Refah Saldırısının Nihai Amacı:
GAZZE'NİN İLHAKI VE
“BEN GURION” KANALI’NA BAŞLANMASI
Siyonist İsrail ordusu, Gazze Şeridi’nin güneyinde yer alan son sığınak Refah’a hava saldırılarını yoğunlaştırmıştı. Saldırılarda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda ölü ve yaralı olduğu bildirilirken binlerce Filistinli, kara saldırısının da başlayacağı endişesiyle bölgenin doğusuna göçe başlamıştı.
İsrail ordusu çekilince, korkunç yıkım gün yüzüne çıkmıştı!
İsrail Savunma Bakanı, “Askerlerimiz, Refah’ın da aralarında olduğu operasyonlara hazırlık için Gazze’den ayrıldı” haberini paylaşmıştı. İsrail ordusunun, kara saldırısına devam ettiği Gazze’nin güneyindeki Han Yunus’tan çekilmesinin ardından yıkımın boyutu da ortaya çıkmıştı. Ayrıca İsrail ordusu Han Yunus’tan çekildiğini açıklamıştı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın: “İsrail’e yönelik bir dizi tedbir kararı aldık” sözleri tam bir palavraydı!
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “İsrail’e yönelik bir dizi yeni tedbir almayı kararlaştırdık. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanan bu tedbirler gecikmeksizin adım adım hayata geçirilecektir. Bu durum ilgili kurumlarımız tarafından kamuoyumuzla paylaşılacaktır.” sözleri halkımızı avutma amaçlıydı.
Fidan, İsrail’in, Türkiye’nin Gazze’ye yardım talebini reddetmesine ilişkin şunları sıralamıştı:
“Bildiğiniz üzere, bir süredir Ürdün üzerinden de insani yardımlar paraşütlerle Gazze’ye ulaştırılmaktaydı. Biz de Hava Kuvvetlerimize ait kargo uçaklarıyla insani yardım operasyonlarına dahil olma talebimizi aktardık. Ürdün makamlarınca olumlu karşılanan bu talebimizin İsrail tarafından reddedildiğini bugün öğrendik. İsrail’in, açlıkla boğuşan Gazzelilere havadan yardım ulaştırma girişimimizi engellemesinin hiçbir bahanesi olamaz. Bu durum karşısında biz de İsrail’e yönelik bir dizi yeni tedbir almayı kararlaştırdık. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanan bu tedbirler gecikmeksizin adım adım hayata geçirilecektir. Bu durum, ilgili kurumlarımız tarafından kamuoyumuzla paylaşılacaktır. İsrail ateşkes ilan edene kadar ve insani yardımlar Gazze’ye kesintisiz biçimde ulaştırılana kadar bu tedbirlerimiz devam edecektir. “
Oysa Türkiye’nin; samimiyet ve cesaretle: “Ya İsrail bu vahşeti derhal durduracak veya Türkiye fiili müdahalede bulunacak!..” uyarıları bile Kuduz Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktır.
MHP Milletvekili Hilmi Durgun, İsrailli şirketin ortağı çıkmıştı!
Cumhur İttifakı MHP’li Hilmi Durgun’un, İsrail’in tarım devi Haifa’nın Türkiye ayağı olan Agrosel’in sahibi olduğu anlaşılmıştı. Durgun, 7 Ekim’den sonra İsrail’in Gazze’de başlattığı katliamla ilgili bir paylaşımında, “Gazze için yola revan olmazsam namerdim” diye hava atıp riyakârlık yapmıştı. Türkiye’nin İsrail ile ticaretini durdurması için eylem yapan ‘Filistin İçin Bin Genç’ topluluğunun polis şiddetiyle gözaltına alınması gündemdeyken MHP’li Antalya Milletvekili ve TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyon üyesi Hilmi Durgun’un, İsrail’in büyük tarım şirketi Haifa’nın Türkiye ayağı Agrosel firmasının sahibi olduğu ortaya çıkmıştı. Gazeteci Metin Cihan’ın paylaştığı bilgilere göre MHP Milletvekili Hilmi Durgun, İsrail’in dev tarım şirketi Haifa’nın Türkiye ayağı olan Agrosel firmasının sahibi olmaktaydı. Cihan, X hesabından konuya ilişkin yaptığı paylaşımda şunları yazmıştı:
“Bildiğiniz gibi yerli tohumu yok edip çiftçiyi İsrail ve diğer yabancı tohumlara mecbur bıraktılar. Peki, İsrail’in dev tarım şirketi Haifa’nın Türkiye ayağı Agrosel firmasının sahibi kim? Milletvekili Hilmi Durgun. Yanlışım varsa düzeltin lütfen.”
Ancak, MHP Milletvekili Hilmi Durgun ise konuya dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştı. Durgun’un Milletvekili olmadan önce, sosyal medya hesaplarından Agrosel’in reklâmlarını yaptığı anlaşılmaktaydı. Hilmi Durgun, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Gazze ile ilgili konuşmasına referans verdiği bir paylaşımında “Devletim istesin, milletim destek versin ve şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze’deki çocuklara kol kanat germek, füzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için, yola revan olmazsam namerdim” ifadelerini kullanmıştı. Ucuz ve uyuz kahramanlık bunların fıtratıydı!
İsrail, yapay zekâ destekli silahları denemek için Filistin’i laboratuvar olarak kullanmaktaydı!
Dünya, başta ABD, İsrail olmak üzere pek çok devletin, savaşlarına yapay zekâyı kattığı ve bunun aslında insani nedenlerle sivilleri korumak için yapıldığına halkı ikna etmeye çalıştığı bir döneme doğru kaymaktaydı. İsrail’in Gazze’de yapay zekâ destekli silahları, sivil ölümleri azaltmak için kullandığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı ve silah endüstrisinin Filistin’i yeni teknolojileri denediği bir laboratuvar olarak kullandığı açıktı. Avustralyalı serbest gazeteci ve “Filistin Laboratuvarı” kitabının yazarı Antony Loewenstein, AA muhabirine, İsrail’in Gazze’de yapay zekâ teknolojisiyle destekli silahları kullanmasını yorumlamıştı. Loewenstein, İsrail ordusunun, Gazze’ye yönelik saldırılarında “güvenilir hedefleri hızlı ve doğru şekilde üretmek” için yapay zekâyı kullanmakla övündüğünü belirterek, “İsrail’in bu teknolojiyi kullanarak sivil kayıpları önlediğine dair elimizde hiçbir kanıt yok. Şu güne kadar 15 binden fazla sivil öldü. Mevcut sivil ölümleri bu iddiayı inandırıcı kılmıyor.” değerlendirmesini yapmıştı. Savaşta yapay zekâ teknolojisi kullanılmasını savunanların sivil ölümleri azaltacağını ve savaşı daha da yumuşatacağını iddia ettiğini kaydeden Loewenstein, hem ABD hem de İsrail tarafından kullanılan teknolojilerin bu iddiayı destekleyecek kanıt sağlamadığını vurgulamıştı.
Filistin, silahların denendiği bir laboratuvardır!
İsrail’in dünyanın en büyük 10’uncu silah endüstrisine sahip olduğunu ve silah ticaretinin hem 11 Eylül saldırıları sonrası hem de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle daha da büyüdüğünü aktaran Loewenstein, pek çok Avrupalı devletin füze savunma sistemleri ve diğer askeri donanımları İsrail’den aldığını hatırlatmıştı. Loewenstein, İsrail’in Filistinlilere baskı uygulamak için teknolojiyi kullandığına işaret ederek, şunları aktarmıştı:
“Filistin Laboratuvarı adlı kitabımda yazdığım gibi İsrail, sürekli gelişen yeni baskı ve gözetleme teknikleriyle ‘savaş testi’ yapmak için hem Batı Şeria’nın hem de Doğu Kudüs’ün sonsuz işgalini ve Gazze kuşatmasını kullandı. Yüz tanıma teknolojileri, casus yazılımlar ve dronlar kendi ülkelerindeki gazetecilere, insan hakları savunucularına ve aktivistlere baskı uygulaması için demokratik veya diktatör devletlere satılıyor. 7 Ekim, İsrail için büyük bir istihbarat başarısızlığı olsa da zamanla bunun silah endüstrisine fayda sağlayacağını düşünüyorum.”
Loewenstein, İsrail’e silah yardımı yapılmasının yanı sıra pek çok Batılı ülkenin İsrail’le birlikteliğini göstermek için bu ülkeden silah satın aldığını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamlamıştı:
“İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin korkunç olması nedeniyle Batı’nın onları yok etmesi ve çok sayıda insanı katletmesi bu şekilde başarıldı. İsrail de aynı retoriği kullanıyor. İsrail ayrıca eğer biz bu savaşı kazanamazsak Avrupa’da, Avustralya’da, Birleşik Krallık’ta ve ABD’de bunlar sizin de başınıza gelecek demek istiyor. Bu savaş bu şekilde devam ettiği sürece kısa ve uzun vadede sonuçlarının korkunç olacağını düşünüyorum. İsrail’in Gazze Şeridi’nin tamamını yok etmeye devam etmesini durdurmak için Batı’nın baskısının daha fazla olmasını diliyorum.”
İsrail’in hayali: Ben Gurion Kanalı’dır!
İsrail’in Gazze’deki saldırıları ve şimdi Refah katliamlarının amacı; eş zamanlı olarak ilk defa 1960’larda Süveyş Kanalı’na alternatif olarak önerilen Ben Gurion Kanalı Projesini uygulamaktır. Peki nedir bu kanal projesi? İlk olarak ne zaman ortaya çıktı? Gerçekleştirilmesi mümkün mü? İsrail, kuşatma altındaki Gazze Şeridi’ne saldırılarını ve Refah katliamını sürdürürken, uzun zamandır gündeme getirilen ve Ben Gurion Kanalı Projesi olarak bilinen girişimlere dair tartışmalar bir hayli artmıştı. Adını İsrail’in kurucu babası terörist David Ben-Gurion’dan alan ve 1960’ların sonlarında tasarlanan projenin hedefi Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan ana nakliye yolu olan Süveyş Kanalı’na alternatif bir rota açmaktır. Projenin arkasındaki motivasyonu anlamak için Süveyş Kanalı’nı, 1956’daki üçlü saldırıyı ve Kanalın kapanmasıyla dünya ticaretinde yaşanabilecek beklenmedik sonuçları araştırmakta fayda vardır. Yine Gazze ve Refah genelinde yaşananların bu projeyle ilişkisi de pek çok uzman tarafından gündeme taşınmıştır.
Ben-Gurion kim olmaktadır?
David Ben-Gurion (1886–1973), İsrail’in kurucu lideri olarak bilinen Polonyalı önde gelen bir Siyonist ve terörist olmaktadır. Gurion, Siyonist milislere; Filistinlilerin kendi topraklarından kitlesel olarak göç ettirilmesi emrini veren ve dünyanın her yerinden Yahudi göçmenlerin Filistin’e akınını kolaylaştıran büyük bir Siyonist olarak tanınmıştır. 1948’de İsrail’in kuruluşunu ilan eden Ben Gurion, İsrail’in ilk Başbakanıdır.
Ben Gurion Kanalı Projesi Neyi Kapsamaktadır?
“Ben Gurion Kanalı” olarak isimlendirilen proje, Akabe Körfezi’nin Akdeniz’e bağlanmasını amaçlamıştır. Proje ilk kez 1800’lerin ortalarında İngiltere tarafından Hindistan’a alternatif bir rota üzerinden ulaşma düşüncesiyle ortaya atılmıştır. Ancak dönemin teknolojik şartları projenin rafa kaldırılmasına yol açmıştır. Proje, Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesinin ardından 1963’te ABD tarafından bir kez daha gündeme taşınmıştır. Bu kez Güney İsrail’de Mısır ve Ürdün’e yakın bir konumda bulunan Necef Çölü boyunca uygulanacak nükleer patlatmalarla deniz seviyesinde bir kanal inşa edilmesi şeklinde planlanmıştır. O dönemde 575 milyar dolara mal olacağı öngörülen proje, Arap devletlerinin çok büyük tepkisine neden olacağı düşüncesiyle yeniden rafa kaldırılmıştır. 13 Ağustos 2020’de ABD Başkanı Donald Trump’ın ev sahipliğinde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile İsrail arasında İbrahim Antlaşması (Abraham Accord) olarak da bilinen barış antlaşmasının imzalanması ise projenin yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır. O dönem 2021’de projenin başlanacağı dahi konuşulmaktaydı. Ancak şu ana kadar projeye dair herhangi bir somut adım atılmamıştı.
İsrail projeyi neden gündeme taşımıştı?
1888 yılında dönemin büyük Avrupalı güçleri tarafından imzalanan Uluslararası İstanbul Antlaşması, savaş ve barış zamanlarında tüm gemilere Süveyş Kanalı’ndan serbest geçişi garanti altına almıştı. Ancak 1956 yılında Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi, 1948’de İsrail’in kurulması ve Nakba olarak da bilinen, Filistinlilerin şiddet yoluyla yerinden edilmesinin ardından Kanala erişim birkaç kez kapatılmıştı. Mısır, 1948’den 1950’ye kadar İsrail gemilerinin Kanala erişimini engelleyerek Doğu Afrika ve Asya ile ticaret yapma yollarını kısmen tıkadı ve Körfez bölgesinden petrol ithal etme olanağını kısıtladı. Süveyş Kanalı; Süveyş Kanalı’nın kontrolünü yeniden ele geçirmek ve Nasır’ı iktidardan uzaklaştırmak isteyen İsrail, İngiltere ve Fransa arasında kurulan ittifak tarafından 1956’da tüm uluslararası gemi taşımacılığına kapatıldı. Kanalın kapatılması aynı zamanda dünya ticaretinde de önemli ve beklenmedik bir şok yarattı ve küresel ticareti sekteye uğrattı.
Ben Gurion Kanalı, Süveyş Kanalı’na alternatif olarak, özellikle de Batı’nın kilit müttefiki İsrail’in yetkisi altında bulunacak şeytani bir programdır. Süveyş Kanalı ve Tiran Boğazı’nın Mısır tarafından İsrail’e veya müttefiklerine karşı bir koz olarak kullanılma potansiyelini ortadan kaldıracaktır.
Ekonomik kazançlar ve stratejik amaçlar vardı!
Süveyş Kanalı, Mısır ekonomisi açısından kritik öneme sahip bulunmaktadır. Kanaldan geçen gemilerden alınan geçiş ücretlerinden Mısır ciddi bir gelir kazanmaktadır. 2021’de Süveyş Kanalı’ndan yaklaşık 20.649 gemi geçiş yaptı, bu, 2020’ye göre %10 artıştı. 2022’de ise transit ücretlerinden yıllık gelir 8 milyar dolar olarak açıklandı. Süveyş Kanalı, 30 Haziran 2023’te sona eren mali yılda yıllık 9,4 milyar dolarlık gelirle yeni bir rekora imza attı. Kanal, Mısır’a sadece doğrudan gelir sağlamakla kalmayıp, Ülkeye yatırım kaydırmakta, hizmetlerin ve endüstrilerin gelişmesine yol açmaktadır. Ben Gurion Kanalı, inşa edilmesi halinde Süveyş Kanalı’na rakip olacak ve Mısır için büyük bir mali tehdit oluşturacaktır. Proje hayata geçirilirse Süveyş Kanalı’nın neredeyse üçte biri kadar daha uzun olacak ve onu kontrol eden kişi, küresel petrol, tahıl ve nakliye tedarik yolları üzerinde muazzam bir etkiye sahip olacaktır.
Gazze’de yaşananlar ve Kanal Hesabı!
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da hayali olan ve Süveyş’e alternatif inşa etmeyi planladığı Ben Gurion Kanalı, Gazze-Aşkelon bölgesinden Kızıldeniz’e uzanacaktır. Gazze, bölgede yapılması önerilen ikinci büyük kanalın tam ortasında yer almaktadır. Üstelik İsrail’in Gazzelileri zorla göç ettirmesi de savaşın amaçlarından birinin de bu olduğunu açığa vurmaktadır.
Zira İsrail, Gazze’nin kuzeyini insandan arındırırken, güneye göç eden insanları da vurmaya başlamıştır. Bu, Gazzelilerin Sina Yarımadası’na sürüleceği iddialarıyla birlikte okunduğunda iddialar netlik kazanmaktadır.
İsrail’e getirilen kırmızı ineklerin 3. Dünya Savaşı’yla ilgisi var mıydı?
Gazze savaşıyla birlikte Ortadoğu’da gerginlik giderek tırmanırken, İsrail’e getirilen kırmızı ineklerle birlikte tartışmalara bir yenisi daha katılmıştır. 2022 yılında ABD’nin Teksas eyaletinde bulunup İsrail’e getirilen ve sosyal medyada fotoğrafları paylaşılan bu ineklerin, Kudüs’te üçüncü tapınağın inşa edilmesini konu alan antik bir ‘kehaneti’ gerçekleştirmek adına kurban edileceği iddiaları dolaşmaktadır. Bazı aşırı dinci Yahudi gruplar; bugün Kubbetü’s-Sahra ve Mescid-i Aksa gibi Müslümanlar açısından büyük önem arz eden tarihi yapıların bulunduğu bölge olan Tapınak Tepesi’ne, daha önce iki kez yıkılan antik Yahudi tapınağının “üçüncüsünün inşa edilmesini” kutsal görev saymaktadır.
Kehanetin aslı ve amacı!
Bugün ABD’li Evanjelistler ve İsrailli aşırı dinci grupları heyecanlandıran “3. Tapınak Kehaneti”, 2 bin yıl önce inşa edilen Süleyman Tapınağı’na dayanmaktadır. İsrailoğullarının inşa ettiği ilk tapınak Babilliler tarafından, Kral Herod’un inşa ettiği 2. Tapınak ise Romalılar tarafından yıkılmıştır. Bazı Yahudiler, 3. Tapınağın inşası için Mesih’in (Masiah) gelmesini beklerken bazılarıysa Mesih’in bu tapınağın tamamlanması sonucunda ortaya çıkacağına inanmaktadır. Evanjelistler ise tapınağın tamamlanmasıyla İsa Peygamberin geri döneceğini savunmaktadır. Ancak bu kehanetin gerçekleşmesi ve Yahudilerin tapınakta ibadet edebilmeleri için günahlarından arınmaları şart koşulmaktadır. Bu arınma ritüeli için Tevrat, kırmızı ineklerin kurban edilmesinin gereğini vurgulamaktadır. Tevrat’ın Çölde Sayım kitabının 19. ayetine göre arınma ritüeli için “Üzerinde hiçbir leke bulunmayan, tek bir siyah veya beyaz tüyü olmayan, hiçbir iş için kullanılmamış koyu sarı kırmızı inekler kurban edilecek, yakılacak ve külleri suyla karıştırılarak inananların üzerine serpilecek.” kaydı vardır. Böylece tapınakta ibadet edebilmeleri için arınmış olacaklardır.
Bu inanışı takip eden Yahudi gruplar yıllarca Tevrat’ta tarif edilen inekleri aradılar. Ve bu arayışları, 2022 yılında tarife uyan ineklerin Teksas’ta bulunmasıyla sonlandı. Bazılarının genetik müdahaleyle tarife uydurulduğunu iddia ettiği inekler kısa süre içerisinde İsrail’e taşındı. 3. Tapınağın inşasını hedef edinen İsrailli “Tapınak Enstitüsü” 15 Eylül 2022’de Tel Aviv’deki Ben Gurion Havaalanı’nda inekleri bir seremoniyle karşıladıklarını açıkladı. Ancak, ineklerin fotoğrafını paylaşan Yahudi gazeteci Kassy Dillon, “ineklerin kurban edilmesinin planlanmadığını,” yetkililerin ineklerden bir sürü oluşturmak istediği yalanını söyledi.
Sorun şu ki, kehanette geçen, 3. Tapınağın inşa edileceği yer tam olarak bugün Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Tapınak Tepesi olmaktadır. Yani bu kehanetin gerçekleşmesi için, Müslümanların Kâbe’den sonraki en kutsal yapısı olan “Mescid-i Aksa’nın ‘yıkılması’ lazımdır.”
Öte yandan, Aksa Tufanı saldırısının 100. gününde konuşan Hamas sözcüsü Ebu Ubeyde, ineklerin getirilmesini, “bir topluluğun Arap kimliğinin ve Peygamberinin yoluna saldırı amacıyla inşa edilmiş tiksindirici bir dini mitolojinin uygulanışı” olarak yorumlamıştı.
Guterres’ten Dünya Ülkelerine, İsrail’in Refah’a Olası Saldırısını Engelleme Çağrısı ve Çaresizlik Fotoğrafı!
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Refah’a askeri saldırıya karşı; “İsrail üzerinde nüfuzu olan ülkelerin var güçleriyle Refah’a operasyonu engellemeleri için çağrıda bulunuyorum.” diye uyarmıştı. 7 Ekim’in ardından Gazze’de durumun her gün kötüleştiğine dikkati çeken Guterres, insani ateşkes, esirlerin acilen ve koşulsuz serbest bırakılması ve insani yardımın artırılması için çok kez çağrıda bulunduğunu anımsatarak, henüz bunun gerçekleşmediğini ancak müzakerelerin tekrar başlatıldığını aktarmıştı. Guterres, “Gazze’deki halk, esirler ve İsrail’deki aileleri, bölge ve dünya için İsrail ve Hamas liderlerini anlaşma sağlamaları için güçlü bir şekilde teşvik ediyorum. Eğer anlaşma sağlanmazsa, Gazze ve bölgedeki durum çok daha hızlı bir şekilde kötüleşir.” uyarısında bulunmuşlardı. Refah’a yönelik hava saldırılarının arttığına işaret eden Guterres, “Refah’a yönelik bir askeri saldırı dayanılmaz bir şekilde gerginliği arttırır, binlerce sivilin ölümüne yol açar ve yüz binlerce kişiyi yerinden eder. Bunun, Gazze’deki Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria ve bölge için korkunç sonuçları olur.” diyerek endişelerini hatırlatmıştı.
Hem BM Güvenlik Konseyi üyeleri, hem de diğer ülkelerin “Refah operasyonuna” açık bir şekilde karşı çıktığının altını çizen Guterres, “İsrail üzerinde nüfuzu olan ülkelerin var gücüyle Refah’a operasyonu engellemeleri için çağrıda bulunuyorum.” vurgusunu yapmıştı. Gazze’nin kuzeyinde çocuklar ve engelli kişilerin açlık ve hastalıktan öldüğünü ifade eden Guterres, “İnsan eliyle oluşturulan ve engellenebilen kıtlığın önüne geçmek için her şeyi yapmalıyız.” çağrısında bulunmuşlardı. Korkunç bir trajediyi engellemek için her türlü baskıyı uygulamanın önemli olduğuna işaret eden Guterres, Gazze’ye yardım önündeki en büyük engelin insani yardım çalışanlarının güvende olmaması olduğunu, insani yardım konvoyları, tesisleri, personeli ve ihtiyaç sahiplerinin hedef olmaması gerektiğini vurgulamıştı. Hava ve denizden yardımı da memnuniyetle karşıladıklarını ancak bunların kara yoluna alternatif teşkil etmediğini ifade eden Guterres, İsrailli yetkililerin güvenli, hızlı ve engelsiz yardıma izin vermeleri çağrısını tekrarlamıştı. Yani BM Genel Sekreteri, öneri sunmaktan ve yalvarmaktan başka işe yaramamaktaydı!
Toplu mezarlara uluslararası soruşturma çağrısı
Gazze’de sağlık sisteminin yok edildiğini ve “bazı hastanelerin mezarlığa dönüştüğünü” vurgulayan Guterres, Gazze’nin farklı yerlerinde bulunan toplu mezarlara ilişkin haberleri derin endişeyle takip ettiğini, sadece Nasır Hastanesi’nde 390 cesedin çıkarıldığını hatırlatmıştı. Toplu mezarlara ilişkin farklı iddiaların bulunduğunu, bazı kişilerin yasa dışı yollarla öldürülerek gömüldüklerinin iddia edildiğini anımsatan Guterres: “Adli tıp uzmanlığı bulunan, bağımsız, uluslararası soruşturmacılara bu alanlara acilen giriş izni verilmesi şart. Yüzlerce Filistinlinin hangi koşullar altında hayatlarını kaybettikleri ve gömüldüklerinin bilinmesi gerekiyor. Yakınlarını kaybeden ailelerin buna hakkı var. Dünyanın uluslararası hukuk ihlallerinin cezalandırıldığını görmeye hakkı var.” yorumunu yapmıştı.
UNRWA’ya destek çağrısı.
BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) tarafsızlığına ilişkin Bağımsız İnceleme Grubu’nun raporunun ardından tavsiyeleri uygulamak için eylem planı oluşturulduğunu dile getiren Guterres, UNRWA’ya fonlarını askıya alan birçok ülkenin tekrar fon sağlamaya başladığını açıklamıştı. Guterres, bazı üye ülkelerin ise ilk kez UNRWA’ya destek olmaya başladığını belirterek, özel donörlerin de cömertliğine karşın hâlâ fon açığı olduğu bilgisini paylaşmıştı. “UNRWA’nın operasyonlarını sürdürebilmesi için tüm üye ülkelere, geleneksel ve yeni donörlere cömertçe katkı sağlama çağrısında bulunuyorum.” diyen Guterres, UNRWA’nın varlığının bölge için umut ve istikrar kaynağı olduğunu vurgulamıştı. Antonio Guterres, “Şimdi iki devletli çözüm için umut ve katkılarımızı sunma zamanı.” diyerek, bunun sürdürülebilir barış ve güvenlik için tek yol olduğunu hatırlatmıştı. BM Genel Sekreteri, BM’nin işgalin sonlandığı, Gazze’nin de parçası olduğu tamamen bağımsız, demokratik ve egemen Filistin devletinin kurulduğu barış sürecini desteklediğini sözlerine katmıştı. ABD’deki üniversitelerde, Filistin’e destek protestolarındaki polis baskınlarına ilişkin bir soruya Guterres, “İfade özgürlüğü ve barışçıl gösteri hakkını güvence altına almak şarttır!” açıklamasında bulunmuşlardı. Kendisinin devlet deneyimi olduğunu da anımsatan Guterres, “Üniversiteler akıllıca hareket ederek Mazlumlara destek çıkmalıdır!” vurgusunu yapmıştı.
Dün ‘Vietnam’ bugün ‘Filistin’ Kalkışması; ‘Öğrenci Baharı’ yayılacak mıydı?
3 Mayıs günü, 400’e yakın öğrenci, Paris Nanterre Üniversitesi’nin kapatılmasını protesto etmek için Paris Sorbonne Üniversitesi’nde toplanmıştı. Polis, herhangi bir uyarı yapmadan öğrencileri dağıtmış ve üniversiteye yerleşmiş durumdaydı. Fransa Öğrencileri Ulusal Birliği’nin çağrısıyla yaklaşık 20.000 gösterici, polis işgaline karşı Sorbonne’a doğru yürüyüşe başlamıştı. Bir aydan fazla süren isyan, işçilerin de desteğiyle ülke çapında ayaklanmalara, fabrika işgallerine ve genel greve dönüşmeye başlamıştı. 13 Mayıs 1968’de Paris’te bir milyonun üzerinde kişi yürüyüş yapmıştı. 18 Mayıs günü 2 milyon işçi grev yapmış, bir hafta sonra grevdeki işçi sayısı 10 milyona ulaşmıştı… Bu olaylar, Fransa’da Meclisin lağvedilerek seçimlerin yeniden yapılmasıyla sonuçlanmıştı!
Fransa’da tutucu De Gaulle iktidarına karşı Paris’te başlayan olaylar dünya yakın tarihinin en büyük isyan dalgasına dönüşerek tüm dünyaya yayılmıştı. 1967’de Ernesto Che Guevara’nın Bolivya Ordusu’nun elinde öldürülmesine duyulan isyan, Vietnam Savaşı’na karşı gelişen uluslararası kitle hareketleri, Soğuk Savaş, nükleer tehdidi, Latin Amerika’daki gerilla hareketlerinin de etkilediği öğrenci gençliğin isyan dalgası 1968’de bir “başkaldırı yılı” halini almıştı!
1968 olaylarının üzerinden 56 yıl geçmiş olmaktaydı!
18 Nisan 2024’te, 68 olaylarının da ABD’de ilk ses getirdiği üniversitelerden olan Columbia Üniversitesi’nde 100’den fazla göstericinin gözaltına alınmasının ardından, İsrail-Hamas savaşıyla ilgili öğrenci protestoları ABD genelinde üniversitelere yayılmıştı. 68’deki Vietnam öfkesinin yerine bugün öğrenciler İsrail’de süren savaşa tepki koymaktaydı. ABD geneline yayılan gösterilerde, 16 eyaletten 20 farklı kampüste gözaltına alınanların sayısının 2 bini aştığı ortaya çıkmıştı. Öğrenciler, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını destekleyen şirketlerle ve bizzat İsrail’le üniversitelerin ilişkilerini sonlandırmalarını talep ediyorlardı. Polisin New York’ta 100’den fazla göstericiyi gözaltına alması diğer üniversitelerdeki protestoları kışkırtmıştı. Columbia’daki protestocular yeniden toplanarak çadır kampını yeniden oluşturmuşlardı.
Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde, kampüsteki protestolar nedeniyle ana mezuniyet töreni kaldırılmıştı. Austin’deki Teksas Üniversitesi kampüsünde, polis onlarca kişiyi gözaltına almış ve yüzlerce öğrenciyi okulun ana bahçesinin dışına çıkmaya zorlamıştı. George Washington Üniversitesi, Yale Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Emory Üniversitesi, Kaliforniya Eyalet Politeknik Üniversitesi, New York Üniversitesi ve daha pek çok üniversite ve kolejde, öğrenci eylemleri giderek artmaktaydı. ABD’de Filistin’e destek eylemleri şimdiden “Öğrenci Baharı” olarak anılmaya başlanmıştı. 1968 olaylarıyla benzerlikleri dikkat çeken ABD’deki isyan dalgasının dünyada ne kadar karşılık bulacağı ise Siyonistlerin korkulu rüyasıydı.
ABD’li Siyonist Senatörler UCM Başsavcısını, Netanyahu hakkında tutuklama kararı çıkarmaması için tehdide başlamışlardı!
Zeteo adlı internet sitesinde yer alan haberde, aralarında Tom Cotton, Marco Rubio ve Ted Cruz gibi isimlerin yer aldığı 12 Cumhuriyetçi Senatörün Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Han’a gönderdiği tehdit içerikli mektubu yayımlanmıştı. Mektupta, Başsavcı Han’a hitaben, Netanyahu ve diğer İsrailli yetkililer için tutuklama kararı çıkarması halinde, bu durumun “yalnızca İsrail’in egemenliğine değil, aynı zamanda ABD’nin egemenliğine yönelik bir tehdit olarak” yorumlanacağı ve “ağır yaptırımlarla sonuçlanacağı” hatırlatılmıştı. UCM Başsavcısına yönelik, “İsrail’i hedef alırsanız, biz de sizi hedef alırız.” tehdidinde bulunan Senatörler, “Han’ın çalışanları ve ortaklarına yaptırım uygulayacakları, Başsavcı ve ailesinin ABD’ye girişlerini engelleyecekleri” tehdidinde bulunmuşlardı. Mektubun sonunda ise UCM Başsavcısına hitaben, “uyarıldınız” ifadeleri yer almıştı. Bu girişimlerin tamamı suç kapsamındaydı!..
UCM’nin, Netanyahu hakkında tutuklama kararı çıkaracağı iddiası!
UCM Başsavcısı Han, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin, Gazze’de soykırım işlemekle suçlanan Netanyahu dahil üst düzey İsrailli yöneticiler hakkında tutuklama kararı çıkarılmasını engellemeye çalıştıkları iddiaları üzerine “görevlileri engelleme, sindirme veya uygunsuz şekilde etkilemeye yönelik tüm girişimlerin derhal durdurulması” çağrısı yapmıştı. Netanyahu ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki telefon görüşmesinde, UCM’de; Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları nedeniyle İsrailli yetkililer hakkında muhtemel tutuklama kararının gündeme geldiği ortaya atılmıştı. İsrail’in “Walla” internet sitesindeki haberde, İsrailli yetkililerin UCM’nin; Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi hakkında tutuklama emri çıkartmaya hazırlandığı konusunda daha fazla endişe duymaya başladığı aktarılmıştı. Adı açıklanmayan İsrailli iki yetkiliye dayandırılan haberde, Netanyahu’nun, UCM’nin olası tutuklama kararına ilişkin endişelerini Biden’a ilettiği vurgulanmıştı. Görüşmede; Netanyahu’nun Biden’dan, UCM’nin olası tutuklama kararını engellemek için yardım istediği aktarılmıştı.
HAMAS Mücahitlerinin Kahramanca Mücadelesi ve İngiltere’nin Hizaya Sokulması!
İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Hamas’a 40 günlük ateşkes teklif edildiğini açıklamıştı. Cameron, teklifin İsrailli rehinelere karşılık potansiyel olarak binlerce Filistinli tutuklunun serbest bırakılmasını içerdiğini vurgulamıştı. Riyad’daki Dünya Ekonomik Forumu’nda açıklama yapan Cameron, “Gazze’de 40 gün sürecek bir ateşkes için esirlerin bırakılması karşılığında cömert bir teklif var. Rehineler serbest bırakılmadan bu çatışma bitmeyecek.” diyerek şunları aktarmıştı:
“Hamas liderliğinin ve İsrail’e 7 Ekim saldırısından sorumlu olanların Gazze’den ayrılarak, iki devletli çözüm için siyasi bir perspektif oluşturabilmeleri gerektiğine inanıyorum.”
İngiliz Bakan, “Umarım Hamas bu anlaşmayı kabul eder ve dürüstçe söylemek gerekirse dünyadaki bütün baskı ve gözler bugün Hamas’ın üstünde olmalı, onlara ‘Bu teklifi kabul et’ demeli’ diye yakınmıştı.
Evet; nice az, ama inançlı ve kararlı topluluklar, nice zorba ve barbar kalabalıkları hizaya sokmakta ve anlaşmaya mecbur bırakmaktalardı!.. (Bakara: 249 ayetinin ortası)
Külliye’den ‘Dünya Adalet Teşkilatı’ Safsatası!
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, “Birleşmiş Milletler iflas etmiştir” diyerek, “Dünya Adalet Teşkilatı” önerisinde bulunmuşlardı. Mehmet Uçum, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bu süreçte anti-emperyalist tavırdaki Milli Devletlerin birlikte hareket etmesi son derece önemlidir” yorumunda bulunurken “Zulüm altındaki Gazze’yi ve Filistin Halkını adeta görmezden gelen zihniyet iflas etmiştir” buyurmuşlardı.
“Aslında Birleşmiş Milletler Örgütü ‘dünyanın bir küresel teşkilatı zaten var, başka seçenek aramaya gerek yok’ diye başta ABD olmak üzere emperyalist güçler tarafından ayakta tutulmaya çalışılan paravan yapıdır. Bu nedenle BM; insanlığın hak, adalet ve barış ihtiyacını karşılamak bakımından son derece etkisiz bir teşkilattır. Etkisizlik bir yana küresel emperyalizmin her türlü adaletsizliğini, sömürüsünü, saldırganlığını ve zulmünü perdeleyen zaman zaman da bu alçaklıkta alet olarak kullanılan bir yapılanmadır. Bu göstermelik örgüt 7 Ekim 2023’le birlikte iflas sürecine girmiş ve aradan geçen bu sürede iflası kesinlik kazanmıştır. İsrail’in soykırımına, gözü dönmüş caniliğine, vahşetine, zulmüne, insanlıktan çıkmış saldırganlığına en ufak bir tedbir bile alamayan BM artık güvenilirliğini yitirmiş durumdadır. İnsanlığın en büyük vicdan testlerinden biri olan Filistin davasına kör ve dilsiz kalan, zulüm altındaki Gazze’yi ve Filistin Halkını adeta görmezden gelen BM, Siyonizm’in bir avutma aracıdır.
Birleşmiş Milletler’in yeniden yapılanamayacağı artık maruf ve meşhur bir vakıadır. İflas eden BM’nin ihya edilmesi artık imkânsızdır. Bu iflasın bütün dünyaya ilan edilmesinin vakti gelip dayanmıştır. Nasıl ki Milletler Cemiyeti ilk misyonu olarak vazedilen “Uluslararası Barışı Koruma” fonksiyonunu yerine getiremediği için 1946’da kendini feshettiyse; BM de ilk misyonu olarak kabul edilen “adalet ve güvenliği” tesis edemediği ve koruyamadığı için fiilen kendini feshetmiş sayılmalıdır. Bugün yapılacak şey, bu fiili hükümsüzlüğü resmiyete koymak ve gereğini yapmaktır. Bunun için BM’nin iflasının ilanıyla BM üyesi ülkeler BM sözleşmesinden ayrılmalı ve “Dünya Barışı”nı kurmak için toplanmalıdır. Açık olan şudur; insanlık böylesi radikal kararlar almadan adil bir dünya düzenine kavuşmak için adım atamayacaktır. Bu süreçte anti-emperyalist tavırdaki Milli Devletlerin birlikte hareket etmesi son derece önemli bir adımdır. Dünya seviyesinde adil bir düzen için devrimci bir süreç başlatacak en önemli ülkelerden biri Türkiye olmaktadır ve en kararlı lider ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı (mı)dır… Kahrolsun Küresel Emperyalizm! Hedef Adil Bir Dünya!” tespit ve temennileri haklıydı, hayırlıydı… Ancak, bunların fiilen atılmış temelleri olan “D-8’ler ve İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı” gibi Erbakan projelerini ağzına bile alamayan ve hâlâ şu Kuduz İsrail’le Normalleşme hıyanetini bile kaldıramayan ucuz kahramanlarla bu kutlu hedefler başarılamazdı!
İsrail’le ticareti kesen Türkiye’ye karşı hazırladıkları planın detayları ortaya çıkmıştı!
Erdoğan Türkiye’sinin, 7 aydan sonra bile olsa İsrail’le ticareti kesme kararı alması karşısında, Netanyahu hükümetinin nasıl bir yol izleyeceği de ortaya çıkmıştı. Uluslararası kamuoyundan gelen tepkilere rağmen Filistin’de sivillere yönelik şiddetin dozunu azaltmayan İsrail’le ticareti kesme kararı alan Ankara’nın hamlesi nasıl karşılanmıştı? Türkiye, İsrail ile ticari ilişkiyi keserken, İsrail’in de bu konudaki yol haritası ve Ankara’ya nasıl yanıt vereceğine dair iddialar ortaya atılmıştı. Yıllık 7 milyar dolarlık ticaretin ateşkes sağlanmadan devam etmeyeceği belirtilirken, İsrail medyasından, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hükümetinin yol haritası ile ilgili bazı detaylar paylaşılmıştı.
İsrail medyası, İsrail Dışişleri Bakanı İsrael Katz, Dışişleri Bakanlığı ve diğer üst düzey yetkililerle birlikte İsrail’in Ekonomi Bakanlığı ve vergi dairesinden yetkililerin Türkiye’ye karşı ortak bazı adımlar atılması yönünde fikir birliğine varıldığını yazmıştı. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Görüşmede, (Türkiye Cumhurbaşkanı Recep T.) Erdoğan’ın İsrail ile ticareti durdurma yönündeki tek taraflı kararına keskin bir yanıt olarak, Bakanlıklar arası iş birliğiyle bir dizi önemli ve işlevsel kararın teşvik edilmesine karar verildiği” vurgulanmıştı.
Bu kararlar ise şu şekilde sıralanmıştı:
1- Türkiye’nin, Filistin Yönetimi ve Gazze arasındaki her türlü ekonomik ilişkinin azaltılması için faaliyet başlatılması. (Türkiye, Filistin’in ithalatının yaklaşık %18’ini gerçekleştirerek en büyük ithalatçı ülke konumundaydı.)
2- Ticaret anlaşmalarını ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye’ye yönelik yaptırımların incelenmesi için uluslararası ekonomik forumlara başvurulması.
3- Ekonomi Bakanlığı ile iş birliği içinde, İsrail ekonomisine yakın zaman diliminde çeşitli alanlarda ve ürünlerde alternatifler bulmak için geniş bir alternatifler bankası kurulması.
4- Etkilenen İsrail ihracat sektörlerine yardımlar yapılması.
Öte yandan Katz’ın İsrail’in Finans Bakanı Bezalel Smotrich ile görüşerek Türkiye’nin ticaret yasağından etkilenen sektörlere yardım paketi hazırlanması konusundaki planı gündeme taşımıştı. Türkiye’de hükümet, çok geç ve göstermelik de olsa; İsrail ile ilgili ihracat ve ithalat işlemlerinin tüm ürünleri kapsayacak şekilde durdurulduğunu açıklamıştı. Ticaret Bakanlığı’nın kararla ilgili yayımladığı yazılı açıklamada, “İsrail hükümetinin, Gazze’ye kesintisiz ve yeterli miktarda insani yardım akışına izin verinceye kadar Türkiye’nin yeni tedbirleri uygulayacağı” vurgulanmıştı. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan da Cuma namazı sonrası yaptığı açıklamada İsrail’i eleştirdikten sonra, “Aramızda 9,5 milyar dolarlık bir ticaret hacmi vardı. Bu ticaret hacmini de biz yok farz ederek bu kapıyı kapattık” diye konuşmuşlardı.
Hükümet 8 ay sonra ve neden şimdi böyle bir karar almıştı?
İsrail ile Türkiye arasındaki ticari ilişkiler, 7 Ekim’deki Hamas saldırıları ile başlayan süreçte Türkiye’deki kamuoyunda önemli tartışma başlıklarından birine dönüşmüş durumdaydı. Sonunda Hükümet, 9 Nisan’da 54 ürün grubunun İsrail’e ihracatını kısıtladığını açıklamıştı. En son açıklamayla ise bu kısıtlamaların tüm ihracat ve ithalat ürünlerini kapsayacak şekilde genişletildiği vurgulanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, konuyla ilgili açıklamasında, bazı partilerin seçim atmosferi sırasında bu konuyu “çok acımasızca kullandıklarından” yakınmıştı.
İsrail konusunda uzman araştırmacı olan Oğuzhan Çağlıyan, “iç siyasetin, hükümetin bu kararları almasında ve kararların zamanlamasında önemli bir etkisinin olduğu” görüşünü aktarmıştı. BBC Türkçe’ye konuşan, İngiltere’deki London School of Economics’ten (LSE) Türkiye uzmanı Selin Nasi ise öncelikle Mavi Marmara saldırısından itibaren Türkiye-İsrail ilişkilerinde kendini tekrar eden bir ilişki modeli olduğunu ama şimdi bir tavır değişikliğine gidildiğini vurgulamıştı.
Nasi, “Filistin meselesindeki sorunlara bağlı olarak iki ülkenin arası açıldığında Ankara İsrail’e karşı sert bir söylem belirliyor, ama ikili ilişkilere kalıcı hasar verecek adımlar atmaktan da kaçınıyordu” detayını paylaşmıştı:
“Liderler arasında karşılıklı sert mesaj alışverişine rağmen iki ülke arasındaki ortak çıkarlardan dolayı güvenlik alanında istihbarat iş birliği devam ediyor, ticaret de bu siyasi çatışmalardan siyasi gerginliklerden etkilenmeden sürüyordu. Önümüzde söylemle pratik arasında bir makas görünümü veren bir ilişki modeli vardı” diyen Selin Nasi; bu tavrın bile İsrail’le danışıklı dövüş senaryoları olarak okunması gereğini hatırlatmıştı:
“Ben, Türkiye’nin bu keskin tavır değişikliğini sürdürüp sürdürmeyeceğinden emin değilim. Çünkü bir taraftan baktığımızda Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini düzeltme yoluna gittiği bir dönemdeyiz. Dolayısıyla İsrail ile ilişkileri de gerebileceği noktanın bir limiti olduğunu düşünüyorum.”
Ben-Gurion Kanalı’nın inşası, bir gün İslam ülkelerinin uyanışa geçmeleri durumunda beraberinde büyük bir engel olabilecek ve daha fazla zorlukla karşılaşmalarına neden olabilecek bir set olabilir.
Milli Çözüm Dergisi’nde okuduğum konu başlıkları üzerine araştırma yapmak keyif verici ve üzerine düşünebilmem için oldukça faydalı. Teşekkürler Milli Çözüm ailesi.
Nisâ 75
(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; “Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]
https://www.mealikerim.com/4/nisa/75
Nisâ 76
(Halbuki, gerçekten) İman edenler; Allah yolunda (Hakk ve adalet hâkim ve Müslümanlar galip olsun diye) çarpışıp çırpınırlar. İnkâr edenler (ve münafık kimseler) ise, tağut yolunda (şerli ve şeytani odakların zulüm ve sömürü düzenleri sürsün diye) çırpınıp çarpışırlar. O halde siz (mü’minler iseniz); şeytanın dostları olan (inkârcılar ve münafık)larla çarpışın. Ve kesinlikle (bilin ki) şeytanın hile ve tuzağı pek zayıf (ve temelsizdir.)
https://www.mealikerim.com/4/nisa/76
İSRAİL HER TÜRLÜ ZÜLMÜ YAPARKEN NE YAZIK Kİ İSLAM DÜNYASI DİYE BİLİNENLER SADECE İZLEMEKLEYETİNİYORLARDI. KOLTUKLARINI KORUMAK İÇİN BÖYLE YAPMALRI GEREKİYORDU ONLAR DA ÖYLE YAPIYORLARDI. AMA HAMAS VE GAZZEDEKİ KARDEŞLERİMİZİN YAŞADIKLARI ACILAR VE ŞEHADETLERİ GEREK ÜLKEMİZ İNSANININ UYANIŞINA GEREKSE TÜM İNSANLIĞIN UYANIŞINA VESİLE OLUYORDU. AK İLE KARA GÜN YÜZÜNE ÇIKIYORDU, GEREK İSRAİLİN GERÇEK YÜZÜNÜ TÜM DÜNYA GÖRMEKTEYDİ, GEREKSE İŞBİRLİKÇİLERİ BİR BİR DEŞİFRE OLUYORLARDI, ONLARIN GERÇEK YÜZLERİ ORATYA ÇIKIYORDU. RABBİM İSRAİLİ VE ONUN İŞBİRLİKÇİLERİNİ YERİN DİBİNE GEÇİRECEĞİ ZAMAN HER GEÇEN GÜN YAKLAŞMAKTAYDI.
8 AY EN BÜYÜK ACILARI YAŞAYAN GAZZE Lİ FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZ VARKEN BİZİM İKTİDARIMIZ BU 8 AY BOYUNCA İSRAİLLİ TİCARET YAPMIŞTI VE HALKIN UYANIŞINI GÖRDÜKTEN SONRA ,ARTIK TİCARETİ SONLANDIRDIK VB AÇIKLAMALAR YAPMIŞLARDI. EĞER GERÇEKTEN FİLİSTİNE VE GAZZELİ KARDEŞLERİMİZİ DÜŞÜNÜYORSALAR KÜRECİK İ VE İNCİRLİK İ KAPATSINLAR. GÖRECEKLER Kİ GAZZEYE TEK BİR MERMİ DAHİ SIKILMAYACAK. DOĞALGAZ VANALARINI KAPATSINLAR, GÖRECKLER Kİ O ZAMAN ONLAR YALVARACAK, EĞER SAMİMİ İSELER KARDEŞLERİMİZİ KURTARMAK İSTİYORLARSA BU ADIMLARI ATMALARI SALDIRILARI ANINDA KESECEKTİR. NE YAZIK Kİ SÖYLEDİKLERİ İLE YAPTIKLARI TUTARLI DEĞİL, SÖYLEDİKLERİ SADECE ÜLKEMİZDE Kİ İNSANLARIN GAZINI ALMAK, BAK BİR ŞEYLER YAPMAYA BAŞLADILAR DEDİRTMEK, AMA GERÇEKTE KESİLEN BİR TİCARET OLMADIĞI, GEMİLERİN GİTMEYE DEVAM ETTİĞİ, GÜZERGAH OYUNLARI İLE KALDIKLARI YERDEN TİCARET DEVAM EDİLDİİĞİ GÖRÜLMEKTEYDİ. ELBETTE GERÇEKLERİN ORTAYA ÇIKMAK GİBİ BİR HUYU VARDI VE HEPSİ BİR BİR DEŞİFRE OLMAKTAYDI.
BU ELBETTE BÖYLE GİTMEYECEK, İLAHİ ADALET TECELLİ EDECEK, İSRAİL VE İŞBİRLİKÇİLERİ YIKILACAK VE AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN HAZIRLADIĞI ADİL DÜZEN MEDENİYETİ YER YÜZÜNE HAKİM OLACAK VE BÜTÜN İNSANLIK SAADETE ULAŞACAK İNŞALLAH.
İbrahim 42
(Ey insan!) Sakın sanma ki; Allah zalimlerin yaptıklarından gafil (habersiz ve ilgisiz)dir. Sadece onları, gözlerin dehşetle döneceği (korku ve şaşkınlıktan bakışlarına baygınlık geleceği) bir güne kadar ertelemektedir.
https://www.mealikerim.com/14/ibrahim/42
İbrahim 46
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
https://www.mealikerim.com/14/ibrahim/46
İbrahim 47
Sakın ha, Allah’ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)
https://www.mealikerim.com/14/ibrahim/47
Şu adamladaki kahramanlığa(!) bakıpta gelde hayran kalma(!) Canım 8 ay geçmiş “Bade harabel basra” da vurgulanan olmuş…Şu kadar cana kıyılmış,soykırım olmuş..Ne yapalım,geç olsunlar güç olmasın demiş bizim kahramanlar(!..)…ve siyonistleri korkutacak(!) bir karar almışlar.İşte o dehşetengiz açıklama: …Biz de Hava Kuvvetlerimize ait kargo uçaklarıyla insani yardım operasyonlarına dahil olma talebimizi aktardık. Ürdün makamlarınca olumlu karşılanan bu talebimizin İsrail tarafından reddedildiğini bugün öğrendik. İsrail’in, açlıkla boğuşan Gazzelilere havadan yardım ulaştırma girişimimizi engellemesinin hiçbir bahanesi olamaz. Bu durum karşısında biz de İsrail’e yönelik bir dizi yeni tedbir almayı kararlaştırdık. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanan bu tedbirler gecikmeksizin adım adım hayata geçirilecektir…
Halbuki bu noktada yapılması gereken şey Milli Çözümün ciddiyet ve cesaretle vurguladığı şu şekilde bir yaklaşım olmalıdır:
Oysa Türkiye’nin; samimiyet ve cesaretle: “Ya İsrail bu vahşeti derhal durduracak veya Türkiye fiili müdahalede bulunacak!..” uyarıları bile Kuduz Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktır.”
………
Şu ittifak ortaklarının “Millilik(!)”leri de göz kamaştırıyordu(!):
“Bildiğiniz gibi yerli tohumu yok edip çiftçiyi İsrail ve diğer yabancı tohumlara mecbur bıraktılar. Peki, İsrail’in dev tarım şirketi Haifa’nın Türkiye ayağı Agrosel firmasının sahibi kim? Milletvekili Hilmi Durgun.
Fedakarlık ve cesaret kılıflı kaypaklıklarını da Milli Çözüm deşifre ediyordu:
…“Devletim istesin, milletim destek versin ve şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze’deki çocuklara kol kanat germek, füzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için, yola revan olmazsam namerdim” ifadelerini kullanmıştı. Ucuz ve uyuz kahramanlık bunların fıtratıydı!
……
Teknolojiyi şeytani hedefleri için vahşice istismar eden siyonist haydutların,yapay zeka’yıda aynı amaçları için manipüle ettikleri açıklanmaktaydı:
…Dünya, başta ABD, İsrail olmak üzere pek çok devletin, savaşlarına yapay zekâyı kattığı ve bunun aslında insani nedenlerle sivilleri korumak için yapıldığına halkı ikna etmeye çalıştığı bir döneme doğru kaymaktaydı. İsrail’in Gazze’de yapay zekâ destekli silahları, sivil ölümleri azaltmak için kullandığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı ve silah endüstrisinin Filistin’i yeni teknolojileri denediği bir laboratuvar olarak kullandığı açıktı…
……
Suveyş’ e alternatif yeni kanal projesi ve GAZZE’nin işgal edilme hesaplarının bağlantısı da önemli bir tespit ve teşhistir:
…İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da hayali olan ve Süveyş’e alternatif inşa etmeyi planladığı Ben Gurion Kanalı, Gazze-Aşkelon bölgesinden Kızıldeniz’e uzanacaktır. Gazze, bölgede yapılması önerilen ikinci büyük kanalın tam ortasında yer almaktadır. Üstelik İsrail’in Gazzelileri zorla göç ettirmesi de savaşın amaçlarından birinin de bu olduğunu açığa vurmaktadır…
……
Siyonist sapkınların “kırmızı inek”mitolojisi ve Mescid-i Aksa hesapları da deşifre edilmekteydi:
….Bugün ABD’li Evanjelistler ve İsrailli aşırı dinci grupları heyecanlandıran “ 3 . Tapınak Kehaneti”, 2 bin yıl önce inşa edilen Süleyman Tapınağı’na dayanmaktadır…
…Ancak bu kehanetin gerçekleşmesi ve Yahudilerin tapınakta ibadet edebilmeleri için günahlarından arınmaları şart koşulmaktadır. Bu arınma ritüeli için Tevrat, kırmızı ineklerin kurban edilmesinin gereğini vurgulamaktadır. Tevrat’ın Çölde Sayım kitabının 19. ayetine göre arınma ritüeli için “Üzerinde hiçbir leke bulunmayan, tek bir siyah veya beyaz tüyü olmayan, hiçbir iş için kullanılmamış koyu sarı kırmızı inekler kurban edilecek, yakılacak ve külleri suyla karıştırılarak inananların üzerine serpilecek.” kaydı vardır. Böylece tapınakta ibadet edebilmeleri için arınmış olacaklardır….
…Sorun şu ki, kehanette geçen, 3. Tapınağın inşa edileceği yer tam olarak bugün Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Tapınak Tepesi olmaktadır. Yani bu kehanetin gerçekleşmesi için, Müslümanların Kâbe’den sonraki en kutsal yapısı olan “Mescid-i Aksa’nın ‘yıkılması’ lazımdır.”…
……
GAZZE olayı bir kere daha ortaya koymuştur ki; bu Birleşmiş Milletler siyonizm tarafından kurulmuş,siyonist emellere hizmet eden…İnsanlık için herhangi bir ağırlığı olmayan aciz bir kuruluştur!..Bakınız GAZZE vahşetine karşı olayı seyretmekle yetinen yetkilileri neler söylemekteydi:
…. Hava ve denizden yardımı da memnuniyetle karşıladıklarını ancak bunların kara yoluna alternatif teşkil etmediğini ifade eden Guterres, İsrailli yetkililerin güvenli, hızlı ve engelsiz yardıma izin vermeleri çağrısını tekrarlamıştı. Yani BM Genel Sekreteri, öneri sunmaktan ve yalvarmaktan başka işe yaramamaktaydı!…
Dünya 5 ten büyüktür sloganıyla yerli yetme oy devşiriciler de artık anlamalıydı ki:Gazze bunların 57 sinden ve gözlerinde büyütükleri 5 ten çok daha fazla büyüktü!..
…….
Gazze’nin oluşturduğu bilinç, küresel çapta VİCDANÎ DOMİNO ETKİSİNE dönüşmekte,israil karşıtı üniversite eylemleri gösteriler yeni bir değişim ve dönüşümün ayak seslerini oluşturmaktaydı:
…ABD’de Filistin’e destek eylemleri şimdiden “Öğrenci Baharı” olarak anılmaya başlanmıştı. 1968 olaylarıyla benzerlikleri dikkat çeken ABD’deki isyan dalgasının dünyada ne kadar karşılık bulacağı ise Siyonistlerin korkulu rüyasıydı…
…….
8 aylık yıkıma her türlü ticareti yapmak,üsleri kullandırmak…vb alet olan zihniyetin şimdilerde yaptıkları kahramanlık numaraları da sırıtmaktydı!..Bu bağlamda;London School of Economics’ten (LSE) Türkiye uzmanı Selin Nasi,akp hükümetive sn Erdoğanın nasıl bir yapıda olduğunu ortaya koymaktaydı:
Nasi, “Filistin meselesindeki sorunlara bağlı olarak iki ülkenin arası açıldığında Ankara İsrail’e karşı sert bir söylem belirliyor, ama ikili ilişkilere kalıcı hasar verecek adımlar atmaktan da kaçınıyordu” detayını paylaşmıştı:
“Liderler arasında karşılıklı sert mesaj alışverişine rağmen iki ülke arasındaki ortak çıkarlardan dolayı güvenlik alanında istihbarat iş birliği devam ediyor, ticaret de bu siyasi çatışmalardan siyasi gerginliklerden etkilenmeden sürüyordu. Önümüzde söylemle pratik arasında bir makas görünümü veren bir ilişki modeli vardı” diyen Selin Nasi; bu tavrın bile İsrail’le danışıklı dövüş senaryoları olarak okunması gereğini hatırlatmıştı:
“Ben, Türkiye’nin bu keskin tavır değişikliğini sürdürüp sürdürmeyeceğinden emin değilim. Çünkü bir taraftan baktığımızda Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini düzeltme yoluna gittiği bir dönemdeyiz. Dolayısıyla İsrail ile ilişkileri de gerebileceği noktanın bir limiti olduğunu düşünüyorum.”
Siyonizmin amacını artık sağır sultanlar bile duyup görmüş olmasına rağmen işbirlikçi iktidar ve destekçileri halen macun metoduyla insanları oyalamaya devem etmektelerdi.. öte taraftan tüm dünyada başata öğrenci eylemleri ile hakikat haykırılmaya mazlum filistin halkına destek eylemleri tüm hızıyla devam etmekteydi.. artık siyonist çetenin tüm niyeti ve faaliyetleri herkes tarafından anlaşılmaya başlanmıştı.. yani şartlar olgunlaşmış siyonizmin sonunu getirecek büyük kapışmaya çok yaklaşılmıştı.. elbette bu savaşın galibi küresel emperyalist siyonizm değil Aksa tufanı ile başlayan şanlı mücadele galip gelecekti.. Erbakan teknolojileri ve imanlı Türk ordusuyla siyonizmin beyni darmadağın edilecek ve tüm insanlığın birlikte barış ve bereket içinde yaşayacakları Adil Düzen kurulacaktı.. ve her zaman olduğu gibi şeytanın uşakları siyonizm ve işbirlikçileri kaybedecek israil tarihin çöplüğüne atılacak! Özgür Filistin kurulacak ve Türkiye önderliğinde Adil bir dünya kurulacaktı!..
Fidan, İsrail’in, Türkiye’nin Gazze’ye yardım talebini reddetmesine ilişkin şunları sıralamıştı:
“Bildiğiniz üzere, bir süredir Ürdün üzerinden de insani yardımlar paraşütlerle Gazze’ye ulaştırılmaktaydı. Biz de Hava Kuvvetlerimize ait kargo uçaklarıyla insani yardım operasyonlarına dahil olma talebimizi aktardık. Ürdün makamlarınca olumlu karşılanan bu talebimizin İsrail tarafından reddedildiğini bugün öğrendik. İsrail’in, açlıkla boğuşan Gazzelilere havadan yardım ulaştırma girişimimizi engellemesinin hiçbir bahanesi olamaz. Bu durum karşısında biz de İsrail’e yönelik bir dizi yeni tedbir almayı kararlaştırdık. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanan bu tedbirler gecikmeksizin adım adım hayata geçirilecektir. Bu durum, ilgili kurumlarımız tarafından kamuoyumuzla paylaşılacaktır. İsrail ateşkes ilan edene kadar ve insani yardımlar Gazze’ye kesintisiz biçimde ulaştırılana kadar bu tedbirlerimiz devam edecektir. “
Oysa Türkiye’nin; samimiyet ve cesaretle: “Ya İsrail bu vahşeti derhal durduracak veya Türkiye fiili müdahalede bulunacak!..” uyarıları bile Kuduz Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktır.
Ey zalimler ve onun isbirlikcileri,
Sözünüz başka, özünüz başka,
Dünyanın dört bir yanında, vicdan sahibi olanlar, ayaklanirken, maalesef Müslümanların , Dindar kahramanlar ve onun yandaslari eliyle göstermelik icraatlarla gazınız alınıyor.
Artık uyanın….
İsrail manen dünyanın başına bela olduğu gibi madden de tam olarak bela olmak, başta mazlum Filistin halkı olmak üzere tüm mazlumların kanını emmek üzere plan üstüne plan yapıyor. Ama kime meydan okuduğunu, kime karşı geldiğini biz de kendisi de bildiğine göre bir gerçeği hepimizin hatırlamasında da fayda var… Nedir o gerçek? Aziz Erbakan Hocamızdan öğrendiğimiz, Üstad Ahmet Akgül Hocamızın dersleriyle anladığımız evrensel bir gerçek: Kuvvet, kudret sahibi Cenabı Hak’tır. Kendilerine mal etmek üzere planladıkları bu proje, bakalım kendilerinin başına hangi belaları açacak ve asıl kime yarayacak çok yakında göreceğiz inşallah… Kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak isterken, nasıl yok olmalarına sebep olup aynı zamanda da mazlumların nefes almasına yarayacak bir proje olacak hep birlikte göreceğiz inşallah…
Allah nurunu tamamlayacak!
Önce İsrail ile ticaret yapmıyoruz, sonrasında sadece özel şirketler yapıyor, ardından ise 54 kalem kısıtlama listesi açıklayan..
Ardından Jet yakıtlarına yolcu uçağı yakıtı kılıfı saran, halkımız bu yalanları da yemeyince;
İsrail ile bütün ticari ilişkileri kestiğini açıklayan istismarcı Cumhur İttifakının söylediği her yalan ayaklarına dolanmıştı..
Şimdilik halkın gazını almayı başaran işbirlikçi iktidarın “ticareti kesmediği” ancak türlü hilelerle sevkiyatlara devam ettiği gerçeği çok yakında ortaya çıkacaktır!
AKP – MHP Hükümeti arasında son günlerde sıcak gelişmeler yaşanmaktadır.
CB Erdoğan; “aramızı bozmak isteyenlere inat eskiden olduğu gibi bu süreçten de daha güçlü çıkacağız.” buyurmuşlardı. (:
Özel Harekatın dağıtılması (başka birimlere gönderilerek pasifize edilmesi), Emniyet müdürlerinin değişmesi..
AKP, MHP, İYİ PARTi gibi bâtıl zihniyete sahip ve tek odaktan yönetilen zihniyetler kendi içlerinde bile paramparça olmuş durumdalar ve aralarında artık saklanmayan, kutuplaşmalar, güç savaşları, şantajlar, tehditler ortaya çıkmaktadır.
Devlet daha önce olduğu gibi bir pislikle diğer pisliği bertaraf edebilir.
Bâtıl son günlerini yaşarken Hakka inananlar huzur içerisinde, yaşanan gelişmeleri takip etmektedir.
Sadece BOP’a hizmet edenler değil, BOP Projesini ortaya koyanların bile yıkılışını ve kağıt gibi parçalanmaları an meselesidir.
Zalimlerin kahrının artması için ise;
Allah zaferi bir avuç mü’min eliyle gerçekleştirecektir inşallah.
Allah nurunu tamamlayacak!
Evet yine Milli Çözüm ve Üstad Ahmet AKGÜL Hoca, uyuyan toplumumuzu uyandıran bilinçlendiren , bir makale ile bizleri aydınlatmıştır. Öncelikle yürekten minnettarlığımı yeniden ifade etmek istiyorum.
Makale de ifade edilen : Hakan Fidan’ın : “İsrail ateşkes ilan edene kadar ve insani yardımlar Gazze’ye kesintisiz biçimde ulaştırılana kadar bu tedbirlerimiz devam edecektir. “ Sözlerine karşılık şu çözüm yolunu : Oysa Türkiye’nin; samimiyet ve cesaretle: “Ya İsrail bu vahşeti derhal durduracak veya Türkiye fiili müdahalede bulunacak!..” uyarıları bile Kuduz Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktır. BU KARARLILIĞI VE İCRAATI ANCAK MİLLİ ÇÖZÜM ZİHNİYETLİ KADROLAR YAPABİLİRLİĞİ GERÇEĞİNDEN HAREKETLE BİR AN ÖNCE BU KADROLARA ANAHTARLARIN MİLLİ MUTABAKAT YOLUYLA TESLİM EDİLMESİ GEREKTİĞİNİ BİR KERE DAHA HATIRLATIYORUM…
Yine makalede geçen şu bilgiler : ” İsrail, yapay zekâ destekli silahları denemek için Filistin’i laboratuvar olarak kullanmaktaydı!” Dijital devre girdiğimiz şu günlerde evet YAPAY ZEKA teknolojileri başta olmak üzere bu teknolojiler Batılın elinde olduğu müddetçe insanlığın huzur bulması mümkün değil , bu tür teknolojileri İYİLERİN EMRİNE SUNMALI VE KULLANDIRILMALI ya değilse sonuç felaketten başka bir sonuç elde edilemez…Yine makalede vurgulanan şu gerçekleri olduğu gibi aktarmak istiyorum:” Ben Gurion Kanalı, Süveyş Kanalı’na alternatif olarak, özellikle de Batı’nın kilit müttefiki İsrail’in yetkisi altında bulunacak şeytani bir programdır. Süveyş Kanalı ve Tiran Boğazı’nın Mısır tarafından İsrail’e veya müttefiklerine karşı bir koz olarak kullanılma potansiyelini ortadan kaldıracaktır.Süveyş Kanalı, Mısır ekonomisi açısından kritik öneme sahip bulunmaktadır. Kanaldan geçen gemilerden alınan geçiş ücretlerinden Mısır ciddi bir gelir kazanmaktadır. 2021’de Süveyş Kanalı’ndan yaklaşık 20.649 gemi geçiş yaptı, bu, 2020’ye göre %10 artıştı. 2022’de ise transit ücretlerinden yıllık gelir 8 milyar dolar olarak açıklandı. Süveyş Kanalı, 30 Haziran 2023’te sona eren mali yılda yıllık 9,4 milyar dolarlık gelirle yeni bir rekora imza attı. Kanal, Mısır’a sadece doğrudan gelir sağlamakla kalmayıp, Ülkeye yatırım kaydırmakta, hizmetlerin ve endüstrilerin gelişmesine yol açmaktadır. Ben Gurion Kanalı, inşa edilmesi halinde Süveyş Kanalı’na rakip olacak ve Mısır için büyük bir mali tehdit oluşturacaktır. Proje hayata geçirilirse 193,3 kilometrelik Süveyş Kanalı’nın neredeyse üçte biri kadar uzun olacak ve onu kontrol eden kişi, küresel petrol, tahıl ve nakliye tedarik yolları üzerinde muazzam bir etkiye sahip olacaktır.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da hayali olan ve Süveyş’e alternatif inşa etmeyi planladığı Ben Gurion Kanalı, Gazze-Aşkelon bölgesinden Kızıldeniz’e uzanacaktır. Gazze, bölgede yapılması önerilen ikinci büyük kanalın tam ortasında yer almaktadır. Üstelik İsrail’in Gazzelileri zorla göç ettirmesi de savaşın amaçlarından birinin de bu olduğunu açığa vurmaktadır.
Yine makalede geçen : ” Guterres’ten Dünya Ülkelerine, İsrail’in Refah’a Olası Saldırısını Engelleme Çağrısı ve Çaresizlik Fotoğrafı! Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Refah’a askeri saldırıya karşı; “İsrail üzerinde nüfuzu olan ülkelerin var güçleriyle Refah’a operasyonu engellemeleri için çağrıda bulunuyorum.” şeklindeki uyarıları öneri sunmaktan ve yalvarmaktan öteye gitmediğini aylardır görmekteyiz…EVET 50 YILDIR ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZIN VE MİLLİ ÇÖZÜM’ÜN HAYKIRDIĞI KALEME ALDIĞI GERÇEKLER NE KADAR HAKLILIK PAYI OLDUĞUNU BİR KERE DAHA ANLIYORUZ. NEYDİ O GERÇEKLER: BU FAİZCİ KAPİTALİST IDÜZENDEN ÇIKIP KUTLU HEDEFLERİMİZ OLAN : ADİL DÜZEN PROJELERİNE GEÇMEMİZİ İLAN EDİP YÜRÜTMEK , ŞEYTANİLERİN KÖTÜLÜĞÜN MERKEZİ İSRAİL VE AVANELERİNİ ETKİSİZ YETKİSİZ KILIP ÇIBANBAŞLARININ CEZALANDIRILMASI VE İSLAM BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİ TEŞKİLATINI – İSLAM ORTAK PAZARI TEŞKİLATLARINI – İSLAM SAVUNMA PAKTIMIZI – İSLAM KÜLTÜR İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATIMIZI – İSLAM MÜŞTEREK DİNARIMIZI , hayata geçirip insanlık aleminin saadeti ancak böyle sağlanır hakikatı bir kere daha tescillenmiş oldu…
“Oysa Türkiye’nin; samimiyet ve cesaretle: “Ya İsrail bu vahşeti derhal durduracak veya Türkiye fiili müdahalede bulunacak!..” uyarıları bile Kuduz Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktır.”
Samimi niyet ve cesaret işte bu gerek. Fazla söze gerek yok. Kimse yemiyor kuru laf kalabalığını. Yapılan belli icraat belli görünen köy klavuz istemez. “Hak gelecek Batıl yok olup gidecek inşallah. Yarabbi; bizlere İsrail’i ve işbirlikçilerini hakettikleri akıbeti yaşarken göster. İbret olsun tüm dünyaya. Adil Düzen medeniyeti ile huzur dolu günlerin ferahlığını yaşat tüm insan ve vicdanı olana. Amin
Siyonist İsrail, Gazze’deki saldırıları ve şimdi Refah katliamlarını; ekonomik kazançlar elde etmek ve stratejik amaçlarla Süveyş Kanalı’na alternatif olarak Ben Gurion Kanalı Projesini gerçekleştirebilmek için yapmaktaydı.
Siyonistler, Kubbet’üs-Sahra ve Mescid-i Aksa gibi Müslümanların Kâbe’den sonraki en kutsal yapısı olan tarihi yapıların bulunduğu Tapınak Tepesi’ne, daha önce iki kez yıkılan antik Yahudi tapınağının “üçüncüsünün inşa edilmesini” kutsal görev saymaktaydı ve bu tapınağın inşa edilebilmesi için Mescid-i Aksa’yı yıkmayı planlıyorlardı.
Siyonistlere ait silah endüstrisi Filistin’i yeni teknolojilerin denediği bir laboratuvar olarak kullanmaktaydı.
BM, Siyonizm’in bir avutma aracıydı, insanlığın en büyük vicdan testlerinden biri olan Filistin davasına kör ve dilsiz kalmakta, zulüm altındaki Gazze’yi ve Filistin Halkını adeta görmezden gelmekteydi.
Siyonist İsrail işbirlikçileri ise halkımızı avutabilmek için ucuz ve uyuz kahramanlıklarla hava atıp riyakârlık yapma peşindeydi.
Türkiye’nin; samimiyet ve cesaretle: “Ya İsrail bu vahşeti derhal durduracak veya Türkiye fiili müdahalede bulunacak!..” uyarıları Kuduz Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktı.
Ne yazık ki, “D-8’ler ve İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı” gibi Erbakan projelerini ağzına bile alamayan ve hâlâ şu Kuduz İsrail’le Normalleşme hıyanetini bile kaldıramayan ucuz kahramanlarla bu kutlu hedefler başarılamayacaktı.
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’na ve Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulup yeni bir devrin başlamasına acil ihtiyaç bulunmakatydı…
HAMAS Mücahitlerinin kahramanca mücadelesi;
“Nice az, ama inançlı ve kararlı topluluklar, nice zorba ve barbar kalabalıkları hizaya sokar ve anlaşmaya mecbur bırakır” hikmet hakikatinin tecellisi olmuştu…
En kutlu şehitlerin diyarı Gazi Gazze’nin bir avuç tam inançlı ve ahiret sevdalısı mücahitlerinin mücadelesi, bütün dünyayı İslam’a hayran bırakmıştı…
Vicdan ehli giderek çoğalıp yaygınlaşmaya, Filistin’e destek ve kuduz İsrail’e lanet protestolarına katılmaya başlamıştı…
“Hidayet ve adalet güneşi Batıdan doğmaya başlamıştı…”
Organizasyonlar, devletlerin başına geçirdiği işbirlikçiler… sayesinde 8 aydır İsrail terör örgütü, Filistin’e zulmediyor.
İdarecilerin eylemden ziyade “Kınıyorum, zulmediliyor, bu yapılanlar doğru değil” gibi sözleri sadece halk uyutuluyor/oyalanıyor ve İsrail’e süre kazandırılıyor.
Ne yapılabilir?
Öncelikle 8 ay boyunca İsrail terör örgütü durdurulabilecekken hiçbir şeyin yapılmadığını kabul edelim. Hele bir de Terör örgütüne gönderilen gemileri görünce Filistin neden kanlar içerisinde anlayalım!
Çözümün ise sadece ve sadece “Aziz Erbakan Hocamızın zamanında uygulamalı gösterdiği duruşta” olduğunu bilelim.
Yeter mi? Yetmez!..
Aziz Erbakan Hocamızın/Millî Görüş şuurunun bugün sadece Milli Çözümde/Üstad Ahmet Akgül Hocamızda yansıdığının da farkına varalım!
Bu nedenle, şu an Filistin’de/yeryüzünde akan kan ve göz yaşını durduracak, terör örgütü israil’i Ben Gurion Kanalını yapmadan Akdeniz’de boğacak tek bir adres var, orası da Milli Çözüm adresi, Bilge Cesur Üstad Ahmet Akgül Hocamız ve olgunlaştırıp tamamladığı “Adil Düzen” projeleridir.
Başka başvuracağımız tüm kapılarda kafamız, gözümüz dağılacak, kan bere içerisinde kalacağız. Sonunda yine kurtuluş için bu kapıya geleceğiz.
Sorumluluklarımızı kuşanmak ve Allah’ın inayetiyle zafere koşmak üzere şu ayetler dikkatle ve defaatle okunmalıydı.
“(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; “Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]”
“(Halbuki, gerçekten) İman edenler; Allah yolunda (Hakk ve adalet hâkim ve Müslümanlar galip olsun diye) çarpışıp çırpınırlar. İnkâr edenler (ve münafık kimseler) ise, tağut yolunda (şerli ve şeytani odakların zulüm ve sömürü düzenleri sürsün diye) çırpınıp çarpışırlar. O halde siz (mü’minler iseniz); şeytanın dostları olan (inkârcılar ve münafık)larla çarpışın. Ve kesinlikle (bilin ki) şeytanın hile ve tuzağı pek zayıf (ve temelsizdir.)” (Nisa Suresi: 75- 76)
İslâmi ülkelerinin başlarındaki yöneticiler, Siyonist “İsrail”i kesinlikle düşman görmesi gerekirken, dost görmeleri, yardım etmeleri, antlaşmalar yapmaları garip değil mi?
Her 10 dakikada bir çocuğun canlı yayında katledildiği böylesi açık bir soykırım gösterisinde dahi 57 İslam Ülkesi, ortak bir tavır alamaz mı? Elbette alabilir. En azından uluslararası hukukun tanıdığı yaptırım hakları çerçevesinde diplomatik ilişkilerini tümüyle kesmeseler bile minimum seviyeye indirebilirler. Hava, deniz ve kara sahalarını katliamlar durana kadar kapatabilirler. Ekonomik abluka ve yaptırımlar uygulayabilirler. İsrail vatandaşlarına vize uygulaması getirip vize vermeyebilirler. Tüm hafif yaptırımların hemen hiçbirini yapmayan İslam ülkesi yöneticilerinin, aslında İsrail’le nasıl çok sıkı ticari ve siyasi ilişkiler içinde olduğunun, anlatımıydı bu.
Zaten bunu israilli yöneticilerde itiraf ediyor. Mesela; İsrail Ulaştırma ve İstihbarat Bakanı İsrael Katz, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü “İsrail’in” başkenti olarak tanımasından sonra Türkiye lideri sayın Erdoğan için “Düşman görünümlü dost” (Frenemy) rolü oynadığını söylemişti.
Oysa bu vahim iddia; “Görünüşte bize atıp tutuyor, İsrail’e çatıp duruyor, ama gerçekte bizim işimize yarayan davranışlarda bulunuyor!” anlamını taşımaktaydı.
O günden bu güne kadar Sayın Erdoğan tarafından bu tanımlamaya karşı herhangi bir itiraz gelmemişti.
“Hadi ordan domuz uşağı sende” bile diyememişti, diyemezdi de.
Diyebilmek için Aziz Erbakan Hocam gibi siyonizmin karşısında dik durmak gerekirdi. Diyebilmek için Milli Görüş gömleği giyinilmiş olmalıydı. Diyebilmek için Milli Çözümcü olmak gerekirdi. Dün gömlek çıkaranların bugün böyle ortalıkta Frenemy oynamalarına, mesela; önce İsrail’le ticarete sınırlama getirip sonra limanlardan bayraksız gemiler çıkarıp, yolda İsrail bayrağı asarak İsrail’le ticarete devam etmelerine, çokta şaşırmamak lazımdı.
Ne de olsa İsrail’le ticaret durduruldu diye yaygarayla halka zoka atılmış, halk yutmak istediği için yutmuş, “gazlar alınmış” ve Frenemy oyunu sayın Erdoğan ve yandaşları eliyle ortaya konmuştu.
Biz iman ettik ve inanıyoruz ki; “Zulmün, kan ve gözyaşının sel olup aktığı, yeni doğmuş bebeklerin dâhi katliama uğradığı bir dünyada, bu zalim, batıl sistem yıkılıncaya, adalet ve merhametin kaynağı İslam nizamı yeryüzüne hâkim oluncaya, Fethi Mübin yaşanınca kadar kalplerimiz soğumayacak!
O Allah ki; zalimi mazlumun kanında boğmaya Kâdir olandır…
Alevlerin etrafını sardığı İbrahim Nemruda nasıl galip geldiyse, alevlerle sarılmış Aksa’nın evlatları da siyonizme galip gelecekler!…
Hem de çok yakın bir zamanda…
Birleşmiş Milletler!
Yaptırım ve müeyyide gücü yoksa…
Adalet ve Hak anlayış ölçüsü, farklıysa!…
Tüm insanlığı kuşatacak adil bir barış iklimini, oluşturmaktan fersah fersah uzaktaysa…
Adil Düzen programlarına alabildiğine mesafe koymuşsa…
Yeryüzündeki Katliamlara, Açlığa, Mütecaviz olaylara, Kıtlığa, Yokluğa, Susuzluğa, İsrafa, ve insan yaşamına müdahale eden her türlü etkene karşı, HİÇ BİR BAĞLAYICILIĞI YOKSA!
O yapı Birleşmiş Milletler olma özeliğini kaybetmiş, hatta o özelliği hiç kazanmamıştır…
İslam Birleşmiş Milletlerinin öncelikle kurulması ve hemen akebinde 5 milyar ezilen insanlığı bünyesinde barındıracak ve Adil bir Düzen etrafında buluşturacak YEPYENİ BİR BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİ inşa etme vakti artık gelmiştir..
Makalede de vurgulandığı üzere bunu sağlayacak en önemli lokomotif, Türkiye Cumhuriyeti Devletidir..
Ve inşallah devlete de bu rotayı çizecek yegane irade, MİLLİ ÇÖZÜM İRADESİ nin devreye girmesiyle, ortaya çıkacaktır..
Siyonizm hakkında; Erbakan Hocamız şu tarihi tespitlerde bulunmuştu:
“Siyonizm’i bir timsaha benzetirsek; bunun üst çenesi Kapitalizm, (ABD, AB, İngiltere), alt çenesi ise Komünizm-Sosyalizm (Rusya ve Çin)dir. Bu iki çenenin zahiren çarpışır görünmeleri, dişleri arasına aldığı avlarını çiğneyip öğütmek ve gövdeyi (Siyonizm’i ve İsrail’i) beslemek içindir!”
“Oysa Türkiye’nin; samimiyet ve cesaretle: “Ya İsrail bu vahşeti derhal durduracak veya Türkiye fiili müdahalede bulunacak!..” uyarıları bile Kuduz Siyonistleri hizaya sokmaya yeterli olacaktır.”
“Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş bir CNN TÜRK programında, “Maalesef Fas’tan Endonezya’ya uzanan İslam coğrafyası, özlenen birlik ve bütünlüğü sağlayamamıştı!” buyurmuşlardı. Hayır Bay Kurutulmuş!.. Bu özlenen birliktelik Erbakan tarafından sağlanacaktı, hatta çekirdeği olan D-8 adımı da atılmıştı, ama bu tarihi ve talihli programları engelleyip rafa kaldıran; sizler, yani dönek AKP’liler oldunuz!.. Eğer siz bu hıyaneti yapmasaydınız;
– İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı
– İslam Ortak Pazarı
– Ortak İslam Dinarı
– İslam Savunma Paktı
– İslam Bilim ve Kültür Vakfı
Gibi teşkilatlar şimdiye kadar çoktan hazırlanmış ve İsrail elbette kontrol altına alınmış olacaktı… Hâlen İsrail’le normalleşme yani Siyonizm’in güdümüne girme anlaşmalarını yapmaktan bile utanmamaktasınız! Hâlâ Kürecik ve İncirlik üslerini İsrail’e kullandırmaktan sakınmamaktasınız! Buna rağmen hangi yüzle ve kof sözlerle halkın karşısına çıkmaktasınız!?”
Recep T. Erdoğan 15 Mayıs 2024 TBMM grup toplantısında:
“Bu azgın devlet, bu terör devleti eğer durdurulmazsa, vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözünü er ya da geç Anadolu’ya dikecekler. İsrail, Gazze’de sadece Filistinlilere saldırmıyor. Bize saldırıyor bize. Hamas, Gazze’de Anadolu’nun ileri hat savunmasını yapıyor.” vb. şeyler söyleyerek atıp tutmuşlar!
Niye mi atıp tutmuşlar diyoruz?!
Bu Kuduz İsrail’e karşı, böyle söylemlerinizi daha önce de çok kez gördük de onun için…
Siz, Siyonist İsrail’e ve destekçilerine karşı söylem değil de eylem mi yapmak istiyorsunuz?
Erbakan Hocamızın kurduğu D-8’leri sahiplenip Türkiye’nin liderliğinde dünyanın en etkin birlikteliği haline getireceksiniz. Sonra birlikte; – İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı – İslam Ortak Pazarı – Ortak İslam Dinarı – İslam Savunma Paktı – İslam Bilim ve Kültür Vakfı kuruluşlarını oluşturarak, dünyada Adil bir Düzen kurulması yolunda adımlar atacaksınız.
D-8 asıl üyeler, tüm Müslüman ülkeler ve tüm mazlum devletler ile birlikte Siyonistlere karşı her türlü yaptırımı uygulayacaksınız.
Çünkü “Siyonizm laftan değil Güçten anlar”dı.
Eğer bunları yapmazsanız, bu söylemlerinizin hiçbir inandırıcılığı olmazdı.
22 yıllık iktidarlarınız boyunca öyle şeyler yaptınız ki artık bandajlayacak yer kalmadı ifrazatlar ortaya çıkmaya başladı. Her seferinde yandaş yalaka yazarlarınız da cambaza bak numaralarıyla işleri beka meselesine bağlayarak iktidarlarınızı koruma ve kollama gayretlerine giriştiler.
Yargıdan Emniyete, vb. tüm kurum ve kuruluşları politikleştirdiniz. Öyle basınç oluşturdunuz ki, zaman zaman bu basıncı düşürmek için ve kendisini mütedeyyin zanneden bağlılarınızın bağını kuvvetlendirmek için böyle çıkışlar yapıyorsunuz. Ama artık bu yırtık dikiş tutmazdı.
Demokratik yollarla bir iktidar değişikliği artık kaçınılmazdı.
“Sıkça onların devamı olduklarını vurgulayan Sn. Recep T. Erdoğan; tam bir Adnan Menderes teslimiyetçiliği ve Süleyman Demirel taktiği ile, ABD ve İsrail aleyhinde halkın havasını almak için ara sıra kurusıkı çıkışlar yapsa da, fikren ve fiilen Amerika ve İsrail çıkarlarını koruyan bir tavır takınmaktadır. 3. Dünya Savaşı’nın başladığının konuşulduğu bir süreçte, bu AKP iktidarından kurtulmak, güvenliğimiz ve geleceğimiz açısından çok önemli bir aşamadır. Artık Milletimizin duygularla değil, olgular ve doğrularla hareket etmesi lazımdır ve inşaallah bunu başaracaktır.”