Siyonistlerin Gazze Katliamı Boyunca
ERDOĞAN İKTİDARININ İSRAİL'E
SİLAH VE GIDA YOLLAMASI
Saadet Partisi’nin; Türkiye’nin İsrail’e gönderdiği malzemelerin içeriğini, miktarını ve Gazze katliamına etkilerini belirlemeye yönelik araştırma önergesinin TBMM’de AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesi, Cumhur İttifakı’nın İsrail ile suç ortaklığını gün yüzüne çıkarmıştı. Güya Dindar ve Duyarlı sanılan YRP’nin ve HÜDA PAR’ın bu konulardaki sessizliği ve iktidara yönelik tepkisizliği ise riyakârlık ve münafıklığın daniskasıydı.
İşte bu işbirlikçi iktidarın, Gazze Katliamları boyunca İsrail’e yolladığı Radyoaktif elementler dahil bütün silah metallerinin ve Kimyasal maddelerin resmi dokümanı:
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
DIŞ TİCARET İSTATİSTİKLERİ VERİ TABANI[1]
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
DIŞ TİCARET İSTATİSTİKLERİ VERİ TABANI[2]
İsrail’e Gönderilen Barut, Patlayıcı Maddeler ve Bomba Materyallerinin Resmi Vesikası:
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
DIŞ TİCARET İSTATİSTİKLERİ VERİ TABANI[3]
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
DIŞ TİCARET İSTATİSTİKLERİ VERİ TABANI
İsrail’e Gönderilen Diğer Mal ve Malzemelerin Dokümanı:
TÜİK İsrail İhracat Raporları
SITC Rev4 Sınıflamasına Göre Dış Ticaret
SITC Rev3 Sınıflamasına Göre Dış Ticaret (Ocak-Ekim Kümülatif)
Erdoğan iktidarının dilinde ve yandaş medyanın manşetinde her gün Filistin vardı. Ancak Siyonist İsrail’in hemen her türlü ihtiyacı bu iktidar tarafından gemilerle ulaştırılmaktaydı!
İsrail’e çimento ihracatını: Oyak, Limak, Aşkale, Sanko, Sabancı karşılamaktaydı!
Aslında iki ülke arasındaki ilişkiler çok eskiye dayanıyor bildiğimiz gibi. Özellikle ekonomik düzeyde çok güçlü bir ilişki var. Birkaç rakam vermekte yarar var bu noktada. 2002’de iki ülke arasındaki ticaret hacmi 1,41 milyar dolar. 20 yıl sonra, yani 2022’de bu rakam 8,91 milyara kadar çıkmış. Yani yüzde 500’ün üzerinde artış yaşanmış 20 yılda. Yine 2022 verilerine göre İsrail Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 10. ülke konumunda ve bu ihracat 7 milyar dolar düzeyinde. Türkiye sermayesinin İsrail ile doğrudan yaptığı ihracatın birkaç temel kalemi var. Bunlar; demir çelik, çimento, otomotiv, plastik ürünler ve elektronik ekipman.
Ayrıca, İsrail’e petrol ve doğalgaz ürünlerinin satışına Türkiye aracılık yapıyor. Bazı örnekler verelim; Türkiye’den yapılan gri çimento ihracatında İsrail ikinci sırada yer alıyor. Beyaz çimento ihracatında ise birinci sırada geliyor. Bu ihracattan pay alan önemli şirketler var. Türkiye’de öne çıkan çimento üreticileri; Oyak, Limak, Aşkale, Sanko, Sabancı gibi şirketler ve bir de Brezilya sermayesine ait Votorantim adlı firma var.
İsrail’e demir-çelik ihracatını: İçdaş, Kardemir, Kocaer, Özkan, Tosyalı, Çolakoğlu, Çelsantaş, Erdemir ve İsdemir karşılamaktaydı.
Son yıllarda İsrail’de inşaat sektörü daha hareketli ve bunun bir nedeni de işgal altındaki Filistin toprağı olan Batı Şeria’da yapılan yeni Yahudi yerleşimleri. Bu nedenle de sektör biraz daha hareketli. Yani aslında Türkiye’den giden çimentonun bir bölümü Filistin’in işgalinde ve ilhakında kullanılmış oluyor. Demir-çelik sektörüne bakarsak burada faaliyet gösteren; İçdaş, Kardemir, Kocaer, Özkan, Tosyalı, Çolakoğlu, Çelsantaş, Erdemir ve İsdemir gibi bazı firmalar İsrail’e ihracat yapıyor.
Zorlu’nun İsrail’deki yatırımları
Ayrıca Zorlu Enerji’nin İsrail’de doğrudan yatırımları bulunuyordu. Zorlu’nun, bu ülkede elektrik üretimi ve dağıtımı alanında santrallere sahip olduğu biliniyordu. Ayrıca, Türkiye-İsrail İş Konseyi Yürütme Kurulu Başkanlığı’nı da aynı zamanda Zorlu Enerji grubunda sektör başkanı olan kişi yapıyordu.
Bu arada, İsrail’e aktarılan petrolden söz etmek lazımdı. Azerbaycan’dan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı üzerinden gelen petrol var. Bir de Irak’tan Kerkük-Yumurtalık hattı üzerinden gelen petrol, gemilerle dünyanın çeşitli ülkelerine sevk ediliyor ve bunlar arasında İsrail de vardı.
Aslına bakılırsa bu ilişkiler açıkça yürütülüyor, reddedilmiyordu. Bütün bu bilgiler ve çok daha fazlası internette bulunuyordu. Böylece soru önergelerine yalnızca Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yanıt veriyor ve o da şu yuvarlak cümleleri kuruyordu: “İsrail’le 74 yıllık bir geçmişi bulunan ilişkilerimiz hiçbir zaman Filistin’in haklı davası hilafına yürütülmemiştir.” Böyle diyerek de aslında son derece çelişkili yaklaşımı bizzat kendisi ortaya koymuş oluyordu.
Silah Sanayisi Açısından Durum Nasıldı?
Aslında Türkiye’den İsrail’e silah satılmadığı iddia ediliyordu. Ama bir ihracat faslı var ve tam başlığı; “Silahlar ve mühimmat; bunların aksam, parça ve aksesuarı”. Bu ihracat faslı dahilinde yüksek miktarda olmamakla birlikte satış yapılıyordu. Belki doğrudan silah satılmıyordu, ama silah yapımında kullanılan bazı aksam ve parçalar gönderiliyordu. Şimdi bu aksam ve parçalarla yapılan silahların Filistinlilere yönelik olarak kullanılmadığını kim söyleyebilirdi? Bunları İsrail ordusu kullanmasa bile yerleşimci adı verilen milislerin kullanmadığını kim iddia edebilirdi?
Başka örnekler, başka bağlantılar da vardı. Örneğin, Israel Aerospace Industries isimli silah şirketinin, Türk Silahlı Kuvvetleri ve ülkemizdeki silah sanayisi ile ilişkileri biliniyor ve geçmişten bu yana bu ilişkileri bulunmaktaydı. Daha önce bu firmadan insansız hava araçları alınmış, aynı firmaya savaş uçaklarının modernizasyonu yaptırılmıştı. Yine geçtiğimiz günlerde sosyal medyada çok yaygın görüntülerini izledik. İsrailli askerler için iç giyim malzemeleri Türkiye’den ulaşmıştı. Üstelik bu görüntülerde hangi firma olduğu da ortadaydı!
Bu arada Ticaret Bakanı Ömer Bolat bir açıklama yaptı. Sözü edilen ticareti devletin değil özel sektörün yaptığını belirterek aradan sıyrılmaya çalıştı. Bu açıklamanın herhangi bir hükmü yok. Biliyoruz ki kapitalist bir düzende devlet sermayenin hizmetindedir. Faiz, rantiye ve haksız ihaleler gibi sömürü sermayesine para kazandırıp toplumu ezmek kapitalist sistemin görevidir. Bu ortadayken bu açıklamanın herhangi bir hükmü olmadığını kolayca söyleyebiliriz. Hele bir de İsrail’le yapılan ticarette AKP’li sermayenin önemli bir payı varken. Kısacası, Filistin halkına uyguladığı soykırım politikası nedeniyle sözde İsrail’e yönelik tepki gösteren hükümet, Siyonist İsrail’in bütün ihtiyacını karşılamaktaydı.
Türkiye’deki İsrail Sermayesinin Arka Planı!
Bu anlattıklarımız, Türkiye sermayesinin İsrail’le ilişkilerinin nasıl kesintisiz devam ettiğine ve İsrail’e nasıl bir soluk sağladığına ilişkin net bir fotoğraf ortaya koymaktaydı. Ancak bir de ilişkinin diğer yönü vardı. İsrail sermayesinin Türkiye’deki ağırlığına da dikkat çekmek lazımdı. Evet, İsrail sermayesinin Türkiye’de belli bir varlığı vardı. Birkaç örnek verelim. Başta siber güvenlik olmak üzere; silah sanayisi, imalat sanayisi, uydu teknolojisi, haberleşme ve internet teknolojisi gibi alanlarda İsrail sermayesine çeşitli düzeylerde bağımlılık vardı. Örneğin çeşitli firmalar tarafından kullanılan İsrail kökenli lisanslı güvenlik sistemleri var. Bu durumda, bu sistemleri kullanan firmaların siber güvenliği İsrail’e emanet demektir. Geçmişte çeşitli askeri teknolojik modernizasyon işlemlerinde İsrailli kamu şirketleri ile Türkiye’deki ilgili silah şirketleri arasında doğrudan ortaklıklar kurulmuştu. Bunun çok önemli bir örneği var; İsrailli firmalar tarafından, F-4 ve F-16 savaş uçaklarının modernizasyonu bu bağlar üzerinden yapılmıştı. Ve bu bağlar da halen devam ediyor. İki ülkenin silah sanayileri arasında bir iş birliği yapılıyor ve bu iş birliği temel araştırma-geliştirme faaliyetlerinin ötesinde yapılıyor ve 7 Ekim’den bu yana bu bağların koptuğuna dair herhangi bir işaret görmedik.
Ve yine imalat sanayinde yaygın kullanılan ISCAR kesici takımları var, e-ticaret kurma sitesi olan wix.com var veya gelişmiş kilit sistemleri sunan mul-T-lock gibi bir örnek vardı. Bunların hepsi günlük hayatta karşımıza sıkça çıkan markalardı ve bunlar İsrail sermayesine bağlıydı ve bunların Türkiye pazarındaki payı da küçümsenmeyecek boyutlardaydı. Bunlar dışındaki sektörlerde de İsrail sermayesinin yatırımları vardı ama hepsini saymamız imkânsızdı.
İktidarın Vize Münafıklığı!
İsrail vatandaşları Türkiye’ye girerken vize almak zorunda değil. 7 Ekim’den önce, yani uçuşlar henüz durmamışken Tel Aviv’le Türkiye arasında her gün çok sayıda uçuş yapılıyordu, her gün binlerce İsrail vatandaşı Türkiye’ye vizesiz girebiliyordu. Öte yandan Filistin vatandaşları ise Türkiye’ye girerken vize almak zorundaydı. Filistin’i destekliyorsa Türkiye, bu nasıl bir destek? Üstelik başka bazı Arap ülkelerinin vatandaşları da ülkemize vizesiz girebiliyorken, hele böyle bir ortamda mazlum Filistinlilere vize uygulamak hangi vicdana sığardı?
Filistin’e gerçek anlamda destek vermek için emperyalizmle ilişkilere son vermek şarttır!
Bu süreçte tüm dünyada Filistin halkıyla dayanışma gösterileri yükselirken ve en güçlü gösterilerden biri de ABD’de yapılırken, diğer yandan ABD emperyalizminin İsrail’e desteği daha da artmıştı. ABD’den İsrail’in saldırılarına verilen “insani ara”nın uzatılmasına dair ya da İsrail’de hükümet değişikliği gereğine ilişkin kimi açıklamalar gelse de ABD’nin kalıcı bir ateşkesi desteklemediği açıktı ve bu tavır son olarak BM’de ateşkes önerisini veto etmesiyle de kesinlik kazanmıştı. Emperyalizm 7 Ekim’den bu yana buraya odaklanmış durumdaydı. Bundan önceki odak noktası Ukrayna’ydı. Ama Ukrayna savaşında emperyalizm istediği başarıyı yakalayamadı. Şimdi odak Ortadoğu’ya kaymıştı. İsrail’in kurulmasına zemin hazırlayan Batı, Siyonizm projesine başından beri destek çıkmıştı.
Bu noktada Siyonizm ile ilgili bazı gerçekleri hatırlatmak lazımdı. Siyonizm, tam olarak bir sömürge projesi ve Yahudilerin dünyaya hâkimiyet hedefi olmaktaydı. 19. yüzyılın sonlarında gelişmeye başlamıştı ve bu projeye göre Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayan Yahudiler, tarihsel hak iddia ettikleri Filistin topraklarında yeni bir ülke kuracaktı. Ama bu ülkeyi kurarken, Filistinlilerin topraklarından sürülmesi gerekiyordu. Elbette bunun için de Yahudi sermayesinin bölgeye akması gerekiyordu ve yıllara yayılarak da bu proje uygulandı. Ama bu sömürge projesinin bizim alışageldiğimiz sömürge projelerinden önemli bir farkı vardı. Daha önceki sömürgecilik faaliyetleri, belli bir ülkenin başka ülkelere yayılması şeklinde yaşanmıştı. Ama Siyonizm’de; dağınık yaşayan bir topluluğun, sömürülecek ülkede bir araya gelmesi ve yeni bir devlet kurması amaçlanmıştı. Bu da tek başına Yahudilerin gerçekleştirebileceği bir şey değildi ve emperyalizmin desteğine gereksinim vardı. Dönemin başat emperyalist ülkesi Britanya, bu nedenle en başından itibaren İsrail’e sahip çıktı. Sonra bildiğimiz gibi 1940’lı yıllarda bayrağı ABD devraldı. Bu nedenle de İsrail, emperyalizme göbekten bağlı, emperyalizmin desteğine sonuna kadar muhtaçtı. Öte yandan İsrail ayrıca emperyalizm için vazgeçilmez bir ortaktır ve bölgede emperyalizmin güçlü bir ileri karakolu durumundadır.
Bu çizdiğimiz çerçevede, başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist ülkeler, 7 Ekim’den itibaren İsrail’e her türlü desteği sağlamıştı. Hatta ABD’de Siyonizm karşıtı olmak yasadışı sayılmıştı. Ama bu ideolojik mücadelede başarılı olamamışlardı. Çünkü bu ülkelerde yüz binlerce insan İsrail’in saldırganlığına şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Erdoğan iktidarı da hâlâ ABD’nin bir müttefiki olarak bu oyunun parçası olmaktan kurtulamamıştır. Türkiye’de hâlâ ABD ve NATO’nun kullanımına açılmış olan üsler vardır, radarlar vardır, başka tesisler vardır. ABD’nin bunlardan İsrail’e destek vermek amacıyla yararlandığı açıktır! Bu noktada da hükümetin çelişkili yaklaşımını görüyoruz. Emperyalizmin ülkemizdeki faaliyetlerine izin verilmeye devam ediliyor. Dolayısıyla aslında İsrail’e bir tür destek verilmiş oluyor. Filistin’e gerçek anlamda destek vermek için emperyalizmle ilişkilere son vermek gerekiyor, ama AKP hükümetinden de bunu beklememiz mümkün görülmüyor.” tespitleri de haklıydı.
Siyasette Masonik Bağlantılar ve Münafık Tavırlar!
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın danışmanı ve Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı’nın mason dernekleri ile bağlantılı olduğu iddiası büyük yankı uyandırmıştı. Masonik Lions Clubs International veya Lions Kulübü, 1917’de ABD’nin Illinois eyaletine bağlı Chicago kentinde, Melvin Jones tarafından yapılandırılmıştı. Birçok ülkede faaliyet gösteren, kökü dışarıdaki Lions Kulübü masonluk faaliyetleri ile tanınmıştı.
Zafer Partisi İzmir Kadın İş İnsanları Çalışma Komisyonu Başkanı Ayhan Seyfeli’nin de bu kulübe üye olduğu ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda Yeniden Refah Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Doğan Aydal’ın da Rotary Kulübü’nde danışmanlık yaptığı anlaşılmıştı. Zafer Partisi yöneticisi Ayfan Seyfeli’nin Masonik Lions Kulüpleri Birliği’nde 118-R Yönetim Çevresi Federasyonu Genel Yönetmen 2. Yardımcılığı’na aday olduğu saptanmıştı.
Rotary Kulübü’nde Konferans Veren YRP’li Gn. Bşk. Yardımcısı!
Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan ve son zamanlarda Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı konuşulan Doğan Aydal’ın, Masonik Rotary Kulübü ile bağlantılı olması kafaları karıştırmıştı. Masonik kulübün gençlik hareketi Rotaract Derneği’nde boy gösteren Aydal’ın, burada “Petrolsüz Dünya” konulu konferans verdiği ortaya çıkmıştı. Doğan Aydal’ın aynı zamanda Masonik Rotary Kulübü’nde danışmanlık yaptığı da iddialar arasındaydı. Belli şartları ve çalışma kuralları olan Lions Kulüpleri, milliyet ve din farkı gözetmedikleri için daha çok eğitimli ve sosyal çevresi geniş kimseleri üye kaydı yapmaktaydı. Üye olabilmek için aranan şartlar ise adayın iki üye tarafından tavsiye edilmesi ve kulüp tarafından çağrılmasıydı. Tavsiye edilen aday hakkında geniş bir soruşturma yapıldıktan sonra üyeliğe kabul edilmesi sağlanırdı.
AKP’nin Tarım ve Arazi Tahribatı ve Vatan Topraklarımızın Yabancılara Satılması!
Ülkemizde AKP döneminde, önce hukukun üstünlüğü yerine, üstünün hukuku geçerli olmuş ve sonrasında ise kuralsız bir düzene geçilmiştir. Hukuk, iktidarın menfaatlerini gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanılmaktadır. AKP, iktidara geldiği andan itibaren özelleştirme adı altında ülkemizin tüm stratejik varlıklarını yabancılara satmaya başlamıştır. Ne yazık ki toprağımızı yani vatanımızı yabancılara vermek için de yasa adı altında düzenlemeler yapmış, şehit kanlarıyla sulanmış toprağımızı gözden çıkarmakta bir beis görmemiştir.
Anayasa Mahkemesi, Yabancıların Arazi ve Emlak Edinmesine Karşı Çıkmış, Aldığı Kararlarda Şunları Vurgulamıştır:
“Ülkede yabancıların arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu olarak değerlendirilemez. Toprak; devletin vazgeçilmezi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığın simgesidir.”
‘’Yabancıya satılmış toprakların yasal yollardan yerine göre geri alınabilmesi olanağının varlığına güvenilemez. Yabancının her an kendi devletinin himayesinde olduğu dikkate alındığında böyle bir yola başvurmanın devletlerarası çetin sorunları davet etmesi kaçınılmazdır.’’
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylü; toprağını kullanamaz ve hayvancılık yapamaz hale getirilerek, köyünü terk etmesine zemin hazırlanmıştır.
AKP, köyleri boşaltmak ve satmakla işe başlamıştı!
Bir insanın hücreleri ne ise bir ülke için de köyler odur. Köylerimiz bilinçli olarak boşaltılmıştır. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylü; toprağını ekemez ve hayvancılık yapamaz hale getirilerek, köyünü terk etmesine zemin hazırlanmıştır.
– 2022 verilerine göre; AKP iktidarında 2002-2022 döneminde 19 bin 708 köy okulunun kapısına kilit asıldı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 3 milyon 275 bin 458 olan köy okullarına kayıtlı öğrenci sayısı, 2022 itibarıyla 609 bin 137’ye kadar gerilemiş durumdaydı.
– 2003 yılında Köy Kanunu’nun 87. maddesi iptal edilerek “Yabancıların köylerde taşınmaz edinme yasağı” kaldırıldı.
Kaldırılan 87. madde metni şöyle idi: “Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmayan gerçek şahıslar, gerek şahıs hükmünde olan cemiyet ve şirketlerin (eşhası hususiye ve hükmiye) köylerde arazi ve emlak almaları memnudur.”
Köyleri mahalle yapıp köy tüzel kişiliğinin mallarına el koymuşlardı!
12 Kasım 2012’de çıkartılan “6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Türkiye’deki büyükşehirlerin sınırları içindeki köylerin statüsünün mahalleye dönüştürülmesi tam bir talan mantığıdır. 16 binden fazla köyü etkileyen bu düzenleme, seçim hesapları ile 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra yürürlüğe girmiş durumdadır. Aynı düzenlemeyle köylerin yanı sıra 1053 beldenin de mahalleye dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.
Köylerin mahalleye dönüştürülmesiyle birlikte köy tüzel kişiliğinin ortak mallarının, meralarının mülkiyeti, bağlandıkları belediyelere aktarıldı. Bazı belediyeler bu taşınmazları sattı. Kimi yerlerde belediyelerin yaptığı imar değişikliğiyle tarım alanları imara açıldı. Mahalleye dönüştürülen köylerde Büyükşehir Yasası geçerli hale gelince ahır yapmak yasaklandı. Şikâyet olması durumunda hayvancılık yapanlar köy dışına çıkmaya zorlandı. Köyde yaşayan vatandaşlar su faturalarını merkez mahalle bazında ödemek zorunda kaldı. Emlak vergisi muafiyeti kaldırıldı. Çevre temizlik vergisi köylüleri de kapsamaya başladı.
Köyün ortak mallarına bir statü değişikliği ile el konulup köylüyü destekleyen tüm düzenlemeler kaldırılmıştı.
Köylüyü köyden çıkarma çalışmalarına son hız devam ediyorlardı!
23 Mart 2023’te “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kabul ediliyor ve 05.04.2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giriyordu. Bu kanun uyarınca değiştirilen kanunların içinde “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” da bulunuyordu.
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik yapılmıştı.
“İki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerinin, rayiç bedel üzerinden Tarım ve Orman Bakanlığınca kiraya verileceği” kararı alınmıştır. Tarlasını ekemez hale getirilen, girdi maliyetlerini bile, kazancı ile karşılayamadığı için çiftçiliği bırakan köylünün tarlasını Devlet “madem ekmedin ben burayı kiraya veriyorum” deyip el koymaktadır.
Bu araziler kimlere kiralanacaktır? Zaten iflas etmiş ve kendi tarlasını bile ekemeyen diğer köylülere mi, yoksa yabancılara, yabancı şirketlere ve hatta yabancı devletlere mi? sorusu yanıtsız bırakılmıştır. Peki, bir adım sonrasında ne olacaktır? Düşük olduğu bilinen rayiç bedel ile kiralanan toprağı için köylüye teklif edilecek cüzi miktarlar kabul ettirilerek toprağının satın alınması sağlanacaktır.
Planlama adı altında, tarım ve hayvancılığa bir sekte daha vurmuşlardı!
14 Eylül 2023’te tarımsal üretimin planlanması hakkında yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girmiş bulunmaktaydı. Bu yönetmeliğe göre bitkisel üretim (tarım), hayvansal üretim (hayvancılık) ve su ürünleri üretiminin türü ve miktarı izne bağlanmıştır. Artık kimse “ben istediğimi, istediğim kadar ekerim”, “ben istediğim tür hayvandan, istediğim sayıda yetiştiririm” diyemeyecek. Bunu yapan kişi idari yaptırımlarla karşılaşacak. Hatta uzaktan algılama sistemi de dahi olmak üzere sıkı denetimlere tâbi tutulacaktır. Şimdiden çiftçilerimize izinsiz ekim yapmayacaklarına dair belge imzalatılmaktadır. Tabiri caiz ise pes etmeyen köylü, toprağını satması ve köyünü terk etmesi için zorlanmıştır.
Tapu Kanunu’nu Değiştirip Dengeleri Bozmuşlardı!
2012 yılında Tapu Kanunu değiştirilmiş, yabancılara toprak satışında:
• Mütekabiliyet (karşılıklılık) esası kaldırılmıştır.
• Yabancıların ülke genelinde alabileceği taşınmazların toplam yüzölçümü 2,5 hektardan 30 hektara çıkarılmıştır.
• İlçe yüzölçümünün yüzde 5’i yabancılar tarafından alınabiliyorken bu oran yüzde 10’a çıkarılmıştır.
• Cumhurbaşkanı’na sınırsız yetki verilerek, yabancıların edinebileceği taşınmazlar ile ilgili ülke, kişi, coğrafi bölge, süre, sayı, oran, tür, nitelik, yüzölçüm ve miktar olarak belirleme hakkı tanınmıştır…
• Askeri yasak bölgeler, askeri güvenlik bölgeleri ve özel güvenlik bölgelerinde dahi yabancı şirketlerin taşınmaz edinmelerinin önü açılmıştır.
“Yabancılar taşınmaz mal edinemez!” maddesi delinmiş durumdadır!
Ülkemizdeki taşınmazların el değiştirmesi milletimizi rahatsız etmektedir. Zaman zaman dile getirilen bu duruma karşı, Bakanlar çıkıp; Hatay, Kilis, Mardin illerinde yabancıların taşınmaz ediniminin Bakanlar Kurulu Kararı ile yasaklanmış olduğunu belirtmektedirler. Ancak yabancılara verilen vatandaşlıklar ile bu yasağın kolaylıkla delinebildiği muhakkaktır. Birleşmiş Milletler verilerine göre en fazla Suriyelinin yaşadığı 5 ilin 3’ü; Hatay, Gaziantep ve Şanlıurfa, ikinci 5 ilin 3’ü ise Mersin, Adana ve Kilis olmaktadır. Vatandaşlık alınarak veya emanetçi alıcılar ile toprakların ele geçirilmesi ile karşı karşıyayız.
Mera Kanunu Değiştirilip Rant Alanları Yapılmıştı!
AKP döneminde Mera Kanunu’nun “Tahsis Amacının Değiştirilmesi”ni düzenleyen 14. Maddesinin, 2004-2018 arası tam 6 kez değiştirildiği saptanmıştır. Mera, yaylak, kışlak, harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mallarının tahsis amacı değişikliği imkânı her değişiklikte daha da arttırılmış, bu yerlerin asıl amacının dışında kullanılmasının önü sonuna kadar açılmıştır.
İmar Kanunu’nu Değiştirdiler
17 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname ile İmar Kanunu’nun 27. maddesi değiştirilerek “Köy yerleşik alan sınırı içerisinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uygulanmaz” hükmü getirilmiştir. Bu değişiklikle köy sınırları içerisindeki alanlara konut ve turistik tesislerin kurulmasına izin verilmiştir. Aynı Kararname ile İmar Kanunu’na şöyle bir “Ek Madde” de eklenerek: “Mera, yaylak ve kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşim yeri olarak uygun görülen kısımlarından kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, talep sahiplerine bedeli karşılığında 29 yıla kadar tahsis edilebilecektir. Mera, yaylak ve kışlakların turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu çerçevesinde kullanılmak ve değerlendirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilebilecektir” hükmü getirilmiştir. Bu alanların şahıslara 29 sene gibi uzun bir süre tahsis edilmesinin ve turizm adı altında yapılaşmasının önü açılmıştır.
Bunlar Maden Kanunu’nu Değiştirdiler
2004’te yürürlüğe giren Maden Kanunu’na göre maden şirketlerine kolaylıklar tanındı. 2005’ten itibaren Türkiye’de maden aramak için ruhsat isteyen yabancı şirketlerin sayısında büyük artış oldu. Sadece 2006-2008 yıllarında verilen ruhsat miktarı 40 bin 193’tür. Yasa ile yer altı zenginlikleri sadece %2 vergi karşılığında yabancı sermayeli şirketlere açılırken, zenginleştirme işleminin ülkede yapılması halinde devlet payı %1’e çekildi. 2009’daki bir incelemeye göre yabancıların ülkemizde sahip olduğu maden alanı 150 bin kilometrekareye ulaşmıştı. Türkiye’nin yüzölçümünün 783.562 km² olduğunu hesaba katarsak ülkenin %19’u yabancı kontrolünde idi. Aradan geçen 15 yılda bunun hangi boyutlara ulaştığını tahmin bile edemiyoruz. Bu ve benzeri konularda resmi kaynaklardan sağlıklı bir veriye ulaşılamıyor. Yerli olduğu düşünülen diğer maden şirketlerinin neredeyse tamamı da yabancı ortaklıdır!
Maden Arama ve İşletilmesi İçin Orman Kanunu’nu Değiştirdiler.
23 Mart 2023’te Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kabul edildi ve 05.04.2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanun uyarınca değiştirilen kanunların içinde Orman Kanunu da bulunuyor. Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, verimli orman alanları, orman parkları, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda maden aranması ve işletilmesi, Tarım ve Orman Bakanlığının muvafakatine bağlandı. Gözümüz gibi bakmamız ve ayak dahi basmamamız gereken alanlarımız dahi maden şirketlerine açılmıştır.
Milli Parklar Kanunu’nu Değiştirdiler!
2018 yılında getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonrasında Milli Parklar Kanunu’nun 3. maddesine göre milli parkları belirlemede TEK YETKİLİ CUMHURBAŞKANI OLDU. 2023 yılında Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, Uludağ Milli Parkı’nın yaklaşık iki bin hektarlık bölümü “milli park” statüsünden çıkarıldı. Milli park statüsünden çıkarılan alanların turizm adı altında yerleşime açılacağı aşikârdır.
Şahısların mülküne el koymak ve ortak olmak için kanunu değiştirdiler.
“7471 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile “Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 7 Kasım 2023 tarihinde kabul edilip 9 Kasım 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu Kanun ile “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”da önemli değişiklikler yapıldı. Değişikliklere dair uygulamalar vakit kaybetmeden başlatıldı, her gün yeni rezerv alanları ilan ediliyor.
“Rezerv yapı alanı” tanımında değişiklik yapıldı. Rezerv yapı alanı tanımında yer alan “yeni yerleşim alanı olarak” ibaresi metinden çıkarıldı. Herhangi bir taşınmazın rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesi için meskûn alanlar dışında olması gerekiyordu, değişiklikle yerleşim yerlerinde yer alan parsellerin de rezerv yapı alanı olarak belirlenmesi mümkün hale geldi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı artık bina bulunan alanları da rezerv alan ilan edebilecek. Önceden yalnızca boş alanlar rezerv alan ilan edilebiliyordu. Yeni düzenlemede artık mevcut binalar, maliklere sorulmadan rezerv alan kapsamına alınabilecek. Bakanlık istediği her yeri rezerv alan ilan edebilecek.
Rezerv alan ilan edilen yerdeki konutlar mahkeme süreci dâhil 90 gün içinde boşaltılacak.
Rezerv alanlardaki imar planı, parselasyon, ruhsat ve iskân aşamalarında Bakanlık yetkili kılınmış, belediyeler devre dışı bırakılmıştı.
Riskli yapı tespitinde, ev sahibi konutunda olmasa da kolluk gücüyle tespit yaptırılabilecekti.
Taşınmazlarını rezerv yapı alanı şeklinde kentsel dönüşüme sokmak isteyenler, arsalarının yüzde 30’unu devlete hibe edecek ya da yüzde 30’unun parasal değerini devletin hesabına yatıracak. Yani devlet tapuya ortak olacak. Maliklerin sayısı düşünüldüğünde devlet en büyük hissedar haline gelecek.
Depremde riskli olmayan yapıların da yıkılmasının, riskli olmayan rantı yüksek yapılara dönüşüm adı altında el konulmasının önü açılmıştır. Dönüşüm adı altında yapılan konut projelerinden maalesef ekonomik durumu bozuk olan vatandaşımız değil, yabancılar konut almaktadır. Hatta kimi yabancı, bir projeden bile çok sayıda daire satın almaktadır. Antalya’da satılan her üç konuttan birini yabancılar almaktadır. Bu satışların durdurulması için imza kampanyası dahi başlatılmıştır. Yavru vatan KKTC’de de yabancılara taşınmaz ve toprak satılmıştır! KKTC Meclisi yabancıların taşınmaz mal alımlarındaki artış sebebiyle olağanüstü toplanmış ve durumun incelenmesi için “Toprak Satışlarını İnceleme Komisyonu”nu kurmuşlardır.
Türkiye’ye sahip çıkamazsak KKTC’ye hiç sahip çıkamayız!
2005 yılında dönemin Maliye Bakanı yabancılara toprak satışı ile ilgili “Kimsenin, toprağı sırtına alıp götüreceği yok” demişti. Evet, doğru! Kimse toprağı sırtına alıp götürmüyordu ancak bizi artık o topraklara da sokmuyordu! Kanla alınan topraklarımız parayla veriliyordu![4]
2005 yılında dönemin Maliye Bakanı yabancılara toprak satışı ile ilgili “ Kimsenin, toprağı sırtına alıp götüreceği yok ” demişti. Evet, doğru! Kimse toprağı sırtına alıp götürmüyordu ancak bizi artık o topraklara da sokmuyordu! Kanla alınan topraklarımız parayla veriliyordu!Artik kendi topraklarımız üstünde söz sahibi değiliz.Tarim bile yaptırmıyorlar. Bazı köyler varki girişinde Türkler giremez diyor .
Zalim zalimlikte sınır tanımazken Müslümanım ,Türk’üm diyenlerin bu zulumlere destek çıkması ,ön ayak olması içler acısı bir durumdur…Bu önemli bilgileri okudukca kahrolduk…Türk firması diye güvendiğimiz firmalar meğer İ*rail in en temel ihtiyaçlarını karşılıyorlarmış..Yazıklar olsun yöneticilere ve para için tüm degerlerini satanlara…İmtihan dünyası derken tam da bu kastediliyor…Cennet ucuz degil Cehennem de lüzumsuz değil derken bu kasrediliyordu…
Müslüman olmak Müslümanca yaşamayı gerektirir…İnsanca yaşamayı !
Allah CC elbet hem bu dünyada hem Ahirette yaptıklarınızın bedelini ödetecek…Bizler de dualarla o günleri beklemekteyiz…
“Irak’ta ölen tek bir çocuğun vebalini yedi sülaleniz alnını secdeden kaldırmasa ödeyemezsiniz.”
Necmettin Erbakan
Eline mazlum kanı bulaşan AKP İktidarının bazı icraatları;
1 mart tezkeresi meclisten geçmemesine rağmen AKP İktidarı, İncirlik üssünü ABD’ye açmış ve İncirlikten havalanan ABD uçakları 4999 sorti yapmıştı.. ”Bir insanın ölmesine sebep olmak bütün insanlığı öldürmek gibidir!” İşte AKP iktidarı Irakta ki Müslüman kadınların namusunun kirletilmesi ve bir buçuk milyon Müslümanın katledilmesine sebep olmuşlardı!
Kıbrıs Barış harekatında ülkemize destek veren ve Filistinli Mücahitleri eğiten Kaddafi’ye Siyonist Haçlı Birliği müdahale kararı almış. Sonrasında BOP Eş Başkanı ”NATO’nun ne işi var Libya’da?!” demişti. Hemen ardından İzmir Çiğli Üssünü NATO kullanımına vermiş ve Savaş gemileriyle Kaddafi’nin ölümü ve Libya’nın parçalanmasına sebep olmuştu. Libya parçalanmış, binlerce insan ölmüştü. Maalesef Libya’da akan kan hâlâ devam etmekte..
Esad ile ailecek tatile giden BOP Eş Başkanı, çok kısa bir süre sonra ”ABD’li yetkilinin ”Esad artık yürüyen bir tabuttur!” açıklamasından sonra, İktidarın Suriye politikası değişmiş ve Suriye’nin parçalanması, Müslüman kadınların namusunun kirletilmesi, Milyonlarca Müslümanın mülteci konumuna düşmesi, ülkemize Milyonlarca mültecinin yerleşmesi, sayısı belirsiz bir çok teröristin ülkemize girmesi, güvenliğimizin-geleceğimizin tehlike altına girmesi ve yanlış dış politikalar sonrasında Kahraman kolluk kuvvetlerimizin şehit düşmesine sebep olmuşlardı!
AKP Hükümeti; Kürt açılımı bahanesi ile Çözüm Sürecinde, PKK’nın güçlenmesine sebep olmuş ardından sözde özerklik ilan edep PKK’ya karşı Kahraman Kolluk Kuvvetlerimiz tarafından ”Hendek Operasyonları” yapılmıştı. Operasyonlarda 793 Kahraman Kahraman Güvenlik Görevlisi şehit düşmüştü!
Fetö ile aynı yastığa baş koyan AKP İktidarı; ülkemizde bombaların patlatılması, işlenen suikastlar, 15 temmuz darbe girişimi ve yapılan hainlikler sonrası güvenlik güçlerimizin şehit olmasına ve bir çok vatandaşımızın vefatına sebep olmuşlardı!
AKP Hükümeti; Kahramanmaraş Pazarcık merkezli meydana gelen 2 büyük depremde; EMASYA Protokolünün iptal edilmesi, imar affı çıkarılması, yanlış zemine yapılan apartmanlar, Mehmetçiğin sahaya geç gönderilmesi, AFAD’ın yetersiz kalması, deprem yönetmeliğine uymayan apartmanların yapılması, yetersiz denetleme, AKP Bakanlıklarınca İskenderun’da ”yapı yapılamaz” ibaresi olan mahallelere bizzat Cumhur Başkanı tarafından yapı yasağının kaldırılması, rant ve çıkar için yapılan haksızlık ve yanlışlar vb. bir çok ihmal, hata, yanlış sonucunda binlerce vatandaşımızın vefatına sebep olmuşlardı.
Şuanda ise AKP Hükümeti; Makalede belgelerle ispatlandığı üzere İsrail’e yardım etmekte, binlerce Müslüman kardeşimizin şehit edilmesine sebep olmaktalar!
Hem kendilerini hem de peşlerine takılan hain veya cahil halk kesimini cehenneme sürüklemekteler! Milli Çözüm ise bütün insanlığın dünya ve ahiret saadeti için çalışmaktadır! Bu yüzden insanlarımıza gerçeği gösterip, dünya ve ahirette refaha ermeleri için çalışmaktadır!
Türk Siyasetinde Dönme Yahudiler, Masonlar ve İşbirlikçi Hainler!
Daha önce Türkiye’nin refaha ulaşması için; Atatürk ve Milliyetçilik istismarında bulunanlardan kurtulması gerektiğini Milli Çözüm defalarca yazmış ve hatırlatmıştı!
AKP’nin Siyonistler tarafından kurulduğu kendi yandaş yazarları tarafından bile yazılıp çiziliyordu. BOP Eş Başkanının danışmanlarının Masonik bağlantılı olduğu, hatta Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın CFR üyesi olup, hangi derin bağlantıları olduğu Milli Çözüm tarafından yazılmıştı!
Yeniden Refah Partisi;
Şahsi hesap ve ihtiraslarla, Milli Görüş Camiasını bölen Fatih Erbakan; ”Babam yaşasaydı Cumhur İttifakına oy verirdi!” diyerek, Erbakan Hocaya çok büyük bir iftira atmış. Seçimlerde ise Cumhur İttifakına katılmış, aldığı oy oranı ile Cumhur İttifakının kazanmasına sebep olmuş. AKP’nin günahlarına ortak olmuştu! Siyasette çocuk aklına sahip olan Fatih Erbakan’ın, danışmanlarının Masonik bağlantıları olması ise bizleri hiç şaşırtmamıştı! Erbakan Hocamızı istismar ederek, iftira atarak, Milyonların dünya ve ahiretini yakmasına sebep olmuşlardı!
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ!
MHP kökenli Türk ırkçısı olan Ümit Özdağ, Atatürk’ü de istismar etmektedir. Arap düşmanı olan Özdağ, Gazze katliamı ile ilgili açıklamaları ile İslam düşmanı olduklarını açığa vurmaktadır! Halkı AKP kucağına iten ve dolaylı yoldan AKP’ye hizmet eden bir uşaktır!
At yarışı spikerleri, bu tahribatları yapabilecek zekaya sahip değildir!
Bakara 205
(Çünkü bu tipler, Hakk davadan döneklik ederek) Sırtını çevirip gittiği ve işbaşına (iktidara) geçtiği zaman; (ülkesinde ve) yeryüzünde (barış kılıflı) bozgunculuğa girişmeye, ekini ve nesli (bozup) helak etmeye çaba gösterir. (Genleri bozulmuş İsrail tohumları ile bitki ve hayvan türlerini ve bebeklerin-gençlerin geleceğini tahribe yönelir.) Allah ise, (fitne ve fesadı) bozgunculuğu sevmemektedir. [Not: 8 Kasım 2006’da çıkarılan 5553 sayılı Hibrit Tohum Kanunu’yla, yerli tohumlarımıza yasak getirilmiş ve uzmanlara göre bu uygulamadan sonra hastalık ve ölüm oranlarında tam üç kat artış gözlenmiştir.]
BOP Projesi aslında BİP (Büyük İsrail Projesi) kapsamında iktidara taşındıkları günden itibaren, tarımın ve hayvancılığın bitirilmesi, fabrika satışları, toprak satışları, ahlaki yozlaşma, ailevi tahribat, ekonomik tahribatlar gibi bir çok ihaneti aldıkları talimatlar doğrultusunda yapan AKP hükümeti. Bu tahrip edici yasaları çıkarabilecek zekaya ve yeteneğe sahip olmadığı çok açıktır! Erbakan Hocamızın dediği gibi bunlar sadece ”at yarışı spikerleridir! ve ”Leblebici dükkanı bile emanet edilecek kapasiteye sahip değildirler!”
Yine Erbakan Hocamızın dediği gibi ”elbet bu kapıya geleceksiniz! ben istiyorum ki, kafanız gözünüz kırılmadan gelin!”
İnşAllah hesap, ahirete kalmayacak! Erbakan Hocanın sadıkları ve Milli TSK eliyle Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Adil Bir Dünya kurulacaktır!
Bunların yahudi’den aldıkları rütbeler boşuna değil tabii ki küçük lokma haline getirecekler parçalayacaklar bölecekler yumuşak lokma yapıp vazgeçilmez bir şekilde sona gitmenin hevesi ve iştahıyla İsrail’le anlaşmaları fes etmenin yerine daha kuvvetlendirmek ileriye doğru çok daha fazla ticaret amaçlamak bunların gayeleri amaçları bütün insanlığı İsrail’e teslim etmek az kaldı inşallah kul azmayınca bela gelmezmiş bunlar azdıkça azdı kaçınılmaz son onlar için bir hüsran olacak inşallah ve Allah nurunu tamamlayacak…
BEKLE GÖNÜL SABRET; VAKTİ GELECEK…
Gayene kilitlen, gayret içinde
Bekle gönül bekle, vakti gelecek…
Hayranlıkla seyret, hayret içinde
Elbette Rabbimiz, hayır dilyecek
Bekle gönül bekle, vakti gelecek…
Yorulsan da yılma, azmet sefere
Sadıklar sabırla, erer zafere
Şeytanın askeri, türlü kefere
Bâtıl yolda koşan, murdar ölecek
Bekle gönül bekle, vakti gelecek…
Takdir Hüda’nındır, sen kulluğun yap
Lütfuyla olursun, has baltaya sap
Herkesten her şeyden, ibret hisse kap
Unutma son gülen, iyi gülecek
Bekle gönül bekle, zafer gelecek…
Abdest al seherde, tenbellik kaçsın
Zikreyle gönlünde, güllerin açsın
Yalvar ki Yaradan, nurların saçsın
İlham melekleri, uykun bölecek
Bekle kardeş bekle, vuslat gelecek…
Allah şah damardan, daha yakın ha
Her halde hürmetle, edep takın ha
Rabbine suizan, etme sakın ha
Fırsat bulan şeytan, aklın çelecek
Bekle gönül bekle, vakti gelecek…
Kimi haset eder, boşver aldırma
Kimi kötü söyler, hemen saldırma
Esrar perdesini, ele kaldırma
Cahil gafil hikmet, nerden bilecek
Bekle gönül sabret, vakti gelecek…
Sebat kuşun; ilim-amel kanatın
Umut gıdan olsun, cihat san’atın
Sonunda Yâr varsa, dağlar Ferhat’ın
Belki bu hasretlik, bağrın delecek
Bekle gönül bekle, vuslat gelecek…
En hafif rüzgârda, kopup savrulun
Neye yarar boş laf, tok ses davulun
“Lime tegûlûne, mâ lâ tef’alûn”1
İmtihan eleği, çok sık elyecek
Bekle dostum bekle, zafer gelecek…
Erbakan çırağı, önderin varsa
Şefkatli manevi, pederin varsa
Hâlâ şüphelerin, kederin varsa
Yazık emeklerin, hep dökülecek
Sabret be kardeşim, vakti gelecek…
Ahmet muhabbetsiz, Muhammet olmaz
Şefkat etmeyene, merhamet olmaz
Bil himmet ehline, mahrumyet olmaz
Rahman Rahim gözün, yaşın silecek
Bekle gönül bekle, fırsat gelecek…
1- “Ey iman edenler! (Kendiniz yapmadığınız ve) Yapamayacağınız şeyi niçin (boşuna hava atmak kastiyle başkasına) söylersiniz?” (Saff Suresi: 2. Ayet)
SUSTURAMAZSINIZ!
Engeller koyulsada yolumuza
Devam edeceğiz, gerçeği haykırmaya
Güçleri yetmez, bizi susturmaya
Sığınmışız Cenab-ı Mevlaya..
Karnımız tok, boş laflara
Meyletmeyiz, yalakalığa
Kapımız kapalı, şakşakçılara
Sığınmışız Cenab-ı Mevlaya..
Şeytanı sevindirme çabasına
Münaklarla gizli ortaklığa
Yanaşan tüm zavallılara
Haydi, yönelin tevbe kapısına
Sığınmışız Cenab-ı Mevlaya..
Makale yi okuyupta dehşete düşmemek mümkün değil. Hem üzüntümüzü kat kat artıran, hemde daha çok davamıza sarılıp gayretlerimizi en üst seviyeye çıkarmak için bizleri kamçılayan bir yazı okuduk. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe hitabesindeki “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”uyarıları ile Merhum Prf. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın sayısız uyarılarından bir tanesi olan “Toprak altımızdan kayıyor Toprak! Ne söylüyorum duyuyormusun? İsrail’e vilayet oluyorsun!” Uyarıları aklımıza geliyordu. Hocamızın mücadelesini daha da iyi anlamış bulunuyoruz. Şimdide aynı ruhu Milli Çözüm yani Muhterem Ahmet Akgül Hocamız temsil ediyordu. Başta halkımızın ve vicdanlı yetkililerin acilen Muhterem Ahmet Akgül’e kulak vermeleri gerekmektedir.
Erdoğan iktidarının dilinde ve yandaş medyanın manşetinde her gün Filistin vardı. Ancak Siyonist İsrail’in hemen her türlü ihtiyacı bu iktidar tarafından gemilerle ulaştırılmaktaydı!
Bütün basın siyonizm tarafından satın alındığı için(N.ERBAKAN hocamızın ifadesiyle) bu gerçekleri gündeme getirmiyorlar. İktidarı da muhalefetide siyonizmin emrinde olduğu için rahat rahat işlerini yürütüyorlar. Halkta ne yazık kı bu gerçeklerş duysa bile yapması gerekeni yapmıyor, hala bu insanlara destek vermeye devam ediyor.
Gerçekleri Milli çözüm ve Milli Görüşçü kardeşlerimiz dışında gündeme getiren yok. Saadet Partisi Milletvekilleri yapılan bu israile yapılan mecliste gündeme getiriyorlar. Hatta Tebliğ Şehidi Hasan Bitmez abimiz iktidar milletvekillerinin yüzlerine karşı onların işbirliği yaptıklarını yüzlerine vurarak son nefesini vermişti.
İŞTE O KONUŞMA
https://www.youtube.com/watch?v=RuHcAmummQo&t=3s
***
ERBAKAN HOCAMIZ “TOPRAK AYAĞIMIZIN ALTINDAN KAYIYOR” DERDİ.
BU SÖZÜ BUGUN ÇOK DAHA İYİ ANLIYORUZ.
1) https://youtube.com/clip/UgkxucEtdcFlZuhunM6DDZ10b4zp4U5-PR2c?si=LxCWeRD5sTMNjvPR
2) https://www.youtube.com/watch?v=yW1_fca6YCY
3) https://www.youtube.com/watch?v=UGjuXM9BnGE
(Ey Siyonist ve emperyalist zalim güçler ve Allah’tan ziyade bunlardan çekinen ve güvenen gafiller! İşte bu yegâne kuvvet ve kudret sahibi olan) Rahman’a karşı (ve O’na rağmen), size yardım edeceğine (inandığınız ve süper güç sandığınız) şu sizin ordunuz (uçak gemilerinizden, balistik füzelerinizden ve tank roketlerinizden oluşan bir sürü devasa filonuz; Cenab-ı Hakkın Kudreti karşısında neymiş ve) kimmiş (ki korkup onlara sığınmaktasınız…?) Oysa gerçekte bütün kâfirler, sadece boş bir gurur ve aldanış içinde bulunmaktadırlar.
sozde müslüman devletler ve kahramanlar ,,bir avuç mücahidin dünyaya kafa tutuşuna şaşırıyor bütün gücünüzle yok etmeye çalışıyorsunuz,o koltuk ve saltanatlarınız din dışı sistemlerin esiri kölesi olmuş ,vicdanları çürümüş zavallılar ,
satilmadik tek bir kuruluşumuz kalmamisken topraklarımızı ekip bicemezken ,hala ,,ne var satıldıysa toprağı sırtına yükleyip götürecek mi diyen ,,,zavallı kandırılmış bı çareler,,
dünyanın dortbir yanında zulüm gören Gazzede masum kardeşlerin bir bir cennet yoluna koşarken ,sen müslüman nasıl hesap vereceksin, uzaya gittik diye övünen, gazzedeki kardesine sahip çıkamayan ,dindar yönetim ve destekçileri sonunuzu gözleyin, Allah nurunu tamamlayacak İsrail çıbanbaşını desip yerin dibine batiracak inşaallah .. safınız neresi ise sonunuz orası olacak…
İsraille yapılan anlaşmaları savunup vazgeçmenin iptal etmenin mümkün olmadığını söyleyen kesimler var,bunlara sormak lazımdır!
suriye ile anlaşmaları,Mısır ile anlaşmaları ilişkileri bir anda kesilip ilşkiler sonlandırılıyorken neden israille devam etmesi gerekli onları bir açıklayın..
Evet köylerimiz ekip dikilemiyor Şuan okullarımız kapalı kimisi yıkılmaya yüz tutmuş kimi okul ise başka bir amaç için çevrilmiş durumda.
yaylalarda arazilerimiz ormana devroldu bir çok yere ağaçlandrma yapıldı.
atalarımızdan kalan yerlerimize giremez olduk.Geçen haftalarda köylümüz bir olay anlattı yalan doğru bilemiyorum,araziler milli emlağa devrolmuş ve satışa çıkartılmış almaya gelenler ise bizim yörenin bölgenin insanı olmadığını söylediler.
Bizim bölgedeki bütün kasabalar iptal edilip hepsi merkez ilçeye bağlandı,köyümüz ise merkez mahalle oldu Şuan ise köyümüzdeki ve yaylamızdaki araziler satılıyor bu araziler Tarım veya hayvanlarımızı otlatmak için kullanılıyordu.
her kasabada peynir fabrikası süt fabrikası un fabrikası gibi küçükte olsa bölge insanının azda olsa ürünlerini alıyor Aynı zamanda fabrikada çalışanlar oluyordu.şimdi hepsi ya kapalı malzemeleri hurdaya çıktı işlemiyor artık.
Şehrimiz olan Konyaya devletin vermiş olduğu yıllık ödenek 7 milyar ₺ civarında iken ülkemizin 3 günlük faiz parasına tekabül ediyor.
oysaki bu faize giden para ile bütün ilçelerimize hızlı tren hattı bile döşemek mümkün.
köylü köyde yaşayıp günü birlik şehre gidip gelme imkanı varken maalesef ülkemizin kaynakları bir kesim tarafından sömürülüyor.
Adil Düzen sisteminden başka kurtuluş reçetesi göremiyorum.
İşbirlikçi iktidar, Siyonistlerin Gazze katliamına her türlü desteği vererek İsrail ile suç ortaklığı yapmaktaydı. İşbirlikçi iktidar bütün icraatlarıyla Siyonistlerin tarafında olduğunu göstermekteydi!
Güya Dindar ve Duyarlı sanılan YRP ve HÜDA PAR gibi sözde muhalefet ise işbirlikçi iktidarın Siyonist İsrail ile suç ortaklığı karşısında sessiz ve tepkisiz davranarak, riyakârlık ve münafık yapmaktaydı.
Riyakâr ve münafık muhalefet ise ne İşbirlikçilerin ne de Milli Görüşçülerin tarafında değillerdi, bunlar ortada kalmış hain ve gafil takımıydılar, ancak bütün yapıp ettikleri işbirlikçilerin işine yaramaktaydı.
Hem Siyonist İsrail’in suç ortağı işbirlikçi iktidarın…
Hem sözde dindar geçinip işbirlikçi iktidarı destekleyen yalaka yandaşların…
Hem de güya Dindar ve Duyarlı sanılan, ama iktidarın Siyonist İsrail ile suç ortaklığı karşısında sessiz ve tepkisiz davranarak işbirlikçilere yarayan sözde muhalefetin…
Dillerinde her gün Filistin vardı!
Ama bütün yapıp ettikleri Siyonist İsrail’den yanaydı!
Türkiye’ye sahip çıkılması gerekmektedir!
Türkiye’ye sahip çıkmak için; Siyonist Şeytanların sinsi ve şeytani senaryolarının bozulması gerekmektedir!
Siyonist ve Şeytani Senaryonun bozulması için; Türkiye’nin İşbirlikçi iktidardan bir an evvel kurtarılması gerekmektedir!
Minareyi çalan kılıfını hazırlamıştı. Erbakan İktidarını yıkanlar, onun partisinden kopardıklarıyla AKP
iktidarını kuranlar tam da amaçlarına ulaşmış; Yeni Dünya Düzeninden, Bop, sonra da GOP derken Arz-ı Mevuda kadar ki hayallerine ulaşmak için son hamlenin planı içindelerdi. Hedef ülke Türkiye’yi de yutma aşamasına getirmişler ve bunu kendilerine göre meşru işgal kanunun ve yönetmeliklerle amaçlarına hizmete sokmuşlardı. Aslında herşey açıkta yapılmaktaydı. Herkes borca esir edilerek, kimilerine küçük makamlar, kimilerine gelecekte ümit pazarlayarak, kimilerine de şantajla bunu başarmışlardı. Fakat Milli Türkiye de her türlü imkansızlıklara rağmen hedefine kilitlenmiş adil bir dünyayı kurmak için stratejik sabırla beklemekteydi. Şartlar aleyhte gibi gözükse de feraset ehli kutlu sonun da ancak böyle akıl dışı olarak görülen şartlarla oluşacağını sezmekteydi.
Erdoğan iktidarının dilinde ve yandaş medyanın manşetinde her gün Filistin vardı. Ancak Siyonist İsrail’in hemen her türlü ihtiyacı bu iktidar tarafından gemilerle ulaştırılmaktaydı!
Evet tam da bir çift standart uygulanmaktaydı sahnenin önünde öyle arkasında böyle yani şeytanlarla baş başa kaldıklarında Biz müminlerle alay ediyoruz gerçekte biz sizinle beraberiz demeye getiriyorlardı
21 yıllık iktidarında; ahlakı yozlaştıran, ekonomiyi ifsat eden ve nesli bozan AKP’nin tüm cürümlerini unutturacak, hep birden “bu kadar da olmaz” dediğimiz dönemden geçiyoruz. Aziz Erbakan Hocamız ve Üstad Ahmet Akgül bin sefer anlatmıştı ama biz mecazen öyle dediklerini zannetmiştik. Ne demişlerdi: “AKP’ye oy vermek, İsrail’e oy vermektir!” Bugün İslamın ilk kıblesine saldırı yapılırken, AKP’nin yaptıklarını görünce “hayret, hayret!” demekten kendimizi alamıyoruz. Kardeşlerimizi bombalayan domuz sürülerine, “demir, çelik, barut” satanları durdurmamak ne demektir?! (Ki satanların pek çoğu iktidara yakınlıkla övünürken) İşte eğer bir adam seçimde AKP’ye oy vemişse bu savaş gösterdi ki o kişi israil denen teröriste oy vermiştir. Neden? Çünkü o terörist saldırırken erzağı, benim şehitler diyarı, mazlumların umudu olan! ülkemden gidiyor…