BOP İLTİSAKLI İKTİDAR;
TÜRKİYE’Yİ PARÇALARDI!
PKK ile yürütülen meşhur Çözüm Süreci, Recep T. Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşmasıyla başlamış ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay koordinatörlüğünde yaygınlaşmıştı. 2009’da AKP’nin Milli Birlik ve Kardeşlik projesi, “Demokratik Açılım” kılıflı Çözüm ve Açılım Süreci’nin devamıydı. Bu sürece, 16 Temmuz 2014 tarihinde Resmi Gazete’de, “Terörün sona erdirilmesi” kanununun çıkmasıyla meşruiyet kazandırılmıştı. 2009 yılında Oslo Görüşmeleri’nde bu amaçla MİT ile PKK buluşmuşlardı. Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kuzey Irak için “Kürdistan” demeye başlamıştı. 16 Ocak 2010’da AKP’li Beşir Atalay, Çözüm Süreci doğrultusunda 4 ana başlıktan oluşan sözde “İnsan Hakları Paketi”ni açıkladı. Kürtçeyi resmileştirmek üzere “Yaşayan Diller Enstitüsü” açıldı, cezaevlerinde ve mahkemelerde Kürtçe konuşulması kararı alındı. Ardından Şubat 2010’da malum Habur skandalı yaşandı ve Devlet, PKK’lı militanların ayağına taşındı.
Hatta, şimdi hararetli Erdoğan şakşakçısı kesilen Devlet Bahçeli, o süreçte partisinin grup toplantısında, “433 maddelik Sevr Anlaşması’yla, şimdi Erdoğan iktidarının PKK Terör Örgütü’yle imzaladığı 10 maddelik teslimiyet ve hıyanet belgesinin hiçbir farkı yoktur” açıklamasını yapmıştı. Daha da ileri giden aynı Bahçeli, meşhur İmralı Görüşme Tutanakları’nın basına sızması üzerine, “Başbakan Erdoğan, İmralı canisiyle neleri görüşüp konuşmakta ve neyin, hangi tavizlerin pazarlığını yapmaktadır?” diye çıkışmıştı.
Şimdi, Millet İttifakı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladıktan sonra, etekleri iyice tutuşan Erdoğan-Bahçeli dayanışmasının ve kiralık yandaşlarının, Kılıçdaroğlu’na HDP ile görüşmeleri üzerinden sataşma ve toplumda prim yapma çabaları tam bir çifte standarttır, yani sahtekârlık ve münafıklıktır. Çünkü mevcut Anayasa ve kanunlara rağmen HDP’nin kapatılmasına dolaylı engel olan da yine bu Cumhur İttifakı’dır.
AKP’den HDP atağı!
Millet İttifakı’nda Cumhurbaşkanı adayının yaşanan gelişmeler sonrası açıklanması, iktidar cephesinde şaşkınlığa yol açmıştı.
Milliyet gazetesinden Ayşegül Kahvecioğlu’nun haberine göre, AKP kurmayları bu süreçte özellikle HDP’nin Millet İttifakı’na yönelik tavrının izlenmesi gerektiğine dikkat çekiyorlardı. AKP’nin, Kürt seçmene yönelik yeni adımları gündemine alabileceği sinyalini veriyorlardı.
AKP’li kurmaylar, “Bölge vekillerini çok iyi dinlememiz ve özellikle dindar Kürtleri yeniden kazanmamız lazımdır. Bu adımlar ‘MHP’ye rağmen’ değil, bizim atacağımız adımlar olmalıdır. Bölgeden doğru vekil adayları çıkarmamız, söylemle ilgili özel olarak çalışmamız, kayyumlarla ilgili yanlış okumaların önüne geçmemiz, HDP’yi doğrudan PKK ile ilişkilendiren dili esnetmemiz gerekiyor” demeye başlamışlardı!?[1]
Bu noktada asıl şu sorulmalıydı:
Millet İttifakı da, Cumhur İttifakı da, HDP oylarına talip olmaktalardı… Çünkü seçimi kazanmak için buna ihtiyaçları vardı… Ancak AKP ve MHP’nin, HDP oylarına talip olması “MÜBAH” sayılırken, CHP ve ortaklarının aynı oylara talip olması neden “GÜNAH” sayılmaktaydı? Veya şöyle soralım: Hizbullah Terör Örgütü’nün devamı olan HÜDA-PAR’la ittifak HELAL oluyor da, PYD’nin devamıyla irtibat neden HARAM sınıfına sokulmaktaydı?
Oysa acı gerçek şudur: BOP iltisaklı[2] bir iktidar, Türkiye’yi parçalayacaktır!
Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu, deprem felaketi sonrası, özellikle Hatay ilimiz üzerinde bazı sinsi adımlar atılabileceği konusunda çok kritik uyarılarda bulunmuşlardı. Gazeteci Ferda Yıldırım’ın kanalına katılan eski asker Naim Babüroğlu, şu önemli açıklamaları yapmıştı:
“2006’da bir ABD albayı tarafından bir harita çiziliyordu. Bu harita ABD Savunma Bakanlığı’na yakın dergide yayınlanıyordu. ABD’li albayın çizdiği harita Büyük Ortadoğu Projesi’ni resmediyordu. Yahudi asıllı Siyonist Kissinger ise 2014’te Ortadoğu’daki sınırların tamamen kaldırılması gerektiğini söylüyordu. İşte bakın; Irak, Suriye, Libya parçalanmış bulunuyordu. Filistin ise neredeyse yok oldu. Papa’nın Irak ziyareti şerefine bir pul basılıyordu. Pulda Kürdistan haritası görülüyordu. Bu pul resmen BOP’u resmediyordu.
Şimdi geldiğimiz duruma bakın; Irak yoktu. Filistin yoktu. Ve en son bu depremle Hatay’ın çoğu göç ediyordu. Evler, iş yerleri deprem sonucu enkaz altında kalıyordu. Hatay çok önemlidir. Hatay’ın bir tarihi derinliği ve dengeler ili olması üzerinde durulması gerekir. Hatay stratejik derecede önemlidir. Hatay sıkıntıya girerse, Mavi Vatan sıkıntıya düşecektir. Doğu Akdeniz ve Ege’de hamlelerimiz engellenecektir. Buradaki demografik yapıda büyük değişimler öngörülmektedir. Hatay’da demografik yapı değişince, malum merkezler kendilerine özerklik isteyebilecektir!
Şöyle ki; BM’ye başvuracaklar. Bunu kim yapacak? BOP’u çizen İngiliz, ABD ve İsrail’in istihbarat örgütleri kolları sıvayacaklar… Sonra bir bakacaksınız, Hatay’ı elimizden almaya çalışıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti elbette buna karşı çıkacak, aman Allah korusun! Ancak Hatay’a 1980’de yabancıya konut satış yasağı alındı. Satış yasak ama, Suriyeli olup da Türk vatandaşlığına geçmiş olan yeni gelenlere de bu yasaklanmalıdır. Bu kritik süreç geçene kadar bu yapılmalıdır. Suriyeliler (ve onları kışkırtıp kullanan İsrail) Türkler üzerinden mal, mülk satışı başlatmıştır. Yaralar sarılana kadar buna engel olunmalıdır. Bunları söylemeyi bir vatan borcu saymaktayım! Türkiye üzerindeki sinsi planların takır takır işlemesi bizi kuşkulandırmaktadır. Bu arada İsrail ve Güney Kıbrıs’ı NATO’ya hazırlıyorlar. Yine ABD, Yunanistan’ı destekleyip silahlandırmaktadır. 2030’da NATO’dan çıkarılmış bir Türkiye, devamında ise NATO’ya sokulan bir İsrail ve Güney Kıbrıs’ı göreceğimiz günler… Kendi başımızın çaresine bakmaya mecbur kalacağımız şartlara hazırlanmalıyız!”[3]
ABD Genelkurmay Başkanının, YPG-PKK’yı ziyaret etmesi, sınırımızda bir Kürdistan ilanıdır!
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü YPG/PKK’nın işgalindeki bölgeleri ziyaret edip teröristlerle kucaklaşmışlardı. ABD Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Albay Dave Butler, “General Milley, bugün (ABD’li) komutanlar ve askeri birliklerle görüşmek üzere Suriye’nin kuzeyini ziyaret etti. IŞİD ile mücadele misyonuyla ilgili güncel bilgileri aldı, kuvvet koruma tedbirlerini inceledi ve El-Hol mülteci kampındaki mültecilerin ülkelerine iade edilmesi çabalarını değerlendirdi” açıklamasını yapmıştı.
Amerikan medyasındaki haberlere göre, Milley, kendisiyle seyahat eden muhabirlerin, Suriye’de yaklaşık 900 Amerikan askerinin konuşlandırılmasının alınan riske değip değmeyeceğine ilişkin sorularına, “Bunun önemli olduğunu düşünüyorsanız, o zaman cevabım evet” diye yanıtlamıştı.
Suriye Dışişleri Bakanlığı ise bu ziyarete karşı çıkmışlardı.
Yapılan açıklamada, “Haber vermeden üst düzey bir ABD’li yetkilinin Suriye’nin kuzeydoğusundaki askeri üsse gitmesi, yasa dışı ve ülkenin toprak bütünlüğüne yönelik alçakça bir ihlâldir” ifadeleri kullanılmıştı.[4]
Oysa hâlâ Erdoğan iktidarı ABD Ankara Büyükelçiliğinden bir kâtibi Dışişlerine çağırıp konuyu geçiştirme çabasındaydı. ABD’li diplomat ise, dünyanın gözü önündeki bu ziyareti inkâra kalkışmıştı.
ABD Genelkurmay Başkanı Milley’in İsrail’den sonra Suriye ziyaretinin anlamı?!
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’in, Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü YPG/PKK’nın işgalindeki bölgeleri ziyaretinin detaylarını, Ciner Medya Grubu ABD Temsilcisi Ali Çınar aktarmıştı.
Orgeneral Mark Milley, Suriye’de bulunan askeri üsse önceden açıklanmayan sürpriz bir ziyaret yapmıştı. Ziyaret için önce İsrail’de bulunan Milley, İsrail’den sonra Suriye’nin kuzeydoğusuna geçerek, 900 askerin de bulunduğu üste bazı incelemelerde bulunmuşlardı. Sekiz yıldır Suriye’de bulunan Amerikan askerlerinin son durumunu yakından görmek için bölgede olduğunu söyleyen General Milley, YPG-PKK ile beraber DEAŞ ile mücadelede belli ilerlemenin kaydedildiğini vurgulamıştı. Beraberinde bölgeye giden gazetecilerin, “Suriye görevinin risk almaya değip değmediği” yolundaki sorusunu yanıtlayan Genelkurmay Başkanı Milley, durumu ABD ve müttefiklerinin güvenliğine bağlayarak ‘evet’ diyerek yanıtlamıştı.
Biden yönetiminin odak noktasının, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ve Asya Pasifik’ten Çin ile olası bir çatışmaya kaymasıyla, Suriye ve Irak’ta DEAŞ ile mücadele için askeri misyonun arka planda kaldığı iddiaları asılsızdı. Çünkü Siyonizm’in gerçek amacı, Suriye’yi ve Türkiye’yi parçalamak ve bu maksatla Kürdistan’ı kurmaktı.
Türkiye’nin, ABD’nin YPG desteğine şiddetle karşı çıkmasına rağmen; ABD, uzun zamandır DEAŞ ile mücadele bahanesiyle PKK-PYD terör örgütüne Pentagon bütçesinden de yüz milyonlarca dolar maddi kaynak ayırmaktaydı. 10 bin DEAŞ’lı teröristin hapishanelerde tutulması görevini de YPG üstlenmiş durumdaydı. ABD’li Genelkurmay Başkanı Milley’in Suriye Demokratik Güçleri ile Amerikan askeri üssünde görüşüp görüşmediği konusunda resmi bir açıklama yapılmamıştı. Genelkurmay Başkanı Milley’in sadece Amerikalı askerler ile resmi basına servis edilmesi bir aldatmacaydı.[5]
Bu arada kurusıkı çıkışlarıyla meşhur Erdoğan iktidarı; hem PKK’yı barındıran hem de Kur’an-ı Kerim yakanları koruyan İsveç’in NATO’ya alınmasına razı da olmuşlardı!..
İsrail güdümlü ABD, Kahramanmaraş merkezli depremi bir fırsat bilip, PKK-PYD’yi Türkiye’ye saldırtmıştı!
Ülkemiz 6 Şubat 2023 depremiyle sarsılırken, güya müttefikimiz olan ABD ve elbette İsrail’in gizli ve kirli hedefleri istikametinde, ağır silahlarla donattıkları PKK-PYD eşkıyalarını, en yaralı ve en yaslı olduğumuz kritik bir süreçte üzerimize saldırtmaları, düşmanlığın daniskasıydı, kahpeliğin dik âlâsıydı… Hâlâ bu Siyonist kuduz İsrail’le, normalleşme girişimlerini sürdüren AKP iktidarının bu duyarsızlığı, daha önce PKK ile yürütülen sözde ÇÖZÜM SÜRECİ’nden daha tehlikeli ve tavizci bir davranıştı… Ve siyasetin kızıştığı şu ortamda, dindar ve vatanperver tüm Kürt kardeşlerimizle, PKK-PYD ve bunların arkasındaki İsrail ve ABD’yi asla karıştırmamak lazımdı!
Eski Ülkü Ocakları Başkanı: Bir Mafya Grubu Üzerinden Kılıçdaroğlu’na Hamle Yapılacağıyla İlgili Duyumlarım Vardır!
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanan Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili ortaya atılan iddia kamuoyunda yankılanmıştı. Eski Ülkü Ocakları Başkanı Alaattin Aldemir katıldığı canlı yayında, “Devlet görevlilerini göreve çağırıyorum. Bir mafya grubu üzerinden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hamle yapılacağıyla ilgili duyumlarım var. Bu ateş hepimizi yakar. Çok açık söylüyorum ve uyarıyorum!” ifadelerini kullanmıştı.
Alaattin Aldemir ayrıca şunları aktarmıştı; “Devlet görevlilerine sesleniyorum. Hepsi ortak olur bu işin sorumluluğuna! Genel Başkan’a haber bile vermeden ben bunu sizinle paylaşıyorum. Bir mafya grubunun üzerinden, Sinan’a (Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş) yaptıkları gibi bir uyuşturucu çetesi eliyle bir şeyler tezgâhlandığını duyuyorum, hem de liderlere yönelik, sakın ha. Sakın ha (buna fırsat tanımayın)!.. Bu ateş hepimizi yakar. Çok açık söylüyorum. Ülkemizi karıştırmak istiyorlar!”
Zaten daha önce Bahçeli hedef göstermiş, Alaattin Çakıcı tehditler yağdırmıştı!
Organize suç örgütü lideri olduğu belirtilen Alaattin Çakıcı, Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarındaki “Hükümet istifa” sloganlarını hedef alarak, “Devlet ve milletine bağlı olanlar bu ihaneti asla unutmayacaklar” tehdidini savurmuşlardı. Maraş merkezli depremlerin ardından oynanan ilk Süper Lig maçlarında Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünlerinde “Hükümet istifa” sloganları atılmıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli, Beşiktaş maçındaki tezahüratlardan sonra sosyal medya hesabından, “Türk futbolunu zillet ve rezalete mahkûm etmek isteyenlere göz yummak, alttan almak, sessiz durmak geldiğimiz bu aşamada mümkün değildir” ifadelerini kullanarak kulüp üyeliğinden istifa ettiğini açıklamıştı.
Bahçeli’nin girişimiyle çıkarılan infaz indirimi paketi kapsamında cezaevinden tahliye edilen organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı da hükümeti istifaya çağıran taraftarlara tehditler yağdırmıştı.
“Son yüzyılın en büyük doğal afeti ülkemizde yaşanmıştır. Sayın Devlet Başkanımız, devletimizin tüm birimlerini, milletimizle birlikte… Genel Başkanımız Sn. Devlet Bahçeli, devlet ve millet ile el ele anında müdahale edilmiştir. Fenerbahçe tribününde başlayan, dozunu arttıran ve bir gün sonra Beşiktaş-Antalyaspor maçında Antalyaspor tribününde ihanetlerini tekrarlamışlardır. Beşiktaş Çarşı grubu, bu duruma karşı çıkmıştır. Kulüp başkanlarının bu ihanete ortak olmadıkları inancındayım. Bu ihaneti organize eden kim ise bu ihanetlerde kim aktif görev almış ise Allah’ın laneti üzerlerine olsun. Devlet ve milletine bağlı olanlar bu ihaneti asla unutmayacaklardır!” diyen Alaattin Çakıcı sayesinde Devletimiz ve güvenliğimiz sağlanmış durumdadır(!).
Yeni Şafak yazarının Deprem Bölgeleriyle ilgili: “Devlet orada yok, insanlar perişan durumda” itirazı!
Yusuf Kaplan’ın katıldığı bir YouTube kanalında depremlerle ilgili yetersizliğe ve ihmale isyan ederek, “Devlet hâlâ orada yok. İnsanlar perişan durumda, daha çadır gitmedi” itirazı yandaşları sarsmıştı.
Katıldığı bir YouTube kanalında depremin ilk haftasının sonunda söylediği sözler ile sosyal medyada gündem olan Kaplan, “İnsanlar orada perişan durumdalar. Hâlâ çadır gitmeyen yerler var… 7 gün oldu çadır gitmedi, insanlar soğuktan donuyorlar” deyince, programın moderatörü Serdar Tuncer, Kaplan’a karşı çıkmıştı.
MyMecra adlı bir YouTube kanalında yayınlanan videoda Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan’ın, program sunucusu Serdar Tuncer ile yaşadığı “Devlet nerede?” tartışması sosyal medyada tartışılmıştı. Serdar Tuncer’in, “Mevsim kış, 10 şehir var, buna rağmen 2. günden itibaren tam manasıyla nezaret edebilen bir devlet var” sözlerine katılmayan Yusuf Kaplan, “Daha ortada yok, daha henüz devlet yok hâlâ orada. Perişan halde insanlar var… Hâlâ çadır gitmeyen yerler var… 7 gün oldu çadır gitmedi, insanlar soğuktan donuyor” diyerek gerçeklere tercüman olmuşlardı.
Askerin depreme müdahalesine kim karşı çıkmıştı?
Depreme müdahalenin gecikmesi konusu hâlâ tam olarak aydınlatılmamış ve yanıtlanmamıştı… Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı olarak Adıyaman’da yaptığı konuşmada, “Sarsıntıların yıkıcı etkisi, olumsuz hava nedeniyle ilk birkaç gün Adıyaman’da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Bunun için helallik istiyorum” sözleri bir itiraftı. Oysa, “Olumsuz hava şartları”, birkaç günlük gecikmeyi izah etmeye yeterli olmamıştı. Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın tam da bu konuda Erdoğan’dan önce yaptığı açıklama ise enteresandı.
“Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan ilk deprem saat 04:17’de gerçekleşti. Millî Savunma Bakanlığı’nın yanı sıra Genelkurmay, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin harekât merkezleri süratle yapılması gerekenleri yaparak saat 04:30’da birliklerden rapor istedi. Aynı saatte Türk Silahlı Kuvvetleri İnsani Yardım Tugay Komutanlığına ‘hazır ol’ emri verildi. Saat 04:50’de 2. Ordu Komutanı Orgeneral Metin Gürak görevinin başındaydı ve birliklerden durum raporu almaya başladı. Saat 05:00’te Bakanlığımız bünyesinde Afet Acil Durum Kriz Merkezi teşkil edildi. Eş zamanlı olarak kriz merkezleri Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıklarında da çalışmaya başladı” diyen Akar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile saat 05:10’da telefon görüşmesi yaptıklarını ve hava, kara ve deniz birliklerinin koordineli olarak sevke hazır hale geldiğini ifade etti. Akar, saat 10:00 itibarıyla depremden etkilenen Hatay’daki 8’inci Komando Tugayı’nın arama-kurtarma çalışmalarına başladığını bildirdi… (İyi de, bunları daha sonra kim ve niçin engellemişti?!)
Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın şu itirafları da asıl gerçeği ortaya koymaktaydı!
“Askerler zaten olağanüstü durum için, afet için yetiştirilmiş insanlardır. Siz afet operasyonunun içerisinde askeri konumlandırmazsanız, askerî kapasiteyi konumlandırmazsanız yanlış yaparsınız. Siz bir taraftan uluslararası bir afet yardım çağrısında bulunuyorsunuz ama kendi içinizde sivil-asker iş birliği mekanizmanız maalesef geçmiş dönemlerde çökertildiği için bu mekanizmadan faydalanamıyorsunuz!”
Askerlerin neden ilk andan itibaren bütün güçleriyle sahaya gönderilmediği konusunda bir de emekli askerî Hâkim Albay Zeki Üçok’un Cumhuriyet’ten Barış Terkoğlu’na yaptığı açıklama vardı. Üçok, “Benim şöyle bir duyumum var. 2. Ordu Komutanı, ‘bir an önce depreme müdahale etmemiz’ lazım demiş. ‘Beklemede kalalım’ denilince üzüntüden ağlamış” diye aktarmıştı.
Muhataplardan hâlâ ses çıkmamıştı!
Enkaz altında kalanların bir kısmı hâlâ canlıyken, devletin müdahale etmekte birkaç gün geciktiğini Cumhurbaşkanı da kabul ediyorlardı. “Birkaç günlük gecikme”nin çeşitli sebepleri, daha doğrusu bahaneleri sıralanmıştı. Oysa hava durumu mazeret sayılmazdı. AKP iktidarının “asker korkusu” dışında en az o kadar vahim bir gerçek daha vardı: Deprem bölgesinde haberleşme kesildiği için mesela Antakya’daki felaketin boyutları ilk iki gün anlaşılamamıştı![6]
Fatih Altaylı’nın önemli itirafı: Avrupa Birliği AKP’ye destek çıkacaktı!
Habertürk yazarı Fatih Altaylı, 8 Mart 2023 tarihli yazısında; AKP hükümetinin ve Cumhur İttifakı’nın Avrupa Birliği tarafından destekleneceğini açıklamıştı. Altaylı, yazısının ilgili bölümünde şunları aktarmıştı:
“Avrupa Birliği, seçim döneminde muhtemelen mevcut iktidarı destekleyecek, mevcut iktidarın sürmesi için gereken hareket tarzı ne ise onu benimseyecek. Bunun en temel nedeni ise hiç kuşkunuz olmasın ‘Göçmenler meselesi’ olduğu söylenecek… Bunun ilk işaretleri gelmeye başladı bile. AB ülkeleri, muhalefetin seçimleri kazanması halinde göçmen politikasının değişecek olmasından duyacakları rahatsızlığı şimdiden dillendirmeye başladılar.
Anadolu’yu kim bir ‘Göçmen hendeği’ olarak kullanmayı kabul ediyorsa, Batı’nın desteği ona olacak!”[7]
İsmailağa’da AB hibesi skandalı!
Çarşamba’ya bağlı Yavuz Sultan Selim Gençlik Derneği’nin “İslamofobiyle mücadele” için AB’den aldığı hibeye karşı çıkan Ahmet Mahmut Ünlü’yü, Mahmut Efendi’nin torunu yanıtlamıştı. Yavuz Sultan Selim Gençlik Derneği’nin “İslamofobiyle mücadele” için Avrupa Komisyonu’ndan 31 bin 455 euro hibe almasına Ahmet Mahmut Ünlü, “Eğitim için AB’ye proje sunup onlardan para almak, 20-30 bin euro için bu zillete katlanmak asla câiz değil. Dış devletlerden bir dernek ve vakfın yardım ve bağış kabul etmesi uygun olmaz. Zira bugün para alan yarın emir alır” yorumunda bulunmuşlardı.
Merhum Mahmut Ustaosmanoğlu’nun torunu ve Yavuz Sultan Selim Gençlik Derneği Başkanı Abdülhalik Ustaosmanoğlu ise, Cübbeli Ahmet’e 24 Şubat’taki haftalık sohbetinde cevap vermeye çalışmıştı.
“Şer konusunda insanlara yol açmamak lazım” diyen Ustaosmanoğlu, “Düşmanlık konusunda yardımlaşmayın. Bilip bilmeden sosyal medyada paylaşmayın. Önce bir sorun; AB’den ne almışız, almamışız. Bir sor da sonra paylaş. Koskoca adamsın. İnsanları düşmanlığa teşvik etme.” ifadelerini kullanan Abdülhalik Ustaosmanoğlu: “Projeye ilişkin bilgi notunda, pandemiyle birlikte dijital dünyada da İslamofobinin etkisinin sürdüğü belirtilirken, “Dijital yaşamın getirdiği yenilikleri doğru kullanarak İslamofobinin etkisini azaltmak için gençlik politikalarını hayata geçirmek istiyoruz. İslamofobinin dijital yaşamdaki etkilerini azaltmayı amaçlıyoruz” diyerek hem Haçlı AB ile ittifak ve irtibatlarını doğrulamış, hem de Barbar Batı’nın korkusu olan ve tüm ahkâmıyla uygulanan İSLAM’ı engellemek üzere görev aldıklarını bir nevi itiraf buyurmuşlardı. Bu Şeytani Proje kapsamında yaşları 18-30 arasında değişen 50 kadın ve 50 erkeğe yönelik 7 gün süren çalıştay yapılacaktı!?[8]
Yeşilay’ın Arpalıkları!
103 yıl önce kurulan Yeşilay da tıpkı Kızılay gibi AKP’nin arka bahçesi olup çıkmıştı. Sağlık Bakanlığı’nın 291 milyon TL aktardığı Yeşilay’ı; Erdoğan’ın kızı, eski TÜGVA müdürü ve çok sayıda AKP’li yönetiyordu. Depremzedelere göndermesi gereken çadırları ve yardım malzemelerini satan Kızılay gündemdeki yerini korurken, 103 yıl önce kurulan Yeşilay da iktidarın arka bahçesine dönüştürülmüş durumdaydı. Yeşilay’ın da neredeyse tüm yöneticileri tıpkı Kızılay’da olduğu gibi AKP’li veya iktidarla yakın ilişki içerisinde olan isimlerden oluşmaktaydı. İktidarın Yeşilay’ı bu kadar önemsemesinin nedeni ise milyonlarca liralık bütçeydi, yani tam bir arpalıktı!
Birgün’den İsmail Arı’nın haberine göre; Sağlık Bakanlığı’nın 2022 Yılı Faaliyet Raporu’nun “Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yapılan Transferler” başlıklı bölümünde yer alan bilgiye göre, Bakanlık kasasından Yeşilay’a 291 milyon 354 bin TL aktarılmıştı. Ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın son 8 yılda Yeşilay’a aktardığı toplam para ise tam 844 milyon 984 bin lira olarak açıklanmıştı. Yani 1 milyara yaklaşmıştı.
Bunlara Boğaz’da tarihi yapı tahsis edilmiş durumdaydı!
İstanbul Sarayburnu’ndaki tarihi Sepetçiler Kasrı 2011’de Yeşilay’a tahsis edilmiş durumdaydı. Tarihi yapı Yeşilay Genel Merkezi olarak kullanılmaktaydı. Öte yandan 2021’de tarihi Sirkeci Garı sahasında bulunan liman bölgesi, 49 yıllığına Yeşilay’a aktarılmıştı. Ancak 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ile Sepetçiler Kasrı’nı AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İmam Hatipten arkadaşı Hasan Gürsoy’un almak istediği ortaya çıkmıştı.
Hatırlayınız, Kızılay Başkanı yalan söyleyip kurtulmaya çalışmıştı!
Çadır ve yardım malzemelerini satmasıyla ülke gündemine oturan Kızılay’ın Başkanı Kerem Kınık, kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, “155 yıldır kamudan katkı almıyoruz. Bağışlarla, uluslararası fonlarla ve kendi girişimlerimizle bütçemizi oluşturuyoruz” buyurmuşlardı. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın 2022 Yılı Faaliyet Raporu ile Kınık’ın doğru söylemediği ortaya çıkmıştı. Raporda yer alan bilgilere göre, sadece geçen yıl Bakanlık kasasından Kızılay’a yaklaşık 74 milyon TL aktarılmıştı.
İşte milyonlar böyle akmıştı:
♦ 2015: 15 milyon TL
♦ 2016: 15 milyon 930 bin TL
♦ 2017: 16 milyon 443 bin TL
♦ 2018: 116 milyon 322 bin TL
♦ 2019: 93 milyon 289 bin TL
♦ 2020: 148 milyon 548 bin TL
♦ 2021: 163 milyon 83 bin TL
♦ 2022: 291 milyon 354 bin TL
Toplam: 8 YILDA 844 MİLYON 984 BİN TL
Yönetim AKP’lilerden oluşmaktaydı!
► Esra Albayrak
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı ve eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın eşi.
► İlyas Kaya
AKP’li eski Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın eşi.
► Ahmet Kaan
Önder İmam Hatipliler Derneği’nde Genel Başkanvekilliği görevini yürütüyor.
► Ülkenur Büke
2019 yerel seçimlerinde AKP’den Silivri Belediyesi meclis üyeliğine seçildi.
► Salih Çil
İBB’de çalıştı, Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜGVA’da müdürlük yaptı.
► Safa Koçoğlu
Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı. Aile Bakanlığı’nda müşavir olarak çalıştı.
► Faruk Kacır
AKP döneminde İBB’de yöneticilik yaptı. PTT’de müdürlük yaptı.
► Samet Koca
Bilal Erdoğan’la birlikte Türkiye Gençlik STK’ları Platformu’nda yöneticilik yaptı.
► Suna Üstüner
İçişleri Bakanlığı’nda daire başkanı.
► Harun Mertoğlu
Saray’a bağlı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu’nda (TİHEK) yer alıyor.
► Salih Kaygusuz
Erzurum İl Milli Eğitim Müdürü.[9]
Bu arada Dünya’da da tansiyon iyice yükselmeye başlamıştı! Çin 29 savaş uçağı ve 4 gemi ile bölgeye açılmıştı!
Tayvan Savunma Bakanlığı, Ada çevresinde Çin’e ait 29 askeri hava aracı ve 4 savaş gemisinin tespit edildiğini açıklamıştı.
Bakanlığın açıklamasına göre; 29 hava aracından 21’i, Tayvan’ın “Hava Savunma Tanımlama Bölgesi” (ADIZ) ilan ettiği bölgeye girdi. 17 “J-10” ve 4 “J-16” savaş uçağı, ADIZ’ın güneybatı bölümüne uçtu. Ada çevresinde ayrıca 4 savaş gemisi kaydedildi. Ada çevresinde tespit edilen hava araçları ve gemilerin, elektronik takip vasıtaları, devriye uçakları, gemiler ve yer füze sistemleriyle izlendiği belirtildi.
Bakanlık tarafından, 25 askeri hava aracı ve 3 savaş gemisinin Ada çevresinde görüldüğü bildirilmişti. Uçuşlar ve gemi devriyeleri, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın; Tayvan’ın Çin’in iç meselesi olmadığına, buradaki bir çatışmanın bütün dünyayı etkileyeceğine ilişkin sözlerinin yarattığı tartışmanın ardından gelmişti.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Ukrayna Savaşı’nın yıl dönümünde ülkesinde “The Atlantic” dergisine verdiği röportajda, “Eğer Çin’in saldırganlığı nedeniyle Tayvan’da kriz çıkarsa bunun dünya ekonomisi ve diğer ülkeler için sonuçları felaket olacaktır” ifadelerini kullanmıştı. Çin ise Blinken’ın sözlerine tepki göstermiş, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, Pekin’de düzenlenen olağan basın toplantısında, Blinken’ın sözlerine “saçma ve sorumsuzca” diyerek karşı çıkmıştı. Sözcü Mao, “ABD’ye açık bir mesajımız var. Bölme taktiklerinden vazgeçin, dünyayı Tayvan konusunda yanıltmayı bırakın. Eğer ABD tutumunda ısrar ederse bedeli ağır olacaktır” ifadelerini kullanmıştı.
Çin, ABD’nin önceki Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Ağustos 2022’deki ziyaretinin ardından, Tayvan çevresindeki uçak ve gemi devriyelerini artırmış, Tayvan Boğazı’nı ayıran itibari “orta çizgi”yi geçtiği uçuşları düzenli hale getirmiş durumdaydı. Ada’yı topraklarının parçası olarak gören Pekin, “Tek Çin İlkesi”ni vurgulayarak Tayvan’ın dünya ülkeleriyle müstakil diplomatik ilişkiler kurmasına, Birleşmiş Milletler’de ve diğer uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesine karşı çıkarak, kendisini tanıyan ülkelerin Tayvan ile diplomatik ilişkileri kesmesini şart koşmaktaydı.[10]
Evet; ülkemiz, bölgemiz ve dünyamız böylesi ciddi ve endişe verici tehlikelerle karşı karşıya bulunurken, ülke yönetiminin tekrar bir BOP iltisaklısına bırakılması, telafisi imkânsız sonuçlara yol açardı!
[1] Milli Gazete – 08 Mart 2023
[2] İltisak: İrtibatlı, alâkalı, ortak tavırlı.
[3] 06 Mart 2023 – yeniakit.com.tr
[4] 05 Mart 2023 – https://www.aydinlik.com.tr/haber/abd-genelkurmay-baskani-
[5] 05.03.2023 – https://www.haberturk.com/abd-genelkurmay-baskani-
[6] Yeniçağ – 01 Mart 2023
[7] Milli Gazete – 08 Mart 2023
[8] Milli Gazete – 06 Mart 2023
[9] Yeniçağ – 05 Mart 2023
[10] Sabah – 02 Mart 2023
Milli Çözüm Yazmıştı….
[quote name=”Nesrin”]Görüşleriniz, fikirleriniz güzel ama kafamda bir soru var? Kılıçtaroğlu dürüst biri olabilir. Ayrımcı da değil. Uzlaştırıcılık yönüde var. Ama biraz fazla Kılıçtaroğlu’na anlam yüklemiyormusunuz? Sonuçta Kılıçtaroğlu da küresel sermayenin bir adamı değil mi? Tıpkı Erdoğan gibi!.[/quote]
Milli Çözüm Yazmıştı:
AL BİRİNİ, ÇAL DİĞERİNE!
Bakın aynen: “Yedi, kocalı Hürmüz…”
Güçlendirilmiş bir, Cumhurbaşkanlık…
Amma ne yönetir; parçalı gürbüz…
Aklı yatan herkes, duyar şaşkınlık…
Akılları kısır, görüşler dardır
Yeni bir nizama, ihtiyaç vardır…
Memleket yönetir, mafyacı berduş
Huzur arar Yörük, Dadaş ve Gakkoş
Muhalefet sakat, iktidar sarhoş
Milletin feryadı, hep ahu zardır
Talihli çıkışa ihtiyaç vardır…
Devlete En Büyük İhanetı Yaptılar!Yargılanmalılar!
PKK ile yürütülen meşhur Çözüm Süreci, Recep T. Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşmasıyla başlamış ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay koordinatörlüğünde yaygınlaşmıştı. 2009’da AKP’nin Milli Birlik ve Kardeşlik projesi, “Demokratik Açılım” kılıflı Çözüm ve Açılım Süreci’nin devamıydı. Bu sürece, 16 Temmuz 2014 tarihinde Resmi Gazete’de, “Terörün sona erdirilmesi” kanununun çıkmasıyla meşruiyet kazandırılmıştı. 2009 yılında Oslo Görüşmeleri’nde bu amaçla MİT ile PKK buluşmuşlardı. Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kuzey Irak için “Kürdistan” demeye başlamıştı. 16 Ocak 2010’da AKP’li Beşir Atalay, Çözüm Süreci doğrultusunda 4 ana başlıktan oluşan sözde “İnsan Hakları Paketi”ni açıkladı. Kürtçeyi resmileştirmek üzere “Yaşayan Diller Enstitüsü” açıldı, cezaevlerinde ve mahkemelerde Kürtçe konuşulması kararı alındı. Ardından Şubat 2010’da malum Habur skandalı yaşandı ve Devlet, PKK’lı militanların ayağına taşındı.”
Allah razı olsun Hocam!Bizlere hep hakkı anlattınız ,hakkı haykırmamıza ön ayak oldunuz!
Kılıçtaroğlu ile ilgili
Görüşleriniz, fikirleriniz güzel ama kafamda bir soru var? Kılıçtaroğlu dürüst biri olabilir. Ayrımcı da değil. Uzlaştırıcılık yönüde var. Ama biraz fazla Kılıçtaroğlu’na anlam yüklemiyormusunuz? Sonuçta Kılıçtaroğlu da küresel sermayenin bir adamı değil mi? Tıpkı Erdoğan gibi!.
BOP’ta boğulacaksınız!
Hoca efendileri bir gecede vatan haini ilan edildi, zalim işbirlikçiler bir süre lanetlendikten sonra unutulmaya mahkumdur.
Plan kuranların en hayırlısı Allah’tır. Ne eylerse güzel eyler. BOP taşeronları bu dünyada ve ahirette rezil ve zelil olmaya mahkumdur. Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Milli Çözüm Makaleleri Hakka tercüman ..
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aldatılır bir varlık değildir. O’nu, aldatabilirim zehabında bulunanların, işte asıl onların kendileri için telâfisi çok güç olacak derecede aldanmış olduklarına ve olacaklarına şüphe edilmemelidir”.
Mustafa Kemal Atatürk
Görenedir görene, köre nedir köre ne?
BOP’a hizmeti hâlâ devam eden bu AKP’yi iktidarda tutmak isteyen, fakat danışıklı dövüş olsun diye ara sıra çatlak sesler çıkaran Siyonist haçlı Batı da,
Tüm kamu kurum ve kuruluşlarına haksız ve liyakatsiz bir şekilde yuvalanıp nemalanan Erdoğan’la avenesi de,
Bunların borazanlığını yapan kiralık-yalaka-yandaş basın ve medya da,
Millet İttifakı’nın iktidara gelerek; Adil bir Düzen’in kurulmasına zemin hazırlanacağını ve kendi zulüm düzenlerinin sona ereceğini görüyor-biliyor ve haliyle korkuyorlar.
Korkunun ecele faydası yoktur. İnşaallah en yakın zamanda bu zulüm düzeni değişecek ve Erbakan Hocamızın hazırlayıp Ahmet Akgül Hocamızın olgunlaştırdığı; Aklıselimin, Müsbet Bilimin, Tarihi Tecrübe ve Birikimin, Vicdani Kanaat ve Tatminin, Kur’an-ı Kerim’in ve diğer kutsal metinlerin, hepsinin ortaklaşa ve ittifakla: “Bu iyidir, güzeldir, hayırlıdır ve yararlıdır” dedikleri şeylerin “DOĞRU” kabul edildiği; ama bu beş değer ölçülerinin, ittifakla: “Bu kötüdür, çirkindir, zararlıdır ve fitne çıkarıcıdır” dedikleri şeylerin ise “YANLIŞ” kabul edildiği; aklı ve vicdanı olan hiç kimsenin bu tarif ve tespitlere karşı gelemeyeceği; doğruları esas alan, yanlışları bırakarak hazırlanan ilmi, insani ve İslami bir medeniyet projesi olan Adil Düzen kurulacaktır.
Millet ittifakı sadece makalede işlenen konuyu bu şekilde millete arz etse (okusa) %50+1 sorununun kalmayacağı ortada!
Konunun tas tamam olarak böylesine muhteşem hazırlanıp Cumhur İttifakının çifte standart tının gün yüzüne çıkartılma “kabiliyetini/cesaretini/bilgeliğini” Millet İttifakından beklemek çok zor.
Fakat en azından, [b]Üstad Ahmet Akgül Hocamızın[/b] makalesinin ilgili bölümlerinin, noktasına virgülüne dokunmadan, halkımızı aydınlatmak adına basında yer alan kişilerin her fırsatta okuması: Cumhur İttifakının çifte standartla elin tuttuğu en büyük kozunun ellinden alınmasına aynı zamanda milletimiz aydınlatılmasına vesile olacaktır.
Ahmet Hocamız ; Def-i Mefasid Celbi Menafiden Evladır prensibince ÖNEM VE ÖNCELİĞİMİZ konusunu muhteşem bir makaleyle kaleme almış… Şükranlarımı arzederim.
Makale son derece ülkemiz ve bölgemizde gerçekleşen çok mühim hadiseleri hatırlatarak , bu hadiseleri görmezden gelen veya çanak tutan BOP İLTİSAKLI İKTİDARIN TÜRKİYE’Yİ PARÇALAYACAĞINI , her kafanın anlayacağı ve uyanacağı şekilde gerçekleşen olaylarla izah edildiğini görüyoruz… Milli Çözüm makaleleri , hakka tercüman olma konusunda insanlığa en büyük hizmeti sunmakta… Kirli güçler hedeflerini eskisi gibi gizli gizli yapmadığı halde alenen yaptığı halde insanlık AKP eliyle Haim Nahum doktirininin gereği yani : Borca esir edilen – aç bırakılan – işsiz bırakılan – dinin özünün bozulduğu , konularında halkımız yozlaştırılıp ve çaresiz bırakıldığı için makaledeki gerçeklerden bihaber malesef… Ancak bu hale düşülmesinin sebebi de elbette bu vurdumduymazlığının gereğidir…
Çok şükür Milli Çözüm ; “İnsanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır.” Hadisi Şerifinin gereği Asrımıza ve Hakka tercümanlık yapmaktadır… Böylesi zor bir süreçte bu kutsal vazifeyi herşeye rağmen bihakkın yerine getirmek için canhıraşane çalışması gayreti çabası her türlü takdirin üstündedir… İyi ki varsın Milli Çözüm , İyi ki varsın Ahmet Akgül Hocam…
Bu minvalde ülkemizin en büyük sorunu problemi makalede de okuduğumuz üzere AKP ZİHNİYETİDİR… İyinin doğrunun güzelin faydalının ve adil olanın hakim olması için önce bu yanlış zihniyet ve sistemden kurtulmak daha sonra iyilikleri güzellikleri faydalı olanı hakim kılmak kanunlaştırmak vs… gerekiyor… Makalede de ifade edildiği üzere : [u][b]Evet; ülkemiz, bölgemiz ve dünyamız böylesi ciddi ve endişe verici tehlikelerle karşı karşıya bulunurken, ülke yönetiminin tekrar bir BOP iltisaklısına bırakılması, telafisi imkânsız sonuçlara yol açardı! [/b][/u]Dolayısıyla önümüzde çok mühim bir var olma veya yok olma diyebileceğimiz bir seçim süreci var… İnşaallah öncelikli sorun Akp olduğu için Millet İttifakına destek oy vermek Sayın Kılıçdaroğlu’nu desteklemek EN ÖNCELİKLİ gayretlerimiz arasında olmalıdır.. Bu konunun gereklerini zaten Milli Çözüm devamlı makalelerle anlayışımıza sunmaktadır…
Mavi Vatan sıkıntıya düşecektir.
Şimdi geldiğimiz duruma bakın; Irak yoktu. Filistin yoktu. Ve en son bu depremle Hatay’ın çoğu göç ediyordu. Evler, iş yerleri deprem sonucu enkaz altında kalıyordu. Hatay çok önemlidir. Hatay’ın bir tarihi derinliği ve dengeler ili olması üzerinde durulması gerekir. Hatay stratejik derecede önemlidir. Hatay sıkıntıya girerse, Mavi Vatan sıkıntıya düşecektir. Doğu Akdeniz ve Ege’de hamlelerimiz engellenecektir. Buradaki demografik yapıda büyük değişimler öngörülmektedir. Hatay’da demografik yapı değişince, malum merkezler kendilerine özerklik isteyebilecektir!