KARANLIK KUŞKULARDAN AYDINLIK YARINLARA
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun: “Eski dönemin aktörlerini değiştirmenin (bunlardan kurtuluvermenin) zamanı geldi. Artık yeni dönemin kapılarını açmanın gereği kesinleşti” anlamındaki açıklamaları, Türk siyasetinde tarihi bir kırılma yaşanacağının ilanıydı.
Tam bu sırada, Türkiye’nin en büyük ilçesi olan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in, Terör örgütü üyeliği iddiasıyla tutuklanması, ardından yerine kayyım atanması da siyasi tansiyonu iyice arttırmıştı.
Erdoğan iktidarının yeni bir Çözüm Süreci’ni başlatma ve Abdullah Öcalan üzerinden PKK ve DEM ile uzlaşma arayışlarını yoğunlaştırdığı ve Devlet Bahçeli’nin en hızlı bölücüleri bile şaşırtan çıkışlarının tartışıldığı bir sırada, Cumhur İttifakı’nın söylemleriyle eylemlerinin taban tabana zıt tavırları kafaları karıştırmıştı. Çünkü Esenyurt’tan sonra, Mardin, Batman ve Halfeti (Urfa) Belediye Başkanları da “PKK ile irtibatları” gerekçesiyle görevden alınıp yerlerine kayyım atanması herkesi şaşırtmıştı.
Bu arada, ABD Başkanlık seçimlerini, açık ara farkla Trump’ın kazanması ise, yeni ihtimallere kapı açmıştı. Trump sözde “savaşı bitirmekten, barışı getirmekten” dem vursa da, İsrail’e ve Siyonist mahfillere rağmen bir tavır takınmayı göze alacak mıydı? Trump sonunda söylemesi gerekeni en başta dillendiren, niyetini ve hedefini gizlemeyen birisi olarak daha avantajlı sayılsa da buna güvenmek yanlıştı. Bu son seçimlerde ABD halkı iyice kutuplaştırıldığından, tarafların kışkırtılması, hatta Amerika ve dünya dengelerini değiştirecek çatışmaların başlaması da olasıydı. Hatta Trump’ın başta Almanya olmak üzere AB ülkelerini, hatta Çin’i, ekonomik ve stratejik yönden sıkıntıya sokacak adımlar atması… Çin mallarına yeni gümrük vergileri uygulayacağını açıklaması, daha şimdiden bazı çevreleri kara kara düşündürmeye başlamıştı.
Bahçeli şaşırmış mıydı, Cumhur İttifakı çıkış mı aramaktaydı?
Yeni Çözüm Süreci tartışmaları MHP Lideri Bahçeli’nin grup toplantısında, PKK Lideri Öcalan’a “Meclis’te konuş” çağrısıyla yeni bir boyut kazanmıştı. Rejimin ömrünü uzatmak isteyen iktidar bloku, ‘kırmızı çizgi’lerini bile tereddüt etmeden ezip geçmekten sakınmamıştı. Meclis açılışında Bahçeli’nin DEM Parti grubunun elini sıkması ile başlayan süreç, acaba Türkiye’yi nereye taşıyacaktı?
Ülke krizlerle boğuşurken siyasetin nabzı salıdan salıya gerçekleşen Meclis grup toplantılarında atmaya başlamıştı. Halk, iktidarın ortaya attığı söylemler ile muhalefetin vereceği yanıtlar arasında bir arenaya dönüşen grup toplantılarında kimin ne diyeceğini tribünden izleme durumundaydı. Açılım tartışmaları, normalleşme, yumuşama beklentileri, “iç cephe” vurgusu gibi pek çok konu, gündemi belirleyen hususlardı. Demokrasiye ilişkin hiçbir somut adım atılmazken, kürsüye çıkan aktörler her hafta vites yükselterek daha fazlasını vaat ediyorlardı.
Devlet Bahçeli’nin, partisinin TBMM Grup Toplantısı’ndaki çıkışı ise herkesi şaşırtmıştı. Bahçeli, “kırmızı çizgimiz” dediği PKK lideri Abdullah Öcalan için bir çağrı daha yapmıştı. Bahçeli, şunları aktarmıştı: “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini açıklasın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız.”
Partisinin Grup Toplantısında, Bahçeli’nin çağrısına yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bir başlangıç olacaksa tecrit derhal kaldırılmalıdır. Kürt sorununun çözümünde pusula demokratik müzakeredir, onurlu barıştır. Çözümü kimseden dilenmiyoruz, onurlu bir barış için de inisiyatif almaya hazırız. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit kesinlikle kaldırılmalıdır. Fiziki olarak gelsin konuşsun diyoruz, ne diyeceğini görelim dedik geçen hafta. Yine tekrar ediyoruz; bırakın tecrit kaldırılsın, Sayın Öcalan çıksın konuşsun, ne konuştuğunu görelim. Vakit geçirilmeden bir adım atılmalıdır.” ifadelerini kullanmıştı.
Bahçeli’nin sözlerine destek veren Cumhurbaşkanı Erdoğan da partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında; “Türkiye’nin geleceğinde teröre yer olmadığını herkesin idrak etmesini bekliyoruz. Bu doğrultuda, Cumhur İttifakı tarafından açılan tarihi fırsat penceresinin kişisel hesaplara kurban edilmemesini ümit ediyoruz. Siyaset kurumu, Meclis, sivil toplum, basın, akademi ve topyekûn millet olarak hep beraber terörün ve şiddetin olmadığı bir Türkiye’yi inşa edelim istiyoruz” diyerek Bahçeli’ye destek çıkmıştı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise Bahçeli’nin Öcalan için çağrısını, “Türkiye’de bir daha şehit gelmeyecek, kan akmayacaksa, anaların gözyaşları duracaksa bunun için söylenen her söz ve söyleyen her aktör önemlidir. Bu ülkede terörün bitmesine biz tam destek vereceğiz” şeklinde yanıtlamıştı.
DEM Parti Milletvekili Sırrı Sakık ise: ‘‘Bahçeli’nin Öcalan’a ilişkin sözlerine hiç şaşırmadım. Önümüzdeki günlerde daha önemli gelişmelerin olabilme ihtimalini yüksek görüyorum. Göreceğiz, bakacağız, bekleyeceğiz’’ diye çıkışmıştı.
EMEP Milletvekili İskender Bayhan ise, Bahçeli’nin açıklamalarını X hesabı üzerinden: “Belli ki Cumhur İttifakı’nın beka ve bölünme propagandası eşliğinde yeni bir siyasi operasyonuyla yüz yüzeyiz. Halkın barış özlemiyle oynanmamalıdır! Daha büyük acıların yaşanmaması ve annelerin gözyaşlarının durması için bir kez daha hatırlatıyoruz” şeklinde yorumlamıştı.
‘22 Ekim bir milat’ mı olacaktı?
MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup toplantısında Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyla ilgili açıklamada bulundu. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Yıldız, “Türk siyasetinde 22 Ekim bir milattır. Bugünden sonra siyasi değerlendirmeler 22 Ekim’den önce, 22 Ekim’den sonra diye yapılacaktır” ifadelerini kullanmıştı.
Bahçeli’nin APO Çağrısıyla, Cumhur İttifakı Karışmıştı!
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin terör örgütü elebaşı “Abdullah Öcalan’ın Meclis’te konuşması çağrısı” sonrası Cumhur İttifakı’ndan itirazlar yükselmeye başlamıştı. YRP, BBP ve DSP; Bahçeli’ye tepki gösterirken HÜDA PAR “Bahçeli’nin sözleri önemli” yorumunu yapmıştı. Ahmet Davutoğlu da şartlı destek açıklamıştı.
Erdoğan: Hep beraber terörün olmadığı bir Türkiye’yi inşa edelim!
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan Bahçeli’nin açıklamaları sonrası, “Türkiye’nin geleceğinde teröre ve terörün karanlık gölgesine yer olmadığını herkesin idrak etmesini bekliyoruz. Siyaset kurumu, Meclis, sivil toplum, basın, akademi ve topyekûn millet olarak hep beraber terörün olmadığı bir Türkiye’yi inşa edelim istiyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
AKP’de Erdoğan’dan farklı ses: Mücahit Birinci’nin sitemi.
Eski AKP MKYK Üyesi Mücahit Birinci ise Erdoğan’ın sözlerine karşın sosyal medya hesabından dikkat çeken bir paylaşım yapmıştı. Birinci, “Şu da bir gerçek. Biz bugün Sayın Bahçeli’den işittiklerimizi, Özgür Özel’den falan işitseydik, ince kıyıma başlamıştık” sözleriyle dolaylı şekilde Erdoğan’a sataşmıştı.
Destici: İtiraz ederiz!
Cumhur İttifakı’nın ortaklarından Büyük Birlik Partisi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı çağrısına sert çıkmıştı. BBP‘den “Yeni bir ‘Çözüm Süreci’ne, birincisine nasıl şiddetle karşı çıktıysak, yine itiraz ederiz” açıklaması yapılmıştı.
Fatih Erbakan: Tahayyül dahi edilemez.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan da, terörist başı Abdullah Öcalan’ın Meclis’te çıkıp konuşması çağrısına karşı çıkmıştı. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Erbakan, bunun ‘tahayyül bile edilemeyeceğini’ açıklamıştı.
“Devlet Bahçeli’nin, terörist başı Abdullah Öcalan’ın İstiklal Harbimizi yürütmüş olan TBMM’de konuşmasına yönelik teklifi, milletimizin terörle mücadelesine ve şehitlerimizin aziz hatırasına ağır bir darbedir. Böyle bir şey teklif değil, tahayyül dahi edilemez. Eğer bir muhatap aranıyorsa, Kürt halkının temsilcisi terörist elebaşı değil; siyasi partiler, STK’lar, kanaat önderleri ve bölgedeki vatandaşlarımızdır. Şehitlerimizin kanlarıyla vatan yaptığımız bu topraklarda, teröre asla taviz verilmeyecek, milletimizin birlik ve beraberliği daima korunacaktır.”
HÜDA PAR: Bahçeli’nin çağrısı başkasının çağrısından daha etkilidir!
İttifakın en çok tartışılan ve Hizbullah terör örgütüyle sık sık ilişkilendirilen ortağı Hüda Par’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ise şu ifadeleri kullanmıştı:
“2013’ün Nevruz’undaydı. Abdullah Öcalan’ın mektubu Diyarbakır’da okundu. Orada da silah bırakma çağrısı yaptı. Ne oldu? Silahlar devreden çıkmadı. Şimdi çağrı yapılırsa silah devreden çıkarsa, inşaallah, umarım çıkar. Sayın Bahçeli niçin böyle söylediğini önümüzdeki dönemde parça parça anlatacak. Tam zıt kutuplar gibi görünen, Türk milliyetçisi birisinin böyle bir çağrı yapması, başka birinin çağrısından daha etkili olur. Silah ve şiddetle bir yere varılamayacağını umarım görmüşlerdir. Sayın Bahçeli’nin çıkışı bu anlamda da önemli, İmralı’da Öcalan, Meclis’te DEM var. Kandil’dekiler çok daha fazla parçalı. Çok uluslu şirket gibi bir şey. Tahran, Şam, Tel Aviv, Brüksel, Washington’da bağlantısı olan klikler var. Hepsi Abdullah Öcalan için ‘önderimiz’ diyor ama Öcalan’ın yaptığı çıkışların bazılarının işlerine gelmediğini biliyoruz.”
Aksakal: Akıllara durgunluk verecek bir çelişki!
Demokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkanı Önder Aksakal’ın da MHP Lideri Bahçeli’nin terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’a çağrısına ilişkin itirazları vardı. Aksakal, konuya dair yaptığı açıklamasında “Sayın Devlet Bahçeli’nin İmralı sakinine, ömür boyu ağır hapis cezasına çarptırılmış bir bebek katiline şartlı af teklifi, hatta bir adım daha ilerisi sözüm ona ‘tecridin kaldırılarak’ Gazi Meclisimizin çatısı altında Kandil sakinlerine, PKK terör örgütüne ‘teslim ol’ çağrısı yapmasını beklemesi, akıllara durgunluk verecek bir tutumdur” ifadelerini kullanmıştı.
Davutoğlu şartlı destek vermişti!
Son seçimlerde Millet İttifakı’nda yer almasına rağmen AKP’nin içinden ayrılanların kurduğu Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Bahçeli’nin çağrısına dair, “Sayın Bahçeli’nin başlatmış olduğu sürece, içi doldurulması şartıyla, toplumsal psikolojiyi birleştirmek şartıyla destek veririz. Ama önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın eylem planlarını hep beraber görmemiz lazım. Sokaklarda bize yapılan sataşmaları unutmadık. Terör işbirlikçisi olmakla suçlandık. Bu konularda Sayın Bahçeli’ye birçok soru var ama sormayacağım. Gerçek devlet adamı rakiplerinin hatası üzerine siyaset yapmaz, geleceği inşa etmek üzere politika yapar. Evet ‘Serok Ahmet’ dedikten sonra bugün ‘Serok Bahçeli’ noktasına gelindi. Siyaset adamları kısa dönemli birtakım siyasi rauntlar uğruna uzun dönemli perspektifleri unuturlar. Gerçek devlet ve millet adamları ise uzun dönemli vizyonları harekete geçirmek için günlük siyaseti dönüştürme iradesi gösterirler” diyerek edebiyat yapmıştı.
Öcalan’ın Terör Örgütü Üzerinde Hükmü Var mıydı?
Terörist başı Abdullah Öcalan için “Tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun, terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” diyen MHP Lideri Bahçeli’nin sözlerinin yankıları sürerken, terör örgütü PKK elebaşlarından Cemil Bayık’ın sözleri yeniden gündeme taşınmıştı. Bayık, verdiği bir röportajda “Silahlı güçlerin çekilip çekilmeyeceğine biz karar veririz. Apo karar veremez” ifadelerini kullanmıştı. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında terörist başı Abdullah Öcalan için yaptığı çağrı, Türk siyasetinde yeni tartışmalara yol açmıştı.
Bayık: PKK adına kararı APO değil biz veririz!
Bahçeli’nin bu çıkışı sonrası “Abdullah Öcalan’ın örgüt üzerinde hükmü var mı?” soruları sorulmaya başlanmışken PKK elebaşlarından Cemil Bayık’ın verdiği bir röportajdaki sözleri yeniden hatırlanmıştı. Bahsi geçen röportajda Bayık, “PKK’da pratiği yürüten biziz. Pratikten biz sorumluyuz. Apo sorumlu değil. Apo oradan ne hareketi ne de pratiği yürütebilir. Bu konularda bir karar da veremez. Silahlı güçlerin yurt dışına çekilmesi kararını ancak biz veririz. Ne HDP ne de Apo verebilir. Böyle bir çağrı olursa bunun kararını biz veririz” ifadelerini kullanmıştı.
Cumhur İttifakı’nın Yeni Tuzağı: Etki Ajanlığı!
9’uncu Yargı Paketi’nde “etki ajanlığına yer verileceği” gündeme taşınmıştı. AKP’ye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi, yasama yılı bitmeden TBMM’ye gelecek olan “9’uncu Yargı Paketi’nde yeni tip casusluk suçları hakkında düzenlemelerin yer alacağını” yazmıştı. Haberde, “Türkiye lehine gibi görünüp, aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanlarına mercek tutulacak” ifadeleri yer almıştı. Ülkenin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini bozanların “etki ajanı” kapsamında değerlendirileceği ve bu kapsama giren suçlar için cezai müeyyidelerin uygulanacağı aktarılmıştı. Anlaşılan Cumhur İttifakı’nı eleştirenlere yeni bir tuzak hazırlanmaktaydı.
Düzenlemeye ilişkin resmi taslak henüz yayımlanmazken, kamuoyuna yansıyan iddialar ise tartışmalara yol açmıştı. Özellikle AKP iktidarının hukuka yönelik müdahaleleri göz önüne alındığında, hükümete yönelik eleştirilerin “Türkiye aleyhine propaganda” olarak tanımlanabileceği öne çıkan tepkiler arasındaydı.
Öncelikle “etki ajanlığı” hangi anlamda kullanılmaktaydı?
“Etki Ajanı” ya da “Yabancı Ajan” kavramı, son birkaç yılda üzerinde sıklıkla konuşulmaya başlanan yeni bir kavramdı ve bu çerçevede de uluslararası düzlemde genel kabul görmüş bir tanım yapılmamıştı. Bu konudaki tartışmalarda öne çıkan, “Yabancı Etki Altındaki Kişilerin Faaliyetlerinin Kontrolüne İlişkin Yasa”, Rusya’da 2012 yılında yürürlüğe girmiş ve 01 Aralık 2022 itibarıyla da kapsamı ve öngördüğü rejim hayli katılaşmıştı. Bu kanunda yabancı ajan tabiri kullanılmıştı ve 2022 değişikliğine dair Duma’nın internet sitesinde yer alan bilgilere göre yabancı ajan şu şekilde tanımlanmıştı: Bir kişi, yabancı bir devletten destek alırsa ya da yabancı etki altında ve Rusya Federasyonu’nun askeri veya askeri-teknik faaliyetleri hakkında bilgi toplamak ya da belirsiz sayıda kişi için ileti ve bilgi yaymak amacıyla Rusya’da politik faaliyette bulunursa, yabancı ajandır. Bu tanıma uyan gerçek kişiler, tüzel kişiler ve hatta tüzel kişiliği haiz olmayan oluşumlar, yabancı ajan statüsündedir.
Muhalifleri susturmak için; “Türkiye’de yeni bir suç tipi ile karşı karşıyayız.”
Türkiye’de “etki ajanlığı” kavramıyla mesele tartışılmaya başlandı. Adalet Bakanı’nın bir açıklaması ile bir gazete haberi çerçevesinde kamuoyunda bu mesele ilgi uyandırdı. Esasen anılan haberde yapılmak istenenin ne olduğu anlaşılmıyordu. Çünkü haberdeki ifadeler, ne bildiğimiz anlamda casusluk faaliyetiyle ne de yukarıda aktardığımız gelişmelerle bağlantılı idi; daha çok yeni bir propaganda suçunun ihdas edilebileceği şüphesini uyandırmıştı. Ancak tahminim, ilgili haberde yazılanların aksine, yukarıdaki gelişmelere yakın bir suç düzenlemesi ile karşılaşacağımız şeklinde idi. Henüz resmi taslağa vâkıf değiliz ama, düzenlenmesi öngörülen bir suç tipinin taslağı internet haber sitelerine sızdırılmıştı.
Ne yazık ki Türkiye’de yasama çalışmalarının kamuoyuna ulaşmasında ve kamuoyunda tartışılmasında ciddi ölçüde sorunlar vardır. Bu nedenle yinelemek gerekir ki bugün ulaştığımız taslak, gerçekten var mı ve bu şekilde mi bilmiyoruz. Dolayısıyla değerlendirmemiz bir varsayım üzerine oturmak zorunda ama haber sitelerine sızmış taslağı esas alarak bir ön değerlendirmede bulunulmaktadır. Taslağa göre “Diğer Faaliyetler” başlığı altında TCK’ya 339/A biçiminde yeni bir suç ekleniyor. Bu suç, Kanun’un casusluk suçlarının düzenlendiği kısmına eklenecek. Suçun temel halinin tanımlandığı ilk fıkranın aşağıdaki şekilde olacağı konuşulmaktadır:
“Madde 339/A- (1) Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,
b) Türkiye’de suç işleyenler hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu bölümde düzenlenen suçlar dışında, başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.”
Taslakta öncelikle önemli ölçüde bir belirlilik sorunu vardır. Türkiye’deki hüküm taslağa göre yasalaşırsa, suçun ve dolayısıyla cezai sorumluluğun esaslı hususları ancak uygulama ile belirgin hale gelecek ki bu durum belirlilik ilkesine aykırılık anlamını taşır. “Devlet güvenliği, iç veya dış siyasal yararlar, TCK’nın casusluk suçlarının” birçoğunda geçiyor, fakat Kanun’da tam ve açık tanımlanmamıştır. Anılan kavramların anlamları için bağlayıcı olmayan Kanun Gerekçesine ve uygulamaya müracaat etmek durumundayız.
Bu durumda ise uygulamada önemli sorunlar yaşanacaktır. Tek bir örnekle durum izah edilebilir: Taslağın gerekçesine göre “Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da Devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen faaliyetler de suçun konusunu oluşturabilecektir.” Bununla birlikte TCK’da hâlihazırda tanımlı casusluk suçlarının ilki olan TCK madde 326 hükmünde de “devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına” ifadesi geçiyor ve madde gerekçesine göre “ekonomik, kültürel ve benzeri nitelikteki yararlar” devletin siyasal yararları arasında sayılmamıştır. İddia edildiği şekliyle taslak ve gerekçesi yasalaşırsa, aynı kavramın farklı maddelerde, kanunda herhangi bir açıklık olmaksızın kullanılması ve bu kavramın farklı maddelerin gerekçelerinde farklı şekilde izah edilmesi gibi garip bir durum ile karşı karşıya kalınacaktır.
Muhalif ‘Gazetecilerin cezalandırılmasının önü açılabilir’
Sorunlar, belirlilik problemiyle son bulmuyor. Örneğin “yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları” şeklinde bir ifade var. Bu ifade de hayli belirsiz; zira bir yargılama olduğunu düşünelim. Herhalde bir mahkeme, yabancı bir ülke istihbarat servisine, gerçekleştiği iddia edilen faaliyet sizin stratejik çıkarlarınıza uygun mudur diye soramayacaktır. O halde başka bir ülkenin stratejik çıkarlarına uygunluk, Türk mahkemeleri tarafından tayin edilecektir ki böylesi bir tespitin zorluğu ortadadır. Maddede yer verilen talimat gibi tespit edilebilir ve örneğin anlaşma ya da görevlendirme gibi tabirlerin kullanılması gerekirdi.
Daha önemli bir sorun, bu düzenleme ile; “araştırma yapma veya yaptırmaya kalkışanlar aynı zamanda suç işleme hareketine kalkışmış” sayılmaktadır. Bu da hayli belirsiz durumdadır. Devletin iç veya dış siyasal yararları aleyhine ve yabancı bir devletin stratejik çıkarları doğrultusunda bir suç işleme (buna vesile suç diyelim), diğer faaliyetler suçuna neden olacaktır. Ancak vesile suç bakımından bir sınır yoktur. Örneğin bir gazetecinin bir ifade açıklaması, propaganda suçları çerçevesinde değerlendirilse, bir de ayrıca bu suçtan gazetecinin cezalandırılmasının önü açılacaktır. Araştırma yapma kapsamı da gayet geniş bir tanımdır. Fiziki takip ile belirli kişilerin rutinini çıkarmaktan kamuya açık bilgiler üzerinden bilgi notu hazırlamaya kadar geniş bir anlam alanını kapsamaktadır.[1]
Sağlık Bakanı’nın Eski Arkadaşı ve Yenidoğan Skandalı!
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’nun, Yenidoğan Çetesi’nin faaliyet gösterdiği ve kapatılan Medilife Hastanesi’ni ziyaret ederek başhekim Atilla Yılmaz ile 11 Temmuz 2023’te hatıra fotoğrafı çektirdiği ortaya çıkmıştı. Memişoğlu’nun hastane başhekimiyle çocukluktan beri arkadaş olduğu anlaşılmıştı. Sağlık Bakanı ortaya çıkan fotoğraf için dikkat çeken bir açıklama yapmıştı. Yenidoğan Çetesi skandalında her geçen gün yeni bir bilgi ortaya çıkmaktaydı. Soruşturma devam ederken adı geçen hastaneler kapatılmıştı. Günlerdir gündemde bomba etkisi yaratan olayla ilgili yeni gelişmeler yaşanmaktaydı. Bazı bebeklerin ölümüne de neden olan çete üyelerinden 22’si tutuklanmıştı.
Ortaokuldan beri arkadaşlarmış ama şimdi eski samimiyetleri kalmamışmış!?
Yenidoğan Çetesi olayında kapatılan bir hastanenin başhekimiyle fotoğrafının bulunmasına dair kendisine soru sorulan Sağlık Bakanı Memişoğlu, ilgili hastanenin başhekiminin Trabzon’dan ortaokul ve lise arkadaşı olduğunu aktarmıştı. Kemal Memişoğlu’nun: “Geçmişte arkadaşlık yaptık ama şu anda çok samimi değiliz!” sözleri ise herkesi şaşırtmıştı.
Yenidoğan Skandalı, daha korkunç cinayet ve hıyanetlerin üstünü örtmek amaçlı mıydı?!
Doktor Esra Güneş Kaya’nın uyarıları ise, bu bebek katliamlarının perde arkasında, çok daha tehlikeli amaçların olabileceğini ortaya koymaktaydı!
Bu caniler, el kadar bebekleri günde 8 bin lira almak için öldürmüş olamazlardı. Ortada belli ki çok daha büyük bir çıkar vardı. Belki de bebek kanı, beyni ve diğer organları gibi, bu kandan elde edilen birtakım kimyasallar (adrenokrom? HV) üretmek için bu yola başvurmuşlardı!?
“Savcıyı makamında tehdit edebilen Yenidoğan Çetesi’nin, geceliği 8 bin TL yoğun bakım ücreti ve yer açmak için bebekleri öldürdüğü söyleniyordu. Oysa bir litre Adrenochrome 2,2 milyon dolara satılıyordu. Özellikle yeni doğan çocukların kanı çok daha değerli sayılıyordu. Çete üyelerinin Adrenochrome alıcılarıyla bağlantıları mutlaka araştırılmalıydı… 12 bebek hayatını kaybetmiş ama hayatta kalan çok daha fazlası gizlice bu çete üyeleri vasıtasıyla kullanılmış olabilirdi. ABD’de kaybolan çocukların çoğunun elitlere Adrenochrome sağlamak (gençlik iksiri ve cinsel takviye amaçlı kullanılmak) için olduğu artık bir sır değildi.” tespitleri üzerinde mutlaka durulması lazımdı.
Adrenokrom; kan durdurucu (hemostatik) tedavisinde kullanılan çok değerli bir kimyasaldır. Ayrıca akıllı cep telefonlarının beyni konumundaki “Snapdragon” üretiminde bu kimyasal çok önemli rol oynamaktadır ve oldukça pahalıdır.
Şöyle ki, Kanada’da 25 mg’ı 50 dolara satılmaktadır. Yani 100 mg’ı 200 dolar, 1 gr’ı 2000 dolar, 1 kg’ı ise 2 milyon dolar tutmaktadır.
Mel’anet merkezleri ve Siyonist mahfiller, bu türden bütün iddiaların “Komplo teorisi” olduğunu yaymakta ustalaşmışlardır.
“Adrenokrom”, adrenalinin oksidasyonu ile oluşan bir bileşik sayılır. Ana tıbbi kullanımı, açık yaralarda pıhtılaşmayı teşvik ederek kan kaybını yavaşlatmaktır. Araştırmacılar tarafından çevrimiçi olarak satın alınabilir, çoğu kaynakta kaynağının sentetik olduğunu ve kullanımlarının COMT’nin (belirli nörotransmitterleri devre dışı bırakan) inhibisyonu (Bir işlevin veya etkinliğin önlenip durdurulması. Çeşitli inhibitörlerin enzim-substrat kompleksinin oluşmasını etkileyerek enzim faaliyetine engel olması sonucu reaksiyon hızının azalması veya tamamen yok olması) ve prostaglandinlerin (kan pıhtılaşması ile ilgili yağlar) sentezlenmesi olayıdır.
“Adrenokrom yapmak için tek bir kaynak vardır. O da yaşayan bir insan ve özellikle çocuk vücudundaki adrenalin bezleri olmaktadır. Bunlar yeni ölmüş bir cesetten çıkarılırsa iyi sonuç alınamayacaktır.”
Bu Adrenokrom konusu, kasıtlı olarak “komplo teorisi” deyip geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Oysa Hollywood seçkinlerinin bir ilacıdır, bağımlılık yapmaktadır. Satanizm gibi şeytani ritüellerde işkence gören çocukların kanından yapılır. Adrenokromun toplanması, kan içmek, kalp ameliyatı yapmak veya beyin sapına dokunmak suretiyle yapılır. Adrenal bezler böbreklerin üstünde bulunur, bu yüzden muhtemelen gerçekten bakmak istediğiniz yer burasıdır.
Zenginlerin ölümsüzlük iksiri sanılan Adrenochrome’un aslı!
ABD’nin önde gelen online mobilya mağazası Wayfair’ın “çocuk kaçakçılığı yaptığına” dair iddialarla birlikte, kimyasal bir bileşik olan “Adrenochrome” (Adrenokrom) da gündeme taşındı. Sosyal medyada yer alan iddialara göre sadece çocukların beyinlerinde üretilen bu maddeyi elde etmek için, küçük çocuklar kaçırılarak öldürülüyorlardı. Adrenochrome, milyarlarca dolar değerinde dünyanın en güçlü uyuşturucusu ve adrenalin türevi bir ilaç olarak anlatılmaktaydı. Oysa bir uyuşturucu dahi olmayan adrenochrome bir sentez olarak mevcut ve yasal olarak da satılmaktaydı.
Bu iddiaların kaynağı!
ABD’li yazar Hunter S. Thompson’ın 1972’de yayımlanan “Fear and Loathing in Las Vegas” adlı romanında “adrenochrome, çocukların beyninden diri diri elde edilmesi gereken bir gençlik iksiri” olarak anlatılmıştı. Daha sonra ‘Las Vegas Parano’ adıyla filmi de çekilen romanda, bu sıradan kimyasal sentezi dünyanın en güçlü uyuşturucu ilacı olarak sunulmaktaydı. Üstelik romanda geçen ifadelere göre, çocukların beyninde adrenalin salgılarken ortaya çıkan bu molekülün, ölü bir bedenden elde edilmesi de imkânsızdı. Romanda molekülü satan karakterin çocuk katili olduğu ortaya çıkmıştı. Thompson’ın romanından yola çıkan komplo teorileri de, çocukların adrenochrome için kaçırıldıkları ve işkence yapıldıkları iddiasına dayanmaktaydı.
Adrenokrom’un 25 mg’ı Kanada’da 50 dolardır, Çin’de ise 129 dolardır.
Adrenokrom, Kanadalı Toronto Kimyasal Araştırmalar Şirketi tarafından 25 mg’ı 50 dolara satılmaktadır. AFP’nin ulaştığı Çin merkezli Fine Technologies Laboratuvarlarının ise yüzde 98 saf adrenokromun 25 mg’ını 129 dolara sattığı saptanmıştır.
Fransız Paul Brousse Hastanesi’nden psikiyatrist ve bağımlılık uzmanı Laurent Karila’ya göre adrenokrom bir adrenalin türevi olduğu için hızlı kalp atması ve terleme gibi adrenerjik etkilerinin olması mümkün ise de, bir uyuşturucu madde olduğuna dair iddialar tamamen gerçek dışıdır.
Münafıklığın Daniskası ve Dolaylı İsrail Ortaklığı!
Sn. Erdoğan: “BM çatısı altında soruna bir çözüm olması, İsrail’e kapsamlı silah ambargosu konulması için girişim başlattık. Çağrımıza destek verenlerin sayısı artıyor” buyurdukları sırada; İsrail ordusunun en önemli silah tedarikçisi İstanbul’da gururla silahlarını sergiliyordu. Üstelik, bu fuar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinde ve damat Bayraktar ailesinin organizatörlüğünde gerçekleşiyordu.
Üstelik bu bilgiler gizli saklı değildi. BAE Systems’in, İsrail ordusunun silah tedarikçisi olduğunu basit bir internet aramasıyla bulabilirsiniz. Şirket, Gazze katliamındaki rolü nedeniyle dünyanın birçok ülkesinde protesto ediliyor ve engelleniyordu. Türkiye hariç. Çünkü biz sadece lafa gelince İsrail’e karşıyız. İcraata gelince, Gazze’de çocukları öldüren silahları devlet destekli fuarda (Saha Expo’da) sergiletiriz.
Erdoğan’ın 22 yıl sonra “Adil Düzen’i” hatırlaması!
Sn. Recep T. Erdoğan’ın katıldığı BRICS aile fotoğrafında Putin’e yakın şekilde yer alması bile büyük bir kahramanlık sayılmıştı. Erdoğan konuşmasında şunları aktarmıştı:
“Günümüz şartlarında 2. Dünya Savaşı’nın ürünü olan siyasi mekanizmalar kendilerinden bekleneni veremiyor. Türkiye olarak ‘Daha adil bir dünya mümkündür’ diye devam ediyoruz. Ortak sorunlara müşterek akılla çözüm bulmaya önem veriyoruz.
Küresel bir Adil Düzen ve Kalkınma, ancak sınırlarımız ötesinde güvenin tesisi ile mümkün olabilir. Ortadoğu’da akan kan durmadıkça barış ve kalkınmadan söz edilemez. İsrail’in saldırgan tutumu her türlü sınırı çoktan aşmıştır. Filistin halkı Gazze’de soykırıma uğruyor. 21. yüzyılda yaşanan bu insanlık dramını göz ardı etmek kimseyi sorumluluktan kurtaramaz.
Filistin’i tanımayan ülkeleri bu doğrultuda adım atmaya davet ediyorum. BM nezdinde İsrail’e silah satışının durdurulmasına yönelik bir girişim başlattık. Siz dostlarımızın bu konuda vereceği desteğe güveniyorum.”
Adil Düzen Kavramı!
‘Adil Düzen’; Necmettin Erbakan Hocamızın hazırlatıp tanıttığı ve insanlığın huzur ve kurtuluş programı olarak uygulamaya çalıştığı bilimsel bir hazırlıktır. Masonik ve rantiyeci çevreler paniklemeye başlamış, İslamcı marazlılar ise gerçekçi olmadığı şeklinde eleştirmeye çalışmışlardı. Milli Görüş’ün zirvede olduğu yıllarda Erbakan’ın dillendirdiği politikayı anlatan kitapçıkta şu ifadeler yer almaktadır:
“‘Adil Düzen’ ve ‘Adil Ekonomik Düzen’in sayesinde ülkemiz Siyonizm ve emperyalizmin kölesi ve uşağı olmaktan çıkacak, bütün zenginliklerimizi sömürülerek Siyonizm ve onların işbirlikçilerine intikal ettirmekten kurtulacak; bunun yerine, zengin vatandaş, zengin devlet dönemi başlayacaktır. Ve bugünkü ağır dış borç ve faizler altında ezilmek son bulacaktır. Bunun yerine, kardeş Müslüman ülkelere ve fakir bölgelere mali yardımda bulunan, onlara her türlü üretimiyle ve savunma sanayi mamulleriyle destek çıkan bir ülke halini alacaktır.
Bu dönüşmeye paralel olarak bugün halen Türkiye’mizden, yurt dışına gitmek mecburiyetinde kalan 3 milyon işçi evladından dileyenlerin hepsi yurduna dönmeye başlayacak ve bugün orada ezilen ve hor görülen bir işçi iken kendi ülkesinde işveren konumuna çıkacaktır. Öyle ki kendi memleketinde kurulacak fabrikalarda çalıştırarak onlara kendi ülkelerinden daha çok ücret vermesi imkânları ve sonuçları doğacaktır. Bunun neticesi olarak Türkiye Batı’ya işçi değil, turist gönderen ülke haline dönüşmüş olacaktır.”
Milli Çözüm Dergisi, Üstad Ahmet Akgül’ün hazırladığı ve beş dile çevirisinin yapıldığı “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabının Rusça tercümesini, başta Putin olmak üzere Rusya’daki önemli Bakan ve bürokratlara ve tüm Türki Cumhuriyetlerin yönetici tabakasına ve bilim erbabına ulaştırmıştı. Bunun üzerine Putin’in bu kitap üzerinde araştırma yapıp rapor hazırlanması talimatı verdiği sızmıştı. Anlaşılıyor ki; Sn. Erdoğan’ı, hâlâ Erbakan’ın devamı sananlar, ona bu konuyu açınca, o da “Adil Düzen”e vurgu yapmak zorunda kalmıştı!..
Hindistan, BRICS’de Türkiye’yi istemiyor mu?
Alman BILD gazetesi ise Hindistan’ın, Pakistan ile Ankara’nın iyi ilişkilerini gerekçe göstererek Türkiye’nin BRICS üyelik teklifini reddettiğini yazmıştı. Hindistan’ın ret kararıyla birlikte gerekli oybirliği sağlanamamış olduğu konuşulmaktaydı. BRICS için bir araya gelen devlet ve hükümet başkanlarının, gruba şimdilik yeni üye kabul etmeme kararı aldığı iddiaları vardı.
Bu arada, Hindistan ve Türkiye ilişkilerinin Pakistan sebebiyle mesafeli olduğu biliniyordu.
- Dr. Erdi Yetkin
Erke-Han’a Hatırlatma!
Evet, evet; biiznillah Adil Düzen kurulacak ve insanlık kurtulacak…
Asıl mesele, bizler en samimi gayesi, gayreti ve tek ciddi projeleriyle, bu kutlu sonuca hazırlanan MİLLİ ÇÖZÜM’ün safında mıyız, yoksa ona çelme takma ve engel olma safsatasında mıyız?
Ufuk Efe
Millî Çözüm Dergisi, Millî Görüş safında ise, Millî Görüş’ün siyasi partisi olarak sadece Saadet Partisinu kabul ediyor ve AKP’nin ise Siyonizmin bir projesi olduğunu söylüyor ise, bugüne kadar yapılmış seçimlerde Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet partilerinden başka (1983 Genel Seçimlerini ve Millet İttifakı dolayısıyla oluşan ittifakı hariç tutmak durumundayız) partilere oy vermediği için iftihar ediyor ise, -ki yayınlardan böyle olduğunu anlıyoruz, elbette biz de Milli Çözüm Dergisi ile birlikte Milli Çözüm safında yer almaktayız ve bu davada birlikte yürüdüklerimize çelme takmaya çalışmak veya engel olmak gibi bir gayretin içerisinde değiliz.
Sn. Şahin;
Erbakan Hocamızın hiç eskimeyen sözlerinden birisi de “Hayra motor, şerre fren olmaya geldik!” sözüdür ki bu söz “Emri bil maruf, nehyi anil münker” sözünün aynıyla ifadesidir… Ki bu hareketin ana yolununun ve hedefinin en öze şekli ve olmaz ise olmazıdır…
Sözlerinizden bir anladığımız bir de anlam veremediğimiz iki kısım var.
Anladığımız odur ki sözlerinizden Milli Görüş saflarında olduğunuzdur, o halde “… çelme takmak veya engel olmak gibi bir gayretin içerisinde değiliz.” sözü yukarıda en başta yazdığımız sözle bir Milli Görüşçü olarak bağdaşmamasıdır… Şerre çelme takmalı, engel olmalısınız, hayra ise motor olmalı ve ilerlemesi için malınızla ve canınızla gayret içinde olmanız bir Milli Görüşçü olarak bir tercih meselesi asla değildir… Hele hele bir lütuf asla değildir…
Ve anlam veremediğimiz sözünüz “İSE” kelimesidir…
Hadi ilkini “acabanıza” verdik,
ikincisini “tereddütünüze” verdik, okunudunuz ama anlamadnız diyelim…
Ama üçünsü ise “kesin şüphe” ve iftira derecesini ifade eder ki bunu görmezden edemeyiz…
İman asla şüphe kaldırmaz….
Zira inanmak bazen yetmez, çünkü inanmak iman etmek değildir….
İman etmek içinde en yukarıdaki sözün gereğini yapmak demektir…
İman etmek malınız ve canınızla gayret etmek demektir…
Canınız nerede ise onu feda etmek demektir. Kiminin canı cüzdanında, kiminin evinde, kiminin makamında, kiminin arabasında, kiminde ise develerinin sırtındadır…
Biz ne yanımıza katılanlarla övünür ve güç kazanırız, ne de ayrılanlara ağıt yakar güç kaybederiz… Milli Çözüm’ün gücü de övüncü de bu davaya hizmetinden geçer, bizim hazinemizde biriktirdiğimiz alın terimizdir, her biri birer inci tanesi değerindedir…
Milli Çözüm safına “takılanlarla” değil “katılanlarla” yürür….
Dergi olarak 22 senedir yazdıklarına bir daha bakın ama nasıl yazıldı ise o şekilde bakın, zira bu yazıların hiç biri klavyenin tuşlarına parmaklarla basılarak , ya da kalemin ucundan tutularak yazılmadı….
Her bir bir inancın tezahürü olacak şekilde yazıldı ve o kalemden de akan mürekkep değil iddia ve imanımızın bir şehadeti olarak yazıldı…
Bizim 2004 tarihindeki ilk sayımızdan bir yazıyı alın ve bugün dahi çıkartıp okuyun göreceksiniz ki hala üzerinde dumanı tütmektedir, yap taze ve hiç körlenmemiştir.
Ve oradaki cümleleri defalarca okuyun soldan sağa, sağdan sola… Şimdi 2024 senesi en son yazılarımızı alın ve yine karşılaştırın ki genel söylemler ve dava ile alakalı görüşlerimizden bir sapma, çizgimizden kayma var mıdır? Zifiri karanlıkta sim siyah bir ipin üzerimde bile yürüsek sapmayız, zira doğru yolu görmek için Milli Çözüm’e fener lazım değildir, onlar gözleri ile değil gönülleri ile görmektedirler ve gönül ile görene de iman feraseti ve basiretinin ışığı yeterdir…
Şimdi diyorsunuzdur ki neden bu adam bu kadar uzattı ??
Dedim ya 3 defa “… ise” demişsiniz…
Zira bir Milli Çözüm’cü için “…İSE” küfürdür, hakarettir….
Okuduklarınızı anlamamışsanız “ise” diyerekten nazikçe bir uyarayım ve ifade edeyim dedim….
MİLLİ ÇÖZÜM
Milli Görüşün kendisidir.
Aziz ERBAKAN Hocamızın en sadık talebesi Adil Düzen projelerinin uzmanı alimi olan üstadımız Ahmet Akgül dür ve bu yolda gayret çeken uğraşan çabalayan hayatını bu uğurda vakfettmiş olandır
Bu yolda elbette MİLLİ ÇÖZÜM Hz Nuh’un gemisi konumundadır
Adil düzen mutlaka kurulacak ve bu MİLLİ ÇÖZÜM eliyle olacaktır inşaalah
Şeytanlar kuduracak münafık ve marazlılar parmaklarını ısıracak
İmanımız da itikatımız da tam elhamdülillah
Vesilemizle Hatırlatma! oldu.
7:34
Her ümmet için bir ecel vardır. (Her medeniyet ve devletin de belli bir ömrü bulunmaktadır.) Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenip geri kalır, ne de öne alınır (tam zamanında çöküp dağılır. Adaleti uygulayan ve ilme dayanan devletler ayakta kalır, zulüm yapan ve geri kalan devletler yıkılır.)
Milli Çözüm eliyle; dünya siyonizminin ve onun yerli işbirlikçilerinin işlediği melanet ve haksızlıkların hesabının sorulacağı, adil ve asil bir dönemin en kısa zamanda yaşanacağı kutlu günleri özlemle bekliyoruz.
Siyonizm sonun geldiğini anladığı için artık tüm düğmelere basmaktan sakınmamakta idi, özellikle ülkemizde insanın bundan kısa bir süre öncesine kadar aklından dahi geçirmesi vatana ihanet sayılabilecek konular özellikle siyasi parti başkanları tarafından rahatlıkla ulu orta konuşulmaktaydı. Bu bizlere çözülmenin hangi boyutlarda olduğunun net itirafları sayılırdı.
Allah herkesin ama herkesin amacını ve ayarını ortaya koyacak, hiç kimseninde ben bilmiyordum haberim yoktu duymadım gibi bahanelere sığınacak yeri kalmayacaktı.
Bu milletin en sevmediği millet olan yunan kadar olamadınız mı? Bir Belçika, bir ispanyası kadar yokmuşunuz demek ki bu kara leke bu iktidar sahiplerine yeterde artar. Adamlar daha ne yapsın kendi amaç ve ayarlarını göstermek için bu kör halka…
Artık iyilerin tarih yazma zamanı gelmişti. Çünkü artık çürümemiş bir tek kurumumuz kalmamıştı. Hafif bir sarsıntı ile çürümüş kurumlar tepetakla gelmesi an meselesiydi. Siyasetinden yargısına, sağlığından eğitimine kurumlar artık bitmiş ve yerini yeni kurulacak Adil Düzen medeniyetini beklemekte idi.
Aziz Erbakan Hocamızın sözü ile bitirelim.”Bakınız kesinlik ifade ediyorum ki: Türkiyenin kurtuluşu; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlaması ile mümkündür.”
Milli Çözüm eliyle tüm dünyaya ERBAKAN mührü vurulmasına az kalmıştı.
BİR YANDAN HÜKÜMETİN BÜYÜK ORTAĞI MHP LİDERİ BAHÇELİ, ÖCALAN MECLİSE GELSİN, DEM GRUBUNDA KONUŞSUN, PKK NIN LAĞVEDİLDİĞİNİ AÇIKLASIN BİZDE ONUN UMUT HAKKINDAN YARARLANMASI İÇİN NE GEREKİYORSA YAPALIM TEKLİFİNDE BULUNUYORDU. DİĞER YANDA ESENYURT BELEDİYE BAŞKANI 5.6. SIRADAN PKK LİLARLA GÖRÜŞTÜ DİYE GÖREVDEN ALINDI. İKİ OLAYDA NEREDEYSE AYNI GÜNLERDE GERÇEKLEŞMİŞTİ. BU NASIL İŞ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL. BU NASIL MANTIKSIZLIK ÇARPIKLIKTIR ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL.
BİZİM KÜRT KARDEŞLERİMİZLE HERHANGİ SORUNUMUZ YOK, OLMADI VE OLMAYACAKTA. PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜ, İSRAİLİN ABD NİN GÜDÜMÜNDE KURULAN VE ONLARA HİZMET EDEN BİR TERÖR ŞEBEKESİ. DEM DE ONLARIN SİYASİ PARTİLERİDİR.
PKK VE TÜM TERÖR ŞEBEKELERİ, YENİ DOĞAN ÇETESİ VB OLUŞUMLARIN HEPSİNİN KÖKÜ ANCAK MİLLİ GÖRÜŞ-MİLLİ ÇÖZÜM HÜKÜMETİNİN KURULMASI VE ADİL DÜZENE DAYALI YENİ BİR DÜNYANIN KURULMASI İLE KAZINACAKTIR.
KARANLIK KUŞKULARDAN AYDINLIK YARINLARA MİLLİ ÇÖZÜM ÖNCÜLÜĞÜNDE KURULACAK OLAN ADİL DÜZENE DAYALI YENİ BİR DÜNYA İLE ULAŞILACAKTIR. ERBAKAN HOCAMIZIN 45 YIL ÖNCESİNDEN KİMLER ELİYLE GERÇEKLEŞECEĞİ ŞU ŞEKİLDE MÜJDELENMEKTEYDİ;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki; TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
(PROF.DR. NECMETTİN ERBAKAN 1980 TRT)
İZLEMEK İÇİN; https://www.youtube.com/watch?v=JK3meUHiZiY
Ülkemizin her anlamda bir sarmalın içine girmiş durumda olduğunu çok net anladığımız bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda tüm dünyayı saran ve bize çok yakın cereyan etmesi beklenen 3. Dünya Şavaşı meselesi, diğer yanda ülkemizin terörle mücadelesi derken daha vahim bir şekilde ortaya çıkan yeni skandallar, bizlerin hareket kabiliyetini kısıtlayacak şekilde travmalar oluşturuyor. Çok yoğun olan gündemimiz çok fazla vakit almasın diye ana aktörler tarafından daha fena hadiselerle değiştiriliyor ve ölüm-sıtma metaforu canlı canlı uygulanıyor! Oysa meselenin basitliği gün gibi ortada dururken, siyonist şeytana hizmet kaygısı hâlâ yetkililerin elini ayağını dolaştırıyor! Aziz Erbakan Hocamızın ifade ettiği gibi tekrar tekrar söylüyoruz: Şu İslam Birliği’ni kursanıza! Şu D-8 yapısına sahip çıksanıza ey iktidar! Yetmedi mi bu onurlu milletin verdiği kurbanlar, yetmedi mi gavur kapılarındaki bekleme seansları!
Kofda olsa ” Milliyetciliği kimseye bırakmayan ” “En Milliyetçi” olan gibi söylemlerde bulunan Bahçeli Bey’in aniden bu çıkışı acaba bir mecburiyetin gerekliliğimiy di? Yoksa kandi tabanına anlatamayacağı bu zıt düşünceleri ona birileri zorlamı söyletmişti? Ne gibi açıkları var dı? Velhasıl herkez eteğindeki taşları dökmekte yani tarafını belli eden açıklamalar yapmaktadır. Görünen o ki Erdoğanın Başkanlığının bir dönem daha uzatılması için Yeni Anayasaya alt yapı yapılmaktaydı.Ancak ne olursa olsun. Terör örgütü Başının Serbest bırakılıp Meclisde konuşma yaptırılması fikri Milletimiz nezdinde ASLA KABUL GÖRMEYECEĞİ herkez tarafından görülmüş duyulmuş oldu.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
De ki: “(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl sürekli yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)” (İsra suresi 81)
Aziz Erbakan Hocamızın tatlı tatlı anlattığı Kızılderili hikayesindeki reisin, esir alınıp da yalvaran Amerikalı komutana verdiği cevap; “Çaresi yok, GEBERECESİN” misali ; biz de zalim,canî ve sömürgeci siyonizme ve işbirlikçileri münafıklara diyoruz ki ; “Yenileceksiniz ve sonra cehenneme sürüleceksiniz”… Ve ardından kurulacak olan ADİL DÜZEN le insanlık huzur bulacak…
Âl-i İmran Suresi 12
(Ey Elçim!) İnkâr ve nankörlük edenlere de ki: “Yakında (sisteminiz ve tüm tedbirleriniz çöküp yıkılacak ve) yenilgiye uğratılacaksınız ve (dünyada rezil olduğunuz gibi ahirette de) toplanıp cehenneme atılacaksınız!” O ne kötü bir yataktır. (Ne kahredici bir zindandır.)
İbrahim Suresi 46
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
Yeni Çözüm Süreci tartışmaları!
MHP Lideri Bahçeli’nin grup toplantısında, PKK Lideri Öcalan’a “Meclis’te konuş” çağrısıyla yeni bir boyut kazanmıştı. Rejimin ömrünü uzatmak isteyen iktidar bloku, ‘kırmızı çizgi’lerini bile tereddüt etmeden ezip geçmekten sakınmamıştı. Meclis açılışında Bahçeli’nin DEM Parti grubunun elini sıkması ile başlayan süreç, acaba Türkiye’yi nereye taşıyacaktı?
Milli Çözüm Dergisi, 31 Ağustos 2013 tarihinde daha önce izlediğimiz Siyonist senaryo konusunda uyarmıştı!
31 Ağustos 2013 tarihli Milli Çözüm Dergisi’nin “PKK PALAVRALARI VE SİYONİST PATRONLARI” başlıklı makalesinden bir paragraf:
“Evet, PKK; ABD ve İsrail’in derin devleti olan Siyonist merkezlerin terör şebekesi ve uyuşturucu çetesi oluyordu. AKP de aynı Yahudi Lobilerinin “madalyalı stratejik ortağı” olduğuna ve Türkiye’deki Sabataycı cuntanın kontrolünde bulunduğuna göre, şimdi PKK ile uzlaşma senaryolarını: “Türkiye aleyhine, yeni bir Siyonist tertip ve tezgâhı” olarak değerlendirmek gerekmiyor muydu?” Bakınız: https://www.millicozum.com/mc/2013/eylul-2013/pkk-palavralari-ve-siyonist-patronlari/
“Bazı siyasiler ve yazar-çizerler de sözde PKK taşeronuna kızıp, arkasındaki Siyonist patronların elini öpüyordu!”
Evet, Siyonist patronlarının elini öperek, Siyonistlerin taşeronluğunu yapan terör örgütleriyle mücadele edemezsiniz!
Münafıklığın Daniskası ve Dolaylı İsrail Ortaklığı!
Sn. Erdoğan: “BM çatısı altında soruna bir çözüm olması, İsrail’e kapsamlı silah ambargosu konulması için girişim başlattık. Çağrımıza destek verenlerin sayısı artıyor” buyurdukları sırada; İsrail ordusunun en önemli silah tedarikçisi İstanbul’da gururla silahlarını sergiliyordu. Üstelik, bu fuar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinde ve damat Bayraktar ailesinin organizatörlüğünde gerçekleşiyordu.
Bütün bu karanlık kuşkulardan aydınlık yarınlara!
Milli Çözüm Dergisi, Üstad Ahmet Akgül’ün hazırladığı ve beş dile çevirisinin yapıldığı “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabının Rusça tercümesini, başta Putin olmak üzere Rusya’daki önemli Bakan ve bürokratlara ve tüm Türki Cumhuriyetlerin yönetici tabakasına ve bilim erbabına ulaştırmıştı. Bunun üzerine Putin’in bu kitap üzerinde araştırma yapıp rapor hazırlanması talimatı verdiği sızmıştı. Anlaşılıyor ki; Sn. Erdoğan’ı, hâlâ Erbakan’ın devamı sananlar, ona bu konuyu açınca, o da “Adil Düzen”e vurgu yapmak zorunda kalmıştı!..
Şimdilerde “Adil Düzen”e vurgu yapmak zorunda kalanlar, daha neleri yapmak ve söylemek zorunda kalacaklar, pek yakında göreceğiz! İnşallah
Merhum Erbakan hoca, Devlet Bahçeli hakkında vatanını seven, ve onun için hayırlı hizmetler yapmaya gayret gösteren bir kişi olarak bahsetmiş idi. Elbette Erbakan hocamızın bir bildiği vardı.
Ama gelinen noktada, Devlet Bahçeli’den dökülen incileri bir siyasi manevra olarak görmek, bir siyonist projesi olan AKP’nin ipliğinin pazara çıkartılması olarak düşünmek pek inandırıcı gelmiyor.
Acaba muhtar bile olamazsın durumundan, eğer PKK bitecek ise, enflasyon bitecek ise diye Erdoğan’ın ömür boyunca Cumhurbaşkanı olmasında ne sakınca var durumuna gelinmiş ise, Siyonizm ahtapotun kollarının uzandığı yerleri tahmin etmek benim için pek de zor değildir.
Zira bana da pek öyle gelmiyor ama bu ne bu yazıda ne de Necati Beyin yorumunda böyle bir ima veya ifade de geçmiyor, sanki öyle düşünülüyormuş gibi yazılmış, önce burayı bir düzeltelim…
Ayrıca bir yazı veya bir teze karşı anti tezler ifade ederken, ya da belirli bir durum karşısında analizler yaparken , henüz aklınıza yatmasa da, bütün olası durum ve ihtimaller sıralanır ki bu durumlara karşı bir anti tezler geliştirilsin, değerlendirilsin…
Kaldı ki Bahçeli son sözleri ile kısmen ağzından baklayı da çıkarmış durumdadır, (bakın şimdi belki de yine size inandırıcı gelmeyecek bir ifade de bulunacağım) ve bütün planların Erdoğan sonrası için yapıldığı bir dönemde, ( ki AKP burjuvasının en korktuğu şey hesap gününün bu dünyada iken gelmesidir…) bu sözler daha bir mana kazanmaktadır.
Siyasette kuraldır, asla masaya koyduğunuzu kazanamazsınız, bundandır ki masaya istediğinizin 2-3 katını koyacaksınız ki ancak istediğinizi alasınız… Masaya Sn. Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanlığı ile oturulmuştur ama göreceğiz bakalım ne ile kalkılacaktır???
Sayın Zulkarneyn bey,
Bir yorum altına bir yanıt yazısı bırakmış olmam, üst yorumda bir ifadeye yanıt olarak yazılmış olabileceği gibi, yorumda geçmese de başka bir konu hakkında olabilir. Yeni bağımsız bir yorum başlığı altında da yazabilirdim. Zaten bu konuda düzeltme yapmışsınız. Teşekkürler.
Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi; “MESELE ÇOK BASİT”
“Milli Görüş bu ülkenin tabii ÇÖZÜMÜDÜR! Tabii iktidarıdır, kendisidir, aslıdır! Bunun dışında hiçbir şey tutunamaz! Boşuna uğraşıyorsunuz, boşuna, boşuna, boşuna! Hiç başka çare yok! Mesele çok basit. Bak açıkça söylüyorum. Getireceksiniz anahtarları teslim edeceksiniz! Hiç çaresi yok!”
EVET, MESELE ÇOK BASİT!
HİÇ ÇARESİ YOK! GETİRECEKLER, ANAHTARLARI MİLLİ ÇÖZÜM’E TESLİM EDECEKLER!
Ufuk EFE’nin buyurdukları gibi;
“Evet, evet; biiznillah Adil Düzen kurulacak ve insanlık kurtulacak…
Asıl mesele, bizler en samimi gayesi, gayreti ve tek ciddi projeleriyle, bu kutlu sonuca hazırlanan MİLLİ ÇÖZÜM’ün safında mıyız, yoksa ona çelme takma ve engel olma safsatasında mıyız?”
“Ve Allah (cihat etmeyen) zalimler topluluğuna asla hidayet vermeyecektir.”[10]
h- İslâm’ın ve insanlığın düşmanı olan Siyonist ve Haçlı zihniyetleri dost ve rehber edinenler, Asyalı ve Afrikalı mazlum insanlara ve özellikle Müslümanlara karşı kullanılmak üzere oluşturdukları Birleşmiş Milletler, NATO ve Ortak Pazar (Avrupa Birliği) gibi kurum ve kuruluşlar eliyle yapılan ekonomik, siyasi ve askeri zulümleri sevenler, savunanlar ve övenler… Batılıların uşaklığını yapacak ve milli menfaatlerimizi satacak Mason ve münafıkları seçip iş başına getirenler de zalimdir.
“Ey iman edenler! (Sakın Siyonist) Yahudileri ve (Emperyalist) Hristiyanları (ve onların yolunda olanları) dost ve idareci edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. Artık sizden her kim onları dost tanırsa o da onlardandır. Ve Allah (hıyanet ve cinayet ehlini dost ve lider edinen) zalim bir topluluğu asla hidayete eriştirmez.”[11]
Bu zalimlere herhangi bir şekilde yardımcı olan ve işlerini kolaylaştıranlar da, zalim olurlar. Çünkü küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.
Zulme alet olanlar, körükledikleri bu zulüm ateşinde bir gün kendileri de yanarlar.
Milletimizin cogunlugunun tutuldugu ve tedavisi cok zor olan bir hastalik Sn. Erdoğan’ı, hâlâ Erbakan’ın devamı sanmaktir. Nedense bu hastalik belirtisi de daha cok Sol kesimde gorulmektedir. Bir tas ile bir kac kus vurmak isteyen solcular, Erdogan’i elestirirken, islama olan kinlerini ortaya koymaktan da cekinmiyorlar. Zaten Erdogan iktidarindan bikmis olan halk ta bu elestrilerin islama yonelmesinin farkinda bile olmadan alkis tutmaktadir.
Adadaki Deccalin zincirleri cozuldu mu ne?
YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR!
Bir asırı aşkın süre önce Büyük İsrail’i kurmak için Emperyalist Devletleri güdümüne alan Siyonistler, Osmanlı Devletini Parçalamış ve bitap düşmüş Osmanlı Devletinin önüne Sevr’i koymuşlardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, Kuva-i Milliye ruhu ile başlatılan İstiklal Mücadelemizle düşman, yurdumuzdan atılmıştır. Atatürk’ün hastalığının ağırlaştığı 1937 yılından sonra , Erbakan Hocamız öncülüğünde 1969 yılında başlatılan Milli Görüş Harekatına kadar ülkemiz ABD hegomanyasına teslim edilmiştir.
Erbakan Hocamız öncülüğünde ülkemizi 4 kere ipten alan Milli Görüş Harekatı, 2011 yılında Hocamızın dünyadaki görevini tamamlamasıyla birlikte hızla yozlaşmaya başlamış, İşbirlikçi Hükümet ve aynı merkezlerden yönetilen muhalefet partileri ile ahlâki, siyasi, hukuki olarak yozlaşmıştır.
İsrail ve destekçilerinin hedefi açıktır, BOP Projesini tamamlamak için ülkemizi parçalamak, İsrail’e bağlı bir Kürdistan kurmak, ardından ise Büyük İsrail hedefine ulaşmak istemektedirler.
Şuanda bütün siyasiler, kadrolar ve kuruluşlar yozlaşmış ve mevcut şartlar, kadrolar, sistem ve kuruluşlarla 2. Sevr’i dayatan Siyonistlere karşı vatanımızı kurtarmak imkânsızdır.
Artık kendi vatanımızda öz çocuklarımızın güvenliği kalmamıştır. 99 ve 6 şubat depremlerinde çocuklarımız kaçırılmış, Epstein adasına götürülmüş, şimdi de bir çete tarafından bebeklerimiz öldürülmektedir. Sağlık Bakanı hâlâ istifa dâhi etmemiştir!
Ne yazık ki, Milli Çözüm den başka, Siyonistlerin ve işbirlikçilerinin hedef, strateji, siyaset ve hilelerini bütün gerçekliği ile ortaya koyan ve mücadele eden bir EKİP DE kalmamıştır.
Son yaşanılan siyasi gelişmelerden sonra;
Halkımız, gerçekleri görmeye başlamıştır. İsrail’e açıkca hizmet eden hükümet, bunlara sessiz kalan muhalefet..
Vatanımız yanmaktayken, kendi şahsi ikbal ve ihtiraslarının peşinde koşan siyasiler ve yalakalarından bıkmıştır.
Ülkemizde vatanını seven her Türk Vatandaşının bağrı yanmakta ve yeni bir Kuva-i Milliye ruhunun ortaya çıkmasını canı gönülden istemektedir.
İşte böyle bir dönemde, Milli Görüş’ün kendisi olan Milli Çözüm Ekibinin hizmetleri, gayretleri, hazırlıkları ortadadır.
Siyonistler ve işbirlikçileri istedikleri önlemi alsalar dâhi, Milli Çözüm’ün susturmayı, pusturmayı, korkutmayı başaramamışlar ve bundan sonra da başaramayacaklardır!
Tuzak kuranların en hayırlısı Allah’tır!
Artık sağ-sol diye birşey kalmamıştır!
Ya Millici’sindir – ya da işbirlikçisindir!
Yapılan bütün planlar, Millicilerin feraseti ve Allah’ın yardımı ile zalimlerin ve işbirlikçilerinin başlarına geçirilecektir!.
Erbakan Hocamızın hazırlarttığı, Milli Çözüm’ün noksanlarını tamamlandığı Adil Düzen Projesinin hayata geçmesi ve Yeni Adil Bir Dünyanın kurulması Türkiye’de gerçekleşecek olan zihniyet değişimine ve Milli Çözüm – Milli Mütabakat Hükümetinin iş başına gelmesiyle mümkün olacaktır!
Hocamızın kuruculuğunda öncülük ettiği Hamas’ın istiklal mücadelesi ile başlayan büyük değişim, yine Erbakan Hocamızın sadıklarının, bütün mazlumların yardımına yetişmesiyle taçlanacaktır..
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Ve (cihad ehli için; dünyada iken de beklediğiniz ve) seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan ‘yardım ve zafer (nusret erişecek)’ ve yakın bir fetih (mutlaka gelecektir. Gerçek mücahit) mü’minleri müjdele (ki sadece onlar tarafından, va’ad edilen bu mutlu ve kutlu netice beklenmektedir).” (Saff: 13)
Gün Gelecek Devran Dönecek; AKP Halka Hesap Verecek
Tekrarlıyoruz; İşgal rejimini durdurmak, İsrail devletinin siyasi, ticari, diplomatik ve kültürel açıdan yalnızlaştırılmasına bağlıdır. sermayesinin işgal rejiminin en önemli ortaklarından olduğu AKP hükümetine sesleniyoruz, soykırımın beslenmesine göz yummayın, Siyonist’le ticareti askıya alın. Aksi takdirde bir gün iktidardan düşecek, yargılanacak ve hesap vereceksiniz!
İsrail’le ilişkiler artık koparın!
Filistin halkının yok olmaması için sonlandırın!
Vanaları ve emperyalist üsleri kapatın!
Gemileri ve sevkiyatları durdurma kararı alın!
Filistin’de işgale ve soykırıma son verecek adımları atın!
Milli Çözüm Dergisi, Üstad Ahmet Akgül’ün hazırladığı ve beş dile çevirisinin yapıldığı “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabının Rusça tercümesini, başta Putin olmak üzere Rusya’daki önemli Bakan ve bürokratlara ve tüm Türki Cumhuriyetlerin yönetici tabakasına ve bilim erbabına ulaştırmıştı. Bunun üzerine Putin’in bu kitap üzerinde araştırma yapıp rapor hazırlanması talimatı verdiği sızmıştı. Anlaşılıyor ki; Sn. Erdoğan’ı, hâlâ Erbakan’ın devamı sananlar, ona bu konuyu açınca, o da “Adil Düzen”e vurgu yapmak zorunda kalmıştı!..
Pek yakında anlaşılırdı. Mızrak çuvala sığmamakta ıspanaktanda yağ çıkmamaktaydı. Erbakan’ın devamı kimdi Pek yakında tüm Dünya tarafından görülecekti!..
12 Eylul’un gerekcesi olarak Konya Mitingini gosteren Kenan Evren’e sormuslar, neden israili kinamiyor, onlara karsi bir mudahalede bulunmuyorsunuz?
Cevap olarak ne dese begenirsiniz?
-Konya’da miting yaptik ya!
“Adil Düzen”e vurgu yapmak zorunda kalmak” denince aklima geldi birden.
Hak gelecek batıl zail olacak
Her melanetin beyni ve üretim merkezi olan siyonizm tamamen dağıtılıp tüm yeryüzü ADİL DÜZEN le refah ve huzura kavuşacak
İmanımızda itikatımızda tam biiznillah
Karanlık Kuşkuların Ardından Aydınlık Yarınlara
• İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun eski dönem aktörlerinin değiştirilmesi gerektiği yönündeki açıklamaları, Türk siyasetinde tarihi bir kırılmanın habercisi olarak yorumlandı.
• Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in terör örgütü üyeliği iddiasıyla tutuklanması ve yerine kayyım atanması, siyasi tansiyonu yükseltti.
• Cumhur İttifakı’nın söylemleriyle eylemlerinin taban tabana zıt tavırları kafaları karıştırdı. Esenyurt’tan sonra, Mardin, Batman ve Halfeti (Urfa) Belediye Başkanları da “PKK ile irtibatları” gerekçesiyle görevden alındı.
• ABD Başkanlık seçimlerini açık ara farkla kazanan Trump’ın, İsrail’e ve Siyonist mahfillere rağmen bir tavır takınmayı göze alıp almayacağı merak konusu oldu.
• MHP Lideri Bahçeli’nin grup toplantısında, PKK Lideri Öcalan’a “Meclis’te konuş” çağrısı yapması, yeni bir boyut kazandırdı.
• Bahçeli’nin çağrısına yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, tecridin kaldırılması ve onurlu bir barış için inisiyatif almaya hazır olduklarını belirtti.
• Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye destek vererek, terörün olmadığı bir Türkiye inşa etme çağrısında bulundu.
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/karanlik-kuskulardan-aydinlik-yarinlara/