YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66381682e9d9f
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 9
Bugün : 3436
Dün : 18697
Bu ay : 105003
Geçen ay : 737322
Toplam : 23621289
IP'niz : 3.147.103.202

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

KORONA TAHRİBATI VE SİYONİST KURGULARIN İRTİBATI

Yoksa Yüce Allah (CC) Melheme-i Kübra’ya

Hazırlık mı Yapmaktaydı?

        

ABD’de Korona alarmı! Washington ve New York’ta OHAL Şaşkınlığı!

16 Nisan 2020 itibariyle dünyadaki Korona vakası 2 milyonu aşmış, ölü sayısı ise 130 bine ulaşmıştı.

New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, Korona virüsü salgını nedeniyle eyalette olağanüstü hâl ilan edildiğini açıklamıştı. Belediye Başkanı Blasio, Korona virüsü salgınıyla mücadele kapsamında OHAL ilan edildiğini belirterek, eyalette vaka sayısının hızla arttığını vurgulamıştı. Reuters’te yer alan habere göre, gazetecilere açıklamalarda bulunan Blasio, Korona virüsüyle ilgili hızlı gelişmelerin yaşandığını hatırlatmıştı. New York Valisi Andrew Cuomo da eyalette 500’den fazla insanın katılımıyla gerçekleştirilmesi planlanan etkinliklerin yasaklandığını duyurmuşlardı. Ve yine ABD’nin başkenti Washington’da, Korona virüsü salgını nedeniyle olağanüstü hâl (OHAL) kararı alınmıştı. ABD Başkanı Donald Trump da, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Ortak bir düşmanımız var: Korona virüsü. Aslında dünyanın düşmanı” ifadesini kullanmıştı. Washington Belediye Başkanı Muriel E. Bowser, eyalette Korona virüsünün arttığını bildirerek, olağanüstü hâl (OHAL) ilan edildiğini açıklamıştı. Washington Post’ta yer alan habere göre Bowser, bu ayın sonuna kadar kalabalık toplantıların iptal edildiğini hatırlatmıştı. Washington’daki OHAL ilanı, Muriel Bowser’a tıbbi gerekçelerle karantina ya da federal afet bütçesinden kaynak talep etme imkânı sağlayacaktı.

“New York’taki Hastanelerin Kaynakları 10 Gün İçinde Tükenebilir” Telaşı!

New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, “Hastane sisteminin çalışması için gerekli olan vantilatör, cerrahi maske gibi malzemeler için 10 gün içinde büyük çapta bir yokluk çekmeye hazır olmalıyız.” itirafında bulunmuşlardı. Bu süreçte federal hükümetin kendilerine yeteri kadar kaynak sağlamadığını savunan Blasio, “Ordu devreye sokulmadı. Trump’ın sözünü ettiği Savunma Üretimi Kanunu, görebileceğimiz şekilde uygulanmadı. Sadece New York kenti ya da eyaleti değil, ülkenin birçok yeri kendilerini yalnız hissediyor.” eleştirisinde bulunmuşlardı.

New York’un acilen 110 bin yatağa ihtiyacı vardı!

New York Valisi Andrew Cuomo da basın toplantısında, hastanelerde yaşanan sıkıntılara işaret ederek, hastanelere kapasitelerini artırma çağrısı yapmıştı. “Şu anda eyalet genelinde 53 bin yatak kapasitemiz var ama bizim 110 bin yatağa ihtiyacımız olacak.” diye yakınmıştı. Federal hükümeti tıbbi kaynakları millileştirmeye çağıran Cuomo, “New York’taki vaka sayıları diğer eyaletlerden 15 kat daha fazla ama biz hâlâ kaynak alabilmek için diğer eyaletlerle mücadele etmek zorunda kalıyoruz.” diye çıkışmıştı. Ayrıca, ABD Ordusu Mühendisler Birliği, salgının yoğun olarak görüldüğü California’da da yatak kapasitelerinin artırılması için çalışmalara başlamıştı. Bu kapsamda San Diego başta olmak üzere bazı kentlerdeki binalar hastaneye dönüştürülmüş olacaktı.

New York Belediye Başkanı Trump’a Sert Çıkmıştı!

Eyaletlere verilecek paradan kendilerine çok az bir pay ayrıldığını kaydeden New York Belediye Başkanı, düzenlediği basın toplantısında, mevcut durumun ABD’de 1930’larda yaşanan ve “Büyük Buhran” olarak tanımlanan ekonomik krizden bu yana görülen en ciddi sorun olduğunu belirten Blasio, şöyle haykırmıştı:

“Büyük Buhran’dan bu yana, bu devasa krizin ortasında, herhangi bir kamu görevlisinin, herhangi bir kişinin kendi başına ne yapacağını anlayamıyorum. İhtiyacımız olan paradan mahrum bırakılıyoruz. Tüm ülke için 150 milyar dolarlık bir havuz oluşturdular. Ancak ülke genelindeki vakaların üçte biri New York’ta… Birileri, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’da matematiksel bir hesap yapıyorlar. Bize, şehirlere ve eyaletlere verdikleri paranın yüzde birinden bile azını veriyorlar, oysa ülkedeki vakaların üçte biri de burada. Bu çok ahlâksızca.” New York Valisi Andrew Cuomo da, Senato ile Beyaz Saray arasında uzlaşmaya varılan Korona virüs yardım paketini desteklemediğini söyleyerek, bunun New York için ‘korkunç’ olacağını vurgulamıştı. New York eyaleti için bunun sadece 3,8 milyar dolar anlamına geldiğine işaret eden Cuomo, “Çok büyük meblağ gibi gelebilir, ancak biz 15 milyar dolarlık gelir açığına bakıyoruz. Bu virüsün maliyeti şu ana kadar zaten 1 milyar doları geçti ve işimiz bittiğinde muhtemelen milyarlarca dolara mal olacak.” diye yakınmıştı.

ABD Uçak Gemisi, Guam Adası’nda Karantinaya Alınmıştı!

Pasifik bölgesinde görevde bulunan ABD’nin “USS Theodore Roosevelt” uçak gemisinde yeni tip Korona virüs (Covid-19) vakalarının artması üzerine, gemi içinde görevli 5 bin askerle Guam Adası’nda karantinaya alındığı açıklanmıştı. 24 Mart 2020 Salı günü tespit edilen 3 vakadan sonra gemide Covid-19 testleri pozitif çıkan asker sayısı, hızla artmaktaydı. Güney Çin Denizi’nde, Filipin açıklarında seyreden gemi, görevli 5 bin askerle Guam Adası’na demirlenerek karantinaya alınmıştı.

Konuyla ilgili açıklama yapan ABD Donanma Operasyonları Komutanı Oramiral Mike Gilday, şu ifadeleri kullanmıştı:

“Testler devam ederken, USS Theodore Roosevelt gemisinde yeni Covid-19 pozitif vakalar tespit edildi. Bu tehdidi oldukça ciddiye alıyoruz ve virüsün gemide daha fazla ilerlememesini sağlamak için testleri pozitif çıkan denizcileri hızlı bir şekilde izole ettik. Şu anda hastanelik durumda olan asker bulunmuyor. Gemideki tüm askerlerin sağlığı için testler devam edecektir. Kapsamlı temizlik ve dezenfeksiyon faaliyeti de devam ediyor. Gemide yeni vakaların çıkmasını bekliyoruz ve testleri pozitif çıkan askerler, ek değerlendirme ve tedaviler için Guam Donanma Hastanesi’ne kaldırılacak.” bilgilerini paylaşmıştı.

Pentagon’da vaka sayısı hızla artmaktaydı.

Diğer taraftan, ABD ordusunda Covid-19 testi pozitif çıkan askerlerin sayısı 2889 olup hızla artmaktaydı. ABD Savunma Bakanlığı bünyesinde çalışan ve testleri pozitif çıkan sivil personel sayısı 817’ye, asker aileleri arasındaki vaka sayısı ise 653’e çıkmıştı. Bakanlığa bağlı sözleşmeli personel arasındaki vaka sayısı ise 336’ydı. Böylece Pentagon’da vaka sayısı 4695’e yükselmişti.

Korona; ABD, İsrail ve Avrupa’da Tanınmış Yahudi Liderleri de Vurmaya Başlamıştı.

Dünyanın önde gelen pek çok Yahudi lideri, tüm dünyayı etkisi altına alan Korona virüsü pandemisi sebebiyle ağır rahatsızlanırken, bir kısmı da yaşamlarını yitirmişti. İsrail’in gönüllü ambulans servisi United Hatzalah, başkanları Eli Beer’in, oksijen makinesine bağlanarak uyutulduğunu bildirmişlerdi. United Hatzalah’dan yapılan açıklamada, iyileşmenin yavaş olsa da tam olarak gerçekleşeceğine inanıldığı söylenmişti. Diğer yandan, Florida’nın en kalabalık cemaatine sahip sinagoglarından Shul of Bal Harbour’ın hahamı, mahkûmlar ordusu personeli ile diğer cemaatlere de hizmet veren Aleph Institute’un kurucusu Sholom Lipskar’ın test sonuçlarının pozitif çıktığı belirlenmişti. İngiltere’de yayınlanan Jewish Chronicle’da yayınlanan habere göre, Fransa’nın ileri gelen Yahudi Habad liderlerinden André Touboul da, virüse yenik düşerek hayatını kaybetmişti. Touboul, Sağlık Bakanlığı’nın talimatlarınca gerekli Yahudi cenaze gelenekleri yerine getirilmeden toprağa verilmişti. Fransız Hasidik gazetesi Hassidout’a bir açıklamada bulunan ailesi, tüm yas tutanlardan karantinada kalmalarını ve böylece herkesin sağlığını koruması talebini belirtmişti. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo da, “André Touboul’un kaybını öğrenmekten derin üzüntü duyuyorum. Kendisini iyiliği ve profesyonelliği ile hatırlayacağım. Tüm destek ve taziye dileklerimi ailesine, dostlarına ve okul topluluğuna iletiyorum” demişti.[1]

MOSSAD Ajanları 100 Bin Korona Virüs Test Kiti Çalmışlardı!

İsrail gizli servisi MOSSAD’ın, ülkeye 100 bin Korona virüs test kiti getirdiği iddia edildi. MOSSAD’ın getirdiği test kitlerinin, talep edilenden farklı olduğu belirtilmişti. İngiliz medya kuruluşu The Guardian, çok tartışılacak bir iddiayı gündeme getirmişti. Gazetede yer alan haberde; “MOSSAD’ın İsrail’i resmen tanımayan, ancak ilişkileri düşük seviyede yürüten en az iki Körfez ve Arap ülkesinden 100 bin Korona virüs test kitini çaldığı” bildirilmişti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinden konuyla ilgili yapılan açıklamada, “MOSSAD ve diğer kurumlar da dahil olmak üzere, Korona virüs ile mücadeleye yardımcı olmak için devletin tüm imkânlarını tam olarak kullanıyoruz” denilmesi ilginçti. İsrail Sağlık Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı Itamar Grotto ise “MOSSAD’ın getirdiği kitlerin, ihtiyaç duydukları türden olmadığını” söylemişti. Haberde, MOSSAD’ın test kiti operasyonunun gizli tutulduğu ve İsrail İstihbarat Bakanı Yisrael Katz’a dahi bilgi verilmediği belirtildi. Bir radyoya konuk olan Katz ise “Ben de rapordan sizinle haberdar oldum” demişti.[2] Bu arada; Korona’dan dolayı MOSSAD’ın dünyadaki ajanlarını geri çağırdığı da belirlenmişti.

Gizli Servislerin Maske Savaşı ve Korona Kapışması!

Korona virüs salgınıyla birlikte maskeler ülkeler için ulusal güvenlik sorunu halini alınca, gizli servisler ve ordular da olaya dahil olmuşlardı. ABD, Almanya, İsrail, İtalya, Yunanistan, Tunus ve Kenya’dan gizli servislerin adının karıştığı maske operasyonları haberleri yayılmaya başlamıştı.

Alman Maskeleri Nasıl Kayıplara Karışmıştı? 

Der Spiegel haber sitesi, Almanya’nın satın aldığı FFP2 tipi 6 milyon maskenin transit olarak mola verdiği Kenya havaalanında ‘iz bırakmadan’ ortadan kaybolduğunu belirtmişti. Almanya Savunma Bakanlığı’nın doğruladığı olayda, Almanya’nın 6 milyon maskenin parası ödenmediği için maddi zarar yaşanmadığı belirtilmiş ve ülkede Korona virüsle ilgili satın almalar Savunma Bakanlığı’na devredilmişti. Bu arada İsrail’in Almanya’dan solunum cihazı alma talebini Merkel geri çevirmişti. Bu tavır hem Merkel’in safını hem de yaklaşan büyük hesaplaşmayı göstermekteydi!

İsrail MOSSAD’ı Devreye Sokmuşlardı!

İsrail merkezli Channel 13, istihbarat servisi MOSSAD’ın da İsrail ile hiçbir diplomatik ilişkisi olmayan ülkelerden maske ve solunum cihazı getirdiğini duyurmuşlardı. Habere göre, MOSSAD’ın operasyonu sonucunda İsrail’e 100 bin Korona virüs test kiti getirilmişti, ancak bu test kitlerinin Korona virüs için kullanılmadığı ortaya çıkmıştı. MOSSAD’ın yaptığı kritik hatadan sonra hasar kontrolü yapmaya çalışan Başbakan Netanyahu’nun ofisinden ise “Testler başka amaçlar için kullanılacak” açıklaması yapılmıştı. MOSSAD’ın İsrail ile diplomatik ilişkisi olmayan ancak tıbbi malzeme imkânları yüksek Arap ülkeleriyle temasa geçmeye başladığı vurgulanmıştı.

Korona virüsle “dünya nüfusunu dengeleme(!) ve trilyonlarca dolar aşı ve ilaç soygununa zemin hazırlayıverme” hesabı güden Siyonist merkezler ayrıca tüm insanlığı uzaktan kumandalı “canlı robotlara çevirme” çabasında mıydı?

Öncelikle belirtelim ki, bu sinsi ve şeytani hevesler Siyonist odakların başına belâ olacaktı. “Hayrûl Makirin = Hazırlanan hile ve tuzakları, sahiplerinin başına geçiren” Allah, bu vesileyle, süper güç sanılan Haçlı-Siyonist odakları, Korona vebasıyla, aciz ve çaresiz bırakacak ve va’ad ettiği Melheme-i Kübra (=Büyük Tarihi Hesaplaşma=Armageddon) kapışmasıyla yeni ve Adil bir Dünyanın kuruluşuna kapı açacaktı. Korona virüsünün, Siyonist Yahudi baronları, hahamları ve İsrailli kodamanları da vurmaya başlaması, Vebanın Amerika’da korkunç bir hızla yayılması, Çin’den İtalya’sına tüm zalim ülkelerin şaşkınlık ve perişanlık içinde kıvranması bu kutlu inkılabın, belki de alt yapısını oluşturmakta, Allah zalim ve kâfir güçlerin kolunu kanadını kırmaktaydı!..

Evet, Siyonist zulüm ve sömürü sisteminin, Irkçı Emperyalizmin ve Küresel Kapitalizmin artık sonu yaklaşmıştı! Haksızlık ve ahlâksızlık temelli ve sömürgeci Batı Kapitalizminin de, ÇİN merkezli kurulmaya çalışılan zalim Doğu Kapitalizminin de çöküşe başladığı açıktı. Kur’an eksenli, insan endeksli ve Türkiye merkezli bir Adil Düzen inkılabı kaçınılmazdı. Bu kutlu devrim ve değişim ise, elbette Ortadoğu’da yaşanacak bir hesaplaşma sonucu olacaktı ve Erbakan Hoca’nın hazırladığı teknoloji harikalarıyla başarılacaktı. Bunların nasıl yapıldığını ve ne zaman kullanılacağını anlamak isteyenler ise, Milli Çözüm Dergisi sitesinden ilgili başlıkları arayıp okusunlardı.

Robot İnsan Hazırlığı ve Korona Hastalığı!

“Yapay zekâ çalışmalarının üssü olan Silikon Vadisi’ndeki Singularity Üniversitesi, “insan-makine” birleşimine tutkuyla inanan transhümanistler tarafından kurulmuştu. Üniversite’nin sitesi, 5 Şubat 2020 tarihinde merkezi Kanada’da olan “BlueDot” şirketinin yapay zekâ algoritmasıyla ilgili bir gelişmeyi coşkuyla paylaşmıştı. BlueDot’un yapay zekâsı, Wuhan’daki Korona salgını hakkında müşterilerini Dünya Sağlık Örgütü’nden bile önce uyarmıştı. Kim bilir belki de Korona vebasını üretenler de aynı odaklardı! Önce bu şirket hakkında kısaca bilgi aktaralım. BlueDot salgınlarla mücadelede uzmanların yanında “büyük veriyi” kullanan Kanadalı bir “sağlık gözetim” şirketi olmaktaydı ve Siyonist merkezlerin kontrolü altındaydı. Hayvan ve bitki sağlığı ağları, resmi bildiriler, haber raporları gibi sayısız online kaynaklardan topladığı verileri okuyan bir yapay zekâ algoritması kullanıyorlardı. Muhtemel bir salgının nerelere yayılacağını tahmin etmek için de havayolu uçuş bilgilerini kullanıyorlardı.  Şirket, neredeyse eş zamanlı 150’den fazla farklı patojen, sendrom ve salgını tespit edebildiğini, sahip oldukları veri tabanının günde 65 dilde, 100 binden fazla resmi ve kitle iletişim aracını taradığını açıklamıştı. BlueDot’un bu algoritması Wuhan kökenli “Covid-19” salgını hakkında 31 Aralık 2019’da müşterilerine “uyarı” yollamıştı. Dünya Sağlık Örgütü’nün ilk uyarısını 6 Ocak’ta yaptığı düşünülürse, BlueDot bir salgının geleceğini daha önceden saptamıştı. BlueDot ayrıca salgının ilk olarak yayılacağı yerler arasında Tokyo, Seul, Taipei ve Bangkok’u sayarak doğru tahminler yapmıştı. BlueDot’un bu başarısı Time, Wall Street Journal, The Economist, Forbes gibi gazete ve dergilerde yayınlanmıştı.

Reddit’in bir oturumuna katılan Bill Gates, Covid pandemisi ile ilgili soruları cevaplamıştı. Gates, Microsoft’un yönetim kurulundan istifa etmiş, “insanlığın sağlığıyla” ilgileneceğini açıklamıştı. Karısı Melinda Gates de kadınların sağlığıyla yakından ilgilenmeye başlamıştı. “Teknolojiyle Kadınların Gücünü Hayal Et” başlıklı yazısında “dünyadaki her kadının bir akıllı telefonu olsa bu onların hayatını değiştirebilirdi” diye yazmıştı. Nijeryalı kadınların hormonal durumlarıyla ilgili nasıl takip yapacaklarını anlatıyor ve teknolojiyle güçlendirilmiş kadınlarla toplumsal cinsiyet eşitliğinin daha iyi sağlanabileceğini söylüyordu. Bill Gates Reddit’in oturumunda, ID2020 projesiyle insanlara mikroçip yerleştirmenin nimetlerini anlatıyordu. Proje BM tarafından destekleniyor ve Mayıs 2016’da New York’ta ID2020 Zirvesi’nde, bu proje, sürdürülebilir kalkınma hedefleri programına dahil ediliyordu. Projenin aynı zamanda Rockefeller Vakfı tarafından da desteklendiğini de bilmemiz gerekiyordu. Maalesef Türkiye’de Korona sonrası dünyanın nasıl şekilleneceğine ilişkin yeterince tartışma yapılmıyordu. Yapılmaya çalışılan tartışmalar “komplo teorisi” damgası vurularak geçiştiriliyordu. Halbuki Türkiye’de kimi çevrelerin tahfif ettiği bu konulara milyonlarca dolar yatırım yapılıyor, devletler, uluslararası kurumlar ve küresel şirketler bu girişimleri ya destekliyor ya da bizzat yürütüyordu. Yani Siyonist merkezler, tüm insanlığı uzaktan kumandalı robotlara çevirme planları yapıyordu.

Bu girişimlerin “sağlık” gibi masum bir amaçla sınırlı kalmayacağı açıktır. Facebook, kurulduğunda “eski dostları bulmak ve yeni insanlarla tanışmak” gibi makul amaçlar sıralamıştı. Birkaç yıl önce üyelerinin verilerini Cambridge Analytica’ya satması buz dağının sadece görebildiğimiz kısmıydı. Yine örneğin ABD Savunma Bakanlığı İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) 60 milyon dolarlık bir proje yürütüyorlardı. “Dijital aletlerle insan serebral korteksi arasında bir köprü oluşturmak” istiyorlardı. Robert Carlson’un ifadesiyle amaç, “Beyin için evrensel dijital girdi ve çıktı işlevleri yaratmaktı.” Tabi ki bunların konuşuluyor olması elbette uygulanmasının bir hazırlığıydı ve çemberin de giderek daraldığını görmek lazımdı.  Luciano Floridi yapay zekâ ve insan arasındaki ilişkinin gelişim yönünü tanımlayan önemli bir tespit yapmıştı. Önemine binaen aktarmak istiyorum: “Endüstriyel robotikte bir robotun başarıyla çalışabileceği sınırları tanımlayan alan, robotun ‘zarfı’ olarak tanımlanmaktadır… Bir bulaşık makinesi görevini başardı, çünkü çevresi basit kapasiteleri çerçevesinde yapılandırılmıştır (sarılmıştır). Örneğin aynı şey Amazon’un robotik rafları için de geçerlidir. Robot dostu olmak için tasarlanmış çevredir. Sürücüsüz arabalar, etraflarındaki çevreyi yapılandırabildiğimiz gün bir ürün haline gelecektir.”  Yani mazrufun başarısı zarfa bağlıdır. Daha da açık şekilde ifade etmemiz gerekirse, zarf (çevre, insan ve doğa) mazrufa (yapay zekâ ve algoritmalar) uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. Buna göre robotlar ve yapay zekâ insana göre olmayacaktır; insan ve çevre yapay zekâya göre yeniden tasarlanacaktır. Floridi bunun çoktan başladığını söylüyor: “Şimdilerde ise çevreyi AI [yapay zekâ] dostu bilgi küresi olarak zarflama, gerçeğin tüm boyutlarını kaplamaya başladı ve her gün her yerde; evde, ofiste, sokakta görünürdür. Aslında tam anlamıyla fark etmeden yıllardır dünyayı dijital teknolojilerle kaplıyoruz.”

Böylece insanın insanla etkileşimi, artık bir makine dolayımıyla olduğunda, insan hem kendisi hem de başkalarıyla ilgili bilgileri doğrudan alamayacaktır. Kurgulanan bu model “makine-insan” modeli olmayacaktır, tam aksine “insan-makine-insan” modeli tasarlanmaktadır. Makineden önceki insan makineyi kontrol eden, makineden sonraki insan ise (o biz oluyoruz) makine aracılığıyla kontrol edilen insan olacaktır. Burada sorun görüldüğü gibi “makine” değildir. Makinenin nihayetinde kimler tarafından kontrol edildiğidir. Yani Dünya mazlumları ve Müslümanları olarak bizler makineden sonra geliyoruz. Makinenin önüne geçmemiz, Müslümanların siyasal-ekonomik bir birlik oluşturmalarıyla mümkün olacaktır. Bunun başka bir yolu kalmamıştır. Verinin başında Siyonist odaklar olduğu sürece, onların tasarladıkları makineleri kullandığımız sürece bu kapandan kurtulmamız imkânsızdır. Sorun aslında teknolojik bir sorun olmayıp, siyasi bir sorun konumundadır. Covid sonrası kurulan dünyada sadece bir veriye/dataya dönüştürülmek istemiyorsak, uluslararası bir siyasal birliğin koşullarını konuşmalıyız. Mezhebin, etnisitenin, hiziplerin ayırdığı bir topluluğun bunu konuşması mümkün değildir. İşe bunları bir kavga sebebi olmaktan çıkararak başlayabiliriz. Aksi takdirde hepimizin yürüyen çiplere dönüşeceği günler uzak sayılmamalıdır.”[3] Evet, bu nedenle Erbakan’ın projeleri hayati önem taşımaktadır.

TSK, Milli Yapının Çekirdeği Konumundaydı!

Milli Savunma Bakanlığı İlaç Fabrikası Müdürlüğü ile Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu arasında “Laboratuvar Analiz Hizmetleri Esaslarına Dair İşbirliği Protokolü” imzalanmıştı.

Protokol metni, gerçekleştirilen törende, TİTCK Başkanı Dr. Hakkı Gürsöz ve MSB İlaç Fabrikası Müdürü Albay Dr. Çetin Koca tarafından imza altına alınmıştı. Bu protokole göre, MSB İlaç Fabrikası Müdürlüğü tarafından üretilen ve stratejik, kritik ve hayati öneme sahip olan KBRN (Kimyasal, Biyolojik, Radyoaktif, Nükleer) tıbbi savunma ürünleri ve diğer ilaç ve tıbbi sarf malzemelerinin analizleri TİTCK laboratuvarlarında “öncelikli” olarak yapılacaktı. Söz konusu analizler, ihtiyaç duyulması halinde TİTCK personeli tarafından MSB İlaç Fabrikası Müdürlüğü laboratuvarında da işleme konacaktı.[4]

Askeri Fabrikada İlaç Seferberliği başlatılmıştı: Korona Virüse karşı üretilen ilacın muadili yapılacaktı!

Milli Savunma Bakanlığı’na ait “İlaç Fabrikası” harekete geçmişti. Tarihi Kırım Harbi’ne kadar uzanan fabrika, Çin ve Japonya’da üretilen ve Korona virüse karşı etkili olduğu belirtilen ilacın muadilini üretecekti. Maske ve antibakteriyel sıvı üretimine de hız verilmişti. MSB İlaç Fabrikası Müdürlüğü normal şartlarda TSK’nın ilaç ihtiyacı için AR-GE çalışmaları ve üretim yapmakta görevliydi. İlaçlar, konvansiyonel ve kimyasal, biyolojik radyolojik, nükleer (KBRN) savaşlarda kullanılmak üzere geliştirilmekteydi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Korona virüs salgınıyla mücadelede ihtiyaç duyulan ilaç ve sıhhi malzemeler ile solunum cihazının üretilmesi için Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğüne talimat vermişti. Ankara’daki MSB İlaç Fabrikası Müdürlüğü’nde, maske, antibakteriyel ürün imalatına başlandı. Yoğunlaştırılan üretim kapsamında ekstra eczacı ve kimyager görevlendirilmişti. Yine ilaçların muadillerinin üretilmesi konusunda çalışmalar yürütülmekteydi. Bakan Akar, Çin ve Japonya’da Korona virüs ile mücadelede kullanılan ilaçların muadilini yapabileceklerini belirtmişti. Yerli solunum cihazı üretimi konusunda da askeri fabrikaların imkânları harekete geçirilmişti. Milli Devlet, daha önce Askeri Hastaneleri kapatan AKP yönetiminin tahribatlarını tamire yönelmişti.

Ordu ilk ilacı Kırım Harbi’nde üretmeye başlamıştı

MSB İlaç Fabrikası’nın tarihi Kırım Harbi’ne kadar (1853-1856) uzanıyordu. O tarihlerde ilk olarak ilaç ve tıbbi malzeme yapımına, orduda başlanmıştı. 1. Dünya Savaşı’nda da Beylerbeyi Transit Deposundan başka Konya’nın Sille mevkiinde ikinci bir ilaç ve pansuman malzemesi üretimine devam ediliyordu. 1965’te Ordu İlaç Fabrikası ismiyle faaliyete geçiyor, 1999 tarihinden itibaren ise MSB İlaç Fabrikası Komutanlığı ismini alıyordu. Fabrika, halen MSB İlaç Fabrikası Genel Müdürlüğü adı altında faaliyet yürütüyordu. Fabrika, mevcut kapasitesiyle 5’i üretim bölümü olmak üzere 6 bölümde hizmet verebiliyordu. “Muayene ve Kontrol Bölüm Amirliği, Kalite Kontrol Kısmı”nda, uluslararası normlara uygun modern cihazlar ve bilgisayar kontrollü sistemler eşliğinde üretimde kullanılmak üzere tedarik edilen hammadde, yardımcı madde ve ambalaj malzemelerinin analizi, seri üretim aşamasında yarı mamul ve mamul maddelerin fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik kontrolleri yapılıyordu. Yeni üretilecek ürünlerin uluslararası referanslar dahilinde ön formulasyon ve formulasyon çalışmaları gerçekleştiriliyordu.[5]

ABD’ye karşı alkaloid zaferini Erbakan kazanmıştı.

Türkiye’de yakın tarihimizde haşhaş odağında önemli siyasal olaylar yaşanmıştır. ABD, Amerikan gençlerinin kullandığı uyuşturucunun kaynağının Türkiye olduğu iddiasıyla ülkemizde haşhaş üretiminin yasaklanmasına çalışmıştı.

CHP-MSP koalisyonunda afyon ekimi serbest bırakılmıştı.

01/07/1974 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile ilaç hammaddesi ihtiyacının sağlanması ve geçimi büyük ölçüde haşhaş üretimine bağlı olan çiftçilerin yaşam koşullarının düzeltilmesi amacıyla, haşhaş ekimi ve ham afyon üretimi Erbakan’ın özel gayretiyle 7 ilde (Afyon, Burdur, Isparta, Denizli, Kütahya, Uşak ve Konya) serbest bırakılmıştır. 06/12/1974 tarihli kararname ile kaçağa kayma riski yüksek olan ve haşhaş kapsülünün çizilmesi ile elde edilen afyon üretimi yerine, daha güvenli bir yöntem olan çizilmemiş haşhaş kapsülü üretimine başlanmıştır. O dönemde Milli Selamet Partisi programında şu cümleler yer almıştı: “İlaç ve kimya sanayiini kuracağız. İlâç ana maddelerini yurdumuzda yapacağız. Ambalaj sanayii ve İlaç müstahzarı laboratuvarı durumundaki ilaç fabrikalarımızı, ham madde imal edecek fabrikalar haline gelmeleri için gereken tedbirleri alacağız.” MSP döneminde Başbakan Yardımcısı iken, Erbakan Hocam Bolvadin’e Afyon Alkaloid Fabrikasının temel atma törenindeki konuşmasında; “Böylece 25 yıl önce Yörükzade Ahmed Fevzi Efendi’ye verdiğimiz sözü Elhamdülillah bugün yerine getiriyoruz. Bolvadin’imize kuracağımız Alkaloid Fabrikasında haşhaş işlenecek, bu fabrika tam kapasite ile çalıştığında 30.000 işçi çalışacak…” diye uzunca teknik bilgiler aktarmıştı.

Alkaloid Alanında Dünyanın En Büyük Fabrikasını Erbakan Açmıştır!

1976 yılında Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından temeli atılan Afyon Alkaloidleri Fabrikası 1981 yılında deneme üretimine başlamış. 1986 yılında ise kesin kabulü yapılarak esas üretime başlamıştır. Afyon Alkaloidleri Fabrikası 20 bin ton/yıl çizilmemiş haşhaş kapsülü işleme kapasitesiyle alanında dünyanın en büyük fabrikasıdır. Haşhaş, önemini tıpsal niteliğinden almaktadır. Bu niteliği ise morfin ve diğer alkaloidlerden kaynaklanır. Bunlardan ilaç aktif hammaddeleri yapılmaktadır. Haşhaş kapsülü morfin, kodein, tebain, noskapin ve papaverin gibi tıbbi öneme sahip olan ana alkaloidlerin yanı sıra yaklaşık 30 değişik alkaloid barındırmaktadır. Tıpta, ağrı kesici, uyuşturucu ve öksürük kesici ve aşı hammaddesi olarak 95 adet ilacın temelini oluşturmaktadır.

RAND Corporation Raporları ve Armageddon Planları!

Gölge CIA – Rand Corporation’ın “Türkiye’de yeni bir darbe girişimi bile olabilir” dediği düşündürücü rapor maalesef yeterince tartışılmamıştı. ABD Savunma Bakanlığı için danışmanlık yapan bu kuruluşun raporundan da anlaşılacağı üzere DERİN ABD’nin (Siyonizm’in) Türkiye hesapları gayet açıktı. Bu raporda, Türk Ordusu’nu yeniden kontrol altına almanın, yeni bir 15 Temmuz kalkışması için zemin yoklamanın taktiklerini hazırlamışlardı. Çok çok önemli bu raporun arka planına bakmadan önce, RAND CORPORATION’un ne olduğuna, kollarının nereye uzandığına, raporlarının DERİN ABD’NİN STRATEJİLERİNİ NASIL BELİRLEDİĞİNE-YÖNLENDİRDİĞİNE bakmakta büyük yarar vardı.

Gölge CIA-RAND Corporation’un Küstahlıkları.

Douglas Aircraft Company tarafından oluşturulan ‘Proje RAND’, ikinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD Hava Kuvvetlerine araştırmalar ve analizler yapmak amacıyla 1945 yılında faaliyete başlamıştı. İkinci dünya savaşından sonra dış politikada gizliliğin bir çalışma anlayışı haline gelmesinde Ford Vakfı önemli bir rol oynamıştı. Hava kuvvetleri bünyesinde oluşturulan RAND, ABD’nin en önemli ve gizli araştırmaları yürüten yapılanması halini almıştı. RAND ile Ford, Rockefeller, Carnegie ve diğer birçok vakıf arasında sıkı ve yaygın bir işbirliği vardır. Bu işbirliği iç içeliğe varıncaya kadar uzanır. Mesela 1952’de Ford Vakfı’nın başkanı ile RAND’ın başkanı aynı insandı ve tabi Yahudi asıllıydı. ABD politika yapıcıları-strateji uzmanları ile siyasal karar mekanizmaları, 1980’in ikinci yarısında, SSCB’nin çöküşe doğru gittiğini saptamışlardı. Üstelik bu gelişmeden nasıl yararlanılacağı, ABD hegemonyasının dünyanın her yerinde nasıl egemen kılınacağı üzerine bir çalışma başlatılmıştı ve RAND Corporation bu çalışmanın merkezinde yer almıştı.

Dünyanın değişen jeopolitiği içinde değişimin en yoğun olarak yaşanacağı: Balkanlar, Kafkaslar-Orta Asya ve Orta Doğu ayrı bir yer tutmaktaydı. Özellikle bu bölgelerin kesişme noktasında bulunan Türkiye’nin jeopolitiği, değişen dünyada yeniden tanımlanmıştı. RAND Corporation’un Avrupa-Türkiye ve Orta Doğu uzmanı politika yapıcıları-stratejistleri, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı vb. kuruluşlar için Türkiye üzerine çeşitli raporlar hazırlamışlardı. Bu inceleme-araştırma metinlerinin, raporlarının bir kısmı kitaplaştırılarak ülkemizde de yayınlanmıştı. Kitaplaştırılan bu raporlar, ABD’nin bölgemizdeki genel yönelimine ve politikalarına ışık tutan önemli dokümanlardı. Türkiye dış politikası dâhil olmak üzere ekonomisi, dini, etnik ve mezhep yapısı gibi kültürel özellikleri konularında araştırmalar yapan, belgeleriyle politika raporlar hazırlayan RAND Corporation ABD’nin önemli bir kuruluşlarındandı. Türkiye düşmanları olarak tanınan, darbelerin arkasındaki isimler olarak bilinen, CIA ajanları Graham E. Fuller, Paul B. Henze, Henri J. Barkey, Morton Abramowitz, Alan Makovsky, F. Stephen Larrabe, Ian O. Lesser, Philip H. Gordon, Zalmay Khalilzad, J. F. Brown vb. bu kişilerin Türkiye ile ilgili hazırladıkları raporlar, politika belgeleri vb. Yahudiler ABD’nin Türkiye politikalarına yön veren insanlardı. ABD’deki çeşitli düşünce kuruluşları, vakıflar, thing tang’ler, RAND Corporation ile birlikte çalışırlardı. CIA ve diğer güvenlik kuruluşlarında (Pentagon, ABD Dış İşleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, çeşitli üst derecedeki komisyonlar vb.) çalışan uzman kişiler, stratejistler, politika yapıcılar RAND Corporation’da da çalışmakta ve hazırladıkları raporlarla ABD politikalarına yön vermeye çalışırlardı.

Kısacası RAND Corporation, ABD ordusu bünyesinde analiz ve araştırma temelinde, dünya siyasetine yönelik politikalar üreten Siyonist bir yapıydı.

RAND’ın yaklaşık 1.700 çalışanı vardı. Merkezi Kaliforniya’daydı ve buna bağlı, Santa Monica, Washington D.C. Pittsburgh, Pennsylvania (Carnegie Mellon Üniversitesi ve Pittsburgh Üniversitesi’ne bitişik), Cambridge (İngiltere) ve Brüksel (Belçika) ofisleri de bulunmaktaydı. ABD’de daha başka küçük ofisleri de aynı tarzda çalışma yapmaktaydı. Ayrıca, başta RAND bünyesinde Körfez Ülkeleri Politikaları Enstitüsü (Louisiana’da) ve RAND-Katar Politikaları Enstitüsü (Katar- Doha’da) olmak üzere birçok kuruluş bulunmaktaydı.

RAND Türkiye Raporu’nun Sinsi Detayları

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) için raporlar yazan ve Washington yönetimini yönlendiren Rand Corporation’ın son Türkiye raporunun tavsiyeler kısmında, Türkiye’de ‘demokratik muhalefetle’ çalışılacağına ilişkin maddeler dikkat çekerken, asıl olarak Türk ordusunu kontrol altına alma gayretleri raporun temelini oluşturmaktaydı. RAND’ın hazırladığı 276 sayfalık kitap hacmindeki rapor “Türkiye’nin Milliyetçi Yönelişi” adını taşımaktaydı. Raporun alt başlığı ise; “Türkiye-ABD İlişkileri ile Amerikan Ordusu Üzerindeki Yansımaları”ydı. Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile Savunma Bakanlığı Pentagon’un sponsor olduğu çalışmanın amacı şöyle sıralanmıştı: “Türkiye’nin iç, dış ve savunma politikalarındaki eğilimlerin Amerikan savunma stratejisi ve güç planlaması üzerindeki etkileriyle olası sonuçlarını analiz ve değerlendirme…” Her ne kadar “Rapordaki düşünceler, Amerikan devletinin değil bu çalışmaya katkı sunan kişilerin şahsi görüşleridir” denilse de bu iddialar göz boyamaydı. Zira Arroyo denilen merkez PENTAGON’un denetiminde olan ve Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi FFRDC finansmanı ile beslenen RAND’a bağlı bir araştırma kurumu olmaktaydı. Bu raporda terör örgütü FETÖ’nün darbeci elebaşına ise “Sufi İslami hareketin gönüllü sürgün lideri” diye övgüler yağdırılmıştı.

Bu raporda ülkemizin geleceğiyle ilgili dört senaryo ileri sürüyorlardı:

1- Ankara, NATO’ya bağlı ama ABD için zorlayıcı bir müttefik olarak kalmaya devam edecek.

2- ABD destekli muhalefet ve askerler iktidara gelince Türkiye yeniden Batı güdümüne girecek.

3- Ankara, Atlantik ile Avrasya arasında bıçak sırtı bir denge siyaseti izleyecek.

4- Batı’nın daha fazla katlanamadığı Türkiye, sonunda NATO’dan çıkarılıverecek.

RAND raporu, ABD’nin çizdiği sınırları aşmaya çalışıyor havası atan ve bağımsız politika izliyor gibi davranan Erdoğan iktidarının nasıl hizaya sokulacağının yol haritasını sunmaktaydı. Yani bu rapor Türkiye’nin rehin alınması için gerekirse NATO’nun gizli ordularıyla Gladyo birimlerinin yeniden aktive edilmesi dâhil her türlü kirli tezgâhı mübah gören şarlatan bir zihniyetle hazırlanmıştı.

RAND Raporunun sekizinci bölümünde: “Büküm (sapma) noktasına erişme” penceresinden Türkiye’nin Avrupa’yla, Avrupa Birliği’yle ve NATO’yla ilişkileri” ele alınmıştı.

Raporun dokuzuncu bölümünde “ABD-Türkiye ortaklığı ve ABD ordusu için çıkarımlar” yapılmıştı. Raporun dikkat çeken yanlarından biri, Türkiye-Rusya ilişkileri konusunda “çatışma alanları” üzerinde durulması ve deyim yerindeyse ABD yönetimi için bu alanlar “kaşıma alanları” olarak saptanmıştı. RAND, Türkiye-Rusya ilişkilerinde şu dört alanın çatışma alanı olduğu iddiasındaydı.

1- Oyun sonu ve Rusya’nın Suriye’deki varlığı.

2- Rusya’nın PYD/YPG’yle ilişkisi/bağı.

3- Karadeniz’de Rus askeri yığınağı.

4- Türkiye’nin NATO üyeliği, özellikle füze savunma sahası ve diğer konuşlanmaları…

RAND’a göre Türkiye ile ABD arasındaki çatışmalı alanlar şunlardı:

1- Suriye politikası.

2- ABD’nin PYD, YPG ve DSG ile olan taktik irtibatı.

3- Gülen’in iade pazarlıkları.

4- Reza Zarrab’a ABD’de açılan dava konuları.

5- Türk hükümetinin retoriğindeki, resmi ve yarı resmi basındaki ABD karşıtlığı.

6- Türkiye’nin NATO ile uyumlu olmayan savunma sistemi (Rusya’dan S-400’ü) alması.

RAND’ın “Türk-Amerikan ikili ilişkilerindeki önerdiği uzun vadeli strateji” için atılması gereken adımlar arasında en çarpıcı üçüne dikkatle yoğunlaşmak lazımdı:

1- Rusya’yı dengelemek için NATO üzerinden sürekli Türk ordusuna angaje olunmalıdır.

2- Milli Savunma Bakanı’nın Türkiye’de giderek artan önemi ve “anahtar muhatap” rolü dikkate alınmalıdır.

3- Yeni Milli Savunma Üniversitesi’nin müfredatının geliştirilmesine yardımcı olunmalı ve TSK’nin ABD’deki okullara öğrenci-subay göndermesine destek çıkılmalıdır…

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Basın Halkla İlişkiler Müşavirliği Plan, Koordinasyon ve Analiz Şube Müdürü Albay Olcay Denizer, basın bilgilendirme toplantısında, Rand Corporation’ın Türkiye raporuyla ilgili açıklamalarda bulunmuşlardı. Çünkü ABD’de CIA’nın yan kolu olarak tanınan Rand Corporation adlı düşünce kuruluşunun “Türkiye’nin Milliyetçi İstikameti ve bunun ABD-Türk Stratejik Ortaklığı ve ABD Silahlı Kuvvetleri Üzerindeki Etkileri” başlıklı 276 sayfalık bir raporunda Milli Savunma Bakanlığı, Bakan Hulusi Akar, TSK ve Milli Savunma Üniversitesi müfredatı ile ilgili değerlendirmeler yer almıştı.

Raporla ilgili görüşü sorulan askeri yetkililer şunları aktarmıştı:

“Kamuoyuna açık olan bu raporu gördük. İçeriğinde anlamlandıramadığımız muğlaklıklar var. Kendi içinde çelişkiler barındıran bu raporda bizlere isnat edilen yorumlar gerçeklikten uzaktır ve tarafımızca ciddiye alınmamaktadır. Rapordaki kimi ifadelerin ise, bilerek veya bilmeyerek, çarpıtılarak ve içeriğinden farklı anlamlar yüklenerek ülkemizde kullanılmasını üzüntüyle karşılıyoruz. 15 Temmuz 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Milli Savunma Bakanlığı ve bağlı birimlerin yeni görev ve sorumlulukları belirlenmiştir. Bakanlığımız, TSK ve bağlı birimler, Anayasa, yasalar, Cumhurbaşkanlığı kararları ve Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda yaz kış, gece gündüz, dağ bayır demeden azim ve kararlılıkla çalışmaktadır. ABD, Rusya, NATO ve diğer ülkelerle askeri, savunma ve güvenlik konularında ülkemizin hak, alâka ve menfaatleri doğrultusunda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.”

Raporun tavsiyeler kısmında, “Rusya’yı dengelemek için NATO üzerinden sürekli Türk ordusuna angaje olunmalıdır” ve “Milli Savunma Bakanı’nın Türkiye’de giderek artan önemi ve ‘anahtar muhatap’ rolü dikkate alınmalıdır” değerlendirmeleri kafa karıştırıcıydı. Hulusi Akar için kullanılan “anahtar muhatap” sözü acaba Sn. Akar’ı, Amerikan sempatizanı gösterip yıpratma ve onun üzerinden TSK’nın etkinliğini azaltma amaçlı mıydı?

Ama artık saklanamayan bir gerçek vardı: ABD (ve elbette İsrail ve Yahudi Lobileri güdümünde) Türkiye’ye saldırı hazırlığındaydı ve Suriye batağı bunun provasıydı!..

 

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}koronatahribatisiyonisttertibat{/mp3}

 

 


[1] 24 Mart 2020 / Şalom

[2] 20 Mart 2020 / Yenişafak

[3] mucahitgultekin@milligazete.com.tr

[4] 15 Ocak 2020 / https://www.titck.gov.tr

[5] 26 Mart 2020 / Yenişafak

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
16 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Erdem Kaya

Melheme-i Kübra Yaklaşmaktaydı
Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız Bir Seminerde Şu Misali Anlatmıştı:
Farz et ki sen Hz. Peygamber (sav)’in Bedir Savaşını yaptığı gün o civarda develerini güden bir çobansın. Efendimiz Aleyhissalat Vesselam ile Ebu Cehil taraftarları Bedir Kuyuları yakınında savaşa tutuşmak üzereler…
Eğer, sen “Şöyle bir yüksek tepeye çıkayım da yaşanan savaşı seyredeyim” dersen kâfirler zümresinden olursun.
Eğer, “Yarabbi, bunlardan kim haklı ise ona yardım et” diye dua edersen, yine kâfirlerden olursun. Çünkü sen bu dünyaya hangisi haklı, hangisi haksız bilmek için gönderilmişsin. Bu ayırımı, haklı-haksız, hak-batıl ayırımını yapamayan mümin olamaz.
Eğer, “Yarabbi, Peygamberin Hz. Muhammed (sav)’e yardım et, onu muzaffer kıl” diye dua edersen günahkâr bir fâsık olursun. Çünkü o dua etme zamanı değil, eyleme geçme anıdır.

Eğer hakiki bir mümin isen yapacağın şudur: Olaydan haberdar olur olmaz, yerinden öyle bir fırlayışla fırlayacaksın ki, savaş alanına kadar birkaç kez yüzüstü yere kapaklanacaksın. Eline ne geçerse, ne bulursan onunla saldıracaksın!”..

Necmettin

ARTIK VAKİT TAMAM!
“(Hakka ve halka hıyanet edenler, va’ad edilen) Azabı(n gelmesi hususunda) Senden acele (davranmanı) istiyorlar. Eğer ki adı konulmuş bir ecel (tayin edilmiş bir vakit) olmasaydı, herhalde onlara azap çoktan gelip çatmıştı. Fakat kendileri şuurunda olmadan, (azap ve yıkım) mutlaka apansız gelip onları bulacaktır.”
ANKEBUT SURESİ 53

“Sakın sanma ki; Allah zalimlerin yaptıklarından gafil (habersiz ve ilgisiz)dir. Sadece onları, gözlerin dehşetle döneceği (korku ve şaşkınlıktan bakışlarına baygınlık geleceği) bir güne kadar ertelemektedir.
Öyle bir hale geleceklerdir ki) Başlarını dikerek panikle kaçışıvereceklerdir, göz uçları kendilerine dönüp çevrilmeyecektir. (Herkes en yakınlarını bile unutup, kendi derdine düşecektir) ve gönülleri sanki bomboş kesilmiştir.

(Şimdi Sen) Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler şöyle diyecekler: “(Ya Rabbi) Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım.” Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?

Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri mevkilerde oturmuş (ve iktidar sahibi olmuş)tunuz. (Hakk’tan saptıkları için) Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size örnekler de aktarmıştık. (Ama siz ibret almamıştınız.)

Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatacak (derecede nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak) plan ve programlar vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)

Sakın ha, Allah’ı elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)”
“İBRAHİM SURESİ 42-47.AYETLER

“…(Haksızlığı ve ahlâksızlığı yaymaya çalışan zorbalar, din istismarcısı ve yozlaştırıcısı iktidarlar ve onları alkışlayan riyakâr ve ucuz kahraman şair ve yazar takımı bütün) Zalimler ise nasıl bir inkılâba uğrayıp hangi dönüşümle devrileceklerini yakında bileceklerdir.”ŞUARA SURESİ 227

“(Unutmayınız ki) Allah, “muhakkak Ben ve Elçilerim galip geleceğiz” diye yazmış (ve kararlaştırmış) tır. (Allah’ın partisi ve Kur’an’ın takipçisi olanlar mutlaka kazanacak ve başarıya ulaşacaklardır.) Gerçekten Allah, en büyük Kuvvet sahibidir, Güçlü ve Üstün olandır.”
MÜCADELE SURESİ 21

Necmiye

Planlarınız tuzaklarınız başınıza bela oldu olacakta kazdığınız kuyuda boğulacaksınız!
Velhasıl çoğu gitti, azı kaldı, kışı gitti, yazı kaldı, bugüne kadar gayretle samimiyetle çalışanlar kazandı… ve hala sevap ve şeref kapıları kapanmadı.. zararın neresinden dönülürse kerdır.. bundan sonra göreceksiniz umulmadık zaten öyle zuhur edecek, artık müminler sevinecek milli görüşçüler bayram edecektir. yani son gülen iyi gülecektir!.,
yıllardır anlata geldiğimiz gerçekler yüzünden bize hayalperestlikle suçlayan bazı dostlarımıza da seslenmek istiyorum; bizim söylediklerimiz bir keramet gösterisi veya kuru hayal esintisi değildi tarihi ve tabii gerçeklerin ilmi yorumunun bir neticesiydi.. Zamanı zemini ve biçimi bizce meçhul de olsa, Allah nurunu mutlaka tamamlayacak ve inşallah umutlarımız boşa çıkmayacaktır. ve bu zaferin merkezi milli çözüm rehberi ise Erbakan‘dır bütün dava arkadaşlarımız da birer isimsiz kahramandır.
evet, evet çaresi yok, hak gelince batıl yıkılacaktır. zira güneş doğunca haliyle karanlık kaybolacaktır. ve tarihin en büyük değişim ve devrimlerinden birini başlatan ve nice engelleri ve Siyonistin gerekleri adım adım aşarak büyük devrimin altyapısını ve programını tamamlayan Erbakan’ın sadık bağlıları,inşallah zafere ulaşacaktır…

Hüseyin A.

Tarihte devranı değiştiren çok önemli hastalıklar görülmüştür.
Tarihte devranı değiştiren çok önemli hastalıklar görülmüştür. Öyle umuyoruz ki bu korana virüs belası, sömürücü Siyonist sistemin sonunu getirecektir inşallah. Bu korana virüs belası vesilesiyle doğu ve batı kapitalizminin çöküşü hızlanmıştır. Bu korona virüsün yol açtıkları; müslümanları, insani duygu ve duyarlılıklarını kaybetmemiş insanları ve dünyayı adil düzen devrimine doğru sürüklemektedir.

Saffet

Batı ve Ba’tıl Batmakta
Erbakan Hoca’nın “Biz her taşın altında Yahudi var demiyoruz, ama Yahudi hiçbir taşın altını boş bırakmaz” ifadesi de asla unutulmaması gereken bir teşhistir. Dünyada işgal, savaş, kaos, kriz, yoksulluk, ölüm, katliam namına her ne yaşanıyorsa, onun altından mutlaka siyonist yahudi ve onun işbirlikci taşeronlarının parmağı vardır. Bu ise batılın Hak anlayışını temsil etmektedir.Çünkü bu mihraklar seytandan aldıkları emirleri yerine getirmek için çalışmaktalar.Onlar tüm insanlığı kendi sömürüsü haline getirmek için çalışırken elbette bunun karşısında adaleti tesis edecek Hakkı üstün tutacak bir karşı güç denge ve taraf olarak sünnetullah gereğı mutlaka karşı unsur bulunacaktır.Elbette ve kesinlikle bu güç vardır. Aziz Erbakan hocamız bu tehlikeleri daha onlarca yıl onceden farkına varmış ve Alkaloid fabrikası gibi önlemleri alarak siyonist planların önünü kesmiş tedbirler almıştır.
Hakkın bu yüzyıldaki temsilcisi Erbakan Hocamız ve şimdi ise bu görevi yürüten muhterem Ahmet Akgül hocamızdır. Yaptıgi tespitler bizim batılın planlarının nasıl Hak temsilcisi eliyle yok edildigini bize açıklamaktadır. Elbette çok yakinda yaşanacak tüm planların zirvesi ve kapışması olacak Batı kaynaklarında Armageddon savaşı olarak yaşanacak ve biz Hakki batıla nasıl üstün geldiğine insallah sahit olacağız.Son olarak Kur’anın bir müjdesi olan Enbiya süresi 18.Ayeti ile sonlandıralım;
Hayır, doğrusu Biz Hakkı Bâtılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendiregeldiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı eyvahlar size. [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]
http://www.mealikerim.com/21/enbiya/18

Okan E.

kafirler ve gerçek yüzleri
Corona virüsü ile Kur’anı Kerim’in bir mucizesi daha ortaya çıkmıştır. O da kafirlerin, münafıkların kendi bir arada görünseler de parça parça oldukları gerçeği. İş başa düşünce nasıl da birbirlerinin ayaklarını kaydırıyorlar. AB nasıl çatırdamaya başladı. İşin garip tarafı Müslümanların içinden çıkıp bunların peşlerine takılan, bunların birliklerine girmeyi stratejik hedef yapan, bunların kurallarını medeniyet sayan iktidar ve güç sahipleri.
Dünya öyle bir noktaya geliyor ki; devletler ya bu siyonist düzenin birer oyuncağı olacaklar ya da Aziz Erbakan Hocamızın kurduğu D8 ler etrafında barış, adalet, diyalog ilkelerini esas alan birlikteliğe gelecekler.
Bir de siyonist merkezlerin yapabilecekleri oyunlardan bahsedildiği zaman bunları komploculukla suçlayanlar siyonizmin geçmişteki melanetlerine baksınlar. Tabii siyonizmin uşakları değillerse ki geneli siyonizme hizmet edenler. Amaçları insanların kendilerini tanımalarını engellemek.

Mehmet S.Pınar

DÜZEN YIKAN ELÇİLER..DÜZENİ İSLAH EDEN ELÇİLER!!
Anlaşılıyor ki;Hz İbrabim, Nemrudu islah etmek için gönderilmemiş..Hz Musa Firavunu islah etmek ve doğru istikamete yöneltmek için gelmemiş…Eğer öyle olsaydı hem Nemrud hem Firavun mutlaka islah olurlar Cenabı Hakkın muradı da gerçekleşirdi..Anlaşılıyor ki Cenabı Hakkın muradı;hem Nemrudun hem Firavunun saltanat ve düzenlerini yıkmak için gönderilen bu elçiler,kendilerine verilen güç ve hikmetle bu yıkımı gerçekleştirdirler..Hz Yusuf da ise Mısır düzeninin islah edilmesi murad edilmiş ve Hz Yusufa verilen imkan ,iktidar ve hikmetle devlet ve düzen islah edilmiştir…
Allahın lütfuyla Prof Erbakan Hocamız, Anadolu Merkezli kendisine verilen imkan ve hikmetle devletin islahına yönelik küresel proğram ve çareleri ortaya koyması ,adım adım devletin her yönden ,islah edilmesinin olanağı kolay hale gelmiştir…Şimdi ise Milli Çözüm; bu bu islah temelli olanaklar sayesinde küresel boyutta saltanat kuran siyonist yapıyı yıkmakla memur kılınmış ve akebinde ise Erbakan Devriminin ve islahının ilanı gerçekleşecektir..Bütün bu olağanüstü gelişmeler, insanlık tarihinin en büyük hayırlı haberlerinin artçılarıdır

Ali Çağlayan

BAŞKA ÇARE KALMADI!
Korona Allah (c.c) intikam ve imtihanın yanında, Milli-Gayri Milli Saflarını da ayırmaktaydı . Türk yetkililer İngiliz, Ermeni, ABD, İsrail’e yardım yaparlarlarken, Merkel israile vermediği maskelerle tavrını ve tarafını belirtmekteydi. Ayrıca maske hırsızlıkları ülkelerin hangi maskelerin hangi biyolojik mikroba etkili ya da, etkili olmadığı tesislerin gerekçesi de olabilirdi. Yine korona bir ayraç unsuru olarak ABD’de zor durumlarda iç ayrılık ve hesaplaşma yaşanacağı gerçeğini de ortaya çıkarmaktaydı. İlginç bir ayrıntıda Çin’de ki ilk vakaların aniden sokakta çırpınarak ölemlerden, dünyadakilerin farklı olduğu görülmekteydi. Elektro-manyetik bir durum mu yaşanmaktaydı?
ABD’nin Haarp gemisi Çanakkale açıklarında sismik bir deprem tetikleyicisi olarak mı bulunmaktadır? Bu konuda basına yansıyan haberler yetkililerce cevaplanmamaktaydı. Dünyada yeni değişimler yaşanırken, Cüneyt Zapsu’nun Bilderbeg’den, elektro çiplerin reklamını kendi üzerinde deneyerek yapması, dünyanın yeni yüzünü tanıtması “İnsan- makina- insan” tanımının görseliydi.
Ülkemiz, bu sıkıntılı günlerde Erbakan Hocamızın yıllar önce ilaç ve teknolojik girişimlerinin ne denli önemli olduğunu daha iyi anlamakta, ve ARMEGEDDONA giderken devletimizin kukla yönetimleri kaldıramayacağı, bu günün ihtiyacını 40 sene önceden tesbit edip projelendiren ve de bir çoğunu üretime geçiren Erbakan zihniyetine yani Milli Çözüm siyasetine dönme gerekliliği kaçınılmaz bir gerçekti.

Ömer Ali

ER BAKMAK
Görüldüğü üzere bir çok hükümetler prosedür ve yazı dosya yetiştirmekle uğraşırken batılın yapmış olduğu yoğunluk içerisinde yok olurken
Erbakan hocamızın her alanda imzasını görmemek mümkün değil,
Ülkemize ve dünyanın bir çok yerine baktığımız zaman ecdadımızın yapmış olduğu camileri medreseleri yol köprü vb görmekteyiz
Bu yapılanlar farklı tarihlerde farklı padişahlar tarafından yaptırılmıştır
Günümüze gelince Dış ve içteki dış güdümlü kafaların engellenmesine rağmen
Hangi ile hangi ilçeye giderseniz mutlaka ama mutlaka Erbakan hocamızın bir eserini göreceksiniz.
Tez zamanda yapılması gereken Erbakan çizgisine dönmektir başka çare yoktur
İyide dönünce ne olacak diyenlere
Bugün dünya her yönden iflasın eşiğine gelmiş bir kaç siyonun ekmeğine yağ sürmekten başka yapacağı bir şey kalmamıştır
Başlı başına insanların insanca yaşayacağı insanların hak ve hürriyetini alacağı bir sistem varken
Lider ülke Türkiye olmak varken
Birilerinin kuyruğuna takılıp ordan oraya savrulmak niye

ERBAKAN’I ANARKEN

Emri Hak gelip de, gittin gideli
Halimiz perişan, hep zillet Hocam!
Gönüller mühürlü, gözler perdeli
Ne izzet kaldı ne, haysiyet Hocam!

Edep Sende idi, cesaret Sende
Dirayet metanet, feraset Sende
Sensiz çaresizlik, esaret bende
Seninle kazandık, şahsiyet Hocam!

Aziz hatırana, saygısız soysuz
Aşağılık mahlûk, huzursuz huysuz
Kendin başkan yapmış, seçimsiz oysuz
Hakkını savunmak, farziyet Hocam!

Biri bühtan atar, diğeri susar
Fırsatı bulmuş ya, gayzını kusar
Bir sürü duyarsız, saklanıp pusar
Yakışmaz Mü’mine, acziyet Hocam!

Güya; “Beytül malın, üstüne yattın;
Sonra evlatlara, miras bıraktın…”
Haşa ki Sen Haktan, böyle ıraktın
Ederler kasıtlı, eziyet Hocam!

Davanı satarlar, hep öbek öbek
Gâvurla uzlaştı, siyona köpek
Vicdanlar çürüdü, yağlandı göbek
Kalmadı asalet, fazilet Hocam!

Kimisini almış, hapis korkusu
Kimileri sarmış, servet kokusu
Milli Çözüm caymaz, sağlam dokusu
Zor günde sadakat, meziyet Hocam!

Ruhun aramızda, himmetin hazır
Sadıkların safta, zafere nazır
Siyoniste kalsa, kökümüz kazır
Peşinden koşarlar, rezilet Hocam!

“Ven-Necmi” sırrını, anlayan gelsin
Aşkla yaşla gözün, kanlayan gelsin
Marazlı takımı, tanıyan gelsin
Riyakârın derdi, süs ziynet Hocam!
Arş. Yzr. Ahmet AKGÜL

Yakup G.

Dengeleri değiştiren temeldeki 2 olay
Dünyada dengeleri değiştiren temelde 2 olay vardır;

1-Ekonomik Kriz
2- Savaş

Ekonomik krizin sebepleri incelemek üzere geçmiş yüzyıllara bakıldığında, özellikle büyük buhrana, salgın hastalıkların büyük etkisi vardır. Yani tüm dünya insanlarını çalışmaktan ve üretmekten alıkoyacak sebep. Bu sebep olgunlaştığında savaşlara haklı gerekçe oluşturmaktadır. Bu süreçte hem ilaç sanayi kazanmakta hem de 20-30 hatta 50 yıllık planlamasını yapmaktadır. Zira salgın hastalıklarla insanlara ölümü gösterip sıtmaya razı etmiş, herkesi gönüllü denekler haline getirmişlerdir. Bununla birlikte yeni kurulacak düzen eski sitemi yıkmakla birlikte eski davranışlarıda değiştirecektir. Bunun için teknoloji elde tutulmalı, teknolojiyle üstünlük ve kontrol sağlanmalı. Bu sebeple Şeytan aklına sahip Siyonistler bunu da yine şeytani planlarına uyarlayarak bir yandan yeni düzene adapte olamayacak ve bir yandan yeni kuşağa kültür aktarımı yapacak yaş grubunu elimine ederken, bir yandan korku psikolojisiyle insanları çip takmaya razı etmeye çalışmakta. Hatta insanlar çip beklerken belki de çip; gözle görülmeyecek Nano boyutta aşılara yerleştirilerek vücutlara zerk edilecek! Böylece çip takacakları kitleleri 5G ile kontrol altına almayı planlamışlardı. Ekonomik olarak zor zamanlar geçiren ülkeler IMF ye mahkum olup, IMF üzerinden sözde yeni dünya düzeni için gerekli yasalar hükümetlerce geçirilecekti.

Evet plan böyleydi. Yani 5G ve covid 19 kitleleri aşıyla kontol ve küresel kriz için, küresel kriz IMF ye mahkum etmek için, IMF yeni dünya devleti ideali yolunda hükümetlere yasalar çıkarttırmak içindi.

Tüm bu sürecin sonu da zaten savaştı.

İşte bu savaş öncesinde Rand Corporation’ın açıkladığı Türkiye raporu belki de milli kişi ve kurumlarımızı hırpalamaya ve ikinci bir 15 temmuz planlaması yapmaya hazırlıktı. Makalede de belirtildiği üzere;

“Yani bu rapor Türkiye’nin rehin alınması için gerekirse NATO’nun gizli ordularıyla Gladyo birimlerinin yeniden aktive edilmesi dâhil her türlü kirli tezgâhı mübah gören şarlatan bir zihniyetle hazırlanmıştı.”

Acaba bu süreçte çıkan af yasası bu Gladyo birimlerini aktive etmek içinmiydi?

Peki Çanakkale açıklarında dolaşan HAARP gemisi ile bölgemizdeki tuhaf ekolojik olayların bir alakası var mıydı?

Hasılı Sünnetullah bize gösteriyor ki; böylesine ilahlık taslayan sistemler, tam da bu kıvamdayken çöküyordu. Sayın yazarımızın da belirttiği üzere “bu sinsi ve şeytani hevesler Siyonist odakların başına belâ olacaktı. “Hayrûl Makirin = Hazırlanan hile ve tuzakları, sahiplerinin başına geçiren” Allah, bu vesileyle, süper güç sanılan Haçlı-Siyonist odakları, Korona vebasıyla, aciz ve çaresiz bırakacak ve va’ad ettiği Melheme-i Kübra(=Büyük Tarihi Hesaplaşma=Armageddon) kapışmasıyla yeni ve Adil bir Dünyanın kuruluşuna kapı açacaktı”

Çünkü bir rivayete göre firavunun en azdın olduğu dönem, (alternatif akım kaynağı-bluetooth elektrik ile) sağladıkları teknolojik üstünlük idi. Ve bu ahit sandığı piramidin en tepesinde özel odada bulunup güneşten gelen enerjiyle şehre kablosuz enerji veriyordu. Başta şehri Allah’ın emriyle terk eden Hz. Musa’nın gitmesine belki de sevinen firavun, bir strateji gereği Hz. Musa’nın sandığı da yanında götürdüğünü de işitince askerlerinin ardından kendisi de gitmişti.

Yani Hz. Musa as. stratejik bir hamle yapmış, teknolojik üstünlüğü ele geçirmiş, firavunun teknolojisini etkisiz kılmıştı. Ve zaten 2 yıl içinde de şehri karıncalar yıkmıştı.

Şimdi sayın yazarımızın açık açık nasıl ve hangi teknolojiyle olacağını belirttiği hususlara birde bu açıdan yaklaşarak şu hadis ve ayetleri tekrar okumakta fayda var;

“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır.” (Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82)

“Mehdi, Rumlarla savaşmak için bir ordu gönderir. Onun fıkıh bilgisi on aliminkine bedeldir. O, Tabut-u Sekineyi de Antakya mağarasından çıkarır.” (Naim bin Hammad, Kitab-ül Fiten)

Bakara 248
Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: “Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un (kutsal emanet bulunan sandukanın) gelmesi (olacaktır ki); onda Rabbinizden ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar vardır, onu melekler (manevi görevliler ve enerji güçler) yüklenip getirir. Eğer inanmış kimselerseniz, şüphesiz bu sizin için bir ayet ve delildir.”

http://www.mealikerim.com

Nuh

Adil Düzen medeniyetine ramak kala..
Sn.Üstad Ahmet Akgül hocamıza saygı ve hürmetlerimle..

HAK DÜZEN KURULUR, TAM İDDİAMDIR!

Rabbimiz Kâdir’dir, sonsuz sınırsız

“Şeriat Hakk” derim, cezam idamdır!..

Allah va’dinden hulf, eder sanırsız

Hak düzen kurulur, tam iddiamdır!..

Kur’an savunmak hak, kabahat değil

Nifak hastalıktır, tabiat değil

Derdim san’at değil, edebyat değil

Şiir nesir yazı, amaç davamdır!..

Ölmek için geldik, hayat imtihan

Erbakan’la buldum, yakin itminan

Geçici vatandır, Konya İsfahan

Ayetler Hadisler, derde devâmdır!..

Milli Görüş kimlik, soyup sıyrılmam

Niyet gayret hariç, asla kayrılmam

Tek kalsam değişmem, Hak’tan ayrılmam

Cihat ve sadakat, benim dünyamdır!..

Ekin yakılırsa, kalır mı harman

Kefaretim olsun, kahrım el-eman

Bir avuç sadık dost, hâzâ kahraman

Elim kolum belim, sesim sadâmdır!..

Bin kere ölsem de, küfre saldırmak

Şehadet nuruna, başım daldırmak

Deccalizmi yıkmak, zulmü kaldırmak

Adil Düzen kurmak, kutlu rü’yamdır!..

İz’an vicdan yoksa, insanlar basit

Hainler fesattır, zalimler hasit

Riyakârlık şirktir, gösteriş fasit

Kulluğuna kabul, her an duamdır!..

Maddi zarar hiçtir, mana kâr ise

Münafık olunmaz, iman var ise

Âlem düşman olsun, Rabbim yâr ise

Sertlik dürüstlüğüm, mertlik hüd’amdır!..1

Bir zaman gafletle, şaşkına düştüm

Hevâya kapıldım, taşkına düştüm

Hidayet buyurdu, âşkına düştüm

Sahibim Sübhan’dır, Rabbim Hüdâ’mdır!..2

1- Hüd’a: Hile, plan, tuzak. (Mertlik Hüd’amdır; Yani hile ve hıyanete tenezzül etmem, mertlik ve netlik benim karakterimdir.)

2- Hüdâ: Hidayet buyuran, doğru yola ulaştıran Allah (CC)

Ramazn YÜCEL

MEVLÂM NEYLERSE GÜZEL EYLER
Bismillahirrahmanirrahim

Andolsun, Biz sizi; biraz korkuyla (doğal ve sosyal afetler ve düşman saldırılarıyla), açlık (ve kıtlıkla) ve bir parça da mallardan, canlardan ve semerat (ürün ve evlatlar)dan noksanlaştırmakla (hastalık ve sakatlıkla) imtihan edeceğiz. Sabır (sükûnet ve teslimiyet) gösterenleri müjdele (ki, sadece onlar sevaba ve başarıya erişeceklerdir). Bakara suresi 155

Yoksa siz, daha önce gelip geçen (kavimlerin durumu) başınıza gelmeden (onların İslam yolunda ve imtihan amacıyla çektiklerini siz de çekmeden; dünyada Adil Devlete erişeceğinizi, ahirette ise) cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine yoksulluk ve hastalıklar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda peygamber ve onunla birlikte iman eden kimseler; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek (kadar çaresiz kalmışlar ama buna rağmen davalarından asla caymamışlardı. Sadakat ve samimiyetlerini böylece ispat ettikten sonra) İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah’ın yardımı yakında erişecektir. Bakara suresi 214

Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatacak (derecede nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak) plan ve programlar vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.) İbrahim süresi 46

(Şimdi, ey bu çağın gafil ve cahilleri!) Sizin kâfir (yöneticileriniz ve süper güç)leriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin için kutsal kaynaklarda (kurtulacağınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı var ki? (Aynen Firavunlar gibi, bugünkü sömürücü ve saldırgan zalimleri de devirmeyelim ve yerin dibine geçirmeyelim?)

Yoksa onlar: “Biz, ‘birbiriyle yardımlaşıp öcünü alan’ (ve mutlaka başarılı olan) ‘Güçlendirilmiş bir Cemiyetiz’ (Birleşmiş Milletleriz” diyerek mi şımarıp böbürlenilmektedir)?

(Oysa) Yakında o “Birleşik Cemiyet” bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacak (delik arayacak vaziyete ve hezimete düşeceklerdir).

Daha doğrusu onlara va’ad edilen (asıl azap) saati yaklaşarak (gelmektedir). O saat ki, ‘kurtuluşu mümkün olmayan çok korkunç bir intikam’ vaktidir ve çok acı bir (akıbettir).

Hiç şüphesiz (her asırdaki mücrim sapkınlar) suçlular-günahkârlar, bir sapmışlık (dalâlet) ve çılgınlık içindedirler.

Ateşin içinde yüzükoyun sürüklenecekleri gün (onlara) “Cehennemin (zorlu) dokunuşunu tadın” (denilecektir).

Hiç şüphesiz, Biz her şeyi bir kadere (nezdimizde bulunan bir düzene, bir ezeli projeye göre hassas bir ölçü ve miktar içinde) yaratıverdik. [Not: Elbette Cenab-ı Hakkın, hücrelerden gezegenlere, enerjiden elektromanyetik sistemlere kadar “Her şeyi bir KADER (ölçü, miktar, formül, prensip ve proje) ile yarattığı” kesindir.]

(Bütün bunlar; sonsuz kudret ve hikmetlerimizi göstermek ve nimetlerimizi tattırıvermek içindir. Yoksa) Bizim (yaratma) emrimiz, bir göz kırpma gibi sadece ‘bir keredir’ (OL! dediğimiz şey anında meydana çıkmaktadır).

Andolsun Biz sizin benzerleriniz (olan nice güçlü ve zalim kavimleri, medeniyetleri) yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

Ki onların (bütün insanların) işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. (Görevli meleklerin İlahi kameralarla çektikleri özel videolarda hepsi vardır.)

Küçük, büyük her şey satır satır (kayıtlı)dır.

Hiç şüphesiz müttakiler ise, cennetlerde ve nehir (çevresin)de (sonsuz mutluluğa ulaşmışlardır).

(Her şeye ve hakkıyla) Muktedir bir Melik olan (Âlemlerin tek sahibi ve gerçek yöneticisi Allah’ın) katında-huzurunda, doğruluk makamında (onur ve mutluluk koltuklarında) oturacaklardır. Kamer Suresi 43-44-45-46-47-48-49-50-51-52-53-54-55

Bakınız, süper güç sanılan Amerika’nın aslında bir üfürüklük canı vardı

Allah, kimi de hidayete erdirirse, onun için hiçbir saptırıcının (şeytani gayreti netice vermeyecektir). Allah İntikam sahibi, Güçlü ve Üstün olan değil midir? Zümer süresi 37

Erbakan hocamızın şu sözleriyle devam edelim
Ey yürekleri dağlar kadar büyük ve azimleri kayalar kadar sağlam Milli Görüşçüler, Saadet Partililer! Ne olursa olsun, gelecekten asla ümit kesilmeyecektir. Tarihe bakın, inancınıza sarılın, Milli Görüşe sarılın! Zulüm ebedi olmaz. kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır.? Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.

Vaad var,
Müjde var!
İnşallah
Görecek dünya,
Siyonist timsahın
Sökülecek dişleri,
Tam da burda,
Amik Ovasında!
Armegedon-Melheme-i Kübra’da,
Bir başka gelişiyle
Aziz Erbakan’la!…
Özlenen vuslatla…
Ögretisini öğrettiği,
Manen varis ettiği,
En sadık talebesi,
Bilge bir takipçisi,
Asil Üstatla!…
.
Şair demiş ya;
“Kimi Ahmet seni uzaktan tanır,
Kimi yaklaşır da kör olur gider!…”
Sonsuz şükürler olsun,
Tanıtana!..
Hiç layık olmasak ta
Talebesi kılana!.
No’lur Rabbim;
Kalbimizi kaydırma,
Bizi bize bırakma,
Sadık Dost’tan ayırma!..

K. GÜLFİDAN

Yeni Bir Dünya
Erbakan Hocamız:

İnsanlık tarihini, hak ve kuvvet merkezli anlayışların mücadele tarihi olarak tarif ediyordu.

Tarihi, Hakkın Üstün Olduğu Dönemler ve Kuvveti Üstün Tutan Zihniyetlerin Hâkim Olduğu Dönemler şeklinde ikiye ayırmaktaydı.

Hakkı Üstün Tutan Medeniyetler, Peygamberlerin insanlara öğrettikleri hak anlayışına sahip olan medeniyetlerdir.

Bu medeniyetler, Doğru Hak Anlayışı’nın yeryüzündeki temsilcisidir.

Kuvveti Üstün Tutan Medeniyetler ise firavunların anlayışı olup Yanlış Hak Anlayışı’dır.

Erbakan Hocamız, günümüzde Doğru Hak Anlayışının, İslâm medeniyeti tarafından; Yanlış Hak Anlayışının ise Batı medeniyeti tarafından temsil edildiğini belirtmiştir.

“Hakkı üstün tutma” saadet, “kuvveti üstün tutma” ise zulüm getirmiştir.

Irkçı Emperyalizm’in hâkim olduğu dünyamızın hali, içler acısıdır ve mevcut dünya iflas etmiştir. Irkçı Emperyalizm’in yönlendirdiği faizci kapitalist sistem, beşeriyetin büyük bir bölümünü sefalete mahkûm etmiştir.

Erbakan Hocamız, mevcut dünya düzenin iflas etmiş olduğunu, madalyonun bir tarafında yalancı bir cennet yaşanırken diğer tarafında ise içler acısı bir manzara bulunduğunu vurgulamıştır.

[img]https://www.resmin.net/image/yeni-dunya-grafik.PcYLm[/img]

Bu durum kabul edilemez olup bu zulüm düzeni ile mücadele etmek bütün Müslümanların vazifesidir. “Adil Düzen” kurulmadıkça insanların saadet bulmaları imkânsızdır.
Erbakan Hocamızın “Yeni Bir Dünya” hedefi, üçlü bir bütünün son parçasıdır. O’nun üç önemli hedefi bulunmaktadır.
Bunlar; “Yaşanabilir Bir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya”dır. Bu bütünlüğü şöyle ifade etmektedir:
“….Bu çalışmalar yeryüzünde hakkı üstün tutan bir zihniyetin hâkim olması, bütün insanlığın saadeti için yapılıyor. Bu çalışmalar üç ana hedefin gerçekleştirilmesi için yapılıyor. Bunlar, “Yeniden Büyük Türkiye’nin” kurulması, “Yaşanabilir Bir Türkiye’nin” kurulması, “Yeni Bir Dünya’nın” kurulmasıdır.
Her ne kadar ayrı ayrı hedefler gibi görünse de bunların hepsi bir bütündür. Çünkü yeni bir dünyanın kurulması, “Yeniden Büyük Türkiye’nin” kurulmasına bağlıdır.
“Yeniden Büyük Türkiye’nin” kurulması ise “Yaşanabilir Bir Türkiye’nin” kurulmasına bağlıdır. Bu bir bütün pakettir…”
Erbakan Hocamız ortaya koyduğu proje ile tüm insanlık için adalet, özgürlük, insan hakları ve kurtuluş vadeden bir sistem değişikliği önermektedir.
Hocamızın bu önerisi “Yeni Bir Dünya”dır. Ve bir hedef olarak belirlediği 2. Yalta Konferansı’nı da “Yeni Bir Dünya”nın kurulmasında başlangıç noktası olarak kabul etmektedir.
D-8’lerden sonra, D-60’ların etrafına yüz mazlum ülkenin ve Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika… gibi ülkelerin -bir anlamda G-8 ve G-20 blokunun dışında kalan tüm dünyanın- D-160’lar adı altında toplanmasıyla “Yeni Bir Dünya” hedefinin son aşaması gerçekleşmiş olacaktır.

[img]https://www.resmin.net/image/yeni-dunya-grafik2.PclbE[/img]

Erbakan Hocamız, D-8’ler ve daha birçok kutlu projesini hayata geçirmeye başlamışlardı.

Erbakan Hocamız miting ve konferanslarında hep hatırlatırlardı:

“Yahu arkadaşlar; 40 senedir size konuşuyoruz, sizden bir tek ricamız var, nedir o rica biliyor musunuz?

Ne olursunuz bir defacık bizim ne dediğimizi siyonizmden önce siz anlayın yahu!

Siz anlayıncaya kadar onlar çoktan anlıyor, önleme tedbirlerini alıyor, sen anladığın zaman iş işten geçmiş oluyor.

Şimdi sen, İslam Birliği’nin kıymetini 40 sene sonra anlıyorsun. Ama iş işten geçti kaç defa aldandın.

Bu birliği berhava edip Avrupa Birliği’ne gireceğiz diyen adamların peşine düştün.” diye sorumlulara ve vatandaşlarımıza gerçekleri hep söyledi.

Bu projeler ve gelişmeler karşısında Siyonistler ve ırkçı emperyalistler, son dönemde ellerinde tuttukları dünya hâkimiyetlerinin el değiştireceğini anladılar.

Böyle devam ederse sonları gelmişti.

Şeytani planlarını devreye soktular, Erbakan Hocamızı siyaseten gömüp üzerine beton dökebilmek için bütün güçlerini ortaya koydular.

T. Erdoğan ve A. Gül ile anlaşıp (o dönem Fazilet Partisi içindeki sözde Erbakan Hocamızın sağ kolu gözüken lider kadrosundaki bazı hainlerin de yol vermesiyle) akepeyi kurdurarak çalışmalarına başladılar.

T. Erdoğan’ı BOP eş başkanı yaparak 22 İslam ülkesinin yönetim ve sınırlarını değiştirme planlarını uyguladılar.

İlk olarak da D-8 ülkelerinin liderlerini değiştirerek işe başladılar.

T. Erdoğan’ın da desteklediği Arap Baharı’nı da bu sürece kattılar.

Ve dost olduğumuz birçok Müslüman halkların ülkeleriyle, ülkemizi düşman konumuna getirdiler.

Afganistan, Irak, Suriye ve Libya müdahale süreçlerini yaşadık ve yaşıyoruz.

Türkiye’mizi borca esir edip fabrikalarını, varlıklarını yabancılara satan, tarımı ve hayvancılığı yok olma noktasına getiren, faizi, kumarı olanca hızıyla devam ettiren ve “cazip hale” getiren, zinayı serbest eden ve eşcinsellikle ilgili kolaylaştırıcı hamleler yapan akepe ve T. Erdoğan da, bir ABD bir Rusya arasında savrulup duruyorken Korona Virüsü ortaya çıkıvermişti.

Her devlet kendi başının çaresine bakmak durumunda kalmıştı.

Ve yeni söylentiler çıkmaya başlamıştı.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Artık düzen değişecek Yeni bir düzen kurulacaktı.

Fakat kimse nasıl bir düzen olduğu konusunda kesin öngörüde bulunamıyordu.

Siyonist ve emperyalistler, kendilerinin hâkimiyete devam ettiği zulüm düzenini devam ettirmeyi arzulamaktalardı.

Ve bu yönde mutlaka planlar yapmaktalardı.

Onların bir planı varsa Allah’ın da planı vardı.

(Ey Resulüm!) Hatırla o vakti ki; inkârcılar seni tutup bağlamaları (ve hapse atmaları) veya öldürmek (suretiyle Senden kurtulmaları, ya da Seni ülkenden çıkarıp) sürgüne yollamaları için, aleyhinde tuzak kuruyor (ve hesap yapıyorlardı). Onlar Sana bu hileyi düşünürken, Allah da onlara tuzak kuruyordu. (Sana hicret emri vererek; Medine’ye gitmeni ve İslam devletini kurarak geri dönüp Mekke’yi fethetmeni ve müşrik düzenlerini tepelemeni kolaylaştırıyordu.) Doğrusu Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Enfal: 30)

Ne kadar engellemeye çalışsalar da Erbakan Hocamızın Teknoloji harikaları projeleri hayata geçmişti ve başarılı sonuçları düşmanları ürkütmüş dostlara sevinç vermişti.

İnşallah yakın zamanda (işbirlikçi akepe eliyle değil) Milli Görüş ve Milli Çözüme inanmışlar ve gönül vermişlerin liderliği, çalışmaları ve başarıları sayesinde Armagedon’da Türkiye’miz galip gelecek ve günümüzün zalim firavun düzeni sona erecekti.

Erbakan Hocamızın başlattığı ve Ahmet Akgül Hocamızın tamamlayacağı; “Yaşanabilir Bir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya” ile Adil Düzen Medeniyetine bir an önce kavuşmak ümidiyle.

ELİF.ÇAGIL

Planlar üstünde Yüce Plan Var
Gizli Dünya Devletleri bir bir helak olmaktalar!Kahhar olan Rabbimiz bunca mazlumun ahına cevap vermekte…Siyonizm batmakta ve birbirlerind düşmekteler…Hani süper güçleriniz…Ab niz Abd niz…Tramp ın komik tavırları artık onlarca da çekilmex oldu ve böyle cok fazla can kaybı sürerse Tramp ın da ipi çekilir gibi geliyor…

Büyük İsrail planınız ve dünya nüfusunu azaltma planlarınız sizin sonunuzu getirdi sonsuz şükürler olsun…

Veysel

Mevla görelim neyler
Yaklaşık olarak 5 aydır tüm dünya diken üzerinde. Öyle ki, Aziz kitabımız Kuranı Kerim’de bizlere tasvir edilen kıyamet manzaralarına şahit oluyoruz. Herkes birbirinden kaçıyor, yıkılmaz-yenilmez-durulmaz zannedilen işler hep birden yıkılıp, yenilip, duruluyor. 400 yıldır dünyayı sömüren siyonist şeytanlar ve onların uşakları canlarının derdine düşmüş, maymunlar gibi milletin para verip aldığı sağlık ihtiyaçlarını çalıyorlar. Söylemeden edemeyeceğim; nerde içimizdeki batı uşağı tipler? Hani tapındıkları batı ve onların erişilmez medeniyetleri nerede? Aslı barbar, nesli barbar bu aşağılık sömürü düzeninin takipçileri ve onların içimizdeki işbirlikçilerinin hallerini ibretle izliyoruz.
Ve onların dillerinin tutulup, arkasına saklanmak için gargat ağacı arayacakları bir dönem, geliyor.. Bakalım üstüne beton döktüklerini zannettikleri Aziz Erbakan Hocamızın proje ve hazırlıkları mağma gibi patlayıp düzenlerini Allahın izniyle alt üst ettiğinde ne olacak!

Hak, şerleri hayr eyler,
Zannetmeki gayr eyler,
Ârif ânı seyr eyler,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse, güzel eyler…

İbrahim Hakkı hazretleri..

Kemal Serkan

Sağlam BİR REHBERE Sahip olmanın verdiği haz ve konforun verdiği tadı yaşayabilmek!…
Onca yazı makale münazara yazar çizer takımları onlarca tv de radyoda gazetede dergide internet sosyal medyalarında önüne gelen herkes her şeyi biliyormuşcasına konuşuyorlar ve konuşmalarından çıkan sonuç KOCA BİR SIFIR… Ama rabbimize sonsuz hamdüsenalar ediyoruz ki onca medya araçlarındaki halkımızı yalan yanlış yönlendirmelere karşı, MİLLİ ÇÖZÜM ve Üstad Ahmet AKGÜL Hocamız sayesinde hadiseleri doğru okuma ve sorumluluklarımızı kuşanma konusunda kafalarımız net ve berrak kalmakta… Sonsuz teşekkürler Muhterem Ahmet Hocam Allah sizlerden razı olsun…

[u][b]Makaleden kısa kısa çıkardığım sonuçlar:[/b][/u]

* Öyle anlaşılıyor ki; bu salgın dolayısıyla tüm ABD , AVRUPA, ÇİN, HİNDİSTAN, RUSYA, İNGİLTERE, İSRAİL, İŞBİRLİKÇİLER….vb. leri hepsi kendi dertlerine düşeceği, tüm kötülüğün merkezi olan siyonist İsrail’in çaresizliğiyle ve
Melhemei Kübra yani batılıların ifadesiyle Armegedon Savaşı [u][b]KANSIZ OLARAK [/b][/u]MÜ’MİNLER LEHİNE SONUÇLANACAĞI,

* Yine öyle anlaşılıyor ki; Aziz Erbakan Hocamızın 1976 yılındaki ABD’ye rağmen kurduğu Afyon Bolvadin Alkaloidleri Fabrikası vesilesiyle bu salgının yok oluşunda Türkiye büyük bir öncülük sağlayacağı dolayısıyla Türkiye Merkezli Yeni Bir Dünyanın Kurulması , bu tür bir sebeple LİDER ÜLKE TÜRKİYE konumunu kazanmasına altyapı sağlayabileceği……

* İsrail’in Almanya’dan istediği solunum cihazlarını verme konusunda Almanya olumsuz cevap vermesi bu süreçte önem arzetmekte. Yakında Japonya’da buna benzer tavır sergilemesi beklenen bir hadise… Yıllarca evvel Ahmet Hocamız bu 2 ülkeyi böylesi tavrı gerçekleştirebileceğini ifade etmişlerdi…

* Aziz Erbakan Hocamızın defaatle ifade ettikleri [u][b]”Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Milli Görüşü Milli Çözümü en iyi muhafaza etmiş kurumumuzdur'[/b][/u]’ (Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=iadjkC7euAo&feature=youtu.be) sözünün hakikatini bu zor durumumuzda bir kez daha ispatlandığı doğrulandığı günleri yaşamakta olduğumuzu anlıyoruz… Tabi ki TSK konusunda Erbakan hocamızın bu sözünü tek anlayan kavrayan ve İNANAN Üstad Ahmet AKGÜL Hocamız olduğunu ve bu inancını en az 40-45 sene anlamamızı sağlamak için gayret ettiğini söylemeden geçemeyeceğim.

* Siyonizmi – Gizli Dünya Devleti gerçeğini tanımadan anlamadan hiçbir olayı ne anlayabiliriz ne gereken çabayı gösterebiliriz gerçeğini bir kez daha anladık. Rabbim bu hakikatı bu gerçeği anlamamızı tanımamızı sağlayan Aziz Erbakan Hocamızı ve O’nun Sadık Talebesi ve Takipçisi Üstad Ahmet AKGÜL Hocamıza ne kadar teşekkür etsek yetersiz kalır. Allah’ım bizleri bu Kutlu Şahsiyetlere HAİN ETMESİN !…

* Şu hakikatı tekrarlamak faydalı olacağı kanaatindeyim. Olayları doğru okuyabilmek ve sorumluluklarımızı kuşanabilmek için 2 temel şart var: 1) Olayları Kur’an ve Sünnet eksenli değerlendirmek, 2) Aziz Erbakan Hocamızın ve Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın öğretilerine göre bakmayı aklımızın köşesinden hiç çıkarmamak!…

Saygılarımla!..

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
16
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx