TUZ KOKARSA!
veya
YARGI KO(R)KARSA?
Yargıtay, Erdoğan’ın atadığı AYM Üyeleri hakkında da suç duyurusu yapmıştı!
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi Üyelerine suç duyurusunda bulunmuşlardı. İhlal kararı veren üyelerin bir kısmı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 14 Mayıs Genel Seçimleri’nde TİP’ten Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönünde verdiği karar, Yargıtay tarafından tanınmamıştı. Anayasa Mahkemesi’nin, bu yanlış kararıyla Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını belirten Yargıtay 3. Ceza Dairesi; Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi Üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunmuşlardı. Gezi davasından mahkûm olduktan sonra milletvekili seçilen ve Anayasa Mahkemesi’nin, hakkında ihlal kararı verdiği Avukat Can Atalay dosyasının Anayasa Mahkemesi tarafından, Yerel Mahkeme olan İstanbul 13. Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi ortalığı karıştırmıştı.
13. Ceza Mahkemesi ise; dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde olduğunu belirterek dosyayı bu daireye aktarmıştı. Dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, önceki kararının doğru olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uyulmamasına, yani AYM kararının yok sayılmasına hükmetmiş bulunmaktaydı. Can Atalay’ın milletvekilliğinin de düşürülmesi için TBMM’ye bildirimde bulunan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bir ilke de imza atmıştı.
Dairenin; Can Atalay’ın mahkûmiyet kararını onaması, önceki kararının doğru olduğunu belirtmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uyulmamasına hükmetmiş olması ortalığı karıştırmıştı. Can Atalay’ın milletvekilliğinin de düşürülmesi için TBMM’ye bildirimde bulunan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bir ilke de imza atarak, şu Anayasa Mahkemesi Üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunmuşlardı:
Zühtü Arslan, Hasan Tahsin Gökcan, Kadir Özkaya, Yusuf Şevki Hakyemez, Selahaddin Menteş, Kenan Yaşar, Engin Yıldırım, Mehmet Emin Kuz ve Rıdvan Güleç.
Şimdi ne olacaktı?
Yargıtay, AYM’nin ihlal kararına uymamış, Mahkeme ise kararı Meclis Başkanlığı’na aktarmıştı. Ayrıca Yargıtay, AYM’ye suç duyurusu yaparak, “Anayasa Mahkemesi yetkisini aştı” anlamında çıkışlarıyla herkesi şaşırtmıştı. Çünkü Yargıtay’da bir ilk yaşanmış, Anayasa Mahkemesi Üyelerine suç duyurusu yapılmıştı.
İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Gezi Davası kapsamında yapılan yargılama sonucu Can Atalay, ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ suçuna ‘yardım eden’ sıfatıyla katıldığı gerekçesiyle 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Atalay, Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilince, hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye olunması talebiyle Yargıtay’a başvuru yapılmıştı. Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, başvuruyu reddederken, 18 yıl hapis cezasını da onamıştı. Bunun üzerine avukatları, Atalay’ın milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazandığı halde durma kararı verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuşlardı. AYM, Can Atalay’ın ‘seçilme hakkı’ ile ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı’nın ihlal edildiği yönünde karar almıştı.
AYM kararının ardından yerel mahkeme dosyayı yeniden Yargıtay 3’üncü Dairesi’ne yollayınca, işler iyice karışmış ve bir nevi yargı tıkanmıştı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Yargıtay 3’üncü Dairesi Başkanlığı’na sunduğu mütalaasında, AYM’nin 25 Ekim’de verdiği ‘hak ihlali’ kararının gerekçesi yer almıştı. Mütalaada; Atalay’ın söz konusu suçu 2013 yılında işlediği, soruşturma ve kovuşturmaya milletvekili seçilmesinden çok önce başlandığı, mahkûmiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin de TCK’nın ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ü içeren 312’nci maddesi kapsamında olduğuna vurgu yapılmıştı. Mütalaada, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin 28 Eylül 2023 tarihinde temyiz incelemesi sonucu Can Atalay hakkında verdiği onama kararı ile hükmün kesinleştiği ve infazı kabil hale geldiğine işaret edilerek, “Sanık, onama kararı sonrasında hükümlü statüsündedir ve Yüksek Daire de kararını TBMM’ye göndermiştir. Bu aşamada, Yüksek Daire temyiz incelemesi sırasında tahliye hususunda da bir değerlendirme yapmış olmakla; tahliye talebinin reddi veya kabulü konusunda takdir Yüksek Dairenindir” ifadeleri yer almıştı.
Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, Can Atalay ile ilgili kararını vermişti. 3’üncü Daire, Anayasa’nın 154’üncü maddesine göre; adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciinin Yargıtay olduğuna dikkat çekmişti. Kararda, AYM’nin Can Atalay’ın bireysel başvurusu hakkında verdiği hak ihlali kararında hukuki değer ve geçerlilik olmadığı, bu bağlamda Anayasa’nın 153’üncü maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar bulunmadığını belirtmişti. Can Atalay hakkında verilen mahkûmiyet kararının temyizi üzerine yapılan temyiz incelemesi sonucu 28 Eylül’de karar verildiği ve söz konusu kararın onandığına işaret edilerek, kesinleşen karar karşısında; AYM’nin söz konusu ihlal kararına uyulmamasına karar verilmişti. Atalay’ın, mahkûmiyet hükmünün onanması ile hükümlü sıfatını kazandığı, Anayasa’ya göre milletvekilliğinin düşmesi sebeplerinden biri olarak ‘kesin hüküm giyme veya kısıtlanma hali’nin düzenlenmiş olduğu, Anayasa’nın 76’ncı maddesinde sayılan milletvekilliği ile bağdaşmayan suçlardan kurulan mahkûmiyet hükmünün milletvekilliğini düşüreceğine dikkat çekilmişti. AYM’nin bu konuda inceleme yetkisinin de bulunmadığı belirtilerek, hükümlü Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için kararın bir örneğinin TBMM Başkanlığı’na gönderilmesine karar verilmişti.
Yargıtay 3’üncü Dairesi; anayasa hükümlerini ihlal ettikleri ve kendilerine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak, hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullandıkları gerekçesiyle ilgili AYM Üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar vermişti.
Yargıtay’ın, AYM Üyeleri Hakkındaki Suç Duyurusu Tepkilere Yol Açmıştı!
Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararı ile anayasayı ihlal ettiğini öne sürerek Yüksek Mahkemenin Üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması ülkede ve dünyada geniş yankı uyandırmıştı. Devlet krizine neden olan, Yargıtay’ın suç duyurusu kararı; iktidara yakın kişilerin, muhalefetin, hukukçuların büyük tepkisine yol açmıştı. Ancak Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum’un destek paylaşımı ise tepki toplamıştı. Yargıtay açıklamasının ardından tepkiler çığ gibi büyürken AKP Genel Başkan Yardımcısı – Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı Hayati Yazıcı çarpıcı bir açıklama yapmıştı. Yazıcı, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şunları aktarmıştı: “Yazık, çok yazık! Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, (ne diyeceğini şaşırırsın) konuşsan da konuşmasan da sorun olur. İşte şimdi hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözmek için vardır, asla sorun üretmezler, üretemezler. Birbirini çelmeleyemezler!”
Eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de karara tepki gösterip, sosyal medya paylaşımında: “Yüksek yargı mercileri arasındaki çatışma görüntüsü, hukuk devleti ve mülkün temelinde yer alan adalet duygusu için endişe vericidir. Yargı hakemdir, sorunları çözer. Yargı hakem olma vasfını yitirirse, çözümün değil sorun ve çatışmanın kaynağı haline gelir. Her kurumun, kaynağını milletten alan yetki ve fonksiyonunu hukuk çerçevesinde kullanması esastır. Yargı organlarının da ihtilafları derinleştirmeden, anayasal sınırlar içinde kalarak sorun çözmesi milletimizin en tabii beklentisidir” ifadelerini kullanmıştı.
CHP, olağanüstü toplanmıştı!
Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi Üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının ardından CHP olağanüstü toplantı kararı almıştı. Toplantının ardından konuşan Özgür Özel, “Bu karar düpedüz darbe girişimidir. Halkı Bu Kalkışmayı Bastırmaya Davet Ediyoruz!” çağrısı yaptı. Özel’in sözlerine yanıt veren Adalet Bakanı Tunç ise: “Son derece yanlış ve sorumsuzca bir harekettir” ifadelerini kullanmıştı. Yaşanan krizin aslında AKP ve MHP arasında olduğunu ifade eden Özel, “Filler tepişirken çimenler eziliyor. Halkı bu kalkışmayı bastırmaya davet ediyoruz. Buna el koymak, direnmek gerekmektedir. Halkı, bu kalkışmayı da bastırmaya davet ediyoruz. Bu darbeye kim direnirse arkasında Cumhuriyet Halk Partisi’ni bulacaktır. Sayın Numan Kurtulmuş Meclis Başkanı sıfatıyla bu darbeye direnirse, ki direnmelidir, arkasında Cumhuriyet Halk Partisi’ni bulacaktır.” şeklinde çıkışmıştı.
“Devlet Krizi Çıkarmak İstiyorlardı!”
“Bu mahkeme, Anayasa Mahkemesi’ne açıkça meydan okumaktadır. ‘Anayasa’ya rağmen bizi bağlamaz’ demektedirler. Eğer buna Anayasa Mahkemesi Üyeleri ayrı ayrı ve kurumsal olarak direneceklerse, gerekeni yapacaklarsa Cumhuriyet Halk Partisi arkalarındadır. Bu girişim ‘Biz Yargı krizi çıkarmak, Devlet krizi çıkarmak istiyoruz’ anlamındadır. Bu karar gerçeklerden kopuk bir yaklaşımdır.”
Yargıtay’ın Suç Duyurusu Sonrası Karanlıktı! AYM Üyeleri Nasıl Soruşturulacaktı?
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi Üyeleri hakkında suç duyurusunda bulununca kafalar karışmıştı. 15 üyeli AYM’de 9 üyenin inceleneceği anlaşılmaktaydı. Ancak Genel Kurul’un en az 10 üyeyle toplanıyor olması, soruşturmanın nasıl yapılacağı tartışmasını başlatmıştı. Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu’na göre, AYM üyeleri hakkındaki soruşturma, AYM Genel Kurulu’nun kararıyla alınmaktaydı. Genel Kurul da 15 üyeli mahkemenin en az 10 üyesinin katılımıyla toplanmaktaydı. Ancak Atalay hakkındaki karar, 15 üyeli Genel Kurul’da 9 üyenin oyuyla alınmıştı. Kanuna göre hakkında suç duyurusunda bulunulan üyeler, konuyla ilgili Genel Kurul oturumuna katılamıyorlardı. Bu durumda en az 10 üyenin katılımıyla Genel Kurul’un nasıl toplanıp konuyu görüşebileceği karanlıktı!?
AYM Başkanı’nın yapılan ihbarları işleme koymama yetkisi vardı, ancak kanunda sadece delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikâyetler için bu yetkisinin bulunduğu vurgulanmıştı. Başkan ve Başkanvekillerinin suçlandığı bir durumda ne yapılacağı ise kanunda yer almamıştı. Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay ile ilgili verdiği 25 Ekim tarihli kararda, toplam 14 üyenin imzası bulunmaktaydı. Bu üyelerden 9’u, Atalay’ın haklarının ihlal edildiği ve tahliyesinin gerektiği yönünde oy kullanmıştı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi de bu üyelerin yetkilerini aştığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunma kararı almıştı.
Buna göre karara imza atan üyeler, AYM Başkanı Zühtü Arslan, Başkanvekilleri Hasan Tahsin Gökcan ve Kadir Özkaya, üyeler Engin Yıldırım, Mehmet Emin Kuz, Rıdvan Güleç, Kenan Yaşar, Selahaddin Menteş, Yusuf Şevki Hakyemez hakkında suç duyurusu yapılmıştı. Karara, üyeler; Muammer Topal, Yıldız Seferinoğlu, Basri Bağcı, İrfan Fidan, Muhterem İnce ise muhalif kaldı. Karar oturumuna, üye Recai Akyel ise katılmamıştı.
Soruşturma usulü neleri kapsamaktaydı?
Anayasa Mahkemesi Üyelerinin soruşturulması usulü, Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da düzenlenmiş durumdaydı. Kanunun 16. maddesinde, AYM Başkan ve Üyeleri hakkında, “görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları, kişisel suçları ve disiplin eylemleri için soruşturma açılmasının Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun kararına bağlı” olduğu hükmü yer almıştı. Kanuna göre, gelen ihbarın öncelikle somut delillere dayanıp dayanmadığı saptanacaktı. Daha sonra AYM Başkanı “gereken hallerde” işi Genel Kurul’a götürmeden önce üyelerden birine ön inceleme yaptıracaktı. Soruşturma açılmasına yer olup olmadığının belirlenmesi için gerekli incelemeyi yapmak üzere görevlendirilen üye, incelemesini tamamladıktan sonra, durumu bir raporla Başkan’a aktaracaktı. Konu, Başkan tarafından gündeme alınarak Genel Kurul’a sunulacaktı.
İşlem yapılan üyeler, görüşmeye katılamayacaktı!
Ancak kanuna göre, hakkında işlem yapılan üyeler bu görüşmeye katılamıyordu. Genel Kurul tarafından soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verildiği takdirde, karar ilgili üyeler ile ihbar ve şikâyette bulunanlara tebliğ ediliyordu. Soruşturma açılmasına karar verildiği takdirde ise Genel Kurul, üyeler arasından üç kişiyi Soruşturma Kurulu’nu oluşturmak üzere seçiyordu. Kurul, savcılara tanınan bütün yetkilere sahip oluyordu. Soruşturma Kurulu’nun, soruşturma ile ilgili yapılmasını istediği işlemler, mahallindeki yetkili adli makamlar tarafından derhâl yerine getiriliyordu.
Başkan’ın da soruşturulanlardan biri olması durumunda ise Başkan tarafından yapılması gereken işlemler kıdemli Başkanvekilince yürütülüyordu. Soruşturma Kurulu, soruşturulan üyeler hakkında CMK ve diğer kanunlarda yer alan koruma tedbirlerinin alınması talebinde bulunursa, bu karar Genel Kurul tarafından veriliyordu. Soruşturma Kurulu, soruşturmayı tamamladıktan sonra kamu davasının açılmasına gerek görmezse, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına hükmediyordu. Kamu davası açılmasını gerekli görürse, düzenleyeceği iddianameyi ve dosyayı görevleriyle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesi’ne, kişisel suçlarda ise Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na tevdi olunmak üzere Başkanlığa gönderiyordu. Soruşturma Kurulu’nun vereceği kararlar taraflara tebliğ ediliyordu.
Karar nasıl alınacaktı?
Ancak Atalay kararına 15 üyeli mahkemenin 14 üyesi katılmış ve 9’u ihlal yönünde oy kullanmıştı. Bu durumda soruşturmayı, kalan 6 üyeden üçünün yürütmesi lazımdı. Ancak soruşturma kararı Genel Kurul’da verildiği ve Genel Kurul en az 10 üyeyle toplandığı ve hakkında ihbarda bulunulan üyelerin o oturuma katılma hakkı olmadığı için kararın nasıl verilebileceği belirsizlik taşımaktaydı. Kanuna göre, AYM Başkanı, müstear adla yapılan veya yapıldığı anlaşılan imzasız; adressiz yahut belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikâyetleri işleme koymama hakkına sahip bulunmaktaydı. Ancak somut olayda suç duyurusunda bulunan Yargıtaydı. AYM Başkanı böyle bir durumda “işleme koymama” kararı verme yetkisine sahip olsa da bunun gerekçeleri yeni tartışmalara yol açacaktı. İşleme koyma kararı ise farklı bir krizin kapısını aralamış olacaktı!
Türkiye Barolar Birliği’nden, Yargıtay 3. Ceza Dairesi Hakkında Suç Duyurusu Yapılmıştı!
Türkiye Barolar Birliği (TBB), Anayasa Mahkemesi (AYM) hakkında suç duyurusunda bulunan Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı ve Üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı. TBB Yönetimi ilk olarak HSK Başkanvekili Ekinci’yi ziyaret ederek, Anayasa Mahkemesi’nin; Hatay Milletvekili Can Atalay başvurusuna ilişkin hak ihlali kararı ile infazın durdurularak tahliyesinin sağlanmasına yönelik hükmü sonrasında yaşanan Yargı krizine ilişkin görüş ve değerlendirmelerini aktarmıştı. Görüşmede, Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayarak Can Atalay’ı serbest bırakmayan ve dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti hakkında inceleme başlatılması ve görevden uzaklaştırılmaları talepli başvuru dilekçesi sunmuşlardı. TBB Yönetimi daha sonra, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’le görüşerek yaşanan krizin çözümüne ilişkin görüşlerini paylaşmıştı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Can Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi Üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunarak Anayasa’yı ihlal ettiğine dikkat çekilen görüşmede, söz konusu Dairenin Başkan ve Üyeleri hakkında disiplin soruşturması açılması ve sonucunda “görevden el çekilmeye davet” işleminin uygulanması talepli dilekçe takdim edildi.
Yargının Sebep Olduğu Düğümü Yine Yargının İlgili Kurumlarının Çözmesi Lazımdır!
Görüşmeden sonra TBB Başkanı Erinç Sağkan, Yönetim Kurulu Üyeleriyle birlikte bir basın açıklaması yapmış ve şunları aktarmıştı: “Bireysel başvuru, yurttaşlarımız için çok önemli bir kazanımdır. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru neticesinde verdiği hak ihlali kararlarının uygulanamayabileceği gibi bir algının oluşmasına müsaade etmemeliyiz. Bu, Anayasa Mahkemesi’nin itibarını korumak olduğu kadar yurttaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini korumak bakımından da bizlere düşen temel bir görevdir.
Şunu biliyoruz ki; Anayasa Mahkemesi’nin kararının uygulanacağı merci, ilk derece mahkemesi olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’dir. Anayasa Mahkemesi kararında; açıkça yeniden yargılama yapılmasına, yeniden yapılacak yargılama neticesinde durma kararı verilmesine ve Can Atalay’ın tahliye edilerek hükmün infazının durdurulmasına karar vermiştir. Bu uygulamaları yapabilecek olan makam Yargıtay değildir. Çünkü Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi daha önce dosya hakkında esastan karar vererek dosyadan el çekmiş durumdadır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi yetkisi olmayan bir konuda, Anayasa’ya aykırı, anayasal düzeni de açıkça ihlal eden bir karara imza atmıştır.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyadaki durumu incelemeden, Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine getirmeden, dosyayı doğrudan Yargıtay’a göndermesi en büyük hata olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple öncelikle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkan ve Üyeleri hakkında disiplinel soruşturma için başvurumuzu gerçekleştirdik. Daha sonra Yargıtay Başkanımızı, Başsavcımızı ve Genel Sekreterimizi ziyaret ettik. Yargıtay Başkanımız ve HSK Başkanvekilimiz, içerisinde bulunulan kaostan bir an önce çıkılması gerektiğini ve bu durumdan rahatsızlık duyduklarını ifade ettiler. Ayrıca, bireysel başvuru kurumunun gerçekten yurttaşlarımız için çok önemli bir kazanım olduğunu da ifade ettiler. Yargının sebebiyet verdiği bir düğümü bir başkasının değil yine yargının ilgili kurumlarının çözmesi gerekir. Biz savunma makamı olarak yargının içinde bulunduğu ağır durumdan, yurttaşların hukuki güvenlikten tamamen uzaklaştıklarını hissettikleri bu ağır zaman diliminden bir an önce çıkılması için üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.”
Meclis’te Olağanüstü Toplantı Yapılmamıştı!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Başkanı Kurtulmuş’a Yargı kararına dair Meclis’i olağanüstü toplaması çağrısı yapmıştı. Ardından, toplantının gerçekleşmeyeceğini açıklayarak, “TBMM Genel Kurulu’nu terk etmeme eylemine başlıyoruz” demiş, Vekiller Meclis sıralarında oturarak eyleme başlamıştı. CHP’de 9 Kasım 2023’te nöbetçi olarak gönüllü olan 20 milletvekili meclis sıralarında oturup masalara vurarak Yargıtay’ın AYM ile ilgili kararını protesto etmeye başlamıştı. CHP’li milletvekilleri sabaha dek Meclis’i terk etmeyerek protesto eylemi yapmıştı.
Ankara Barosu ise; Yargıtay’ın AYM Üyelerine suç duyurusunda bulunmasına tepki olarak 10 Kasım’da Yargıtay’a yürüme kararı almıştı. Bunun ardından CHP lideri Özgür Özel de destek vererek Ankaralıları yürüyüşe çağırmıştı. Özgür Özel sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda “Yarın Türkiye Barolar Birliği’nin düzenlediği ‘Hukukun Üstünlüğü’ Yürüyüşüne, milletvekillerimizle birlikte katılıp destek vereceğiz. Bu, anayasal düzene karşı kalkışma girişimine tepkisini göstermek isteyen tüm Ankaralıları yürüyüşe destek vermeye davet ediyorum. Yargı içerisindeki bir klik, AKP ve MHP’den aldıkları cesaretle Anayasa’ya kafa tutmaktadırlar. Anayasa’ya kafa tutmak darbe girişimidir. Anayasa’ya kafa tutarsanız bu ülkedeki kamusal düzeni nasıl sağlayabiliriz?” diye sormuşlardı.
Sn. Erdoğan Sıkışmıştı ve Şaşkındı!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yargı krizine ilişkin: “Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar” uyarısında bulunmuşlardı.
Hatırlanırsa; AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı Hayati Yazıcı, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Can Atalay için aldıkları “ihlal” kararı nedeniyle AYM Üyelerine yönelik suç duyurusuna tepki koymuşlardı. Yazıcı, 3. Daire kararının ardından X’ten (eski Twitter) yaptığı paylaşımda “Devleti oluşturan erkler […] Birbirini çelmeleyemez” diye yazmıştı.
Sn. Erdoğan, Yargı kriziyle ilgili şunları aktarmıştı:
“Anayasa Mahkemesi bu konuyla ilgili olarak Yargıtay’ın attığı bu adımı hafife de alamaz, almamalıdır. Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar.”
Anlaşılan Erdoğan oldukça sıkışmıştı ve şaşkındı! Ve çırpınmaları boşunaydı… Çünkü iyice çürüyen bu kılıf ve bu yırtık, artık dikiş tutmazdı!..
Bahçeli’nin Çifte Standardı!..
Devlet Bahçeli’nin 2014 yılında Balyoz davasından tutukluyken vekil seçilen ve AYM’nin verdiği hak ihlali kararı sonrası Meclis’e dönebilen Eski MHP Milletvekili Engin Alan hakkında söylediği ”İyi ki Anayasa Mahkemesi vardır” sözleri bugünkü tavrıyla zıttı. 2010 yılında Balyoz davasından tutuklanan Engin Alan, 2011 yılında, cezaevinde iken MHP Milletvekili seçilmiş durumdaydı. O dönem AYM’nin verdiği hak ihlali kararı sonrası Meclis’e dönebilen Eski MHP Milletvekili Engin Alan hakkında Devlet Bahçeli, TBMM’de gerçekleşen partisinin ilk grup toplantısında ”İyi ki Anayasa Mahkemesi vardır, iyi ki vicdanı sapmayan hâkimler görev başındadır.” buyurmuşlardı.
Devlet Bahçeli’nin bu sözleri, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararına tepki göstererek ”Konu kapatılmalıdır” çağrısı çifte standarttı ve tutarsızlıktı. Sn. Devlet Bahçeli, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin hakkında mahkûmiyet kararı verdiği TİP Milletvekili Can Atalay için “hak ihlali” kararı alan Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla doğan yüksek yargıdaki krizi sert bir dille kınayıp: “AYM, adalet ve hukuk düzeninin safrası ve sancısıdır” demesi şaşkınlığa yol açmıştı.
Unutanlara Engin Alan olayını tekrar hatırlatalım:
Engin Alan 2010 yılında Balyoz davasından tutuklanmıştı. 2011 yılında, cezaevinde iken MHP Milletvekili seçilmeyi başarmıştı.
2012 yılında 18 yıl ağır hapis cezası almıştı. 2013 yılında bu cezasını Yargıtay onamıştı.
2014 yılında AYM hak ihlali kararı verince, bunun üzerine Engin Alan yerel mahkemece tahliye edilip bırakılmıştı.
2014 yılında ise Engin Alan TBMM’ye gelip yemin ederek Milletvekilliği görevine başlamıştı.
Evet, maalesef Cumhur İttifakı, “İşimize nasıl gelirse öyle davranırız!” mantığını, hukukun ve ahlâkın önüne koymuşlardı!
Yeri gelmişken çok önemli bir hatırlatma yapalım:
Başta HDP (Halkların Demokratik Partisi) ve onun doğrudan ve dolaylı türevleri:
• Hem parti tüzüklerindeki amaçları,
• Hem parti yetkililerinin ve milletvekillerinin demeçleri ve konuşmaları,
• Hem çeşitli konularla ilgili söylem ve sloganları bakımından; terör örgütü PKK’nın ve PYD’nin siyasi uzantısı gibi çalıştıkları ve ülkemizi parçalama hesapları ve dış güçlerle bağlantıları nedeniyle, bir kere değil bin kere kapatılmayı hak etmiş bir yapılanmadır. Hem hukuken, hem vicdanen hem de ahlâken bu partinin hâlâ TBMM’de olması bir skandaldır ve siyasi-hukuki tarihimizin yüz karasıdır. Elbette Kürt kardeşlerimizin meşru amaçlar ve münasip araçlarla siyasete katılımları onların en demokratik haklarıdır. Ama dış ve iç bazı hain çevrelerin bu hakkı istismar ve suiistimal edip; ABD, AB ve İsrail’in desteklediği bir terör örgütünün figüranlığını yaptırmak, her şeyden ve herkesten önce Kürt insanımıza yapılan bir hakaret sayılmalıdır.
Şimdi hem Cumhur İttifakı ortakları, hem başta İYİ Parti ve CHP gibi muhalefet kanadı; bu hemen kapatılması ve benzerlerinin asla açılmaması için ilgili hukuki ve siyasi tedbirlerin alınması gereken HDP’nin veya Yeşil Sol Partinin;
• Seçime girip Milletvekili olmalarına…
• Meclis Başkan Vekili yapılmalarına…
• Meclis’te çeşitli komisyonlarda üyelik almalarına…
• Kanun teklifleri sunmak gibi Meclis’in tüm faaliyetlerine katılmalarına…
• Ülkemizi hayati derecede ilgilendiren yasalara ve anlaşmalara lehte ve aleyhte oy kullanmalarına razı olacaksınız, onlarla birlikte Meclis çatısı altında faaliyet yapacaksınız!… Ve “Bunları kapatırsak, yeni partiler açılıyor, bu nedenle boşuna uğraşmayalım!?..” gibi şeytanı bile kendinize güldüren bahanelere sığınacaksınız… Arkasından da, hiç utanmadan; “HDP’ye selam çaktı… Onlara ziyaret yaptı…” diye başkalarını suçlayıp sataşacak, hatta vatan hainliği ile suçlayacaksınız!.. Bu tavır apaçık bir sahtekârlıktır, hatta saçmalıktır!.. Evet, siz de bunun böyle olduğunun elbette farkındasınız… Ama hem Cumhur İttifakı ortakları, hem güya muhalefet kanadı, HDP’nin ve türevlerinin kapatılmasına ve yasaklanmasına; AB’nin, ABD’nin ve İsrail’in izin vermediği için bu yönde bir adım atamadığınızı ise, toplumdan saklamaktasınız!..
İktidarın Başarısı!
Ülkemin zenginliklerini satıp, dışa bağımlı hale getirme başarısı gösterdi!
Dış politikada komşularla sıfır sorun derken sıfır komşuya sahip olabilmeyi başardı!
Ekonominin altını üstüne getirip, TL’yi tarihin en değersiz seviyelerine itti. Öyle ki yabancılar bile 2. Dünya savaşı sırasında Almanya’nın düştüğü duruma düştünüz diye dalga geçer oldu. Bunu da iktidar başarı!
Eğitim sistemini bozmayı, her sene yeni bir sınav-sistem geliştirerek gelecekte başarılı ve hedefine odaklı nesiller olmasının önüne geçmeyi başardı!
En son da ülkenin çimentosu olan “hukuk sistemini” alt üst ederek kurumların birbirini suçlamasını başardı!
Tabi, tüm bunlar olurken zerre miktarı sorumluluk hissetmeden tüm yandaşlarıyla birlikte devam etmeyi de başardı maalesef!
Öyle bir bozgun ki,benzeri yoktur
Milli olan ne varsa, tahrip ettiler
Tarihte işbirlikçi,enkazı çoktur
Hak hukuk tanımaz,gülüp geçtiler!..
Çarklar tıkandı,sistem değişebilir
Hukuki bir süreç ,başlayabilir
Adil Düzen’e elbet ,geçilecektir
Hak Nurun tamamlar,belli hükümler!..
Son sözü yine Erbakan Hocamıza Bırakalım:
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”[2]
Hayır, doğrusu Biz Hakkı Bâtılın üstüne fırlatırız, O da onun beynini darmadağın-mahvedip bitirir. (Ardından) Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler, zalimler ve işbirlikçiler yıkılıp) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı; ‘sözünde durmaz, süper güçlerle başa çıkamaz’ gibi zanlardan ve) nitelendirdiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]” (Enbiya: 18)
Siyonizm her istediğini rahatça yaptırabilmek ve çeşitli engellerden kutulmak için Türkiye de başkanlık sistemine geçmeyi uygun görmüştü. Şimdilerde dahada ileriye giderek devlet organizasyonunu dağıtıp büyük İsrail’i ilan etme sevdasındaydı. Tam da bu noktada herşeyi elde ettik, artık tamamdır dedikleri bu noktada Erbakan’ın Tokadını en sağlam talebesinden yemeleri an meselesiydi. Merhum Erbakan Hocamız için sadık samimi dava adamı bir kişi lazımdı. Onuda gözlerden ırak yetiştirmişti Elhamdülillah
Adalet;insaflı ve doğru davranmak, zulmetmemek, eşit tutmak ve her şeyi yerli yerince yapmak gibi anlamlara gelir. Dinî bir terim olarak adalet, hak yol üzere dosdoğru olmak, dinin emir ve yasaklarına uymak, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermek, suç ve ceza oranına dikkat etmektir.
Adalet;Hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluktur.
Adalet; eşit olmak, eşit kılmak, denklik, denge, doğru davranmak, hakka göre hüküm vermek, bir şeyi yerli yerince yapmak veya herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak demektir. Adaletin zıddı, haksızlık yapmak, güçlü olanı tercih etmek, ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen zulüm kavramıdır..
Dünyada Ülkemizde gördüğümüz adalet (sizlik),hukuk(suzluk), eşit(sizlik),usül(süzlük) durumlarına olaylarına,makalede bilgilerimize sunulan korkan yargıyada şahit olunca insan İslam’a ayete Aleyhisselâtü Vesselam Efendimizin söylemlerine daha bir ihtiyaç ve özlem duyuyor.
Bedir savaşında alınan esirler arasında Aleyhisselâtü Vesselam Efendimizin amcası Hz. Abbas da vardı. Hz. Abbas’ın elleri bağlanmıştı. Esirler, fidye karşılığı serbest bırakılmaya başlanmıştı. Ensar’dan bazı kişiler Hz. Abbas’ın Allah Rasûlü’nün amcası olduğunu öğrenince onun fidyeden affedilmesini istediler. Allah Rasûlü: “Hayır, asla böyle bir şey olamaz Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin tek bir dirhemi dahi bağışlanamaz” buyurdular.
Görüldüğü üzere Aleyhisselâtü Vesselam Efendimiz en yakınları dahi söz konusu olsa hep adaleti esas almış; hükümleri, kanunları herkese eşit olarak uygulamıştı..
Ne diyelim;Adil Düzen hakimiyetinde diğer tüm konularda olduğu gibi özlemini duyduğumuz hakka hukuka ve yargıyada kavuşacak ve tüm dünyaya bu noktada nefes aldıracağız inşallah..
Çünkü malesef şahit olduk ki;”Adaletin küçüldüğü yerlerde,büyük olan artık suçlulardır..
Değişen birşey olmayacak aynı tas aynı hamam devam edecek. 50 yıldır değişen ne oldu ki? Demekki bu dünyada yaşayan yaşayacak, mahşer günüde herkes hesabını verecek.
Sevgili Kayahan,
Öncelikle tebrik ediyorum duyarlı ve sorumluluklarını kuşanmak yolunda insanlığın problemlerini dert ediniyor olduğunuzu , bişeyler yapmak istediğinizi ama insanlardan ümidinizi kestiğinizi anlıyorum… İnsanlardan halktan ümidinizi kesmek konusuna katılabilirim belki ama Hakktan ümidinizi kesmeyin olur mu?! Çünkü rabbimiz SAFF SURESİNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
SAFF SURESİ 8. AYET:
Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla (kuru laf kalabalığıyla) söndürmek istemektedirler. Oysa Allah, Kendi nurunu tamama (başarıya) eriştirecektir; kâfirler hoş görmese bile (Kur’an’ın Adil Düzenini yerleştirip yürütecektir).
SAFF 9. AYET:
O ki, (elbette) Elçisini hidayet ve Hakk Din üzere gönderendir; öyle ki onu (Hakk Din olan İslam’ı) bütün dinlere (ve bâtıl düzenlere) karşı üstün ve galip getirecektir; (hatta) müşrikler hoş görmese bile (Allah bunu gerçekleştirecektir).
SAFF SURESİ 10. AYET:
Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak (dünyada zilletten izzete kavuşturacak, ahirette ise cehennemden koruyup cennete ulaştıracak, çok kârlı ve kalıcı) bir ticareti haber vereyim mi? (Allah katında en itibarlı bir girişime delil olup rehberlik edeyim mi?)
SAFF SURESİ 11. AYET:
(İşte bu en kârlı ve hayırlı ticaret) Allah’a ve O’nun Resulüne (tam ve sağlam) iman etmeniz (şartı ile), mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda (mücadele verip) cihad etmeniz (insanlığın huzuruna ve milli savunmaya destek vermeniz)dir. Bu, sizin için daha hayırlı (ve verimli)dir; eğer (değerini) bilirseniz (böyle davranmanız ve çalışmanız gerekir)
Sevgili Kayahan , rabbimizin ayetlerinden de anlıyoruz ve inanıyoruz ki ZAFER ALLAH’A AİT , BİZLER İMAN ETMEKLE VE MALLARIMIZLA VE CANIMIZLA ALLAH YOLUNDA CİHAD ETMEMİZ isteniyor… Biz bu seferimizde gayret ve çaba gösterelim… Malumunuz , evet Zafer izzet ve devlet kapısıdır, ancak Sefer ise yani insanlığın saadeti için ve zalimlerin tarumar olmadı etkisiz kılınması yolunda yapılan hazırlık ve hizmet sürecinde ise ECİR VE UHREVİ ÜCRET vardır. Ama zaferde sadece izzet ve lezzet vardır. Zaferin sevabı , Seferin %1’i bile değildir der Üstadımız Ahmet Akgül Hocamız… Dolayısıyla üzülmeyelim ümitsizliğe düşmeyelim Allah kalblere ilham verendir Kün ol dedimi dedimi oluverir… İnşaallah.. Yine Üstadımızın sözüyle kapayayım: ALLAH’IN İNTİKAMI VE KAHRI, TOPLUMUN UYANIŞI ŞEKLİNDE TECELLİ EDER!…
Ayrıca Sünnetullah gereği , bazan batıl sistemler, bazan Hakk hakim olur… bazan iyiler bazan kötüler hakim olur… Tabiri caizse Rabbimizin takdir ettiği bir sırayla olmakta bu… Tarih boyunca böyle olduğunu görmekteyiz. İnşaallah artık KÖTÜLER çöküşe geçiyor bu dönem… Artık İYİLERİN DÖNEMİ geliyor… İspat mı istiyoruz onlarca örnekten bir tanesi yerinde ve yeterli olacaktır. Güncel örnek verelim: 7 Ekim 2023 sabahı ilkkez İsrail’in Filistine bomba attığıyla uyanmadık. Filistin Hamas Kahramanları eliyle İsrail’e 7bin füze attı ve İsrail o füzelere ne engel olabildi nede o füzeleri görebildi duyabildi ERBAKAN HOCAMIZIN DUYURDUĞU VE OLACAĞINI MÜJDELEDİĞİ TEKNOLOJİ HARİKALARIYLA İsrail KÖR VE SAĞIR edildi. Ve 50 küsür gündür hala Kara harekatı başlatamadı. Unutmayalım ki HİÇBİŞEY GÖRÜNDÜĞÜ VE GÖSTERDİKLERİ GİBİ DEĞİL… HAMAS KAHRAMANLARI destanlar yazmakta … İnşaallah İsrail’in çöküşüne ramak kaldı…
Tabi bu savaş Filistin’in Kurtuluş savaşı olmakla birlikte hepimiz tüm müslümanlar içinde bu harekatı güvenliğimiz için yapmaktalar …
Tüm dünya ayarını ortaya koydu… Bizim ülke yöneticilerimizde tescillendi artık İsrailin müdavimi olduklarını… Filistin den taraf olan bir yönetici olsalardı : TSK mızı Filistine göndermeleri gerekmez miydi?!!! Küreciği kapatmaları gerekmez miydi ?!! İsrail Filistin’nin sıyunu kesti bizde MANAVGAT SUYUNU kesmemiz gerekmez miydi?!! Am tüm toplum tüm dünya insanlığı İsraile lanet okur hale geldi.. İnşaallah ALTINÇAĞ MİLLİ ÇÖZÜME İNANMIŞ BİR CUMHURBAŞKANI ELİYLE İNŞAALLAH ADİL BİR DÜZEN KURULACAK İNSANLIK SAADET BULACAK İNŞAALLAH.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yüz karaları!
Bu kadar liyakatsizi aynı bünye içerisinde barındırabilmek gerçekten büyük bir başarıdır(!?).
Yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük hırsızları yine Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Şaşırdık mı? Hayır.
Devlet, yakında gerekeni yapacak ve danışıklı dövüş halinde olan bütün hainlerden hesap soracaktır!
Bir devletin iç bünyesinde hukuka ve demokratik bir yapıya, en çok Siyonist cereyanın etkisinde kalan kafadaki kişi ve görüşler karşı çıkmaktadır..
Yapısı ve idealleri gereği, illegal bir zihniyet olan Siyonizm, bünyesinde topladığı “Menfi siyaset, Menfi medya, menfi Sermaye” çevreleri ile, her türlü hilebazlıklarla devletin iç bünyesinde büyük tahribatlar yapmayı her zaman gaye edinmiştir..
Siyasal alan başta olmak üzere bir çok sahada, zıt kutuplar gibi görünen kurumlar ve içerisindeki kişiler, aslında her konuda ve her koşulda bir ve beraberdirler..
Örneğin 22 yıllık Akp iktidarı, kuruluşundan bugüne kadar Hdp ile her türlü stratejik konuda bir ve beraber olmuştur . Yine toplumun ahlaki yapısı öncelikli olmak üzere bir çok Menfi konularda, chp hdp akp beraberliği hep gözlenmiştir..!
Şüphesiz Millî Çözüm, işte bu karmaşa ve aldatma şeytanlığına ve sahtekarlığına karşı feraset, hidayet ve basiret keskinliği ile en net mücadeleyi vererek, Milletin ve Devletin içindeki temiz akıl sahiplerinin cesur mensuplarına önderlik ve rehberlik etmektedir..
Ve çok kısa bir süre sonra da Türkiyemizin öncülük edeceği, devleti özellikle adalet sahasında yeniden imar ve islah etme gayesiyle, ideal bir Hukuk Düzenini teşkil edecek “Adil Hukuki Düzen”i de bünyesinde barındıran Adil Düzeni, tüm insanlığa ilan edecek bir Millî Çözüm İnkılabı yaşanacaktır
En Üst Yargının Çıkmazı
Yurdumuzda adaletin aranmadığı yer kalmadı. Neme lazım bulanda kalmadı.
Adelatin koruyucusu,ülkenin bekasında öncülük eden AYM’nin kararına,diğer bir üst makam Yargıtay’ın itiraz etmesi kanunen uygun değildir. Lakin Cumhurun Başıda buna itiraz etmiştir. Hal böyleyken halkta bu Cumhura itiraz etmiştir.
Neticelenmesi oldukça zor görünen bu durum, malesef ülkemizide, uluslararası camiada zor durama düşürmüştür.
Tüm bu kaotik durumun çözümlenmesi ancak, adil düzen,milli birlik ve tam bağımsız bir Türkiye ile olmalıdır.
İsrâ 81
De ki: “(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl sürekli yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)”
AKP’nin 22 senelik hükümetlerinde en derin enkaz Hukuk ve Eğitim alanlarında oldu. HSYK’nın yapısına 2010 ve 2017 yılında yapılan müdahaleler yargıya ağır darbe vurdu. Nisan 2012’de yürürlüğe giren temel eğitim sisteminin 4+4+4 şekilde kademelendirilmesini öngören İlköğretim ve Eğitim Kanunu sistemsel sorunlar yarattı. Cumhuriyetin kuruluşundan 2003 yılına kadar 71 üniversite açılmışken 2003 yılından 2023 ye kadar 75 devlet, 57 vakıf üniversitesi açıldı. Her şehre bir alışveriş merkezi, bir üniversite mottosuyla, hızla açılan üniversitelere ise aynı hızla akademik kadrolar yerleştirildi. Doçent ve Profesör olma şartları hafifletilerek hızla dağıtılan ünvanlar akademik kaliteyi göz ardı etti.
Ekonomi çöktü -ahlak kalmadı. Zalimin karşısında sessiz kaldık. Ve geldiğimiz noktada uçurum eşiğindeyiz.
Ya var olacağız -Ya yok olacağız…..
“Ve çırpınmaları boşunaydı… Çünkü iyice çürüyen bu kılıf ve bu yırtık, artık dikiş tutmazdı!..”
Bir alanda değil, her alanda ki çarpıklık, çifte standart, adaletsizlik, liyakatsizlik bir kere değil bin kere gözler önüne seriliyor.
Sadece tam gaz faiz (Allah ve Resulüne savaş açan) sisteminiz bile akıbetinizi berbat etmeye yetecekti.
“Şayet böyle yapmazsanız, (yani faizi, faizci düzenleri ve yöneticileri bırakmazsanız) Allah’a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı (adil devlet ve hükümet düzeninin temellerini yıktığınızı) bilip anlayın (ve ona göre davranın). Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz. (Öyle ise mü’minler faizsiz düzene geçmek için çalışmalıdır.)” Bakara 279
Özetle: Ya millet bu gidişattan ve bu iktidardan kurtulacak, veya içten içe kökümüz, özümüz ve kültürümüz kuruyacaktı… İşte bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…
Fatih Sultan Mehmet Han bu günü ne de güzel özetlemiş:
“Aklı öldürürsen ahlâk da ölür.
Akıl ve ahlâk öldüğünde millet bölünür.
Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.”
Milletimizin adalete olan inancını yerle yeksan eden… Aklını, ahlâkını, vicdanını, din ve davasını satan satılmışların bir bir yargılanacakları günleri de elbet göreceğiz. Sadece biraz daha sabır, zira; hasretle ve asırlardır müjdelenip beklenen o Adil Düzen Medeniyeti, Levh-i Mahfuz’da vakti tayin edilmiş bir hakikattir.
Herşey Allah’ın huzurunda yazılı dır.
Müslüman hakkın hakimiyeti için motor, şerrin yok olması için firen olma görevlidir.
Allah yarına bırakır, yanına bırakmaz .
Hiç kimseye ve hiçbir şekilde haksızlık yapma haklı olmaktan öte hep hakla ol .
Erbakan hocamızın sözleri…