Türkiye’yi Siyonist JP. Morgan’lar mı
Yoksa;
İSLAMİST (!) RT. ERDOĞAN’LAR MI YÖNETİYORLARDI?
JP Morgan Chase; Siyonist Yahudi sermayesinin kurduğu küresel bir tefeci ağı ve özel sömürü sermayesini koruma bankasıdır. JP Morgan, “Amerikan Yatırım Bankası ve Finans Sağlama Aracı” olarak tanıtılsa da, aslında Türkiye gibi bütün ülkeleri “Faizli borçlandırma yoluyla kendi tuzağına alıp kontrol altında tutma” yapılanmasıdır. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın 11 Temmuz 2024’te İstanbul’da yapılacak JP Morgan yatırımcı toplantısına katılacakları açıklanmıştı.[1] Hatta, 11 Temmuz 2024’te güya emeklilerin maaşında iyileştirme yapma amacıyla, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yapılacak toplantıda Mehmet Şimşek’in de bulunacağı açıklanmasına rağmen, Maliye Bakanı bu görüşmeye katılmamıştı. Çünkü İstanbul’daki JP Morgan toplantı ve talimatları daha önemli ve öncelikli sayılmıştı…
Aynı günlerde Washington ziyaretinden dönen Numan Kurtulmuş’un ifade ve itirafları da mide bulandırıcıydı!
ABD NATO Parlamento Başkanları Zirvesinden dönen Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un, Türkiye’yi F-35 ortaklığından çıkaran, üstelik parasını yıllar önce peşin verdiğimiz bu savaş uçaklarının teslimatını yapmadığı gibi onların yerine eski model F-16’ları bile bize satmayan ABD için kullandığı şu sitemli sözler, köleleşme ve dışarıdan güdülme zihniyetini açığa vurmaktaydı:
“Biz ülke olarak en az Müttefiklerimizin yararları kadar, kendi Milli Çıkarlarımızı da düşünmek durumundayız!..” (9 Temmuz 2024)
Yani, asıl önceliğimiz NATO ve AB gibi müttefiklerimizin talimatlarıdır… Bu arada Türkiye’nin ihtiyaçlarını da düşünmemiz lazımdı!? İşte bu kiralık işbirlikçi kafasıydı…
Peki Milli Çözüm dışında bu acı ve alçaltıcı gerçekleri niye duyan ve gündeme taşıyan çıkmamıştı… Cumhur Hükümeti de Muhalefeti de aynı oranda sağır mıydı?
Şu sorunun da yanıtı aranmalıydı:
Sn. RT. Erdoğan’ın da katılacağı NATO Liderler Zirvesi öncesinde, Rusya’nın Ukrayna’nın Kiev kentine 40’tan fazla füzelerle saldırması ve hele bir çocuk hastanesinin hedef alınması sonucu çoğu masum çocuk 50 kişinin acımasızca ölümüne yol açılması, acaba “Siyonist güdümlü NATO’nun varlık amacına hizmet etmek ve Rus tehdidinin devam ettiğini göstermek üzere, danışıklı dövüş gereği, Putin’in özel bilgisi dahilinde” yapılmış olmasındı?! Üstelik bu kirli savaşın başından itibaren Ukrayna’da katledilen çocuk sayısı 600 (altı yüze) ulaşmıştı.
Dünyayı Yöneten Güçler Kimler Olmaktadır?
“Dünyayı yöneten gizli güçler, dünyadaki tüketim ve üretim maddelerinin ve sistemlerinin daha iyi kontrol edilebilmesi için kurulmuş gizli örgütlenmelere verilen genel bir tanımdır. Bugün dünyayı aslında gizli güçler değil, Küresel Elit ve Küresel Sermaye dediğimiz bir yapı yönetmeye çalışmaktadır. Gizlilik, bunların politik sistemlerinin, siyasi yapılarının ve çok uluslu şirketlerin kurmuş olduğu gizli topluluklardan dolayıdır. Bazı ülkelerde istihbarat örgütleri, sivil örgütler, düşünce kuruluşları ve üniversitelerdeki bazı yapılarla kendini gösteren Derin Devletler, hem kendi ülkesini hem de dünyayı kontrol etmeye, yönetmeye çalışır! Bu, ister Ulus Derin Devlet olsun (Rusya, Çin, Fransa, Almanya, İskandinav ülkeleri vb.), ister Şirket-Derin Devlet olsun (ABD, İngiltere vb.) çok sistemli bir istihbarat – gizli örgüt – bilim camiası – üniversite – sivil toplum örgütü ağıyla örülmüş durumdadır.
Bahsedilen Küresel Elit, aslında eski hanedanlardan ve krallıklardan çok da farklı bir yapıya sahip değildir. Yani bugün pek çok ülke totaliter bir oligarşi ile yönetilmektedir. Küresel Elit’in; eski hanedanlarla, krallarla ve toprak sahipleri ile ilgisi olduğu gibi; çok zengin, uzun süredir dünyadaki üretim ve tüketim sistemini kontrol eden bir gizli yapıyla da ilişkisi vardır. Bu Küresel Elit’in temel felsefesi; bugün için var olan tüm tüketim sistemlerini, enerjiyi ve üretimi kendi kontrolünde tutmak, sınırsız bir egoizmle kendi sınıfları içinde 50 bin civarındaki Elit’i ve onlara destek sağlayan 20-50 milyonluk nüfusu sınırsız olarak, dünyanın geri kalanlarının aç kalması pahasına zenginleştirme çabasıdır. Bu Küresel Elit’in sayısı tam olarak saptanamamıştır. ABD’deki yaklaşık 25 bin kişi, tüm ülkedeki gelirin yaklaşık olarak %80’ini elinde tutmaktadır. Dünya’nın diğer ülkelerinde de benzer bir durum mevcuttur, özellikle kapitalizmin kayıtsız şartsız geçerli olduğu Batı ülkelerinde de yaklaşık bir 25 bin kişi Küresel Elit’in Amerika dışındaki kısmını oluşturmaktadır.
Firavunlaşma ve Tiranlaşma yolunda olan çok uluslu şirketler ile bilimi ve enerji sistemini (petrolü) kontrol altında tutan bu Elit, onlara yardımcı olan yan sınıfsal yapılanmayla birlikte birkaç on milyonu bulmaktadır. Yani tüm dünyayı ve insanlığı tepedeki 50 bin kişilik Küresel Elit ile birlikte, hepi topu 20-50 milyon insan kontrol altında tutmaktadır. Küresel Sermaye ve Küresel Elit, bu güce hâkim olabilmek ve gücü elinde tutabilmek için, aslında yüzyıllardır büyük bir mücadele ve dev bir gizli örgüt yapılanması içindedir.”
Diyen Ümit Sayın, ya kasten veya gaflet ve cehaletle; “Küresel Elit’ler ve Küresel Sermaye” dediği karanlık yapıların Siyonist Yahudiler tarafından kurulup kullanıldığını açığa vurmamaktadır. Oysa bu gizli ve kirli oluşumların ve küresel sömürü çarkının kendileri tarafından tezgâhlandığını özellikle saklamak da Siyonist Yahudilerin şeytani planlarının bir parçasıdır. Kendilerini gizlemeyi başaran bu Yahudi elitlerin, farklı ülkelerdeki işbirlikçi yöneticileri, şahsi makam ve çıkarları uğruna halklarını ezip Siyonizm’e köle yaptıkları halde, gafil ve cahil kalabalıklar “Stockholm Sendromu”na kapıldıklarından, bunları hâlâ kutsayıp bir nevi tapınmaktadır…
Stockholm Sendromu: Kurbanın, kendisini kaçıran veya kendisine kötülük ve işkence yapan kişiye karşı bağlılık ve duygusal yakınlık duyması ve ondan şikâyetçi olmamasıdır. Bu olay tesadüfen 1970’li yıllarda, Stockholm’de bir banka soygununda bankada rehine olarak kalan görevlilerin beklenmedik davranışları sonucunda tanımlanmıştır. Ünlü Medya Patronu Patricia Hearst de aynı şekilde kendini kaçırıp, bir terörist haline getirenlere karşı tavrı, mahkemede onları savunmak olmuştur. Kaçırma, işkence, zarar verme, rehin alma, tecavüz etme gibi durumlarda bazen kurban, saldırgana duygusal olarak aşırı düzeyde bağlanmakta, onun yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışmaktadır. Bu, üzerinde çalışılması gereken ciddi bir sosyal fenomendir. Türk halkının da Ulus Devlet bilinci, 21. yüzyılda adeta rehin alınmıştır. Türk halkı ağır bir Stockholm Sendromu yaşamaktadır. Bunun bir başka çeşidi deneysel psikoloji literatüründe “Öğrenilmiş Çaresizlik” (Learned Helplessness) olarak da tanımlanır.
JP Morgan Siyonist Yahudi Sermayesinin bir yapılanmasıydı ve Bilderberg bağlantılıydı!
“Bilderberg toplantısı 2008 yılında İstanbul’da yapılmıştı. Son ana kadar bile hangi otelde yapılacağı ve Türkiye’den kimlerin katılacağı bilinmeyen toplantı 1954’ten bu yana birçok iddiayı üzerinde taşımaktaydı. Bu iddiaların, tabi bir kısmı “efsane” niteliğindeki uydurmalardı. Örneğin, Bilderberg toplantılarına katılanların kariyer ve mevki-zenginlik olarak toplantıya katıldıktan sonra hızla yükseldiği efsanesi yaygındı. Şu bir gerçek ki bu toplantılar dünya finans sermayesinin “beyin fırtınası” yaptığı ve tanıştığı önemli buluşmalardı.
Gizemine gelince, artık hiçbir şey 20. yüzyıldaki kadar gizli ve gizemli sanılmasındı. Soğuk Savaşın sakladığı “gizli” bir dünya yoktu artık. Bir de haberleşme ve iletişim ağları bu gizliliğe imkân tanımamaktaydı. Ama ortada dünyayı yöneten “resmi” güçlerin dışında Bermuda Üçgenleri vardı. Bunların en önemlisi de Bilderberg’i oluşturan üçgen olmaktaydı.” diyen Melih Baş da aynı hatadan kurtulamamıştı.
Bermuda Şeytan Üçgeni’nin sacayakları:
Üçgenin tepe noktasında CFR (Council on Foreign Relations: Dış İlişkiler Konseyi), alttaki sağ köşede Bilderberg Grubu (Bilderberg Group), sol alt köşede Üçlü Komisyon (Trilateral Commission) vardır. 2008 Bilderberg toplantılarına katılanların isimlerine bakıldığında, İngiltere Hazinesi’nden ekonomi müsteşarı E. Balls; Rothschild Avrupa’nın Başkanı F. Bernabe; BP’nin grup yöneticisi J. Browne; Kemal Derviş (BMKP); Fiat’ın Başkanı J. Elkann; FED /New York Başkanı T.F. Geithner; Avrupa Komisyonu’ndan N. Kroes; NATO’dan E. Kronenburg; Fortis’in Başkanı M. Lippen; Carnegie Uluslararası Barış Vakfı yöneticisi J.T. Mathews; Kamuoyu Araştırmaları Amerikan Girişim Enstitüsü’nden (bizim karanlıklar prensi diye tanıdığımız) Richard Perle; Almanya’dan Savunma Müsteşarı F. Pflüger; İsrail’den strateji ve koordinasyon direktörü E. Gilady gibi isimlere rastlanmaktadır.
CFR ne olmaktaydı?
CFR başından beri Siyonist Yahudi Rockefeller ailesinin destek ve finansmanıyla ortaya çıkmıştır. 1954’te gene CFR güdümünde örgütlenmenin Avrupa ayağı olarak Bilderberg örgütü yapılandırılmıştır. 29-31 Mayıs 1954’te Danimarka’nın Oosterbeek kentinde Bilderberg Oteli’nde ilk toplantısını yaptığı için bu gizli örgütün adı Bilderberg Group olarak anılmaktadır. Bilderberg’in kurucuları arasında Hollanda Prensi Bernhard ve Polonyalı toplumbilimci Dr. Joseph Hieronim Retinger (1887-1960) vardır. Kuruluşunda başta CIA olmak üzere ABD istihbarat örgütleri etkin rol oynamışlardır. Asıl kurucu İsveç Farmasonluğu büyük üstadı Retinger’dir. Prens Bernhard’ın eski bir Nazi SS üyesi olduğunu, 1973’te Hollanda Prensesiyle evlendiğini de anımsamakta yarar vardır. Aklınıza Hitler mi geldi yoksa? Bu arada Bilderberg sözcüğü ne anlama geliyor acaba? Mesela, ‘dünyanın efendileri’ olmasın?
1973’te üç büyük tekelci sermaye odağını CFR güdümünde birleştirmek için Kuzey Amerika, Avrupa ve Japon sermayelerini içine alan Üçlü Komisyonu kurmuşlardır. Hiyerarşinin yukarıdan aşağıya CFR-Üçlü Komisyon-Bilderberg Grubu şeklinde olduğu saptanmıştır.
Türkiye’de Üçüncü Toplantı
Bilderberg daha önce iki kere de Türkiye’de toplanmıştır: 18-20 Eylül 1959 (katılımcılar Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu). İkincisi de 25-27 Nisan 1975’te Çeşme Altın Yunus Oteli’nde yapılmıştır. Üçüncü kez 2007 Mayıs’ta yine Türkiye’de toplanması planlanmıştır. Örgütün Türkiye lideri yıllarca Selahattin Beyazıt iken o yıllarda Koç ailesinden Suna Kıraç’tır. Bilderberg’in Türkiye sorumluluğunu 2023’te 101 yaşında ölen meşhur Henry Kissinger yapmıştır.
CFR’nin gelişim süreci incelendiğinde 5 aşamada örgütlendiği anlaşılmaktadır. Birinci aşamada, üst düzey masonik kadrolarıyla uluslararası dev şirket kadrolarının bütünleşmesi sağlanmıştır. İkinci aşamada, bütünleşmeyle oluşturulan ortak kadroların aldığı kararlar doğrultusunda, CFR çekirdek (merkez) kadroları saptanmıştır. Üçüncü aşamada, CFR’nin Avrupa alt örgütü olarak Bilderberg Grubu yapılandırılmıştır. Dördüncü aşamada, ABD-Avrupa-Japonya olarak üç emperyalist merkezin uluslararası sanayi ve banka tekellerinin katılımıyla Üçlü Komisyon ortaya çıkmıştır. Beşinci aşamada, ABD içinde düşünce grupları (think-tank) ağı oluşturulması kararlaştırılmıştır.
Tekelci Siyonist Sermayenin Amaçları
Council on Foreign Relations (CFR), Bilderberg Group (BG), Trilateral Commission (TC), üçü bir yerdesinin amaç sistemine bakılınca şu anlaşılmaktadır:
İlk amaç, tekelci sermayenin dünya egemenliğini, askeri güce dayalı olarak sürdürmesini sağlamaktır. İkinci amaç, dünyanın halklarca değil, Küresel Elit’ler tarafından yönetilmesini sağlamaktır. Üçüncü amaç, ulus devletlerin ortadan kaldırılması ve ulusların emperyalist çekirdek örgütler aracılığıyla yönetilmesini sağlamaktır. Dördüncü amaç, özgürlükçü demokrasi adı altında, bir tür sahte demokrasinin dünya halklarına dayatılmasıdır.
CFR üye temeli incelendiğinde dört grup üyeye sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
1- Birinci gruptaki üyeler: Merkez ve iç halkaya mensup üyeler olup, Küresel Dünya Birliği hareketini yönlendiren kararları alır ve yönetirler. Bu gruptaki üyelerden Rockefeller ve Rothschild ailesinin dışındaki üyeler gizli üyelerdir.
2- İkinci gruptaki üyeler: CFR, BG, TC’ye mensup üyelerdir. David Rockefeller tarafından Küresel Dünya Birliği hareketinin yöneticileri olarak seçilmektedir.
3- Üçüncü gruptaki üyeler: Yine CFR, TC’ye mensup ve ikinci gruba göre daha orta düzey üyelerdir.
4- Dördüncü gruptaki üyeler: CFR’nin öngördüğü dünya düzeninin (buna Yeni Dünya Düzeni de deniyor) benimsetilmesi için dünya çapındaki şöhretler arasından seçilen üyelerdir.
İlk iki gruptakiler, mutlaka Yahudilerdir. Üçüncü gruptakiler Evanjelik Hristiyan kimselerdir. Dördüncü gruptakiler ise, işbirlikçi kişiler ve yönetimlerdir.
CFR, BG ve TC seçkinleri, kendi düşüncelerini benimsetmek ve düşünce birliğine varmak amacıyla iş, sanayi, diplomasi, medya ve üniversite çevrelerinden etkin kişilerin katılımıyla toplantılar düzenlemektedir. Toplantıların gerçek amacı CFR düşüncelerinin kabul ettirilmesidir. Öncelikle şunu vurgulamalıyız ki, ABD Merkez Bankası FED, tekelci şirketler tarafından CFR aracılığıyla yönetilmektedir.
CFR-FED İrtibatı!
ABD’de Federal Reserve Yasası 23 Aralık 1913’te Kongre ve Senato’dan sessiz sedasız geçip kanunlaşmıştır. Sonraki günler bilindiği gibi tatile rastlamıştır, ne ilginç rastlantı ama! Bu yasanın geçirilebilmesi için dönemin Yahudi sermaye grupları Woodrow Wilson’u 1912 seçimlerinde ABD Başkanlığına taşımışlardır. (Hani bizim Kurtuluş Savaşı tarihinden bildiğimiz Wilson ilkelerini öne süren Wilson!) Amaç, farklı bankaların yönetimindeki para piyasasını merkezi olarak kontrol altına almaktır. Teknik olarak da ABD’de 1907 sonbaharında yaşanan ticari krediyi karşılamakta düşülen nakit sıkışıklığı gibi sorunları aşmak, ticari krediden sermaye kredisine geçip yaygınlaştırmak ve bunu yöneterek hem ülkedeki hem diğer ülkelerdeki hükümetleri kontrol etme gibi işlevlere başlamaktır.
FED, kamusal Amerikan Merkez Bankası olarak tanınır. Ama aslında ABD’deki küresel sermaye tarafından kontrol edilen özel Yahudi Bankasıdır. Kurucu ortaklarının çizelgesi de bize bunu kanıtlamaktadır. Rothschild Banks of London and Berlin, Lazard Brothers of Paris, Israel Moses Sieff Banks of Italy, Warburg Bank of Hamburg Germany and Amsterdam, Kuhn Loeb Bank of New York, Lehman Brothers Bank of New York, Goldman Sachs Bank of New York, Chase Manhattan Bank of New York (bunların hepsi Rockefeller tarafından kontrol altında tutulmaktadır). Son zamanlardaki yaklaşık 203 bin payın 36 bini Rockefeller’ın, 36 bini de Morgan’ın olduğunu hatırlatırsak Siyonist Yahudi sermayesinin güdümündeki FED’in kimliği (ipliği) pazara çıkmış olacaktır. Dünyayı yöneten, ekonomisinden siyasetine, hamburgerinden gazlı içeceklerine, moda kılık kıyafetinden çirkef filmlerine, turizminden eğitim sistemine, evet hepsine yön veren 11 seçkin Yahudi ailesi baronlarının geri kalan 9’unun ise yaklaşık 15’er bin FED hisseleri bulunmaktadır. Ama bütün dünyaya FED’in Amerikan Devlet Bankası olduğu yalanı aşılanmıştır!.. Dünyayı yöneten küresel şirketlerin sahibi olan küresel sermaye sahipleri (bunlara son zamanlarda biraz tartışmalı bir deyimle Küresel Elit deniyor), ABD’deki egemenliklerini ABD Merkez Bankası (Federal Reserve) ve vakıflar aracılığıyla sağlamaktadır. Finansal sermaye gruplarının birleşmesinden oluşan bu banka yönetimi CFR (Council of Foreign Relations) elitlerinin denetimi altındadır. FED Başkanı, ABD Kongre Başkanı veya ABD Başkanından çok daha etkin konumdadır. Ayrıca FED, Kongreden ve Başkandan bağımsızdır. Zaten ABD Başkanları, Kongre ve hükümet organları hepsi Siyonist sermayenin kontrolü altındadır. Halkın simgeleriyle söylersek Demokratları mı yoksa Cumhuriyetçileri mi (eş deyişle fili mi yoksa eşeği mi) seçtiği bunlar için hiçbir anlam taşımamaktadır. Bu yüzden ABD’de bunak Biden mı, manyak Donald Trump mı Başkan olacak? Bu sadece demokrat köleler olan zavallı halkın sorunlarıdır. Önemli olan ormanın kralı olmuş domuzların, orman yasalarına göre ormandaki saltanatıdır.
Aslında FED, faiz oranlarını doğrudan değiştiremez, çünkü FED’in açık piyasa işlemleri, kısa vadeli menkul değerlerin toplam piyasasıyla karşılaştırıldığında küçük ve yapay bir pazar olan federal fon piyasalarında ayarlanmaktadır.
Beşi Bir Yerde Küresel Şeytan Mafyası!
Mısırlı iktisatçı Samir Amin, merkez kapitalist ülkelerin hegemonyalarını beş tür tekelle sağladığını saptamıştır: 1- Finansal akımları denetleyen tekeller. 2- Doğal kaynakları denetleyen tekeller. 3- Teknoloji tekelleri. 4- Kitle iletişim ve medya tekelleri. 5- Kitle imha silahları tekelleri olmaktadır.
Türkiye’deki Bilderberg toplantısının katılımcıları arasında o süreçteki Devlet Bakanı Ali Babacan da vardı!
Şimdi bu adamın partisi de katılarak, Abdullah Gül Başkanlığında Saadet Partisi’ni ve Milli Görüş düşüncesini tarihe karıştırma hesapları yapılmaktaydı.
32 yıl sonra yeniden Türkiye’de yapılan Bilderberg toplantısının katılımcıları arasında yine ilginç isimler vardı. O seneki toplantıda, küresel finans ve silah ticareti devi Rothschild, ABD’nin önde gelen yeni muhafazakâr düşünce kuruluşu Hudson Institute, Carlyle Group gibi kuruluşların yanı sıra, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı ve NeoConların akıl hocası olarak bilinen Henry Kissenger, ABD’nin eski Dışişleri Müsteşarı Richard Holbrooke’un yanı sıra, David Rockefeller, Dünya Bankası eski Başkanı James Wolfensohn, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet gibi isimler yer almışlardı. Türkiye’den ise şu katılımcılar göze çarpmaktaydı:
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Yeni Şafak gazetesi yazarı Fehmi Koru (Bu şahıs; Saadet, Gelecek ve Deva Partilerinin Abdullah Gül Başkanlığında birleşmesinin, Siyonizm hesabına taşeronluğunu yapanlardandı) ve Referans gazetesi yazarı Cengiz Çandar; ABD, Kanada ve Avrupa’dan da birçok ülkenin ekonomi bakanı ve üst düzey yöneticilerinin katıldığı toplantıya, Financial Times, The Economist ve Le Figaro gibi medya kuruluşlarından da gazeteciler çağrılmıştı. Ayrıca, Microsoft, Royal Dutch Shell, DaimlerChrysler, Deutsche Post AG, Axa, Lafarge, Coca-Cola ve Fiat da, o seneki toplantıda yer alan diğer çok uluslu şirketler arasındaydı.
Demokrasi Palavrası ve Dünya Halklarını Uyuşturma Politikası!
Önce, ülkemizde ve pek çok yerde yapılan seçimlerin perde arkasını anlamaya çalışalım. Bizler ülke halkı olarak her şeyin demokratik çerçeve içerisinde yapıldığını sanıyoruz. “Seçimler yapılıyor, oy atıyoruz ve en fazla oyu alan taraf hükümete geliyor” diye inanıyoruz. Oysa bu, işin görünen tarafıdır. Fakat gerçekler bizim gördüğümüzden tamamen farklıdır.
Çünkü demokrasi, bu Siyonist merkezlerin talimatıyla çalışan bir üst kademeye taşınmış durumdadır. Artık ülke içi demokrasi de ülkeler arası demokrasi de sadece bir tuzak ve tezgâhtır.
Artık bir ülkede kimin Başbakan olacağı, kimin yüksek makamlara atanacağı, hangi ülkenin ekonomisinin zayıflayacağı, hangi ülkenin ekonomisinin rahatlayacağı, hangi ülkeye savaş açılıp yönetim değişikliği yapılacağı, hangi ülkede terörizmin azdırılacağı… Bu ve benzer hiçbir olay kendi başına yaşanmamaktadır. Dünya ile ilgili bu kararlar tek bir noktadan alınmaktadır. Bütün alt noktalara sunulmakta ve dünya bu kararların istikametinde yol almaktadır. İşte bunlar Siyonist odaklardır.
Örneğin; “Türkiye’de iktidar, din istismarcısı kesimden olacak” diye karar alınmaktadır. Kiralık medyası, yazar ve yorumcuları bu yönde beyinleri yıkamaktadır. Ama halkımız hâlâ “Biz seçtik!” sanmaktadır.
“Bu iş sadece bizim ülkemizde böyle” olmamaktadır. “Neredeyse” dünyanın her ülkesi bu Siyonist çarkın kıskacındadır. Böyle bir düzeneğe sözde komutanlık eden Amerika’da bile durum aynıdır. Amerikan halkının bunak Biden’a mı yoksa manyak Trump’a mı oy vermek zorunda bırakılması ve bunun demokrasi=halkın hür iradesi sanılması, bir Siyonist tezgâh harikasıdır!
6 ile 9 Haziran 1991 yılında Almanya’da yapılan Bilderberg toplantısı Amerikan katılımcılarına bir bakınız; (http://www.bilderberg.org/1991.htm) Katılımcılar arasında o anlara kadar adı pek duyulmayan fakat sonradan önemli isimlerden birinin adına rastlayacaksınız: Bill Clinton… Bill Clinton bu toplantıdan hemen sonra adaylığını açıklamış, biraz da üstüne medya “poh poh”lamış ve ilk seçimde (1992) Clinton Başkan yapılmıştır.
2001’deki kriz zamanlarını hatırlayalım. O yıl 24-27 Mayıs tarihinde yapılmış Bilderberg toplantısı. Toplantının Türkiye katılımcıları arasında Özdem Sanberk ve Gazi Erçel vardır. Özdem Sanberk’in ilk katılımı olmasına rağmen, Gazi Erçel daha önceki yıllarda bu toplantıya defalarca katılmıştır. (1996-97-99)
21 Şubat 2001 tarihindeki kriz hâlâ konuşulmaktadır. Faizler %7500’lere ulaşmıştı. İMKB tarihinin en düşük seviyesine inmiş durumdaydı. Binlerce kişi işsiz kalmış, yüzlerce işyeri kapanmıştı. Merkez Bankasından bir günde 7,5 milyar dolar çıkmıştı. Gün sonunda bu paranın döviz olarak geri dönmesine rağmen diğer bankalar Merkez Bankasından 3,1 milyar dolar daha almıştı. Ve dolayısıyla Türkiye düzelmesi zor olan ekonomik bir batağın içerisine kaydırılmıştı. Gazi Erçel, Merkez Bankası Başkanı olarak görev yapmaktaydı. Krizden iki gün sonra da görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.
Bu krizle ilgili en kilit isimlerden olan Gazi Erçel’in Bilderberg toplantılarına katılım grafiğine bakarsak kriz olayının kaynağının, hükümetin ne kadar ötesinde olduğunu anlamamız kolaylaşır. 96 yılında katılmış, 97’de katılmış, 99’da katılmış… Krizden 3 ay sonra yani 2001 Mayıs ayındaki toplantıya son olarak yeniden çağrılmış. (Ne sıfatla çağrılmıştı, orası muammaydı…)
Ve onunla birlikte toplantıya katılan Özdem Sanberk kim olmaktadır?
“Özdem Sanberk yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. 1980-85’te UNESCO temsilciliği yapan Sanberk, 1985-87 yılları arasında Başbakan Turgut Özal’a Dış İlişkiler danışmanlığı yaptı. 1987-91 yılları arasında Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği, 1991-1995’te Dışişleri Bakanlığında daimi müsteşarlık görevlerine atandı. Beş yıl Türkiye’nin İngiltere Büyükelçiliğini yapan Sanberk, Nisan 2000’de Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli olup ayrıldı. Büyükelçi Sanberk, 2001 yılında ise Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) direktörü olarak görev yapmaktaydı.” (Şimdi ne konumda bilmiyoruz, bir araştırmak lazımdı.)
Özdem Sanberk TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) Direktörü olarak görev aldığı senelerce Bilderberg toplantısının daimi elemanlarındandır. (2001-2002-2003) Şu an medyada “Emekli Büyükelçi” olarak tanıtılmaktadır.
Şimdi bakalım bu TESEV ne işler karıştırmış!?
“TESEV, bilimsel araştırmalara dayalı bulgular ile politika kararları arasında bağ kurulması için araştırmalar yürütmek, özgür düşünce ve bilgi birikiminin en geniş anlamda yayılmasına yönelik konferans, açık oturum, yuvarlak masa toplantıları düzenlemek amacıyla kurulmuş bir düşünce üretim merkezi olmaktaymış!?” (Kendi web sitesinden alıntı.)
Bilindiği gibi 2001 krizinin ardından Dünya Bankası yöneticilerinden (Başkan Yardımcısı) olan Kemal Derviş, kendisi Meclis dışından olmasına rağmen, TBMM’deki Milletvekilleri, iktidarı ve muhalefeti olmak üzere, neredeyse hepsi el kaldırarak onu Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak Meclis’e almakla birlikte çok büyük yetkiler ile donatmışlardı. Ülke olarak şu an hâlâ onun başlattığı ekonomik planının arkasından gidildiğini hatırlatalım. İşte Mehmet Şimşek, bu Kemal Derviş’in yolunda ve konumundadır.
Ve Kemal derviş de bu göreve atandığından sonra sürekli Bilderberg toplantılarının Türkiye katılımcılarındandır. (2002-2004-2005) Ve şimdi JP Morgan Bilderberg’in bir üst yapılanmasıdır.
Biraz araştırdık mı, ortaya şunlar çıkmaktadır:
Mesela; Avrupalı Rothschild Hanedanının öncülüğünde 1954’te kurulan Bilderberg toplantılarının ilki Nazi Hollanda Kralı Bernhard’ın oteli olan Bilderberg Oteli’nde yapılmıştır. Rothschild Hanedanının 2000 tarihinde bilinen tahmini serveti 5 trilyon dolar civarındadır.
Bu toplantıya ev sahipliği eden ülkeler arasında Dindar demokrat Adnan Menderes’in ve Celal Bayar’ın başındaki Türkiye de vardır. Bu ilk toplantının ardından sırasıyla Fransa, Almanya, Danimarka, İtalya, Amerika ve Türkiye’de yapılmıştır. 1959’da Türkiye’de Yeşilköy Çınar Oteli’nde buluşmuşlardır. Bu sıralamaya bakıldığında bu Siyonist örgütler için Türkiye’nin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye’de yapılan bir diğer Bilderberg toplantısı ise 1975 yılında Çeşme Altın Yunus Oteli’nde yapılmıştır. Çeşme’de yapılan bu toplantıya Türkiye’den Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit de katılmıştır. Ve yine Bilderberg’in 1990’daki toplantısına Mesut Yılmaz teşrif buyurmuşlardır! Ve bu Siyonist toplantıların hemen hepsinde “Erbakan’dan nasıl kurtulacakları” tartışılmıştır!
Şimdi başlık sorusunu tekrar hatırlatmamız lazımdı: İz’an ve insafla düşünüp söyleyin; Türkiye’yi Siyonist JP. Morgan’lar mı, yoksa İslamist (!) RT. Erdoğan’lar mı yönetiyorlardı?!
Sonuç: Bu Şeytan Şebekesini ve bu zulüm ve sömürü sistemini Milli Çözüm zihniyeti çökertmiş olacaktır!
Her türlü anarşi ve mafyavari yapılanmalar da bu Siyonist odakların kurguları ve kışkırtmalarıdır!
Anarşi; adaletsiz sistemin ve ahlâksız bünyenin acı veren bir çıbanıdır.
Bozuk sosyo-ekonomik dengelerin ve toplumsal çöküş ve çözülmenin bir ikâz alarmıdır.
Anarşinin; kesin tedavisi, ne hapishanelerde ranzaları çoğaltmak, ne de idamdır.
Tek çare; aça ekmek, insana değer kazandırmak ve Materyalist felsefelerin toptan ilgasıdır.
Anarşi; manevi ve milli değerleri unutturulan, cinsî ve maddi arzularının tatmini peşinde koşturulan toplumların kaçınılmaz sonlarıdır ve Dış Güçler tarafından kışkırtılmaktadır.
Ancak;
Mazlum kanı bulaşmış hiçbir fikir; şu dünyada ebediyen pâyidar olmayacaktır.
Akıllı bir baş, doğru fikri, fikren çökertemeyen bozuk fikre, şiddetle payanda vurmayacaktır.
Tokların kahkahasını, açların âhından daha çok duyan iktidarlar ayakta duramayacaktır.
Yakında çıkacak İlahi bir fırtına, tacı başta, başı taht üzerinde bırakmayacaktır.
Çünkü açların çoğaldığı, emeklilerin çöplerden ekmek topladığı bir ülkede tok gezen bir lider, açların sesini duyup, hâllerini yeterince anlamayacaktır. O sebepledir ki, açların çok olduğu ülkelerde liderler belki aç olmamalı, ama sürekli tok da dolaşmamalıdır! Aksi halde İlahi bir intikamla savrulacaklardır.
Şimdi ey vatandaş! Yangın; yangından kaçılarak söndürülebilir mi hiç?
Kötülerden korkarak, hayat onurla sürdürülebilir mi hiç?
Haksızlıklara susarak, haklı hakkını koruyabilir mi hiç?
Evladır ölüm; çünkü, böyle yaşamaya yaşamak denir mi hiç?
Unutma; her kaçanın önü, gün gelir uçurum olur; korkaklıkla asla kazanılmaz onur.
Güçsüz iman kişinin kendi gözünde, güçlü kılar güçsüz düşmanını.
Yenmek istersen düşmanını, önce sen kendinde güçlendir imanını.
İmansızsa eğer, bol paralı ve silahlı da olsa, güçlüdür sanma düşmanını,
Az imkânlı çok iman, bil ki kul eyler sana, bol imkânlı düşmanını.
Kimse parasının ve silahının çokluğuna güvenerek gazâ meydanına çıkmasın. Kimse de imkânlarının azlığından korkup, gazâ meydanından kaçmasın. Gazâ meydanlarında imkân ve silah er-geç tükenir; gazâların mukadderatı imkân ve silahla değil, şecâat ve iman ile belirlenir. İşte Filistin’de tüm şeytani merkezleri arkasına alan Kuduz İsrail’i dize getiren HAMAS’ın sırrı bu imanda gizlidir!
[1] 05 Temmuz 2024
İbrahim Suresi 46. Ayet’in Mucizesi İnşallah Milli Çözüm’le Gerçekleşecektir…
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
https://www.mealikerim.com/14/ibrahim/46
1.
Kimse parasının ve silahının çokluğuna güvenerek gazâ meydanına çıkmasın
2.
Kimse de imkânlarının azlığından korkup, gazâ meydanından kaçmasın.
3.
Gazâ meydanlarında imkân ve silah er-geç tükenir; gazâların mukadderatı imkân ve silahla değil, şecâat ve iman ile belirlenir.
4.
İşte Filistin’de tüm şeytani merkezleri arkasına alan Kuduz İsrail’i dize getiren HAMAS’ın sırrı bu imanda gizlidir!
5.
Az imkânlı çok iman, bil ki kul eyler sana, bol imkânlı düşmanını.
6.
İmansızsa eğer, bol paralı ve silahlı da olsa, güçlüdür sanma düşmanını,
7.
Yenmek istersen düşmanını, önce sen kendinde güçlendir imanını.
8.
Güçsüz iman kişinin kendi gözünde, güçlü kılar güçsüz düşmanını.
9.
Kötülerden korkarak, hayat onurla sürdürülebilir mi hiç?
10.
Haksızlıklara susarak, haklı hakkını koruyabilir mi hiç?
Çünkü demokrasi, bu Siyonist merkezlerin talimatıyla çalışan bir üst kademeye taşınmış durumdadır. Artık ülke içi demokrasi de ülkeler arası demokrasi de sadece bir tuzak ve tezgâhtır.
Artık bir ülkede kimin Başbakan olacağı, kimin yüksek makamlara atanacağı, hangi ülkenin ekonomisinin zayıflayacağı, hangi ülkenin ekonomisinin rahatlayacağı, hangi ülkeye savaş açılıp yönetim değişikliği yapılacağı, hangi ülkede terörizmin azdırılacağı… Bu ve benzer hiçbir olay kendi başına yaşanmamaktadır. Dünya ile ilgili bu kararlar tek bir noktadan alınmaktadır. Bütün alt noktalara sunulmakta ve dünya bu kararların istikametinde yol almaktadır. İşte bunlar Siyonist odaklardır.
Örneğin; “Türkiye’de iktidar, din istismarcısı kesimden olacak” diye karar alınmaktadır. Kiralık medyası, yazar ve yorumcuları bu yönde beyinleri yıkamaktadır. Ama halkımız hâlâ “Biz seçtik!” sanmaktadır. Erbakan Hoca’nın söylediği gibi “demokratur” rejimi uygulanmaktadır.
Evet siyonizmin 5800 yıllık planın şuanda en zirvesini yaşamakta idi. Dünyamızın geldiği hal şeytanın şaheseri idi. Bunca senelik uğraş sonunda bütün dünyayı masa başında oturarak yöneten siyonist yapılanması vardı. Hiç bir alanı boş bırakmamış bir yapılanma, Aziz Erbakan Hocamızın tarifiyle her taşın altında yahudi var demiyoruz ama Yahudi hiç bir taşın altını boş bırakmaz diyordu. Bu makalemizde bunu hücrelerimize kadar hissediyorduk.
Bu şeytanın şaheserini sadece yıkabilecek gücün Erbakan projeleri olduğunu ve onun sadık takipçisi Milli Çözüm yani Ahmet Akgül eli ile olacağına inanıyor ve iman ediyoruz.
Allah bu nimetini ancak buna inanan insana verecektir, keşke sizde inanın ve Allah’ın bu nimetinden mahrum kalmayın ama nerede…. Allah bu nimetini Ahmet Hocamız eliyle verince bütün hıncınız ve kininizle kahrolacaksınız ama o saatten sonra dönüş olmayacaktı.
Tek kelimeyle mükemmel bir analiz olmuş. Ülkemizdeki ve dünyadaki olayları anlamak için sağlam bir bakış açısı kazandıran muazzam bir makale. Milli Çözüme ve Üstad Ahmet AKGÜL Hocamıza şükranlarımızı sunuyoruz.
Makaleden öne çıkan bazı cümleleri, dikkatlerinize arz ediyorum:
Tekelci Siyonist Sermayenin Amaçları:
Council on Foreign Relations (CFR), Bilderberg Group (BG), Trilateral Commission (TC), üçü bir yerdesinin amaç sistemine bakılınca şu anlaşılmaktadır:
İlk amaç, tekelci sermayenin dünya egemenliğini, askeri güce dayalı olarak sürdürmesini sağlamaktır. İkinci amaç, dünyanın halklarca değil, Küresel Elit’ler tarafından yönetilmesini sağlamaktır. Üçüncü amaç, ulus devletlerin ortadan kaldırılması ve ulusların emperyalist çekirdek örgütler aracılığıyla yönetilmesini sağlamaktır. Dördüncü amaç, özgürlükçü demokrasi adı altında, bir tür sahte demokrasinin dünya halklarına dayatılmasıdır.
CFR üye temeli incelendiğinde dört grup üyeye sahip olduğu ortaya çıkmaktadır:
1- Birinci gruptaki üyeler: Merkez ve iç halkaya mensup üyeler olup, Küresel Dünya Birliği hareketini yönlendiren kararları alır ve yönetirler. Bu gruptaki üyelerden Rockefeller ve Rothschild ailesinin dışındaki üyeler gizli üyelerdir.
2- İkinci gruptaki üyeler: CFR, BG, TC’ye mensup üyelerdir. David Rockefeller tarafından Küresel Dünya Birliği hareketinin yöneticileri olarak seçilmektedir.
3- Üçüncü gruptaki üyeler: Yine CFR, TC’ye mensup ve ikinci gruba göre daha orta düzey üyelerdir.
4- Dördüncü gruptaki üyeler: CFR’nin öngördüğü dünya düzeninin (buna Yeni Dünya Düzeni de deniyor) benimsetilmesi için dünya çapındaki şöhretler arasından seçilen üyelerdir.
İlk iki gruptakiler, mutlaka Yahudilerdir. Üçüncü gruptakiler Evanjelik Hristiyan kimselerdir. Dördüncü gruptakiler ise, işbirlikçi kişiler ve yönetimlerdir.
Son zamanlardaki yaklaşık 203 bin payın 36 bini Rockefeller’ın, 36 bini de Morgan’ın olduğunu hatırlatırsak, Siyonist Yahudi sermayesinin güdümündeki FED’in kimliği (ipliği) pazara çıkmış olacaktır. Dünyayı yöneten, ekonomisinden siyasetine, hamburgerinden gazlı içeceklerine, moda kılık kıyafetinden çirkef filmlerine, turizminden eğitim sistemine, evet hepsine yön veren 11 seçkin Yahudi ailesi baronlarının geri kalan 9’unun ise yaklaşık 15’er bin FED hisseleri bulunmaktadır. Ama bütün dünyaya FED’in Amerikan Devlet Bankası olduğu yalanı aşılanmıştır!.. Dünyayı yöneten küresel şirketlerin sahibi olan küresel sermaye sahipleri (bunlara son zamanlarda biraz tartışmalı bir deyimle Küresel Elit deniyor), ABD’deki egemenliklerini ABD Merkez Bankası (Federal Reserve) ve vakıflar aracılığıyla sağlamaktadır. Finansal sermaye gruplarının birleşmesinden oluşan bu banka yönetimi CFR (Council of Foreign Relations) elitlerinin denetimi altındadır. FED Başkanı, ABD Kongre Başkanı veya ABD Başkanından çok daha etkin konumdadır. Ayrıca FED, Kongreden ve Başkandan bağımsızdır.
Zaten ABD Başkanları, Kongre ve hükümet organları hepsi Siyonist sermayenin kontrolü altındadır. Halkın simgeleriyle söylersek Demokratları mı yoksa Cumhuriyetçileri mi (eş deyişle fili mi yoksa eşeği mi) seçtiği bunlar için hiçbir anlam taşımamaktadır. Bu yüzden ABD’de bunak Biden mı, manyak Donald Trump mı Başkan olacak? Bu sadece demokrat köleler olan zavallı halkın sorunlarıdır. Önemli olan ormanın kralı olmuş domuzların, orman yasalarına göre ormandaki saltanatıdır.
32 yıl sonra yeniden Türkiye’de yapılan Bilderberg toplantısının katılımcıları arasında yine ilginç isimler vardı. O seneki toplantıda, küresel finans ve silah ticareti devi Rothschild, ABD’nin önde gelen yeni muhafazakâr düşünce kuruluşu Hudson Institute, Carlyle Group gibi kuruluşların yanı sıra, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı ve NeoConların akıl hocası olarak bilinen Henry Kissenger, ABD’nin eski Dışişleri Müsteşarı Richard Holbrooke’un yanı sıra, David Rockefeller, Dünya Bankası eski Başkanı James Wolfensohn, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet gibi isimler yer almışlardı. Türkiye’den ise şu katılımcılar göze çarpmaktaydı:
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Yeni Şafak gazetesi yazarı Fehmi Koru (Bu şahıs; Saadet, Gelecek ve Deva Partilerinin Abdullah Gül Başkanlığında birleşmesinin, Siyonizm hesabına taşeronluğunu yapanlardandı) ve Referans gazetesi yazarı Cengiz Çandar; ABD, Kanada ve Avrupa’dan da birçok ülkenin ekonomi bakanı ve üst düzey yöneticilerinin katıldığı toplantıya, Financial Times, The Economist ve Le Figaro gibi medya kuruluşlarından da gazeteciler çağrılmıştı. Ayrıca, Microsoft, Royal Dutch Shell, DaimlerChrysler, Deutsche Post AG, Axa, Lafarge, Coca-Cola ve Fiat da, o seneki toplantıda yer alan diğer çok uluslu şirketler arasındaydı.
Avrupalı Rothschild Hanedanının öncülüğünde 1954’te kurulan Bilderberg toplantılarının ilki Nazi Hollanda Kralı Bernhard’ın oteli olan Bilderberg Oteli’nde yapılmıştır. Rothschild Hanedanının 2000 tarihinde bilinen tahmini serveti 5 trilyon dolar civarındadır.
Bu toplantıya ev sahipliği eden ülkeler arasında Dindar demokrat Adnan Menderes’in ve Celal Bayar’ın başındaki Türkiye de vardır. Bu ilk toplantının ardından sırasıyla Fransa, Almanya, Danimarka, İtalya, Amerika ve Türkiye’de yapılmıştır. 1959’da Türkiye’de Yeşilköy Çınar Oteli’nde buluşmuşlardır. Bu sıralamaya bakıldığında bu Siyonist örgütler için Türkiye’nin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye’de yapılan bir diğer Bilderberg toplantısı ise 1975 yılında Çeşme Altın Yunus Oteli’nde yapılmıştır. Çeşme’de yapılan bu toplantıya Türkiye’den Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit de katılmıştır. Ve yine Bilderberg’in 1990’daki toplantısına Mesut Yılmaz teşrif buyurmuşlardır! Ve bu Siyonist toplantıların hemen hepsinde “Erbakan’dan nasıl kurtulacakları” tartışılmıştır!
Şimdi başlık sorusunu tekrar hatırlatmamız lazımdı: İz’an ve insafla düşünüp söyleyin; Türkiye’yi Siyonist JP. Morgan’lar mı, yoksa İslamist (!) RT. Erdoğan’lar mı yönetiyorlardı?!
Sonuç: Bu Şeytan Şebekesini ve bu zulüm ve sömürü sistemini Milli Çözüm zihniyeti çökertmiş olacaktır!
Gaza meydanında olanlar bütün batıl sistemi çökertecektir.
Makale baştan sona bir şuur manifestosu. Makaleden anladığım On temel paragraf.
♦️Kaçırma, işkence, zarar verme, rehin alma, tecavüz etme gibi durumlarda bazen kurban, saldırgana duygusal olarak aşırı düzeyde bağlanmakta, onun yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışmaktadır. Bu, üzerinde çalışılması gereken ciddi bir sosyal fenomendir. Türk halkının da Ulus Devlet bilinci, 21. yüzyılda adeta rehin alınmıştır. Türk halkı ağır bir Stockholm Sendromu yaşamaktadır.
♦️Artık bir ülkede kimin Başbakan olacağı, kimin yüksek makamlara atanacağı, hangi ülkenin ekonomisinin zayıflayacağı, hangi ülkenin ekonomisinin rahatlayacağı, hangi ülkeye savaş açılıp yönetim değişikliği yapılacağı, hangi ülkede terörizmin azdırılacağı… Bu ve benzer hiçbir olay kendi başına yaşanmamaktadır. Dünya ile ilgili bu kararlar tek bir noktadan alınmaktadır. Bütün alt noktalara sunulmakta ve dünya bu kararların istikametinde yol almaktadır. İşte bunlar Siyonist odaklardır.
♦️Örneğin; “Türkiye’de iktidar, din istismarcısı kesimden olacak” diye karar alınmaktadır. Kiralık medyası, yazar ve yorumcuları bu yönde beyinleri yıkamaktadır. Ama halkımız hâlâ “Biz seçtik!” sanmaktadır.
♦️Anarşi; adaletsiz sistemin ve ahlâksız bünyenin acı veren bir çıbanıdır.
♦️Anarşi; manevi ve milli değerleri unutturulan, cinsî ve maddi arzularının tatmini peşinde koşturulan toplumların kaçınılmaz sonlarıdır ve Dış Güçler tarafından kışkırtılmaktadır.
♦️Aslında FED, faiz oranlarını doğrudan değiştiremez, çünkü FED’in açık piyasa işlemleri, kısa vadeli menkul değerlerin toplam piyasasıyla karşılaştırıldığında küçük ve yapay bir pazar olan federal fon piyasalarında ayarlanmaktadır.
♦️ABD’de bunak Biden mı, manyak Donald Trump mı Başkan olacak? Bu sadece demokrat köleler olan zavallı halkın sorunlarıdır. Önemli olan ormanın kralı olmuş domuzların, orman yasalarına göre ormandaki saltanatıdır.
♦️Beşi Bir Yerde Küresel Şeytan Mafyası!
Mısırlı iktisatçı Samir Amin, merkez kapitalist ülkelerin hegemonyalarını beş tür tekelle sağladığını saptamıştır: 1- Finansal akımları denetleyen tekeller. 2- Doğal kaynakları denetleyen tekeller. 3- Teknoloji tekelleri. 4- Kitle iletişim ve medya tekelleri. 5- Kitle imha silahları tekelleri olmaktadır.
♦️Kimse parasının ve silahının çokluğuna güvenerek gazâ meydanına çıkmasın. Kimse de imkânlarının azlığından korkup, gazâ meydanından kaçmasın. Gazâ meydanlarında imkân ve silah er-geç tükenir; gazâların mukadderatı imkân ve silahla değil, şecâat ve iman ile belirlenir. İşte Filistin’de tüm şeytani merkezleri arkasına alan Kuduz İsrail’i dize getiren HAMAS’ın sırrı bu imanda gizlidir!
♦️Güçsüz iman kişinin kendi gözünde, güçlü kılar güçsüz düşmanını.
Yenmek istersen düşmanını, önce sen kendinde güçlendir imanını.
İmansızsa eğer, bol paralı ve silahlı da olsa, güçlüdür sanma düşmanını,
Az imkânlı çok iman, bil ki kul eyler sana, bol imkânlı düşmanını.
Ülkemizin nasıl bir sömürü ağının içinde kıvrandığını, nasıl bütün damarlarındaki kanın emildiğini ve sömürücülerin arsızlığını net bir şekilde tekrar gördük. Madalyalı bop eş başkanının ülkemizin başına sardığı bu tuzaklardan kurtulduğumuz günleri görmek nasip olur inşallah.
Makalenin sonunda yer alan ;
” Kimse parasının ve silahının çokluğuna güvenerek gazâ meydanına çıkmasın. Kimse de imkânlarının azlığından korkup, gazâ meydanından kaçmasın. Gazâ meydanlarında imkân ve silah er-geç tükenir; gazâların mukadderatı imkân ve silahla değil, şecâat ve iman ile belirlenir. İşte Filistin’de tüm şeytani merkezleri arkasına alan Kuduz İsrail’i dize getiren HAMAS’ın sırrı bu imanda gizlidir!”
cümleleri gerçekten çok önemlidir. Bizim bu siyonizm şebekesini çökertebilmek için sahip olmamız gereken en önemli özelliğin sarsılmaz bir iman olması gerektiğini bize göstermektedir. Bu imanın bir sonucu olarak bu projeler için gece gündüz çalışılması, islami ve insani çözümlerin üretilmesi ise başta Erbakan Hocamızın sonrasında onun tek gerçek talebesi olan Ahmet hocamızın yaşamları ile bize gösterdiği metottur.
Allah bu imanı en sağlam şekilde bizlere nasip etsin.
Evet bir kez daha görüldü, Siyonizm (şeytanın şaheseri) karşısında;
Sıradan insanlar pula dönüyor. (Sp’nin başına Akp’den beter Gül’ü seçmek için kıvır kıvır dönüyor. Yani Siyonizm için çalışıyor, farkında bile olmayanlar oluyor)
Kendini bilgiç sanıp akıl danesi geçinenler de cırk çıkıyor. (Fetö’ler eliyle ABD’nin piyonu oluyorlar)
Okumuş kanat önderleri, ilahiyat profesörleri, şeyhleri maymuna dönüyor. (Akp’nin, AB kriterlerine uymak için her türlü ahlaksız, haksız yasalarına boyun büker, mazeret üretir hale geliyorlar)
İslamcı geçinip mangalda kül bırakmayanlar! Üstad Ahmet Akgül’ün mealini/kitabını okumadan, İsrail’in razı olduğu “İslamcılık evciliğini” oynamakta öteye geçemiyorlar!..
En forsluları (sahte pulluları) “Adil Düzen- Yeni Bir Dünya”nın kendileri tarafından kurulacağına inanlar! (YRP’ler) iki gün içinde, AKP’ye yedek lastik oluyor.
Yahu geriye kalan (böyle düşünenleri) ıvır zıvırı konuşmaya gerek var mı!.. Ancak onlar AKP’nin yedek lastiği “YRP” gibilerin yedek sibobu olurlar!..
Ez cümle Siyonizm (şeytanın şaheseri) karşısında her kişi ŞEYTANIN OYUNCAĞI OLUYOR.
Ancak! TEK KİŞİ (Aziz ERBAKAN Hocamız ve onun siyaset ve stratejisine hakim bilge takipçisi) ÜSTAD AHMET AKGÜL, Siyonizm’in oyunlarını ve uşaklarını bilip tuzaklarına düşmüyor.
Yetmez tüm münafıkların (Fetö ve türevlerinin) Erbakan İslam düşmanlarının, Milli Çözüm hınçlılarının da hakkını avuçlarına bırakıyor! Ve Milli Çözüm yolları sunuyor.
Kudurun ve elinizden geleni yapın, isterseniz kendinizi tavdan aşağıya asın, ey Siyonizm ve şeytanın uşakları! Üstad Ahmet Akgül öncülüğünde Yeni Bir Dünyanın kurulmasına engel olmayı değil, farkında olmadan hizmetkarlık etmeye bile mani olamayacaksınız!..
Makale her paragrafı her cümlesi kaydadeğer gerçekler… Bu gerçekleri bilmeyen kimseler, dünya hadiselerini doğru okuyamaz ve gereken çabayı ortaya koyamazlar… Muhterem Ahmet Hocamıza; olayalrı doğru okumak ve sorumluluklarımızı kuşandırmaya yönelik kaleme aldıkları bu makale için şükranlarımı arzetmeyi borç bilirim.. Elinize yüreğinize sağlık hocam.
Makaledeki gerçeklerden şu konunun üzerini tekrar hatırlatmak istiyorum:
…
ABD NATO Parlamento Başkanları Zirvesinden dönen Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un, Türkiye’yi F-35 ortaklığından çıkaran, üstelik parasını yıllar önce peşin verdiğimiz bu savaş uçaklarının teslimatını yapmadığı gibi onların yerine eski model F-16’ları bile bize satmayan ABD için kullandığı şu sitemli sözler, köleleşme ve dışarıdan güdülme zihniyetini açığa vurmaktaydı:
“Biz ülke olarak en az Müttefiklerimizin yararları kadar, kendi Milli Çıkarlarımızı da düşünmek durumundayız!..” (9 Temmuz 2024)
Yani, asıl önceliğimiz NATO ve AB gibi müttefiklerimizin talimatlarıdır… Bu arada Türkiye’nin ihtiyaçlarını da düşünmemiz lazımdı!? İşte bu kiralık işbirlikçi kafasıydı…
Peki Milli Çözüm dışında bu acı ve alçaltıcı gerçekleri niye duyan ve gündeme taşıyan çıkmamıştı… Cumhur Hükümeti de Muhalefeti de aynı oranda sağır mıydı?
…
İşte bu gerçeği üstün bir hidayet ve ferasetle farkedip dirayetle kaleme almak herkesin harcı değildi. Çünkü bu hidayet feraset ve dirayetle gereğini yerine getirme gayreti çabası ve olayları doğru okuyup sorumluluklarını kuşanan şuan sadece MİLLİ ÇÖZÜM EHLİ ve Üstad Ahmet AKGÜL HOCAMIZ da bulunmaktaydı… İyi ki varsınız… Bu yüzden diyoruz ki ve Erbakan Hocamızın hatırlattıklarını tekrar hatırlatıyoruz ki:
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Yıllardır “IMF’den borç almıyoruz, biz IMF’ ye borç veriyoruz. Nereden nereye…” diye hava atanlar, JP Morgan Chase gibi yapılanmalar bir de müstemleke valisi atamışlardı. Şimdi Mehmet Şimşek asıl bağlı olduğu odakların toplantı ve talimatlarını yerine getirmekteydi. Milli Çözüm Mehmet Şimşek’in getiriliş amacını ta o zaman yazmıştı. Onun için Milli Çözüm okurları bu tür haberler çıkınca çok da şaşırmamışlardı. Numan Kurtulmuş’un ayarını ta yıllar önce ortaya koyan Milli Çözüm hidayet, feraset, dirayet üzerinde Erbakan Hocamızın çizgisinde mutlak zafere doğru yürümekteydi. Tabi Rockefeller ve Rothschild gibi çatı yapılanmanın içerisinde gizli yapıda Koç-Kıraç grubunun olduğu da sırıtmaktaydı.
Düşün bir ülkenin işbirlikçi siyasetçisi onlardan, Siyonist Eliti onlardan…
Anadoluda bir söz vardı ” Hırsız evden olursa, öküz bacadan çıkar”dı. Şimdi ev sahibi Erbakan Hocamıza düşmanlıklarının sebebi de ortadaydı.
Son söz: “Bu böyle gitmez!”
Siyonist Yahudiler, dev bir gizli örgüt yapılanması ile Gizli Dünya Devletini oluşturmuş bulunmaktadırlar.
Dünya ile ilgili kararlar tek bir Siyonist merkezden alınmaktadır. Alınan şeytani kararlar bütün alt noktalara sunulmakta ve dünya bu kararların istikametinde yol almaktadır. İşte bunlar Siyonist odaklardır.
Üçgenin tepe noktasında CFR (Council on Foreign Relations: Dış İlişkiler Konseyi), alttaki sağ köşede Bilderberg Grubu (Bilderberg Group), sol alt köşede Üçlü Komisyon (Trilateral Commission) vardır.
Siyonistler, hegemonyalarını beş tür tekelle sağlamaktadır. 1- Finansal akımları denetleyen tekeller. 2- Doğal kaynakları denetleyen tekeller. 3- Teknoloji tekelleri. 4- Kitle iletişim ve medya tekelleri. 5- Kitle imha silahları tekelleri olmaktadır.
Siyonizm’in temel felsefesi; bugün için var olan tüm tüketim sistemlerini, enerjiyi ve üretimi kendi kontrolünde tutmak, sınırsız bir egoizmle kendi sınıfları içindeki Siyonist Yahudileri ve onlara destek sağlayan işbirlikçi hainleri zenginleştirme pahasına, dünyanın geri kalanlarının aç kalması çabasıdır.
JP Morgan Chase gibi Siyonist Yahudi sermayesinin kurduğu küresel bir tefeci ağı ve özel sömürü sermayesi ile Türkiye gibi bütün ülkeleri “Faizli borçlandırma yoluyla kendi tuzağına alıp kontrol altında tutmaya” çalışmaktadırlar.
Gizlilik, Siyonizm’in politik sistemlerinin, siyasi yapılarının ve çok uluslu şirketlerin kurmuş olduğu gizli topluluklardan dolayıdır. Bazı ülkelerde istihbarat örgütleri, sivil örgütler, düşünce kuruluşları ve üniversitelerdeki bazı yapılarla kendini gösteren Derin Devletler, hem kendi ülkesini hem de dünyayı kontrol etmeye, yönetmeye çalışmaktadırlar.
Gizli ve kirli oluşumların ve küresel sömürü çarkının kendileri tarafından tezgâhlandığını özellikle saklamak da Siyonist Yahudilerin şeytani planlarının bir parçasıdır.
Kendilerini gizlemeyi başaran bu Yahudi elitlerin, farklı ülkelerdeki işbirlikçi yöneticileri, şahsi makam ve çıkarları uğruna halklarını ezip Siyonizm’e köle yaptıkları halde, gafil ve cahil kalabalıklar “Stockholm Sendromu”na kapıldıklarından, bunları hâlâ kutsayıp bir nevi tapınmaktadır.
Köleleşme ve dışarıdan güdülme zihniyetinde olan işbirlikçi hain iktidarın asıl önceliği NATO ve AB gibi Siyonist müttefiklerinin talimatlarıdır.
Siyonistlerin yönettiği bir dünyada demokrasi; Siyonist merkezlerin talimatıyla çalışan ve işbirlikçi hainleri iktidara taşımak için kullandıkları bir tuzak ve tezgâhtır.
Ali Babacan gibi Bilderbergçi birisinin partisi de katılarak, Abdullah Gül Başkanlığında Saadet Partisi’ni ve Milli Görüş düşüncesini tarihe karıştırma hesapları yapılmaktaydı.
Milli Çözüm dışında bu acı ve alçaltıcı gerçekleri duyan ve gündeme taşıyan kimse çıkmamıştır.
Siyonist toplantıların hemen hepsinde “Erbakan’dan nasıl kurtulacakları” tartışılmıştır!
Bu Şeytan Şebekesini ve bu zulüm ve sömürü sistemini Milli Çözüm zihniyeti çökertmiş olacaktır!
Mazlum kanı bulaşmış hiçbir fikir; şu dünyada ebediyen pâyidar olmayacaktır.
Unutma; her kaçanın önü, gün gelir uçurum olur; korkaklıkla asla kazanılmaz onur.
Kimse parasının ve silahının çokluğuna güvenerek gazâ meydanına çıkmasın. Kimse de imkânlarının azlığından korkup, gazâ meydanından kaçmasın.
Gazâ meydanlarında imkân ve silah er-geç tükenir; gazâların mukadderatı imkân ve silahla değil, şecâat ve iman ile belirlenir.
İşte Filistin’de tüm şeytani merkezleri arkasına alan Kuduz İsrail’i dize getiren HAMAS’ın sırrı bu imanda gizlidir!
ABD’de dahil olmak üzere dünya ülkelerinin politik, ekonomik, askeri ve stratejik
şekillendirme mekanizmalarının uluslararası dev şirketlerin elinde bulunduğunu, bu şirketlerin
örgütü olan CFR’nin dünya ülkelerini içine alacak bir “Dünya Devleti”ni inşa etmektek için gayret etmektedir.
Ayrıca;NATO Türkiye’yi korumak için değil Türkiye’yi elinde tutmak için birlikteliğini sürdürmektedir.
Türkiye’ye gelince bile bile lades demekte ve NATO’nun şerrinden korunmak için birlikteliğini şimdilik sürdürmektedir
Hatırlayınız; İnönü yönetimindeki Türkiye, ABD’den Marshall yardımları alarak yerli uçak üretimini durdurmuştu.
BM’nin nasıl kimlerin emrinde çalıştığı kimlere hizmet ettiği, Irak, Suriye, Libya ve Yemen’in yerle yeksan edilerek çıkarılan kaos ortamında İsrail’e zemin hazırlamak İsrail’in etrafını zayıflatmak, İsrail’i emniyete almak için milyonlarca insanı gözlerini kırpmadan hemde “DEMOKRASİ getiriyoruz” diyerek yok atom bombası var, yok füzeleri var yalanları ile perişan edip kaosa sürüklediler.
Bütün bunların tek amacı var;
SİYONİST TEK DÜNYA DEVLETİ’ni kurmak!
Bu niyetlerini gerçekleştirmek uğruna hiçbir şeyi yapmaktan çekinmiyorlar.
Bunlar “gücü hak sebebi”sayıyorlar! Erbakan Hocamıza karşı olmalarının sebebi, Ülkemizin korunaklı hale gelmesini ve Lider Ülke olmasını stemedikleri için -28 Şubat vb. Olayları çıkardılar.Erbakan zihniyetindeki bir -Türkiye bunun önündeki en büyük engellerdendi.
İşte Erbakan Hocamız a ihanet ederek Siyonizmin güdümüne girenler, yapılan bu zulme ortak oldular.
Hayır, aksine; doğrusu Biz Hakkı Bâtılın tepesine fırlatırız, O da onun beynini parçalayarak mahvedip bitirir. (Ardından) Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler, zalimler ve işbirlikçiler yıkılıp) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı; “sözünde durmaz, süper güçlerle başa çıkamaz” gibi zanlardan ve) nitelendirdiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]enbiya 18
……Allah’(ın va’adine, nusretine ve rahmetine) kavuşacaklarına iman ve itimatları (ve Rablerine hüsnüzanları tam ve sağlam) olanlar ise dediler ki: “Allah’ın izniyle, nice az (ama itaatkâr ve sebatkâr) topluluk, çok daha kalabalık (ve güçlü sanılan) topluluklara galip gelmiştir. (Çünkü) Allah sabreden (mü’minlerle) beraberdir.”Bakara 249
Mazlum kanı bulaşmış hiçbir fikir; şu dünyada ebediyen pâyidar olmayacaktır.
Akıllı bir baş, doğru fikri, fikren çökertemeyen bozuk fikre, şiddetle payanda vurmayacaktır.
Tokların kahkahasını, açların âhından daha çok duyan iktidarlar ayakta duramayacaktır.
Yakında çıkacak İlahi bir fırtına, tacı başta, başı taht üzerinde bırakmayacaktır.
Kimse parasının ve silahının çokluğuna güvenerek gazâ meydanına çıkmasın. Kimse de imkânlarının azlığından korkup, gazâ meydanından kaçmasın. Gazâ meydanlarında imkân ve silah er-geç tükenir; gazâların mukadderatı imkân ve silahla değil, şecâat ve iman ile belirlenir. İşte Filistin’de tüm şeytani merkezleri arkasına alan Kuduz İsrail’i dize getiren HAMAS’ın sırrı bu imanda gizlidir!
Enfal 49
(Dış Güçler ve Şeytani Merkezlerle irtibat kurup imkân ve iktidara kavuşan) Münafıklar ve kalbinde maraz olanlar (Hakk davada ve hayır yolunda sabit ve sağlam kalan mü’minlere): “Bunları dinleri (ve Allah’ın va’adine olan hayali güvenleri) aldatıp şımartmıştır (ve bu yüzden büyük güçlere ve zalim yönetimlere kafa tutmaya başlamışlardır)” diyorlardı. Oysa kim Allah’a tevekkül (ve teslimiyet) gösterirse, şüphesiz (onu zafere ulaştıracaktır, çünkü) Allah Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibi (mutlak hükümrandır).
Tarih,coğrafya ve gelişmeler göstermektedir ki;1000 yıl boyunca insanlığa rehberlik yapmış, YERYÜZÜNÜN MERKEZ ÜLKESİ OLAN TÜRKİYE’nin tutumu-duruşu;başta İslam Alemi olmak üzere tüm insanlığın geleceğinin şekillenmesinde çok büyük bir etkiye sahiptir!..Sağlam ,şuurlu gerçek anlamda MİLLİ bir yönetim işbaşında olduğunda insanlığın huzur,refah ve barışına öncülük edilmiş-yön verilmiştir!..Ancak taklitçi ve işbirlikçi yönetimlerle iş çığırından çıkmış,zulum ve haksızlıklar yayılmıştır!..
Örneğin Türkiye ERBAKAN Hocanın hükümetlerinde olduğu gibi “Gerçek Anlamda Milli” bir hükümete sahip olsaydı; 9 aydır GAZZE ‘de yaşanan felaketlerin hiçbiri yaşanmazdı!..Bunun en büyük ispatı Erbakan Hocamızın Koalisyon şartlarındaki hükümet ortaklıklarındaki asaletli,şuurlu,insanî…,yani MİLLİ DURUŞU ‘dur!..Milli Çözümün de defaatle vurguladığı gibi 1996-97 Haziran tarihleri arasında işbaşında bulunan Erbakan Hocanın başbakanlığındaki Refahyol Hükümeti döneminde; Filistin topraklarında bir tek masumum burnunun kanatılmasına bile izin verilmemiştir!..(Türk askerimiz 20 Şubat Bakanlar kurulu Kararıyla ta El Halil Kentine gönderilerek zulmun önü alınmıştır) Demek ki sağlam durulursa yapılabilirmiş!..Öbür yandan bu onurlu duruş sayesinde Kafkaslar Bölgesinde -ÇEÇENİSTAN-Orta Avrupada BOSNA-HERSEK,KOSOVA da akan kanlarda durdurulmuş, zulme müsade edilmemiştir!
Tüm bunların yanında ekonomi -toplumun refahı..vb alanlarda da çok kısa sürede,hiç bir acı reçete uygulanmadan tamamen tatlı yöntemlerle tarihte görülmemiş bir başarı yakalanmış…Aınan enkaz kısa sürede kaldırılmıştır!..Tüm iç ve dış tehdit,şantaj ve engellemelere rağmen bunlar başarılmıştır!..
Demekki istenirse ve gereği yerine getirilirse yapılabilirmiş!..
Şimdilerde,tıpkı öncesinde müstafi ekonomi bakanı Berat Albayrağın farklı isimlerdeki şebekelerle yapmak istediği gibi; JP Morgan gibi küresel çetelere ülke ekonomisini- dolaysıyla yönetimini-teslim etme gayretleri!..Ve diğer YÖNETİM FACİALARI’na rağmen toplumdaki edilgen manzara; “Din İstismarcılığı”nın bir afyon misali toplumu nasıl uyuşturduğunun çok acı bir göstergesidir!..
Özetle;sorunları çözmek,topluma çıkış yolları açma mevkiinde olanların…Bırakınız bunları çözmeyi,bizzat sorunların sebepleri,buhranın nedenleri oldukları görülmektedir!..Bu beylerin uçurumdan aşağı ittikleri ÜLKE GEMİMİZ ancak ÇOK ACİL, ETKİN ve BİLGECE MÜDAHALELERLE sahil-i selamete çıkabilir!..
Aziz ERBAKAN Hocamızın sıklıkla vurguladıkları:”Doğru tedavi için öncelikle doğru teşhisin yapılması”esası,bugün en şuurlu ve isabetli bir şekilde Milli Çözüm tarafından uygulanmaktadır!..Pekçok makalede olduğu gibi bu makalemizde de etraflıca analiz edilmeye çalışılan dünya genelindeki sorunların gerçek sebep ve sahipleri olan karanlık-küresel şeytani merkezlere projektör tutulmuştur!..Bu senaristlerin sinsi oyunlarını;hırs ve çıkarları uğrunda oynamaktan çekinmeyen yerli figüranların işbirlikçilikleri bir kez daha,en kör adamın bile görebileceği netlikte deşifre edilmiştir!..
Ülke,bölge ve dünya genelindeki sorunlara köklü ,etkin ve kalıcı çözümler bulma!..Bunları bilgi,basiret,dirayet ve cesaretle uygulama konusunda Milli Çözümün varlığı insanlık için çok büyük bir şanstır!..
TEK KİŞİLİK ORDU!
Erbakan Hocamız;
Şeytanın saltanatının en güçlü olduğu dönemde, Siyonistlerin 5700 yıllık plan ve hazırlıklarıyla tek başına mücadele etti.
Siyonistlerin ve işbirlikçilerinin içeriden ve dışarıdan bütün saldırılarına göğüs gerdi ve şeytanın avaneleri ile bütün cephelerde savaştı!
Siyonistlerin dünya hakimiyetine son verecek, İsrail çıbanını haritadan silecek, Emperyalistleri hizaya sokacak ve işbirlikçileri kahredecek bütün hazırlıkları tamamladı!
“Erbakan’ın ölmesi yetmez! Üzerine beton dökmek lazım!” diyererek bütün gücünü kullanan Siyonistler şeytani hedeflerine ulaşamayacaklar Allah’ın izniyle!
Çünkü; Erbakan Hocamızın yenildiğini zanneden gafiller! Hocamızın finale getirdiği davasının sancağını zafer burcuna dikecek ve zalimleri kahredecek tek bir sadık yetiştirmesi lazımdı, onu da yetiştirdi zaten!
Enfal 44
Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, ‘olacağı olan (takdir buyrulan) işi gerçekleştirmek’ için, onları (düşmanları) gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. (Böylece siz onları güçlü görüp ürkmüyor, onlar ise sizi zayıf görüp tedbirsiz davranıyordu.) Ve (bütün) işler Allah’a döndürülmektedir. (Herkesin ve her şeyin hesabı O’nun huzurunda görülecektir.)
“Allah bazen zalimlerin ve hainlerin gözlerine perde çeker. Kıtmiri deli gömleği giymiş gösterir. (üzerine üç boy büyük gecelik giymiş bir deli mi dünyayı kurtacakmış?) derler.
Sonra da zalim ve hainlerin dünyada ki azabı artsın diye, kıtmirin eliyle Hakkı Hakim kılar!”
“Bulutlar dağılınca, Erbakan mührünü göreceksiniz!” Üstad AHMET AK-GÜL!
Zaferin kimin eliyle geldiğini gördüğünüzde ise kahrınızdan gebereceksiniz!
Mehmet Şimşek Haim Nahum Doktrini’nin Uygulayıcısı mıydı?
“Yerel halkı ikna etmeliyiz” diyerek, bağlı olduğu küresel merkeze brifing veren Mehmet Şimşek hangi tahribatlarla görevli kılınmıştı?
− Türkiye’yi “Küresel Kutuplu Tek Dünya Devleti’ne” hazırlamak.
− Yüksek enflasyonla halkı daha da fakirleştirip etkisiz bırakmak.
− Yeşil dönüşüm kapsamında üretim, tarım ve hayvancılığı bitirip Türkiye’yi dışa bağımlı kılmak.
− Türkiye’yi dış finans lobilerine daha fazla borçlandırmak.
− Halkı, bankalara borçlu ve bağımlı halde tutmak.
− Nakitsiz toplumu inşa etmek ve sosyal kredi (vatandaşlık puanı) tam kölelik sistemini kurmak.
− “Karbon ayak izi sömürü sisteminin” temellerini atmak.
− Türkiye’yi kendi vatandaşına yaşanmaz, ama yabancılara cazip konuma taşımak. Demografik yapıyı değiştirecek finansal adımları hızlandırmak.
− Çiftçiyi tarlalarından el çektirip, endüstriyel tarım adı altında, tarımsal faaliyetleri küresel şirketlerin emrine sunmak.
− Et fiyatlarını yükselterek et tüketimini azaltmak, sonrasında hayvancılığı bitirip yapay (sahte) ete pazar oluşturmak.
− Küçük ve orta ölçekli işletmeleri, yüksek maliyetler karşısında iş göremez hale getirip kepenk kapattırmak.
− Büyük ölçekli fabrikalara, yurt dışından ucuz işçi getirerek kendi vatandaşını işsiz ve aç bırakmak.
− “Kentsel dönüşüm ve rezerv alan” adı altında, kendi vatandaşının malına el koymak ve yabancı yatırımcılara (işgalcilere) yeni yatırım alanları açmak.
− Tüm finans sistemini, TEK DÜNYA DEVLETİ’nin (Siyonizm’in) kontrolüne sokmak.
− İklim değişikliği bahanesi ile yeni vergi alanları açıp, milleti daha fazla sömürüp susturmak. Evet Erdoğan iktidarı, Erbakan Hocamızın sıklıkla vurguladığı; Siyonist Haim Nahum’un Türkiye’yi batırma programını uygulamaktaydı.
Ancak, bir kez daha uyarıyoruz; Siyonizm merkezli “Küresel Tek Dünya Devleti” fanteziniz asla amacına ulaşamayacaktır.
Yaptığınız anlaşmaların ve kirli planların Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiğiniz için “Yeni Anayasa” çığırtkanlığı yaparak anayasayı değiştirmek suretiyle bu suçların üstünü örteceğini zannedenler de yanılmaktadır. Çünkü Anayasa’yı değiştirmeyi başaramayacaksınız. Bu suçların üstünü örtmeye çalışsanız da tutturamayacaksınız!
Çünkü, sizin bir planınız varsa, Allah’ın da bir planı vardır!..
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/yaklasan-3-dunya-savasi-ve-erdogan-iktidarinin-agiz-dalasi/
Yıllar önce meclisten bir küçük kitap getirmişti Kamalak hoca gizli dünya devletiydi ismi cevat rıfat atılhan1958’de çevirmiş yani neladar önceden planlar yapılmış düşünün21 maddelik yahudi protokollerini vs anlatıyordu mesela bir maddede halkı demokrasiye özendirin demokrasi seçimdir seçim ise paradır istediğimiz kişileri seçtirir istediklerimizi yaptırırız diyordu başka bir maddede siysetçileri kirli kişilerden seçin temizse kirletin kirletemiyorsanız itibarsızlaştırın diyorduErban hocaya yaptıklarını hatırlarsak bugünkilerin22 yıldır nasıl kaldıklarıda nasıl zengin olduklarıda israilin etrafındaki islam ülkelerinin ve bşknlarının nasıl israilin lehine boşaltıldığınıda anlarız İSLAM ÜLKELERİ BİRLİĞİ İSLAM NATOSU İSLAM EKONOMİK İŞBİRLİĞİNİN KURULMAMASI İÇİN SİYONİZM TÜM TEŞKİLATI KURMUŞ BİZİ BİZE KIRDIRARARK EMELLERİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR
Demokrasi Palavrası ve Dünya Halklarını Uyuşturma Politikası!
Önce, ülkemizde ve pek çok yerde yapılan seçimlerin perde arkasını anlamaya çalışalım. Bizler ülke halkı olarak her şeyin demokratik çerçeve içerisinde yapıldığını sanıyoruz. “Seçimler yapılıyor, oy atıyoruz ve en fazla oyu alan taraf hükümete geliyor” diye inanıyoruz. Oysa bu, işin görünen tarafıdır. Fakat gerçekler bizim gördüğümüzden tamamen farklıdır.
Çünkü demokrasi, bu Siyonist merkezlerin talimatıyla çalışan bir üst kademeye taşınmış durumdadır. Artık ülke içi demokrasi de ülkeler arası demokrasi de sadece bir tuzak ve tezgâhtır.
Artık bir ülkede kimin Başbakan olacağı, kimin yüksek makamlara atanacağı, hangi ülkenin ekonomisinin zayıflayacağı, hangi ülkenin ekonomisinin rahatlayacağı, hangi ülkeye savaş açılıp yönetim değişikliği yapılacağı, hangi ülkede terörizmin azdırılacağı… Bu ve benzer hiçbir olay kendi başına yaşanmamaktadır. Dünya ile ilgili bu kararlar tek bir noktadan alınmaktadır. Bütün alt noktalara sunulmakta ve dünya bu kararların istikametinde yol almaktadır. İşte bunlar Siyonist odaklardır.
Örneğin; “Türkiye’de iktidar, din istismarcısı kesimden olacak” diye karar alınmaktadır. Kiralık medyası, yazar ve yorumcuları bu yönde beyinleri yıkamaktadır. Ama halkımız hâlâ “Biz seçtik!” sanmaktadır.
“Bu iş sadece bizim ülkemizde böyle” olmamaktadır. “Neredeyse” dünyanın her ülkesi bu Siyonist çarkın kıskacındadır. Böyle bir düzeneğe sözde komutanlık eden Amerika’da bile durum aynıdır. Amerikan halkının bunak Biden’a mı yoksa manyak Trump’a mı oy vermek zorunda bırakılması ve bunun demokrasi=halkın hür iradesi sanılması, bir Siyonist tezgâh harikasıdır!
Gelinen süreç gösteriyor ki; başta Türkiye ve İslam alemi olmak üzere bütün mazlumları daha nasıl sömürürüz,ifsat ederiz diye toplanan bu şer odaklarının son toplantıları olacak inşaallah…
Milli Görüş Milli Çözüm’e inan ve bu amaçta çalışan bir avuç sadık, samimi topluluk önderliğinde kurulacak olan Adil Düzen çok yakın Allah’ın izniyle…
Tüm Dünyayı gizli ve açık kanser urları gibi sarmış Siyonizmin başından kıçına kadar deşifre eden.. Tüm kirli ve çetrefilli irtibat ve organizasyonlarını en ince ayrıntısına kadar çözüp tüm plan ve programlarını ifşa eden ve tedavilerini sunan, ve bu şebekenin hiç beklemediği anlamadığı çözemediği bir şekilde yok edecek olan Bu süper beyinle Muhteşem iman ve azimle nasıl başedeceksiniz!?
Şimdi ey vatandaş! Yangın; yangından kaçılarak söndürülebilir mi hiç?
Kötülerden korkarak, hayat onurla sürdürülebilir mi hiç?
Haksızlıklara susarak, haklı hakkını koruyabilir mi hiç?
Evladır ölüm; çünkü, böyle yaşamaya yaşamak denir mi hiç?
Unutma; her kaçanın önü, gün gelir uçurum olur; korkaklıkla asla kazanılmaz onur.
Güçsüz iman kişinin kendi gözünde, güçlü kılar güçsüz düşmanını.
Yenmek istersen düşmanını, önce sen kendinde güçlendir imanını.
İmansızsa eğer, bol paralı ve silahlı da olsa, güçlüdür sanma düşmanını,
Az imkânlı çok iman, bil ki kul eyler sana, bol imkânlı düşmanını.
Kimse parasının ve silahının çokluğuna güvenerek gazâ meydanına çıkmasın. Kimse de imkânlarının azlığından korkup, gazâ meydanından kaçmasın. Gazâ meydanlarında imkân ve silah er-geç tükenir; gazâların mukadderatı imkân ve silahla değil, şecâat ve iman ile belirlenir. İşte Filistin’de tüm şeytani merkezleri arkasına alan Kuduz İsrail’i dize getiren HAMAS’ın sırrı bu imanda gizlidir!
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/turkiyeyi-siyonist-jp-morganlar-mi-yoksa-islamist-rt-erdoganlar-mi-yonetiyorlardi/
Türkiyeyi maalesef bu Akp+Mhp Cumhur ittifakı hariç dış iç bağlantılar yönetiyor. Türkiyeyi para baronları yönetiyor. Türkiyeyi beşli çete yönetiyor. Türkiyeyi Siyonizmin ve masonluğun kolları yönetiyor. Türkiyeyi mafya ve çeteler yönetiyor. Türkiyeyi milli yerli yapılar hariç ihanet şebekeleri yönetiyor.