YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6574db9d5cdf9
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 3 4
Bugün : 107
Dün : 11955
Bu ay : 110977
Geçen ay : 302569
Toplam : 21353959
IP'niz : 18.205.26.39

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

SAADET; BİR PARTİ TEŞKİLATI MIYDI, YOKSA “ASLI GÜDÜK” TARİKATI MIYDI?

 

SAADET; BİR PARTİ TEŞKİLATI MIYDI,

YOKSA “ASLI GÜDÜK” TARİKATI MIYDI?

        

Türkiye’de sadece imani gerçekleri ve ahlâki değerleri tebliğ ve temsil etme süreci; Bediüzzaman’ın, ilim ve istikamet ehli bazı tarikatların öncelikli göreviydi ve o dönemlerde icra edildi. Erbakan Hocamızın “siyasi cihat” gayreti ve Adil Düzen’i kurma gayesiyle yola çıktıktan sonra bu ferdi tebliğ ve teklif süreci; manevi ve siyasi cihat ekibine katılıp sorumluluk almaya, en azından “oy”larıyla destek çıkmaya davet şekline dönüşmekteydi ve bu farz olan gerekli bir girişimdi. Yani Saadet Partisi ve MİLKO olarak bilinen diğer Millî Görüş takipçileri ve ekipleri, bir tarikat veya dini cemaat değildir. Tam aksine; ülkemizde, bölgemizde ve yeryüzünde Adil Düzen’i kurma hedefi güden siyasi bir harekettir. Ama fosiltür dediğimiz kasıtlı ve kısırlaştırıcı kafalar elinde bu kutlu hareket, bir tarikat tekkesine ve dini cemaat seviyesine indirgenmiş vaziyettedir. Oysa bu tür tebliğ ve tavsiye hizmetlerini gören birçok dernek ve tekke zaten kendi işlerini sürdürmektedir. Saadet Partisi’nin, bunca tehlikeli tahribatından sonra iyice yıpranan iktidara karşı alternatif siyasi arayışların yoğunlaştığı bir ortamda, topluma umut ışığı ve huzur kapısı olacak plan ve projeler sunması… Daha doğrusu Erbakan Hoca’nın zaten hazırladığı Adil Düzen projelerine ve Milli Görüş reçetelerine sahip çıkması, Parti teşkilatlarını, yan kuruluşlarını ve gençlik organizasyonlarını bu yönde eğitip-donatıp tarihi atılımlara koşturması gerekirken; yıllardır “Bize düşen; İslam’ı öğrenelim, emirlerini yerine getirelim ve çevremize de bunları tebliğ edelim” nakaratlarıyla ve bir tarikat şeyhi ve medrese melesi havasıyla Milli Görüş potansiyelini köreltmeye çalışan fosiltür kafalar; öyle cehalet ve gafletle değil, bilinçli bir hıyanetle bu tavırları takınmaktadır.

En son SP Gençlik Kolları Yalova Kampı kapanışındaki; “Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allah’ın varlığını ve birliğini Mekkeli müşriklere anlattı. Ebu Cehil ile savaşmadı. Hak’kı anlattı. Şimdi biz de bu şuur dersleri ile bunu yapıyoruz…” sözleri hem yanlıştı hem de yamuklaştırıcıydı. Önce Hz. Peygamber Efendimiz’in (S.A.V) Hak’ka çağrısı zaten fikren ve fiilen Ebu Cehil’lere savaş açmaktı. Bu kof kafalar bunu anlamasa veya saklasa da, Ebu Cehil bu kutlu çıkışı çok iyi anlamış ve savaşını başlatmıştı. İkincisi; Hz. Peygamber Efendimiz sadece “Allah’ın varlığını ve birliğini” değil, Erbakan Hocamızın defalarca tekrarladığı gibi; 1- İbadete lâyık ve müstahak yegâne Zât olan, 2- Kendisinden yardım ve destek umulan yegâne makam olan, 3- Her işte ve ibadette sadece O’nun rızası aranan, 4- Kulların hayatını tanzim eden ve imtihan programı olarak hükümler gönderen Allah’a davet ediyordu ve Ebu Cehil bunun ne anlama geldiğini ve kendi haksızlık ve ahlâksızlık rejiminin çökertileceğini bildiği için hırçınlaşıyordu.

O toplantıda; “Gençler önce dininizi öğreneceksiniz. Bu konuda AGD’nin yayınları var, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınları var, bunları okuyacaksınız…” diyen adama, bir kişi kalkıp da; “Yahu madem Diyanet’in yayınlarını okumakla kendimizi ve ümmeti kurtuluşa ulaştıracağız, o halde bir parti olarak ve yan kuruluşlar olarak ne diye varlığımızı sürdürüyoruz. Bunca eleman, zaman ve imkân israfına niye yol açıyoruz. Diyanet’in kitaplarını okuyup dağıtalım yeter?!” diye sormamıştı… Bu halde iken, SP nasıl topluma yeni bir umut kapısı olacaktı? Zaten en baştakilerin bile böyle bir amacı ve heyecanı bulunmamaktaydı. Evet evet, Efendimizin buyurdukları gibi “Her toplum ancak lâyık olduğu yönetime ulaşacaktı…”

Kendileri yeni ve yeterli bir umut ve heyecan dalgası oluşturamayan… CHP’nin gölgesine, hatta PKK’nın uzantısı HDP’nin himayesine sığınmaktan medet uman ve utanmayan kafalardan… Ve hâlâ bunları tanımayan ve karşı çıkmayan bir teşkilattan, bundan fazlasını beklemek boşunaydı.

Şimdilik SP’nin; hiç değilse, Millî Görüş camiasının bâtıl partilere ve berbat düşüncelere kaymasına engel olan bir adres olarak ve Erbakan Hoca’nın temel ve genel çizgisine açıkça aykırılıktan sakınarak varlığını sürdürmesi bile bir teselli kaynağı sayılsa da, bu fosiltür kafalardan kurtulmadıkça, giderek özünden uzaklaşmaktaydı.

Belki de, Siyonist Yahudilerin: “Erbakan’ın ölmesi yetmez, üzerine beton dökülmesi lazım!” dedikleri şeytani intikam, bu şekilde ve bu hainler eliyle alınmaktaydı…

“Erbakan Hoca’nın, güya cihat paralarını taşınmazlara yatırdığı ve evlatlarının adına tapuladığı… Onların da bu beytülmalın üzerine yattığı!?” yalanları ve iftiralarıyla, hem Hoca’nın kemiklerini sızlatan, hem de hesaplı ve kasıtlı bir tavırla Fatih Erbakan’ı kışkırtıp ayrı parti kurmasına; böylece Hak davasından ve rahmetli babasının manevi ve siyasi mirasından kopup uzaklaşmasına yol açan bu fesatçı takımının fırsatçılıklarına bile hikmet ve keramet uyduran şakşakçı şaklabanlarla nereye varılacaktı? Milli Görüş davasının ve Erbakan Hocamızın en çarpıcı alamet-i farikası ve ümmetin sorunlarının çözüm harikası olan, ADİL DÜZEN programlarını; İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı, İslam Ortak Pazarı, İslam Savunma Paktı, Müşterek İslam Dinarı ve İslam Bilim ve Eğitim İşbirliği Kurumları gibi tarihi ve talihli planlamaları ve D-8’ler gibi şimdi âtıl bırakılan fikri ve fiili oluşumları gündemde tutmak, bunları sahiplenip topluma ve insanlığa anlatmak ve umut aşılamak dururken; bu fosiltür kafaların yıllardır “konuşmanın adabı, tartışmanın ahlâkı, tanışmanın ve dayanışmanın esasları” ile bu camiayı oyalamaları, asla bir yanılgının ve kolaycılığın değil, hesaplı ve kasıtlı yamuklaştırma çabalarının bir parçasıydı. Milli Çözüm’ün üstün bir cesaret ve ferasetle, daha önce en az kırk konudaki saptama ve uyarılarına, ilk başta “hadi canım, bunlar boş kuruntulardır” deyip karşı çıkanlar, nasıl sonunda, “vay be, bunlar haklıymış!..” noktasına gelip dayandılarsa, şimdi “fosiltür kafalar” dediğimiz takımın da ve çok yakında, kim oldukları ortaya çıktığında, bilmem utanacak ve uslanacaklar mıydı?

Kardeşlik edebiyatıyla AKP’ye yaranma ve meşrulaştırma çabaları:

Milli Görüşçü kuruluş ve organizasyonlar (MİLKO); Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Oğuzhan Asiltürk’ün katılımı ile Konya’da Bayır Diamond Otel’de halka açık “Hak ve Adalet Konferansı” düzenlemişti. Oğuzhan Asiltürk, “Yaşadığımız sorunların çözümü, kardeşliği yeniden tesis etmektir. Sorunları AK Partili kardeşlerimizle birlikte düzelteceğiz. Çünkü bizler kardeşiz” demişti.

Konuşmasının devamında, “Bu dünyada yaşarken, birbirimize karşı görevlerimiz var. Mü’minler kardeştir. Mü’minlerin kardeş olduğuna biz karar vermedik.” diyen Asiltürk, “Kur’an-ı Kerim’de mü’minlerin kardeş olduğunu aktarıyor. Şimdi yaşadığımız ortama bakın. Türkiye iki gruba ayrılmış. Biri ne söylerse karşıtları ‘bâtıl’ diyor, diğeri ne söylerse o ‘bâtıl’ diyor. Allah bundan razı değil. AK Parti’de ‘bakara makara’ diyen var ama çoğu inançlı bir kesim. Ayette ayrıca ‘Birbirinizin arasını düzeltin’ buyuruluyor. Mü’minler olarak biz buna iman ederiz ve bunun için çalışırız. Gruplar birbirine düşman. Bu böyle devam etmez. Böyle topluluklar geçmişte helâk oldular. Bu bilinen bir şey. Niye? Allah’ın emir ve yasaklarını arka plana attılar. Türkiye’de de yaşanan bu değil mi? Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma ve namus tecavüzü hepsi var bu ülkede. Bunu kimler düzeltecek, bizler düzelteceğiz. AK Partili kardeşlerimizle birlikte düzelteceğiz. Çünkü bizler kardeşiz. Yaşadığımız sorunların çözümü, kardeşliği yeniden tesis etmektir. Hoşgörü ile hareket etmeliyiz”[1] sözleriyle AKP’yi düzeltmek değil, onlarla birlikte hareket etmek gerektiğini belirtmişti. Bu fosiltür kafalara sormak lazımdı: Ne yani! AKP zihniyeti ve bozuk istikameti bâtıl değil miydi? Erbakan Hocamız bunlara bâtıl demekle hata mı etmişti?

SP; Parti mi, tarikat mı?

Saadet Partisi Gençlik Kolları’nın Yalova’da gerçekleştirdiği Yaz Kampı’na konferans yoluyla katılarak gençlere hitap eden Oğuzhan Asiltürk, “Peygamber Efendimiz Allah’ın varlığını ve birliğini Mekkeli müşriklere anlattı. Ebu Cehil ile savaşmadı, Hak’kı anlattı. Şimdi biz şuur dersleriyle Milli Görüşçüler olarak bunu yapıyoruz” diyerek dini ve tarihi gerçekleri çarpıtmaya yeltenmişti.[2]

“Gençler önce dininizi öğreneceksiniz. Bu konuda AGD’nin yayınları var, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınları da var, bunları okuyacaksınız. Dininizi gerçekten iyi öğreneceksiniz. Sadece onu yaşamak için değil, onu yaşadıktan sonra etrafınızdaki insanları da kurtarma görevi sizindir. İnsanların, Allah’ın emir ve yasaklarına bağlılığı ortadan kalktı. Müslüman topluluğun Allah’a inancında zayıflama oldu, Allah’ın emir ve yasaklarına bağlılıklarında zayıflama oldu. Toplum, dünyayı ahirete tercih eder hale geldi. Düzeltmek için ne lazım? Peygamber Efendimiz Mekke’de 12 sene ne yaptı ise o çalışmayı yapmak lazım” diyen bu kişiye, yahu sen tarikat şeyhi misin, parti lideri misin? diye sormak gerekirdi.

“Partiler Üstü Politika” palavrası

Hak, Adalet ve Kardeşlik Konferansları’nın dokuzuncusu İstanbul’da gerçekleşmişti. “Bugün Türkiye’de insanların birbirine kardeş olması lazım gelirken, bu kardeşlik duygusunu bırakıp neredeyse birbirine düşman gibi davrandığını görüyoruz. Bundan dolayı acaba ne yapabiliriz, yüreğimizle bu yanlışı nasıl yaparız diye düşündük. Yurtdışından çeşitli fakültelerden mezun arkadaşlarımızı, ilahiyat fakülteleri ve medreselerden mezun arkadaşlarımızı bir araya getirip ‘Şuur Dersleri’ vermeye başladık. Bizler böyle bir çalışma içine girerek, insanlara kardeş olma hissiyatı vermeye çalışıyoruz. Buna her hafta ve hiçbir parti farkı gözetmeksizin devam ediyoruz.”[3] diyen Oğuzhan Asiltürk, Milli Görüş’ün kuruluş gayesini ve kurtuluş reçetelerini anlatacağına, kof kardeşlik palavralarını gündeme getirmişti.

Mürşitlik taslamaları!

“Hak, Adalet ve Kardeşlik Konferansları”nın sekizincisi Kocaeli’nde gerçekleşmişti. Oğuzhan Asiltürk, konferansın yapılış amacına değinerek: “İnsanların hepsi Allah’ın rızasına uygun hareket etsinler, Allah’ın cennetine kavuşsunlar istiyoruz. Bu doğrultuda Hak ve Adalet konulu konferansları düzenliyoruz. İnanan insanlar olarak bizim görevimiz Peygamber Efendimiz tarafından açıkça belirtilmiştir. Biz başka bir Müslüman’ın hatasını gördüğümüz zaman o hatasının üstünü örter, o hatasını düzeltmesini sağlarız. Peki, şu an toplumumuzdaki yanlışları kim düzeltecek, kim hata yapan Müslümanları uyaracak? İşte, Allah’ın emirlerine uyan, Resulü’nün Sünnetini yerine getirenler bu konuda vazifelendirilmiştir.”[4] demiş, AKP iktidarının tahribatlarını ve Milli Görüş’ün huzur programlarını anlatmak yerine, kerameti kendinden menkul şeyhlik havasıyla riyakârlığa girişmişti.

“Parti çalışması yapmıyorlarmış!..” safsatası

Bu konferansların dördüncüsü Bursa’da tertiplenmişti. Hak, Adalet ve Kardeşlik Konferansı’nın amacının Peygamber Efendimiz’in (S.A.V) Dârü’l Erkam’ındaki gibi tebliğ olduğunu belirten Asiltürk, “Biz de aynı usûl ve esaslarla doğru ve yanlışı dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz. Biz burada siyasi parti çalışması yapmıyoruz. Ancak bu yaptığımız çalışma ile tekrar kardeşlik havası meydana gelebilir. Şimdi Türkiye’de öyle bir hava var ki Batı’dan bize gelen; iktidar iyi bir şey yapsa da eleştiriyoruz, kötü bir şey yapsa da; aynı şekilde, muhalefet iyi bir şey söylese de iktidar eleştiriyor, kötü bir şey yapsa da eleştiriyor. Kötü olanı, yanlış olanı tabi ki eleştireceğiz. Ancak iyi şeyleri de söyleyeceğiz.” [5] diyerek, AKP’ye şirinlik gösterisine yönelmişti.

“Biz insanlar değil, Allah Teâla hükme bağlamış mü’minlerin kardeşliğini. Hangi partiden hangi görüşten olursan ol, Allah bizleri kardeş kılmıştır. Cenab-ı Hak, devamında ‘mü’minlerin arasını düzeltin’ demiştir. Bir insan ‘ben hem mü’minim hem de kardeşimle hasım olurum’ diyemez. Sizler de biliyorsunuz, Türkiye’de toplum ikiye ayrılmış durumda. Bir yarısı bir diğer yarısını adeta hasım olarak görüyor. Yapmamız gereken, Allah’ın bizi davet ettiği yola yönelmemiz.” diyen Asiltürk, her nedense “bu kardeşliğin, huzurlu ve onurlu bir hayat sürmenin reçetesi ise Milli Görüş’e sarılmaktır” gerçeğini özenle gizlemekteydi.

“Siyasi konuşmalara müsaade etmiyoruz!” kahramanlığı

Bu konferansların beşincisi Samsun’da düzenlenmişti. Oğuzhan Asiltürk, “Yaşadığımız dünyada insanların bir yarısı diğer yarısına düşman. Bu yanlışı düzeltecek bir yol var; o da hepimizin kardeşliğimizi hissederek, ona göre davranması. Bir seneye yaklaşan bir çalışmanın neticesinde bugün Türkiye’nin bin 500 noktasında MİLKO kuruluşlarının organizasyonuyla toplantılar yapılıyor. Şuur dersleri veriliyor. Buralarda siyasi konuşmalara müsaade etmiyoruz. Allah’ın ayetleri, Efendimiz’in Hadis-i Şerifleri konuşuluyor. Mü’minlerimizden ne istediğini söylüyoruz.”[6] diyerek dışarıda olduğu halde, kafasını kuma gömerek, fark edilmeyeceğini sanan deve kuşu misali boş edebiyatla vakit geçirmekteydi. Aslında bu, kendini ve varlık gereğini inkâr etmekti.

Hak ve Bâtıl yoksa, bu mücadele kimler arasındaydı?

Aynı toplantılarda “Bazı partiler kendilerini HAK, diğerlerini BÂTIL sayıp dışlamaktadır. Bu kardeşlik fikrine aykırıdır. Bu tür ithamlar yanlıştır ve yaralayıcıdır!..” diyen Oğuzhan’a sormak lazımdı: Bu ayırımı Erbakan Hocamız, partilerin zihniyetleri açısından yapardı ve yerden göğe haklıydı. Şimdi bu saçma sözlerinizle “Erbakan’ın yanlış yaptığını ve SP’nin diğer partilerden biri sayıldığını” imaya mı çalışmaktaydınız?

Millî Görüşçü Kuruluşlar (MİLKO) Şube Başkanları Toplantısı’nın üçüncüsü Başkent Ankara’da gerçekleşmişti. Bu davanın sahipsiz olmadığının altını çizen Asiltürk orada: “Nemrut ile Hz. İbrahim’in mücadelesi, Firavun ile Hz. Musa’nın mücadelesiyle bizlerin mücadelesi aynıdır. Bizlerin şimdi yaptığı ve yürütmeye çalıştığı davayı tarihte Hz. Musa, Hz. İbrahim ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) yapıyordu. Onlar Allah’ın yoluna davet ediyordu, biz de yaptığımız derslerle insanları doğru yola davet ediyoruz. Ya yola geleceğiz ya da helâk olacağız. Düzelmeyen her topluluk helâk olmuştur. Hâşâ Allah’la harp eden galip gelir mi? Haramı ve faizi normal karşılamak, Allah’la harp etmek değil mi? Ya düzelteceğiz ya da diğer topluluklar gibi helâk olacağız.”[7] demişti. O zaman sormak gerekirdi: Biz Milli Görüşçüler kimlerin temsilcisiydi? Firavunların ve Nemrutların takipçisi kimlerdi?

Sen SP’nin YİK Başkanı mısın, yoksa vaaz hocası mısın?

Millî Görüşçü Kuruluşların (MİLKO’nun) organize ettiği konferansların yedincisi Antalya’da düzenlenmişti. Burada Asiltürk: “Burada çeşitli partilerden kardeşlerim var; ancak hepimizin ortak bir vasfı var. Biz Allah’a iman etmiş insanlarız. Bu toplumun düzelmesinin tek bir yolu vardır; bizler ‘Hak nedir, Adalet nedir ve kardeşlik ne manaya gelir?’ gibi konuları bir çalışma yaparak topluma aktarmalıyız. Toplum şu an ikiye ayrılmış durumdadır. Yarısı yarısına düşmandır. Bir grup parti var, kendisinden olmayan herkesi en ağır şekilde itham ediyorlar. Bu böyle gitmez. Bu bozukluk nasıl düzelecek derseniz, idareciler toplumu düzeltmeye çalışacaklar. İdareciler bunu yapmazsa da inanan insanlar bir araya gelecek. Bunun için imanlı olmak yeterlidir. Hangi partide olursanız olun, imanlı insanlar olarak toplumdaki bu kötülüklerin düzelmesi için yakınınızdaki insanlara telkinde bulunun.”[8] İyi de, Hak ve hayır için bir araya gelecek mü’minler, eğer bir parti disiplini ve teşkilat düzeni içinde hareket etmeyecekler ise, bu kuru kalabalıklar ve lafazanlıklar bizi nereye götürecekti?

Edebiyat değil, icraat lazımdı!

Oğuzhan Asiltürk, 2. Uluslararası Öğrenci ve Gençlik Hareketleri Kudüs ve Filistin Destek Birliği Konferansı’nda: “Bizler dili ve ırkı olmaksızın kardeşiz. En önemlisi dinen kardeşiz. Bizi bölerek güçsüz hale getirdiler. Birleşmemizi istemeyen Siyonist İsrail ve Avrupa ülkeleri bu düzenin bozulmasını istemiyorlar. Çünkü biz bir araya gelirsek, biliyorlar ki karşımızda duramayacaklar. Allah’ın kuvvetini arkamıza alarak hiçbir şeye boyun eğmeyeceğimizi de biliyorlar. Bu hususta küfür birliği, bizim bir araya toplanmamızı ve ihtiyaç sahibi Müslümanlara ulaşmamızı asla istemiyorlar. Neden? Eğer Müslümanlara bu fırsatı verirsek, birleşir ve güçlenirler diye korkuyorlar! İşte bu yüzden Müslümanların bir araya gelmesini ve birleşmesini tehlike olarak görüyorlar. Bizler kardeş olarak bu salonda toplandıysak, inanıyorum ki yarın tüm dünyada da bir araya geleceğiz”[9] şeklinde konuşmuşlardı. Ama ne hikmetse, bu birlikteliğin hangi prensip ve projelerle gerçekleşeceğini, bu hedefle Erbakan’ın hangi sistemleri geliştirdiğini… Ve asıl olarak bu kutlu gayelere ulaşmak için hangi siyasi gayretler üzerinde yoğunlaşmak gerektiğini ağzına bile almamıştı. Çünkü onun amacı Milli Görüş’ü güçlendirecek bir icraat yapmak değil, sadece boş edebiyatla üstadlık taslamaktı.

Diyanet’in Atatürk’süz 30 Ağustos Hutbesine benzer Saadet Partisi’nin “Erbakan’sız İslam Birliği Kongresi!” aynı nankörlük marazını yansıtmaktaydı!

14 Eylül 2019’da Ankara’da toplanan İslam Birliği Kongresi sunumlarında; ne Oğuzhan Asiltürk’ün, ne Temel Karamollaoğlu’nun, ne de Hasan Bitmez’in konuşmaları sırasında, bir kere olsun rahmetli Erbakan Hocamızı ağızlarına almamaları; (15 Eylül 2019 tarihli Milli Gazete’nin 1. ve 2. sayfalarında hiç rastlayamadık.) Diyanet İşleri Başkanlığının Atatürk’süz 30 Ağustos hutbesiyle aynı marazlı mantığı yansıtmaktaydı.

Temel Karamollaoğlu: “Asıl sorunumuz, ırkçı emperyalizmin güçlü olması değil, bizim içinde bulunduğumuz dağınıklık ve acziyettir” diyor, ama bunun tek çaresinin ve gerçek reçetesinin, Erbakan Hocamızın:

1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın,

2- İslam Ortak Pazarı’nın,

3- İslam Ortak Dinarı’nın,

4- İslam Savunma Paktı’nın,

5- İslam Eğitim, Bilim, Kültür ve Teknoloji Kurumları’nın oluşturulması olduğunu konuşmuyorlardı.

Filistin İmar Kurulu Başkanı Allen Bilal’in: “İslam ülkelerindeki siyasi faaliyetlerin (partilerin ve hükümetlerin), Filistin konusunda yetersiz kaldıklarını” söylemesine rağmen bile, Erbakan Hoca’yı ve tarihi atılımlarını hatırlatan çıkmamıştı.

Hatta koyu Erbakan ve İslam Davası karşıtı Taha Akyol, Temel Bey’e övgüler yağdırmıştı.

“Görüşmenin sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Karamollaoğlu’na ‘beraber çalışalım’ dediği öğrenildi. Saadet lideri bu konuda şu açıklamayı yaptı: ‘Biz herkesle çalışabiliriz, ancak yanlışlar terk edilmeden birlikte çalışma imkânı olmaz. AKP’nin dış politika, ekonomi, adalet mekanizması, eğitim, sağlıkta ve altyapı çalışmalarında yürüttüğü bütün politikaların temelinden değişmesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. O değişmezse ne için, düğün dernek yapmak için mi bir araya geleceğiz?’

Hâlbuki ‘dava için’ ve mesela ‘ümmeti bölmemek için’ birlikte çalışabilirlerdi… Teröristlikle suçlanmış olan Karamollaoğlu birdenbire ‘büyük dava adamı’ oluverir, kamu kapıları Saadet mensuplarına da açılırdı… Ama o bunu yapmadı. Karamollaoğlu’nun ilkeler konusundaki titizliği önemlidir!.. Sağda tabii ki bir ‘devrim’ kültü olmaz, ama ‘dava’ kavramı maalesef bir kült haline gelmiştir. ‘Dava’nın hukuki, siyasi ve etik ilkelerinin neler olduğu üzerinde pek durulmaz. ‘Dava’ daha ziyade hamasi kavramlarla anlatılır ve lidere itaatle ölçülür! O yüzden denetim ve denge, parti içi demokrasi, kuvvetler ayrılığı gibi ilkeler, etik alanda şeffaflık ve denetim gibi kurallar pek ifade edilmez ya da kâğıt üzerinde kalır… Böyle bir siyasi kültürde Karamollaoğlu’nun tavrı elbette önemlidir. Hatta Erbakan döneminde pek söylenmeyen hukuki ilkeleri vurguluyor.”[10] diyen Taha Akyol, Erbakan çizgisini aştığı için Temel Bey’i alkışlamaktaydı.

Eski Kürt kökenli Milletvekili İbrahim Aksoy’un, başta SP kurmayları ve birçok Türk siyasetçinin Ermeni olduğu iddiaları!

Kürt kökenli İbrahim Aksoy; Almanya Hamburg Üniversitesi’nde yüksek mimarlık eğitimi almıştı. 1989’da SHP Malatya Milletvekili olarak Meclis’e taşınmıştı. Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada “Türkiye’de Kürt diye ayrı bir halk var” dedikten sonra; dönemin SHP Genel Sekreteri Deniz Baykal’ın baskısıyla SHP’den ihraç edilmiş, HEP’in kurucuları arasında yer almış, DEP’in Genel Sekreterliğini yapmıştı. İşte bu şahıs, yıllar önce tartışma yaratacak bir yazı kaleme almıştı ve Odatv bunu yeniden yayınlamıştı.[11]

Eski Milletvekili İbrahim Aksoy: SP’nin en üst kadrodaki isimlerden, sağcı ve ırkçı parti liderlerinden, muhafazakâr veya solcu bilinen siyasilerden birçoğunun “farklı kökene mensubiyetlerini, gerçek kimliklerini gizlediklerini, köken ve kültürleri ile savundukları fikirlerin çeliştiğini, bunların samimiyetine inanmanın saflık alâmeti içerdiğini” belirten iddialarda bulunmuşlardı. Bunları yanıtlamak, elbette muhataplarına kalmıştı. Bu yazısında “Osmanlı’nın Türkmenleri sürekli dışladığı, önemli ve etkili makamlardan uzaklaştırdığı” gibi saçma sapan ithamlarda da bulunmuşlardı. Acaba önce CHP-SHP’li, sonra DEP’li ve HEP’li bu Kürt kökenli İbrahim Aksoy, haklarında ithamda bulunduğu kişileri aklamak ve iddialarını inandırıcı olmaktan çıkarmak için mi böyle davranmıştı?

Oğuzhan Asiltürk’ün “kardeşlerimiz dediği ve ülke sorunlarını birlikte çözeceklerini söylediği” bu AKP iktidarı döneminde, kız ve erkek çocuklarına yönelik cinsel istismarlar ve her türlü sapkınlıklar hızla ve katlanarak artmaya başlamıştı. Sn. Asiltürk bunları neden gündeme taşımazdı?

Ümraniye’deki özel Kur’an Kursu’nda iğrenç bir olay yaşanmış, öğretmenler 6 öğrenciye istismarda bulunmuşlardı!

Ümraniye’de Fıkıh-Der adlı ruhsatsız bir derneğin bünyesinde faaliyet gösteren yatılı Kur’an Kursu’nda, kurs sorumlusu Ömer Işıktekin ve öğretmenler Hacı Serkan Bektaş ile Tarık Bektaş çok sayıda öğrenciye cinsel istismarda bulundukları gerekçesiyle tutuklanmışlardı.

Bu derneğin yatılı kursunda 30’a yakın erkek çocuğuna tecavüz edildiği iddiaları soruşturulmaya başlanmıştı. Çocuk Esirgeme gibi resmi devlet kurumlarında veya Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtlarında da benzer sapkınlıkların yaşanması ve yoğunlaşması bizlere bir mazeret sayılamazdı. 2004 yılına kadar, din eğitimi kisvesi altında devletin ve Diyanet’in kontrolü dışında, birçoğu bazı tarikatların uzantısı olan Kur’an Kursları açmak, Türk ceza kanununa göre suç sayılmaktaydı. Bu tür yerleri açanlara, buralarda hocalık yapanlara 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası vardı. Kaçak kurslar yakalandığı anda kapatılmaktaydı. Ama AKP iktidarı 2005 yılında, bu izinsiz ve denetimsiz tarikat yuvalarının ve kurslarının kapatılmasını engellemek için kanun çıkardı. Kaçak kurs açanlara ceza indirimi yapıldı; “3 aydan 1 yıla kadar hapis verilir, bu hapis cezası paraya çevrilir” şeklinde her türlü istismar ve suiistimale kapı açıldı. Üstelik bu gibi yerlerde hocalık yapanlar, kanun kapsamından çıkarılmıştı. Sadece kurs açanlar sorgulanacaktı. Daha sonra zaten İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayarak LGBT’lilere her türlü cinsi sapkınlık serbestisi kazandıran ve bu ahlâk ve aile tahribatına “kadına yönelik şiddeti önleme” kılıfı saran Erdoğan iktidarına karşı, Oğuzhan Bey’in niye bir kardeş uyarısı olmamıştı?

Bu İstanbul Sözleşmesi’nin uygulandığı 2012-2015 arası tecavüz hükümlülerinin tam 23 katına çıktığı, artık günde en az 50 çocuğa istismara kalkışıldığı bir iktidara “yumuşak ve tatlı bir üslupla” neler buyuracaklardı?

 


[1] http://www.merhabahaber.com/ 04.11.2018

[2] Millî Gazete, 04.09.2019

[3] http://www.ikev.com.tr/tr

[4] http://www.kocaelihaberdunyasi.com/ 30.04.2019

[5] Millî Gazete / 29.01.2019

[6] https://www.haberler.com/ 11.02.2019

[7] https://www.agd.org.tr

[8] http://www.antalyahilal.com/ 18.03.2019

[9] http://www.millihaberdenizli.com/ 09.07.2017

[10] 20.09.2019 – Karar Gazetesi

[11] Bak: 04 Eylül 2019, odatv, İbrahim Aydın / Navkurd.net

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Nevzat GÜNDÜZ

Nevzat GÜNDÜZ

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
16 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Abdussamet

İşbirlikçi Zihniyetin Farkına Var
(Şeytan) Dedi ki: “Madem öyle, (Hz. Adem’e secde etmek gibi nefsime ağır gelen bir imtihana tabi tutmakla) beni azdırmana karşılık; ben de onları (Ademoğullarını) saptırmak için Senin (İslamiyet ve) istikamet yolunun üzerinde oturup tuzak kuracağım. (Her dönemdeki en haklı ve hayırlı davanın ortasında pusu kurup duracağım).

A’raf Suresi 16. ayette şeytan istikamet yolunun, Hak Davanın üzerine oturup pusu kurarak inananları saptıracağını söylemektedir.
Şeytan ve münafık Hak olan davada mesai harcamaktadır. Çünkü batıl taraf şeytan için zaten kazanılmış kaledir.

Tam da Milli Görüş siyasetinin ve Adil Düzen projelerinin insanlara tek umut ve kurtuluş yolu olduğunun zihinlere nakşedilmesi gerektiği bugünlerde Asiltürk önderliğindeki fosiltür zihniyet sahte sofilik ve saptırmalarla partiyi, davayı ve davanın sadıklarını pasifize etmeye çalışmaktadır. Bu fosiltür zihniyetin, Erbakan Hocamızın dava dertlilerinden son istediği olan “heyecan”ı söndürmeye çalıştığı artık sırıtmaktaydı. Asiltürk konferanslarında kardeşlik, birliktelik, partilerüstü söylem kılıflarıyla adeta Zeki Müren siyasetini tavsiye buyurmaktaydı.

Milli Görüşçülerin Saadet Partisi’ni Milli Görüş’ün temel esalarından saptırıp işbirlikçi, pasif, savunmacı ve kaypak bir noktaya çekmeye çalışan bu çibanbaşını ve fosiltür avanesini tanımları, imanlarının gereği olan tepkiyi vermeleri, parti içinde bu zihniyetle mücadele etmeleri gerekmektedir. Zulme sessizlik, iftiralara tepkisizlik, nemelazımcılık ve gayretsizlikte ısrarcı olunursa ayakların kaymasına sebep olacağının bilincinde olunmalıydı.

Necmettin

DOSDAĞRUYA DAVETE KULAK VERİN!..
Kabbalist bir hahamdır o,takva rolü oynar tezek
Hıncınızla geberesiz,Ehli Kuran ser’e gelir
Dava özün çürütene,hala saygı duyar kelek
Sadık Dava adamına ,bu aymazlık kor gelir!..

Ölmesi yetmez diye ,beton dökmek ister siyon
Makam-çıkar hırsı için,hıyanet etti piyon
Hocayı seven kardeş,bir düşün ki ne ediyon
Vadedilen gerçekleşir,elbet Adil Düzen gelir!..

Hakla batıl tefrik etti,Hocam gerçeği öğretti
Davadaki nifak ehli,hakikati tersyüz etti
Üstad camiayı daim,dosdoğruya davet etti
Köpük gider cevher kalır,sabah Fethi Mübin gelir!..

Yakup G.

Milli Görüşçülerin Zaafları Teşkilat Hastalıkları…
Rabbimiz nerede aradığımıza değil neyi aradığımıza bakacaktır. Oğuzhan Asiltürk gibilerin yıllarca davada üst kademelerde bulunmaları Milli Görüşçüler için malesef yeterli bir hüccet zannedilmektedir.

Oysa bizzat Aziz Erbakan Hocamızın talimatlarıyla ders yaptırılması üzere emir buyurduğu ve Üstad Ahmet Akgül’ün yazarı olduğu “Teşkilatçılık, Mesaj ve Metod” kitabını emri yerine getirip okusalar ve ders yapsalardı şu an üzerlerinde mevcut bulunan teşkilat hastalıklarını barındırmayacak ve bu zelil duruma baş kaldırabileceklerdi.

Herbiri (sadık ve samimi olan Milli Görüşçüler) bu toplumun en değerli mensubu olan ve kendi mahallelerinde bir “maya” konumunda olan kardeşlerin artık bu uykudan uyanma vakti gelmiştir. Aksi takdirde dolaylı olarak zulme ortak olma vebalini üstleneceklerdir. Oğuzhan Asiltürkün tam olarak yapmaya çalıştığıda budur. Yani toplumun ümidini yitirmek ve dava erlerini zulme ortak ederek kirletmek…

Aziz Erbakan Hocamızın buyurduğu gibi kelimei şehadet dünya sınavına tabi olmak için bir bilet konumundadır. Asıl sınav ondan sonra başlayacaktır. Tıpkı bunun gibi Milli Görüşçü kardeşler kurtulduk sanmasınlar, asıl sınavları Oğuzhan ve şürekasıyla. Adil Düzenin geciktiği her an, topluma ve ümmete ümid olmanın kaybedildiği her an veballeri artmaktadır. Milli Çözüm bu vebale girmek istemediği için kulluk, kardeşlik ve vatandaşlık görevini bu ikazlarla yerine getirmektedir.

Şuurlu bir müslüman konuşulanlardan konuşan kişinin notunu verebilmeli. En basitinden tüm Milko’larda sadece şu kaideyle hareket edilse keşke herkesin ayarı ortaya çıkacaktır. Zira İslam’ı bu denli idrak edememiş, veya kasıtlı saptıran bir kişinin CİHAD EMİRİ OLMASININ İMKANSIZ OLDUĞU ORTAYA ÇIKACAKTIR.

Ve inşallah yakın zamanda Oğuzhan ve şürekasının ayarını Rabbimiz ortaya çıkaracaktır.

Necmiye topcu

Nankörlük ve hıyanet
Nankörlükte aynen kanser gibidir.
sosyal yapının birer uyumlu üyesi bir hücresi olması gereken insanları düzeye çıkınca önceleri beslendikleri ve birlikte hareket ettikleri çevrelerin kopmaları ve sadece kendi kendilerini hizmet etmeleri ve toplum bünyesinden ayırı ve ayarsız biçimde urlaşıp büyüme niyet ve hıyanetleridir .
Şimdi bu fos ve fosiller kanser hücresi gibi milli görüşe sardılar. Tabana milli görüşün asıl hedeflerini asıl savunması gerekenleri unutturdular maalesef.
Erbakan ismini agzına bile almaya tenezzül etmeyen madeni ve mayası çürükler ayarı düşükler
Akpye yağcılık yapan ahde vefasızlar
Artık sizin oturup torunlarınızı sevme yaşınız geldi
Hey davasına gönül veren hocasına sadakatle baglı olanlar uyanın
Aziz ERBAKAN hocamızın buyurduğu gibi at sahibine göre kişner
Bizim davamız hak ve batıl mücadelesi
Şu atasözlerine bi kulak verin sayın fos adamlar
Ağaçtan Maşa ahmaktan paşa olmaz .
darı unundan baklava çalı odunundan oklava yapılmaz.

Nuh

Olaylara ERCE-BAKAN MİLLİ ÇÖZÜM VAR
Ancak (samimiyetle) iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine Hakkı (doğru ve hayırlı olanı) tavsiye (yani Kur’an nizamının kurulmasını temenni, teşvik ve tebliğ) edenler, (bu yolda uğradıkları sıkıntı ve saldırılara kendileri katlandığı gibi) çevresine de sabrı (Allah için dayanmayı) telkin ve tavsiye edenler bunun dışındadır. (Bu dört vasfı üzerinde taşıyan mü’min, müstakim ve mücahit kimseler, dünya ve ahirette kurtulacak ve sonsuz mutluluğa ulaşacaklardır.)
Asr-3
ayetindeki emrin gereğini yerine getirmek için canla başla çalışan Üstad Ahmet Akgül hoca’dan ve Milli Çözüm Dergisinden Yüce Allah razı olsun. (Milli görüşcü kardeşlerimiz tarafından)Samimiyetle bu makale okunduğu zaman gerçekler su yüzüne çıkacaktır.

Necmettin Harun GÜL

VEFASIZLARA VE NANKÖRLERE!
Nefsine uyan doğruya ulaşmazmış
Kibir ve ego, insanı bozarmış
Şeytan böyle anları kovalarmış
Şuursuzları yoldan çıkarırmış

Bir eliniz bağda diğeri balda
Yinede yönelirsiniz vefasızlığa
Yarışırsanız nankörlük yolunda
Nasıl hesap verirsiniz, Cenab-ı Hakka

“Biz olmazsak bu iş yürümez”
Diye düşünen zavallı, gerçeği görmez
Fitne aşılayanın yüzü gülmez
Davadan kaçan, artık geri dönmez

Milli Çözüm gerçekleri haykırır
Zalime korku, mazluma aşıdır
Ölçüsü Kur’an ve Resulullahtır
Olaylara ve sorunlara, ercebakandır

Halil AKYÜZ

SAADET PARTİSİ KURTULUŞA ERENLERİN PARTİSİDİR PROF.DR.NECMETTİN ERBAKAN
ELHAMDÜLİLLAH Erbakan hocamız bizlere tertemiz bir parti ve milkolar bırakmış.Saadet Partisi AGD,MGV,Milli Çözüm dergisi ve daha birbirinden güzel milkolar. Lakin unutmamalıyız ki hak davanın içinde de bizleri nice imtihanlar bekliyor,Buda bize hak davanın içinde hakkı savunmayı gerektiriyor.Unutmamalıyız ki Milli Görüş Akarsu gibidir,içinde pislik barındırmaz.Bu müsvetteler gelip geçici… Bizlere çalışıp sabırla beklemek düşer.SAADET E ERENLERE SELAM OLSUN!!!!!!!

Necati

İŞBİRLİKÇİLİĞİ VE TAKLİTÇİLİĞİ MEŞRULAŞTIRAN FOSİLTÜR KAFALARA İTAAT!
Oğuzhan Asiltürk, Rahmetli Erbakan Hocamızın tam tersi bir söylemle Milli Görüşçülere dönüp: “Yaşadığımız sorunların çözümünü; Milli Görüşçülerin, işbirlikçi ve taklitçilerle kardeşlik yapıp sorunları birlikte çözmesi’ olarak göstermiş.

İşbirlikçilik ve taklitçilik yapanlara dönüp te; İşbirliğini ve taklitçiliği bırakın, gelin Milli Görüş’le sorunlarımızı çözelim dememiş…

Ey Milli Görüşçüler! Bu kadar açık bir sapkınlığı hala mı görmeyeceksiniz!

Saadet Partisi’ni Milli Görüş’ün temel esaslarından saptırarak “İŞBİRLİKÇİ ve TAKLİTÇİ” bir parti yapmak isteyen fosiltür kafalarla parti içinde mücadele etmek Milli Görüşçülerin en büyük vazifesidir!

Milli Çözüm’ün mert ve net bir şekildeki uyarıları ancak, “Görenedir, görene… Köre nedir köre ne!”

Serdar Güler

TEMELİ MEMLEKETİ SİVAS DAHİ ARTIK KABUL ETMEZKEN SAADETLİLER NEDEN BAŞTACI YAPARLAR
Sivaslılar buluşmasında Temel Karamollaoğlu konusma yapmak için sahneye çıktığında vatansever, .milli ruhlu ve ülkesine bağlı Sivaslılar tarafından yuhlandı ve konuşturulmadı. Hatta dışarı dışarı diye tezahurat dahi attılar. Pkk Chp ekseninde hareket edip, Milli Görüş çizgisinden tamamiyle sapan ve partiyi saptırmaya çalışan bu ingiliz destekçisi, Oğuzhan kuklası Temel kendi memleketlileri tarafından dahi kabul edilmezken hala daha Sp’nin karasinek takımı tarafından alkışlanması ne acı bir durumdur değil mi?…

Musa Harun KESKİNSÖZ

DAVANA SADIK, LİDERİNE BAĞLI OL EY DOST!
Ellerde telefon ekranlarda paylaşım
Ne geçerki eline söyle arkadaşım
Derdiyle dertlenmezsen Hak davanın
Nasıl kazanırsın söyle, rızasını Allah’ın

Samimiyet azalırsa, ayak başlar kaymaya
Kaçırırsan treni, sonra kalırsın yaya
Şeytan boş bırakmaz seni, nefsine uyma
Zikirle duayla yalvar, hep sığın Allah’a

Fitne uykuda, uyandıranın vay haline
Sahip ol artık, o uslanmayan diline
Ne geldiyse başına, bir sor kendi kendine
Neden ve nerede, ne hata yaptım diye

Hocam hep uyardı, kardeş olun dedi
Zor zamanda uzatın, dosta elinizi
Hoş tutun gönülleri, kırmayın kalpleri
Üzmeyin liderinizi, sevindirmeyin hainleri

Adil Düzen kurulur, adi sistem yıkılır
Emre itaat etmeyen, zaferden geri kalır
Nefs putunu kırmayan, cennetten uzaklaşır
Şuurlu mümin, Hakta ve hayırda yarışır

Bak Saadeti kuşatmış, ihanet şebekesi
Soysuzların elinde, çürüyor, Hocamın emaneti
Sessizliğe bürünmüş, vakıfçısı partilisi
Marifet sayıyorlar, Durduyan’a biat etmeyi

İyiki varsınız, Milli Çözüm ve erleri
Deşifre ettiniz, tüm kanı bozuk hainleri
Açtınız gaflet içindeki, göremeyen gözleri
Anlatıp gösterdiniz dünyaya, Erbakan gerçeğini

Harun AKGÜL

MİLLI GÖRÜŞ, MİLLİ ÇÖZÜM VE TÜM DAVA İNSANLARINA!
Milli Görüş, Milli Çözüm ve tüm dava insanlarına;
1-Hak davanın birer ferdi ve neferi olarak acaba görevlerimizi ve sorumluluklarımızı hakkıyla ne kadar yerine getirerebiliyoruz?
2-Hak davada olduğumuz ve ayaklarımız kaymadığı için Allah (C.C)’na şükredip, O’na gerçek kul olma yolunda çaba gösteriyormuyuz, yoksa nankörlük edip kalbimizin kararmasına yol açacak yanlış tutum ve davranışlaramı tevessül ediyoruz?
3-Davamızın haklılığını ve yaşanan gerçekleri fert fert veya toplantılar düzenleyerek toplu olarak insanlara aktarıyormuyuz, yoksa banane, benim işim değil, başkaları yapsın diyerek sorumluluktan kaçıyormuyuz?
4-Davamız ve liderimiz hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? İnsanlara bu konuda anlatacak doyurucu bilgi ve birikimimiz var mı?
5-Teşkilat içerisinde dava kardeşlerimizle ve teşkilat mensuplarıyla bağlantılarımız ve ilişkilerimizde kardeşlik, birlik ve beraberlik esasına uygun ve uyumlu bir şekilde hareket ediliyor mu?
6-Hak davanın liderine içimizden ve dışımızdan her türlü saldırı, dedikodu, fitne ve iftiralarla saldırılar yapılırken, bu kanı ve sütü bozuk hainlere karşı en sert, mert, çetin, kararlı, cesur ve gerekli duruş sergileyerek hadlerini bildirecek ve ayarlarını ortaya koyacak yürekli bir tavır sergileyebiliyormuyuz?
7-Hak dava liderini, kendi içimizdeki şahsi hata ve yanlışlıklarımızla ve kendi aramızdaki şahsi çekişmelerimizle sorun yumağı oluşturarak ve o sorunları kendi aramızda çözeceğimize ve sonlandıracağımıza dahada ilerletip yukarıya kadar yansıtarak, onları bu basit konularla meşgul edip üzerek ve sonradan yaptığımız nefsi hatalarımızdan ve yanlışlıklarımızdan dolayı en azından pişmanlık duyup özür dilenmesi ve bir daha bu tür hatalara tevessül edilmemesi gerekirken, tam aksine inatla aynı hatalara devam edilmesi hem davanın liderine hemde dava kardeşlerimize karşı yapılmış olan çok büyük bir haksızlık ve yanlışlık olmaz mı?
8- Her şeyden önce biz bu davada, Hakkın Rızasını kazanmak dünya ve ahiret saadetine ulaşmak ve Adil Bir Düzenin kurulup tüm insanlığın ve ümmetin şeytan Siyonizmin sömürü saltanatından kurtulması için mi bulunuyoruz, yoksa eş dost pazarda görsün, makam mevki, şan şöhret ve dünyalık beklentilerimize ulaşalım diyemi buradayız?
Evet, yukarıdaki soruların cevaplarını aklıselim bir şekilde düşününelim ve niçin, neden bu davadayızın cevabını bulmaya çalışalım

Neslihan BAYRAKTAR

Haksızlığa karşı susarsanız, hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz. (Hz. ALİ (KV)
Saadet Partililer; fosiltürlerin, Aziz Erbakan Hocama (hâşâ) hırsızlık iftirasını attıkları gün sustukları için, dilsiz şeytan oldular ve tüm dini hassasiyetlerini, dava duyarlılıklarını kaybettiler. Ve zalimlerden oldular.

[b]“Allah iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle (Resulûne biat ve sadakat üzerinde) sabit kılacaktır. Zalimleri de şaşırtıp-saptırır; Allah dilediğini (ve herkese hak ettiğini) yapar. (Her işi hikmetli ve adaletlidir.)”[/b] (İbrahim: 27)

Hâlbuki [b]Milli Çözüm; Hoca gibi şahsiyete iftiraya “Susan Kusandan Alçaktır” diyerek [/b]Milli Görüşçüleri uyarmıştı. Hocamızın vefatından bu yana geçen 8 buçuk senelik sürede kendilerini hâlâ Hak üzere zannettiler.

[b]“(Artık) Her kim Rahman’ın zikrini (Kur’an-ı Kerim’i) görmezden gelir, (yüz çevirip başka şeylere) yönelirse, Biz, (insan sûretli bilgiç sanılan) bir şeytanı, üzerine kabuk gibi sardırıp bağlatırız (onun kötü emellerine uşak yaparız.) Artık bu (şeytan), onun yakını (yoldaşı ve yararlanıcısıdır). Gerçekten bunlar (şeytanlaşmış insanlar), onları (Hakk) yoldan alıkoyup (bâtılın ve barbarlığın peşine takmaktadır). Bunlara (aldananlar) ise, (hâlâ) kendilerini, hakikaten hidayette olduklarını sanmaktadır. Sonunda (ahirette) Bize geldiği zaman (kendilerini kandırıp kullananlara): “Keşke benimle senin aranda iki Doğu (Doğu ile Batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)” deyip (suçlayacak ve pişmanlık duyacaktır). (Cenabı Hakk onlara: Bu söylenmeleriniz) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamayacaktır. Çünkü (bile bile) zulme saptınız (şeytani odakların peşine takıldınız). Şüphesiz (artık) azapta da ortaksınız!”[/b] (Zuhruf: 36-39)

Bunların; zulme saptıkları ise, son İstanbul seçimleri ile cümle âleme ayan oldu.

31 Mart seçimlerinde Saadet Partisi’nin oy sayısı 103.364 iken, Hazirandaki seçim tekrarında bu oylar 47.800’e düşmüştü.
Aradaki 55 bin oy farkını, bu oyların hangi bâtıl partiye kaydırıldığını parti yetkilisi herhangi bir kimse açıklayamadı henüz.

A.Hakan

Ey Mili Görüşçüler Milli Görüşle Bakın!
Ey Milli Görüşcüler Milli Görüşle bakın!
Bir aslı astarı bozuk tiynet yüzünden kendinizi, biat itaat diyerek kandırıp ateşe atmayın!
Kur an ve Sünneti esas alın ve Hak Batıl mücadelesinin bu güne kadar tarafı olduğunuz gibi bu günde devam edin.
“Aldatıcılar sizi Allah la aldatmasın” buyrulmakta..
Erbakan Hocmız Milli Görüşcü olmak yetmez Şuurlu olacaksın” buyurmaktaydı.
Peki Liderimiz Hocamız bize AKP eyle uyumlu olun diye bir öğüt verdi mi?
Bunların batıl üzerinde olduğunu Bizlerin 40 yıllık Hak dava mücadelemizi sekteye uğratan gavur aşığı, işbirlikçi olduklarını ve bir an önce bunlardan kurtulmanın en büyük vazifemiz olduğunu ayet ve örneklerle açıklamasını hiç mi dinlemediniz?
Ey Milli Görüşçüler!
-Soruyorum Erbakan mı haklı Oğuzhan mı..
-Kur an mı haklı Oğuzhanmı
-40 yıllık geçmişiniz mi doğru yoksa şimdiki uyumlu hale getirilmek istenmeniz mi?
– Fatih Erbakan ayrılarak en büyük hataya düştü ve AKP nın İsrail’le danışıklı söğüş icraatlarına methiyeler dizerek kendine telkin edilen Erdoğan’dan sonra Sen geleceksin zokasına düştüler. Peki bu icraatları görerek sizleri onlara yani AKP ye uyumlu eden Sözde Lider özde ifsad edici bu adama imani insani Milli Şuur dersi vererek *SEN NE YAPMAYA ÇALIŞIYORSUN?” demenizin vakti ne zaman gelecek!
Madem demiyorsunuz Fatih Erbakan’a niye kızıyorsunuz. Niye davaya ihanet etti diyorsunuz. Yoksa diğerleri beraber olunca hain, Milli Görüşün partisi ihanet ederse vardır hikmeti çifte standartçıkılığına mı razı okuyorsunuz?!

Mehmet Sıtmapınar

İzzet ve Onuru kaybettiren Sebepler
Herkes kendi yaratılış özüne ve asıl karakterine dönmeden can vermeyecektir.. Hakikat her daim varolacaktır.. İnancına ve bu inancın temel esaslarına göz göre göre ihanet eden, yarım asırlık aziz bir davayı temel prensiplerinden uzaklaştıran, Davanın liderine açıkça iftira kusan bir aşağılığa tek ses, tek bir tepki vermeyen, ne dünyayı ne İslam alemini, ne de Türkiye yi Milli Görüş ün ışığı ile Erbakanca bir imanla okuyup anlamayan, Milli Çözümün en az yirmi yıldır yaptığı haklı uyarılara ısrarla kulak tıkayan, Adil Düzen ve Milli Görüş ün esasları üzerinde tek bir saat bile kafa yormayan bir teşkilatın mensuplarından Allah tüm izzet, haysiyet onur ve şerefi alıverir..

Milli Görüşçü

Çok Doğru Tesbitler
SP teşkilatlarında aktif çalışan bir dava eri olarak diyebilirim ki, yazılanlar hem doğru, hemde önümüzü görebilmemiz için ışık tutucu aydınlatıcı olmuş. Teşekkürler. İnşallah teşkilat mensuplarımız bu yazı vesilesiyle gerçekleri görür ve o doğrultuda hareket ederler. Allah razı olsun. Saygılarımla

Necmettin Harun GÜL

VİCDAN EHLİ GÖREVE
Merhum Erbakan hocamızın emaneti ve siyasi arenanın en güçlü etki alanı olan Saadet Partisinin ve Milko teşkilatlarının kasten ve bilinçli bir şekilde amacından, istikametinden, hedeflerinden ve yolundan saptırılmaya çalışılmasına ve bir siyasi oluşumdan çok tarikat havası verilerek küçük ve yalnızca belirli bir kesime hitap eden bir yapıya getirmelerine hala daha sessiz kalan, göz yuman ve alkış tutan tüm teşkilat mensupları ve gönül insanları bu vevalin altından kalkamayacaklarını biran evvel görmeli, fark etmeli ve gereğini zaman kaybetmeden yapmalıdırlar. Tüm insanlık şeytan Siyonizmin pençesinden kurtulmaya çalışırken, bu yönde umut olacak Adil Bir Düzeni kurup Yeni Bir Dünyayı kuracak adımları atması gereken Saadet Partisinin, zihniyeti, tiyniyeti, aslı astarı ve ayarsızlığı artık tescillenmiş ihanet takımının elinde yok olmasına müsaade edilmemeli ve bu hainlere gerekli ders verilmelidir. Yarın çok geç olabilir. Bu uyarılar son ve önemli uyarılardır. Haydi VICDAN EHLİ MİLLİ GÖRÜŞÇÜLER GÖREVE!…

YORUMLAR

Son Yorumlar
16
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx