“REFAH”TAN SONRASI “FERAH”TI!
Siyonist ve kuduz İsrail, Gazze Şeridi’nin son kenti olan REFAH’a saldırmaya başlamıştı. Refah, Mısır sınırında son sığınma diyarıydı. Mazlum ve mağdur Filistin kahramanları, Refah’ta da tutunamazlarsa, Sina Çölü’ne sürgüne yollanacaklardı. İşbirlikçi SİSİ ve Sn. Erdoğan da işte bunu sağlamak ve hıyanete kılıf hazırlamak için buluşmuşlardı. Peki, bunların FETÖ’den ne farkları vardı? O, açıkça İsrail ve ABD’nin yanında duruyor, bunlar sözde atıp tutuyor, ama özde İsrail’e yarıyorlardı. Bu arada Fetullah Gülen gibi BEL’AM tipli sahte Mesih özentili Papalık misyonerleri ve CIA görevlileri tam bir münafıklık yapıyorlardı. Bakınız, Gazze’deki soykırıma rağmen, bu Sümüklü Böcek’in İsrail’i ve ABD’yi kınadığı ve mazlum Filistin’e sahip çıktığı bir tek cümlesine bile rastlanmamıştı. Bu ABD Senatosu, İsrail’e 14 milyar dolarlık yeni yardım paketini onaylamıştı. Amerikan Başkanları ve Senatör takımı 10-11 yaşındaki kız çocuklarıyla çirkef ilişkilere batırılmış ve MOSSAD tarafından kayıt altına alınmıştı. Bunlar şantaj unsuru olarak kullanılıp ABD’nin İsrail’e hizmetkârlığı sağlanmaktaydı.
HAMAS’ın rakamlarına göre, mücahit ve müstakim Filistin tarafında çoğu çocuk ve kadın 50 bine yakın şehit, 50 bin enkaz altında kayıp, 100 binden fazla sakat ve yaralı vardı. Artık İlahi nusretin yetişme zamanıydı. Bakara: 214. ayeti şöyle buyurmaktaydı:
“Yoksa siz, daha önce gelip geçen (kavimlerin durumu) başınıza gelmeden (onların İslam yolunda ve imtihan amacıyla çektiklerini siz de çekmeden; dünyada Adil Devlete erişeceğinizi, ahirette ise) cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine belalar, yoksulluk ve hastalıklar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda peygamber ve onunla birlikte iman eden kimseler; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek (kadar çaresiz kalmışlar ama buna rağmen davalarından asla caymamışlardı. Sadakat ve samimiyetlerini böylece ispat ettikten sonra) İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah’ın yardımı yakında erişecektir.”
BM Gn. Sekreteri Guterres bile, “Refah’a saldırmanın çok vahim sonuçları olacaktır!” diye uyarmıştı. Çünkü Refah, Gazze Şeridi’nin sonundaki ve Mısır sınırındaki son Filistin sığınağı konumundaydı. “Önünde ve sonunda emir (ve hüküm) Allah’ındır. İşte o gün mü’minler ferahlanıp sevineceklerdir.” (Rum Suresi: 4. ayeti) müjdesi yakındı!
Ümitsizlik küfre taşır; ümit ise imanın canıdır!
Zafer’in tarafını top tüfek değil, iman ve yürek belirlemiş olacaktır. Zayıf iman sahibi, düşmanını güçlü görüp peşinen onun karşısında ezilmeye başlayacaktır. Güçlü ve gerçek iman sahibine göre ise; Yüce Allah’ın kudreti karşısında, süper güçler bile hiç hükmünde sayılır. Nefislerinin, en düşük ve en çirkin isteklerine bile boyun eğen nice basit ve fasit insanlar vardır ki, BÜYÜK ADAM sanılır.
Erzincan Maden Felaketi, Ülkemizin Nasıl Peşkeş Çekildiğinin Fotoğrafıdır!
Altın arama ocaklarından çıkarılıp ve sağlı sollu çevreye yığılan topraklar önemli ölçüde siyanür taşımaktadır. Bu çamurların Fırat’a karışması büyük facialara yol açacaktır. Çevre Bakanlığı’nın dereyi kapatma girişimi de israftır. Amerikan şirketi ile Çalık ortaklığı, yılda 30 ton altın çıkarmaktadır. (50 ton olduğu da söyleniyor.) Türkiye’nin payı %8 kadardır. Her yıl yüzlerce ton siyanür ve sülfürik asit kullanılmaktadır. Fırat’a 350 m ötede bu zehirli atıklar yığılmaktadır. O süreçte Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner bu gerçekleri irdeleyince, Ergenekon Kumpası’na alınıp susturulmaya çalışılmıştı.
Erzincan İLİÇ Altın Madeni sahibi Alamos Gold’un CEO’su “John McCLUSKEY”in Küstahlığı!
Türk işçilerin emekleriyle adeta dalga geçen CEO, “Türklerin en iyi yaptığı iş, hafriyattır ve taşları bir yerden başka bir yere taşımaktır!” demekten sakınmamıştı. “Türkiye’deki altın madenleri için 100 milyon dolar yatırdık, kısa süre içinde 85 ton altın çıkardık ve 4 milyar dolar kazandık. Türkiye’nin yüksek enflasyon ortamında tüm işçiliği TL cinsinden yapıyoruz. Altın bize, ama siyanür Türklere kalıyor. Çok tatlı iş…” diyen Alamos Gold’un CEO’su, AKP iktidarının röntgenini yansıtmaktaydı.
Kanadalı Alamos Gold şirketi CEO’su John McCluskey’in açıklamaları şunlardı:
“Alamos Gold olarak, son 9 senede Türkiye’ye yaklaşık 100 milyon dolar yatırım yaptık, kazılarda çok başarılıydık. Mütevazı bir yatırım ile başladığımız ilk kazılardan sonra, yaklaşık 3 milyon ons’luk altın çıkardık, katma değer de buradaydı. Çok mütevazı bir sermaye yatırımı ile ilk madenimiz yoldadır. Bu maden için inşaat iznimizi yeni aldık. Çok uzun vadeli bir perspektife sahip bulunmaktayız. Biz 2009’dan beri Erzincan’dayız. İlk projemize 2010’da başladık. İlk üretimimizi 2020’de alacağız. O andan itibaren de 15 yıllık bir üretim programımız vardır. Türkiye’nin talihsizliğini kutlamak istemezsiniz sanırım, ancak döviz krizi ile üretim maliyetleri bizim lehimize oldukça düşmüş durumdadır. Biz Kirazlı’da fizibilite çalışması yaptığımızda 1 dolar 2.9 liraydı, şimdi 7 liranın biraz altındadır. Bunun bizim sermaye harcamalarımızda ciddi bir etkisi olacaktır. (Ve hele dolar 30 TL’yi aşarsa, bizim vurgun şansımız artacaktır!) Çünkü inşaat maliyetlerimizin %65’i Türk lirası ile yapılmaktadır. Diğer taraftan ise çok yüksek bir enflasyon oranı söz konusu. Dolayısıyla enflasyon Türk işçisinin bu kazancının bir kısmını geri alacaktır. Maaş ödemelerinin ne kadarı dolar ile ne kadarı TL ile yapılacak? diye sorulmaktadır. Hepsi Türk lirası ile yapılacaktır. Hiçbir yabancı çalışanı istihdam etmiyoruz. Aslında madenin kendisi sözleşmeli madeni olacaktır. Sözleşmeli personel kullanımı Türklerin çok iyi yaptığı bir şey sayılır. Hatta dünyada en iyilerden biriler. Hafriyat ve taşları bir yerden bir yere taşımakta dünyada onların tecrübesinde çok az ülke bulunmaktadır. Ayrıca kendi ekipmanları vardır. Kendi ekipmanlarını Türkiye’de üretiyorlar, bu durum, biz yabancı yatırımcıların çabasını ve kazancını artırmaktadır.” [1]
Demokratik Despotizmin Gardaşlığı!..
Sn. Erdoğan, %93 oyla tekrar Cumhurbaşkanı seçilen İlham Aliyev’i ağırlamıştı. Aliyev’le Erdoğan’ın pek çok ortak yanları vardı. Azerbaycan’da Aliyev’in özel gayretiyle yürürlüğe giren yeni siyasi partiler yasasına göre, ülkenin 3 küçük partisi de kapanma riskiyle karşı karşıyaydı. Ocak 2024’te uygulanmaya başlanan yeni yasaya göre, siyasi partilerin en az 5.000 (beş bin) üye kaydetmesi ve bu isimlerin adresleri ve telefonlarıyla, ilgili makamlara bildirilmesi şarta bağlanmıştı. Tamamına yakını iktidar ve Aliyev yanlısı güdümlü partilerin oluşturduğu parlamentoda tek sandalyesi bulunan Muhalif REAL Partisi’nin Başkanı Ilgar Memmedov; böylece en cılız muhalefetin bile yasaklandığını vurgulamıştı. Bunun gibi Müsavat Partisi Başkanı Arif Hacılı da bu yeni yasayla muhalif seslerin kısıldığını açıklamıştı. Ve zaten Azerbaycan’da Aliyev iktidarını tenkit eden bütün yazarlar ve fikir adamları cezaevlerine kapatılmış durumdaydı!.. Gazze’de mazlum Filistin Müslümanlarına acımasız bir soykırım uygulayan ve yüz binlerce masum insanı katledip sakat bırakan Siyonist İsrail’in akaryakıt ve doğalgaz ihtiyacını karşılayan… Ve ülkesinde İsrail’i kınayan miting ve protestolara izin vermeyen tek kahraman(!) olan İlham Aliyev’le, Sn. Erdoğan’ın gardaşlık aşkının mayası İsrail yandaşlığı olmasındı!?
Lütfi Yalman’ın hâlâ anlamadığı!?
IYFO İstanbul Hasbihal Meclisi’ne katılan güya SP Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Lütfi Yalman, “Erbakan Hocamız bir kez bile ‘İSRAİL DEVLETİ’ demedi. ‘Siyonist İsrail İşgal Gücü’ derdi Rahmetli… Dolayısıyla Tayyip (Erdoğan) Bey’e ulaşıp bu ifadeyi kullandırtmamız lazım!” teklifinde bulunmuşlardı. (19 Şubat 2024 – Milli Gazete – Sh: 8)
Şimdi sormak lazımdı:
1- Bu zavallılar, Tayyip Bey’in, kasıtlı ve hesaplı olarak iş birliği yaptığını bilmiyorlar mıydı?
2- Bazı ağabeyleri gibi, kendileri de mi ara sıra Tayyip Bey’le görüşüp bazı ricalarını iletiyor ve bu ilişkiden onur mu duyuyorlardı?
3- Yoksa milletimizi daha kolay ve daha rahat aldatması için Tayyip Bey’e böyle taktikler mi öğretiyorlardı?
4- Yahu, gerçekten bunlar hangi davaya ve hangi kafaya hizmet ediyorlardı?
İsrail’in Türkiye’yi dolaylı işgali mi yaşanmaktaydı?
Manisa Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yılmaz’ın: “Suriyelilere Hazine arazisi!” iddiası!
Manisa Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yılmaz, Suriyeli sığınmacıları Türkiye’de kalıcı hale getirmek için beş ildeki Hazine arazilerinin, Birleşmiş Milletler (BM) fonu ile Suriyelilere verilmesi yönünde talimat aldığını ancak bu talimatı kendi kentinde yerine getirmediğini açıklamıştı. Tolga Akalın ile kameralar önünde görüşen Manisa Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yılmaz’ın iddiaları, tartışmaya yol açmıştı. Yılmaz, “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) projesinde beş ilin seçildiği, Suriyelilere Hazine arazilerini verme” talimatı aldığını şu sözlerle aktarmıştı: “Cumhurbaşkanı’nın himayelerinde bir proje yapılıyormuş: FAO. Beş il seçmişler, geldiler buraya. Vali imzalamış, bizim de partner olarak imzalamamız gerekiyormuş. Birleşmiş Milletler’in bir başkanı geldi. ‘Suriyelilerin burada kalıcı olarak Hazine arazilerinin bunlara verilmesi, 30 dönüm 50 dönüm filan’ dedi. 3,8 milyon dolar bir hibe gönderilecekmiş… Sonra Yunt Dağı’nda, Recepli, Örselli, Karavelli’de bunlara yer vereceklermiş… Onlara: ‘Cumhurbaşkanımız söylemiş olabilir. Ben bunu imzalayamam’ dedim.” Maalesef Aydın, Bursa ve Balıkesir’in projeyi imzaladığını kaydeden Yılmaz, “Protokolü hazırlayanlar, ‘Buradaki asli unsurlar’ diyor. ‘Türk ve Suriyeliler eşit şekilde bundan faydalanır’ diyor. Dedim ki: Suriyeli asli unsur değil. Asli unsur biziz. Bunlar da burada mülteci, misafir statüsünde bulunduğundan imzalamıyorum. Bir kavga bir gürültü başladı. Kendilerine; “Ben size 4 milyon dolar vereyim, alın siz Amerika’ya götürün dedim” ifadelerini kullanmıştı. İddiayı Meclis’e taşıyan Kürşad Zorlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a, “Bu şekilde bir proje yürütülmekte midir? Yürütülmekte ise proje ile amaçlanan nedir? Projeye hangi illerde, ne kadarlık arazi tahsisi yapılması hedeflenmiştir?” sorularını aktarmıştı. [2]
Erdoğan’ın yıllarca hakaret, sonra ziyaret ettiği Mısır, Gazze sınırında duvarla çevrili yeni tampon bölge inşasına başlamıştı!
İsrail’in Gazze nüfusunun yarısından fazlasının sığındığı Refah’ta planladığı kara harekâtına ilişkin endişeler artarken, yeni uydu görüntüleri Mısır’ın Gazze’nin güney sınırı boyunca kilometrelerce genişlikte bir tampon bölge inşa ettiğini ortaya çıkarmıştı. Maxar Technologies tarafından çekilen uydu görüntüleri, Gazze sınırının yaklaşık 3,5 kilometre batısında Şeyh Zuweid-Rafah Yolu boyunca uzanan duvarın inşaatının devam ettiğini kanıtlamıştı. Videoda yol boyunca vinçler, kamyonlar ve beton bariyerlerin kurulduğu anlaşılmaktaydı. İnşaatı kamuoyu önünde kabul etmeyen Mısır’da Dışişleri Bakanlığı 11 Şubat’ta İsrail’i olası Refah saldırısı ve “Filistin halkını yerinden etmesi” konusunda uyaran bir açıklama yayımlamıştı. Wall Street Journal, ismini açıklamayan Mısırlı yetkililere dayanarak, bölgede 100 binden fazla insanı barındırabilecek “20 kilometrekare duvarla çevrili bir alan” inşa edildiğini yazmıştı. Londra merkezli Sina İnsan Hakları Vakfı tarafından 12 Şubat’ta, bir vincin yol boyunca beton duvarları kaldırdığını gösteren bir video yayınlanmıştı. Ayrıca inşaat ekiplerinin zemini düzleştirdiği görülüyordu. Sivil toplum örgütü, iki yerel müteahhidin kendilerine “duvarın Mısır silahlı kuvvetleri tarafından yaptırıldığını” söylediğini aktarmıştı.
Bu şeytani plan, Refah dahil Gazze Şeridi’nin tamamen boşaltılması, Filistinlilerin Sina Yarımadası’na taşınması amacıyla hazırlanmıştı. Sisi ve Erdoğan ise bu Siyonist plana taşeronluk yapmaktalardı.
İsrail’in, Mısır sınırındaki Refah kentine saldırısına dünyadan tepkiler artmıştı!
İsrail hükümetinin Mısır sınırındaki Refah kentine kara saldırısı başlatacağına ilişkin ifadelerinin ardından birçok ülke ve uluslararası kuruluştan İsrail’e tepkiler yağmıştı. İsrail’in, Gazze’nin Mısır sınırındaki Refah’a saldırılarında 100’den fazla kişi katledilmiş durumdaydı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, New York’ta 8 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında, Gazze halkının oraya gitmek istediği için gitmediğini, mecbur bırakıldıklarını kaydederek, “Han Yunus ve Gazze’nin diğer taraflarında gördüğümüz korkunç trajedi, Refah’ta da olmadan insani ateşkes sağlanmalıdır.” ifadesini kullanmıştı.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, 8 Şubat’ta Gazze’nin güneyine doğru itilen yüz binlerce kişinin dar bir bölgeye sıkıştığını hatırlatarak, “(İsrail’in) Hemen ya da yakın zamanda Refah bölgesinde askeri operasyonlara başlayacağı yönündeki planları görmedik. Filistinliler, Refah bölgesinde içinde ve çevresinde korunuyorlar. Orada yerlerinden edilmiş çok sayıda insan var. Şu anda (Refah’taki) bu insanlara yönelik askeri operasyonlar bir felaket olur ve bu bizim destekleyeceğimiz bir şey değil.” açıklamasında bulunmuşlardı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel de Biden yönetiminin Refah’a yönelik askeri operasyonu desteklemediğini vurgulamıştı. [3]
Özetle; Mısır, İsrail’in Refah’a saldırı açıklamasının ardından Filistinlilerin barınması için “tampon bölge” inşa etmeye başlamıştı. Böylece, İsrail’in Gazze’yi Filistinlilerden arındırma hedefi de gerçekleşmiş olacaktı. Böylece İsrail amacına ulaşmış olacaktı. Ardından Lübnan’ın güneyi ve sonra Suriye’nin güneyine ve ardından Türkiye’ye saldıracaktı.
Güney Afrika, UAD’ye İsrail’in Refah’a saldırı planı nedeniyle yeni tedbir talebinde bulunmuşlardı!
Uluslararası Adalet Divanı (UAD); İsrail’in, Refah kentine planladığı saldırının ortaya çıkaracağı büyük çaplı öldürme, zarar verme ve yıkım eylemleri sebebiyle Güney Afrika Cumhuriyeti’nin acil şekilde yeni tedbirlere hükmedilmesini talep ettiğini açıklamıştı. Güney Afrika’nın başvurusuna göre, İsrail’in, Refah kentine planladığı saldırı büyük çaplı öldürme, zarar verme ve yıkım eylemlerine neden olacak ve bu, hem Divan’ın 26 Ocak tarihli ihtiyati tedbir kararlarının hem de Soykırım Sözleşmesi’nin ciddi ve telafisi mümkün olmayan şekilde ihlal edilmesi anlamını taşımaktaydı. Güney Afrika’nın başvurusunda, UAD İç Tüzüğü’nün 75. maddesi uyarınca davanın her aşamasında tedbir kararlarına hükmedebileceği ifade edilirken, 26 Ocak’tan bu yana Gazze’deki durumda Mahkeme’nin acil dikkatini gerektiren önemli gelişmeler olduğu vurgulanmıştı. Normalde 280 bin kişinin yaşadığı Refah’ta şu anda yarısından fazlasını çocukların oluşturduğu yaklaşık 1,4 milyon kişinin çoğunlukla derme çatma çadırlarda yaşadığına işaret edilen başvuruda, Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin, “Refah’taki Filistinli nüfusun tahliyesi için ‘hiçbir seçenek’ olmadığı” şeklindeki açıklamasına atıfta bulunmuşlardı.
Başvuruya göre, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve çok sayıda uluslararası sivil toplum kuruluşu, Refah’taki insani drama dikkati çekiyor. Başvurusunda, UAD’nin ciddi zararlara yol açabilecek çok acil durumlarda duruşma yapmaya ihtiyaç duymaksızın derhal tedbir kararlarına hükmedebileceğini belirten Güney Afrika, Divan’ın bu yetkiyi kullanarak, İsrail’in Refah’taki saldırılarına ilişkin yeni tedbir kararına hükmetmesi talebini aktarmıştı.[4]
İsrail’in hazırladığı her iki savaşı bitirme planında da Refah’a saldırı vardı!
Netanyahu topyekûn bir zafer isterken, Gantz uzun bir ara teklifinden yanaydı. Han Yunus’taki çatışmalarsa yoğunlaşmıştı. İsrailli yetkililer, HAMAS’la esir takası konusunda olası bir anlaşma ihtimali dışında Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirmek amacıyla hem Tel Aviv hem de Washington için kabul edilebilir bir takvim ayarlamıştı. Yetkililer her halükârda sınır şehri Refah’a saldırıyı da içeren bir planda buluşmuşlardı. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot gazetesinden aktardığına göre, İsrail Savaş Kabinesi savaşı sona erdirmek için stratejik bir plan geliştirme çabasındaydı. Savaş Kabinesi üyeleri arasında, savaş hedeflerinin tamamına veya mutlak çoğunluğuna ulaşılmasını sağlaması beklenen bu türden en az iki plan hazırlanmıştı. Birincisi, Başbakan Binyamin Netanyahu ve ABD’deki elçisi, Stratejik İşler Bakanı ve Savaş Kabinesi üyesi Ron Dermer’in planıydı. İkincisi ise Savaş Kabinesi’ndeki iki Bakanın, eski Genelkurmay Başkanları Benny Gantz ve Gadi Eisenkot’un planıydı.[5]
İşgalci İsrail ‘güvenli bölge’ dediği Refah’a saldırmıştı!..
Soykırımcı İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik 7 Ekim’de başlattığı havadan, denizden ve karadan saldırılar 129 gündür aralıksız devam ediyordu. İsrail’in, güvenli bölge olduğunu iddia ederek insanları sürdüğü Gazze’nin Mısır sınırındaki Refah’a saldırılarında 100’den fazla kişi ölmüştü. Borrell, ‘Artık endişemizi ifade etmekten başka bir şey yapmalıyız. Artık birçok kişi İsrail’in eylemlerinin orantılı olmadığını, ölü sayısının kaldırılamayacak düzeyde olduğunu söylüyor.’ diyerek uyarmıştı. İsrail güçlerinin Gazze Şeridi’nin çeşitli bölgelerine kara, hava ve denizden yürüttüğü saldırılar, ardında ölü ve yaralıların yanı sıra büyük yıkımlar bırakarak 129. gününde de sürüyordu.[6]
Siyonizm Açısından; Filistin Halkını Sina’ya Sürgün için Amerika-Arap-İsrail Koalisyonunun Gizli İttifakı!
Direniş Ekseni’nin İsrail’e topyekûn savaş ilan ettiğini varsayalım. Batılı ülkelerin safı zaten açıktı. Böylesi bir savaşta Arap Birliği, İslam İşbirliği Örgütü ve Körfez İşbirliği Konseyi hangi safta yer alırdı? İsrail’in Gazze’nin Mısır sınırındaki Refah kentine saldırmasıyla savaşta son aşamaya geçilmiş olacaktı. Refah’ın savaştaki son durak olacağı beklentisi, uluslararası siyasi atmosferle ve İsrail saldırılarının sıralamasıyla doğrudan alâkalıydı. İsrail rejiminin Gazze Şeridi’ne yaptığı saldırılar özetle şu sırayla yapılmıştı. İsrail rejimi kara saldırısından önce Gazze Şeridi’nin kuzeyine havadan halı bombardımanı yaptı ve kuzey bölgelerindeki halkı güneye göç etmeye zorladı. Kara saldırısını ise üç aşamalı olarak planlamıştı.
Birinci aşamada, Gazze’nin kuzey, orta ve güney bölgeleri arasındaki bağlantıları kopardı. Saldırılarını Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Beyt Hanun, Beyt Lahiya ve Gazze kentlerine yoğunlaştırdı. İkinci aşamada, Gazze Şeridi’nin orta bölümünü hedef aldı. Cuhr ed-Dik, Bureyc, Deyr el-Beleh, bu aşamada ana hedefler oldu. Üçüncü aşamada ise saldırılar güneye kaydırıldı. Şu an Han Yunus’a yönelik saldırılarını sürdüren Siyonist İsrail rejimi, son aşama olarak Mısır sınırındaki Refah kentini hedef almıştı.
Refah kentinin savaşın son durağı olacağı varsayımı, sadece uluslararası siyasi şartlarla alâkalı sanılmasındı. Gazze Şeridi’nin coğrafi bölgeleri ve rejimin bu saldırı sıralaması da Refah kentinin savaşın son durağı olacağını hatırlatmaktaydı. Zira Mısır’ın iş birliği yapmaması nedeniyle Selahaddin Ekseni’ne saldırı, gündemden çekildiğine göre; İsrail ordusu Refah kentine karadan girdiği zaman Gazze Şeridi’nde ayak basmadığı hiçbir yer kalmamış olacaktı. Yani Refah kenti, İsrail rejiminin savaşın başlangıcında koyduğu hedefleri gerçekleştirebileceği son yer konumundaydı. Çünkü Gazze Şeridi’nin daha önce girdiği kuzey ve orta kesimlerinde ne HAMAS’ı saf dışı bırakmıştı ne de direnişçiler tarafından tutuklanan İsrailli esirleri kurtarmıştı. Tam aksine İsrail’in Refah saldırısı, İslam ve HAMAS cephesinin FERAHINI hazırlayacaktı!
Refah Kenti Son Sığınaktı!
Gazze Şeridi’nin güneyinde, Mısır sınırında yer alan Refah kenti, İsrail saldırıları nedeniyle yerlerinden edilen yüz binlerce kişinin sığındığı bir bölge konumundaydı. Şehir, 2,3 milyon ile Gazze’nin yaklaşık yarı nüfusuna ev sahipliği yapmaktaydı. İsrail güçleri, Refah kentini sık sık hava saldırılarıyla hedef almıştı. İsrail’in Refah kentine kara saldırısı başlatması halinde sivillerin Gazze Şeridi’nde sığınacak yerleri kalmayacaktı. İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda en az 20 bini çocuk, 10 bini kadın olmak üzere, 50 bin Filistinli öldürülmüş durumdaydı. Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tamamen tahribata uğramıştı.[7]
Refah’a sığınan Filistinliler, “Gazze’den ayrılmaktansa ölmeyi tercih ettiklerini” açıklamıştı!
Siyonist İsrail’in katliamları, Gazzelilerin direncini kıramamıştı. Refah’a sığınan Filistinliler, “Her ne olursa olsun Gazze’den ayrılmaktansa ölmeyi tercih ettiklerini” vurgulamışlardı.
İşgalci İsrail’in, uluslararası uyarılara rağmen saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentine sığınan Filistinliler, “kara saldırısı endişelerine rağmen bölgeyi terk etmeyeceklerini” vurgulamışlardı. Gazzeli 62 yaşındaki Raid eş-Şurafa, “Burada öleceğiz. Mısır Sina’sına göç etmeyeceğiz. Beni öldürseler de Refah’tan çıkmam. Bu sadece benim değil, tüm halkın yaklaşımı. Gazze’de ölürüm, ama buradan gitmeyi düşünmem bile!” sözlerini haykırmıştı.
Gazzeli 19 yaşındaki Kusay Abdüllatif de, İsrail’in yüz binlerce sivilin sığındığı Refah’a kara saldırısı başlatmasından endişe duyduklarını hatırlatmıştı. Refah’ın dışına çıkmak fikrini reddeden Abdüllatif, “Refah, yerinden edilmiş insanlarla tamamen dolmuş durumda. Her yer kalabalık. Gazze Şeridi’nde güvenli bir nokta kalmadı” diye uyarmıştı. Gazzeli genç, uluslararası toplumun İsrail’in Filistin halkına karşı gerçekleştirdiği katliamlar ve zorla yerinden etme politikası karşısındaki sessizliğine anlam veremediklerini ve şaşkın olduklarını vurgulamıştı. Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Beyt Hanun kentinden zorla yerinden edildiğini ifade eden bir diğer Filistinli İnsirah Hamed, işgalci İsrail’in Refah’a saldırması halinde korkunç katliamlar yapacağını aktarmıştı. Olası bir kara saldırısı karşısında Refah’taki yoğun insan nüfusunun karşı karşıya kalacağı durumun endişe verici olacağını belirten Hamed, tüm bunlara rağmen Gazze Şeridi dışına göç etme fikrini reddettiğini tekrarlamıştı. Hamed, “Sina’ya ya da başka bir yere gitmektense, Gazze Şeridi’nde ölmeyi tercih ederim. Vatanımız olmayan bir ülkede ne yapacağız?” diye haykırmıştı.
Filistin, kurtlar sofrasındaydı ve artık kutlu kurtarıcı ortaya çıkmalıydı!
İşgalci İsrail çetesi, bunca desteğe rağmen, Filistin mücahitleri karşısında hezimete uğramıştı. Şimdi sinsi planlar ve meşru olmayan yöntemlerle sonuç almaya çalışmaktaydı! Siyonistlerin en büyük destekçisi; başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı’nın işbirlikçi yöneticileri olmaktaydı. ABD ve İngiltere; çocuk, kadın ve sivil halkla savaşan soykırımcıya, şartsız ve limitsiz destek veriyorlardı. Vahşet noktasına ulaşmış soykırımın yanında yer alan Batı ülkeleri dünyada devamlı güven ve itibar kaybediyorlardı. 1945’te kurulan BM, çeşitli kurumlarıyla insan hakları, barış, güvenlik, eşitlik gibi konularda insanlığa vaatlerde bulunmuştu. BM içinde ağırlıklı yeri olan ABD, İngiltere ve Fransa bu süreçte Filistin’deki işgali bile durduramamıştı. Dahası, işgalciyi teşvik etmekten utanmamışlardı. Bu yüzden barış ve güvenliği sağlamak konusunda BM’nin fonksiyonu kalmamıştı. Şimdi gözler adalet, şefkat ve merhametiyle dünyayı kuşatacak İslam Birliği’ne çevrilmiş durumdaydı.
Dünyada sömürgeciliğin babası sayılan İngiltere, sömürerek var olmaya alışmıştır. Sömürgeler Bakanlığı, bütün dünyayı sömürü alanı sanmaktadır. Siyonist Yahudi güdümlü İngiltere’nin Osmanlı’yı yıkmaktaki rolü açıktır. 1. Dünya Savaşı sürerken, İngilizler 1917’de Filistin’i işgale başlamıştır. Sonra Yahudileri bölgeye taşımıştır. BM’den İsrail’in devlet olması kararını çıkartarak Filistin’in işgalini İsrail’e bırakmıştır. İsrail, 76 yıldır bölgeyi savaş alanına çevirmiş bulunmaktadır. HAMAS’ın Aksa Tufanı harekâtı, İsrail’i bozguna uğratmıştır. HAMAS, 7 Ekim’den bu yana askeri üstünlüğü elinde tutmaktadır. İsrail Gazze’yi kara, deniz ve havadan bombalamıştır. Buna rağmen netice alamamıştır. İşgalciyi geldiği yere gönderme zamanıdır.
İşbirlikçiler Yenilmiş Durumdaydı!
HAMAS’ın atağa geçtiği 4 ayı aşan süre içinde, İsrail ve Batı ülkelerinin reklâm edildiği gibi “güçlü” olmadığı yakından anlaşılmıştır. Yakın zamana kadar İngiltere perde arkasındaydı. Herhalde, dublör kullanıyordu. Yemen’deki Husiler’in, İsrail’e giden ticaret gemilerinin Kızıldeniz’den geçmesine izin vermemesinden itibaren, İngiltere perde arkasından çıkmış ve İsrail işbirlikçisi olduğunu ortaya koymuşlardır. ABD ile birlikte Husiler’e karşı 400’den fazla hava saldırısı yapmışlardır. Fakat nafile! Husiler geri adım atmamıştır. ABD ve İngiltere’nin birlikte yaptığı hava saldırılarıyla Husiler’i yıldırma çalışmaları karşısında, Husi Tümgenerali Abdüsselâm Cahaf, saldırıların kendilerini Gazze’yi savunmaktan alıkoyamayacağını açıklamıştır: “Yemin ediyoruz, parçalanmış atomlara ayrılsak bile Gazze’yi terk etmeyeceğiz. Oraya giden Siyonist gemileri hedef almaya devam edeceğiz.”
ABD, direniş karşısında bocalamaya başlamış ve Husi direnişine karşı Çin’den yardım istemek zorunda kalmıştır. Hâlbuki Husiler devlet bile sayılmamaktadır. Yemen’deki hükümetin ABD yanlısı politikalarını protesto etmek için kurulmuş bir grup konumundadır. Koskoca 2 milyarlık İslam dünyası bile bu gerçeği kavrayamamıştır. İnançlarından aldıkları onurlu bir duruşla, baştan beri Kudüs, Mescid-i Aksa ve kutsal Filistin topraklarını savunan mücahitleri zalimlerin insafına terk etmek imanla, vicdanla bağdaşmamaktadır. ABD halkı Biden yönetiminden rahatsızdır. Hükümetin İsrail’e sınırsız yardımını istemiyorlar. Temsilciler Meclisi son yardım kararını onaylamadı. Biden önümüzdeki başkanlık seçiminde seçilememekten endişe duymaktadır. 25 eyalet, Teksas’la Meksika arasındaki sınır sorununda Biden’ı suçlamaktadır.
[1] (https://www.youtube.com/watch?v=2zMiDYXlWEE – 31 Temmuz 2019)
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/…
[3] 12 Şubat 2024 – aa.com.tr/tr
[4] 13 Şubat 2024 – trthaber.com
[5] 14 Şubat 2024 – indyturk.com
[6] 12 Şubat 2024 – yirmidort.tv
[7] https://www.yirmidort.tv/dunya/israil-refaha-saldiriyor-onlarca-kisi-hayatini-kaybetti-
İsrail’in Refah saldırısı, İslam ve HAMAS cephesinin FERAHINI hazırlayacaktı!
HAMAS’ın rakamlarına göre, mücahit ve müstakim Filistin tarafında çoğu çocuk ve kadın 50 bine yakın şehit, 50 bin enkaz altında kayıp, 100 binden fazla sakat ve yaralı vardı. Artık İlahi nusretin yetişme zamanıydı. Bakara: 214. ayeti şöyle buyurmaktaydı:
Yoksa siz, daha önce gelip geçen (kavimlerin durumu) başınıza gelmeden (onların İslam yolunda ve imtihan amacıyla çektiklerini siz de çekmeden; dünyada Adil Devlete erişeceğinizi, ahirette ise) cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine belalar, yoksulluk ve hastalıklar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda peygamber ve onunla birlikte iman eden kimseler; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek (kadar çaresiz kalmışlar ama buna rağmen davalarından asla caymamışlardı. Sadakat ve samimiyetlerini böylece ispat ettikten sonra) İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah’ın yardımı yakında erişecektir.
BM Gn. Sekreteri Guterres bile, “Refah’a saldırmanın çok vahim sonuçları olacaktır!” diye uyarmıştı. Çünkü Refah, Gazze Şeridi’nin sonundaki ve Mısır sınırındaki son Filistin sığınağı konumundaydı. “Önünde ve sonunda emir (ve hüküm) Allah’ındır. İşte o gün mü’minler ferahlanıp sevineceklerdir.” (Rum Suresi: 4. ayeti) müjdesi yakındı!
Refah kentinin savaşın son durağı olacağı varsayımı, sadece uluslararası siyasi şartlarla alâkalı sanılmasındı. Gazze Şeridi’nin coğrafi bölgeleri ve rejimin bu saldırı sıralaması da Refah kentinin savaşın son durağı olacağını hatırlatmaktaydı. Zira Mısır’ın iş birliği yapmaması nedeniyle Selahaddin Ekseni’ne saldırı, gündemden çekildiğine göre; İsrail ordusu Refah kentine karadan girdiği zaman Gazze Şeridi’nde ayak basmadığı hiçbir yer kalmamış olacaktı. Yani Refah kenti, İsrail rejiminin savaşın başlangıcında koyduğu hedefleri gerçekleştirebileceği son yer konumundaydı. Çünkü Gazze Şeridi’nin daha önce girdiği kuzey ve orta kesimlerinde ne HAMAS’ı saf dışı bırakmıştı ne de direnişçiler tarafından tutuklanan İsrailli esirleri kurtarmıştı. Tam aksine İsrail’in Refah saldırısı, İslam ve HAMAS cephesinin FERAHINI hazırlayacaktı!
Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, Kur’an’a Tercüman olan MİLLİ ÇÖZÜM = ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZ’IN Kur’an’ın verdiği yüksek ferasetle söyledikleri bir bir gerçekleşiyor… Milli Çözüm asrımızın tercümanlığını hakkıyla yerine getirmekte… Milli Çözüm’e tâbi ve taraf olanlar hiçbir zaman ne yanıldılar ne kandırıldılar ne aldatılabildiler… Elhamdülillah hep haklı çıktılar hep o haklılığın huzurunu onurunu yaşadılar yaşamaya devam ediyorlar… Milli Çözüm’e = Üstad Ahmet AKGÜL Hocamıza minnettarız…
Milli Çözüm, ruhi açlığımızı İMANİ KONULARLA VE ÜMİT AŞILAYARAK giderdi gidermeye devam ediyor… Makalede geçen Hocamızın şu veciz sözünü yinelemek istiyorum:
” Ümitsizlik küfre taşır; ümit ise imanın canıdır!
Zafer’in tarafını top tüfek değil, iman ve yürek belirlemiş olacaktır. Zayıf iman sahibi, düşmanını güçlü görüp peşinen onun karşısında ezilmeye başlayacaktır. Güçlü ve gerçek iman sahibine göre ise; Yüce Allah’ın kudreti karşısında, süper güçler bile hiç hükmünde sayılır. Nefislerinin, en düşük ve en çirkin isteklerine bile boyun eğen nice basit ve fasit insanlar vardır ki, BÜYÜK ADAM sanılır.”
Husiler’i, Hamas’ı yenemeyenler, Hizbullah’tan çekinenler;
İran’ın tehditlerinden dolayı marketlerde ki stokları tüketip sığınaklara koşuşturanlara bir dip not..
Daha, Çanakkale ruhu = Milli Görüş duruşu = Milli Çözüm şuuru ile karşılaşmadınız!
Çok yakında kaçacak delik arayacaksınız..
Akdeniz’in serin sularında boğulmaya hazır mısınız?
Mehmetçiğin kanının aktığı Amik Ovası sizlere mezar olacak Allah’ın izniyle…
Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde (tam bir pişkinlikle): “Biz sadece (halkın ahlâkını ve toplum nizamını düzeltip iyileştirmek isteyen) ıslah edicileriz” demekte (ve fesatlıklarına ıslah kılıfı geçirilmekte)dir.
2:12
İyi bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar (sosyal ve siyasal hayatı ve tabiatı bozanlar) kendileridir, ama (bunun) şuurunda değillerdir.
ERBAKAN HOCAMIZIN ADİL DÜZEN PROJELERİ VE MİLLİ ÇÖZÜM!
Başlığa bakınca; Erbakan Hocamızın Adil Düzen projeleri ile Milli Çözüm arasında nasıl bir bağ kurduğumuz akıllara gelebilir. Ama bu durumu çözmek çokta zor olmasa gerek. Gelin kısaca durumu özetleyeyim.
1-Erbakan Hocamızı ve Milli Görüş davamızı gerek yaşarken, gerekse vefat ettikten sonra hakkıyla savunan, tüm saldırılara ve iftiralara anında karşılık verip gereğini yapan, Milli Çözüm’den başka bir ekip ve oluşum var mı?
2-Erbakan Hocamızı ve dünya çapındaki program ve projelerini tam anlamıyla anlayan, anlatan ve uygulanması için ilmi, bilimsel, teknik çalışmalar yapıp insanlara ulaştıran Milli Çözüm’den başka bir ekip ve oluşum var mı?
3-Erbakan Hocamızın hazırladığı ve ne Ondan önce, nede Ondan sonra böylesi bir hazırlık ve çalışmaya rastlanılmamış, tamamiyle orijinal olan Adil Düzen program ve projelerine inanan, yoğun çalışmalar sonucunda kitap haline getiren, tüm dünya okuyup anlasın ve uygulansın diye yabancı dillere çevirisi yapılıp, ülkelerin devlet başkanları başta olmak üzere, ilim bilim ve yetkili mercilere ulaştıran Milli Çözüm’den başka bir ekip ve oluşum var mı?
Altını peşkeş çek hemde tarihin görmediği payla. Şu paylaşıma bakarmısınız çıkan bizim altınımızın %96’sı onlara, geriye kalanı (zehiri, ölümü) bizlere(ülkemize)…
AKP’nin hangi bir talanını, zulmünü sayalım.
Evet, tarihte eşi görülmeyen talan ve zulme karşılık, tarihte görülmemiş bir hezimet ve devrilişin geleceği ise Kur’an’ın bir dersidir!
Çünkü hak ettiniz. Beterini hak ettiniz.
Siyonizm’e, işbirlikçilerine daha büyük bir ceza ise Milli Çözümün işbaşına geçmesi olacaktır.
Milli Çözüm iktidarında münafığa, münafıklığa geçit olmayacak.
Milli Çözüm iktidarında zulme, sömürüye geçit yok.
Milli Çözüm iktidarında münafık, sömürücü, zalim “adam olmazsa” kaçacak delik arayacak!..
Elindeki zahiren çok çüzzi bir imkanla(iktidar gücü/yetkisi yokken) tüm münafıkların hakkından gelen Üstad Ahmet Akgül Hocamız, devlet gücüyle inşallah tüm insanlığa nefes olacak ve adalet, barış, bereket getirecek Adil Düzeni kuracak Allah’ın izniyle.
HALLAÇ PAMUĞU GİBİ DAĞILAN İSRAİL VE İŞBİRLİKÇİLERİ
İsrail medyası: “Durum sanılandan daha kötü” diye yazmıştı.
“İsrail medyası, İsrail’in savaşın ardından, başta Filistin direnişinin ortadan kaldırılması olmak üzere hedeflerine ulaşmada uzun süreli zorluklar yaşayacağını tahmin etmediğini kaydetti.
Ayrıca, savaştan ve Lübnan ile kuzey cephesinin açılmasından altı ay sonra, kuzey yerleşimlerindekilerin evlerine ne zaman döneceklerinin belli olmadığı belirtildi. Buna ek olarak, önümüzdeki altı ay içinde bu bölgede güvenliğin sağlanıp sağlanamayacağının da belirsiz olduğu vurgulandı.
Aynı yayın organı, İsrail’de devam eden iç bölünmeye de dikkat çekerek, “Altı ayın ardından hâlâ kendi içimizde bölünüyoruz” dedi.”
Başka bir yayın organında ise şu ifadelere yer verilmişti:
“Son aylarda güney Gazze Şeridi’ne giren İsrail kuvvetlerinin geri çekildiğini bildirdi.
Savaşın başlamasından bu yana 6 aydan fazla bir süre geçmesine rağmen İsrail’in belirtilen hedeflerine ulaşamadığı belirtildi.
Haberlere göre, 7. Zırhlı Tugay da dahil olmak üzere üç tugaydan oluşan 98. Tümen, dört ay süren çatışmaların ardından Han Yunus’tan çekildi. Bu, kara işgalinin başlamasından bu yana gerçekleşen ilk çekilme oldu.
Gazze Şeridi’nde sadece bir tugayın, Nahal Tugayı’nın konuşlu olduğunu açıklandı. Tugayın ana görevinin Netzarim Koridoru’nun güvenliğini sağlamak ve Gazze sakinlerinin kuzey Şeridi’ne dönüşünü engellemek olduğu vurgulandı.
Geri çekilme, Filistin Direnişi’nin İsrail güçleriyle birçok cephede karşı karşıya gelmeye, hassas pusular kurmaya ve İsrail saflarında kayıplar vermeye devam ettiği bir sırada gerçekleşti.”
Tabii, bu geri çekilmenin taktik bir çekilme olup REFAH SALDIRISINA hazırlık amaçlı olduğu da yazılıyordu basında…
T.C. TİCARET BAKANLIĞI İSRAİL’LE TİCARETİ KABUL ETMEK DURUMUNDA KALIYORDU
Gazze’nin Aslanı lakaplı Yahya Sinvar, Mayıs 2022’de ne güzel söylemişti:
“Bu şehir tüm normalleşenleri ifşa edecek, tüm düzenbazları rezil edecek, tüm terk edenlerin ve tavizcilerin hakikatini ortaya çıkaracak.”
Bu AKP’liler; işkembelerini devletin ve milletin malını haksız yere haramla doldurmalarından olsa gerek, Hakkı ve apaçık hakikatleri bâtıl, bâtılı ise Hakk imiş gibi görüyorlar veya şeytana uşak olduklarından bile bile öyle gösteriyorlardı.
“(Bunlar bile bile Hakkı) Yalanlamışlar ve kendi hevâlarına uymuşlardı. Oysa her emir (iş) sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.
Andolsun, onlara (kendilerini şirkten ve şekavetten) caydırıp vazgeçirtecek nice haberler gelip ulaşmıştır.
(Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış hikmet (kurallarıdır). Fakat (bu) uyarmalar (zalimlere ve hainlere) bir yarar sağlamamıştır.
(Ey Resulüm!) Öyleyse (şimdi) Sen onlardan yüz çevir (ve kendi hallerine bırak ki:) O çağırıcı (resmi ve yetkili davet yapıcı)nın hiç (tahmin ve) tasavvur olunmayan (ve herkesi şaşkınlıkta bırakan) bir şeye çağıracağı (hiç kimsenin ummadığı bir davet ve duyurunun yapılacağı) gün (gör ki halleri nasıl olacaktır)!” (Kamer Suresi: 3-6)
Bu olaylar neticesinde hem insanlık bir anda uyanmış, hemde herkesin ayarı ortaya çıkmış durumdadır. Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır hiç şüphesiz. Şartlar ve insanlık Adil Düzen Devrimine bi nevi hazır hale gelmiş kutlu şahsın Siyonizmin beynini dağıtma ve mükemmel medeniyeti ilan etmesi yakındır inşallah. Bu uğurda hizmeti geçenlerden olmak temennisiyle.
Zalim firavun’un nesli siyonist İsrail, aynı firavun gibi mazlumları ve Müslümanları denize kadar kovaladı. Tarihin görmediği zulümleri işledi. Küçücük yavrulara tonluk bombalar attı. Ancak yenemedi, teslim alamadı ve alamayacak. Sıra geldi denizin yarılmasına. Bakalım Rabbimizin inayetiyle yere batırılacak bu şeytan uşaklarının çırpınışları kendilerini kurtarmaya yetecek mi göreceğiz!
ABD, direniş karşısında bocalamaya başlamış ve Husi direnişine karşı Çin’den yardım istemek zorunda kalmıştır. Hâlbuki Husiler devlet bile sayılmamaktadır. Yemen’deki hükümetin ABD yanlısı politikalarını protesto etmek için kurulmuş bir grup konumundadır. Koskoca 2 milyarlık İslam dünyası bile bu gerçeği kavrayamamıştır. İnançlarından aldıkları onurlu bir duruşla, baştan beri Kudüs, Mescid-i Aksa ve kutsal Filistin topraklarını savunan mücahitleri zalimlerin insafına terk etmek imanla, vicdanla bağdaşmamaktadır. ABD halkı Biden yönetiminden rahatsızdır. Hükümetin İsrail’e sınırsız yardımını istemiyorlar. Temsilciler Meclisi son yardım kararını onaylamadı. Biden önümüzdeki başkanlık seçiminde seçilememekten endişe duymaktadır. 25 eyalet, Teksas’la Meksika arasındaki sınır sorununda Biden’ı suçlamaktadır…
Gazze tüm zalimlerin bataklığı olacak inşaAllah!
Dünya artık tam olarak ikiye bölünmüştür!Dil , din mezhep ayrımı olmamak üzere Hakk (mazlumların) yanında olanlar birde zalimin tarafını tutanlar!
Bir tarafta at gözlüğü takan müslümanlar ,diger tarafta Müslümanların yanında olan fakat dini farklı olan milletler! Acaba Ahirette nasıl bir son olacak değil mi?
Mazlumun yanında yer almanın kalitesini ,degerini Ahirette daha net göreceğiz…Müslümanım deyip namaz kılarken o secdeye koyduğun kafanı neden çalıstırmadın diye Allah sana sormayacak mı? Mazlumun başına bombalar yağarken sen hâlâ İsrail e destek verenlere destek verdin bu en büyük hatanız oldu…Bedelini siz düşünün!
Mazlumların yardımcısı Allah CC olduğuna göre Gazze zalimlerin bataklığı olacak ve tüm dünya huzur bulacak inşaAllah!
Firavun kendi kavmi içinde bağırıp dedi ki, ey kavmim, Mısırın mülkü ve şu altında bakmakta olan nehirler, Nil’in Kolları ve kanalları benim değil mi?
yoksa ben şu Musa’dan daha hayırlı değil miyim, ki o aşağı köle sınıfından bir Zavallı kimsedir ve neredeyse sözünü anlatmaktan aciz birisidir.. zuhruf 51 52 ayet.. Firavunun tehdidi,
Fakirlik, açlık, korku, mallardan ve canlardan eksiltme, inkarcıların tehditleri iftiraları, ve tuzakları gibi olaylarla karşılaştıklarında sabır gösteren Müslümanların, ancak imanlarını artırmıştir. (
Hani) Dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, sizi Firavun ailesinin (ve zalim hükümetinin) elinden kurtardığımızı da hatırlayın. (Ki) Onlar, kadınlarınızı (kızlarınızı) diri (sağ) bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir (bela) imtihan vardı.
Neredeyse (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için Seni rahatsız ve tedirgin ediyorlardı (ve saldırmaya kalkışacaklardı; oysa) bu durumda kendileri de Senden sonra az bir süreden başka kalamazlardı.
Ey zalimler ve onun isbirlikcileri, yakında yenilecek ve yıkılacaksınız…..