YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6574d9531bb42
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 3 4
Bugün : 66
Dün : 11955
Bu ay : 110936
Geçen ay : 302569
Toplam : 21353918
IP'niz : 18.205.26.39

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

SAFINI BİLMEYEN YA SAFTIR VEYA SAHTEKÂRDIR!

 

SAFINI BİLMEYEN

YA SAFTIR VEYA SAHTEKÂRDIR!

         

Ahmet Altan denen sabataist ve sosyalist bozuntusu, AB ve ABD borazanlığıyla ve Barzani ağzıyla yaptığı çeşitli iftiralar ve çarpıtmalarla, Ordumuzu aşağılamaya ve Erdoğan iktidarına sahip çıkmaya çalışıyor ve halkımızı şöyle kışkırtıyordu:

“Gece yarıları garip bir dille yazılmış muhtıraları internet sitesine koyma gayretleri. Cumhurbaşkanıyla ve Başbakanla görüşüp Milli Güvenlik Kurulu’nu toplayarak tartışılacak ‘Kuzey Irak’a müdahale’ gibi önemli konuları basın toplantılarından açıklayıp, devlet kademelerinde konuşmama ciddiyetsizlikleri… Kürt meselesi gibi olağanüstü hassas konularda halkı meydanlara çağırma ve kışkırtma girişimleri. Doğru dürüst yazmayı bile beceremedikleri anadillerine bir ömür vermiş aydınları hedef gösterme cesaretleri… Bütün bunlar, bizimki gibi bir ordu için bile fazlasıyla gayri ciddi ve disiplinsiz hareketlerdir” diyordu. Oysa, söz konusu e-muhtıra, Erdoğan’ı kahramanlaştırmak ve TSK’yı hizaya sokmaya bahane oluşturmak üzere danışıklı dövüş olarak tezgâhlanıyordu.

Ahmet Altan şöyle devam ediyordu:

“Üstelik boğazlarına kadar siyasete battıklarından, artık kendi meslekleri ve görevlerini unutmuş görünüyor. Bunlar kendi askeri karakolumuzu bile koruyamıyor. İki kişi geliyor, karakolu basıyor, yedi gencecik askeri öldürüp sekizini yaralıyor, ayrıca saldıranlardan biri de olay yerinden kaçmayı başarıyor.

O öldürülen çocuklar, bu ordunun generallerine emanet edilmişti. Ne oldu o emanetlere? Kim bunun sorumlusu? Bir ordunun; üstüne vazife olmayan işlere karışacağına ciddi biçimde askerlik yapması, karakolunu koruması, çocuklarını sakınması gerekmiyor mu? Hayır, bunun yerine internet sitesine ‘ordumuzu yıpratmaya çalışıyorlar’ diye klişelerle ve tehditlerle dolu bir muhtıra daha koyacaklar. Korkutup susturacaklar.

Resmi rakamlara göre Cudi Dağı’nda otuz beş, Gabar Dağı’nda sadece yüz PKK’lı varmış. Ama bizim binlerce asker onları yakalayamıyor. Ve, ordu askerliği bırakmış ülkeyi hızla bir belanın içine doğru sürüklüyor.

Manyetik alanı kitleyip dağdaki yüz elli PKK’lıyı yakalayamadıkları, karakolları doğru düzgün koruyamadıkları için ya Kuzey Irak’a yüz binlerce askerle girip içinden çıkamayacağımız bir felakete dalacağız ya da içeride büyük gösterilerle Türk Kürt çatışması yaratacağız. Medya generallerin siyasi kavgasına amigoluk yapacağına, ordunun işlevini niye yerine getirmediğini sormazsa, bu kışkırtıcı iklim devam ederse, sonunda generallerin de, medyanın da, aydınların da, halkın da paçasını kurtaramayacağı korkunç bir kaosun içine yuvarlanacağız. Ordunun neden bu kadar tuhaf davrandığını süratle sorgulayıp anlamak zorundayız.

Korkarım, ‘dönüşü olmayan’ noktaya çok yaklaştık. Ordu bu anormalliklerini biraz daha sürdürürse Türkiye tarihinde yaşamadığı ölçüde bir karmaşa yaşayacak. Doların fırlaması, ekonominin çökmesi, iflaslar, işsizlikler, sefaletler değil yalnızca bizi bekleyen; büyük iç çatışmalar, diktatörlük çekişmeleri, blok değiştirme çabaları, savaşlar da epeyce karanlık geleceğin içinde bizi bekliyor.

Yaşadığımız sorun; şu parti ya da bu parti, şu siyasi davranış ya da bu siyasi davranış anlaşmazlıklarının çok ötesinde ve çok daha derin bir sıkıntıdır. Sorun ordunun içinde aranmalıdır.

Bizi korkunç bir karmaşaya sürükleyen bu çıldırma halinin gerçek nedenini bulup düzeltemezsek… Bu ülke, bir daha içinden çıkamayacağı kanlı bir kuyuya düşecek. Herkesin hayatı söz konusu. Herkesin…”[1]

Şimdi söyleyin, bir zamanlar Ahmet Altan sosyalistiyle Tayyip Erdoğan dincisini, Fetullah Gülen Hoca Efendisiyle Mehmet Ali Birand sabataistini, Vakit gazetesiyle Yunan yetkilileri; evet bunların hepsini AB sevdasında ve ordu düşmanlığında birleştiren neydi? Hangi merkezlerdi?

Can Dündar gibilerin, gereksiz yere tarihi ve tabii gerçekleri saptırmak suretiyle Atatürk’ün:

“İslam Dininin; Türk Milletini bozduğunu, milli his ve heyecanlarını uyuşturduğunu”, “Hz. Muhammed’in Allah tarafından görevlendirilmeyip, peygamberliğini kendisinin uydurduğunu”[2] söyleyecek kadar azıtmalarının ve hepsindeki bu gâvur âşıklığının altında neler gizlenmekteydi?

Üstelik o hayran ve hizmetkâr oldukları Barbar Batı, niye saf İslam düşüncesinden ve Atatürk Milliyetçiliğinden bizi koparmak istemekteydi? Aynı Ahmet-Mehmet Altan’ları, daha sonra FETÖ’cülükten hapse atanlar, kendilerinin FETÖ’ye hizmetlerini nasıl gizlemişlerdi?

Oysa, elbette bu ülkede yaşayan insanların çok şükür ki büyük çoğunluğu, hem de çok büyük bir çoğunluğu Müslüman kimliklidir. Bu ülkeyi kuranlar da Müslüman Türklerdir! Vatan ve namus hatırına, Kur’an ve İslam aşkına kanlarını, canlarını feda edenler bizim ceddimizdir. Yani bu Devlet bizimdir. Bu topraklar bizimdir. Bu Vatan bizimdir. Bu ülkeyi savunan Ordu bizimdir. Bu ülkenin, bu devletin bütün kurumları bizimdir. Ordumuza ve başka kurumlarımıza sızmış bazı hainlerin ve gafillerin TSK’ya düşmanlıkları kahpeliktir.

Bu kurumların bir kısmının kötü yönetilmesi, bir kısmının performans eksikliği, bir kısmının ideolojik saplantılar içine girmesi, bir kısmının verimsizliği gibi sayılabilecek kusurlar veya yanlışlar, o kurumları “bizim” olmaktan çıkarma sebebi değildir. Aksine o kurumlara daha fazla sahip çıkmamızı ve bu konuda daha dikkatli, daha duyarlı, daha ilgili ve daha hassas davranmamızı gerektirir. Tıpkı bu ülkede yaşayan bir “Müslümanı” ister kendi zaafiyetleri, ister eğitimsizliği, ister bilgi yetersizliği isterse Modernizm’in getirdiği problemler dolayısıyla İslami yaşantısındaki eksiklikler ve kusurlar dolayısıyla onu “aforoz” edemeyeceğimiz gibi.

Bir kimsenin kusurları onu, “bizim” insanımız olmaktan çıkarma bahanesi yapılmamalıdır. Aksine; “anlayacağımız bir dille” konuşmak gerekirse, eğer biz kendimizde İslam için bir iddia görüyorsak, toplumun önüne böyle bir misyonla çıkmışsak ve biz bir “gönül adamıysak” o insana karşı daha duyarlı, daha müşfik, daha hassas ve daha dikkatli olmak zorundayız. Zahiri, yani görünen şartlara göre bir karar vermek durumundaysak bile bu ülkede “hain”lerin dışında en kötü insanımıza bile; “bizim yitik çocuğumuz” gözüyle bakılmalıdır. Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde “müstesna” olanlar dışında, cemaatler, tarikatlar ve ılımlı İslamcıların pek çoğu kendi dışındakileri hep “öteki” olarak algılamaktadır. Siyasal İslamcılar da, din istismarı yapıp, maalesef düşmanlarımızın safında yer tutmaktadır.

Dolayısıyla “Devlet” ve “Ordu” da onlar için birer “öteki” olarak ya “ele geçirilecek” ya da “fethedilecek” kalelerden sayılmaktadır. Bu anlayış ve yanlış şimdi de onları “devlet” ve “ordu” düşmanlığına getirip dayamıştır.

“Biz”den olanlar ve olmayanlar ayırımı bu cemaat ve tarikatları, ılımlı İslamcıları ve din istismarcılarını kendi devletlerini ve kendi askerlerini “düşman” görür hale getirmiştir. Böylece kendilerini de “düşman safına” itmişlerdir. Ancak bu durum spontane olarak ya da sosyolojik bir gerçeklik olarak ortaya çıkmış değildir.

Öyle olsa sorunu kendi “iç” meselemiz olarak görüp “aramızda” halledebilirdik. Fakat sorun Türkiye için bir “güvenlik sorunu” haline gelmiştir. Çünkü bu ülkedeki birçok cemaat, tarikat ve ılımlı İslamcı-radikal şeriatçı görünümlü yapılar ve bütün istismarcılar Yabancı Ülkeler tarafından Türk Devletine karşı kullanılan birer Truva atı gibidir. Bu yapıların “beyin takımı” olarak nitelendirilebilecek “iç halkaları” Milletimizin özüne ve kültürüne yabancı, hatta Müslüman bile olmayan “iblis”ler ve “dönme”ler tarafından kuşatılmış vaziyettedir.

İslam gibi son ve yüce bir din, bu sahte önderler eliyle Müslümanların boynuna takılmış bir “tasma” haline getirilmiştir. Allah, kitap, din, iman, peygamber diyerek kendi “müntesip”lerini kandıran bu alçak adamlar, onları tıpkı Çanakkale’deki Hintli Müslümanlar gibi ABD, AB, VATİKAN, NATO, İSRAİL, ERMENİ ve İNGİLİZ saflarına sürmüşlerdir.

Devletin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin “irtica” diye nitelendirdiği “olgu” budur. Bir dönem yaşadığımız olaylar bu gerçeği çok net bir şekilde bir kez daha ortaya koymuştur.

Halbuki Yüce Allah Kur’an’da;

“Yemin olsun (o kuvvetlere), saflar halinde durup dizilenlere,

O haykırıp da sürenlere, (ve peşinden sürükleyenlere)

O yolda (Kur’an) zikir okuyanlara ki,

Şüphesiz sizin İlahınız birdir,” buyurmaktadır.

Hem de SAFFAT Suresinde (Ayet: 1- 4)

Ve Kur’an’da diğer bir surenin adı da üstelik yine “SAFF”tır… Ve Allah SAFF Suresinde de;

“Haberiniz olsun ki, Allah Kendi yolunda (tuğlaları) kurşunla perçinleştirilmiş bir bina gibi (birbirine kenetlenip) saf tutarak çarpışanları sever” buyurmaktadır. Yani Allah hepimizi Kendi yolunda ve insanlığı huzura ve refaha kavuşturma amacıyla saf tutmaya çağırmaktadır.

Yahudilerin, Hristiyanların, Vatikan’ın, Siyonistlerin, ABD’nin ve AB’nin saflarında huzur ve onur arayan ahmakları uyarmaktadır.

Ve yukarıdaki ayet mealleri, patronlarınız tarafından yıkılmaya çalışılan Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk döneminde; “TBMM tarafından kararlaştırılan ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kendisine teklif edilen meşhur Hak Dini Kur’an Dili adlı Kur’an tefsirini hazırlayan Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın” Kur’an-ı Kerim Meali’nden aktarılmıştır.

Siz! Bu ülkenin cemaatleri, tarikatları, ılımlı İslamcıları, din istismarcıları, radikal şeriatçıları ve ey bu ülkenin “saf ve temiz Müslümanları” söyler misiniz? HANGİ SAFTASINIZ! Rahmani güçlerin mi, şeytani güçlerin mi tarafına geçmişsiniz? Konuşlandığınız mevzilere dikkat ediniz!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin en büyük tehditleriyle karşı karşıya kaldığı bugünlerde sizler kimin “askerisiniz”!? ABD, AB, NATO, Pentagon, İngiltere, Almanya, Fransa, İsrail, Vatikan, Papa, Apo, Barzani, Talabani, Ermeni’si, Rum’u, Yunan’ı hepimizi “iç”ten ve “dış”tan kuşattığı bugünde “efendileriniz” tarafından nereye getirilip dizildiniz? Üstelik durduğunuz saflardan utanmaz hale geldiniz.

Oysa unutmayınız; durduğunuz yer “işgal ordularının ve Siyonist masonların” saflarıdır! Tıpkı İngiliz Ordularıyla Çanakkale önlerine gelen Hintli, Pencaplı, Senegalli Müslüman askerler konumundasınız!

Pek çoğunuz Çanakkale’ye geziler düzenliyorsunuz. 18 Mart’larda da “Çanakkale Geceleri” adı altında etkinlikler yapıyorsunuz. Oysa, o topraklarda şehit olarak yatan binlerce Mehmetçiğin, bugün sizin aynı safta bulunduğunuz ve kendisinden medet umduğunuz Haçlı Batı’nın ve hatta NATO’nun bizi yok etme planlarına karşı savaşırken, can verdiğini unutuyorsunuz.

İşte o Çanakkale önlerine gelen Müslüman askerleri, İngilizler; I. Dünya Harbinde Müslüman ülkeler halkını propaganda bombardımanına tutarak kandırmışlardı. Çanakkale Muharebeleri’nde savaşmak üzere sömürgelerden getirdikleri Müslüman askerler, Almanlarla savaşmaya geldiklerini sanıyorlardı. Propagandaya göre Almanlar Osmanlı Müslüman halifesini esir almışlardı ve Hintli askerler de Halifeyi kurtaracaklardı. İngilizler bunun dini bir borç olduğunu telkin etmişler ve inandırmışlardı. İngilizlerin bu propagandasını sezen Türkler de karşı propaganda faaliyetine başlamışlardı. Cephede İngiliz siperlerine yönelik olarak Ezan okutmuşlardı. Ezan sesini duyan Hintli Müslümanlar irkilmiş gerçeği anlamışlar ve savaş çabalarını azaltmışlardı. İngilizler de bundan sonra Müslüman asker kullanmakta zorlanmışlardı. O gün, Hintli Müslüman askerler, Ezan sesiyle içine düştükleri tuzaktan uyanmışlardı.

Peki, ya bugün, sizler ne ile uyanacaksınız?

Medeniyetler Arası Diyalog ve BOP Eş Başkanı Erdoğan, Müslüman topraklarını işgal eden, “ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini” söylüyordu.

Ama Güneydoğu’da PKK’nın şehit ettiği “bizim askerlerimize” “kelle” diyordu!

Bu ülkenin varlıklarını yabancılara satarken “kurumsal mutabakat” aramıyordu!

Telekom’u, Telsim’i, Aria’yı, Tüpraş’ı yabancılara satarken “kurumsal mutabakat” hiç aklına gelmiyordu.

Azınlıklar için “Vakıflar Yasasını” çıkarırken “kurumsal mutabakat” düşünmüyordu.

“Maden” ve “Petrol Yasalarını” çıkarırken “kurumsal mutabakat” gözetmiyordu.

Akdamar Kilisesi’ni açarken “kurumsal mutabakat”a gerek görmüyordu.

Ama iş “başörtüsü sorununa” gelince “kurumsal mutabakat”a sığınıyor. Bedel ödemeye hazır olmadığını savunuyor, sonra da yine istismar amacıyla serbest bırakıyor ama bu sefer de ZİNA’yı suç sayılmak ve ceza almaktan çıkarıyor ve mel’un İstanbul Sözleşmesi’yle eşcinselliği ve her türlü cinsi rezaleti meşrulaştırıp aile yapımızı ve ahlâk mayamızı dinamitliyordu.

Ve siz “Müslümanlar” da hâlâ AKP ve RTE’den medet umuyorsunuz ve hâlâ aynı safta duruyorsunuz? Ne kadar da saflık gösteriyorsunuz!

Bir zamanlar Fetullah Gülen de RTE’nin Medeniyetler Arası Diyalog hayali gibi Vatikan’la kol kola Dinler Arası Diyalog peşinde sürünüyordu. Halbuki Allah Kur’an’da, hepinizin bildiği gibi “Allah indinde tek din İslam’dır” buyuruyordu. Hoca(!) kılıklı şeytan ise Hristiyanlığa, Yahudiliğe ve Bahâiliğe meşruiyet kazandırma gayretiyle Papa’yla aynı safta buluşuyordu!

Sözün kısası bu saatten sonra Cemaatlerin, Tarikatların, Ilımlı İslamcıların, Radikal Şeriatçıların, yani bugüne kadar Allah, Kitap, Din, İman, Kur’an diyerek “Müslümanlar”ın sırtından geçinen ne kadar adam varsa, bunların Türkiye Cumhuriyeti’ne ve İslam Dinine sadakatlerini kanıtlama borçları vardır. Çünkü saflar giderek ayrışmaktadır. Ve ihtimal, bazı “akılsız kelle”ler kafese girince uyanacaktır!

Sonra Çanakkale’ye kiralık İngiliz askeri olarak taşınan gafil ve cahil Müslümanların: “Biz Halife’yi kurtarmaya geldiğimizi zannediyorduk” demeleri de onları kurtaramayacaktır.

Bizden söylemesi!

Demirel’in Derinliği ve “Ehvenüşşer”cilerin Densizliği

Sonunda CHP ile iş birliğine girişen Süleyman Demirel, yıllarca “Din düşmanı CHP’ye karşı, dindar demokratların hamisi” rolünü oynamıştı. Zavallı Nurcular, Süleymancılar, Fetullahcılar, Tarikatçılar “CHP tehlikesine karşı, Süleyman Demirel’in ‘ehvenişer’ reçetesine” sığınmışlardı. Ama bu siyasi feraset fakirliği ve imani basiret körlüğü yüzünden sürekli aldatılmış, oyalanmış ve sonunda satılmışlardı. Erbakan’ın elli yıl öncesinden fark ettiği gerçekleri, bazılarının hâlâ anlayamamış olması ise hayret uyandırıcıydı. Hatta eski Milli Görüş çürüklerinin çoğu, şimdi aynı marazlı mantıkla Erdoğan’ın peşine takılmışlardı.

CHP: “Bu ortak projede Demirel bizi destekliyor” demişti.

Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in CHP’yi desteklediği yönündeki iddiaları kendi partisinin yetkilileri dile getirmişti.

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, ortak bir proje yürüttüklerini vurgulayarak, “Süleyman Demirel CHP’yi destekliyor. Biz Türkiye’ye sahip çıkıyoruz.” demişti. Anka Ajansı’na Seçim sürecindeki çalışma stratejilerini anlatan Sevigen, CHP’yi destekleyen kişi ve kurumları da söylemişti. CHP’nin DSP ile iş birliği yapmasının ardından SHP’nin seçimlere katılmama kararı aldığını vurgulayan Sevigen, bunun önemli bir fırsat olduğunu belirtip, şöyle devam etmişti: “Küskünler bir dönem kırılmış olabilir; ama bakın askerler seçim haftası kampları kapattı. Otel sahipleri seçim dönemine denk gelen rezervasyonları iki güne düşürdü. Cumartesi-Pazar müşteri almayacaklar. İnsanlar bu kadar fedakârlık yapıyor. Türk insanı iki gün fedakârlık yapacak. Çok hassas bir dönemden geçiyoruz. Herkesin duyarlı olması gerekiyor. Demirel bile CHP’yi destekliyor. Bu çok önemli. Bu ortak bir projedir, biz Türkiye’ye sahip çıkıyoruz. Sağın önemli isimleri CHP’yi destekliyor. Gelin bu ülkeye beraber sahip çıkalım. Bütün herkes Türkiye’ye beraber sahip çıkmalı. CHP’de birleşilmelidir.”

Süleyman Demirel, “sağda ittifak çalışmalarını baltalayıp desteğini CHP’ye yönlendirdiği” şeklindeki iddiaları kabul etmese de gerçek böyleydi. Çünkü yaşanan gelişmeler CHP ile Demirel arasındaki bağlantıya işaret etmekteydi. CHP’den milletvekili adayı olduktan sonra kararından dönen eski DYP’li İsmail Amasyalı, Demirel’in kendisine “Sağda göstereceğim adres yok.” deyip CHP’yi tavsiye ettiğini dile getirmişti. Demirel ailesinin damadı ANAP’lı İlhan Kesici de CHP’den aday olup liste başına getirilmişti. DP-Anavatan ittifakının bozulduğu gün CHP lideri Deniz Baykal, Demirel’i Güniz Sokak’taki evinde ziyarete gitmişti. DP’nin milletvekili adayı ASO Başkanı Sinan Aygün de Demirel’in Anavatan lideri Erkan Mumcu için, “boş teneke, kanserli kol” benzetmesi yaptığını söylemişti. Ve şimdi Sn. Erdoğan, Süleyman Demirel’in yolunu ve yöntemini takip etmekteydi! Yani görünüşte CHP’ye karşı kükremekte ama eşcinselliği ve fuhuş serbestliğini öngören İstanbul Sözleşmesi’ni aynı CHP ile birlikte Meclis’ten geçirmektelerdi.

 

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}safinibilmeyen{/mp3}

 



[1] 11 Haziran 2007 – www.gazetem.net.

[2] www.milliyet.com.tr 29-30 Ekim 2006

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ali ÇAĞIL - İHL ve Kamu Yönetimi Mezunu

Ali ÇAĞIL - İHL ve Kamu Yönetimi Mezunu

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
11 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Necati

SAFSZILARIN SAFI, TARAFSIZLARIN TARAFI ve EVHENİŞERRİN EHVENİ!
Hakkın safında yer almayanların münafıkça ifadesi SAFSIZLIK!
Hakka tabi ve taraf olmamanın münafıkça ifadesi TARAFSIZLIK!
Hayır varken şerrin yanında yer almanın münafıkça ifadesi EHVENİŞER’dir!
Safını belirlemeyen birisi öncelikle Hakkın safında yer almadığını ifade etmektedir.
Tarafsız olduğunu söyleyen birisi öncelikle Hakka tabi ve taraf olmadığını ifade etmektedir.
Ehvenişerrin yanında olduğunu söyleyen birisi, öncelikle hayrın yanında olmadığını ifade etmektedir.
Safını belirlemeyenlerin safı, Siyonist şeytanların SAFI’dır.
Hakka tabi ve taraf olmayanın tarafı, Siyonist Şeytanların tarafı, yani BATIL’dır.
Ehvenişer diyenlerin ehveni ise, Siyonist şeytanların ŞER’rine ortak olmaktır!
Özetle; Milli Görüş’e tabi ve taraf olmayanlar, Milli Çözüm’e tabi ve taraf olmayanlar, SİYONİST ŞEYTANLARIN SAFINDA
SİYONİST ŞEYTANLARIN TARAFINDA
SİYONİST ŞEYTANLARIN ŞERLERİNE
tabi ve taraf olmuş kimselerdir!
Meğer insan bunları idrak edemeyecek kadar SAF ola!

R YÜCEL

Bismillahirrahmanirrahim
(Daha önce) Kendilerine nimet verdiğin (hidayet ve hakikate erdirdiğin) kimselerin (Nebilerin, Sıddıkların, Şehitlerin ve Salihlerin) doğrultusuna (bizi yönlendirip yollandır; ama ne olur Yarabbi, Yahudilerin azgın Siyonist kesimleri ve işbirlikçileri gibi bütün) ğadabına uğrayanların ve (Hristiyanların emperyalist kesimleri, müşrik takipçileri ve Batı ahlâksızlığının taklitçileri gibi her türlü Hakk’tan) sapıtanların yoluna (kaymamıza fırsat tanıma! Bizleri bütün bâtıl yollardan) gayrı (ve ayrı olan İslam’da sabit kıl). Amin! Fatiha süresi 7

Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatacak (derecede nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa da, Allah katında kesinlikle onları (boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak) plan ve programlar vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
Sakın ha, Allah’ı elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır. İbrahim süresi 46-47

LÜTFUN İLE, VER ALLAH’IM!

Mahrum etme, umduğumdan
Dua niyaz, sunduğumdan
Dünyaya göz, yumduğumdan
Muradımı, ver Allah’ım!..

İman ettim, va’din haktır
Ümitsizlik, kalbe faktır
Niyetim has, özüm paktır
Eyle kulun, berr1 Allah’ım!..

Gözümde, koyma visali2
Zalimde, şeytan hisali3
Kurumuş, ekin misali
Hepsin yere, ser Allah’ım!..

Yırtar gibi, karton kâğıt
Siyonist, sistemi dağıt
Her gün yakılır, bin ağıt
Ağlıyor gök, yer Allah’ım!..

Deccalizmi, devir gitsin
Bu şeytani, devir bitsin
Adil Düzen, devri yetsin
Şenlensin bahr4, berr5 Allah’ım!..

Şuur huzur, her anımı
Hakka bağlat, dört yanımı
Caymaktansa, al canımı
Sapıtırsam, ger6 Allah’ım!..

Kibir gömleğin, giyemem
Büyük lokma, hiç yiyemem
Hâşâ, “hak ettim…”; diyemem
Gurur gaflet, şer Allah’ım!..

Dünya ekim, ukba7 hasat
Nefse uyan, sonu kesat8
Çünkü; fitne, haset fesat
Amelimi, yer Allah’ım!..

Kıtmirin9 olmak, ne şeref
Rü’yetinle10, kıl müşerref11
Mal makamdan, bin kez eşref12
İzinde bir, er Allah’ım!..

Hasret beni, nice yaksın
Lütfet gönül, Dosta baksın
Bu alnımdan, daim aksın
Hak yolunda, ter Allah’ım!..

Bağışla dost, yatırına
Milli Çözüm, hatırına
Mealin her, satırına
Gözlerime, fer13 Allah’ım!..

1- Berr: Çok sadık kişi, iyilik ve ikram sahibi.
2- Visal: Kavuşma, mutlu buluşma.
3- Hisal: Haslet, huy.
4- Bahr: Deniz, derya.
5- Berr: Yeryüzü, kara, dünya.
6- Ger: Eğer.
7- Ukba: Sonsuz Ahiret hayatı.
8- Kesat: İşlerin bozulması, planların boşa çıkması.
9- Kıtmir: Ashab-ı Kehf’in sadık köpekleri.
10- Rü’yet: Mevla’yı görmek, en kutlu murada ermek.
11- Müşerref: Onurlu kılınmış seçkin kişi.
12- Eşref: Çok şerefli, pek değerli.
13- Fer: Gözdeki ışık, aydınlık, canlılık, görme yetisindeki artış.

Mus ab

Ülkemizin yönetimi, tüm uyarılara rağmen Fetö’ye kananlara ne de o gün fetö ile ülkemizin üzerine gelen çığa sesiz kalanlara teslim edilemezdi. Hatta devletimizi bir çöpü bile emanet edilemezdi.
Fetö; Türkiye’nin (İslam âlemin tek umudu olan ülkenin) altını oyarken,
Kan çanağı haline getirmek için vatan adına atan her nabzı durdururken,
Her türlü hilal düşmanını (papayı, AB’yi, ABD’yi, Siyonist think tank kuruluşlarını, işbirlikçileri) arkasına almışken,
“Dünya gemisinin kaptanı ABD’dir ve buna da layıktır” naralarını atarken,
BU SAFIN ABD-YAHUDİ SAFI OLDUĞUNU BİLMEYEN YA SAFTI VEYA SAHTEKÂRDI!
Milli Çözüm Dergisinin Fetö’nün karanlık çalışmalarına yönelik yaptığı cesurca tarihi uyarıları olmasaydı, yetkili kesimin Fetö’ye taşeronluğu belki saflıklarından olabilirdi. (Makalemizde geçen; “O gün, İngiliz gemisine binen Hintli Müslüman askerler, Ezan sesiyle içine düştükleri tuzaktan uyanmışlardı” bu günde Milli Çözüm’ün sesi, Fetö-ABD gemisine saflığına binenleri uyandırmıştı) Hükümet yetkilileri, muhalefet, tarikatlar, Prof lar Milli Çözümden; Fetö’nün kirli niyetini ve irtibatını duydu. Duymayanlar da Milli Çözüme yapılan Ergenekon operasyonuyla bu gerçekleri duydu.
Bundan dolayı makalemizden de anlıyoruz ki; Ülkemizin yönetimi, tüm uyarılara rağmen ne Fetö’ye kananlara ne de o gün fetö ile ülkemizin üzerine gelen çığa sesiz kalanlara teslim edilemezdi. Hatta devletimizi bir çöpü bile emanet edilemezdi.

Veysel

Bu vatan bizim
Bu vatan bizimdir ki, biz Milliciyiz,
İşbirlikçi haine daim kinciyiz,
Söz verdik Hocamıza hem yeminliyiz,
Yeni Dünya Düzeni bizle kurulur,
Zalimlerin boynuna kemend vurulur..

Sahte sofiye kızıp cami yakmayız,
Bu mübarek toprağı ele satmayız,
Dönmenin sahtenin huyuna gitmeyiz,
Yeni Dünya Düzeni bizle kurulur,
Adil Düzen mühürü arza vurulur..

Yakup G.

Şanlı Mehmetçiğe karşı Amerikan Conilerine Dua Edenlerin Safını Seçenler…
Bugün Allah Allah nidalarıyla düğüne gidiyoruz diyerek vatanın muhafazası ve milletin namusu ve bekası uğruna, haçlı emperyalist ve siyonist güçlerin planını bozmak için şehadete yürüyenlere karşı; milleti Allah ile kandıranların safına geçenler, makalede zikredilen şu hitaplara muhataptır ve tarih gafil olarak değil hain olarak yazacaktır:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin en büyük tehditleriyle karşı karşıya kaldığı bugünlerde sizler kimin “askerisiniz”!?

HANGİ SAFTASINIZ! Rahmani güçlerin mi, şeytani güçlerin mi tarafına geçmişsiniz? Konuşlandığınız mevzilere dikkat ediniz!

Durduğunuz yer “işgal ordularının ve Siyonist masonların” saflarıdır! Tıpkı İngiliz Ordularıyla Çanakkale önlerine gelen Hintli, Pencaplı, Senegalli Müslüman askerler konumundasınız!

Bugüne kadar Allah, Kitap, Din, İman, Kur’an diyerek “Müslümanlar”ın sırtından geçinen ne kadar adam varsa, bunların Türkiye Cumhuriyeti’ne ve İslam Dinine sadakatlerini kanıtlama borçları vardır. Çünkü saflar giderek ayrışmaktadır. Ve ihtimal, bazı “akılsız kelle”ler kafese girince uyanacaktır!

Hüseyin Selman

Millici misin İşbirlikci mi
“Haberiniz olsun ki, Allah Kendi yolunda (tuğlaları) kurşunla perçinleştirilmiş bir bina gibi (birbirine kenetlenip) saf tutarak çarpışanları sever” buyurmaktadır.
Saf suresindeki ayette belirtildiği gibi saf tutarak, Hak yolda kenetlenip bugün kü tarifle milli görüşcü milli çözümcü olmazsak, bir şekilde işbirlikci olup siyomizme hizmet edenlerden oluruz.

Necmiye

Hey gafil vede cahiller
Gaflet ve cehaletle şaşıran, bencillik ve birincilik duygusuyla şımaran ve şeytanın desisesiyle “”büyük ve bulunmaz adam!”” olduğuna şartlanan nefisler, kendilerini “kainatın merkezi” zannetmektedirler. kendilerini baş aktör ve amaç ,başka bütün insanları ve diğer varlıklarıda sadece birer araç ve figüran olarak düşünmektedir. bu yüzden kendi rahatı ve menfaati için başkalarını ezmeyi ve üzmeyi mübah görmektedirler..
Hatta bazıları daha ileri giderek kendilerini manen seçilmiş ve özel olarak görevlendirilmiş birisi olarak göstermeye ve böylece tabii bir üstünlük elde etmeye girişirler…
Hey haaaat çok yakında yaptığınız bunca ihanetin hesabını soracak Sabırlı kararlı ahlaklı azimli ve ümitle her türlü engeli rahatlıkla aşabilen sadece Allaha güvenip dayanan bu sadıklar yeni bir dünyayı tesşs edecekler inşallah….

A. Hakan

Son Felaketler Zulmün Yıkılışının Nişanesiydi
Asıl mesele Hak- Batıl mücadelesiydi.Siyonizm iktidarını seçerken, muhalefetini de ona göre ayarlardı. 54. Erbakan hükümeti bunca başarıyı imza atmışken, ve hakikat ayan beyan ortadayken bunların hep bir ağızdan Milli Görüş ve Erbakan düşmanlıkları rastlantı değildi. Mason locaları hep bu işbirlikçi yapıların dinsizini ve dincisini aynı potada topladı. İslam Birliği kurulmasın, Yeniden Büyük Türkiye-Yeni bir dünya ideali başarısız kalsın, Arz-ı Mevud Büyük İsrail kurulsun hamlelerini yaptılar. Yetmez Erdoğan’ı BOB eşbaşkanlığına getirip, İslam Aleminin kolu kanadı kırılıp, canlar namuslar mahf edilip, her kes “bal tuttum parmağı yalamak hakkım” zevzekliğiyle peşine razı edildi. Toplum, dinini diyanetini hatta vatana ihaneti unutup zulme kılıf uydurdu. Sahte dinciler ayetleri hadisleri, sahte Atatürkçüler, Atatürk’ün hayatını verdiği ve mücadele ettiği AB-ABD yani batıyı kendilerine kıble edindi. Görüyoruz değil mi, sahtekarlar nasıl da zulümde bir arada itirazsız toplanırlardı. Zulüm yasalarını İstanbul sözleşmesini nasılda beraber uygularlardı.
Evet safını bilmeyen ya saftı, ya da sahtekardı.
Artık en büyük elek elemeye başlamış, herkesin ayarını ortaya koymuştu.
Hakikati arayanlar Milli tam bağımsız merkeze bağlı, gayri Milliler de, AB-ABD hayranı İsrail’in safındaydı.
Zalim ve hainleri bekleyen çığlık-ses yakında yükselecek, zalimler ve işbirlikçiler hizaya gelecekti.
Evet son dönemlerde dünyada yaşanan felaketler Cenabı Hakkın bir uyarısı ve de zulmün sona erişinin bir nişanesiydi.

Cengiz

Sen Onu Söyle
SEN ONU SÖYLE!

Şeytanın en büyük fitnesi ve şaheseri Siyonizmin hangi ideolojisini, ekonomik dini anlayışı ya da ülkelerin nabzına göre hareket edecek liderlerden hangisinin tarafını tuttuğun -ki takım tutar gibi parti-lider tutuyorsun- aslında hiç önemli değil. Senin buradaki tarafgirliğin cehalete duygusallığa objektif olmayan kıstaslara vb dayalı olduğu için akla ve bilime uygun bir taraflığı yansıtmıyor! Sen:

A) HAKKI MI BATIL’I MI ÜSTÜN TUTUYORSUN
B) KUVVETİ Mİ ADALETİ Mİ ÜSTÜN TUTUYORSUN
C) İMTİYAZI MI SOSYAL ADALETİ Mİ?
D) …

SEN:

a) Faizci Kapitalist Düzenci misin Adil Düzenci misin?
b) İstanbul Sözleşmecisi misin Ahlak Maneviyatçı mısın
c) Avrupa Birlikçi misin İslam Birlikçi misin?
d) Abd ile Rusya Çinle Reel Politik misin Yeni Adil Dünya Düzeni Tesiscisi misin?
e) Siyonist Zalim Gayrimeşru Terörist İsrail’e Gizli Açık Siyonist Hedeflerinde Stratejik Destekçi misin Yoksa Siyonist Yılanın Başını Ezmenin Dertlisi misin?
f) Bazıları İçin de Hakkı savunuyor göründüğün halde hakkı haykıranlara karşı mesafeli önyargılı iken her cinsten işbirlikçi ile işbirliği yapan teşkilat abilerinin her ihanetine (cemaat ve tarikatlerin çoğunda olduğu gibi) vicdanını aklını bir tarafa bırakıp olur olmaz hikmetler uyduranlardan mısın?
g) Küresel Sermayeci Rantiyeci misin yoksa Süratli Yerli ve Yaygın Kalkınmacı mısın?

Kısacası;

(Hangi Çeşitinden Olduğun Farketmez) İşbirlikçi misin Milli Görüşçü-Milli Çözümcü müsün? Sen Onu Söyle!.

Musa Harun KESKİNSÖZ

SAFI NET OLMAYANIN AYARI BOZULMAYA AYAĞI KAYMAYA BAŞLAMIŞTIR!
Safı net olanlar; İnandığı davası ve değerleri uğrunda, her şart altında ve en sıkıntılı durumda, her türlü riski, dışlanmayı, fitne ve dedikodularla hücuma uğramayı, sürgün olmayı, mahkeme salonlarında beklemeyi, cezaevlerinde mahkum olmayı, yürüdüğü yolda önüne çıkacak engellerle mücadele etmeyi, tehdit ve tehlikelere karşı boyun eğmeden ve taviz vermeden son nefesine kadar inandığı yolda koşmayı göze alanlardır.
Safı net olmayanlar; Küçük hesaplar için büyük tavizler veren, hep kendi nefsi çıkarlarını düşündüklerinden herzaman güçlü olanlara yamanmaya çalışan, bir davası ve ideolojisi olmayan, tüm mücadelesi ve hayatı menfaat ilişkileri üzerine kurulmuş olan, haklının ve hayırlının yanında yer almayan, bukalemun gibi renkten renge giren, korkak, alçak, kaypak, şuursuz, kişiliksiz, egoist, karaktersiz ve kalitesiz insan tipleridir.
Şu an safı en net olanlar, şuurlu Milli Görüşçüler ve Milli Çözümcülerdir. Şuurlu Milli Görüş ve Milli Çözümcüler dışında kalan kesimler, muhakkak ve mutlaka Emperyalist odaklı dış güçlerin ve Siyonist takımın bir şekilde kontrolüne girmiş ve bilerek veya bilmeyerek onlara uşaklık etmişlerdir. Bunlara en büyük örnek, Milli Görüş davamıza ve Erbakan Hocamıza karşı ihanet ettikleri sağır sultan tarafından dahi bilinen Akp ve avanesine sempati duyup körü körüne tüm yanlışlarını savunan ve kerametler uyduran, Abd’in eski başkanlarından Obama ve şimdiki başkanı kırmızı Turp gibi Siyonist İsrail hizmetkarlığı yaptıkları söylem ve icraatlarıyla ortada olan bu gâvur takımını baştacı edip kahramanlaştıran, yerli ve dış bağlantılı hain ve ihanet şebekelerine ılımlı bakıp alkış tutan zavallı ve gafil kesimlerdir.

Haktan dönmeyiz, son nefese kadar
Yaklaştı bayram, her yeri heyecan sarar
Kışın sonunda, gelecek elbet bahar
Cemaat yerini alsın, sıkı tutulsun saflar

Necmettin

GERÇEĞİ GÖRMEK İÇİN!..İlk defa yıllar öncesinden yayınlanan makalemiz hala güncelliğini korumakta,dikkat çektiği konular ve sunduğu çözüm önerileri ,hala çok önemli meseleler olarak önümüzde durmaktadır! Tabi bu süreçte Milli Çözüm’ün “MİLLİ AKLI”besleyip güçlendirecek yayınları sayesinde;Kahraman Ordumuz ve Milli Varlığımıza yönelik,siyonist odakların rejisörlüğünde,din düşmanı ve din istismarcısı şebekelerin fiğüranlığında yürütülen düşmanlıklar büyük ölçüde elimine edilmiş!.. Ordu-Millet kaynaşması adına büyük mesafeler alınmıştır!.. Bu yönde kazanılan büyük mesafede olduğu gibi inşallah;ülkemizi bu perişanlıklara sürükleyen tüm işbirlikçilerin ve perde arkası karanlık merkezlerin tanınması ve Allah’ın inayetiyle, milli duyarlılıklarla bertaraf edilmesi süreci de çok yakındır. Kimi sağcı-kimi solcu,kimi dinci-kimi devrimci yaftalı bu kimseleri daha doğru ve yakından tanıma ve milli sorumluluklarımızı kuşanma adına, Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın şu dizelerine kulak verilmelidir: AYNIDIR BUNLAR Kışın diskotekte, yazın plajda Oğlun adı Coni, kızınki Ajda Torun meyhanede, dedesi Hac’da Mason’u solcusu, birdir bunların Akıl hocaları, kimdir bunların? Bilderberg salonda, bir otururlar Hem aynı viskiyle, kafa bulurlar Mason Locasında sık buluşurlar Üstü de, altı da, birdir bunların Bu sefer haddini bildir bunların! Rotary biraderler, Amerikancı Sermaye uşağı, IMF kancığı Faizci olur mu, hiç Erbakancı Sağı da solu da, birdir bunların Artık havasını, indir bunların! Hırsızdan soysuzdan, bıktık usandık Bela oldu başa, bir avuç zındık Artık mezar olsun, bunlara sandık Eskisi yenisi, birdir bunların Kalpleri İslam’a, kindir bunların! Her gün beş boynuzlu, otel açarlar Hem Milli Görüş’ten, nasıl kaçarlar? Hep halkı sömürüp, Hans’a harcarlar Rantiye şantiye, birdir bunların Gel artık haddini, bildir bunların! Yok zerre farkları, biri birinden Atatürk korkuları, gelir derinden Geçilmiyor artık, pislik kirinden Mafyası medyası, birdir bunların Çare Milli Düzen; sildir bunların! Kuklalar, locada; hazırlanırlar Pijamalı patrondan, emir alırlar El aya giderken, yaya kalırlar Sağcısı solcusu, birdir bunların Yeter maskesini, indir bunların! Millet aç ve sefil; işsiz perişan Bunlardır baloda, içip oynaşan, Halktan kaçıp Haçlılara yanaşan Karısı kocası, birdir bunların Her işleri pistir, kirdir bunların! İrtica diyerek, Din’le savaşır Kur’an’a, türbana, niye sataşır Müzelik fosil; Ortaçağa yaraşır Barbarlıkta hepsi, birdir bunların Bu sefer haddini, bildir bunların! Demokrat değiller, diktatör bunlar Frensiz ıskarta, traktör bunlar Sonları yaklaştı, bak da gör bunlar Baronu patronu, birdir bunların Arkası karanlık, sırdır bunların! Siyona sığınmış, hain Hocası Madalyalar takmış, Mason locası Bil, bunlar din-devrim, istismarcısı Sofusu solcusu, birdir bunların Haydi, maskesini, indir bunların! Dejenere etti, demokrasiyi Körletip kirletti, bürokrasiyi Mercedes diye satar, Murat taksiyi Koçları, kovboyları, birdir bunların Akıl hocaları, kimdir bunların? IMF rantiye, çalıp dururlar Bir de dürüstlükten, hep dem vururlar Putlara dokunma, pek kudururlar Çünkü tabuları, birdir bunların Mason locaları, kimdir bunların? Bak Kıbrıs’ı satar, ibret alsana Bağdat bombalatır, Haçlıdan yana Şeytan çocukları, doymuyor kana Geçmişi geleceği, birdir bunların Anlayın ki aslı, nedir bunların? Apo konuşunca, deşilir lağım Ne acı gerçekler, duyar kulağım Yakında gelecek, aydınlık çağım Eskisi yenisi, birdir bunların Küçücük fareleri, Fil’dir bunların! Yeter insaf eyle, hayırdan geçme Sen kendi elinle, belanı seçme Zalimin verdiği, bal olsa içme Sağı da solu da, birdir bunların Seçimde haddini, bildir bunların! Diriliş kervanına, katıl be kardeş Hak’tan sonra hepsi, bâtıl be kardeş Mutlu yarınlara, atıl be kardeş Niyet, zihniyeti, birdir bunların Oy, anlayacağı, dildir bunların! Sağ-sol bitti, artık; Millici misin? Yoksa işbirlikçi,… Devamını oku

YORUMLAR

Son Yorumlar
11
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx