HAMAS'IN MUCİZEVİ BAŞARISI
VE
CUMHUR İTTİFAKI’NIN MÜNAFIKLIĞI
ABD Senatosunda vicdani bir ses; Vermontlu Senatör Gazze’deki soykırımı anlatmıştı!
ABD’nin Vermont eyaletinin bağımsız Senatörü Bernie Sanders, Gazze’de Siyonist İsrail’in işlediği soykırımı madde madde anlatarak ABD’nin bu suçlara ortak olmaması gerektiğini hatırlatmıştı. ABD’li bağımsız Senatör Bernie Sanders, Siyonist İsrail’in Gazzeli çocukları aç-susuz-ilaçsız-elektriksiz bıraktığını belirterek, ABD’nin Siyonist İsrail’in işlediği bu vahşet ve cinayetlere “suç ortağı” olduğunu vurgulamıştı. Senatör Sanders, X hesabından yaptığı paylaşımda, “Tüm dünya izliyor. (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu, Gazzeli çocukları aç bırakıyor. Bu vahşetin suç ortağı olamayız.” diye uyarmıştı. Sanders, Siyonist İsrail’in bombalamaları ve insani yardımların Gazze’ye girişine engel olması sebebiyle ihtiyaç duyulan gıda, su, ilaç ve yakıtın çok küçük bir kısmının Gazze’ye ulaştığını açıkladı. Hastanelerin bombalandığını, yaralıları kurtarmaya çalışan sağlık çalışanlarının bile katliama uğradığını haykırmıştı.
Senatör Bernie Sanders, şunları aktarmıştı: “Bugün itibarıyla İsrail’in cevabı 27 binden fazla Filistinlinin katledilmesine ve 67 binden fazla Filistinlinin yaralanmasına sebep oldu (katledilen ve yaralananların 3/2’si kadın ve çocuklardan oluşuyor). 1 milyon 700 bin Filistinli evlerinden sürüldü. İnanılması güç bir şekilde, Gazze’deki konutların %70’i bombalanarak yıkıldı. Gazze’deki altyapının büyük bir bölümü yok edildi. Çok az sayıda su kuyusu ve fırın faaliyette. Elektrik, savaşın başından beri kesik. Sayısız sağlık kuruluşu bombalandı ve sayısız sağlık çalışanı bu şartlarda bebekleri hayatta tutmaya çabalarken hayatını kaybetti. Bugün faaliyette olan sağlık kuruluşları, kahraman doktor ve hemşireler, yaralıların hayatlarını kurtarmak için ihtiyaç duyduğu en temel sağlık malzemelerinden mahrum durumda. İsrail’in bombalamaya devam etmesi ve Gazze’ye insani yardımın girişini engellemesi sonucu hayati derecede ihtiyaç duyulan yiyecek, su, ilaç ve yakıtın çok küçük bir miktarı Gazze’ye girebiliyor. Bugün yüz binlerce Gazzeli çocuk, açlık çekiyor ve temiz su bulamıyor. Birleşmiş Milletler (BM), tüm Gazze nüfusunun kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarıyor. Şu an 378 bin Gazzeli aç yaşıyor. Tüm dünya izliyor. Netanyahu, Gazzeli çocukları açlıktan ölüme terk ediyor. Biz bu vahşetin suç ortağı olamayız. Durumun ne kadar vahim olduğunu ve daha da vahim olabileceğini anlatabilecek kelimeleri bulamıyorum.”
Lahey’de İsrail işgali duruşması
Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen duruşmanın ikinci gününde, Güney Afrika, Suudi Arabistan, Hollanda ve Belçika heyetleri konuşma yapmış, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’ne göre zorla yerinden etmenin “savaş suçu” teşkil ettiğini söyleyen Hollanda heyeti, işgalin “doğası gereği geçici olduğunu”, bu durumun kalıcı olması halinde “ilhak” sayılacağını hatırlatmıştı. Belçika, İsrail’in, Filistin topraklarının demografik yapısını değiştirmek istediğini vurgulamıştı.
Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) görülen ve Doğu Kudüs ile Batı Şeria’daki işgal ve uygulamaların, hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşma yapılmıştı. Bilindiği gibi, Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’na, İsrail aleyhine soykırım davası açmıştı. O davadan farklı olarak Lahey’deki mahkeme bu kez Birleşmiş Milletler’in talebi üzerine İsrail işgalini görüşmek üzere toplanmıştı. İsrail’in “meşruiyetini tanımadığı” duruşmada ikinci günün ilk konuşmasını yapan Güney Afrika heyeti, “İsrail’in son 4 ayda 30 bin kişinin ölümüne yol açan meydan okuması sadece bir istatistik değil, Filistin halkının eti, kanıdır” ifadelerini kullanmıştı. Heyet ayrıca “dünyanın, Gazzelilerin en temel yaşam hakkı ilkelerini ihlal eden, hız ve şiddet bakımından eşi benzeri görülmemiş bir saldırıya tanık olduğunu” vurgulamıştı. Filistin Dışişleri Bakanı Riyad Maliki, 19 Şubat 2024 tarihli duruşmanın açılışında yaptığı konuşmada, işgalin derhal sona erdirilmesini talep etmiş, “Filistinlilere, evlerini terk etmek, İsrail’e boyun eğmek ya da ölümden başka seçenek bırakılmadığını” hatırlatıp, mahkemeye “Filistin’in kendi kaderini tayin hakkı”nı sağlaması talebini aktarmıştı.
Dr. Eray Güçlüer’in İlginç Saptamaları ve HAMAS’ın Mucizevi Başarıları!
“Şunun altını bir defa daha çizmek isterim. O da şu; bu İsrail barbarlığı sivil halkı öldürerek bir zafer kazanmıyor. Ben şu soruyu soruyorum o zaman. Hamas’ın ne kadar savaşçısını öldürebildiniz? Hamas’ın ne kadar askeri gücünü kırabildiniz? Ben söyleyeyim, bir sürü analiz okuyoruz, her yönden İsrail kaynaklarını da takip ediyoruz. Mesela şu an Türkiye’de bulunup da ailesi Gazze’de olan insanlarla da görüşüyoruz, oraya daha önce tünellere girip çıkmış Filistinli gazetecilerin, ayrıca dünyanın çeşitli yerlerindeki gözlemcilerin raporlarına ulaşıyoruz, onlarla irtibat kurmaya çalışıyoruz. Aldığımız bilgilere göre İsrail 30.000 savaşçı 24 tabur şeklinde konuşlanmış, her tabur yaklaşık 1200 kişiye falan tekabül ediyor… Askeri kuruluş bakımından bir anormallik yok, mantıklı görünüyor. Ama bunlar tank taburu değil, yani tankı vurduğun zaman imha olmuyor, biri ölürse diğeri yerine geçiyor… Hadi buna rağmen bu kadar yoğun çatışma ve bombardımandan sonra yaklaşık bunun 5-6 bin savaşçının saf dışı edildiği yönünde kanaatler konuşuluyor. Şimdi buna karşı peki İsrail’in durumu ne diye baktığımızda; 2000’in üzerinde asker kaybı var, yaklaşık 7.000 civarında da ampute olmuş, kör olmuş, kopmuş bir tarafı, yaralanarak savaş dışına çıkmış İsrail askeri bulunuyor. Yani toplam İsrail’in kaybı 10.000 civarındadır. Ayrıca yaralı olup bir daha savaşamayacak duruma gelenler de yaklaşık 10.000 kadardır. Şimdi bakın, askerlikte bazı şeyler vardır, yani bir savaşın neticesini anlamak için sonucunu beklemenize gerek yok. Bazı dönüm noktaları vardır. Buradaki dönüm noktalarından bir tanesini şuradan göstereyim, söylüyorum; Beyt Lahya, Beyt Hanun, Nasır Mahallesi ve Zeytun Mahallesi, buraları İsrail şu an ele geçirebildi mi? Buraları şu an kontrol altına alabildi mi? Hayır. Ya varsa bilen buyursun çıksın. Aksini iddia etsin, göstersin. Bırakın İsrail’in buraları kontrol ettiğini, daha Gazze içine giremedi bile. Bakın Gazze’nin şehir merkezine hâlâ giremedi İsrail. 4. aydayız. Hamas gerçekten direniyor, Kassam Tugayları gerçekten direniyor. Öyle böyle değil. Bu çok gündeme getirilmediği için oradaki mücadele, İsrail’e karşı o çetin askeri mücadele zikredilmediği için İsrail’in barbarlıkları üzerinden bir zafer algısı yaratılmaya çalışılıyor ki bu son derece yanlıştır. Bak ne diyorum, koskoca İsrail; Amerikası, Avrupası, dünyanın bütün küresel güçleri arkasındadır. Hadi buyur gel bakalım, şimdi buradan Refah’a gir de anlayalım!.. Hamas bekliyor, “gel” diyor, “Patron kim göstereyim sana…” Evet, aynen durum böyledir ve İsrail bocalayıvermektedir. Refah’a giremezler, yani girmeleri çok mümkün değildir. Şimdi hâl böyleyken, siz kalkıp İsrail’in bir zaferinden asla söz edemezsiniz. Tam tersi, kara savaşını İsrail kaybetti. Havadan vurarak barbarlık yapmaya ve bunun üzerinden ürettiği psikoloji ve politikayı Mısır’a, bölge ülkelerine dayatmaya çalışıyor. Yani şimdi burada vicdanlarıyla, İsrail barbarlığı arasında bölge ülkeleri, Türkiye dahil sıkıştırılmaya çalışılıyor. Ama neticede şu bir gerçek, hiç kimse Hamas’ı konuşmuyor, asıl konuşulması gereken burada Hamas’ın direnişteki mucizevi başarıları ve Hamas’ın yapmış olduğu saldırılarıdır. Bakın, size daha enteresan bir şey söyleyeyim, çok enteresandır, bakın İsrail burada Han Yunus’a bir saldırı başlattı, tek taraflı kama şeklinde bir girme yaptılar. Dedim ki tamam. İsrail artık buradan vurur, ta denize kadar birleşir, şurayı alır, burada bir şerit oluşturur, bölgeyi koparır… Ondan sonra aşağı tünellere inerler, bir güvenli hat oluşturmayı başarır… Ama ne oldu biliyor musunuz? İsrail’in taarruzları Selahattin Yolu’nda tıkandı kaldı. Hamas, İsrail’i durdurdu ve sıkıştırdı!.. Bir avuç Hamas, koca İsrail’i durduruyor, iki tugayı püskürtüyor adamlar. Bakar mısınız, yani şu inanılmaz bir mücadele başarısıdır; bence dünyanın asıl konuşması gereken Hamas’ın, Kassam Tugayları’nın İsrail’e nasıl diz çöktürdüğü olmalıdır!.. Halen daha karada taktik durum üstünlüğü Hamas’ındır, taktik durum üstünlüğü Kassam Tugayları’nındır. Stratejik durum üstünlüğü, askeri taktik durum üstünlüğü, El Fetih dahil diğer savaşan Filistinli direniş kuvvetlerinin olmaktadır. Dolayısıyla bunun üzerinden bir siyasal denklem üretilmesi gerekir diye düşünüyorum.”[1]
Rus Siyaset Filozofu Aleksander Dugin’e göre 3. Dünya Savaşı ve Sonuçları!..
İsrail’in, Gazze Şeridi’nde tam anlamıyla bir soykırım gerçekleştirdiğini gören Filistinliler topyekûn bir isyan başlatır. Kuduz İsrail Siyonist kuvvetleri Gazze Şeridi’nde sivilleri katletmeyi yoğunlaştırır. Batılı Amerikan yanlısı liberal elitlerin, oy birliğiyle İsrail’i desteklemesine karşı dünya çapında protestolar artacaktır. Hizbullah devreye sokulacak ve Ürdün’den gelen Arap kalabalıklar sınırdaki kordonları aşacaktır. ABD, çatışmaya giderek daha fazla dahil olan İran’a karşı önleyici saldırılar başlatır ve İran da İsrail’e saldırır. Suriye savaşa girerek Golan Tepeleri’ni kuşatır. Tüm İslam dünyasında hızlı bir hareketlenme yaşanır.
Amerikan yanlısı İslam devletleri Suudi Arabistan, BAE, Katar vs. Filistinlilerin yanında çatışmaya katılmaya zorlanır. Pakistan, Türkiye ve Endonezya da onlara katılır. Taliban, Orta Doğu’ya asker göndermeye başlamıştır. Artık Horasan’ın siyah sancakları dünya üzerinde dalgalanmaktadır.
Şiiler de dahil olmak üzere Selefiler ve gelenekçiler arasındaki sorunlar arka plana atılır. İslam dünyasının Batı’ya ve İsrail’e karşı büyük cihadı başlamıştır. Rusya önce tarafsız bir pozisyon alır, ancak Ukrayna’da Batı ile savaş halinde olduğu için İsrail’e açıkça destek çıkmamıştır.
Doğu Kudüs’teki ayaklanmanın bir noktasında Filistinliler, İsrail’den korunmak için Mescid-i Aksa’nın kordon altına alınması gerektiğini açıklamıştır. Gazze Şeridi’ndeki ayaklanmanın başlangıcında da Mescid-i Aksa’nın korunması gündeme taşınmıştır. İsrail, silahlı Filistinli milislerle savaşırken, Mescid-i Aksa’ya bir roket fırlatır. Cami yıkılır. Böylece Üçüncü Tapınağın inşasına giden yol açılır. Ama… 50 milyonu (resmi olarak) Avrupa’da bulunan bir buçuk milyar Müslüman, tüm Batı’ya karşı bir ayaklanma başlatır. Avrupa’da iç savaş patlamıştır. Bazı Avrupalılar LGBT, Soros ve Atlantikçi elitlerin yanında yer alırken, bazıları da (Alain Soral modelinde) Müslümanlarla ittifak kurar ve liberalizm karşıtı devrime katılır.
ABD İran’a karşı taktik nükleer silahlar kullanır. Rusya da ne pahasına olursa olsun Batı’ya tutunmaya çalışan ve Moskova’yı mümkün olan her şekilde kışkırtan Ukrayna’ya karşı taktiksel bir nükleer saldırı başlatır.
Üçüncü Dünya Savaşı taktik nükleer silahların kullanılmasıyla artık patlamıştır. Rusya sonunda kararını verir ve Müslümanların yanında yer alır. Amerikalı dispansasyonalistler zamanın geldiğini anlamıştır. Rusya dolaylı da olsa İsrail’e saldırmaktadır. Rus vizyonunda, Batı doğrudan Deccal’in yönetimi altındadır. Birçok dünya lideri ortadan kaldırılır, çok daha radikal inançlara sahip yeni liderler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Çin, Tayvan’a saldırarak ABD ve NATO’nun dikkatini yeni bir hedefe çekmeye çalışır. Hindistan, ABD’nin güvendiği doğrudan destekten kaçınır. Tarihin akşamı durgun olmaktan çıkar.
Feministler, eşcinsel aktivistler ve çevreciler her şeye bir son verilmesini talep ediyor ama kimse onları dinlemiyor.
Batı, artık ifade edemediği bir amaç uğruna herkese karşı savaşmak zorunda kalmıştır. “İnsan hakları”, “sivil toplum” ve diğer büyülü sözlerle ilgili tüm eski tezler, yaklaşan topyekûn ölümün sert gerçekliği içinde kaybolmuşlardır. Elon Musk ne olup bittiğini anlamayı tamamen bıraktığını açıklamıştır.
İsrail, her taraftan gelen darbeler altında “Üçüncü Tapınağı” inşa etmeye uğraşmaktadır. Sadece Moşiyah durumu kurtarabilir sanılmaktadır. İşte tahmine dayalı analiz (kehanet) metninin aniden sona erdiği yer burasıdır.[2]
Kâfir ve Zalim güçler, Nükleer Silahlarının ateşleme sistemlerinin çürüdüğünü anladıklarında şaşkınlığa uğrayıp yıkılacaklardır!
Nükleer reaksiyon sonucunda korkunç oranda yıkıcı ve yakıcı enerji ortaya çıkartan ATOM BOMBASI, HİDROJEN BOMBASI, FİZYON BOMBASI, TERMONÜKLEER SİLAHLAR, atıldıkları bölgelerde yüksek radyasyon yaydıkları için insanların kavrulup toplu ölümlerine yol açmaktadır. Bugün ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Fransa, İngiltere, İsrail ve Pakistan’ın elinde bulunan on binlerce atom bombasının, yeni bir dünya savaşında kullanılması halinde, sadece insanların değil, hayvanların hatta bitki ve ağaçların bile kuruyup kavrulacağı konuşulmaktadır.
İşte dünyayı ve insanlığı bu tahribattan korumak için, ATOM BOMBALARININ ve tüm nükleer silahların ateşleme mekanizmalarının, uzaktan kumandalı suni böceklerle bulaştırılan metalik virüslerle çürütülmesi için çok özel ve yüksek teknolojiler geliştirildiği konusunda, itimat olunan uzman şahıslardan duyumlarımız vardır. Bugün Rusya ve İsrail, atom bombası kullanmak şantajıyla askeri, psikolojik ve stratejik üstünlük sağlama çabası güdedursunlar, belki de ellerindeki nükleer yığınakların ateşleme sistemleri çürütülmüş olduğundan patlamayacak ve hiçbir işe yaramayacaktır…
Dünyadaki Nükleer Silah Stoku:
Rusya: 5900
Amerika: 5250
Çin: 410
Fransa: 300
İngiltere: 250
Pakistan: 170
Hindistan: 165
İsrail: 90 (Gerçekte: 400)
Kuzey Kore: 30
Not: Şimdiki Atom Bombaları Hiroşima ve Nagasaki’ye atılanların 1000 (bin) katı daha güçlü ve tahripkârdır.
Osmanlı ilk dönem Ulemasından Yazıcıoğlu Ahmed Bican‘ın, “Dürri Meknun” adlı kitabının orijinal tıpkıbasım; 17 Bab, “Faslı Fi Nuzuli Hz. İsa” bölümünde, Mehdi-İsa ve Deccal bahsinde:
“Ahir zaman fitneleri içerisinde, Rahmanilerle Şeytanilerin mücadelesinde BARUT PATLAMAYACAĞI için, Deccal taifesinin en çok güvendiği silahların işe yaramayacağı” aktarılmaktadır!?
Keramet cinsinden bu keşf-i ihbarın “atom bombalarının patlamasını ve korkunç tahribatlarını önlemek için, ateşleme sistemlerinin devre dışı bırakılacağı yüksek ve özel teknolojiler hazırlanacağı” şeklinde yorumlanması lazımdır. Ve bu yönde insancıl adımların atılması ve şefkatli hazırlıklar yapılması doğaldır. Yani şimdi HAMAS karşısında bozguna uğrayan ve şaşkınlık içinde kıvranan İsrail ve Batılı güçler, herhalde asıl şoklarını, en çok güvendikleri nükleer silahlarını kullanmaya kalkıştıklarında yaşayacaklardır; çünkü hepsinin ateşleme sistemlerinin çürütülmüş olduğunu anlayıp yıkılacaklardır, inşaallah!..
Biden’ın: ‘Ben bir Siyonist’im’ itirafı!..
ABD Başkanı Joe Biden, Siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek olmadığını ifade edip: “Ben bir Siyonist’im” itirafında bulunmuşlardı. Biden, NBC kanalında “Late Night With Seth Meyers” programına katılmış, gündeme ilişkin soruları yanıtlamıştı. Biden, Gazze’de ateşkese ilişkin soruyu, “Önümüzde bir yol var fakat bu zor bir yol” şeklinde geçiştirmeye çalışmıştı. Esirlerin durumu ile ilgili “Öncelikle, tutulan esirler serbest bırakılmalı” diyen Biden, esirlerin tamamının çıkarılması amacıyla İsrail tarafıyla “Ramazan ayı boyunca eylemlerini durduracakları” konusunda mutabık kaldıklarını açıklamıştı.
Biden, İsrail’in kendileri ve Filistinliler için barışa sahip olma fırsatını değerlendirmesi gerektiğine dikkati çekerek, “Siyonist olmanız için Yahudi olmanıza gerek yok. Ben bir Siyonist’im, İsrail olmasaydı, dünyada tek bir Yahudi bile güvende olmazdı.” yorumunu yapmıştı. Geçici ateşkesin sağlanması durumunda farklı bir yönde ilerlenebileceğini ifade eden Biden, böyle bir durumda İsrail’in güvenliğini ve Filistinlilerin bağımsızlığını garanti altına alacak iki devletli çözüme ulaşılabileceğini vurgulamıştı.
İsrail, işgal ettiği Filistin topraklarını ilhak etmeye başlamıştı!
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’da Yahudi yerleşim birimleri kurması ve genişletmesinin “savaş suçu” teşkil ettiğini vurgulamıştı. Skandal karara ilişkin peş peşe tepkiler gelmeye başlamıştı.
Volker Türk, BM İnsan Hakları Konseyi’ne, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında yasa dışı yerleşimlerine ilişkin sunduğu rapor hakkında yazılı açıklama yapmıştı. 1 Kasım 2022-31 Ekim 2023 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan rapora göre, Batı Şeria’daki mevcut İsrail yerleşim birimlerinin bu süreçte önemli ölçüde genişlediğini vurgulayarak, aynı dönemde Batı Şeria’daki mevcut İsrail yerleşim birimlerinde yaklaşık 24 bin 300 konut inşa edildiğini, bu sayının 2017’de buna ilişkin gözlemlerinin başlamasından bu yana en yüksek seviyeye ulaştığını hatırlatmıştı.
Batı Şeria’da yerleşim yerlerinin kurulması ve genişletilmesinin “İsrail’in kendi sivil nüfusunu işgal ettiği topraklara taşıması” anlamına geldiğini aktaran Türk, bunun uluslararası hukuka göre “savaş suçu” teşkil ettiğini vurgulamıştı. Batı Şeria’da hâlihazırda bir kriz yaşandığının altını çizen Türk, “Yerleşimci şiddeti ve yerleşimle ilgili ihlaller şok edici yeni seviyelere ulaştı. Bu durum, bağımsız olarak varlığını sürdürebilen bir Filistin devleti kurmanın pratik olasılığını ortadan kaldırma riski taşıyor.” değerlendirmesinde bulunmuşlardı.
Fransa, İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’da yaklaşık 3 bin 500 yeni yasa dışı konutun inşasına onay vermesini kınadığını açıklamıştı. Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrailli makamlarının işgal altındaki Batı Şeria’da yaklaşık 3 bin 500 yeni yasa dışı konutun inşasına olanak sağlayan planına tepki koymuşlardı.
Erdoğan’ın Tutarsızlığı!
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, TÜGVA Gençlik Buluşması programında konuşmuştu. Erdoğan tüm insanlığa eyleme geçme çağrısı yaparak, “Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail yönetimi katildir.” diye çıkışmıştı. Erdoğan aynen Biden ağzıyla, Netanyahu’yu suçlayıp Siyonist İsrail’i aklama çabasında mıydı?
“Gazze’deki zulüm, bırakınız kalple buğz etmeyi, dille değiştirme safhasını geride bırakmıştır. Artık İsrail’in soykırım politikasına karşı insanlığın yekpare eyleme geçmesi lazımdır” diyen Erdoğan’a “Siz önce İsrail’le Normalleşme Anlaşması’nı askıya alın ve bu Deccal şebekesine hâlâ her gün gemiler dolusu akaryakıt, gıda ve silah taşımayı bırakın!” demenin tam zamanıydı.
“İsrail’e destek ve cesaret veren Amerika ve Avrupa devletleri tarihin yüz karasıdır. Netanyahu yönetimiyle yan yana anılmak bile başlı başına ağır bir cezadır, utanılacak bir ayıptır. Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail yönetimi katil sayılır. Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail yönetimi zalim konumundadır!..” diyen Erdoğan’a sormalıydı: Ya bu cani ve katil İsrail’e, ilk üç ayda, resmi TÜİK verilerine göre 900 gemi; silah, mühimmat, gıda, akaryakıt ve inşaat malzemesi gönderenler hangi konumdadır?
Macar Orban’dan Erdoğan’a ‘göçmen’ övgüsü: Avrupa kıtasını kurtardı!
Antalya Diplomasi Forumu’nda konuşan Macaristan Başbakanı Viktor Orban, “Türkiye olmasaydı şu anda Avrupa, AB ülkeleri tamamıyla istikrarını kaybetmiş olurdu. Erdoğan, bir yerde Avrupa kıtasını kurtardı” diye övgüler yağdırmıştı. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Antalya Diplomasi Forumu (ADF) kapsamındaki ‘AFD Leaders Talks’ paneline konuşmacı olarak katılmıştı. NEST Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen panelde Orban, Türkiye ile Macaristan arasındaki ilişkilerin uzun bir tarihi geçmişi olduğunu hatırlatıp, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep T. Erdoğan’ın Macaristan’da sevildiğini ve imajının çok yüksek olduğunu vurgulamıştı. Macaristan’da, Avrupa’daki diğer ülkelere kıyasla güçlü liderlerin rağbet gördüğünü belirten Orban, “Sayın Erdoğan, Macaristan’da özellikle sevilen, imajı yüksek olan bir lider. Macaristan’da buna önem verilir.” ifadelerini kullanmıştı.
Avrupa’daki en önemli konuların başında göç ve göçmenlik meselesinin geldiğini ileri süren Orban, 10 milyon nüfusa sahip Macaristan’ın sınırında yüz binlerce göçmenin birikmesini asla olumlu bir durum olarak görmediklerini, ülkelerinde kimin yaşayacağına kendilerinin karar vermesi gerektiğini, bu nedenle diğer ülkelere oranla göç konusunda daha katı bir tutum sergilediklerini anlatmıştı.
“Erdoğan, Avrupa Kıtasını Kurtardı” İtiraf ve İltifatı!
Türkiye’nin özellikle göç konusundaki rolünün çok önemli olduğunun altını çizen Orban: “Türkiye olmasaydı şu anda Avrupa ülkeleri tamamıyla istikrarını kaybetmiş olacaktı. Erdoğan bir anlamda Avrupa kıtasını kurtardı. Neredeyse son 8 yıldır da bu görevi üstlenip yapmıştır. Dolayısıyla Türkiye’deki güçlü liderlik olmasaydı hepimizin başı belada olacaktı. Dolayısıyla Avrupa’da herkes Türkiye’ye minnet duymakta ve duymalıdır da zaten.” diyen Orban; Türkiye’ye göç akımının Siyonist güdümlü Haçlı Batı’nın bir planı olduğunu da itiraf ediyorlardı.
Avrupa Birliği’nin (AB) göç konusunda Türkiye’ye verdiği sözleri yerine tam olarak getirmediğini vurgulayan Orban, Ankara’nın yaşadığı ekonomik sorunlara ilişkin destek olunması gerektiğini hatırlatmıştı.
Ukrayna’daki savaş durmalıdır!
Orban, Ukrayna’daki savaşın kendi savaşları olmadığını ifade ederek, ülkesinin ve halkının çıkarlarını düşünmek zorunda olduğunu aktarmıştı. AB’nin, savaşın başlamasıyla bunu ‘bizim savaşımız’ olarak tanımladığına dikkati çeken Orban, böyle bir tanımlama yapıldığı takdirde Rusya’ya karşı savaşılması gerektiğini, ancak bunun söz konusu olmadığını vurgulamıştı.
“Ben zamanın Rusya’dan yana işlediğini düşünüyorum. Zaman geçtikçe AB ve Ukrayna kaybetmekte, Rusya ise daha çok avantaj sağlamakta. Dolayısıyla bir an önce ateşkes olsun ve iki taraf da barış müzakerelerine başlasın.” diyen Macar Başbakan, Eski ABD Başkanı Donald Trump ile yapacağı görüşmeye de değinerek; “Trump eğer ABD Başkanı olsaydı şu an savaş olmazdı diye düşünüyorum. Bundan kesinlikle eminim. Güçlü bir ABD Başkanı gerçekten her türlü savaşı durdurabilir.” şeklinde yorum yapmıştı.
“Attan inmeyesüz!” (Çünkü cihadsız toplum, canlı cenaze konumundadır!)
Tarihçilerin anlattığına göre 1389 yılındaki Kosova Muharebesi, bir imparatorluk olma yolunda hızla ilerleyen Osmanlı’nın en zorlu duraklarından biri konumundadır. Kalabalık bir Balkan ordusu ile 8 saat boyunca kılıç şakırdatan Osmanlı açısından savaşın dönüm noktası, o sıralarda yaman bir şehzade olan Yıldırım Bayezid’in bütün savaş alanını sağdan sola geçerek zor durumda bulunan ordunun sol kanadını toparlaması sayılmıştır.
Malumunuzdur. Bir Sırp suikastçısı, savaş bittikten sonra Murat Hüdavendigâr’ı hançerlemiş, Padişah savaş meydanında ruhunu teslim ederek şehit olmuşlardır. Rivayet odur ki, son nefesinden hemen önce oğlu Yıldırım’a tavsiyeler veren, ardından kelime-i şehadet getiren Murat Hüdavendigâr’ın ölmeden önceki son sözü “Sakın attan inmeyesüz” uyarısıdır.
Murat Hüdavendigâr, şüphe yok ki bu son cümlesini büyük bir tecrübenin içinden söylemişti. Dedesi Osman’ın tabiri caizse “bir evlek” olan topraklarını, babası Orhan sadece 33 yılda Ankara’dan Rumeli’ye değin genişletmişti ve bunu “attan inmeden” başarmıştı. Murat Hüdavendigâr ise, 30 yıl süren saltanatında Osmanlı Devleti’nin sınırlarını Antalya’dan Macaristan’a uzanan geniş bir araziye yaymıştı. Tabii ki “attan inmeden…” Yani cihad şuuruyla bunu başarmıştı.
Biz, yani başta Osmanlı olmak üzere tüm Müslümanlar attan ineli beri, merhameti de, vicdanı da, adaleti de başkalarında arar duruma kaydık… İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, Cenevre Sözleşmesi’nin, Birleşmiş Milletler’in, Lahey’in, Brüksel’in merhametine kalmamızın altında bu yatmaktadır.
Mesele sadece bununla da kalmadı. Biz attan indik ineli, düşmanlarımızın asla mağlup edilemeyeceğine dair bir gevşeklik, eziklik, cesaretsizlik duygusuna kapıldık. Biz attan indik ineli tüm İslâm dünyasında her şey şarta, hazırlığa ve güce bağlı olarak yorumlanmaktadır. Bu yüzden düşmanlarımızla mücadele etmek için şartlar asla olgunlaşmıyor, hazırlığımız asla tamamlanmıyor, gücümüz asla toparlanmıyor. Hal böyle olunca da “düşmanın yenilmezliği”, bir mitolojik canavar, bir ejderha olarak zihinlerimizi esir alıyor.
Bugün Resulüllah (SAV) aramızda olsaydı ve 300 kişilik İslam ordusunu, 1.000 kişilik Kureyş ordusunun üzerine yürütme kararı alsaydı, İslâm ülkelerinin liderleri başta olmak üzere bütün Müslümanlar Ona, “Hele biraz güçlenelim, savaş teknolojilerimiz gelişsin, şartlarımız olgunlaşsın, hazırlığımız tamam olsun da öyle savaşalım” diye karşı çıkarlardı. Yani o mitolojik canavar, o ejderha, Allah’a imanımıza galebe çalardı…
Attan indik ineli bahaneleri bahanelere eklemekte uzmanlaştık. Ne de olsa İsrail ve Amerika çok güçlü ama (hâşâ) Allah ve O’na iman ettiğini söyleyenler (“iddia edenler”) çok güçsüz konumdaydı!? Attan indik ineli sinik, güçsüz, yılgın kalabalıklara dönüşmemiz bundandır. Bugün geldiğimiz noktada Çin’in bir ucundan Avrupa’nın bir ucuna kadar tüm Müslümanlar, neredeyse kayıtsız ve şartsız olarak “Emperyalistler gelsin de bizi öldürsün” diye bekleyen yahut merhameti de, adaleti de bizatihi bu aşağılık emperyalistlerden bekleyen bir “kitle”ye dönüşmüş durumdadır.
Bu sinik, güçsüz, yılgın halimiz bizi öyle bir noktaya getirdi ki liderlerimizden biri, lafın gelişi “Hamas terör örgütü değil, mücahitler topluluğudur” dediği için umutlarımız yeşeriyor, gözlerimiz yaşarıyor. Bu tepkimizin “bütün utancımızı ifade eden kusursuz bir örnek” olduğunu söylememiz gerekirken üstelik. Nedir geldiğimiz nokta? Şudur: Bugün İsrail gözümüzün önünde, canlı yayında “atından inmeyen son topluluklarımızdan biri”ne soykırım uyguluyor. Biz de ülkelerimize, liderlerimize “Hiç olmazsa İsrail ile ticareti kesin” diye yalvarırken buluyoruz kendimizi.
Çünkü, aramızda “yalnız yürür, yalnız ölür ve yalnız haşrolur” tespitine mazhar olacak Ebu Zer’ler yok. Aramızda, o sefere gitmek için elinde avucunda ne varsa satıp deve ve silah alacak kimseler yok. Aramızda, nefsine uyup o sefere katılmadığı için 50 gün 50 gece gözyaşlarına boğulup tövbe edecek ve dürüstçe “Nefsime uydum” diyebilecek Kab bin Malik’ler de yok. Bütün bu yokluğun içerisinde helâk olup gitmeyi, sıranın bize gelmesini bekliyoruz. Öyle inanıyorum ki sıra bize geldiğinde Hayber Yahudilerinin infaza direnmeye çalıştığı kadar bile direnmeyeceğiz. Başımıza ne geldiyse bütününü hak ettiğimiz duygusuyla yok olup gideceğiz!”[3] diyen yazarımız haklıydı ve bu sözleri onurlu bir haykırıştı.
Ama: “Attan indik ineli, korkunç bir bezginlikle ‘kurtarıcı’ bekliyoruz. Üzgünüm. Kimse gelmeyecek. Ata binmeyi yeniden öğrenmezsek kimse kurtarmayacak bizi!” tespitinde yanılmıştı. Bize ata binmeyi, çağın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun cihad etmeyi öğreten ve öncülük eden liderlere ihtiyaç vardı… Hamas’ı kurduran Erbakan Hocamız da bunların başındaydı… Hele biraz daha bekleyip bakalım, insanlık nelere şahit olacaktı!?
[1] Kaynak: youtube.com/watch?v=1g5cmI2NH9I
[2] https://www.teoridergisi.com/dunya-savasi-ve-nukleer-savas-ihtimali-aleksander-dugin
[3] Yeni Şafak – İsmail Kılıçarslan – 27 Şubat 2024
Derken, kendilerine öğretilip hatırlatılan (İlahi gerçekleri ve uhrevi mesuliyetleri) unutup, (Hakk’tan ve hayırdan sapıtarak bâtıla ve barbarlığa yanaştıklarında, Biz de tutup) onların üzerine (dünyalık zenginlik ve etkinlik gibi) her şeyin kapısını açtık. (Ve onları nefsi hevâları ve şeytanlarıyla baş başa bıraktık.) Öyle ki, kendilerine verilen (bu fani ve fena lezzetlerle) ferahlanıp şımardıkları, (zahiren mü’min ve müttaki rolü oynadıkları halde, hakikatte iman huzurunu, kulluk sorumluluğunu ve cihad şuurunu unutup gaflet içinde oyalandıkları) bir sırada, ansızın onları (musibet ve ölümle) yakaladık. O vakit, artık bütün ümitleri tükenmiş (müblis ve müflis) kimseler olarak onları (mahrum ve mahcup şekilde ahirete yolladık). [Not: Bu ayetle, kendi günahları ve azgınlıkları yüzünden toplumu kuşatan ekonomik krizler ve ahlâki çöküşler sonrasında, geçici ve zahiri bir rahatlık ve ferahlık döneminin ardından, hiç beklenmedik sarsıntılar ve yıkımlar yaşanacağına işaret olunmaktadır.]En-am suresi 44
ZALİMLERİN BÜYÜK OYUNU!
TARİHE NOT DÜŞÜLECEK BİR KARA LEKE DAHA yaşamaktaydı.2024 yılında olmaktan övünen dünya Filistin’deki soykırıma kör ve sağır olmaktalardı…
Kardeşlerimiz zalim düzenin çarkları arasında ezilirken 22 müslüman ülke liderleri ise lüks icinde yaşamaktaydı…Gayrimüslimler müslüman olmaktaydı ,müslümanlar ise davalarına sahip çıkmaktan acizdiler…
Ahır zaman alametleri gerçeklesiyordu ve her gecen gün israil in yıkılısına yaklaşırken Ey Müslümanlar senin safın hangisi!Bu soguk duş gibi etki eden sorunun cevabı senin kurtuluşun olacaktır…Nerdesin? Kiminlesin!
Cumhur İttifakı kadar gücü kuvveti elinde bulunduran bir siyasi iktidar Türkiye’ye ne geldi ne de gördük. 22 yıldır tek başına iktidarsın halk arkanda Ordu arkanda İstihbarat arkanda Emniyet arkanda Yargı arkanda Akademisyenler arkanda tarikatler arkanda cemaatler arkanda Sivil toplum kuruluşları arkanda ama ülkeyi getirdiğin durum ve Dünyadaki ve hassaten Filistine olan kınana görüntülerin ortada… Münafıklığın istismarın çifte standartçılığın zirvesi olsa olsa sizin gibi olurdu ve oluyor malesef.Çok şükür ki rabbimiz Allah her asırda insanlığın saadeti için Rehber Şahsiyetler ile insanlığı Hakka çağıran Kur’ana tercüman olan ve insanlığın saadeti için Düzen hazırlayan yetmez zalimleri etkisiz ve çaresi kılacak müeyyideler yani üstün savaş teknolojileri hazırlayan BİLGE ŞAHSİYETLER ile insanlığa sahip çıkılıyor. Cumhurbaşkanı Anayasa hazırlayın diyor saydığım o gruplardan kimse hazırlık yapamıyor … Sadece asrın sahibi asrımızın tercümanı Kurana Tercüman Bilge Yiğit şahsiyet Milli Çözüm’ün Şahsi Manevisi Aziz Erbakan Hocamızın en sadık talebesi takipçisi Ahmet Akgül Üstadımız ile bu sahiplik tamamlanıyor…
Ne mutlu eğri zamanda Milli Çözüm gibi doğru durabilenlere..!
Bize ata binmeyi, çağın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun cihad etmeyi öğreten ve öncülük eden liderlere ihtiyaç vardı… Hamas’ı kurduran Erbakan Hocamız da bunların başındaydı… Hele biraz daha bekleyip bakalım, insanlık nelere şahit olacaktı!?
Vermontlu Senatör dahi Gazze’deki soykırımı kınar’ vicdanen tepki koyarken, Akp iktidarının İsrail’e 1000’i aşkın gemi göndermesi hidayet kararması dan öte bir şey. İslam’dan değil insanlıktan çıkışın alameti.
Tüm imkansızlıklara ve eşi görülmemiş orantısız güç karşılarında olmasına rağmen zulmün, zalimin karşısında durula bileceğini “Kassam” başta İslam ülkeleri liderlerine, Müslümanlara ve tüm insanlığa öğretti. Hem hiçbir bahane sunmadan.
Tarih, bir eşsiz mücadeleye/kahramanlığı daha şahit oluyor. Tüm insanlığın bilmesine ve hayran olmasına da az bir zaman kaldı. O da Milli Çözüm’ün Üstad Ahmet Akgül Hocamızın Siyonizm’e karşı vermiş olduğu şanlı mücadeledir. Siyonizm uşaklarının deşifre edilmesi. Ve bu uşakların, fikri sapkınlıklarını (dinler arası diyalog, layt İslam, radikal İslam, İslam’da siyaset yoktur, cihatsız Müslümanlık, içtihadın rafa kaldırılması, Hz. Muhammed (sav)siz bir din, kapitalizm kurallarında yürütülen bir devlete razı olma ve başka bir çarenin olmadığı anlayışı, İslam’a çağın şartlarına uygun (faizsiz, fuhuşsuz, kumarsız) insanlığa huzur getirecek bir devlet modelinin olamayacağı, Abd-Ab-Siyonizm yenilmez anlayışı, Kur’an 1400 sene önceki zamana hitap eder günümüze hitap edip sorunlarına çareler üretemez, Kur’an okunup anlaşılsın, yaşansın ve tüm insanlığa sunduğu huzur, adalet yaşatılsın diye değil! metnini anlamadan bol bol okunsun okunsun okunsun diye vardır… gibi sayısız siyonist menşeli fikirleri) tarumar etmiştir Üstad Ahmet Akgül Hocamız. Siyonizm fikri olarak, Milli Çözüm’ün karşısında iflas etmiştir. (Üstad Ahmet Akgül Hocamızın Siyonizm’e karşı verdiği mücadelede sadece görebildiklerimizin bir kısmını yazabildik. Şaşkınlık, hayret ve hayralık verici bir olay, fakat hakikat budur.) İş bu (sezebildiklerimiz, şahit olduklarımız) büyük bir zaferdir.
Ve beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.
“Hayır, aksine; doğrusu Biz Hakkı Bâtılın tepesine fırlatırız, O da onun beynini parçalayarak mahvedip bitirir. (Ardından) Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler, zalimler ve işbirlikçiler yıkılıp) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı; “sözünde durmaz, süper güçlerle başa çıkamaz” gibi zanlardan ve) nitelendirdiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]” Enbiya 18
Seçimden sonra biz şunu bilir ve şunu söyleriz.
Saadet Partisine verilen 1% ve 500.000 oy içimizde hayra çağıran ve kötülükten men etme düşüncesini muhafaza eden bir topluluk bulunduğunu doğrulamış oldu. Saadete ulaşanlara selam olsun.
Vicdanlı Gayrimüslümler; Hidayeti kararanlar (Allah’ın kahrına uğrayanlar) dan kadar mert olabilselerdi!
Lafta Hamas’ı destekleyen münafık Cumhur İttifakı ve Hamas’a terörist diyen Atatürk istismarcısı (Kemalist) Özgür Özel gibiler, Ümit Özdağ gibi ırkçı (kafatascı) Milliyetçilik istismarı yapanlar… Bu zihniyetin hepsi ülkemizin beka sorunudur!
Ancak en tehlikelileri yanlışın en tehlikelileri; ”doğruya en yakın yanlışı yapan” işbirlikçi dindar geçinen münafıklardır! Dünya üzerinde Siyonist karşıtı olan Yahudiler, Hristiyanlar ve diğer gayrimüslümler: batıldan taraf olup Müslüman geçinen işbirlikçilerden daha mert insanlardı…
”İman varsa imkanda vardır”
Tarihte ecdadımızın yaptığı gibi, iman imkana galip gelmektedir! Erbakan Hocamızın kurulmasında öncülük ettiği Hamas’lı Mücahidler, Siyonistlere ve Haçlı Emperyalistlere diz çöktürmüşlerdir ve yakında beli kırılan İsrail’in temizliğini bu yiğitler yapacaktır İnşaAllah!
Ecdadımız bütün seferlerde Mekke’nin fethini esas almışlardır!
Dünyaya bin yıl nizam getiren Müslüman Türkler; merhamet ve adaletleriyle önce gönülleri fethetmişlerdir! Barış ve Bereket olan Yüce Dinimiz İslam; En güzel örnek olan Peygamber Efendimizin; savaş kurallarına riayet ederek dünyanın en adil süper gücü olmayı başarmışlardır.
Dünyanın en büyük 2. süper gücü sayılan Rusya’nın kağıttan kaplan olduğu anlaşılmıştır. Rusya – Ukrayna savaşı ve Gazze Direnişi bizlere şunları göstermiştir;
1- 3. Dünya Savaşında Konvansiyonel silahlar ile savaş yıllarca sürecek, milyonlarca insan ölecek
2- Konvansiyonel silahlar ile kendini süper güç zannedenlerin bir avuç mücahidi bile yenemezler.
3- Bu kadar insan ölürse dünyaya barış ve adalet gelmez.
4- Gereksiz savaş cinayettir.
5- Batılılar savaşacak asker bulamayacak.
6- Yeryüzünde kan hiç durmayacak
Bu nedenlerden dolayı:
Kendilerine sığınaklar yapan Siyonistler, kendi saltanatlarının yok olacağını anladığı anda Nükleer Savaşın fitilini ateşlemekten sakınmayacaklardır ancak;
Erbakan Hocamızın dediği gibi; ”Dünya bu zalimlerin eline bırakılamaz” zaten bırakmadı!
kadroları, planları, teknolojik hazırlıkları ile yılanın başı İsrail’i haritadan silecek, diğer zalimleri ise teslime mecbur edecek hazırlıkları yapmış ve dünya ki onurlu mücadelesini tamamlamıştır. Hocamızın finale getirdiği kutlu davası sadıklar eliyle tamamlanacaktır ve ”Bulutlarda Erbakan Mührü, herkes tarafından görülecektir” İnşAllah!
Mekke’nin Fethi gibi Altın Çağ’da gönüllerin fethi ile başlayacaktır Allah’ın İzniyle.
”Göç Dalgası BOP Projesinin Parçasıdır”
Siyonistlerden aldıkları talimatlar ile AKP iktidarının dış politika faciası sonucu maalesef ülkemizin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmaktadır. Sınırlarımızı, hududumuzu, namusumuzu korumayan AKP hükümeti; güvenlik sorunu, ekonomi faciası, uyuşturucu belası, ırkçılık hastalığı, terör eylemlerinin önünü açmış, ateşlemiş, yol göstermiş ve BOP Projesine koşulsuz şartsız hizmeti ile Siyonist Lobilerden cesaret madalyası almıştır.
”Namaz dinin direği, cihat ise zirvesidir!”
Cihat ve İçtihat ruhunun kaybolması, ilim ve bilimde geri kalmak neticesinde Osmanlı İmparatorluğu yıkılmak zorunda kalmıştır! Son 3 asırdır eziklik psikolojisine sahip olan İslam Aleminde ki diriliş 1969 yılında Milli Görüş Harekatı ile başlamış ve Erbakan Hocamızın hazırladığı özel kadrolar ile dünyanın seyri değişmektedir. Hamas’ın kurtuluş mücadelesi ile fitili ateşlenen değişim Milli Çözüm İktidarı ve Milli TSK’nın Kahramanlığı ile tamamlanacaktır İnşAllah.