YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6574de9920b56
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 3 4
Bugün : 208
Dün : 11955
Bu ay : 111078
Geçen ay : 302569
Toplam : 21354060
IP'niz : 18.205.26.39

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Üstad Ahmet Akgül Hocamızın: “Kim Sabrederse, Zafere O Erişecektir.” (Hadis-i Şerif) SOHBET NOTLARI

 

Üstad Ahmet Akgül Hocamızın:

“Kim Sabrederse, Zafere O Erişecektir.” (Hadis-i Şerif)

SOHBET NOTLARI

          

Kutlu ve mutlu sonuçlara, hep zorlu ve uzun çabalarla ulaşılır. Büyük başarılar, büyük fedakârlıklarla kazanılır. Olumlu ve onurlu zaferlere ise; ancak sorumlu ve şuurlu hedeflerin, planlı ve kararlı seferlerin sonucunda varılacaktır. “Ucuz etin işkenesi olmayacağı” gibi, uyuz ve uyuşuk tiplerin de kâşanesi (köşkleri) kurulmayacaktır.

Kâfir ve zalim Nemrut’un ateş tuzağından Allah’ın inayetiyle kurtulan Hz. İbrahim AS. Rabbimizin izniyle Urfa civarından Filistin topraklarına ve Kenan diyarına hicret buyurmuşlardı. Uzun yıllar geçmesine rağmen çocukları olmayınca mübarek hanımları Hz. Sare’nin de izni ve teşvikiyle Hacer validemizle evlenince; fıtrat damarı ve şeytanın kışkırtmasıyla Sare validemiz Hz. Hacer’i ve oğlu İsmail’i kıskanmaya başlamıştı. Aile fertlerini muhtemel kötü girişimlerden korumak isteyen Hz. İbrahim, yine Allah’tan aldığı hikmetli bir işaret üzerine, eşi Hz. Hacer’i ve sevgili oğlu Hz. İsmail’i alıp Hicaz bölgesine götürerek; tabiri caizse, kuş uçmaz, kervan konaklamaz… Dört tarafından yüzlerce kilometre civarında yerleşim merkezi bulunmaz… Simsiyah kayalıklar ve çorak kumsallarla kaplı ıssız ve susuz MEKKE vadisine bırakmıştı. Bebeği İsmail’le; bazı sürüngen, böcek ve haşerattan ve yırtıcı çöl canavarlarından başka bir şey bulunmayan böyle bir ortamda kendilerini yalnız bırakıp ayrılan Hz. İbrahim’e Hacer validemiz: “Bu senin çaresizlik tercihin mi, yoksa Rabbimizin hikmetli bir emri mi?” diye sorup, “Bu Mevla’mızın bir kararıdır ve bizim imtihanımızdır!” yanıtını alınca rahatlamış ve: “O zaman sorun yok, sıkıntı yok… Şayet Allah bu şekilde, açlıktan, susuzluktan ve bunaltıcı sıcaklardan helak olmamızı takdir etmişse, bize teslimiyetle razı olmak yaraşır; çünkü bunun sonunda O’nun rızası ve rıdvanı vardır. Yok eğer, yaşamamızı murad etmişse sebeplerini de yaratıp bize sahip çıkacaktır!” diyerek kocasını teselli etmeye çalışmışlardı. “Sen nasıl bir vicdan taşıyorsun? Bu ıssız ve acımasız vadilerde bizi bebeğimizle nasıl aç-susuz yalnız bırakıyorsun? Hiç mi üzülmüyor, hiç mi endişe etmiyorsun?” gibi itirazlara kalkışmamıştı. Çünkü Hz. İbrahim’in Allah’ın Nebisi olduklarına, O’nun emri ve izni dışında haksız ve hayırsız işlere kalkışmayacağına inanıyorlardı ve nice mucizelerine şahit olmuşlardı…

“(İbrahim:) Rabbimiz gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını (Hz. İsmail’i ve annesi Hacer’i) Beyt-i Haram (Kutsal Ev’in-Kâbe’nin) yanında, ekini olmayan (ıssız ve çorak) bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar (ve devamlı ihtiyaç duyup Sana yalvarsınlar) diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve onları (dünyanın her tarafında yetişen çeşitli) ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.” (İbrahim Suresi: 37 ayeti) bu olayı anlatmaktadır.

Evet, aslında Mevlâ’mız kutlu Mekke’nin imarını, Kâbe’nin inşasını ve Rahmeten lil-Âlemin olan Hz. Muhammed Aleyhisselama zemin hazırlanmasını murad buyurmuşlardı.

Hz. İbrahim onları ıssız Mekke vadisinde Allah’ın rahmet ve himayesine havale edip ayrılmasından sonra, Hz. Hacer validemiz, kul olarak sebeplere başvurmak, sa’yü gayrette bulunmak gerektiğini bildiği için, bebeği Hz. İsmail’i MERVE tepesinde bırakıp SAFA tepesine doğru yiyecek ve içecek aramak ve bu sa’yü gayretiyle Allah’ın rahmet ve nimet kapısını çalmak üzere koşuşturarak gidip gelmeye başlamıştı. Ve 7’nci gidiş gelişinin sonunda sürünerek birkaç metre öteye giden Hz. İsmail’in topuklarıyla vurduğu yerlerden ZEM-ZEM suyunun kaynadığına şahit olmuşlardı.

İslami kaynaklarda Hz. Hacer’in Mısırlı ve Kıbti krallarından birinin kızı olduğu belirtilir. Babasının Menfis halkının eşrafından sayıldığı nakledildiği gibi, Hz. Hacer’in Hz. İbrahim’in Mısır’a varışında iş başında bulunan firavunun cariyelerinden olduğu da rivayet edilmektedir. (Taberî, I, 245) Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber Efendimiz (SAV), “Hz. İbrahim’in eşi Sare ile birlikte zalim bir hükümdarın yönetimindeki bir şehre uğradıklarını, hükümdarın Sare’ye göz koyduğunu, fakat Allah’ın onu koruduğunu, sonunda da bu melikin Sare ile birlikte Hacer’i de kendisine hediye vererek geri gönderdiğini” bildirmektedir. (Buhârî, Büyû, 100; Hibe, 28, 36) Diğer taraftan Resûl-i Ekrem (SAV) şunu tavsiye etmiştir: “Mısır’ı fethettiğinizde halkına iyi davranın; çünkü onlara karşı ahdimiz ve onların bizimle akrabalığı vardır.” (Müsned, V, 174; Müslim, Fezailü’s-sahâbe, 227)

Sare validemizle evlenen Hz. İbrahim’in uzun süre çocuğu olmaması onu endişelendirmekteydi. Bundan dolayı zaman zaman Allah’a yalvarmış ve: “Rabbim bana salihlerden olacak bir evlat ver!” (Sâffât Suresi: 100) şeklinde dua etmiştir. Sare, kocasının evlat hasreti çekmesine üzülmüş ve ona Mısır’dan getirdiği cariyesi Hacer’i ikinci eş olarak takdim etmiştir. Bu evlilikten İsmail dünyaya gelmiş, fakat Sare onun doğumundan sonra Hacer’i kıskanmaya başlamış, bir müddet sonra da kocasından Hacer’i ve oğlunu evden uzaklaştırmasını istemiştir. Bunun üzerine bir süre tereddüt gösteren Hz. İbrahim, Allah’tan aldığı emir üzerine Hacer ile oğlunu evden uzaklaştırmış ve onları Mekke’ye Kâbe’nin bulunduğu yere götürüvermiştir. O sırada tamamen ıssız olan Mekke’nin kupkuru vadisine getirilen Hacer Hz. İbrahim’e, “Bizi hiçbir ekinin bitmediği ve kimsenin yaşamadığı bu vadiye bırakıp gidecek misin?” diye sormuş, Hz. İbrahim de bunu Allah’ın emriyle yaptığını ve böyle yapmaya mecbur olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte oğlunu ve karısını bu ıssız yerde âdeta ölüme terk etmek Hz. İbrahim için elbette kolay olmamış ve Allah’a şöyle dua etmiştir: “Ey Rabbimiz, ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben neslimden bir kısmını senin Beytülharâm’ının (Kâbe) yanında ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Sen de insanlardan bir kısmının gönlünü onlara meylettir ve çeşitli meyvelerle onları besle ki sana şükretsinler.” (İbrahim Suresi: 37)

Hacer validemiz, ıssız Mekke vadisinde Hz. İbrahim’in bırakmış olduğu az miktardaki su ve erzakın tükenmesi üzerine İsmail’in susuzluktan ölmesinden korkarak telaşlanmış, çaresizlikten Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmiş, bu sırada oğlunun bulunduğu yerden zemzem suyunun çıktığını görmüş ve bu vadide kendisine su ihsan eden Allah’a şükretmiştir. Hz. Peygamber (SAV), “Allah İsmail’in annesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapamasaydı zemzem akıp giden bir ırmak olurdu.” demiştir. (Müsned, I, 347; Buhari, Enbiya, 9)

Bütün bunların Kur’an’da anlatılmasının bir hikmeti de, kulluk imtihanımız gereği ve sınıf atlayıp daha üstün seviyelere çıkmamız gayesiyle; hanımlarımızdan, kocalarımızdan, hocalarımızdan, arkadaşlarımızdan, komşularımızdan gördüğümüz sıkıntılara… Geçim darlığı, hastalık, sakatlık gibi zorluklara… Haksızlığa uğramak, umduklarını bulamamak, itham ve iftirayla karşılaşmak gibi durumlarda hemen isyana ve itiraza kalkışmamak gerektiğini vurgulamak amaçlıdır.

İşte Hz. İbrahim’in imtihanı, Peygamber Efendimiz hariç Nebilerin hepsinden daha ağırdır. Ama bütün bunlara katlandığı ve kazandığı içindir ki, binlerce senedir 365 gün Hacc ve Umre ziyaretlerinde, Beytullah’ı tavaf eden milyonlarca Müslüman, her dönüşlerinde Kâbe yakınlarındaki Makam-ı İbrahim’i selamlayıp, O’nun aziz hatırasını saygıyla anmaktadır.

Hz. Hacer’in imtihanı, Hz. Meryem’den daha sıkıntılıdır. Hz. İsmail’in imtihanı Hz. Yusuf’tan ve Hz. İsa’dan daha sancılıdır!..

İşte bu imtihanlardan kaçıp kaytarmadıkları, sabır ve metanetle dayandıkları içindir ki, Hz. İbrahim AS. Efendimiz dâhil, nice büyük peygamberlerin atası olma şerefine ulaşmışlardır.

Evet, Hz. Yusuf Mısır’a Sultan yapılmış, Hz. İsa ahir zamanda Hz. Mehdi’nin yardımcısı olarak geri gelmek üzere göklere çıkartılmıştır. Ama Hz. İsmail de hem babasıyla Beytullah’ın yeniden banisi olmuşlar ve annesi Hacer validemizle Kâbe’nin içerisi sayılan bildiğiniz hilal şeklindeki duvarla ayrılan bölümde bulunarak kıyamete kadar hayırla anılacaklardır.

Derken, göçebe çobanlardan ve avcılardan ZEMZEM suyunun farkına varanların övgüyle anlatmaları sonucu Mekke vadisine yerleşmeye başlayan kabileler çoğalmıştı.

Hz. İbrahim zaman zaman Hicaz’a ailesini ziyarete gelmiş, oğlu İsmail büyüyünce, birlikte Kâbe-i Muazzama’yı inşa etmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de olay şöyle nakledilir:

“Hani Biz İbrahim’e Evin (Kâbe’nin) yerini belirtip (inşaatına) hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik): ‘Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf yapanlar, kıyama duranlar, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut’; (burası kutsal beytimdir.)” (Hacc Suresi: 26)

Kâbe inşa edilirken Hz. İsmail çevreden siyah ve düzgün taşlar taşır, Hz. İbrahim de Kâbe’nin duvarlarını örerdi. Duvarlar yükselip yerden erişilmez olunca Hz. İsmail halen “Makam-ı İbrahim” adı ile ziyaret edilen taşı getirdi. Hz. İbrahim bu taşı iskele olarak kullandı. Ebû Kubeys dağından getirilen ve “Hacer-i Esvet (siyah taş)” adı verilen taş da, tavafa başlama yerine işaret olmak üzere, halen bulunduğu köşeye yerleştirildi. Mabed’in duvarları yükselince, Hz. İbrahim ve İsmail şöyle dua ettiler:

Bakara Suresi:

127- Vaktâki İbrahim, İsmail’le birlikte Evin (Kâbe’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): “Rabbimiz bizden (bu hayırlı girişim ve gayretimizi) kabul et. Şüphesiz, Sen her şeyi İşiten ve hakkıyla Bilensin.

128- Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yerlerini, şekillerini ve ilkelerini öğretip) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve Esirgeyensin.

129- Rabbimiz (gelecek nesillerimize de), içlerinden onlara bir elçi gönder, (ki) onlara Senin ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen Güçlü ve Üstün olansın, Hüküm ve Hikmet sahibisin.

Hz. İbrahim’in duası kabul olmuş, Cenab-ı Hak O’nun soyundan Hz. Muhammed’i (SAV) son Peygamber olarak göndermiştir. Hz. Peygamber’in bu duayı kastederek; “Ben, atam İbrahim’in duasına ve kardeşim İsa’nın müjdesine, annemin de rüyasına mazhar olmuşumdur” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 127, 128, V, 262) buyurduğu nakledilir.

Kâbe’yi ilk inşa edenin Hz. Âdem (AS) olduğu, Hz. İbrahim’in ise oğlu Hz. İsmail ile birlikte Hz. Nuh tufanından sonra aynı temeller üzerinde onu ikinci defa inşa ettikleri de nakledilmiştir (ez-Zebidi, a.g.e, VI, 13).

Kâbe’nin inşası bittikten sonra, Allah tarafından Hz. İbrahim’e bütün insanları haccetmek üzere davet etmesi emredilmiştir.

“İnsanlar içinde Haccı ilan et. (Hacc organizelerini tertip ve teşvik et) Ki; gerek yaya olarak gerekse çok uzak yollardan, yorgun düşmüş (çeşitli) binekler (kullanarak) sana (Beytullah’a) gelsinler.” (Böylece Haccın; dini, ilmi, içtimai, ahlâki, insani, kültürel ve iktisadi yararlarını görsünler.) (Hacc Suresi: 27)

Hz. İbrahim Ebû Kubeys dağına çıkıp dört bir yana seslenerek Allah’ın Kâbe’yi hacc ve ziyaret etmeyi insanlara farz kıldığını bildirdi (ez-Zebidi, a.g.e, VI, 20, 21).

Hz. İbrahim bu ilânı yaptıktan sonra Cebrail aleyhisselam gelerek, kendisine “Safâ” ile “Merve”yi ve Harem-i Şerif’in sınırlarını göstermiş, ayırıcı alâmet olmak üzere de birer taş dikmesini önermişti. Daha sonra hac menâsikini (gerekli bilgilerini) öğreterek, ihramlı bir şekilde Mina’ya ve yollarda “tehlîl” ve “telbiye” getirilerek Arafat’a varıldı. Vakfe’den sonra Müzdelife’ye, oradan da Mina’ya getirdi, kurban kestirdi ve şeytan taşlama (remyu cimâr) yaptırdı. Kısaca haccın bütün menâsikini öğretti. Haccın bu usul ve erkânı, Hicaz halkına peygamber olarak gönderilen İsmail (AS) tarafından da ümmetine öğretildi. Daha sonra İshak peygamber Mekke’ye gelerek, büyük kardeşi Hz. İsmail ile birlikte Hacc görevini yerine getirmiştir.

Bundan sonra yakın ve uzak beldelerden ziyaretçiler Hicaz’a gelerek Beytullah’ı ziyarete başladılar. İslam’dan önceki dönemlerde Yemenlilerin ve bazı İran (Fürs) hükümdarlarının Kâ’be-i Muazzama’yı ziyaret ettikleri, hatta Hz. Peygamber’in dedesi Abdulmuttalib Zemzem kuyusunu temizletirken çıkarılan iki tane altın geyik heykelinin İran (Fürs) kurbanlarından olduğu nakledilmiştir (ez-Zebîdî, a.g.e, VI, 21).

Kâbe, o tarihten günümüze kadar birçok defa tamir görmüştür. Nitekim Hz. Peygamberin büyük dedesi Kusay zamanında tamir edilen Kâbe, Hz. Peygamberin (SAV) gençliğinde de Kureyş tarafından tamir edilmiş bu arada Hacer-i Esved’i yerine koyma hususunda aralarında ihtilaf baş göstermiş ve bu sorunu çözme şerefinin Hz. Peygamber’e nasip olduğu bilinmektedir.

Daha sonra Abdullah b. Zübeyr zamanında, Emevî hükümdarlarından Abdülmelik zamanında tamir edilen Kâbe Osmanlı Sultanları I. Ahmed ve IV. Murat zamanlarında da tamir edilmiştir. Osmanlı sultanlarından sonra Suud hükümeti de Kâbe’nin bakım ve tamiriyle ilgilenmektedir.

İlk zamanlar Kâbe ile ilgili görevler İsmail (AS) tarafından yürütülmüştür. Ardından onun oğluna geçmiş, sonra Cürhümîlere ve daha sonraları çeşitli kabilelere geçerek sık sık el değiştirdikten sonra bu vazifeleri nihayet Kureyş kabilesi üstlenmiştir. Hatta önceleri Kâbe civarında ev yapmak saygısızlık sayılırdı. Kâbe bakımı Kureyş’e geçtikten sonra bu anlayış yıkılmış ve Kusay tarafından Kâbe civarı ilk defa kabilelere göre parsellenerek evler bina edilmiştir.

Böylece Hz. Peygamber’in (SAV) dedelerinden Kusay zamanında Mekke ilk defa şehir olarak medenî bir hüviyete bürünmüş oldu. Şüphesiz Kâbe’nin çevresinde insanların bulunması daha eskilere dayanır. Ancak tavaf alanı dışında kalan kısımların parsellenerek mahallelerin oluşturulması Kusay zamanında gerçekleşmiştir.

Kur’an’ın şu ayetleri, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail Aleyhisselamın Allah’a tevekkül ve teslimiyetlerini ne güzel anlatmaktadır:

Sâffât Suresi:

99- (Ateşten kurtulan Hz. İbrahim) Dedi ki: “Ben Rabbime gidiyorum. O beni (hidayete ve hedefime) ulaştıracaktır.”

100- (İbrahim:) “Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et” (diye yalvardı).

101- Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. (Duasını boşa çıkarmadık.)

102- (Çocuk) Onun yanında koşma (ve hafiften iş tutma) çağına eriştiğinde (Hz. İbrahim oğluna:) “Yavrucuğum,” dedi. “Ben rüyamda seni boğazlayıp (kurban ettiğimi görüyorum, şimdi bak düşün); görüşün nedir? (Söyle!)Dedi ki (oğlu İsmail): “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”

103- Vaktâki (baba-oğul) ikisi de (Allah’ın hükmüne) teslim olup, (Hz. İbrahim, İsmail’i kurban etmek üzere) yüzükoyun yatırıverdi.

104- Biz ona: “Ey İbrahim!” diye seslendik.

105- “Gerçekten sen, rüyana sadakat gösterdin (Allah’a va’adini yerine getirdin). Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz” dedik.

Rahatlık ve kolaylık meraklısı ve cihat = fedakârlık kaçkını Yahudilerin tavrı ise, maalesef bugün Müslümanlara da bulaşmıştır ve bu durum her türlü zillet ve sefaletin kaynağıdır!

Maide Suresinin ilgili ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır:

21- (Hz. Musa halkına şöyle seslenmişti:) “Ey kavmim, Allah’ın sizin için yazdığı (imtihan aracı ve hürriyet diyarı olarak saptadığı) kutsal topraklara (Kudüs ve civarına) girin ve sakın gerisin geri arkanıza dönüp (davanızdan vazgeçmeyin), yoksa hüsrana uğrayanlar olarak (Hakk’tan ve hayırdan) çevrilip gidersiniz.”

22- (Beni İsrail) Dediler ki: “Ey Musa, orada (o topraklarda) gerçekten cebbar (güçlü ve zorba) bir topluluk vardır. (Onlarla mücadele etmemiz ve yenmemiz imkânsızdır). Onlar çıkmadıkça (oradan uzaklaştırılmadıkça) biz kesinlikle oraya girmeye (yeltenmeyeceğiz), şayet onlar (bir şekilde oradan çıkıp) boşaltırlarsa, biz (o takdirde) elbette girip (yerleşeceğiz).”

23- (Bunun üzerine) Bu korkaklar (ve kolaycı kaypaklar) arasında bulunup da, Allah’ın kendilerine nimet (fazilet ve gayret) verdiği iki kişi, (İsrailoğullarına dönüp şunları) söylemişti: “(Korkaklığa ve kahpelik yapmaya yönelmeyiniz, gevşeklik göstermeyiniz. Kutsal vatanınızı işgal eden zalim ve zorba topluluğun) Üzerine kapıdan (cepheden ve cesaretle hücum edip) giriniz. Böyle (bir gayret ve hareketle) girerseniz, şüphesiz siz galip geleceksiniz. Eğer (sahte değil samimi) mü’minlerseniz, sadece Allah’a tevekkül ediniz (şeytani kuşku ve kuruntularınızın peşinden gitmeyiniz!)”

24- (Yahudiler bütün bu uyarılara rağmen) Dediler ki: “Ey Musa, o (zorbalar) orada durduğu sürece, biz hiçbir zaman asla oraya girmeyeceğiz (böyle bir tehlikeye göğüs germeyeceğiz). Bu nedenle, sen ve Rabbin gidiniz, ikiniz savaşıp (düşmanları bertaraf ediniz), biz burada (her türlü tehlike ve tecavüzden uzak) durup (bekleyeceğiz).”

25- (Bunun üzerine Hz. Musa) Dedi ki: “Ey Rabbim (görüyor ve biliyorsun ki) ben gerçekten, kendi nefsimden ve kardeşimden başkasına malik değilim (sözümü geçirememekteyim). Öyle ise, bizimle bu fasıklar (ve sapkınlar) topluluğunun arasını ayır(manı dilerim).”

Sadık ve sağlam mü’minlerin ise, sonsuz ve kusursuz saadet kapısı ölümle açılmaktadır:

Bu müjdeler Fussilet Suresinde şöyle anlatılmaktadır:

30- Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar(a gelince); işte onların üzerine (hayatları boyunca ve ölüm anında teselli ve teskin edici) melekler inecek ve: “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va’ad olunan cennetle müjdelenip sevinin” diyeceklerdir.

31- Ki Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniz (ve manevi destekçileriniziz). Orada (cennet ortamında) nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de size (verilecektir.)

32- Çok Bağışlayan, çok Esirgeyen (Allah)tan indirilen bir ağırlanma olarak (cennetler sizin için var edilmiştir).

33- (İmanı ve İslam’ı istismar ederek; insanları kendisine, ekibine ve bâtıl partisine değil) Allah’a (Kur’an’ın ve Resulüllah’ın yoluna) çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım (her konuda Müslümanlardan ve İslam ahkâmından tarafım)” diyenden daha güzel sözlü kimdir?

34- (Elbette) İyilikle kötülük asla bir olmaz. Sen (insanları Hakka davet ederken, şahsına yapılacak) kötülükleri en güzel şekilde karşıla (ve savuşturmaya çalış). O zaman (bir de bakarsın ki) aranızda düşmanlık bulunan kimse bile, sanki sıcak ve sadık bir dost oluvermiştir.

35- Bu (kötülüğü iyilikle savmak olgunluğu)na ancak sabredenler yetiştirilir. Ve bu (şerefe) ancak (İslami hikmet ve siyasetten) büyük pay (sevap ve nasip) sahibi olan (ve insanları Allah’a ve adalet nizamına döndürmekten manevi haz duyan) kimseler eriştirilir.

36- Şayet Sana (herhangi bir konuda) şeytandan bir kışkırtma ve ayartma (dürtüsü) gelecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, (her şeyi) İşitendir, Bilendir (Seni vesveselerden koruyuverecektir).

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Fatma Betül ERİŞKİN

Fatma Betül ERİŞKİN

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
16 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Mehmet Akif AVCI

İMAN VE SADAKAT ÖRNEĞİ: HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL (AS)
Kutlu ve mutlu sonuçlara, hep zorlu ve uzun çabalarla ulaşılır. Büyük başarılar, büyük fedakârlıklarla kazanılır. Olumlu ve onurlu zaferlere ise; ancak sorumlu ve şuurlu hedeflerin, planlı ve kararlı seferlerin sonucunda varılacaktır.

Hz. İbrahim’in imtihanı, Peygamber Efendimiz hariç Nebilerin hepsinden daha ağırdır. Ama bütün bunlara katlandığı ve kazandığı içindir ki, binlerce senedir 365 gün Hacc ve Umre ziyaretlerinde, Beytullah’ı tavaf eden milyonlarca Müslüman, her dönüşlerinde Kâbe yakınlarındaki Makam-ı İbrahim’i selamlayıp, O’nun aziz hatırasını saygıyla anmaktadır.

Hz. Hacer’in imtihanı, Hz. Meryem’den daha sıkıntılıdır. Hz. İsmail’in imtihanı Hz. Yusuf’tan ve Hz. İsa’dan daha sancılıdır!..

İşte bu imtihanlardan kaçıp kaytarmadıkları, sabır ve metanetle dayandıkları içindir ki, Hz. İbrahim AS. Efendimiz dâhil, nice büyük peygamberlerin atası olma şerefine ulaşmışlardır.

Evet, Hz. Yusuf Mısır’a Sultan yapılmış, Hz. İsa ahir zamanda Hz. Mehdi’nin yardımcısı olarak geri gelmek üzere göklere çıkartılmıştır. Ama Hz. İsmail de hem babasıyla Beytullah’ın yeniden banisi olmuşlar ve annesi Hacer validemizle Kâbe’nin içerisi sayılan bildiğiniz hilal şeklindeki duvarla ayrılan bölümde bulunarak kıyamete kadar hayırla anılacaklardır.

Veysel

Unutulan Ufuklar
Sabretmeyi sinmek, pusmak zannedenlere.. Sabretmeyi geri çekilmek ne olursa olsun demek bilenlere.. Zulme razı olmanın, en büyük zulüm olduğunu unutanlara..(h.ş.) Ve en önemlisi Haksızlık karşısında susmanın bir çeşit rıza göstermek olduğunu ve bunun da şeytanlıkla eş olduğunu hatırlamak istemeyenlere.. Kuran’ı Kerim’in açık ayetleriyle, Efendimiz’in (sav) sahih hadisleri ile yeniden ufuklar açılmıştır. Bugün bu imanla hareket eden Milli Çözüm’den Rabbimiz razı olsun. Sabırdan zafere giden yolları kolay olsun inşallah.

Yakup G.

Sabır ve Teslimiyet…
[b]Bütün bunların Kur’an’da anlatılmasının bir hikmeti de, kulluk imtihanımız gereği ve sınıf atlayıp daha üstün seviyelere çıkmamız gayesiyle; hanımlarımızdan, kocalarımızdan, hocalarımızdan, arkadaşlarımızdan, komşularımızdan gördüğümüz sıkıntılara… Geçim darlığı, hastalık, sakatlık gibi zorluklara… Haksızlığa uğramak, umduklarını bulamamak, itham ve iftirayla karşılaşmak gibi durumlarda hemen isyana ve itiraza kalkışmamak gerektiğini vurgulamak amaçlıdır[/b].

Kabenin tarihini, hakiki imanın abidesi olarak tasvir eden bu makale; çok önemli tarihi bilgiler vermek yanı sıra şu hususu vurgulamaktadır; Sabır, azim, mücadele ve teslimiyet Mümin davranışı, kolaylık ve rahatlığa düşkünlük ise yahudi tavrıdır. Öyleyse bizlere düşen davamız ile dertlenip mücadelesini sabır ve teslimiyetle vermek, dünyevi sıkıntılar karşısında isyan ve itiraz göstermek yerine yine sabır ve teslimiyet göstermektir. Mümini ayırt eden ve Allah nazarında değerli kılan bu hasetlerdir.

Allah razı olsun…

N.Eryıldız

Sabrın insana kazandırdıkları
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

103:1
Asra (mübarek dönemlere ve zaman dilimlerine ve özellikle sayılı ömür sermayesine) yemin olsun ki;

103:2
Gerçekten insan hüsrandadır (zarar ve ziyandadır. Bu gaflet ve tembellik sonunda pişman ve perişan olacaktır).

103:3
Ancak (samimiyetle) iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine Hakkı (doğru ve hayırlı olanı) tavsiye (yani Kur’an nizamının kurulmasını temenni, teşvik ve tebliğ) edenler, (bu yolda uğradıkları sıkıntı ve saldırılara kendileri katlandığı gibi) çevresine de sabrı (Allah için dayanmayı) telkin ve tavsiye edenler bunun dışındadır. (Bu dört vasfı birlikte üzerinde taşıyan mü’min, müstakim ve mücahit kimseler, dünya ve ahirette kurtulacak ve sonsuz mutluluğa ulaşacaklardır.)

Asr suresinde bildirildiği ve makalede de vurgulandığı gibi, hakkı ve sabrı tavsiye eden aynı zamanda yaşayan insanlar kazanç içindedirler. Sabrın, insanı pek çok yönde geliştiren,ona üstün bir ahlâk kazandıran, sabretme olgunluğuna ulaşamamış insanlarla kıyaslanamayacak derecede güzel ve huzurlu bir yaşam sunan özellik olduğunu anlıyoruz. Ve zaten Rabbimiz müminlere sabratmelerinin karşılığını vereceğinide vaadetmiştir.

Necmettin

Seferden…Zafere…
“Allah, içinizden iman edenlere ve (taat, cihad, hayrü hasenât gibi) salih ameller işleyenlere (şunları) va’ad etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, bunları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği (Hakk) dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak (İslami hükümleri tatbik imkânı ve iktidarı sağlayacak) ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirip (huzura ulaştıracaktır. Çünkü) Onlar, yalnızca Bana ibadet (ve kulluk) yaparlar (her hususta Kur’ani kuralları esas alırlar) ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” NUR SURESİ 55

“Zor bir yolda yürümek mecburiyetinde olan insanlar, yolda yürümeye başlamadan önce gönüllerinde ve zihinlerinde yürümek ve yol almak zorundadırlar. Evvela, bu yolu ben nasıl aşarım, korkusundan kurtularak yola çıktıklarında görürler ki, yol zor da olsa bir müddet sonra aşılmış yürünmüş ve hedeflenen yere gidilmiştir. İşte o zaman, insanların yüreklerinde, aslında yolun zannedildiği kadar zahmetli olmadığına ve bütün sıkıntılı yolların aşılabileceğine dair bir iman doğar.”
Aziz Prof Dr Necmettin ERBAKAN Hocamız

YORULA YORULA, YOĞRULAN CANLAR

Sığınmak öğrenir, insan Allah’a

Kahpece sırtından, vurula vurla…

Söyle kim kavuşmuş, kutlu felaha

Gaflet koltuğunda, kurula kurla…

Hiç halden anlar mı, damdan düşmeyen

Suya erişemez, kuyu eşmeyen

Çiğ kalır kokarmış, iyi pişmeyen

Belâ kazanında, kavrula kavrla…

Karalar yıkandı, aklaştı canlar

Şirkten şekavetten, paklaştı canlar

Hamdolsun kemâle, yaklaştı canlar

Boz bulanık sular, durula durla…

Hain döneklerin, yüzüne balgam

Çok şükür dostlarım, çelikten sağlam

Ferasetle çözer, kurgu ve bağlam

Kur’an’a Sünnete, sarıla sarla…

Milli Çözüm mihenk, ayar belirler

Hikmet ölçeğinde, tartın bilirler

Sadıklar davete, koşup gelirler

Gevşek ağır alır, çağrıla çağrla…

Boynuna hidayet, ipin sarmayan

Maksuda varamaz, canın yormayan

Dert edinen arar, bilmez sormayan

Gerçeğe varılır, sorula sorla…

Sabırla sık dişin, dik dur olgunlaş

Ham kalma kardeşim, oku dolgunlaş

Erbakan izinde, koştur ve uğraş

Ruh dinlenir; beden, yorula yorla…

Önce sadıklardan, ayırır şeytan

Sanırsın ki seni, kayırır şeytan

Takvadan taattan, sıyırır şeytan

Hidayetten kopar, savrula savrla…

İblis tuzak dener, her yol her türü

Vesvesesi çoktur, dürter bir sürü

Ayağın kaydıkça, hemen kalk yürü

Her gün düşe kalka, doğrula doğrla…

Rızayı kazanan, neyi kaybetmiş

Mal makam edindim, diyen ayb etmiş

Bak hidayet alıp, onu tayp etmiş

Siyon mengenede, burula burla1…

Haykır be Cengiz’im, az daha bağır

Kulaklar tıkanmış, gönüller sağır

Kula bel bağlama, Allah’ı çağır

Hep ağla yürekten, sarsıla sarsla…

1- Burulmak: Kendi ekseni etrafında döndürülüp yamulmak; sancımak, karın ağrısı yaşamak; sığırların yumurtalarını çıkarmak.

Üstad Ahmet AKGÜL

Yalçın G

Sabır
Sabır; başımıza gelen bir olay karşısındaki verdiğimiz ilk tepkidir.

Yoksa öyle başımıza gelen olayın ilk anında feryat figan isyan edip sonrasinda ise sakin kalmak sabır değil, alışmak demektir.

Peki sabrın besleyen gıdası nedir dersek oda İnanç tır.

Hz Hacer inancının kuvveti ile sabır göstermiş ve bizlere ders verip örnek olmuştur.

Metin Işık

Cihad
Tevbe suresi 73. Ayeti kerime
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Ey Nebi(m), kâfirlerle ve münafıklarla cihad et, onlara karşı şiddetli “sert ve caydırıcı” davran. (Tıynetleri ve niyetleri bozuk olduğundan, saldırgan kâfir ve münafıklar, sizin yumuşak yaklaşımınızı, yağcılık ve zayıflık zannedebilirler). Onların varacakları son durakları cehennemdir ve orası, ne kötü ve kahredici bir dönüş yeridir.

Rahmetli Erbakan hocamızın dediği gibi siyonizme işbirliği yaparak değil, karşı durarak mücadele edilir ve ZAFER kazanılır.

N.Gündüz

Sabrın sonu selamettir…
*
Peygamberler atası olarak da anılan Hz. İbrahim, tüm inananların bilincinde kendisine üstün bir yer edinmiş tevhid mücadelesinin önderi olmuş bir peygamberdir. O, Kur’an’ın da açıkça belirttiği üzere, her zaman tek bir Tanrı’ya inanmış, hiçbir zaman Allah’a ortak koşmamıştır. O, Allah’ın, dünyada kendisini elçi olarak seçtiği; kendisine hidayet, dürüstlük ve bilgi gücü (rüşd) verdiği ve böylece kendisini insanlara imam, yani önder yaptığı bir peygamberdi. O, “doğru sözlü, dosdoğru (sıddîk) bir peygamber”, katı kalpli olmayan, “yumuşak huylu, içli ve kendisini Allah’a adamış bir insandı.” “Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükreden”, misafirperver, sözünün eri vefakâr bir insan, görevini tam olarak yerine getirdiği için, Allah’ın, kendisini insanlara örnek yaptığı bir peygamberdi. Nitekim bütün bu özellikleri ve mücadelesiyle o, tek başına bir ümmet, her iyiliği kendi kişiliğinde toplayan önder bir kişilikti. Bütün bu güzel kişilik özelliklerine sahip olan Hz. İbrahim, önce babasından başlamak üzere, halkına ve nihayet kendi döneminin ileri gelen yöneticilerine karşı iman ve tevhit mücadelesi vermişti. Her müslüman Peygamberlerin mücadelesinden ibret almalı.
Sabretmiyen insan,kısa zamanda dayanma gücünü yitirir ve kendini mahveder,etkisiz hale gelir.Geçmişten günümüze kadar bütün büyükler sabırla büyümüşler ve sabrın neticesinde faydalı eserler vermişlerdir.
Bu nedenle başımıza gelen olayların nereden,nasıl ve ne maksatla geldiklerini bilmek önemlidir.
Kua’an-ı Kerim’de,“Yemin olsun ki sizi korku,açlık,mallardan,canlardan,meyvelerden eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz.Sabrdenlere müjdele.Onlara bir musibet/ıstırap gelip çattığında şöyle derler:”
“Biz Allah içinniz ve sonunda O’na dönüp gideceğiz.”(Bakara,2:155-156)
Sonunda O’na dönüp gideceğimize göre, varınca bizi kötü süprizlerin ve utandıracı hususların beklememsi için,henüz vaktimiz varken gereği gibi inanmak ve davranmak en sağlıklı yol olacaktır.
“Ey iman edenler! Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin.Hiç kuşkunuz olmasın ki,Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara:2:153)
Olgunlaşmak için sabra ihtiyacımız vardır.”sabırla koruk helva olur” tatlanıp üzüm olur demektir.
Sabır inasını olgunluğa ulaştırır ve yüzyıllar sonra bile dua ve rahmetle andırır.Allah ise herkesten daha sabırlıdır.O bize sabretmeseydi ne olurduk bir düşünün. Rabbim Milli Çözüm den ayırmasın. Ve sabredenlerden eylesin. Amin.

Mehmet Akif AVCI

Allah nurunu tamamlayacak, Cenab-ı Hakk’ın vaadi gerçekleşecek, Adil Düzen en kısa zamanda kurulacak ve tüm insanlığın yüzü gülecek inşallah.

Rabbim bizi hak davasında sebat ederek, sabır ve azimle gayret ederek, hakiki zafere ulaştırsın inşallah.

Mus ab

Hastalıklara şifa(reçete) niteliğindeki yazının; muayenesinin (Milli Çözümün) özellikleri
Milli Çözüm; En Hayırlı ve En Karlı Fikri Hizmet Sahasıdır
Hakka ve Hayra; ancak Kur’an’ın ve Resulüllah’ın emrettiği ve Erbakan Hocamızın öğrettiği yol ve yöntemle ulaşılır! (Şuurunda hareket eder)
Rahmani Rü’yalara inanmayanlar ve ciddiye almayanlar mahrum kalacaklardır! (Bilincindedir)
Milli Çözüm’ün hazırladığı Meal-i Kerim huzur ve şuur kaynağıdır! Çünkü Milli Çözüm kulluk ve sorumluluk bilinci aşılamaktadır!
İnsan aşırılıklarıyla sınanır ve Milli Çözüm Turnusol Kağıdıdır!
Milli Çözüm Hakikatin kapısı ve hayrın anahtarıdır!
Milli Çözüm Zafer Sancağıdır!
Milli Görüş’ün özü, Milli Çözüm’e dönüşmüş durumdadır!
Bâtıl yollar ve günahlar kalpleri karartır, Milli Çözüm ruhları arıtır!
Erbakan’ın mübarek şahsına, davasına ve manevi mirasına Milli Çözüm sahip çıkmaktadır!
Milli Çözüm Mehdiyet ve Mesihiyet Devriminin hizmetkârıdır!
Hak ile Bâtılı, mü’minle münafıkı en net ve mert şekilde ortaya koyan Milli Çözüm, hikmet ve hakikat aynasıdır! [1]
[1] https://www.millicozum.com/mc/duyurular/dostlara-hatirlatma-milli-cozum-en-hayirli-ve-en-karli-fikri-hizmet-sahasidir

Osman Nuri

BU MİLLİ ÇÖZÜM MAKALESİ; Aziz Erbakan Hocamızın,
Aziz Erbakan Hocamız, ” Sizden birşey istiyorum; HEYECAN HEYECAN HEYECAN…Neyin heyecanını istiyorum biliyor musunuz? Varoşlarda yaşayıp evine ekmek götürmeye çalışan çocuğu kurtarmanın heyecanını, Filistin’deki savunmasız yavruyu üzerine sıkılan kurşundan kurtarmak için heyecan istiyorum! Afrika’da en basit bir ilacı bulamadığı için ölen küçük yavrunun kurtulması için heyecan…
Biz Elhamdülüllah Müslümanız bu meselelerde çalışalım! Zafer yakındır Ey Milliş Görüşçüler bundan sonra hedefiniz II. Yalta Toplantısıdır!

İŞTE AYNI ZAMANDA MİLLİ ÇÖZÜM MAKALELERİ VE MİLLİ ÇÖZÜM ŞİİRLERİ , AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN İFADELERİNİN BEYİNLERİMİZE VE GÖNÜLLERİMİZE İYİCE NAKŞEDİLMESİ VE GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEK İÇİN GAYRET VE ÇABAMIZI HAREKETE GEÇİRMEK ÜZERE KALEME ALINAN ETKİLİ ÇALIŞMALARDIR.

Ya rabbi nurunu ve va’di’ni tamamla, Siyonizmi yıkıp Adil Düzeni Hakim Eyle!.. AMİN.

Cengiz

ZAFER PAHA İSTER!.
Zafer paha ister Rabbimiz ispat ister!.
Önce katışıksız sağlam iman gerektir!
Allah yolunda candan geçmek gerekir!
Sonra herşeyimizden vaz geçilecektir!

Zafer tevekkül ile emre itaat gerektirir!.
Elçiye dağın başında gemi inşaa ettirilir
Senden candan öte can kurban istenir!.
Çölün ortasında sevdiklerin terk ettirilir!

Zafer toprağa tohumlar ekip beklemektir
Şartlar ne olursa olsun vazgeçmemektir
Zaferi verecek olan böyle istemektedir!.
Denizi ayağımıza getirecek Rabbimizdir!

Erbakan Hocamız ekti tohumları müjdedir
Bize düşen yoluna “sadakat” göstermektir
Siyonist zulüm düzenini yerle bir etmektir
Akgül Hoca zafer için önümüzde rehberdir
Ne kadar şükretsek az bizlere velinimettir!

Necati

AZMİN VE SABRIN ZAFERİ!
Evet,
Milli Çözüm AZİM demektir.
Milli Çözüm, SABIR demektir.
AZİM ve SABIR ise ZAFER demektir.
[i][b]“… ma’rufu (iyi ve güzel olanı) emret, (insanları) münkerden (kötü ve çirkin işlerden) men et (bunları uygulayacak adil bir düzen kurmaya çalış) ve bunları yaparken sana dokunacak zarar ve saldırılara karşı da sabret. Çünkü bunlar azim (kararlılık) gösterilmesi gereken (ve özgüven isteyen önemli ve öncelikli) işlerin (başındadır).” [/b][/i](Lokman Suresi, 17. Ayet)
Milli Çözüm’ün mücadelesi, işbirlikçi hainlerin şahsi menfaatlerine uymadığından, Adil Düzen’i kurmak için azimle ve sabırla mücadele eden Milli Çözüm’e karşı düşmanca bir tavır takınılmaktadır.
Milli Çözüm; bütün uyarılarına karşı her türlü duyarsızlığa rağmen, bu uğurda uğradığı bütün meşakkat ve eziyetlere rağmen, vaat edilen zafer vaktini sabırla beklemektedir. “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyenlere sürekli “Allah’ın yardımı yakındır.” diye cevap verilmektedir.
Milli Çözüm, sırf gerçekleri haykırdığı için sürekli işbirlikçi hainlerin zulüm ve kötülüklerine hedef olmaktadır. Bu nedenle en fazla Milli Çözümcülerin sabra ihtiyacı olmuştur.
Milli Çözüm; her türlü zorluğa rağmen, acelecilik, şaşkınlık, ümitsizlik göstermeden, azimle, sebatla ve vakarlı bir şekilde Hakkın hâkimiyeti için mücadele etmektedir!
Milli Çözüm, sabrın, yani Hak yolda mücadele ve çözüm arayışının zirve noktasıdır.
[i][b]“(Kâfirlere ve zalim düzenlere karşı) Sakın gevşeklik göstermeyin, üzüntüye girmeyin (ümitsizliğe düşmeyin). Eğer gerçek mü’minlerden olursanız zaten en üstün sizsiniz. (Ve galip geleceksiniz.)”[/b][/i] (Âl-i İmran Suresi, 139. Ayet)
[i][b]“…Sabreden (sadıkların) mükâfatını Biz, yaptıklarının en güzeliyle, muhakkak vereceğiz.” [/b][/i](Nahl Suresi, 96. Ayet)
Dikkat edin ve zaferi bekleyin! Kalabalık halk yığınlarının artık Hakk davaya destek vermeyecekleri zan ve kanaatinin iyice yerleştiği bir zamanda yaşamaktayız.

E.Çağıl

Sabır
Fetih 23
(İşte bu) Allah’ın öteden beri süregelen kanunu (ve imtihan programıdır ki: Hakk namına biat ve hayırda itaat şuuruyla cihad edenleri mutlaka zafere ulaştıracak, münkir ve münafıkları ise mahvu perişan kılacaktır.) Allah’ın kanununda (ve ezeli takdir planında) asla bir değişiklik bulamazsın. (Size düşen Allah’ın kitabına ve imtihan şartlarına uymak ve sıkıntılara sabırla katlanmaktır. Bugünkü zalim düzenler de her halde yıkılacak ve hainler hak ettikleri akıbete uğrayacaklardır.)

Sabrın meyvesi acıdır fakat sonu tatlıdır!
Ya Rab bizlere bu şuuru nasip kıl ..
Elbette kuluz kusurluyuz ,bizlere acı…
Tevvap olan Rahman ,Rahim Allah’ım

Arzu  Akdağ

Allah Sabredenlerle Beraberdir
Yorulsan da yılma, azmet sefere

Sadıklar sabırla, erer zafere

Şeytanın askeri, türlü kefere

Bâtıl yolda koşan, murdar ölecek

Bekle gönül bekle, vakti gelecek…

      

Takdir Hüda’nındır, sen kulluğun yap

Lütfuyla olursun, has baltaya sap

Herkesten her şeyden, ibret hisse kap

Unutma son gülen, iyi gülecek

Bekle gönül bekle, zafer gelecek…
    

Necmiye

Yersiz ve yararsız söz ve hareketlerden bizleri uzak tut öncelik ve özellikle bilmemiz ve yerine getirmemiz gereken gayret ibadet ve hizmetlerden geri koyacak fantezi işlerden bizi kurtar Allah’ım amin…
Ümit ve iman, ümit imanın canı gibidir. Çünkü İnsanın hayatta karşılaşacağı zorluklar karşısında Ümitsiz Bir tavır takınması tavır takınması imanla asla bağdaşmayan bir gaflet halidir .Allah’ın iradesi dahilinde yürütülen ve onun desteklediği ve Zafer vadettiği bir mücadele asla ve asla asla kaybedilmeyecektir.
Ümitsizlik düşüncesi ise şeytanın mü’min’i Allah yolundan alıkoymak için verdiği bir vesvesedir. bu vesvese ise şeytanın insanı kendi imanından samimiyetinden ve sadakatinden kuşkuya
düşürme çabasından başka bir şey değildir.
Allah her şeyi bir hükümet üzere yaratmaktadır.
Bu düşünce olgunluğuna erişmek ise insanın imanına bilincine bağlıdır. Dolayısıyla şuurlu bir müslüman ümit var olarak olayları yorumlayıp imanı bir bakış açısı kullanmaya başlayacağından, buna paralel olarak da dikkati , feraseti ve basireti artacak ve olaylarda Hikmet aramaya başlayacaktır.
Yarabbi kolayınıza geleni değil Bize emredileni yapmaya gayret ver….
Bizleri sabredenlerle beraber eyle..

YORUMLAR

Son Yorumlar
16
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx