YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66368e436cfa6
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 6
Bugün : 15469
Dün : 19529
Bu ay : 80381
Geçen ay : 737322
Toplam : 23596667
IP'niz : 18.224.32.86

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Erdoğan İktidarının ve Başına Buyruk Nizamının Tıkanışı

ve

ADİL DÜZEN’İN KAÇINILMAZLIĞI

          

Konut fiyatları bütün dünyada sadece %10 kadar artarken, Türkiye’de bu artış %108’i aşmıştı!

İstatistiklere göre 2021’de, diğer dünya ülkelerinde konut fiyatları %10 artarken, Erdoğan iktidarının yanlış yaklaşımları sonucu, Türkiye’de bu artış %108 olmaktaydı. TÜİK verilerine göre, tam 1,5 milyondan fazla konut boş bulunmakta, ama bunları satın almaya veya kiralamaya kimsenin gücü yeterli olmamaktaydı. Üstelik Nisan 2022 ortalarında yayınlanan Resmi Gazete’ye göre, “Yurt dışına konut satacak firmalara devlet desteği sağlanacaktı!..” Zaten yurt dışına toprak satışı çok daha önceden başlatılmış, çok önemli arazilerimiz elimizden çıkmıştı. Erdoğan iktidarı bu toprak ve konut satışlarını bile “ihracat kaleminden” saymaktaydı. Artık ülkemizin bu iktidara tahammülü kalmamıştı!

Dilipak’tan ‘dikkat’ uyarısı: “(AKP Ekonomisi) Patlayacak ve düşüş de şiddetli olacaktı!”

Yandaş gazeteci Abdurrahman Dilipak bile, ekonomi piyasasındaki meydana gelen enflasyon ve belirsizlik üzerinden önemli uyarılar yapmaya başlamıştı. Dilipak, Yeni Akit’teki yazısında Türkiye’deki otomobil ve emlak piyasasındaki dalgalanmaya dikkat çekerek endişelerini paylaşmıştı.

“Dikkat Dikkat” başlıklı yazısında: “Piyasa emlak ve finans spekülatörlerinin tahminleri ile balon yapmış durumdadır ve ha patladı, patlayacaktır!.. Türkiye’de bu spekülasyon şu an normalin 5 kat üstünde bulunmaktadır. Bu yüksek tansiyona hiçbir piyasa dayanamaz. Ve her geçen gün daha da yükseliyor. Sonunda patlayacak ve düşüş de aynı şekilde şiddetli olacaktır” şeklindeki cümlelerle halkı ve iktidarı uyarmıştı.

“Dubai’deki 2005, Paris’teki 2004, 2008-2012 arası ABD’de de emlak krizi yaşanmıştı. Konut fiyatları inişe geçince birdenbire subprime mortgage (yüksek risk ve yüksek faizli kredi) krizi ile kredi piyasası çökmüş, kredi faizlerini ödeyemeyen düşük gelirli ailelerinin iflas etmelerine ve konutlarının haczedilerek el konmasına sebep olmuştu. Bir müteahhitle konuşuyorum, şu anda inşaat girdileri 3-5 kat artmış. Uzmanlar ‘Fiyatlarda %40’a kadar ani artış hareketleri beklemiyorduk ama bu sınır çoktan aşıldı’ şeklinde yakınmıştı. Piyasa, emlak ve finans spekülatörlerinin tahminleri ile balon yapmış durumdaydı ve ha patladı, patlayacaktı… Türkiye’de bu spekülasyon şu an normalin 5 kat üstünde bulunmaktaydı. Bu yüksek tansiyona hiçbir piyasa dayanamazdı. Ve her geçen gün daha da yükseliyordu. Sonunda patlayacaktı ve düşüş de aynı şekilde şiddetli olacaktı… Emlak ve inşaat bizde ekonominin çok büyük bir parçasıdır. Bu patlama domino etkisi ile zincirleme bütün piyasaları vuracaktır. Bunun elbette ekonomik, sosyal, siyasi sonuçları olacaktır. ‘Her şey kontrolümüz altında’ diye yapılan açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır ve bugünün krizini ertelerken, şiddetini o ölçüde artırmaktadır. 

Otomobil piyasasında da bir yanlışlık yaşanmaktadır. Piyasa absürt bir spekülasyona teslim olmuş durumdadır. Hayaller gerçeklerle yüzleştiğinde mutlaka gerçekler galip gelir. Dökme su ile değirmenin dönmesi mümkün değildir. Tayfaların üfürüğü yelkenleri şişirmeye yetmeyecektir. Giderek ivme kazanarak gelen ve beklenen patlama bu şekilde gidilirse çok fazla gecikmeyecektir. Allah korusun, başımıza bir şey gelecekse, bu bugünkü ihmallerimizin, yanlışlarımızın bir sonucu olacaktır.”

Türkiye’de Hem İktidar, Hem de Ekonomik ve Sosyal Nizam Tıkanmıştır!

“Sorumlu da yok yönetebilen de!” başlıklı yazıda bu acı gerçekler vurgulanmıştı…

“Kendi ekonomi politikalarını uygulayıp da bu politikaların neden olduğu arıza ve kötü sonuçların hiçbirini kabul etmeyen siyasi iktidara göre enflasyonun sorumlusu kendileri değil başkalarıymış!.. Ortaya çıkan “can sıkıcı” neticenin müsebbipleri pandemi, küresel enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı, içeride pazarcı, marketçi, depocular lobisi, dışarıda ise her zamanki gibi dış mihraklarmış!..

Tam olarak seviyesini dahi bilemediğimiz, sadece açıklanan güvenilirliği kimseleri tatmin etmeyen resmi verilere göre bile son 20 yılın zirvesine çıkarak (%70’lere yetişen) ve daha da çıkacağı beklenen enflasyon, birkaç sene içinde görülmemiş bir fakirleşme üretirken ve hayat pahalılığı akıl mantık sınırlarını zorlar bir noktaya varmışken, bu çok ciddi mesele üzerine ciddi tetkik ve tenkitler yapmak lazımdı, ancak iktidarın sorumlularında bu ciddiyetin zerresi bile kalmamıştı. Çünkü bunlara bakılırsa bu işin sorumlusu, idare makamında oldukları halde kendileri dışında herkes olmaktaydı. Hatta kötü ve yanlış politikaların neticesinde fakirleşen ve sıkıntı içinde kıvranan halk dahi yeri geldiğinde “nankörlükle” suçlanmaktaydı. Geçmişteki ilgisiz ve saçma sapan örneklerle bugünkü durum arasında akla ziyan benzerlikler kurup, durumun aslında ne kadar da şükredilecek(!) konumda olduğunu iddia edebilenler bile çıkmaktadır.

“Domatesin aslında yaz sebzesi olduğu ve önceden kışın turşu yerken şimdi bolluk, bereket ve artan refah (!) sayesinde kışın bile domates alabildiğimiz” gibi müthiş örnekler aktarılmaktaydı. Yani kötü ve yanlış ekonomi politikaları için teşekkür beklemekten bile utanılmamaktaydı. Cumhuriyet tarihinin açık ara en kötü ekonomi politikası uygulanırken ve yaşananlar krizden de öte 3-4 senedir devam eden bir buhran halinde halkı fakirleştirirken, sayın yetkililerimiz hem sorumluluk kabul etmiyor hem de buldukları her fırsatta halkı israfla, nankörlükle vs. suçlamaktan da geri durmuyorlardı.

Tüm dünyada enflasyonun sorun olduğu ifadesi doğruydu, ancak Türkiye’deki rakamlar misal Avrupa’daki rakamlarla kıyas kabul edemeyecek düzeyde yüksek durumdaydı. Avrupa’nın birçok ülkesinde son yılların enflasyon rekorları kırılıyor ama oranlar en fazla yüzde 3-4’lerden yüzde 7-8’lere çıkmış görünüyordu. Bizdeki resmi yüzde 73,5, ENAG’a göre ise yüzde 160,7 olduğu açıklanan enflasyonu dünya üzerinde geçebilen ülkeler sayılıydı. Venezuela, Sudan, Lübnan, Suriye, Küba, Zimbabve ve Surinam’ın ardından dünya enflasyon liginin ilk 10’unda yer alıyorduk. Erdoğan iktidarı hâlâ bu durumun sorumluluğundan bile kaçınmaktaydı.

IMF’nin “Dünya Ekonomik Görünüm” raporuna göre ise, 2020’de dünyanın 19. büyük ekonomisi olan Türkiye, 2021’de 23. sıraya gerilemiş durumdaydı. IMF’ye göre, 2022’de dünyada yaşanan ekonomik buhrana bahane olarak küresel koşulları veya pandemiyi gösterenler bu durumu da bir zahmet açıklasınlardı. Ve mesela Avrupa’nın milli gelir bakımından en altta yer alan ülkelerinden Bulgaristan’ın vatandaşlarının, “ucuz” diye ülkemize akın etmesine de bir açıklama uydursunlardı. Madem küresel enflasyon ve pandemi sebebiyle sıkıntılar yaşanıyordu da Bulgarlar nasıl etkilenmiyorlardı? Değeri pula dönen TL, yoksa siyasi iktidarın yanlışta ısrar eden kötü politikaları yüzünden bu duruma düşmüş olmasındı?!

Maalesef ortada faizciye verilen garanti, yani Kur Korumalı Mevduat gibi toplumsal kesimler arasında servet transferine yarayan bir enstrüman(!) dışında hiçbir şey görünmüyordu. Emekliye 2 bayram için verilen ikramiyelerin 25 milyar TL’yi bulan tutarı göze batıyor ama faizden az kazanmış olanlara kazançlarını garantiye alan enstrümanlar(!) sıkıntı olmuyordu!.. Ortada tek bir gerçek var ki, değişmiyordu. O da ekonominin yönetilemediğini, hatta ciddi manada kötü yönetildiğini kabul etmemiz gerekiyordu. Bunun ceremesini de halkımız çekiyordu ve bunun izahatını isteyecek tek bir sorumlu bile bulanamıyordu!”[1]

İnsanlığın İhtiyacı, Kur’an Nizamıdır!

Kur’an Nizamı, uygulama olarak Sünnet ile hayatiyet kazanmıştır. Şöyle ki; Kur’an gerek okunması, gerek yazılması, gerek tüm detaylarıyla anlaşılması bakımından en sağlam belgelerle ortaya konmuş bir kitaptır. Kur’an elbette Hazreti Muhammed aleyhisselamın yaşadıklarının, uyguladıklarının, yaptıklarının temel dayanağıdır. Bu nedenle Sünnetsiz İslam’ı anlamak ve uygulamak imkânsızdır. Hazreti Peygamber’in zamanında Kur’an’dan başka sözler yazdırılmadı. Ancak Kur’an kitap haline gelip artık onun değiştirilmesinin söz konusu olmadığı zamanlarda, Raşit Halifeler de Kur’an’ı istişare ile uygulamışlardı. Böylece son ayet olarak: “…Bugün size Dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamlayıverdim ve size Din olarak İslam’ı seçip beğendim…” (Maide: 3) nazil olduktan sonra Kur’an-ı Kerim otuz sene Hazreti Peygamber hayatta olmaksızın uygulanmıştı. Bundan sonra Hazreti Peygamber aleyhisselamın bilhassa Medine’de yaptıklarının teker teker Sünnet olarak tespiti sağlandı. Böylece Kur’an’ın yaşanan bir modeli ortaya çıkmıştı.

Kur’an örnekleme sistemini getirmiş, hükümleri birer misalle izah etmiştir. Mesela, Kur’an’a ilk baktığınızda işçilik sistemi görülmemektedir. Hazreti Musa’nın isticaresi (ücretle Hz. Şuayb’e iş görmesi) dışında icareden bahsetmemektedir, ama “ücret” kelimesi çok sık geçmektedir.

“(Kızlarından) İkisinden biri: ‘Babacığım onu ücretli olarak tut. Çünkü gerçekten ücretle tutulacakların en iyisi ise, gerçekten böyle güçlü kuvvetli ve güvenilir (olan) kişidir’ diye (hatırlatıverdi).

(Hz. Şuayb, Hz. Musa’ya) Dedi ki: ‘Doğrusu ben, sekiz yıl bana ücretli işçilik yapıp hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden (bir ikram olacaktır. Ama iyi düşün.) Ben sana zorluk çıkarmak (ve kızımı almana mecbur bırakmak) istemem; beni de inşaallah salih olanlardan (ve sözünü tutanlardan) bulacaksın.’

(Hz. Musa) Dedi ki: ‘(Kabul ediyorum.) Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı (inşaallah) bir haksızlık söz konusu olamayacaktır. Allah söylediklerimize Vekîl’dir (süremiz başlamıştır).’” (Kasas: 26-28) ayetleri, işçi-işveren münasebetleri ve ücret dengeleri konusunda önemli hükümler içermektedir.

Kur’an’da faiz yasaklandığı için, kazanç sağlayan ekonomik işletmelerde sabit işçiliğin zararları giderilsin diye, onun yerine ortaklık sistemi getirilmiştir. Ancak diğer taraftan elbette bazı hizmet işleri devam edecektir. Mesela bir berber tıraş ederken elbette ücreti verilecektir; yahut sokağı süpüren kimse elbette ücreti istihkak edecektir. Peki, bunlara ait hukuk nasıl düzenlenecektir? Bunun çözümü nikâh ve talak hükümleri ve mihir hükümleri içerisindedir. Mihir, bir nevi kıdem tazminatıdır, yahut patronlara yönelik işten çıkarma cezasının ilk örneği sayılır; ama o zaman bu kavramlar mevcut değildi. İşte Kur’an bu nedenle içtihat sistemini getirdi. Kur’an’daki nikâh ve talakta ilgili ayetlerin hükümlerinden işçi-işveren münasebetleriyle ilgili prensipler çıkarılabilir. Biz o anlaşmayı esas alarak işveren ile işçi arasındaki hukuku öğrenmekteyiz.

Bununla beraber, Kur’an’ın getirdiği müesseseleri toplumun kavraması öyle kolay olmamaktadır. Çünkü o zamana kadar bilinmeyen bir nizam/düzen söz konusudur. Kur’an’ın insanlar tarafından anlaşılması için; Onu vahiyle Cebrail (AS) Hazreti Peygamber’e ulaştırmış ve O’na uygulatmıştır. Hazreti Peygamber Efendimiz son on senelik Medine öğretmenliğinde Kur’an’ın sistem yaklaşımının canlı bir modelini Sünnet olarak ortaya koymuş, böylece Kur’an’ın anlaşılması sağlanmıştır.

Kur’an nazil olurken henüz dil ilimleri ortaya çıkmamıştı, insanlar ayetlerin ancak ibari manalarını anlıyorlardı. İşari delil ve dayanaklarını ve iktizai manalarını (gerektirdiği kurum ve kuralları) anlamak için ne vakitleri ne de bilgileri vardı. Cebrail (AS) Hazreti Muhammed aleyhisselama, Hazreti Muhammed aleyhisselam da arkadaşlarına uygulatıyordu. Gerek Efendimiz gerekse Raşit Halifeler zamanında Kur’an’ın bir hayat modeli ortaya çıktı. Şimdi İslami kurumların ve kuralların nasıl yapılıp olgunlaştığını anlamaya çalışalım. Önce yasalar çıkmakta, sonra uygulanmakta, bu da uygulamada bazı zorluklar ortaya çıkarmaktaydı. Kur’an Nizamı ise Hz. Peygamberin talimatları ve tatbikatı ile oluşup olgunlaşmaktaydı.

Kur’an insanları önce eğitiyor, onlara emredip sıkıştırmadan ve yasalaştırmadan öğretiyordu. Mekke’de on üç sene böyle geçiyordu. Sonra fiili uygulama dönemi başlıyordu. Böylece İslam, zihnen yetiştirdiği kimselere artık fiilen uygulama yaptırıyordu.

Bir şeyin topluluk tarafından uygulanır hale gelmesi için çeşitli safhaları vardır.

Önce öyle bir projenin yapılması gerektiğine halkı inandırmanız önemli bir aşamadır. Farz edelim ki Türkiye’de akıl, bilim ve Kur’an kaynaklı bir Adil Düzen kurmayı amaçladık. Bunun için öncelikle halkımızı bunun lüzumuna ve toplumun ihtiyacı olduğuna inandırmamız lazımdır. Bu yüzden Hazreti Muhammed aleyhisselam 13 senelik Mekke döneminde halkı buna inandırdı, sonra Medine’de uygulama dönemi başladı.

Ardından uygun ve uygulanabilir bir proje hazırlanmalıdır. Yani; Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı ve çağdaş sorunları çözüme odaklı bir ADİL DÜZEN programı yapılacak ve ona inanan topluluk bulunacaktır. Kur’an ve bilim kaynaklı bir insanlık nizamı kurulmadan sorunların çözüme kavuşturulamayacağını kavrayan bu topluluk işe koyulacaktır. Hazreti Muhammed (SAV) Hz. Cebrail’in öğretileri ile bunu başardı.

Bu inandırma işlevi, aşiret seviyesinde yani teşkilatın en alt birimleri düzeyinde başlatılıp yaygınlaştırılmalıdır. İmkân ve iktidar fırsatı doğunca bundan sonra Adil Düzen’i uygulama durumu ortaya çıkacaktır. Madde madde peyderpey uygulanacak ve yeni Hayat Düzeni, yani o çağın ihtiyacı olan Kur’an merkezli akıl ve bilim sistemi şekillenmiş olacaktır.

Uygulandıktan sonra da olumlu ve huzurlu sonuçları ortaya çıkacaktır. Kur’an’ın bir mucizesi de birinci Kur’an uygarlığının oluşmasıdır ve tarihte fikren ve fiilen yaşanmıştır.

Özetle; Sünnet olarak Hazreti Peygamber aleyhisselamın Kur’an’ı elbette doğru anladığını ve doğru uyguladığını, sonraki gramer ve fen ilimleri de gayet açık bir şekilde ispatlamıştır.

“Sahibiniz (olan Hz. Resul (AS) asla Hakk’tan) sapmamış, şaşırmamış ve (şeytani dürtülerle aldanıp) azıtmamıştır. O, (kesinlikle kendi) hevâsından (kafasından ve nefsi kuruntularından) konuşmaz-konuşmamıştır. O (Kur’an ve konuştukları) ancak (kendisine) vahy (ve telkin) olunan vahiydir. (İlahi hakikatler ve öğretilerdir ki, tebliğ edip size ulaştırmıştır.) Ona (bu Kur’an’ı ve Onun yorum ve uygulamalarını) müthiş (akli-manevi) kuvvetleri olan (ve üstün meziyetlerle donatılan Hz. Cebrail) öğretmiş (bulunmaktadır).” (Necm: 2-5) ayetleri bu gerçeği anlatmaktadır.

Ancak şu var ki; Efendimizin uygulamasında, çağın şartları ve halkın ihtiyaçları dikkate alınmıştır. Yani her asırda bunların aynısı değil, temel amacı araştırılıp hesaba katılmalıdır.

Kur’an’ın Hükümleri Kıyasla ve İçtihatla Uygulanacaktır!

Kur’an’dan önce de peygamberler gönderildi ve kitaplar geldi. Onlar kendi zamanlarını ve kavimlerini ilgilendiren hükümler içermekteydi. Tarih boyunca her topluluğun kendi şartlarına uygun şeriatlarını (temel hukuk kurallarını) Allah belirledi. Kur’an son kitaptır ve diğer önceki bütün kitaplarda olanlar da onun içindedir. Kur’an her topluluğa hitap eder, tüm insanlığa hitap eder, bir de her çağa hitap eder. Bundan bin sene önceki dünya ile bugünkü dünya elbette bir değildir. Akşam olduğu zaman o insanların karanlığı aydınlatmak için mumları bile bulunmamaktaydı. Deveden başka binecekleri sadece at, katır ve eşek vardı. Ancak bağırarak uzaktakilere seslerini duyurabiliyorlardı. Oysa bugün Ay’a gidiyoruz, atomları parçalıyoruz. Dolayısıyla bugün o günkü mantıkla bugünü yaşamak mümkün değildir. Bunu bilmeyen yoktur. Oysa biz Kur’an’ı şimdi okuyoruz, hiçbir zorluk çekmeden hayatımıza ışık tutuyor, önümüzü aydınlatıyor ve her soruna çözümler üretiyor.

Kur’an bunu nasıl başarmaktaydı?

Kur’an bunu yaparken her olaya bir örnek seçerek ona hükmü yüklüyor, kalanların onlara kıyas yapılacağını emrediyor. Şöyle ki; Kur’an önce öyle örnekler seçiyor ki, o örneklerin modası geçmiyor. Kıyamete kadar insanlar onlardan yararlanabiliyor. Örnek olarak ineği ve deveyi seçiyor. Bunlar her zaman bizim besinimiz olmaya devam ediyor.

Kur’an’ın seçtiği bu örnekler öyle örneklerdir ki, onların dışındaki bütün oluşlar onlara kıyas edilebiliyor. İnsan vücudunu düşünelim. Milyarları çok aşmış hücreler bulunuyor. Bunlar dokuları oluşturuyor. Tür olarak 20-30 çeşit hücre olduğu biliniyor. Bunlar değişik dokuları oluşturur. Bu dokulardan birer tanesini seçip bize tanıtsa bütün vücudu tanıtmış olur. Çünkü onlara kıyas edilmeyen hücre kalmaz. İşte Kur’an bunları seçerek kitapta hükümler veriyor. Dolayısıyla Kur’an’da kıyas yoluyla yanıtı bulunmayacak herhangi bir konu kalmıyor.

Kur’an tarafından seçilen örnekler ölçülebilir ve tartılabilir örneklerdir. Dolayısıyla mukayese bizim için sayılar üzerinden yürütülmektedir. Nitekim hayat dengeleri bir nevi rakamlardan ibarettir. Acıkırsanız karnınızı doyurmanız gerekir. Nasıl doyurayım? Diyelim ki hurma bulduk, onu satın alarak doyacağız. Manav hemen bunun fiyatını bize söyler. O halde hükümler öyle seçilmedir ki, diğerleri onunla karşılaştırılabilsin. Örneğin; “Üzüm şarabı” dediğinizde yapılışı ve tahribatları yönünden akla bir fikir gelmektedir. Ama sadece “içki” derseniz bu bir ölçü birimi değildir. Kur’an’da öyle örnek seçilmelidir ki, insanlar onu bilebilsin ve ona kıyas yapılabilsin. Buna en iyi örnek üzümdür, ki hemen hemen dünyanın her ikliminde yetişmektedir.

Kur’an temel gerçekler ve örnekler Kitabıdır!

Kur’an işte böyle kıyas yapılacak maddeleri seçiyor ve dolayısıyla tüm devirlere ve topluluklara hitap ederek düzenlerini kurmalarını öğretiyor. Bizden öncekiler işte bu usulle geçmişteki sorunları çözdüler, şimdi biz de günümüzün sorunlarına Adil Düzen projeleriyle çözümler üretiyoruz.

Bazı analoji müesseseleri hakkında örnekler verelim.

Kur’an namazın kılınmasını emrediyor, ama Hz. Peygamber Efendimiz ise nasıl kılınacağını bize öğretiyor. Böylece namaz örneği ile toplantıların nasıl yapılacağını kıyas yoluyla bulmamızı kolaylaştırıyor. Çağrı nasıl yapılacak, hangi yerde toplanılacak, kıyafetler nasıl olacak, başkan (imam) nasıl seçilip makamına oturacak, görüşmeler nasıl yapılacak? İşte Kur’an Nizamı bütün bunları bize namaz ile öğretmiş oluyor.

Zekâtla ortak bütçeyi oluşturuyor, paylaşma ve dayanışma usullerini ve ortaklıkları da orada öğretiyor. Toplumsal dengenin temellerini atıyor.

Hac; uluslararası toplantıların ve kongrelerin yapılış biçimlerini öğretiyor.

Kurban ibadeti; sağlıklı et üretiminin ve kesiminin nasıl yapılacağını gösteriyor. İnancımız ve insanımız için fedakârlık duygularını ve duyarlılığı öğretiyor.

Evlenme ve boşanmalarla ilgili hükümler ve tavsiyeler içerisinde işçi-işveren münasebetlerini ve ortaklık ekonomisinin temellerini öğütleyip öğretiyor.

Ve yine Kur’an yazılacak ders kitaplarının içeriğine ve niteliğine esas olacak bilgiler öğretiyor.

Sonuç olarak; kıyas yoluyla gelecekte oluşacak sorunları çözme yollarını Kur’an-ı Kerim’de ve Resulüllah’ın sünnetinde bulmuş oluyoruz. Allah insanlara kıbleyi farz etti, onun sayesinde trigonometri doğdu ve bu dünyayı keşfettik. Şimdi de uzayı keşfediyoruz. Bunların her biri Kur’an’ın doğrudan ve dolaylı mucizelerindendir.[2]

Kur’an’ı terk edilmiş olarak bırakanlar, kurtuluşu Bâtıl yollarda aramaya başlayacaktır!

“Zalim (ve kâfir) olan kimse(ler) o gün; ellerini (hınçla) ısırarak: ‘Ah keşke, (ne olaydı, dünyada Hakk) elçiyle beraber bir yol edinmiş olsaydım (da bugün cehenneme atılmasaydım)’ diyeceklerdir. ‘Eyvah bana! Ne olurdu, keşke ben filan (fasık ve facir kişileri) dost edinmeyeydim (hainlerin ve zalimlerin peşlerine gitmeyeydim). Çünkü o, gerçekten bana (Rabbimden) gelen Zikir’den (Kur’an’dan) sonra, beni (aldatıp) saptırmış oldu. (Ve zaten) Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır’ (diye pişmanlık göstereceklerdir. Kıyamet günü Allah’ın gönderdiği) Resul de şöyle diyecektir: ‘Ya Rabbi; gerçekten kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar. (Lafzını okuyup durdular, manasını ve mealini anlayıp uygulamaya yanaşmadılar, hikmetini ve hükmünü araştırıp uygulamak üzere Onu temel başvuru kaynağı yapmadılar’ diye şikâyet edecektir.)” (Furkan: 27-30)

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere (sünnetine tâbi olun), ve sizden olan “Ulu’l-Emr’e” (yani, inandığınız gibi Hakk ve hayır üzere sizi yönetenlere, adil devlete ve hükümete, gerçek ilim ve içtihat ehline) de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta anlaşamayıp çekişirseniz, onu hemen Allah’a (Kur’an’a) ve Resulüne (Sünnete) arz edip (bunlara göre hüküm verin. Sorunlarınızı; sarih ayetleri ve sahih hadisleri esas alarak, akıl ve ilim yoluyla kıyas yaparak, İÇTİHAT yöntemiyle çözmeyi öğrenin). Şayet Allah’a ve ahirete inanıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır ve dönüp erişilecek netice olarak daha güzeldir.” (Nisa: 59)

“(Münafık ve marazlı insanlara) Onlara (İslami cihadla ve toplum huzuruyla ilgili) güven veya korkuya dair bir haber gelse, (yetkililere danışmadan) onu hemen yayarlar (rastgele konuşur ve yazarlar). Halbuki o (haberin yayılıp yayılmaması ve nasıl yorumlanması gerektiğini) Peygambere veya içlerindeki (yetkili ve bilgili) emir sahiplerine götürüp iletselerdi, aralarında istinbata=Kıyasla hüküm çıkarmaya ehil ve donanımlı (akıl ve anlayış erbabı) kimseler, onun ne olduğunu (İslami hareketi ve ümmeti ilgilendiren bu tür haber ve söylentilerin ne maksatla çıkarıldığını ve ne anlama geldiğini) bilip öğrenirlerdi. Eğer size Allah’ın lütfu ve merhameti olmasaydı (böyle rastgele haber ve yorum yazdığınızdan dolayı) pek azınız hariç (birçok işinizde) şeytana uyup gitmiştiniz. (Öyle ise cihad ve normal hayat ortamında basın-yayın ilkelerine dikkat ediniz.)” [Not: Bu ayet; ayet ve hadisleri esas alarak, istinbat ve içtihat yoluyla yeni hükümler çıkarmaya da teşviktir.] (Nisa: 83)

“Her kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü’minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmamı Şafii: Bu ayet, “icma”ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır” buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43] (Nisa: 115)

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}adilduzenkacinilmaz{/mp3}

 


[1] burakkillioglu@milligazete.com.tr

[2] resatnurierol@milligazete.com.tr

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
19 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Zehra

İhtiyaçımız Adil Düzen
Kuran,sünnet , icma ve kıyas rabbim bu önemli şartlara uyarak çağımızı aydınlatan alimlerimizi özellikle Ahmet Akgül hocamızı başımızdan eksik etmesin… Kurtuluş bu şartlara dayanan Adil düzendedir.

Veysel

Selamsız Partisi
Yenilikçi hareket diye ortaya çıkıp, durun gençlere yol verin ihtiyarlar çekilsin diye nara atıp, en fazla üç sefer seçilmek var fazlası yasak diyip, sonra benden başka adam yok kural iptal tornistanı yapıp, “dava kardeşim benim!” havasıyla nice menfaat kardeşini gömüp hayatına devam eden gömleksizler hareketi, selamsız partisi yolun sonuna gelmişti. Başına buyruk bir vatandaşın memleketten habersiz halleri, biraz daha! diye gayret çekip girdiği acizlikler… Elbette yeni bir dönem ve devir ihtiyacının en açık göstergesiydi. Gün ola harman ola.. Görelim Mevla neyler, -elbette- neylerse güzel eyler…

Elvide

Haydi gayret
Adil düzen insanlığın son
Umudu ve beklentisidir.
Ey nefsini temizlemekle sistemi
Düzeltmeyi birlikte yürüten
Bilgili ve bereketli müminler…!
Haydi gayret, hain düzenlerin
Tuzağındaki safdil ve gafil
İnsanlar sizi beklemektedir.

Hasan Çelik

İnsanlığın İhtiyacı, Kur’an Nizamıdır!
Farz edelim ki Türkiye’de akıl, bilim ve Kur’an kaynaklı bir Adil Düzen kurmayı amaçladık. Bunun için öncelikle halkımızı bunun lüzumuna ve toplumun ihtiyacı olduğuna inandırmamız lazımdır. Bu yüzden Hazreti Muhammed aleyhisselam 13 senelik Mekke döneminde halkı buna inandırdı, sonra Medine’de uygulama dönemi başladı.

Ardından uygun ve uygulanabilir bir proje hazırlanmalıdır. [b]Yani; Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı ve çağdaş sorunları çözüme odaklı bir ADİL DÜZEN programı yapılacak ve ona inanan topluluk bulunacaktır. Kur’an ve bilim kaynaklı bir insanlık nizamı kurulmadan sorunların çözüme kavuşturulamayacağını kavrayan bu topluluk işe koyulacaktır.[/b] Hazreti Muhammed (SAV) Hz. Cebrail’in öğretileri ile bunu başardı.

[b]“Zalim (ve kâfir) olan kimse(ler) o gün; ellerini (hınçla) ısırarak: ‘Ah keşke, (ne olaydı, dünyada Hakk) elçiyle beraber bir yol edinmiş olsaydım (da bugün cehenneme atılmasaydım)’ diyeceklerdir. ‘Eyvah bana! Ne olurdu, keşke ben filan (fasık ve facir kişileri) dost edinmeyeydim (hainlerin ve zalimlerin peşlerine gitmeyeydim). Çünkü o, gerçekten bana (Rabbimden) gelen Zikir’den (Kur’an’dan) sonra, beni (aldatıp) saptırmış oldu. (Ve zaten) Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır’ (diye pişmanlık göstereceklerdir. Kıyamet günü Allah’ın gönderdiği) Resul de şöyle diyecektir: ‘Ya Rabbi; gerçekten kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar. (Lafzını okuyup durdular, manasını ve mealini anlayıp uygulamaya yanaşmadılar, hikmetini ve hükmünü araştırıp uygulamak üzere Onu temel başvuru kaynağı yapmadılar’ diye şikâyet edecektir.)” (Furkan: 27-30)[/b]

n.b.

Ispanaktan Yağ Çıkmazdı…
Aziz Erbakan Hocam ne güzel tespit buyurmuşlardı: “Ispanaktan yağ çıkmazdı!..”

Tek bir cümlesinden ciltlerce kitap tefsir çıkardı ama hikmetin Aziz Üstadı ne öz ve özet bir tefsirde bulunmuşlardı.

LİDER OLUNMAZ, LİDER DOĞULUR

Hoş heves, boş iddia; liderlik bir ispattır
Kahramanı halk seçmez, korkaklardan şah çıkmaz!
Münafık marazlıdır, diktatör psikopattır
Bir gün geberip gitse, arkasından vah çıkmaz!

Dava için dert bela, çekmemişse hiç çile
Hâlâ hâsıl olmamış, çiğdir pişmemiş bile
Hazır fırsatçılıkla, istismar kolay hile
Kof gurur heyecanla, mutlu altın çağ çıkmaz!

Kutlu lider kırk sene, bin kahırla yoğrulur
Halk bâtıldan kurtulup, O’nla Hakka doğrulur
Gerçi lider olunmaz, çünkü lider doğulur
Pırasadan bir asa, ıspanaktan yağ çıkmaz!

Rahat varlık içinde, büyümüşse birisi
Hep önüne konmuşsa, lokmaların irisi
Bin kere ölmemişse, yük çekemez dirisi
Üç beş tepe aşsa da, gevşek adam dağ çıkmaz!

Bak duygusal dostlarda, temelsiz rivayet çok
Ehliyet feraset yok; cesaret dirayet yok…
Balık bile tutmayan, avlayabilir mi fok?
Laftla peynir gemisi… Çürük ipten ağ çıkmaz!

Tağut mahkemesinde, bir sefer duruşmamış
Zindan hücrelerinde, Rabbiyle buluşmamış
Şeytanla savaşmamış, düşmanla vuruşmamış
Korkudan ödü patlar, o sabaha sağ çıkmaz!

Hakka güven yola çık, göster kabiliyetin
Tek başa fayda vermez, nispetin milliyetin
Aklın irfanın gerek, hem hedefin himmetin
Emeksiz ekmez olmaz, yaban daldan bağ çıkmaz!

Kim niçin yaratılmış, o yerinde güzeldir
Herkes ayrı fıtratta; hepsi farklı özeldir
Takdir taksim değişmez; karar ebed ezeldir
Çok sağlam maden lazım, ağaçtan şiş cağ çıkmaz!

[u]https://www.millicozum.com/mc/subat-2012/lider-olunmaz-lider-dogulur[/u]

Elif .ÇAĞIL

Yazık
Her kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü’minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmamı Şafii: Bu ayet, “icma”ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır” buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43]” (Nisa: 115)

Ülke yönetmek gerçekten yüksek ilim ve yetenek gerektirmektedir…Malisef bu iktidarda olmadığını 20 yıldır gördük ve yaşadık…Allah CC devletimizi iyi yönetecek insanları başımıza getirsin inşaAllah..

Gökçe Öztürk

ATATÜRK
Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.

Mustafa Kemal Atatürk

Orhan Atay

Noktadan Yaratılış
Üstadım Ahmet Akgül hocam bir sohbetinde dünyanın ve alemlerin yaratılışı bir noktadan yaratılmıştır demişti İnşaAllah yanlış hatırlamıyorum, ve uzun yaratılış konusunu işlemişti. Konu aslında çok uzun konu örneklememin sebebi ise bir televizyon proğramında insanların gen tedavisi ile ilgili bir biyolok doktor insanların her bir hücresinde insanın genel özellikler kodlanmış olduğunu hastalanan insanlara bu kodlardan yararlanılarak tedavi edilebileceğini yeni bir buluş gibi anlatmakta olduğunu izledim. Oysa Allah kur’anda insanın yaradılışındaki mucizeyi defaten Allah Resulü ile bildirmiş, insanın her buldum dediği ilim Allah CC muradıyla yaratılmış sadece keşfedilmeyi bekleyen bir ilimdir. Bu ilim araştırmak çok çalışmak ve akıl ile birleştirilerek bulunmayı bekliyor. Yıllardır yokluk sefalet istismar ve sömürü ile insanları canında bezdiren izimler, artık sona gelmiş ve Adil Düzeni akıl ve ilimle yeni ve muhakkak kurulacak bir düzen olarak hazırlayan Erbakan hocam emanetini ehil bir ele teslim etmiş ve gününü beklemektedir. İnancımız odur muhakkak kurulacak bu düzene canımız malımız pahasına önce bütün samimiyetimizle inanmak ve gücümüzün sonuna kadar çalışmaktır. Bizlere ise çalışmak sadakat göstermek ve O günü görmeyi dilemek ve dua etmektir, görmek veya görmemek Allah’ın takdiridir

Ali Çağıl.

ŞÜKÜR ELHAMDÜLİLLAH
Ülkemizin ve dünyanın; ekonomik, sosyal, siyasal, ahlaki dengesi yüzyıllardır rayından sapmıştı. Düya egemenleri kapitalist sömürü düzenlerine çare diye karşıt çözüm olarak salt tutucu, kominist sistemler oluşturmuş ve bir sömürüden bıkan diğer sömrü çarkına itilerek küresel kapitalist-sosyalist emperyalist düzen malesef yaklaşık 200 yıldır devam etmektedir. Osmanlının son dönemlerini de içine alan bu küresel sömürü düzeni kendine alternatif çıkışlara da müsade etmemişti. Bizim dergimizin kapak karikatüründe olduğu gibi, sağcı, solcu sistemlerle adeta insanlık kasaplık hayvan gibi iki ayrı koridordan mezbahaya “mal”zeme yapılmıştı.Onların batıl düzenleri adeta altın çağını yaşarken insanlık kan göz yaşı, toplumsal çöküntülerde de zirveler yaşamıştı. Bir avuç elit ekonomik rahatlıkları için dünyayı yangın yerine çevirmiş, maddi rahata kavuşsada, asıl manevi huzurdan kendileri de mahrum kalmışlardı.
İşte adil bölüşümü, huzuru esas alan bir sistemle çağın sorunlarına maddi manevi reçete sunan yüce şahsiyet Erbakan Hocamız 60 yıllık fiili mücadelesinde bu kalıpları altyüz ederek Kur’an-ı, sünneti merkeze alarak; aklı, bilimi, tarihi birikimi, tüm insanlığın sorunlarını görüp onların da kabul edilmiş doğrularıyla, vicdanlara yönelmiş ve tarihi sorunlara güncel kalıcı çözüm yollarını akademik seviyede toplumların vicdanına sunmuştu. Değil Adil Düzen esasları sadece vicdani acil olumsuzlukların Adil Düzen merkezli pratik çözümleri bile destanlar yazdırtmış, ABD ‘de akademik çalışmalara konu olmuş, bazı üniversitelerde ders olarak okutulmaktaydı. Kısa bir esintisi bile hala ülkemizde ve dünyada hayırla yadedilmekte hatta bazılarına göre ütopik gösterilerek reddedilmektedir. Fakat işçi, memur, bu günlerede Erbakan’ı mumla aramaktadır.
Bir yazar haklı olarak sorunları Kur’ani pencereden şöyle ortaya koymuş ve NECM suresinden örnekler göstermişti de?..

“LAT, MENAT, UZZA
Kur’an’da Araplara ait üç putun “ismi” özellikle veriliyor.
Acaba neden?
Nüzul sırasına göre putların ismi ilk olarak Necm suresinde geçiyor. Yani 6 yıl boyunca putların ismi hiç geçmiyor. İlk olarak Necm suresinde üç putun ismi verilerek şöyle deniliyor:
“Lât ve Uzza’yı ve diğer üçüncüsü Menat’ı gördünüz mü?” (Necm; 53/19-20)
Sonra bunların aslında ne olduğuna geçiliyor. “Onlar” deniyor , gerçekte “Sizin ve atalarınız taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir.” (Necm; 53/23) Yine “Onlar” deniyor “Zanna ve nefeslerinin arzularına tabi oluyorlar” (Necm; 53/23).
Kendi taktıkları bir takım isimler (esmâen semmeytumûhâ)…
Zan ve nefislerinin arzuları (tehve’l-enfüs) …
Demek ki “put” denilen şeyin insanın iç dünyasındaki kökü heva ve heves ve bunlar bir takım“isimler”den başka bir şey değil. İnsanlar o “isimlere” anlam yüklüyor ve perestij ederek yüceltiyorlar.
O “isimlere” dokundurtmuyorlar ve etraflarında atomu parçalamaktan da zor önyargılar oluşturuyorlar. Putları kırmak aslında bu “isimleri” alaşağı etmek ve etraflarında oluşturulan önyargıları kırmak demek oluyor.
**
Peki, madem putlar bir takım isimlerdir, taştan tahtadan yapılmış tasvirleri de nefislerin hevasının dışa vurmuş sembolleridir, dahası Lât , Uzza ve Menat’ın tahtadan taştan yapılmış tasvir ve heykellerinin şu an yerinde yeller esmektedir, o halde bu “isimlerin” hala Kur’an’da yer alıyor olmasının ve bizzat “isimlerin” anılmasının sebebi ne olabilir?
Bu putlar öyle bir şey olmalı ki hala yaşıyor, nefislerin hevasından kaynaklanıyor ve “isimlerinin”hala bir anlam ifade ediyor alması ve tapınç nesnesi haline getirilmiş olması lazım.
Hem de ne anlam ifade ediyor!
Hem de ne tapınç!
Bakın nasıl…
***
“Lât” kelimesi etimolojik olarak “ilah” kelimesinin bozulmuş hali ve mutlak otoriteyi ifade ediyor; El/Elot/Elat/Lat/Elohim/Allot//İlah…
Eski çağlarda Aramice/İbranice’ye kadar uzanan Arapça’nın kök dillerinde kişiyi “içeriden yöneten şey”, “mutlak itaat /otorite” kaynağı anlamında yukarıdaki kelimeler kullanılmaktaydı.
Demek ki Lât “isminin” bugünkü karşılığı “otorite” dediğimiz şeydir.
***
“Uzza” kelimesi bunu tamamlıyor. Kur’an’da kullanılan “Aziz” isminin daha değişik söylenişi. “Güç” “kuvvet” anlamına geliyor: Aziz/Mu’ız/Muaz/Izzet/Muazzez…
Demek ki Uzza isminin bugünkü karşılığı da “güç, kuvvet” dediğimiz şeydir.
***
Üçüncüleri olan diğer “Menat” ise yine çok tanıdık: Menna/Mamon/Money/Many/Menat/Manat…
O bildiğiniz “para” demek yani.
Çarlık Rusyası’nın para birimi: “Manat”
Bugünkü Azarbaycan’ın, Türkmenistan’ın hala para birimi; “Manat”
***
Lât: Otorite…
Uzza: Güç…
Menat: Para…
Şimdi ayeti yaşayan yorumu ile yeniden okuyalım:
“Otorite, güç ve üçüncüleri diğer para… Bunlar sizin ve atalarınızın takdığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir… Onlar gerçekte zanna ve nefislerinin isteklerine/arzularına tabi oluyorlar…”
Nefislerinin istek ve arzuları otorite, güç ve para arzuluyor. Bunlara ulaşmak için, üçüne de perestij ediyorlar ve gözleri başka bir şey görmüyor, put gibi tapınç nesnesi haline getiriyorlar…
Otoriteyi, gücü ve parayı kendilerinde toplamak/biriktirmek istiyorlar. Bunları elde etmek için girmedikleri kılık, atmadıkları takla kalmıyor. Bunlar için savaşıyor, vuruşuyor, kan döküp fesat çıkarıyorlar…
Otorite: Devlet, saltanat, taht, lider, ecdad, egemenlik, sınır, ulus…
Güç: Silah, petrol, toprak, nüfus, nüfuz…
Para: Sermaye, banka, altın, gümüş, dolar, euro…
Yeryüzünde kan döküp fesat çıkarmak bunlar için olmuyor mu?
Yaşadığımız çağa dikkat ediniz…
Otorite sevdasından emperyalizm doğmuş.
Güç tapıncından faşizm doğmuş.
Para hırsından kapitalizm doğmuş.
İnsanlığın ezelî ve ebedî sorunu bu üçü; Lât (otorite), Uzza (güç/kuvvet) ve Menat (para) başka bir şey değil.
***
Ne diyor Kur’an bu üçüne karşı?:
Allah’tan başka otorite yoktur (La ilahe illallah)
Güç ve kuvvet yalnızca Allah’a aittir (La havle ve la guvvete illa billah)
Ve üçüncüsü: Mülk Allah’ındır (Lehu’l-Mülk).
Şimdi anlaşıldı mı bunların “ismi” neden veriliyor Kur’an’da.
Çünkü bunlar insanlıkta ölmeyen “isim”ler.
Yok olup gitmiş taşlar, tahtalar değil.
Bunlar yaşayan putlar: Lât, Uzza, Menat…
Erkekler parayı,
Kadınlar modayı putlaştırdı
Anne ve babalar Üniversiteyi putlaştırdı,
Gençler interneti
Şarkılar aşkı putlaştırdı
Diziler aşıkları putlaştırdı
İnsanlar televizyonları, bilgisayarları, cep telefonlarını putlaştırdı
(Televizyonlar, bilgisayarlar ve cep telefonları da onları aptallaştırarak intikamlarını aldılar.)
Kadınlar evlerini, Erkekler arabalarını putlaştırdılar.
(Evler kadınları hizmetçi, arabalar erkekleri servis şoförü yaparak intikamlarını aldılar)
Sınav denen bir saçmalık oluşturuldu. Arkasında vaad edilen hayatı koruma putlaştırdık hepimiz…
(Sınavlar, en güzel çağlarımızı ağzında çiğneyerek yok edip aldı intikamını)
Son söz olarak da; “Temizlik imandandır” diyen müslümanlarken “kirlenmek güzeldir ” diyen reklamlara inanarak alışverişimizi putlastırdık…
Yani anlayacağınız bu çağın putları öyle önünde eğilinen dikili taşlardan ibaret degil…” Haklı tesbitleriyle sorunları görmüş fakat bunların Siyonizmle ete-kemiğe büründüğünü fark edememişti .

NECM suresinin istikamet ölçülerini esas alan Aziz Erbakan Hocamız Adil Düzen sistemiyle manevi elbiseye bürünmüş tarihi irşadını yapmışta gereken değer verilmemişti.
Milli Çözüm ne hoş nimetti: Yaklaşık 25 yıldır en büyük hakikate sahip çıkmış, Milli Görüş-Adil Düzen düşüncesini Milli Çözüm şeklinde pratiğe dökme gayretleri gütmüş, bu bağlamda yakın tarihin parametrelerini oluşturmuş, acil sorunlara pratik çözümler sunmuş; ahlaki, ekonomik, sosyal, siyasal tıkanıklara güncel tenkitlerle tedavi yollarını her türlü risk alarak yapmış. Bu ara süreçte bile ülkemizin birlik ve dirlik yollarının trafik levhalarını koymuş. Bunları yaparken öyle sloganik değil, güncel sorun ve gelişmeleri hazırladığı MEALİ-KERİM potasında yoğunlaşarak bir YILDIZ misali ışık ve ümit olmuştur.
“Ve (Allah daha başka) alâmet ve işaretler de (var etmiştir ki örneğin;) onlar “Necmi” ile (Din Yıldızı veya Resulüllah’ın izah ettiği Kur’an kuralları ile) hidayeti (Hakk Dini ve adalet düzenini) bulabileceklerdi. [Not: Bu ayette hem kutup yıldızı ile geceleri okyanuslarda ve çöl sahralarında yön tayinine dikkat çekilmekte, hem de Hz. Peygamber Efendimize ve Mehdiyet rehberliğine işaret edilmektedir.]”
Selamlarımla…

Halil ..Altuntaş

ADİL düzen sistemi bir tercihmi mecburiyet mi?
Yıllardır uygulanan batıl ve bozuk düzenin ,sistemin ve bunların savunucusu olan zalim yöneticilerin ,toplumu ve insanlığı getirdiğini durum ortada durmakta, KURAN’IKERİM merkezli ve insan endeksli bir sistem olan ERBAKAN Hocamız tarafından hazırlanan Adil düzen e herzamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Bu da en iyi şekilde Milli Çözüm eliyle uygulanacaktır inşallah.

Mehmet Akif AVCI

ADİL DÜZEN, KAÇINILMAZ BİR İHTİYAÇTIR Ve HAKİMİYETİ YAKINDIR!!!
İnsanlığın İhtiyacı, Kur’an Nizamıdır!

Kur’an Nizamı, uygulama olarak Sünnet ile hayatiyet kazanmıştır. Şöyle ki; Kur’an gerek okunması, gerek yazılması, gerek tüm detaylarıyla anlaşılması bakımından en sağlam belgelerle ortaya konmuş bir kitaptır. Kur’an elbette Hazreti Muhammed aleyhisselamın yaşadıklarının, uyguladıklarının, yaptıklarının temel dayanağıdır. Bu nedenle Sünnetsiz İslam’ı anlamak ve uygulamak imkânsızdır.

Kur’an her topluluğa hitap eder, tüm insanlığa hitap eder, bir de her çağa hitap eder.

Kur’an temel gerçekler ve örnekler Kitabıdır!

Kur’an namazın kılınmasını emrediyor, ama Hz. Peygamber Efendimiz ise nasıl kılınacağını bize öğretiyor. Böylece namaz örneği ile toplantıların nasıl yapılacağını kıyas yoluyla bulmamızı kolaylaştırıyor. Çağrı nasıl yapılacak, hangi yerde toplanılacak, kıyafetler nasıl olacak, başkan (imam) nasıl seçilip makamına oturacak, görüşmeler nasıl yapılacak? İşte Kur’an Nizamı bütün bunları bize namaz ile öğretmiş oluyor.

Zekâtla ortak bütçeyi oluşturuyor, paylaşma ve dayanışma usullerini ve ortaklıkları da orada öğretiyor. Toplumsal dengenin temellerini atıyor.

Hac; uluslararası toplantıların ve kongrelerin yapılış biçimlerini öğretiyor.

Kurban ibadeti; sağlıklı et üretiminin ve kesiminin nasıl yapılacağını gösteriyor. İnancımız ve insanımız için fedakârlık duygularını ve duyarlılığı öğretiyor.

Evlenme ve boşanmalarla ilgili hükümler ve tavsiyeler içerisinde işçi-işveren münasebetlerini ve ortaklık ekonomisinin temellerini öğütleyip öğretiyor.

Ve yine Kur’an yazılacak ders kitaplarının içeriğine ve niteliğine esas olacak bilgiler öğretiyor.

Sonuç olarak; kıyas yoluyla gelecekte oluşacak sorunları çözme yollarını Kur’an-ı Kerim’de ve Resulüllah’ın sünnetinde bulmuş oluyoruz. Allah insanlara kıbleyi farz etti, onun sayesinde trigonometri doğdu ve bu dünyayı keşfettik. Şimdi de uzayı keşfediyoruz. Bunların her biri Kur’an’ın doğrudan ve dolaylı mucizelerindendir.

Mücahit Bacak

GEÇMİŞİ TEMİZ ZANNEDENLER…
Dilipak konuşmasının sonunda : “Allah korusun, başımıza bir şey gelecekse, bu bugünkü ihmallerimizin, yanlışlarımızın bir sonucu olacaktır.” buyurarak bir kez daha itirafında bile samimiyetsizliğini ortaya koymuş. Bu vakte kadar başlarına gelen her şeyin indikleri gemiyle, çıkardıkları gömlekle alakalı olduğunu kendisi de çok iyi biliyor ama ne yapsın emir erliğini yaptığı yerler bu kadar itirafa müsade ediyor. Allah razı olsun Milli Çözüm makalenin sonunda bunun ayarındaki ayarsızlara Nisa:115 ayetiyle ne güzel cevap vermiş : “Her kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü’minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmamı Şafii: Bu ayet, “icma”ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır” buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43](Nisa: 115)

N. Gündüz

Hak ve Adaletin sağlanması için,Adil Düzen’e muhtacız…
İslam, bilinçli bir bozma ve tahrifin konusu yapılmaksızın, insan tarafından bir bütün olarak din edinilmesi halinde ferdi ve toplumu huzura erdirir. İslam insanın dünyasını mamur eder, ahiretteki felaha hazırlar. 21. Yüzyıl insanının bilincindeki, İslam’la ilgili en büyük yara, İslam’ın bir bütün halinde ferdin ve toplumun hayatını baştan sona ihata eden bir din olduğu gerçeğine yönelik kuşkularıdır. Bir fert ya müslimdir ya da değildir; bir toplum ya İslam toplumudur ya da değildir. Ferdin veya toplumun hayatında biraz İslam, biraz başka din ve düşüncelerden karıştırılarak bir sentez yapılamaz.
Ayrıca; Müslümanların aleyhine hazırlanan planlar önce onların akıllarını ve kalplerini sonra da topraklarını ve vatanlarını hedef aldı. Onları ırkçılık ve milliyetçiliğe sevk etti. Sonra da her bir ırkı yanı başındakine düşman yaptı. İslam’ın cahiliye bağnazlığına, ırkla ve renkle övünmeye karşı indirdiği hükümlerini unutturdu.
Çağımızda insanlığın kurtuluşu, Adil Düzen Projelerinin bir an önce hayata geçmesiyle mümkün olur. Bu yolda gayret edenlere selam olsun.

Mücahit Dinç

Toplumların Adil Düzene Hazırlanışı…
Adil Düzen programlarını hazırlayan Erbakan Hocamız, kitap haline getirilmesini sağlayan Ahmet Hocamız yarım asırdan fazladır bu projeyi anlatmaktadır.
Birde dizlerini dövenler, kıymetini bilmeyenler var.
Bütün dünyada insanlar kapitalizmden komünizmden bıkmış ve çıkış yolu aramaktadır. Birde siyonizm ve emperyalizmden bıkmış savaş mağdurları var.
Allah izniyle Feth-i Mübin yaşandıktan sonra başlayacak olan Adil Düzen’e geçiş aşamasının kısa bir zaman alacağı ve yeryüzünde Adil Düzen’in tam manasıyla uygulanacağı günler yakındır İNŞALLAH

Necati A.

Ey Kaybedenler! Kaybettikleriniz, Kaybettiğiniz Yerdedir; Çare Adil Düzen’de, Çözüm Milli Çözüm’dedir!
Hoca bir gün akşam karanlığında samanlıkta anahtarını kaybeder. Kapısının önüne çıkarak kaybettiği anahtarı orada aramaya başlar, anahtarı ararken yoldan geçenler Hocaya yardımcı olmak için birlikte anahtarı aramaya başlarlar. Uzun süren aramalar sonucu anahtarı bulamazlar. Birisi Hoca’ya sorar: “Hocam anahtarı nerede kaybettin?” Hoca cevap verir: “Samanlıkta kaybettim.” Adam “Peki o zaman niye samanlıkta aramıyoruz?” Hoca cevap verir: “Çünkü bu saatte orada kaybolan anahtarı bulamayız!” der.
[b]Kaybedilenler, kaybedildiği yerde aranmalıdır![/b]
Şeytan’a yönelenler, Rahman’ı kaybederler!
Dünyanın geçici nimet ve zevklerine yönelenler, ahiretlerini kaybederler!
Batıla yönelenler, Hakkı kaybederler!
Zulme yönelenler, Adaleti kaybederler!
Ahlaksızlığa yönelenler, ahlak ve maneviyatlarını kaybederler!
İşbirliğine yönelenler, Milli Görüş’ü kaybederler!
Kur’an’ı terk edenler, dünyalarını da ahiretlerini de kaybederler!
EY KAYBEDENLER!
Kaybettikleriniz, kaybettiğiniz yerdedir!
Dünya ve ahret saadeti Kur’an Nizamı’ndadır!
ÇARE ADİL DÜZEN’DE, ÇÖZÜM MİLLİ ÇÖZÜM’DEDİR!

Nazlı

Herşeye bi kılıf uyduruluyor Millet ayakta uyutuluyor
“Kendi ekonomi politikalarını uygulayıp da bu politikaların neden olduğu arıza ve kötü sonuçların hiçbirini kabul etmeyen siyasi iktidara göre enflasyonun sorumlusu kendileri değil başkalarıymış!.. Ortaya çıkan “can sıkıcı” neticenin müsebbipleri pandemi, küresel enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı, içeride pazarcı, marketçi, depocular lobisi, dışarıda ise her zamanki gibi dış mihraklarmış!..

Mustafa Yaprakcı

Seçenek mi?
Adil düzen’in bir seçenek değil ZORUNLULUK olduğu gün gibi ortadadır. Seçme şansı kalmadığı aşikardır..

Mehmet S.Pınar

Doğu ve Batı Medeniyeti tüm kazanımlarını Kuran Nizamına borçludur!
Bugün batı medeniyetinin bile mecburen sığınak limanı bulduğu sözde demokrasinin bir çok esası, İslamın temel şiarlarından aşındırılmıştır.. Birleşmiş milletlerin ilk maddeleri arasında yer alan temel insan haklarından yaşama, inanma, öğrenme, mülkiyet hakkı gibi haklar, bizzat İslam nizamı ın insanlığa bahşettiği en büyük hediyelerdendir.. Nevar ki bütün bu umdeler, temeli sömürü, vahşet ve Ahlaksızlığa dayanan batı için birer birer istismar aracı haline gelmiştir…
Prof Erbakan Hocamızın insanlığa deklare ettiği her bir aksiyon, Kuranın nurundan ve ruhundan ilham alınarak hazırlanan Adil Düzen esaslarıdır..
İslam ortak parası’nı Erbakan Hocamız deklare eder etmez batı hemen Euro’ yu tedavüle koymuştur…
Özetle, Batı ve Doğu medeniyetinin eliyle insanlığın hizmetine kazandırılan tüm unsurlar İslamın ışığı ile gerçekleştirilmiştir..
İslam ve İlim Konferansında Prof Erbakan Hocamız;

Atomun bölübilirliğini Müslüman kimyacılar
Işığın duvara yansıyan haliyle kırılma noktasına geldiğini Müslüman fizikçiler
İlk örnek tarih kitabını İbni Haldun
İlk edebi kitabın Yusuf Has Hacib
Pi sayısının ilk Müslüman cebirciler eliyle yazıldığı yani İslamın nuru ile gerçekleştiğini ifade etmiştir..
Ve Adil Düzen, İnsanlık tarihinin en büyük şansı ve kazanımıdır.. Ve Allahın izni ve iradesiyle Milli Çözüm imanı ve imanın şahsı manevisi olan Zat’ın himayesinde son ve kamil içtihadını yapacak ve insanlık asırlardır özlem ve hasretini çektiği, barış selam nizamına Adil Düzen medeniyetine kavuşacaktır inşallah…

Metin

Zaman yaklaştı artık
Erbakan Hocamız’ın alt yapısını hazırladığı Adil düzen programlarının bir an önce başlaması gerekliliği artık iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştır.Tek kurtuluş Adil bir düzene bir an önce geçmektir.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
19
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx