DEPREM FELAKETİNE KUR’ANİ BAKIŞ
Öncelikli olarak şunu özellikle vurgulayalım ki, depremle ve benzeri felaketlerle ilgili her türlü tedbiri almamak… Doğal ve sosyal kanunlara ve siyasal sorumluluklara aykırı davranmak günahtır ve cezası çok ağırdır.
“İnsanların kendi ellerinin kazandığı (tahribat ve talanlarının yol açmasıyla, doğal ve sosyal yapıyı bozmaları) dolayısıyla, karada ve denizde (nice) fesat (bozulma) ortaya çıktı (çıkacaktır). Umulur ki, (fesatlık ve fırsatçılık yapıp doğayı tahribattan) dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını (felaket ve musibet olarak) kendilerine tattırmaktadır. [Not: Bu yüzden deprem ve sel gibi çeşitli afetler ve felaketler yaşanmaktadır. Faiz ve rant ekonomisi de emek ve üretime dayalı doğal ve doğru iktisadi hayatı temelinden bozmakta ve hayatı yozlaştırmaktadır.]” (Rum Suresi: 41)
“Size isabet eden (sıkıntı, sarsıntı ve) musibetler; kendi ellerinizle kazanıp (yaptığınız yanlış işler ve kötülükler) yüzündendir. Üstelik (Cenab-ı Hakk hatalarınızın ve ihmalkârlığınızın) birçoğunu da affetmektedir.” (Şura Suresi: 30) ayetleri bu durumu bize hatırlatmaktadır.
Mü’min; bütün olayları iman dayanaklı ve Kur’an kaynaklı düşünen, ama kulluk ve imtihan gereği, her konuda sebeplere yapışan ve tedbirli hareket eden, inançlı ve kutsal amaçlı insan demektir. Ülkemizde 6 Şubat 2023’te yaşanan ve asrın felaketi sayılan, Kahramanmaraş merkezli büyük deprem hadisesini de bu açıdan ele almak ve geleceğimizi buna göre kurgulamak gerekir. İlim ve fikir adamları, Kur’an’dan ve bilimsel kaynaklardan bu gibi işaretleri çıkarıp hatırlatmakla; devlet adamları ise, binde bir ihtimal bile olsa bunları ciddiye almak ve çareler aramakla görevlidir.
İşte Kur’an-ı Kerim’de İbrahim Suresi’ndeki 46 ve 47’nci ayetlerde Cenab-ı Hak bu konuda bizleri uyarmakta ve depremleri tetikleyecek yüksek teknolojik hilekârlık ve düşmanlıklara işaret ve ikaz buyurmaktadır.
“Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)”
“Sakın ha, Allah’ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)” (İbrahim Suresi: 46-47)
Maalesef on bir ilimizi ve bağlı ilçe ve köylerimizi yıkan, on binlerce can kaybımıza ve yüz binlerce yaralımıza mal olan Kahramanmaraş merkezli büyük depremde de, bölgede onlarca metre derinlikte, 40 metre genişlikte ve 230 metre mesafede dev yarıkların açılması… Hatta bir iki yerde koca dağların yerinden oynaması, bize bu ayetin gerçekliğini bir kez daha ispatlamıştır.
6 Şubat 2023 depreminden sonra, 20 Şubat’ta Samandağ açıklarında bir deprem daha yaşanmıştı. Ve hayret! Aynı anlarda Samandağ açıklarında birkaç günden beri devriye gezen ABD Donanması’na ait USS Hershel Woody Williams (ESB-4) gemisi dolaşmaktaydı. Samandağ açıklarında bu geminin devriye gezmesinin sonrasında bu depremin olduğunu hatırlatalım. Bir taraftan da ABD Uçak Gemisi USS George HW Bush’un, ki nükleer enerji ile çalıştığını da asla unutmayalım. Bu uçak gemisinin Doğu Akdeniz’de Rodos Adası’nın doğusunda seyrettiği yönünde de haberler aktarılmaktadır. Bu uçak gemisinden kalkan ABD Donanması’na ait gerek devriye gerekse de savaş uçakları ise, Akdeniz’de Türkiye kıyılarında sık sık tatbikat yapmaktadır. Yine İskenderun açıklarında Alman savaş gemisinin olması da dikkatlerden kaçmamıştır.[1]
İbrahim Suresi: 46’ncı ayetin son bölümünde geçen “Li-tezule” kelimesindeki “zule”; yerinden sarsıp oynatmak, kaldırıp kaydırmak anlamındadır. Bu kelimenin “zeval” bulmak, yıkılmak, dağılmak kökünden geldiği kabul edilirse bu mana anlaşılır. Ama “zelzele” ile irtibatlı yorumlanırsa; silkelenip sarsmak, yerinden oynatıp yıkmak, çok ağır şeyleri kaydırıp yanaştırmak anlamı taşımaktadır. Bu her iki durumda da yukarıda verdiğimiz meal uygun bulunmaktadır. Zaten E. Diyanet İşleri Başkanlarından büyük âlim Ömer Nasuhi Bilmen de bu ayetin tefsirinde:
“Diğer bir kıraate (okuma şekline) göre, ayetten şu mana çıkarılır: Şüphesiz zalim ve kâfir mihrakların hile ve düzenleri öyle kuvvetli ve tesirli duruma gelir ki; hatta onunla dağlar bile yerinden oynatılabilir. Lakin buna rağmen Allah’ın kahrına uğrayıp çöküvereceklerdir!..”
Bazı salih ve halis kardeşlerimize, bu büyük deprem felaketinin sebepleri ve neticeleri konusundaki üzüntüleri ve endişeleri üzerine rü’yalarında İbrahim: 46 ve 47’nci ayetleri üzerinde düşünmelerinin tavsiye edilmesi de önemli bir hatırlatmadır. Rahmetli Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız da, zalim güçlerin ve Siyonist merkezlerin, dağları yerinden oynatacak kadar korkunç silahlarının ve teknolojik tuzaklarının Allah tarafından boşa çıkarılacağını ve sadık mü’minlerin başarıya ulaşacağını anlatmak için bu ayetlerin mealini sıkça tekrarlamışlardır.
Bazı kardeşlerimizin, bu dehşet verici olaylar karşısında, teselli bulmak ve işaret aramak üzere başvurdukları Kur’an-ı Kerim tefe’üllerinde bu ve benzeri ayetlerin çıkması da manevi bir mesajdır.
Evet, İslam’da tefe’ül vardır, ama teşe’üm yasaklanmıştır.
Tefe’ül: Bir şeyden, yararlı ve uyarıcı sonuçlar çıkarmak, hayra yormak ve hikmet aramaktır.
Teşe’üm ise; bir şeyi kötüye yormak ve uğursuz saymaktır, mutsuzluk ve umutsuzluk aşılamaktır.
Hz. Resulüllah (SAV) Hudeybiye’de müşriklerin elçi olarak Süheyl bin Amr’ı göndermelerini, “işlerinin hayırla ve başarıyla sonuçlanacağına” yorumlamıştır. Çünkü SÜHEYL ismi SEHL kökünden “kolaylık” anlamını taşır.
Tefe’ül nasıl ve ne maksatla yapılır?
Kur’an-ı Kerim’i, hadis kitaplarını veya büyük zatlara ait kaynakları halis bir niyetle ve abdestli şekilde, iki rekât hacet ve dilek namazı kılarak bunları rastgele açıp, -sağdaki sayfanın ilk ayetleri gibi- içinden geçirdiği gibi tevafuk eden ayet ve hadislerin manasını, bir nevi özel ve manevi bir mesaj saymak ve bunları yararlı veya zararlı bir işaret olarak yorumlamaktır.
Şah Veliyyullah Dehlevi ve Bediüzzaman Said Nursi gibi zatlar, tefe’ülü caiz görmüş ve ara sıra başvurmuşlardır. Hatta tefe’ülü istihareden daha güvenilir saymışlardır. Çünkü ayet ve hadislerin anlamı ve mesajı, rüyalardan daha açıktır. Rüyalar karışık ve kapalı olsa da, hâşâ Kur’an’a şeytanın müdahalesi imkânsızdır.
Bu arada bazı din istismarcısı ve ümit avcısı kişilerin, eline bir Meal alıp, her önüne gelen için, Kur’an’dan rast gelen ayetlerle, hâşâ gaipten haber verir gibi; güya onun başına gelecekleri söylemek ve beklentilerini-kurtuluş çarelerini bildirmek şeklindeki sahtekârlıklara ise asla kanmamalıdır. Çünkü bu, hâşâ, Kur’an’ı bir falcılık kitabı olarak kullanmaktır. Ve elbette günahı ve cezası çok ağırdır.
İşte bazı ümitlendirici ve hayret verici tefe’ül örnekleri:
“Hak nizam ve Adil Düzen kurulamaz… Şu küçücük ekiple asla zafere ulaşılamaz… Şu azıcık topluluğa Allah yardımını ve zafer kapılarını açmaz…” diyenlere çok üzülen bir kardeşimize, rü’yasında Aziz Hocamızın Kur’an-ı Kerim’i açtırıp rastgele parmağını bastırdığı şu ayet çıkmıştır:
“Her kim Allah’ın ona (Hakka davet ve istikamet yolundaki sebat ve sadakat ehli kuluna) ne dünyada ne de ahirette asla yardım etmeyeceğini (ve başarıya eriştirmeyeceğini) sanıyor (ve savunuyorsa, aldanıyor ve şeytani karakterinden böyle söylüyor.) Hele göğe (darağacı gibi) bir araç uzatsın (ve ipi boynuna taksın), sonra (ayaklarını yerden) kesiversin de baksın (bakalım, ruhundaki nifaktan dolayı) kurduğu tuzak içindeki öfkesini giderebilecek mi? (Halbuki hainler ve kâfirler çatlasa da, Allah elçilerini muvaffak, dinini ise hükümran kılıverecektir.)” (Hacc Suresi: 15)
Aynı rü’yada bizim için ise, şu ayet-i kerimenin mana ve mesajına yoğunlaşmamız hatırlatılmıştır. “Haddini bil, şımarıklık yapma! Amerika ve Avrupa’yla ve özellikle İsrail’le boşuna uğraşma! İşbirlikçi iktidarlara sataşma! Kendi başına büyük belalar açma! Seni perişan ederler” diyenlere karşı tefe’ül sonucu şu ayetle Rabbimiz teselli buyurmuşlardı:
“Allah buyurdu ki: ‘Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim; (her şeyi ve her halinizi, her an) işitiyorum ve görüyorum.’” (Taha Suresi: 46)
• Elazığ’da, kardeşim Necati dışında, yalnız ve yardımsız kaldığımız bir gariplik ve çaresizlik ortamında yaptığımız teselli ve temenni tefe’ülünde şu ayet-i kerime ile Rabbimiz imdadımıza koşmuşlardı:
“(Cenab-ı Allah ise:) ‘Senin (omuzlarını, arkanı ve) pazularını kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz (ağır sorumluluğunu onunla destekleyip hafifleteceğiz); sizin ikinize de öyle üstün (manevi sultanlık) bir ‘güç ve yetki’ vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar mutlaka galip geleceksiniz’ buyurup (teskin ve teselli etmişti).” (Kasas Suresi: 35)
Dış Güçlere ve işbirlikçilerine güvenen bazı münafık kimselerin bize; “Boşuna çalışıp çırpınmayın, bu azıcık ve zayıf takımınızla kesinlikle başarıya ulaşamaz ve Adil Düzen’i asla kuramazsınız!” sözleri üzerine, Yüce Rabbimize güvenerek başvurduğumuz Kur’an’ın şu ayeti karşımıza çıkmıştı:
“Hiç şüphesiz, size va’ad edilen (her şey) mutlaka gelecek (ve gerçekleşecek)tir. Ve (ey kâfirler ve zalimler) siz (Bizi asla) aciz bırakacak değilsiniz. (Allah’ın va’adini ve takdirini asla engelleyemezsiniz!)”
“De ki: ‘Ey kavmim, bütün imkânlarınızla çalışıp (elinizden geleni) yapın; şüphesiz ben de (görevimin gereğini) yapıyorum (yapacağım). Yakında (kutlu) sonuç diyarının (ülke ve dünya iktidarının) kimin olacağını, bilip-öğreneceksiniz. Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir.’” (En’am Suresi: 134-135)
Tanıdıkların ve yakınların haset ve husumetleri yüzünden sürekli kınayıcı ve karalayıcı tavırları üzerine:
“Onlara Nuh’un haberini de oku! Hani o zaman kavmine demişti ki: ‘Ey kavmim! Eğer benim makamım (Hakkı tebliğ sorumluluk ve çabalarım) ve Allah’ın ayetleriyle (işinize gelmeyen gerçekleri) hatırlatıp uyarmalarım şayet size ağır geliyor ve kibirlendiriyorsa; ben şüphesiz Allah’a tevekkül etmişim (bu yoldan ve davamdan dönecek değilim). Artık siz de, (bana karşı) tasarladığınız işleri (ve engelleme girişimlerini) karara bağlamak üzere, şerik koştuklarınız (ve himayesine sığındığınız dış güçler ve yandaş işbirlikçilerle) toplanıp (elinizden geleni yapın) ve hiçbir işiniz (kötü niyet ve gayretiniz) size örtülü kalmasın ve tasa olmasın (gücünüzün yettiğini geri koymayın). Sonra hakkımdaki hükmünüzü hemen verip uygulayın ve bana mühlet tanımayın, göz açtırmayın.’” (Yunus Suresi: 71)
• “Etiketi ve etkinliği senden çok üstün nice âlimler ve bilginler varken, çapından büyük çabalara kalkışmaktasın ve başından büyük belalara bulaşmaktasın!.. Haddini çok aşmakta ve tehlikeli sınırlarda dolaşmaktasın! İçimizde tek akıllı, anlayışlı ve vicdanlı sen mi kaldın? Karakollarda ifadelerden, mahkemelerden ve cezaevlerinden hâlâ usanmadın ve uslanmadın mı?” diye sık sık laf atanlardan ve ayak takanlardan bunalıp Cenab-ı Hakkın sonsuz rahmet ve inayet hazinesinden medet ve sekinet umarak başvurulan bir Kur’an tefe’ülünde şu ayet-i kerime imdadımıza ulaşmış ve gönlümüzü ferahlandırmıştı:
“Nuh dedi ki: ‘Ey kavmim, samimi reyinizi (vicdani kanaatinizi) söyleyin: Eğer ben, Rabbimden verilen apaçık bir delil üzerinde bulunuyorsam… Ve Rabbim bana Kendi katından (özel) bir rahmet (hikmet ve hidayet) vermiş de (bu gerçek) sizin (basireti körelmiş) gözlerinizden gizli tutulmuşsa!.. (O takdirde kime karşı çıktığınızı ve nelerden mahrum kalacağınızı bir düşünüverin.) Ve tabi siz bu (nimet ve fazileti) istemiyorsanız, biz onu size zorla mı kabul ettireceğiz?’” (Hud Suresi: 28)
İsrail Meclisi’nde depremzedeler için Arapça taziyede bulunması engellenen Filistinli Bayan Vekil Anadolu Ajansı’na (AA) konuşmuşlardı:[2]
İsrail Meclisi’ndeki partilerden Birleşik Arap Listesi Milletvekili Iman Hatib-Yasin, Türkiye ve Suriye’deki depremzedelerle dayanışma ve başsağlığı dileklerini Meclis’te Arapça dile getirmesinden dolayı maruz kaldığı ayrımcılığı kınayarak, depremzedelerle dayanışma mesajını aktarmıştı. Konuşmasında, Kahramanmaraş merkezli depremlerde hayatını kaybedenler için Arapça taziyede bulunmak isteyince, birçok aşırı sağcı Yahudi vekillerin sözlü sataşmalarına maruz kalmıştı.
Zor koşullara rağmen Filistinlilerin depremzedelere yönelik yardım kampanyalarına desteğinden övgüyle söz eden Hatib, “Bu büyük deprem, Türkiye’deki insanımızın hak ettiği dayanışmayı gerektiren bir insanlık felaketidir. İçinde zerre kadar insanlık olan herkesin yardım için elinden geleni yapmasını gerektiriyor” diyen Hatib, İsrail içindeki Filistinlilerin oluşturduğu İslami Hareket’e bağlı “1948 Yardım Derneği” başta olmak üzere Filistinli sivil toplum kuruluşlarının depremzedelere yardım için hızla harekete geçtiğini vurgulamıştı. Bu kapsamda 1948 Yardım Derneği’nden ekiplerin depremin ikinci gününde İstanbul’a, 24 saat sonra da Gaziantep’e vardığını kaydeden Hatib, Filistinli ekibin, “sağlık personeli, ilk yardım, ısınma ve yiyecek dahil olmak üzere acil insani yardımların yanı sıra, arama ve kurtarma çalışmalarına katkı sağlamak için tüm imkânlarıyla çalıştığını” hatırlatmıştı.
Maalesef Erdoğan iktidarının borazanı gibi davranan AA; “Tartışma sosyal medyada yanlış aktarıldı!” diyerek sanki İsrail’i aklamak gayretiyle gerçekleri çarpıtmıştı!
“İsrail Meclisi’ndeki tartışma anları sosyal medyada da yayıldı. Ancak oturumdaki İbranice ve Arapça ifadeler, Türkçe yapılan bazı paylaşımlarda, yanlış çevrilerek, İsrailli vekillerin Türkiye ve Suriye’ye yönelik düşmanca sözler sarf ettiği şeklinde yorumlandı. Bazı altyazı çevirilerinde İsrailli vekillerin, “Türkiye’yi düşman ülke” olarak andığı yazıldı. Tartışmanın muhatabı Hatib, AA muhabirine yaptığı açıklamada, oturumdaki müdahalenin “konuşmasının içeriğine değil, Arapça yapılmasına” yönelik olduğunu belirtti ve bağırışlardan ötürü bunun dışında başka ifadelerin kullanılıp kullanılmadığını duymadığını aktardı.
Bununla birlikte Hatib, salondaki bazı vekillerin, “sadece Arapça konuşmasına değil, konuşmanın içeriğine bile karşı çıkacak kadar ırkçı olduğunu” sözlerine ekledi.[3] ifadeleriyle, hem İsrail yandaşlıklarını açığa vurmuşlar, hem de Iman Hatib’in ifadesiyle kendi kendilerini de yalancı çıkarmışlardı!..
Siyonist İsrail’in yardım dedikleri hırsızlıkmış!
Deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmaları adı altında şaibeli davranışlar sergileyen Siyonist İsrail ekibinin, tarihi eser hırsızlığına imza attığı anlaşılmıştı.
Ülkemiz, depremlerin yaralarını sarmaya çalışırken, güya deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmalarına katılmak üzere geldiği sanılan Siyonist İsrail ekibinin, tarihi eser hırsızlığına imza attığı ortaya çıkmıştı. Tarihi ve kültürel zenginliği sebebiyle yoğun bir Yahudi nüfusu barındıran Antakya’daki deprem enkazından çıkarılan Tevrat’ın 17. kısmı olan Antakya Megila’sının İsrail’e kaçırıldığı, İsrailli binbaşı tarafından açıkça itiraf edilmişti. İsrail basınında yayınlanmasının ardından büyük ses getiren skandal olay, deprem bölgesindeki güvenlik zafiyetini de gözler önüne sermişti. Antakya şehrimizdeki büyük kültür hazinesinin korunması konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın daha fazla hassasiyet göstermesi ve devlet kurumlarının İsrail’in bu hırsızlığına karşı harekete geçmesi gerektiği yorumları haklıydı.
Türk yetkililere teslim etmeleri gerekirken İsrail’e kaçırmışlardı!
Antakya’da arama kurtarma çalışması yaparken Türkiye Yahudisi yaşlı bir adamın yaklaşarak elindeki benzersiz kitabı kendilerine verdiğini anlatan ZAKA Arama Kurtarma Kuvveti Komutanı Binbaşı Haim Otmazgin, yaşlı adamın, “Topluluğumuzun son başkanı trajik bir şekilde aramızdan ayrıldı ve Suriye’ye yakınlığımız nedeniyle parşömenlerin yanlış ellere geçmesini istemem. Lütfen onları koruyun ve topluluğumuzun hatırlandığından emin olun” diyerek, kendisine verdiğini aktarmıştı. Siyonist Binbaşı Otmazgin’in depremzede Türk Yahudi’den aldığı tarihi kitabı Türkiyeli yetkililere teslim etmeyip İsrail’e kaçırması, açık bir tarihi eser hırsızlığı olarak yorumlanmıştı.
Oysa kaçırdıkları; Yahudi Cemaatinin mirası değil, Türkiye’nin kültür hazinesi kapsamındaydı.
Siyonist İsrail işgal birliklerinde görevli Binbaşı Otmazgin, İsrail basınına yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullandı: “Birkaç on yıllık bir ZAKA gönüllüsü olarak bu, hayatımın en hareketli anlarından biri. Böylesine önemli bir tarihi belgeyi kurtarmaktan ve Antakya’daki Yahudi cemaatinin mirasının, deprem onu neredeyse sıfıra indirdikten (Hatay’ı yerle bir ettikten) sonra bile bozulmadan kalmasını sağlamaktan gerçekten onur duyuyorum. Önümüzdeki birkaç gün içinde, parşömenleri kime emanet etmemiz gerektiğini öğrenmek için İstanbul’daki bir Çabad elçisiyle görüşeceğiz”
Evet, Siyonist işgalci İsrail’in özel elemanları, yaralılarımızı kurtarmaya ve Türkiye’ye katkı sunmaya değil, tarihi belgelerimizi kaçırmak için bu depremi bir fırsat olarak kullanmışlardı. Zaten onlardan hayır ummak ahmaklıktı!
İskenderun’daki “İnşaat için riskli alanlar…” Cumhurbaşkanı’nca niye yürürlükten kaldırılmıştı?
…………………………………………………………………………………………………
Şimdi soruyoruz: Bakanlar Kurulu’nca Hatay-İskenderun’daki bazı mahallelerde “riskli alan” ilan edilen alanların, Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan tarafından kaldırılması sonucu, yapılan hangi binalar yıkılmıştı? Bunların altında kaç insanımız kalmıştı? Eğer bunlar doğruysa bunun sorumluluğu kimlerin sırtında kalacaktı?
[1] 21 Şubat 2023 – www.youtube.com
[2] https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti/ayrimcilik/israil-meclisinde-depremzedeler
[3] Mücahit Aydemir – 17.02.2023 – Kudüs
YERYÜZÜ DİLE GELDİ, MİLLİ ÇÖZÜM TERCÜMAN OLDU!
Felaketlerle ilgili her türlü tedbiri almak gerektiğini…
Doğal ve sosyal kanunlara ve siyasal sorumluluklara aykırı davranmamak gerektiğini…
Bütün olayları iman dayanaklı ve Kur’an kaynaklı düşünmek gerektiğini…
Kulluğun ve imtihanın gereği, her konuda sebeplere yapışmak ve tedbirli hareket etmek gerektiğini…
Faiz ve rant ekonomisinin, emek ve üretime dayalı doğal ve doğru iktisadi hayatı temelinden bozduğunu ve hayatı yozlaştırdığını…
İnsanların yapmış olduğu yanlış işlerin ve kötülüklerin, tahribat ve talanların doğal ve sosyal yapıyı bozduğunu ve felaketlere sebep olduğunu…
Üstelik Cenab-ı Hakk’ın yapılan hataların ve ihmalkârlıkların birçoğunu da affetmekte olduğunu…
İlim ve fikir adamlarının, Kur’an’dan ve bilimsel kaynaklardan felaketlerin oluşmasıyla ilgili işaretleri çıkarıp hatırlatmaları gerektiği…
Devlet adamlarının ise, binde bir ihtimal bile olsa bunları ciddiye almak ve çareler aramakla görevli olduklarını…
Zalimlerin ve hainlerin mü’minlere ve İslami girişimlere karşı hileli planlar kurduklarını…
Şeytani hile ve hazırlıkların dağları yerinden oynatıp kaydıracak, zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış olsa bile, Allah katında da kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret planları ve programları bulunduğunu…
Allah’ın Azîz ve İntikam sahibi olduğunu…
Allah’ın zalim güçlerin hile ve tuzaklarını kendi başlarına geçireceğini…
Allah’ın Hakk davetçilerine verdiği sözden ve zafer va’adinden asla dönmeyeceğini…
Zalimlerin ve hainlerin zulüm ve hıyanetlerinin mutlaka hesabının sorulacağını ve saltanatlarının yıkılacağını…
YERYÜZÜ TİTREYEREK HAYKIRMAKTADIR!
Sorumsuz Sorumlular..!
İnsanların canına, malına, konutuna, hürriyetine, namus ve şerefine tecavüz etmek dinimizce yasaktır. Bunlar insanların dokunulmaz haklarıdır. Müslüman, başkalarının hakkına saygı göstermek, insanlara zarar verici her türlü fiil ve davranıştan sakınmakla görevlidir. Gerçek müslüman olabilmenin bir şartı da budur. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Müslüman, diğer müslümanların onun dilinden ve elinden zarar görmediği kimsedir”
Kendi güç ve iktidarı için binlerce insanın canını hiçe sayan ihmalkarlıkla insanların ölümüne neden olan hükümet yetkilileri ve Cumhurbaşkanı hem dünyada hem ahirette sorumlu olacaktır. Biraz daha fazla oy almak için sağlamlığı uygun olmayan binalara ruhsat verip sonra kader demek en hafif tabirle ahmaklık ve vicdansızlık sayılmaktadır. İşi ehline vermek yerine liyakatsiz insanları göreve getirmek becerizlikten öte insanların ölümüne zemin hazırlamaktadır..Gariplerin feryadı arşa dayanmıştır.Allah (CC) bu zalim yöneticlerden bizi kurtaracak Adil Düzeni yeryüzüne hakim kılacaktır.
Sebep olanlar…
Irak, Libya ve Suriye’nin bölünmesi akan kanın sebebi ve Kürt açılımı sonrasında şehit verdiğimiz yüzlerce Mehmetçik..
Borcunu ödeyemediği için intihar eden insanlar, yıkılan yuvalar..
Deprem öncesi ve deprem anında ki ihmaller..
Mazlumun ahı arşa ulaştı Allah’ım…
Yetimlerin hatrına bütün insanlığın hasretle beklediği Adil Düzen inkılabını gerçekleştir. Aminn
AKLI TIRMALAYAN SORULAR
İsrail li yardım ve kurtarma ekipleri tekrar kısa zamanda geri döndüler. Bazılarının yüzleri buzlandırılarak yayınlandı?
A) Bunlar kimlerdi?
B) Asıl geliş maksatları neydi?
C) Hangi bölgelerde görev yaptılar ve neler yaptılar kimlerle görüştüler?
D) Gelenlerle tekrar geriye dönenler aynı kişiler miydi?
E)Yüzü kapalı olarak gelenler yeni görevleriyle ilgili bırakılıp, deprem tetiklemesiyle ilgili operasyonel takım güvenli şekilde geri mi götürüldü?
F) Kimlerle irtibat kurdular?
G) Basının büyük kısmı özellikle Star tv, Kanal D vs. gibi yayın organları İsrail’in yardım ekibini ön plana çıkarmaları, şirin göstermeleri operasyonun bir parçası mıydı?
H) Cumhurbaşkanın İsrail yardımlarından 2. sırada övgüyle bahsetmesi ne anlama gelmekteydi?!
I) Görevi kötüye kullanma, aymazlık, pilanlı bir ihanet varsa bunların tesbiti, ve sorumluları hakkında hangi hukuki süreçler takip edilecekti?
Bunlar halkımızın aklına gelen öncelikli sorulardı.
Fakat en doğru ve şaşmaz plan Allah cc katındaydı.
“(Ey Resulüm! Hatırla) O vakti ki; inkârcılar Seni tutup bağlamaları (ve hapse atmaları) veya öldürmek (suretiyle Senden kurtulmaları, ya da Seni ülkenden çıkarıp) sürgüne yollamaları için, aleyhinde tuzak kuruyor (ve hesap yapıyorlardı). Onlar Sana bu hileyi düşünürken, Allah da onlara tuzak kuruyordu. (Sana hicret emri vererek; Medine’ye gitmeni ve İslam devletini kurarak geri dönüp Mekke’yi fethetmeni ve müşrik düzenlerini tepelemeni kolaylaştırıyordu.) Doğrusu Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”
https://www.mealikerim.com/8/enfal/30
KADER PLANI NEDIR?
“Size isabet eden (sıkıntı, sarsıntı ve) musibetler; kendi ellerinizle kazanıp (yaptığınız yanlış işler ve kötülükler) yüzündendir. Üstelik (Cenab-ı Hakk hatalarınızın ve ihmalkârlığınızın) birçoğunu da affetmektedir.” (Şura Suresi: 30)
Eger birisi cikip ta, butun bunlar bir kader planinin neticesinde oluyor derse, sormak gerekir!
1-Demek ki hatalarınızın ve ihmalkârlığınızın sonucu bu afet basimiza geliyor, demek ki sorumlu sizsiniz!
2-Yok eger Buyuk Israil Projesi kapasaminda size verilen gorevi yerine getiriyorsunuz, ve milleti de bu planin icerisinde mahvediyorsunuz ise, o zaman sizin icin de Allah’in takdir ettigi kader cok uzak olmasa gerektir.
Kurtuluşun tek adresi var o da Milli Çözüm..
“Mü’min; bütün olayları iman dayanaklı ve Kur’an kaynaklı düşünen, ama kulluk ve imtihan gereği, her konuda sebeplere yapışan ve tedbirli hareket eden, inançlı ve kutsal amaçlı insan demektir.” (1)
Makalemizde tarif edilen mü’min kişiler; Deprem, sel, yangın… gibi afetlere tam manası ile tedbir alıp en az zaiyatla afetleri atalatabilirler. Ve sadece kendileri veya toplulukları için değil tüm insanlığın saadeti için çalışırlar. İşten bu şuurla gayret eden Milli Görüş=Milli Çözüm’dür.
Rabbimin Adaletine Sozsuz Şükürler Olsun.
İmar barışıyla toplam 205.000 Hatay’lı vatandaşımızın sorununu çözdük dedi birileri gururla. Ve kadere yüklendi suçlar. Tapu yerine, tabut dağıtıldı millete. Oysa tedbir bizden, takdir Allahdan’dı. Hayır siz, sorun çözmediniz, sorunları türettikçe türettiniz. Çünkü taviz tavizi doğurdu.Yine bol korumalarla gidildi deprem bölgesine ve acil ihtiyaç olan yollar kapatıldı. Bu korku neyin korkusuydu, fakat unutulmuş birşey vardı ahirete herkes kendi yaptıklarıyla gidiyordu, yanında kimse olmadan. Bunca masum insanın hakkı da kimsenin yakasını bırakmaz. Yetmedi, batan geminin fareleri gibi üşüşüldü deprem bölgesine, yardım adı altında fırsat kullanıldı,atı alan üsküdarı geçtiğini zannetti kendilerince. Biz Allah’ın Vaadine inanıyor ve bekliyoruz, sizde bekleyedurun şeytaniler. Siyonizm de yok olacak, işbirlikliçi takımıda Allah’ın izni ve iradesiyle. Allah Nurunu tamamlayacak.
“Allah buyurdu ki: ‘Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim; (her şeyi ve her halinizi, her an) işitiyorum ve görüyorum.’” (Taha Suresi: 46)
Ey iman edenler! Eğer imana (ve İslam davasına) karşı inkârı (ve din düşmanlarını) sevip tercih ediyorlarsa, babalarınız ve kardeşleriniz bile olsa, onları dostlar (veli-idareci-yönetici) edinip (başınızda) tutmayın! Sizden kim onları (hâlâ) dostlar edini
Çok şükür Allah’ın avnü inayetiyle Milli Çözüm olarak bugüne kadar her daim Hakk’ı savunup doğru sözden, onurlu izden ayrılmadığımız, sadece Allah’ın ayetlerine, Hadis-i Şeriflere, icma-i ümmet ve Erbakan Hocamızın öğretilerine dayandığımız ve nefsi bir beklenti için değil, her yazımızda, makalemizde ve şiirlerimizde yalnız Allah’ın rızasını aradığımız ve yalnız O’na ibadet edip, sadece O’ndan yardım istediğimiz ve yalnız Allah’tan korkup O’ndan sakındığımız için Allah bizim amellerimizi ıslah edip düzeltir, günahlarımızı bağışlar, her zorluktan bir çıkış yolu verir, hiç ummadığımız cihetten rızıklandırıp ve bizlere büyük bir mutluluk ve başarı verip “Fevz-i Azim’e” ulaştırır… Ve ayrıca, Hakk’la Bâtıl’ı birbirinden ayıran “Furkan” nasip eder inşaallah… Bu büyük mutluluk ve başarı için çektiğimiz sıkıntıları abartanlara kulak asmayınız!.
Şimdi soruyoruz: Bakanlar Kurulu’nca Hatay-İskenderun’daki bazı mahallelerde “riskli alan” ilan edilen alanların, Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan tarafından kaldırılması sonucu, yapılan hangi binalar yıkılmıştı? Bunların altında kaç insanımız kalmıştı? Eğer bunlar doğruysa bunun sorumluluğu kimlerin sırtında kalacaktı?
Ve ekleyelim sadece Hatay için talep edilen ceset torbası adedi seksenbir bin .
şimdi nasıl bir vebal yuklenmisler düşünelim….
İskenderun’daki “İnşaat için riskli alanlar…” Cumhurbaşkanı’nca yürürlükten kaldırılmıştı
İskenderun’daki “İnşaat için riskli alanlar…” Cumhurbaşkanı’nca yürürlükten kaldırılmış ve Resmi Gazete’de yayınlanmış. Aslında detaylı bakılırsa sadece Hatay’da değil, diğer birçok illerde de benzer durumların yaşandığı tespit edilebilecektir.
Bu deprem diğer yandan dostu düşmanı tanımaya da vesile olmalı. İsrail Meclisinde başörtülü milletvekili adayını taziye için bile konuşturmadılar. “Türkiye” kelimesini telaffuz etmesinden büyük bir rahatsızlık duydular. İşte Siyonistlerin Türkiye’ye bakışı bu! Bu iktidara ne oluyor ki hem hem doğal ve sosyal kanunlara uygun kararlar almamak, siyasal sorumluluklarına aykırı davranmak yanında İsrail ile normalleşme anlaşmaları imzalıyor?! Diğer yandan Charlie Hebdo dergisi depremi karikatürize edip ‘tanka-topa gerek kalmadı’ notunu düşüyor. İşte Avrupa’nın bize bakışı bu. Ama siyasiler de hâlâ Avrupa Birliği’ne kabul edilme umuduyla dayatılan kanunları yasalaştırıp duruyorlar… Milletimizin ahlâkı bozuluyor, deism furyasıdır aldı başını gidiyor… Önümüzdeki seçimler bu bakımdan milletimiz için tarihi bir fırsattır.
“Hiç şüphesiz, size va’ad edilen (her şey) mutlaka gelecek (ve gerçekleşecek)tir.
“Sakın ha, Allah’ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)” (İbrahim Suresi: 46-47) Şu bir avuç insan topluluğu na kolaylık la nasip et Rabbim Adil düzenini içinde bizleride şereflendir yolundan davanda sabit tut.Amin