadece) sıradan bir şairdir, ‘biz Ona zamanın (getireceği) felaketleri gözlüyoruz’ (ve Onu susturup pusturacak tuzaklar hazırlıyoruz)’ mu diyorlar? (Sabret ve söyle:)

De ki: ‘(Öyle ise) Siz gözetleyedurun; çünkü Ben de sizinle birlikte (Allah’ın; inkârcıları ve münafıkları rezil ve zelil duruma sokacağını, sadıkları da aziz ve muzaffer kılacağını) gözetleyip bekleyenlerdenim.’” (Tûr: 30-31)

Allah’ın himayesine sığınıp zalimlere gerçekleri haykıran cesur ve onurlu mü’minlerin bu tavrı, münafıkları korkutup ürkütmektedir:

“Herhalde içlerinde ‘dehşet ve yılgınlık uyandırma bakımından’ siz (kâfir odaklar ve münafıklar nazarında), Allah’tan daha çetin (görünmekte)siniz. Bu, şüphesiz onların ‘derin bir kavrayışa sahip olmamaları’ dolayısıyla böyledir.” (Haşr: 13) ayeti hainlerin bu ruh halini ne güzel ifade etmektedir.

Mücahade eden mü’minlere düşen mertlik ve metanettir:

“Öyleyse Sen sabret; şüphesiz Allah’ın va’adi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın Seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.” (Rum: 60)

Ayeti bunu emretmektedir. Gaflet, cehalet hatta hıyanet içindeki mü’min görünümlü marazlı kimselere karşı:

“Dedi ki: ‘Ey kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde (Kur’an ayetlerine ve vicdani kanaatime göre davranıyor) isem ve Rabbim bana Kendi katından bir rahmet (özel bir feraset ve fazilet) vermiş de (bu) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa (Ben ne yapabilirim?) Siz bunu istemiyorken (gerçeklere gözünüzü kapıyorken) biz sizi buna zorlayacak mıyız?’” (Hud: 28) dememizi öğütlemektedir.

Oysa Allah’ın va’adi mutlaka gerçekleşecek, zalimler ve zulüm düzenleri yerin dibine geçirilecek, Müslüman geçinen işbirlikçiler bin pişman ve perişan hale geleceklerdir.

“(Hakkın hâkimiyetiyle, inkârcıların ve münafıkların hezimetiyle sonuçlanacağı kesin) Gerçek olan va’ad yaklaşıvermiştir. İşte o zaman (Hakk davayı ve başındaki kutlu şahsı) inkâr edenlerin gözleri yuvalarından fırlayıp (şaşkınlık ve perişanlığa uğrayacak ve) “yazıklar olsun ki biz bundan tam bir gaflet (ve hıyanet) içindeydik; doğrusu belki de bizler zalim kimselerdik” (diyerek rezil ve zelil duruma düşecekler ve pişmanlıkla dövüneceklerdir).” (Enbiya: 97)

Ayeti münafıkların bu acı ve alçaltıcı akıbetlerini haber vermektedir.

“Hiç şüphesiz, size va’ad edilen (her şey) mutlaka gelecek (ve gerçekleşecek)tir. Ve (ey kâfirler ve zalimler) siz (Bizi asla) aciz bırakacak değilsiniz. (Allah’ın va’adini ve takdirini asla engelleyemezsiniz!)”

“De ki: ‘Ey kavmim, bütün imkânlarınızla çalışıp (elinizden geleni) yapın; şüphesiz ben de (görevimin gereğini) yapıyorum (yapacağım). Yakında (kutlu) sonuç diyarının (ülke ve dünya iktidarının) kimin olacağını, bilip-öğreneceksiniz. Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir.’” (En’am: 134-135)

Ayetleri de, iyice şımaran ve Firavunluğa kalkışan Siyonist ve emperyalist zalimlerin ve işbirlikçisi hainlerin nasıl bir akıbete sürüklendiklerine işaret etmektedir.

Sadakallahül Azim. Allah doğru söylemektedir.

Hayatın Anlamı ve Amacı Nedir?

Her dilediğini yapan,[1] her işinde sayısız hikmetler bulunan ve yaptıklarından dolayı asla sorumlu olmayan Cenab-ı Hak Zülcelâl Hazretleri, özellikle ve öncelikle şu üç hususu irade buyurdu:

1- Kâinatı var etmeyi,

2- Mahlûkat içerisinde insanı yaratmayı ve

3- İnsanı imtihana tâbi tutmayı, diledi.

“Ben bir gizli hazine idim. Bilinmek istedim de, kâinatı ve mahlûkatı yarattım” mealindeki Hadis-i Kudsi’de ifade buyurduğu üzere Cenab-ı Rabbü’l-âlemin, Varlığını ve Birliğini, İlahi özellik ve güzelliklerini ortaya çıkarmak için varlıkları ve evreni yarattı.

Elbette eşsiz güzellikler görülmek ister, emsalsiz sanat ve hikmetler bilinmek ister, sayısız rahmet ve nimetler, takdir ve teşekkür edilmek ister. Gizli kalmak ve tanınmamak bir eksiklik olduğu için, Cenab-ı Hak Kemâl sıfatının gereği olarak âlemleri var etti.

Ancak, kâinatın ve içindeki tüm varlıkların, kim tarafından, niçin ve nasıl yaratıldıklarını araştıracak ve anlayacak biri bulunmasaydı, kâinat varoluş gayesine ulaşamayacaktı ve bu yaratılış eksik kalacaktı. İşte bunu gidermek için de, insan yaratıldı ve çok üstün meziyetlerle donatıldı.

“Ben cinnleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât: 56) ayetindeki “liya’budun” kelimesi “liya’rifun” olarak tefsir edilmiştir. O zaman ayetin manası; “Ben, Beni bilsinler diye cinnleri ve insanları yarattım” şeklinde olur.

“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim de âlemleri yarattım.” mealindeki Kudsi Hadis’le “(Ey Habibim!) Eğer Sen olmasaydın, Sen olmasaydın eğer, eflâki, (kâinatı) yaratmazdım.” şeklindeki Hadis-i Kudsi arasında zahiren bir tezat var gibi görülmektedir. Acaba, Cenab-ı Hak bu kâinatı Kendisi için mi yoksa Habibi (SAV) için mi yaratmıştır? Bu iki Hadis-i Kudsi bir bütünün parçaları gibidir ve birbirini tamamlamaktadır… Zira Cenab-ı Hak âlemi, Efendimiz için yaratmıştır. Efendimizi de Kendisini tanımak ve tanıtmak için yaratmıştır.

“Ya Rab, Seni aramam için Beni uzağa attın, Kâinatı Benim, Beni de Senin için yarattın.” mısraları bu gerçeği ne güzel ifade etmektedir.

Faydayı zarardan, iyiyi kötüden, adaleti zulümden, doğruyu yanlıştan ayırabilecek akıl gibi çok üstün yeteneklerle yaratılan insanın, adalet-i İlahi gereği, imtihan edilmesi irade buyuruldu.

Çünkü, kıymetli emanetler kime verilirse, bunu koruması için gerekli uyarıların ona yapılması ve onun sorumlu tutulması gerekiyordu.

Hemen hiçbir varlığa verilmeyen bu yüksek meziyetlerinden ötürü neticede mükâfatlandırılacak veya cezalandırılacak olan bir imtihana tâbi tutulmak, bir nevi diğer mahlûkatın hakkını da korumaktır. Zira onlar, insan gibi yeryüzünde Cenab-ı Hakka halife olabilecek ve ebedi cennetlere erecek, fırsat ve faziletten mahrumsa da, esfeli safiline düşecek ve cehenneme girecek bir tehlikeden de uzaktırlar.

“(Ki kesinlikle) Biz, insanı (en mükemmel olmaya müsait kabiliyetlerle donattık ve) en güzel biçimde yarattık. Sonra onu (kendi kıymetini bilmediği ve kabiliyetlerini körletip kirlettiği için) aşağıların aşağısına çevirip-itip bıraktık. (Veya, insanoğlunu) “esfeles safiline” (eğitilmek, yetiştirilmek ve imtihan edilmek üzere evrenin en aşağı tabakası olan yeryüzüne geri gönderip olgunlaşma fırsatı tanıdık.)” (Tin: 4-5) ayetleri bu duruma işaret buyurmaktadır. Hatta bu imtihanı kaybeden insanların pek çoğu, ahiret azabını görünce dünyada toprak olmayı bile arzulayacaktır. (Nebe’: 40)

Bunun içindir ki iman, itaat ve cihad emanetini Cenab-ı Hak göklere, yerlere ve dağlara (ve bunlar arasında bulunanlara) teklif buyurmuş, ama onlar bu emanetin gereğini yerine getirememek endişesiyle bundan çekinmiş ve ancak insan bu sorumluluğu yüklenmiştir. (Ahzâb: 72)

İnsanın tâbi tutulduğu bu kulluk imtihanı ise; HAK ile BÂTIL’ın mücadelesi biçimindedir ve Cenab-ı Hakkın imtihan şekli de mükemmeldir. İnsan, ya Hakkın emrindedir veya bâtılın askeridir. Hazreti Peygamberin (SAV): “Allah’ım! Hakkı Hak olarak bize göster ve Hakka tâbi olmakla nasiplendir. Bâtılı da bâtıl olarak göster ve bâtıldan uzaklaşmakla şereflendir.” mealindeki duası da, bu imtihanı kazanmak için 4 şeyin şart olduğunu öğretmektedir.

1- Hakkı (İslam’ı, Kur’ani kuralları) bilmek, anlamak.

2- Hakka tâbi ve taraf olmak.

3- Bâtılın (İslam’a ve insanlığa aykırı sistemlerin) yanlışlığının farkına varmak.

4- Her türlü bâtıldan uzaklaşmak.

Zaten Allah’a imanın makbuliyeti için, önce tağutun (bozuk ve barbar sistemlerin) inkâr edilmesi öngörülmektedir. (Bakara: 256)

İslam’ın sadece ibadet ve ahiret dini olduğunu, iktisat, adalet, ticaret, sosyal hayat ve siyaset işlerine karışamayacağını savunan bütün tağutları inkâr ederek, Kelime-i Tevhid getirip, Allah’a ve Resulüne (yani İslam’ın bütününe) iman eden kimse, bu kulluk imtihanına giriş belgesini almış ve imtihana başlamış birisidir. Yani iman etmek ve Kelime-i Şehadet getirmekle işimiz bitmiyor, daha yeni başlıyor demektir.

“Elif Lam Mim. (Yoksa) İnsanlar; sadece ‘iman ettik’ demekle, (öyle) imtihana tâbi tutulmadan (ve sonunda yeterli ve geçerli puan almadan) bırakılacaklarını (ve kurtulacaklarını) mı (zann ve) hesap etmektedirler?

Yemin olsun (Biz) onlardan önceki (kavimleri) de (çeşitli) imtihan (kasıtlı, fitne ve belalar)dan geçirdik. (Böylece) Allah, kesinlikle (dininde ve davasında) sadıkları da bilecektir (bilmektedir) ve gerçekten yalancı sahtekârları da bilip (belirleyecektir.)

Yoksa (her türlü) kötülüğü yapıp (gizleyenler ve olduklarından başka türlü görünenler), Bizi (Allah’ı) atlatıp geçeceklerini (ve insanları sürekli aldatabileceklerini) mi sanıvermektedirler? Onlar ne kötü (ve yanlış bir) hüküm (ve kanaat) yürütmektedirler.

Her kim Allah’a kavuşmayı (O’nun va’adine ulaşmayı) umarsa, (acele etmesin) Allah’ın (tayin ve takdir ettiği) süresi gelmektedir. O (her şeyi) İşiten ve Bilendir.

(Bu imtihanın en önemli rüknü ve insanın gerçek ayarını ortaya çıkaran ibadet şekli ise CİHAD’dır. Adalet nizamını kurmak ve yürütmek için yapılması emredilen cihad farzını eda etmeyenler bu imtihanı kaybederler.)

(Ancak) Her kim cihad ederse, bunun yararı kendisinedir. (Cihadın, adil devlet, izzet ve emniyet gibi dünyevi menfaati, ebedi saadet ve cennet gibi uhrevi mükâfatı kişinin kendi çıkarı gereğidir. Allah’ın cihadımıza ihtiyacı yoktur) ve O, âlemlerden müstağnidir.” (Ankebut: 1-6)

Adalet ve ahlâk nizamının kaldırılarak onun yerine konulan ve zorla uygulanan bâtıl ve zalim bir düzen içinde yaşamaktan rahatsız olmayanlar!

Televizyondaki tahribattan, gazetelerdeki fesatlıktan, eğitim sistemindeki tutarsızlıktan huzursuzluk duymayanlar!

İçkiyi, kumarı ve fuhşu mübah ve moda haline getiren ve devamlı körükleyen bu şeytani gidişattan ruhu sıkılmayanlar!..

Faiz ve israf ekonomisinden, giderek artan işsizlikten, fakirlikten ve iktisadi dengesizlikten dolayı yüreği sızlamayanlar!

Müslüman olduğu için; horlanmaktan, aşağılanmaktan ve temel insan hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakılmaktan ve çağ dışı sayılmaktan dolayı utanmayan ve sıkılmayanlar!

Hele böyle bir ortam içinde, İslam’ın rahatlıkla yaşanabileceğini savunan ve siyasi cihadı lüzumsuz sayanlar, eğer bunları bilgisizlik ve beceriksizliklerinden dolayı söylemiyorlarsa, mutlaka çağdaş Bel’amların aveneleridir…

Evet; cihadsız imtihan, imtihansız İslam, İslam’sız iman ve imansız olgun insan olunamaz ve gerçek saadet bulunamaz…

Cihadsızlık, yaratılış gayesinin gerçekleşmesini önlemesi bakımından da büyük bir suçtur. Zira kâinatın ve insanın yaratılış hikmeti Cenab-ı Hakkın ve Kemâl sıfatlarının bilinmesi ve tanınmasıdır.

Eğer cihad yapılmaz ve Kur’ani kurallar hayatın her safhasında uygulanmazsa, İlahi kanunların üstünlüğü anlaşılmayacak, Allah’ın adalet ve rahmet sıfatları gizli kalacaktır.

İslam dininde ve fıkıh dilinde imamet ve hilafet ismi de verilen devlet başkanlığı; dini, ilmi, siyasi ve ekonomik birimlerin birbirine karışmadan, barış ve dayanışma içerisinde hizmetlerinin yürütülmesi için nübüvvete (peygamberlik makamına) halef olarak konulmuş ve kabul edilmiş bir kurumdur. Çünkü hadis-i şerifle bildirildiği gibi, başta Efendimiz olmak üzere peygamberlerin çoğu aynı zamanda bir “siyasi”dir, yani yöneticidir.

Aslında “hilafet” bizzat yeryüzünde Allah’ı (CC) temsil etmek ve Allah (CC) adına O’nun yasalarını yürütmek işidir. Zira:

“Göklerin ve yerin ve onlarda bulunanların hükümranlığı Allah’ındır.” (Maide: 120)

İnsan, kâinatta vasıtasız saltanat süren ve hükmünü yürüten Allah’ın beşer hayatına ve insan toplumuna yön veren İlahi kanun ve kurumlarını, Allah adına icra edecek bir konumda ve sorumlulukla yaratıldı.

“(Hatırla) O vakti ki, Rabbin meleklere; ‘Ben yeryüzünde (hükümlerimi uygulayacak) bir halife yaratacağım.’ demişti.” (Bakara: 30)

“Ey Davut! Biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet. Hevâ ve hevesine tâbi olma ki, bu seni Allah yolundan (ve rızasından) uzaklaştırır.” (Sâd: 26) ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir.

İslam düşüncesinde; devleti yöneten kurum ve kişilere, bütün Müslüman topluluğun uyması gerektiği hususunda icma vardır. Bu aynı zamanda bir imtihandır. Din işlerinin de dünya işlerinin de sağlıklı yürümesi için, devlete ihtiyaç vardır. Zaten İslam’ın özelliği, din ile devleti barıştırmış olmasıdır. Din ile devletin çatışması ise genel huzuru bozacaktır.

Müslüman ise böyle bir çatışmada; düzenden taraf olsa dinine, dininden taraf olsa düzene ters düşecek ve ikisi arasında bocalayıp duracaktır.

“Ey iman edenler, (sakın) Benim de düşmanım sizin de düşmanınız olan (kişileri, çevreleri ve ülkeleri) evliya (dost ve müttefik) edinmeyin. (Zalim ve kâfir güçlerin hükmüne ve himayesine girmeyin. Bu uyarılarıma rağmen hangi sebep ve beklentiyle) Siz hâlâ onlara karşı meveddet (yaranmak için muhabbet ve destek) yöneltmekte (ve onlara yakınlık mesajı ve tavrı iletmekte)siniz; oysa onlar size Hakk’tan gelen (Kur’ani emir ve hükümleri) inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a imanınızdan dolayı, Elçiyi de, sizi de (şehrinizden ve hürriyetlerinizden) çıkarıvermişlerdir. Eğer siz, Benim uğrumda (Kur’an’ın adalet kurallarını hâkim kılmak ve herkese temel insan haklarını sağlamak üzere) CİHAD etmek ve Benim rızama erişmek (niyeti ve gayretiyle yola) çıkmış iseniz; (nasıl oluyor da hâlâ kalbinizin içinde zalim ve kâfir güruhuna) onlara karşı meveddet (sevgi ve destek) gizliyorsunuz? (Oysa) Ben sizin gizli tuttuklarınızı da açığa vurduklarınızı da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa (zalim ve kâfir güçlere yaranmaya ve sığınmaya çalışırsa) artık o(nun Hakk) yolun ortasından şaşırıp-sapmış olduğu (kesindir).” (Mümtehine: 1)

“(Sakın ha) Mü’minler (İslam’a uyan ve adaleti uygulayan) mü’minleri bırakıp (zulüm ve sömürüyü esas alan saldırgan) kâfirleri kendilerine dost ve idareci kabul etmesinler. Her kim bunu yaparsa (yani Hakk yola çalışanları bırakıp bâtıl yola koşanları sever ve seçerse) artık o kimsenin Allah’la hiçbir ilişkisi kalmamıştır.” (Âl-i İmrân: 28) ayetlerinin uyarılarına kulak asmalıdır.

Evet, iman ve İslam; inkârcı zorbaların değil, Hakkı tutan ve Hakkı savunanların yanında olmayı gerekli kılar. Bu noktada Peygamber Efendimizin:

“Benim ümmetimde şirk, düz (kara) taş üzerinde ve karanlık gecede yürüyen karıncanın gezişinden daha gizli (bulunacak)tır. (Bu şirkin) Alâmeti ise zalimlere, zulümlerine rağmen muhabbet ve meveddet (yardım) etmek, İslami adalet isteyenlere ise bundan dolayı buğz ve adavet (düşmanlık) beslemektir. Halbuki din, Allah için, (Allah yolunda olanları) sevmek ve (kâfir ve münafık) kimselere buğz etmekten başka nedir ki?” Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor: “Eğer siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız (sizi Hakka davet eden) Bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin.” (Ramuze’l-Hadis) hadisini ve ayetini tekrar be tekrar okuyup anlamak ve anlatmak durumundayız.

Özellikle; “Siz darmadağınık ve başıboş olduğunuz bir halde iken, nihayet bir liderin gayretiyle cihad ve cemaat şuuruna erişip, birlik ve beraberlik içinde bulunduğunuz bir vakitte sizi bölmek ve parçalamak isteyen kim olursa olsun, onu vurun.” (Buhari-Müslim) hadisine muhatap olmaktan, Allah’a sığınmalı, cemaat ve teşkilattan ayrılıp fitne ve fesada asla düşmemelidir.

Hatta, “Emir ve komutanlarından hoşlanmayacağı ve (aklının yatmayacağı) bir şey gören olursa, sabretsin (isyan ve itiraz etmesin) çünkü bir karış bile olsa cemaatten ayrılıp o vaziyette ölen kimse, cahiliye ölümü gibi ölmüştür.” (Buhari-Müslim) hadisini akıldan çıkarmamalıdır.

Âlimler, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilaf edenler gibi olmayın. İşte onlar, evet onlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmrân: 105) ayetinde “ihtilaf edip ayrılanların” kim olduğunu, “Sizler bir kişi üzerinde birleşmiş iken sizin birliğinizi bozmak ve topluluğunuzu dağıtmak için gelip uğraşanları öldürün.” (Müslim) hadisinin cevap verdiğini, bildirmektedir.

İnsanlığın beklediği saadet ve adalet nizamını kurmak için gayret ve hizmet döneminde, cemaat ve teşkilata liderlik yapan zata; itimat, itibar ve itaat edilmesi gerektiğini âlimler ittifakla haber vermektedir.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere itaat edin (sünnetine tâbi olun) ve sizden olan (Allah’ın ve Peygamberin yolunu takip etmek isteyen) emir sahiplerine itaat edin.” (Nisa: 59)

Fermanını duyan bir Müslüman; “Hangi hizmete katılıp, inancıma ve insanlığa faydalı olmalıyım” diye gayrete gelmek zorundadır. Zira Müslüman; Kur’an’ı ciddiye alan insan demektir.

 


[1] Bürûc: 16

 

0 0 oy
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Abone Ol
Bildir
14 Yorum
En Yeni
En Eski En Çok Oylanan
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle

BESMELE; BAŞLAYIP BAŞARMANIN ANAHTARIDIR!
“Hayat; iman ve cihattır!” Başlamak ve başarmak ise Besmele ile mümkündür.
Fatiha suresi Kur’an-ı Kerim’in ana kapısıdır, besmele ise bu kapının anahtarıdır, Milli Çözüm ise bu anahtarın günümüzdeki kullanma kılavuzudur!
a- “Rahman ve Rahim olan Allah’ın yardım ve inayetini umarak ve ancak O’nun kuvvet ve kudretiyle başarabileceğime inanarak başlıyorum, bütün şer güçleri ve şeytani merkezleri dışlıyorum” demektir.
b- “Her türlü düşünce ve davranışlarımı, Rahman ve Rahim olan Allah’ın gönderdiği Kur’an’a ve İslami kurallara göre düzenleyeceğim, emperyalist ve Siyonist prensipleri değiştireceğim” demektir.
c- “Bu işte başarılı olmak için, Allah’ın koyduğu fıtri ve tabii kanunlara, yani Sünnetullaha uygun hareket edeceğim, bu konuda denenmiş ve kesinleşmiş ilmi ve akli esaslara riayet edeceğim” demektir.
d- “Bu işte her şeyden önce ve özellikle, Rahman ve Rahim olan Allah’ın rızasını ve ahiret sevabını gözeteceğim”, demektir.
e- Besmelenin başındaki “Ba” harfi; yapılan ve yapılacak olan işlerin başladığı yeri hatırlatan ve işe direkt etkisi olan ve bu etkisi sürekli bulunan bir “harf-i cer” olduğundan, “Öyle sadece işime geldiği zaman değil, her yerde ve her halde, devamlı olarak Allah’ın kitabına ve rızasına uygun davranacağım. Hiçbir dayatma ve menfaat karşılığı doğruluktan ayrılmayacağım.” demektir.
f- “Bu işin, sonunda hakkımda hayırlı olması ve her türlü şerden ve zarardan koruması için de Rahman ve Rahim olan Allah’a güveniyorum” demektir.
g- Ayrıca besmele okuyan Müslüman, “Biz yeryüzünde Allah’ın halifeleriyiz. (Bakara: 30-31) ‘İktidar emanetini biz yüklendik’ (Ahzâb: 72), o halde Allah’ın razı olduğu evrensel hukuk kurallarını yürüteceğimiz adil bir devlet düzeni kurmaya ve o düzende ‘Rahman’ sıfatı adına; dini, dili, rengi, ırkı ne olursa olsun, bütün insanların temel hak ve hürriyetlerini sağlayacağımıza ve koruyacağımıza ve ‘Rahim’ sıfatı adına da, hayırlı ve yararlı işler yapan, çalışan ve üreten insanların ücretini tastamam karşılayacağımıza söz veriyoruz.” demektir

Hak hakim olsun diye Cihat etmeden Cennet özleyenler ise boş bir aldanış içindedirler.
Şüphesiz iman edenler,
Hicret edenler,
Allah yolunda cihat
Edenler, Allah’ın rahmetini Umabilirler. Hak hakim
Olsun diye cihat etmeden
Çennet özleyenler ise
Boş bir aldanış içindedirler.
Allah bağışlayandır
Esirgeyendir. Bakara
Süresi 128

Besmele ve selamet
Besmele bu kadar degerli iken bu denli kalkan iken ne kadarda yuzeysel muhterem Hocamizin da dedigi gibi kabuk seklinde kullaniyoruz. Besmelenin kiymetini ve kudretini kalben ve aklen anladigimizda belkide degisimin ve selamete erişin adımı olacak Insallahuteala..

Gördüklerimiz
Bu dönemde neleri gördü bu gözler… Besmele çekerek rakı içen ahlaksız bir alçağın, iftar sofrasında baş köşeye oturtulduğunu mu diyelim, halk yokluk içinde kıvranırken milyonlar harcanıp besmele ile açılan kliseyi mi diyelim, haksız kazanç kapısı yapılan ihalelerin başında çekilen besmeleleri mi diyelim… Manası ve mesajı terk edilip, yalnızca istismar aracı edilen bu kutlu sözün, mana ve mesajını anlayan sadık samimi müminlerin iktidar olacağı Adil Düzen günlerini de inşallah görür gözlerimiz. Görür ki Besmele ile iş yapmak nasıl olur hep beraber anlamış oluruz inşallah.

(İman, itaat ve istikamet ehli olup) Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah’ın rahmetine gark olacaklar, onlar (cennet) içinde de temelli kalacaklardır. (3:107)
İnsanlığın beklediği saadet ve adalet nizamını kurmak için gayret ve hizmet döneminde, cemaat ve teşkilata liderlik yapan zata; itimat, itibar ve itaat edilmesi gerektiğini âlimler ittifakla haber vermektedir.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere itaat edin (sünnetine tâbi olun) ve sizden olan (Allah’ın ve Peygamberin yolunu takip etmek isteyen) emir sahiplerine itaat edin.” (Nisa: 59)

Fermanını duyan bir Müslüman; “Hangi hizmete katılıp, inancıma ve insanlığa faydalı olmalıyım” diye gayrete gelmek zorundadır. Zira Müslüman; Kur’an’ı ciddiye alan insan demektir.

https://www.millicozum.com/mc/duyurular/besmele-ve-kapsami

Hayat Bahşeden Dersler!..
Her bir cümlesi yüksek hikmetler ve bilgeliklerle dolu bu mükemmel makale;yaşanan fikirsel sapmaların düzeltilmesinde!..,Milli-Manevi alanlarda meydana gelen sorunların çözümünde, çok büyük bir işleve sahip olacaktır!..

Bu bağlamda makelemizden alınan bir kaç hususu tekrar hatırlamakta fayda vardır:

“Euzü-billahi-mineşşeytanir-racim”

Kovulup alçaltılmış, Rabbimizin kahrına ve gazabına uğratılmış şeytanın şerrinden… Deccal’in uşakları olan tüm şeytan kafalı insanların hile ve hıyanetinden… Şeytan ahlâkını yaşatan Avrupa’nın, şeytan kurallarını uygulayan Amerika’nın ve şeytanın karargâhı olan Siyonist Yahudi odakların fesat ve fitnesinden yüce Allah’ın himayesine ve inayetine sığınırım. Şeytani odakların zulüm ve saldırısından, Allah’ın Kitabına ve Resulüllah’ın şeriatına sarılarak kurtulacağıma inanırım. Şeytanilerin kâzip telkinlerinden ve cazip tekliflerinden, onların içimizdeki işbirlikçisi olan nefislerimizin şehvet ve şöhret dürtülerinden kurtulmak için Mevlâ’mızın hidayetine koşar, merhametini umarım…

….”Bismillahirrahmanirrahim”

Rahman; herkese ve her şeye acıyan, duasını ve derdini duyan, imdadına koşan, tehlikelerden koruyan, kusurlarını bağışlayan ve her türlü ihtiyacını karşılayan Allah (CC) manasına gelir.

Rahim ise; herkese merhamet etmekle beraber, özellikle iman ve itaat ehlini, ibadet ve hizmet edenleri, diğerleriyle bir tutmayan, onların ücretini ve derecesini artıran ve herkesin hakkını tastamam ödeyecek ve fazlasıyla memnun edecek olan Allah (CC) anlamını içerir.

“Rahman” sıfatı; dünyada herkesi ve her şeyi kapsayan genel bir merhameti, “Rahim” ise; ahirette sadece iman ve iyilik ehline mahsus özel bir rahmet ve inayeti ifade etmektedir…

…Görülüyor ki besmele, Kelime-i Tevhid’i söylemek suretiyle Allah’la yapılan manevi anlaşmanın uygulamaya koyulmasına girişmektir. “Bismillahirrahmanirrahim” diyen Müslüman, artık her işini Allah namına yapacağına ve mutlaka O’nun kurallarına bağlı kalacağına ve O’nun dinini ve disiplinini üstün tutacağına, şeytani düzenlerin ve emperyalizmin uşaklığını yapmayacağına söz veriyor demektir. Allah’ın bütün kullarına ve tüm mahlûkatına, merhamet ve muavenet etmeye niyetlenmektedir. Bu nedenle, AB’ye giriş müzakerelerine besmele ile başlamak, ABD ve İsrail’le stratejik işbirliğini besmele ile imzalamak, ya büyük bir gaflet ve cehalettir veya manevi bir cinayettir…

Besmele ile başladığımız her eylemimizdeki mana..!
Makalede geçen şu ifadeyi yinelemek de yarar görüyorum:

[u][b]Besmele okuyarak bir işe başlayan kimse, sadece Allah namına davranacağını ve O’nun ahkâmına ve İslam ahlâkına bağlı kalacağını ifade etmiş olmaz, aynı zamanda: “Allah’tan başka herhangi bir kimsenin adına ve hesabına, yanlış ve haksız işler görmeye tenezzül etmeyeceğini, bütün bozuk ve barbar düşüncelerden vazgeçeceğini, yağcılığı ve riyakârlığı terk edeceğini de”, söylemiş olmaktadır.[/b][/u]

Uyanmak…
“Günümüz de; Kur’an’ı güzel okuyanlara ödül verilirken, açıklayanlara deli veya hayalperest muamelesi yapılmaktadır. Çünkü; nâme uyutur, mâna uyandırır.”
Milli Çözüm ekibi bu hayırlı hizmetlerinden dolayı “delilik ve hayalperestlikle” suçlanmaktadır.
Tarihte, dünyayı değiştitenlere hep deli demişlerdir..

Aynen günümüzü anlatan bir hadis-i şerif.
“Benim ümmetimde şirk, düz (kara) taş üzerinde ve karanlık gecede yürüyen karıncanın gezişinden daha gizli (bulunacak)tır. (Bu şirkin) Alâmeti ise zalimlere, zulümlerine rağmen muhabbet ve meveddet (yardım) etmek, İslami adalet isteyenlere ise bundan dolayı buğz ve adavet (düşmanlık) beslemektir.

Milli Çözümün Hidayet ve Feraseti…
“Bismillahirrahmanirrahim” diyen Müslüman, artık her işini Allah namına yapacağına ve mutlaka O’nun kurallarına bağlı kalacağına ve O’nun dinini ve disiplinini üstün tutacağına, şeytani düzenlerin ve emperyalizmin uşaklığını yapmayacağına söz veriyor demektir. Allah’ın bütün kullarına ve tüm mahlûkatına, merhamet ve muavenet etmeye niyetlenmektedir.

İşte Milli Çözümün Hidayet ve Feraseti… Besmele ancak bu kadar özlü bir şekilde anlatılabilirdi. Teşekkürler Milli Çözüm. Teşekkürler Üstad Ahmet Akgül Hocamız. Rabbimiz, her işimize halis bir besmele çekerek başlamayı, hayırla neticelendirmeyi nasip etsin.

Allah razı olsun.
Allah razı olsun Hocam. Duam odur ki Rabbim gayret eden müslümanlar hürmetine tüm ümmeti Muhammed’e birlik olmayı nasip eder inşallah.

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilaf edenler gibi olmayın. İşte onlar, evet onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran: 105)
Özellikle; “Siz darmadağınık ve başıboş olduğunuz bir halde iken, nihayet bir liderin gayretiyle cihad ve cemaat şuuruna erişip, birlik ve beraberlik içinde bulunduğunuz bir vakitte sizi bölmek ve parçalamak isteyen kim olursa olsun, onu vurun.” (Buhari-Müslim) hadisine muhatap olmaktan, Allah’a sığınmalı, cemaat ve teşkilattan ayrılıp fitne ve fesada asla düşmemelidir.

İnsanlığın beklediği saadet ve adalet nizamını kurmak için gayret ve hizmet döneminde, cemaat ve teşkilata liderlik yapan zata; itimat, itibar ve itaat edilmesi gerektiğini âlimler ittifakla haber vermektedir.
[b]besmele okuyan Müslüman, “Biz yeryüzünde Allah’ın halifeleriyiz. (Bakara: 30-31) ‘İktidar emanetini biz yüklendik’ (Ahzâb: 72), o halde Allah’ın razı olduğu evrensel hukuk kurallarını yürüteceğimiz adil bir devlet düzeni kurmaya ve o düzende ‘Rahman’ sıfatı adına; dini, dili, rengi, ırkı ne olursa olsun, bütün insanların temel hak ve hürriyetlerini sağlayacağımıza ve koruyacağımıza ve ‘Rahim’ sıfatı adına da, hayırlı ve yararlı işler yapan, çalışan ve üreten insanların ücretini tastamam karşılayacağımıza söz veriyoruz.” demektir.[/b]

[b]Hazreti Peygamberin (SAV): “Allah’ım! Hakkı Hak olarak bize göster ve Hakka tâbi olmakla nasiplendir. Bâtılı da bâtıl olarak göster ve bâtıldan uzaklaşmakla şereflendir.” mealindeki duası da, bu imtihanı kazanmak için 4 şeyin şart olduğunu öğretmektedir.

1- Hakkı (İslam’ı, Kur’ani kuralları) bilmek, anlamak.

2- Hakka tâbi ve taraf olmak.

3- Bâtılın (İslam’a ve insanlığa aykırı sistemlerin) yanlışlığının farkına varmak.

4- Her türlü bâtıldan uzaklaşmak.

Zaten Allah’a imanın makbuliyeti için, önce tağutun (bozuk ve barbar sistemlerin) inkâr edilmesi öngörülmektedir. (Bakara: 256)

[/b]

[b]İnsanlığın beklediği saadet ve adalet nizamını kurmak için gayret ve hizmet döneminde, cemaat ve teşkilata liderlik yapan zata; itimat, itibar ve itaat edilmesi gerektiğini âlimler ittifakla haber vermektedir.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere itaat edin (sünnetine tâbi olun) ve sizden olan (Allah’ın ve Peygamberin yolunu takip etmek isteyen) emir sahiplerine itaat edin.” (Nisa: 59)

[/b]

Bismillah Her Hayrın Başıdır
Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır.

Sözler/1.söz

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
14
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...