Aylık siyasi bir dergide yayınlanan TSK'nın ''Ülkemizde ve Dünyadaki Misyonerlik Faaliyetleri'' başlıklı raporunda, Türkiye'de misyonerlik faaliyetlerini yürütenlerin hedefleri ve alacakları mesafe ortaya konuluyor.
TSK, bu raporuyla misyonerlik hadisesinin sadece Türk Milleti'ni Hıristiyanlaştırma çabalarıyla alakalı olmadığını, aynı zamanda Türkiye'nin jeopolitik konumunun misyonerlik faaliyetlerinde etkin bir rol oynadığına dikkat çekiyor. Raporda bu konu, ''Özellikle Irak Savaşı'nın ardından dünya, Ortadoğu ve Asya'nın anahtarının Türkiye olduğunu bir kez daha görmüştür. Kürtlere ve Alevi vatandaşlara yönelik misyonerlik faaliyetleri de dikkat çekicidir'' ifadesiyle açıklanırken, misyonerlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şube sayısını artırarak, Türkiye'nin Doğusu'nda kiliseler oluşturmak istediklerine vurgu yapılıyor.
TSK'nın raporunda ayrıca misyonerlerin hedefleri şu şekilde belirtiliyor:
TSK Misyonerlik Raporu'nda, "misyonerlerin faaliyetlerinin önlenmesi için mutlaka yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu" belirtiliyor.
Raporda, misyonerlerin 2020'ye kadar Türkiye nüfusunun yüzde 10'unu Hıristiyanlaştırmak istediklerine dikkat çekilerek, 2005 yılı sonunda ise 50 bin Müslüman Türk'ün dinini değiştirmeyi hedeflediklerine dikkat çekiliyor.
Misyonerlerin hedef kitlesinin: öğrenciler, kimsesiz ve yoksul ailelerin çocukları ile işsiz ve reşit olmayan gençler ve özellikle Kürt ve Alevi kökenliler olduğu belirtilen raporda, dini bilgilerden yoksun, sosyal ve ekonomik yaşantıları nedeniyle dini açıdan tereddüde düşmüş ve kendilerini boşlukta hissetmekte olan gençlerin de misyonerlerin yakın markajında olduğu kaydedildi. Raporun bu bölümünde Müslüman Türk gençliğinin Hıristiyanlaştırılarak Türkiye'nin geleceği üzerinde oynanan sinsi hipotezler karşısında uyanık olunması mesajı veriliyor. TSK'nın raporunda ayrıca misyonerlerin hedefleri şu şekilde belirtiliyor:
''Etkin ya da kültürel açıdan azınlık statüsünde görünenler veya kendilerini böyle tanımlayanlar (Kürt-Alevi), iç çatışma ve terör ortamında yaşayanlar ve deprem, sel felaketi gibi doğal afetlere maruz kalan insanların misyonerlerin hedef kitlesi içinde yer almaktadır.'' Raporda, misyonerlerin özellikle kendilerini Doğu ve Güneydoğu insanını dava edinmesi düşündürücü bir yaklaşım olarak değerlendiriliyor. TSK; misyonerlik faaliyetlerinin bir nüfuz ve hâkimiyet aracı olarak kullanıldığını tespit ediyor. Raporda, söz konusu iddianın şematik gelişimi şu şekilde anlatılıyor: ''Bir misyonerin yapacağı ilk iş, kendisini dinleyecek insanlar bulmaktır. Bu insanlar basılı malzemeyle ve sözlü olarak yoğun bir ideolojik bombardımana tabi tutulurlar. Bu aşamada çeviri, kitap basımı ve dağıtım gibi işler çok önemlidir. İlk temas sağlandıktan sonra bu kişilerin çocuklarının eğitim safhası başlamaktadır. Bu arada bir Kilise kurularak bir cemaat oluşturulur. Bu cemaatin en azından İncil'i okuyabilecek kadar eğitilmesi zorunludur. Bu nedenle kiliselerde ilk zamanlarda halk eğitimi türünden çalışmalar yapılır. Daha sonra ise yetişkinler için pazar okulları, çocuklar için de ilkokullar faaliyete geçirilir. Bu aşamadan sonra ilahiyat okulları, yatılı/gündüzlü liseler, kolejler kurulur. Misyonerler faaliyeti kendi iddiasının aksine yalnızca dinsel bir olgu değildir. Dinsel boyutları çok aşan ekonomik, sosyal, kültürel boyutları olan bir tür nüfuz etme aracıdır'' deniliyor.
''Resmi Olmayan 69 İbadet Yeri Var''
Raporda, son günlerde sıkça gündeme gelen apartman katındaki kiliselere de dikkat çekiliyor. Bu kiliselerin beyin yıkamak için kullanıldığı vurgulanan raporda, ''Ülkemizdeki farklı din mensuplarının çoğunluğunu oluşturan Lozan Antlaşması'nda hukuki statüleri belirlenen Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklarıyla diğer yerleşik Hıristiyan vatandaşlarımıza ait resmen ibadete açık 269 adet kilise ve 34 adet havra bulunmaktadır. Bu sayılar dikkate alındığında, gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadetlerini ve dini ayinlerini ibadethanelerinde yapmalarında herhangi bir sorun yok. Buna rağmen misyonerlerin tanınmış ibadet yerleri dışında apartman katları, iş yerleri kiralamak ve satın almak yoluyla ibadet, ayin, dini tören ve beyin yıkama merkezleri olarak kullandıkları gözlemleniyor'' ifadelerine yer veriliyor.
Türkiye genelinde 47'si Protestanlara, 9'u Bahailere, 13'ü Yehova Şahitlerine ait olmak üzere tespit edilen 69 adet resmi olmayan ibadet yeri bulunduğu ortaya çıktı. Türkiye'de bu tür dini gruplara mensup yabancı uyruklu veya Türk vatandaşı olan şahısların çeşitli illerde yasalara aykırı misyonerlik faaliyetleri ile ilgili olarak 1999-2004 yılları arasında toplam 264 şahıs yakalanarak gözaltına alınmış, ancak hepsi sevk edildikleri adli makamlarca bırakıldı. Bunun dışında 2002 yılında 23, 2003 yılında ise 42 kişi hakkında benzeri eylemleri nedeniyle suç duyurusunda bulunulmuş, ancak bunlar takipsizlik kararı ile sonuçlandı. Raporda, Türkiye'de bu faaliyetleri önleyecek kanuni bir dayanağın olmadığı belirtilerek, AB mevzuatında gayri kanuni sayılan 'Aşırıya Kaçan Misyonerlik'e karşı yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin uygun olacağı hatırlatılıyor.
''5 BİN MÜSLÜMAN DİN DEĞİŞTİRDİ''
Misyonerlik çabaları neticesinde yaklaşık 5 bin vatandaşın İslam dininden Hıristiyanlık dinine ve diğer inanışlara geçtiği tespit edildi. Raporda bu konu resmi olmayan rakamlarla açıklanırken, son 3 yıl itibariyle de resmi rakamlara göre 185 kişinin Hıristiyan dinini, 1 kişinin de Yahudi dinini seçerek din değiştirdiği, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nce tespit edildi. Bunun dışında Türkiye'de 2 bin 300 civarında vatandaşın Bahailiği, 900 kişinin ise Yehova Şahitliği'ni benimsediği de ortaya çıktı. TSK'nın misyonerlik raporunda, misyonerlerin hedefe ulaşmak ie. Raporda, söz konusu iddianın şematik gelişimi için belirledikleri hareket tarzları da şöyle sıralandı:
''Türklerin misyonerlik faaliyetleri için hedef kitle olması nedeniyle, Türk kavimleri kapsamında, Türk Toplumunun Dünyaya Bakış Açısı ve Yaşam Standartları gibi konularda akademik araştırmalar yapılması, ortaya çıkacak sonuçlara göre uygulanacak tebliğ faaliyetlerinin tekâmül ettirilmesi; ülkemize yönelik çalışmaların akademik bir zemine oturtmak için önümüzdeki iki-üç yıl içerisinde, gizli bir nitelik taşımayan Teoloji Enstitüsü'nün kurularak, ülkemizde bulunan Proteston din adamlarının eğitim almasının planlanması; ayrıca 2004 yılından itibaren ülkemizin Doğu bölgesinde bulunan üniversitelere her yıl en az 2 kitap standının kurulması, yabancı misyon teşkilatlarından elde edilerek deniz yoluyla konteynırlarda getirilecek eğitim kitapların üniversitelere girmesinin sağlanması; Misyonerlik faaliyetlerinde kullanılmak üzere kurulan paravan şirketlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şube sayısının artırılarak, bu şube ofisleri vasıtasıyla Hıristiyan eserlerinin ve kutsal kitabın dağıtılması, bunun sonunda Türkiye'nin doğusunda da kiliselerin oluşturulması.''[1]
Evet, TSK Raporu da, Türkiye'nin sadece ekonomik ve politik yönden değil, stratejik olarak ta bir yıkıma doğru sürüklendiğini gösteriyor. Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin de bunun bir parçası olduğu zaten biliniyor!
Patrikhane ve Kezban Hatemi!?
Patrik Bartholomeos'un yargılandığı davada delil olarak sunulan gizli Pentagon belgesinde inanılmaz iddialar var
İşadamı Vasilaki Filoridi, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması için Fener Rum Patriği Bartholomeos'a 3,3 milyon dolar verdiğini ama bu paranın başka amaçlar için kullanıldığını iddia etti. Filoridi'nin, Patrik ve Sen Sinod Meclisi üyesi metropolitlere açtığı dava dün Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya Bartholomeos ve 20 metropolit gelmedi. Duruşmada söz alan Filoridi, mahkemeye delil olarak şok bir belge sundu. Pentagon'da kurulan Özel Planlar Dairesi'nin Savunma Bakanı Yardımcısı Wolfowitz'e gönderildiği ileri sürülen ve "gizlilik şerhi" düşülerek hazırlanan belge "İstanbul Ekümenik Patriği hakkında" diye başlıyor. Ve şu ifadeler yer alıyor:
Belgede ne yazıyor?
- Ekim 2001 tarihinde Özel Planlar Dairesi tarafından bir misyon oluşturuldu. Bu misyonun amacı İstanbul Ekümenik Patrikhanesi bünyesinde yer alan Ruhban Okulu'nun açılmasını sağlamak. Savunma Bakanı bilgilendirildi ve onayı alındı. Bay Stephan Hadley ve Bay Scooter Lewis'in onayları alındı. Detaylar özellikle CIA elemanlarından gizlendi.
- Patrik Bartholomeos'un da onayı alındı. Patrik bu kararın başarıya ulaşabilmesi için, konuyla ilgili Türk makamlarına rüşvet verilmesi gerektiğini söyledi. Bu rüşvetin ABD Başkan Yardımcısı'nın Türkiye'ye yapacağı resmi ziyaret öncesinde verilmesinin uygun olacağı belirtildi. Patrikle temasımızdan sonra Metropolit Halkidon Yuvakim bizimle bağlantıya geçerek ödenmesi gereken rüşvet miktarını 12 milyon ABD doları olarak bildirdi. Ve bu meblağın Barclays Bankası, Westminster Abbey şubesinde Bay Alfred Joseph Baldachino adına ve 10134929 nolu hesaba yatırılması gerektiğini söyledi. 30 Ekim 2001'de dairemiz adına Harolld Rhode adı geçen bankaya 12 milyon ABD doları yatırmıştır.
- Yaptığımız istihbaratta 12 milyon ABD doları tutarındaki meblağın avukat Awadh Obaid Al-Yamani ve diğer ilgili şahıslar olan Bay Alfred Joseph Baldacchino, Bay Ali Gökçe, Bay Mohamed A. Hettini ve Denizaşırı Brokerlik Kuruluşu hesaplarına transfer edilmiş olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldik. Bu kişiler Patrik'in kişisel servetini işletmek ve onun adına yatırımlar yapmakla görevlendirilmiş kişiler olarak bilinmektedir. Bahreyn'de yaşayan Awadh Obaid Al-Yamani'nin tüm dünyadaki Ortodoks organizasyonlar tarafından İstanbul Ekümenik Patrikhanesi için yapılan bağışların, Patrik Hazretleri adına işletmekle görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiş kişi olduğunu tespit ettik. Bu kişinin Müslüman olması ve Bahreyn'de ikamet etmesi dikkat çekmemesini sağlamaktadır.
Ertelenen duruşma çıkışı bir açıklama yapan Filoridi, "Türk yargı sistemine güveniyorum" dedi.
Belgede adı geçenler
Harold Rhode
Pentagon'a bağlı Net assesment adlı bir think-tank'ın ikinci adamı. İslam konusunda uzman olan ve iyi derecede Türkçe, Arapça, İbranice, Farsça bilen Harold Rhode, Irak Savaşı öncesi hazırlıklarda da önemli bir rol oynadı. Rhode, Bush yönetiminin anti-Arap politikasını şekillendiren kişi olarak anılıyor.
Stephan Hadley
Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın sağ kolu. Daha önce Richard Nixon ve baba George Bush yönetiminde de çalışan Hadley, 2000 seçim kampanyasında George W. Bush'un dış ilişkiler danışmanıydı.
'Scooter' Lewis Libby
Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin baş danışmanı. Yeni-muhafazakârlar (neo-con) anlayışını belirleyen dokümanları Paul Wolfowitz ile birlikte hazırladı.
Awadh Obaid Al-Yamani
Bahreyn merkezli Al-Yamani Attorneys isimli hukuk danışmanlık bürosunun sahibi. Uluslararası avukatlık yapıyor. İstanbul Ekümenik Patrikhanesi için yapılan bağışları Patrik adına işletmekle görevli.
Mohammed A. Hettini
Dubai merkezli Forest City General Trading adlı bir şirketin sahibi. Şirket, ev eşyalarından oyuncağa, kot pantolondan spor ayakkabı ve elektroniğe kadar birçok alanda ürün ticareti yapıyor.
Alfred Joseph Baldacchino
Ortodoks Kilisesi'nin "Bizans Sepulcher" papazlığının üyesi. 1989 yılından beri bu papazlıktaki en yüksek rütbelerden birine sahip olduğu düşünülüyor.
Kezban Hatemi Patrikhaneyi savunuyor:
- Patrikhanenin davalarına bakan avukat Kezban Hatemi: "Bu adamı ciddiye aldıklarına dair (Floridi'yi kastediyor) en küçük bir emare bile görmedim. Mahkemeye verdiği her şey ya düzmecedir ya da sahtedir. Vasilaki Filoridi ile tuvalette bile yan yana gelmediklerini söylüyorlar. Bu olayın arkasında çok ciddi şekilde başka şeyler var. Bu da ciddi olarak araştırılıyor" diyerek, sinsi tavrını ve tarafını ortaya koyuyor. Bazı zavallı İslamcılarda bu Hatemi'leri hala el üstünde taşıyor!..
Teyit ettirdik
- Filoridi'nin avukatı Ahmet Karakuş: Basında çıkan haberlerden sonra Amerikalı bir bürokrat bizimle irtibata geçti. Elinde böyle bir belgenin bulunduğunu söyledi. Orijinal belgeyi İstanbul'daki Amerikan Konsolosluğu'na gösterdik. Onlar da belgenin kendi kullandıkları özel kâğıttan imal edildiğini teyit ettiler. Belgede orijinalliğini gösteren özel bir hologram kullanılmış. Bartholomeos parayı kendi şahsi amaçları için kullanmıştır.[2]
Dahili Ve Harici Misyonerlik
Papa 1999 yılındaki Noel konuşmasında; "Birinci Bin yılda Avrupa'yı , ikinci bin yılda Afrika ve Amerika kıtasını hristiyanlaştırdık.Üçüncü bin yıldaki hedefimiz Asya'yı hristiyanlaştırmak olacaktır" diyerek şeytani heves ve hedefini ortaya atmıştı
Biraz daha geriye 1190 yılına gidersek "Beyond Movemet" isimli teşkilat çalışma haritalarını yaparlarken yine İslam ülkelerini birinci bölüme alıyorlardı. Bununla da yetinmeyip çalışma merkezi üslerini de İstanbul olarak belirliyorlardı. Hatırlayalım: Tansu Çilleri'in başbakanlığı döneminde ABD şahinleri Türkiye'ye 50 milyar dolar teklif ederek İstanbul'un üçe bölünmesini istiyorlardı.
İstanbul'un tarihi, kültürel geçmişi yanında İslam ülkeleri üzerindeki manevi gücünü çok iyi bildiklerinden Ortadoğu ve Kafkasların Bilim-Külür şehri olarak tanzim edilmesi tezini öne çıkararak kamuflaj yapıyorlardı…
Son yıllarda AB sürecine girildiğinde misyonerler coğrafyamızda hem çoğalmakla birlikte faaliyetlerini de aleni yaprak toprak almaya, kiliseler açmaya, İnciller dağıtmaya, çocukları, gençleri devşirmeye başladılar. Bir başka cazip hal daha takınarak genç bayan misyonerlerin ana ocağı olarak ülkemizi seçiyorlardı.
Ülkemizde kurdukları vakıf, dernek ve okullarla bu faaliyetlerine yasal kılıf da uyduruyorlardı. Bu vakıf ve derneklerin başında: Noel Baba Vakfı, Sev Vakfı, Birliğe Çağrı Vakfı, Kutsal Kitapları Araştırma Derneği, SOROS Vakıf ve Dernekleri, İsa-Mesih Cemiyeti, Robert Koleji, Tarsus ABD Koleji bulunmaktaydı.
Aslında misyonerlerin ve misyonerlik faaliyetlerinin bir benzerini, uluslar arası siyonist ve emperyalist kuruluşlarında İslam ülkelerinde yaptıklarını da biliyoruz.
UNİCEF, WHO, BM, IMF ve DÜNYA BANKASI hatta askeri alanda NATO'nun yaptığı şeytani icraatlar sonucu; ülkemizi, bölgemizi, Türki Cumhuriyetlerini ve de İslam alemini ne hale getirdiler. Bütün manevi ve milli değerleri körletip kirleterek; "böl-parçala sömür"..! taktiğini görüyoruz.
İlk aşamada: Balkanlar'daki, Kafkaslar'daki Müslüman ülkeler ve bölgeler hedef seçilip dejenere edilecek. İkinci aşamada ise Orta Doğu ve Orta Asya Müslüman toplulukları; teknolojik, ekonomik, soysa-psikolojik olarak sindirilecek. Bunun için de her yol ve yöntem denenecek….
Bütün bunlar dikkatle incelendiğinde dahili ve harici misyonerlerin; Batı emperyalizmin öncü kuvvetlerinden başka bir şey olmadıkları anlaşılmaktadır.
Ülkemizde 1970'li yıllarda "Barış Gönüllüleri" adı altında CIA'ye MOSSOD'a bağlı ABD misyonerleri ve uzmanları Sunni, Şii, Türk, Kürt, Alevi, sağcı, solcu, ortacı nifaklarıyla, 1980 sonrası PKK militanlarıyla meyvelerini toplamaya başlamışlardı. Ülkemizin Doğu-Güney Doğusunda "Çekiç Güç" çalışmalarıyla temeller atıp bugün uygulamaya koydukları BOP kapsamında Arz-ı Muvdu'du hazırlamaya çalışıyorlardı.
1999 yılında UNİCEF öncülüğünde Türkiye de dahil, fakir, geri kalmış bölgelerden 23 bin çocuğu eğitmek ve yetiştirmek üzere batı ülkelerine taşımışlardır.
Şimdiyse light İslam modeliyle birçok imam aynı yöntemlerle eğitmek daha doğrusu eğriltmek amacıyla ABD'ye yollanmaktadır.
Başka bir şey daha, Yunanlılarla AKP iktidarının sarmaş dolaşları devam ederken Yunanistan Trabzon doğumlu ve Rumca bilenlere konsolosluklarında özel muamele yaparak AB ülkelerini dolaşabilecek pasaportlar verdiklerine de şahit oluyoruz… Bunları misyoner faaliyetleri dışında değerlendirmek kanımca saflıktan başka bir şey olmayacaktır.
Misyonerlerin beyin merkezinde bulunan Zwemer "sizden istenilen insanları Hristiyan yapmak değildir. Müslüman nesillerin dinlerini öğrenmelerini engellemeniz, soğutmanız, Allah ve peygamberleriyle ilişkilerini keserek, ayakta kalmalarını sağlayan ahlaki ve dini bağlarını koparmanızdır" emirlerini bölgesel misyonerler toplantısında sıralamaya çalışıyordu.
Şimdi bu bağlamda bizim sokaklarımızda çarşı-pazarımızda, esnaflarımızda, giyim kuşamımızda, TV ve medyamızda, programlarımızda işlenenler, yapılanlar, önerilenlerin hangi zihniyete, hangi harekete çanak tutuyor? Hangi faaliyetleri hızlandırıyor? Düşünmemiz lazım.
Yukarıda bahsettiğimiz dünya kuruluşlarının amacını belirten bir konuşmayı 1993 Mayısında İngiltere Başbakanının bakanına yazdığı mektuptan "Müslüman ülkelerin yapacağı hiçbir şey yoktur. Hükümetleri bizler tarafından kontrol edildiği için bize karşı koyacak güçleri yoktur" diye okuyoruz. Açıkça görülüyor ki; Dünya Bankası ve IMF eliyle ekonomik bağımsızlığımızı ellerine almışlar, istediklerini ülkemize ve İslam ülkelerine yaptırıyorlar. Bunun en belirgin örneğini Irak olayında, AB yasaları çerçevesinde yaşıyoruz…
Afrikalı bir liderin tarihe düşmüş bir sözü "Batı Afrika'ya geldiğinde ellerinde İncilleri vardı. Bizim ellerimiz de topraklarımızın tapusu. Bize sözde özgürlük,bağımsızlık verdiklerinde onların elinde arazilerimizin tapusu, bizim elimizde de onların İncili bulunuyordu" diyerek; kendini toplum öncüleri, ülke liderleri olarak görenlere ince ayar sitemi, kendinize gelin ikazından başka ne olabilir.
Zimbabwe örneği bunun açık göstergesi ve çarpıcı bir örneğidir. Çünkü bu ülkenin en verimli topraklarının %70'i dört bin İngilizin elinde sömürülmektedir. Ülke insanı köle yapılmış İngilizler ise Efendidir.
Bugünkü IMF politikaları, ABD stratejik müttefikliği sonucu, AB yasaları çerçevesinde ister misiniz iki bin yirmilerde GAP bölgemiz beş yüz Yahudinin eline geçsin… Zaten "GAP bizim için yapılıyor" sözleri bunun ifadesidir.
Tek kutuplu dünya düzenine geçildikten sonra Bölgemiz daha ilgi çekici hale geldiğinden bütün batının düşman algılaması da yeşiller olunca misyonerlik çalışmalarına hız verilmiştir.
Ülkemize gelen misyonerler, sıradan kimseler olmayıp çağın bilgi ve teknolojisini iyi kullanan, aynı zamanda coğrafya değerlerini iyi bilen, stratejik yapıları organize etmede uzmanlaşmış kişilerdir.
Bu eğitilmiş uzman misyonerler, dahili misyonerlerde bularak haçlı seferlerindeki yenilgilerinin adeta rövanşını almak adına sistemli bir program ve propaganda ile hedeflerine yürümektedir. Ülkemizin bölgesel analizlerini iyi yaparak, hangi yörede, hangi kesimde neyi kaşıyacaklarını hesaplayarak işe girişmektedir.
Kiralık iktidarları, karanlık kafalı aydınları ve marazlı medyayı da yanlarına alarak dinler arası diyalog yoluyla ezan sesiyle çan sesini aynı seviyeye getirmeye çalışıyorlar.
Bazen kilise yeri alıyorlar, bazen kiliseleri onarıyorlar, bazen incil dağıtıyorlar, bazen ezanın sesini kıstırıyorlar, bazen camilere görevli atamalarını engelliyorlar, bazen camii yıktırıyorlar, TV ve medyada İslamı karalatıyorlar. Bakıyorsunuz, nüfus cüzdanından "dini İslam"dır kısmını sildiriyorlar. Okullarda din dersinin kaldırılmasını istiyorlar. Yetmez, Kur'an kurslarına kilit vurdurtuyorlar. İHL'nin önünü kestiriyorlar. Kamusal alan icad ettirip ayrım yaptırıyorlar. 28 Şubatları yaşattırarak beyin körelmelerini vicdan kirlenmelerini toplum katmanlarına yaydırıyorlar. Kimliksiz, hissiz, tepkisiz kalabalık yığınları oluşturuyorlar.
Misyoner faaliyetlerinin internet sitelerini taradığınızda karşınıza bayrağımızdaki yıldızı çıkarıp yerine gamalı haçın konulduğu görülecektir.
Son günlerde bayrağın Mersin'de çiğnenmesinin çoluk-çocuğun işi olamayacağını görüp kaşınması gereken milliyetçilik duygusuna vurgu yapılarak seksen öncesi günlere özlem duyulduğunun gözden kaçırılmamsı gerekir.
Dahili ve harici misyonerlerin çalışmalarıyla ve de dayatmalarıyla Türkiye üzerinde Büyük Helen İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Pontus Devleti, Büyük Ermenistan kurma hevesleri açıkça sezilmektedir.
Emniyetin istihbarat raporlarına göre, Karadeniz Bölgesi'nde:Pontus, Güney Doğu'da: Keldanilik, Yezidlik, Yahudi ve Hristiyan Kürdistan, Doğu Anadolu'da: Ermenilik, Ege ve İstanbul'da: Hristiyanlık işlenerek bu toprakların onların atalarının olduğunu ve aslen buralarda yaşayanların da müslümanlıktan gelmediklerini ve atalarına saygısızlık yaptıklarını süslü, güzel ifadelerle işlemeye çalışmakta oldukları belirtilmektedir.
Baktığınızda AB uyum yasaları çerçevesinde bu işler aleni yapılırken, yabancılara toprak satışı, frekans tahsisi, ikiz yasaların varlığı, zina ve homeseksüel yasası, okullarda bazı kelimelerin yasaklayan genelgeler, ezan sesinin kısılma girişimleri devam etmektedir. Bunlar vatanın bütünlüğünü mü sağlıyor. Yoksa dahili ve harici misyonerlerin işine mi yarıyor? Sorusunun cevabı verilmelidir.
Oysa biliyoruz ki; Lozan anlaşmasına göre Türkiye'de kilise açmak, tamir etmek, mal, mülk devri ve bağışı yasak. Neler oluyor dahili ve haricilere? Bu ne cesaret? Ülkemizin başkenti Ankara'yı haç şeklinde dört kiliseyle kuşattıklarını sağ duyulu medyadan okuyoruz. İstanbul'da bir çok kilise evler açılıyor.
Gazetelerde çarşaf, çarşaf demeçler veriyor dahili ve harici misyonerler. On yılda şu kadar genç bizlere katıldı diye. Ardından onlarca İncil dağıttık diye övünüyorlar. Ama Gazi Mustafa Kemal, Bursa'da Amerikan Koleji'nde bir kız öğrenciyi Hristiyan yaptılar diye bu okulu kapattırmıştı.
Yine Gazi bunlara "Defolun Yahudi uşakları" diye kovalamamış mıydı? Bizimkiler şimdilerde G.Soros'dan övgü alıyorlar. Ve tabii; Başbakan cesaret ödülünü de boşuna takmamışlardı..
28 Şubat sonrası ülke nasıl talan edilmişti hepimiz buna şahit olmuştuk. Değerler nasıl çarçur edilmişti. Kimler istemişti acaba?
Durup dururken dillere dolanan redd-i miras neyin açılımıydı? Milli görüş niye yok sayılmaya ve sulandırılmaya çalışılmıştı?
A.Gül Temmuz 2001'de Hürriyet Gazetesi'nde "Artık realistiz. Dinci partisi de olmayacağız. Dindarların partisi de olmayacağız" Diyerek kimlere yaranmıştı?
Dinler arası diyalogcuların bugün vicdanları nasıldır bilemeyiz ama şu gidişattan dolayı veballeri çok ağırdır.
Hak-batıl mücadelesi devam ediyor. Bu mücadelede herkes yerini ve ayarını ortaya koyuyor. Bu mücadele kolay olmayacak elbet. Nuh'un(a.s.) gemisi kutlu yükünü alıyor!…
Dahili Ve Harici Misyonerlik
Papa 1999 yılındaki Noel konuşmasında; "Birinci Bin yılda Avrupa'yı , ikinci bin yılda Afrika ve Amerika kıtasını hristiyanlaştırdık.Üçüncü bin yıldaki hedefimiz Asya'yı hristiyanlaştırmak olacaktır" diyerek şeytani heves ve hedefini ortaya atmıştı
Biraz daha geriye 1190 yılına gidersek "Beyond Movemet" isimli teşkilat çalışma haritalarını yaparlarken yine İslam ülkelerini birinci bölüme alıyorlardı. Bununla da yetinmeyip çalışma merkezi üslerini de İstanbul olarak belirliyorlardı. Hatırlayalım: Tansu Çilleri'in başbakanlığı döneminde ABD şahinleri Türkiye'ye 50 milyar dolar teklif ederek İstanbul'un üçe bölünmesini istiyorlardı.
İstanbul'un tarihi, kültürel geçmişi yanında İslam ülkeleri üzerindeki manevi gücünü çok iyi bildiklerinden Ortadoğu ve Kafkasların Bilim-Külür şehri olarak tanzim edilmesi tezini öne çıkararak kamuflaj yapıyorlardı…
Son yıllarda AB sürecine girildiğinde misyonerler coğrafyamızda hem çoğalmakla birlikte faaliyetlerini de aleni yaprak toprak almaya, kiliseler açmaya, İnciller dağıtmaya, çocukları, gençleri devşirmeye başladılar. Bir başka cazip hal daha takınarak genç bayan misyonerlerin ana ocağı olarak ülkemizi seçiyorlardı.
Ülkemizde kurdukları vakıf, dernek ve okullarla bu faaliyetlerine yasal kılıf da uyduruyorlardı. Bu vakıf ve derneklerin başında: Noel Baba Vakfı, Sev Vakfı, Birliğe Çağrı Vakfı, Kutsal Kitapları Araştırma Derneği, SOROS Vakıf ve Dernekleri, İsa-Mesih Cemiyeti, Robert Koleji, Tarsus ABD Koleji bulunmaktaydı.
Aslında misyonerlerin ve misyonerlik faaliyetlerinin bir benzerini, uluslar arası siyonist ve emperyalist kuruluşlarında İslam ülkelerinde yaptıklarını da biliyoruz.
UNİCEF, WHO, BM, IMF ve DÜNYA BANKASI hatta askeri alanda NATO'nun yaptığı şeytani icraatlar sonucu; ülkemizi, bölgemizi, Türki Cumhuriyetlerini ve de İslam alemini ne hale getirdiler. Bütün manevi ve milli değerleri körletip kirleterek; "böl-parçala sömür"..! taktiğini görüyoruz.
İlk aşamada: Balkanlar'daki, Kafkaslar'daki Müslüman ülkeler ve bölgeler hedef seçilip dejenere edilecek. İkinci aşamada ise Orta Doğu ve Orta Asya Müslüman toplulukları; teknolojik, ekonomik, soysa-psikolojik olarak sindirilecek. Bunun için de her yol ve yöntem denenecek….
Bütün bunlar dikkatle incelendiğinde dahili ve harici misyonerlerin; Batı emperyalizmin öncü kuvvetlerinden başka bir şey olmadıkları anlaşılmaktadır.
Ülkemizde 1970'li yıllarda "Barış Gönüllüleri" adı altında CIA'ye MOSSOD'a bağlı ABD misyonerleri ve uzmanları Sunni, Şii, Türk, Kürt, Alevi, sağcı, solcu, ortacı nifaklarıyla, 1980 sonrası PKK militanlarıyla meyvelerini toplamaya başlamışlardı. Ülkemizin Doğu-Güney Doğusunda "Çekiç Güç" çalışmalarıyla temeller atıp bugün uygulamaya koydukları BOP kapsamında Arz-ı Muvdu'du hazırlamaya çalışıyorlardı.
1999 yılında UNİCEF öncülüğünde Türkiye de dahil, fakir, geri kalmış bölgelerden 23 bin çocuğu eğitmek ve yetiştirmek üzere batı ülkelerine taşımışlardır.
Şimdiyse light İslam modeliyle birçok imam aynı yöntemlerle eğitmek daha doğrusu eğriltmek amacıyla ABD'ye yollanmaktadır.
Başka bir şey daha, Yunanlılarla AKP iktidarının sarmaş dolaşları devam ederken Yunanistan Trabzon doğumlu ve Rumca bilenlere konsolosluklarında özel muamele yaparak AB ülkelerini dolaşabilecek pasaportlar verdiklerine de şahit oluyoruz… Bunları misyoner faaliyetleri dışında değerlendirmek kanımca saflıktan başka bir şey olmayacaktır.
Misyonerlerin beyin merkezinde bulunan Zwemer "sizden istenilen insanları Hristiyan yapmak değildir. Müslüman nesillerin dinlerini öğrenmelerini engellemeniz, soğutmanız, Allah ve peygamberleriyle ilişkilerini keserek, ayakta kalmalarını sağlayan ahlaki ve dini bağlarını koparmanızdır" emirlerini bölgesel misyonerler toplantısında sıralamaya çalışıyordu.
Şimdi bu bağlamda bizim sokaklarımızda çarşı-pazarımızda, esnaflarımızda, giyim kuşamımızda, TV ve medyamızda, programlarımızda işlenenler, yapılanlar, önerilenlerin hangi zihniyete, hangi harekete çanak tutuyor? Hangi faaliyetleri hızlandırıyor? Düşünmemiz lazım.
Yukarıda bahsettiğimiz dünya kuruluşlarının amacını belirten bir konuşmayı 1993 Mayısında İngiltere Başbakanının bakanına yazdığı mektuptan "Müslüman ülkelerin yapacağı hiçbir şey yoktur. Hükümetleri bizler tarafından kontrol edildiği için bize karşı koyacak güçleri yoktur" diye okuyoruz. Açıkça görülüyor ki; Dünya Bankası ve IMF eliyle ekonomik bağımsızlığımızı ellerine almışlar, istediklerini ülkemize ve İslam ülkelerine yaptırıyorlar. Bunun en belirgin örneğini Irak olayında, AB yasaları çerçevesinde yaşıyoruz…
Afrikalı bir liderin tarihe düşmüş bir sözü "Batı Afrika'ya geldiğinde ellerinde İncilleri vardı. Bizim ellerimiz de topraklarımızın tapusu. Bize sözde özgürlük,bağımsızlık verdiklerinde onların elinde arazilerimizin tapusu, bizim elimizde de onların İncili bulunuyordu" diyerek; kendini toplum öncüleri, ülke liderleri olarak görenlere ince ayar sitemi, kendinize gelin ikazından başka ne olabilir.
Zimbabwe örneği bunun açık göstergesi ve çarpıcı bir örneğidir. Çünkü bu ülkenin en verimli topraklarının %70'i dört bin İngilizin elinde sömürülmektedir. Ülke insanı köle yapılmış İngilizler ise Efendidir.
Bugünkü IMF politikaları, ABD stratejik müttefikliği sonucu, AB yasaları çerçevesinde ister misiniz iki bin yirmilerde GAP bölgemiz beş yüz Yahudinin eline geçsin… Zaten "GAP bizim için yapılıyor" sözleri bunun ifadesidir.
Tek kutuplu dünya düzenine geçildikten sonra Bölgemiz daha ilgi çekici hale geldiğinden bütün batının düşman algılaması da yeşiller olunca misyonerlik çalışmalarına hız verilmiştir.
Ülkemize gelen misyonerler, sıradan kimseler olmayıp çağın bilgi ve teknolojisini iyi kullanan, aynı zamanda coğrafya değerlerini iyi bilen, stratejik yapıları organize etmede uzmanlaşmış kişilerdir.
Bu eğitilmiş uzman misyonerler, dahili misyonerlerde bularak haçlı seferlerindeki yenilgilerinin adeta rövanşını almak adına sistemli bir program ve propaganda ile hedeflerine yürümektedir. Ülkemizin bölgesel analizlerini iyi yaparak, hangi yörede, hangi kesimde neyi kaşıyacaklarını hesaplayarak işe girişmektedir.
Kiralık iktidarları, karanlık kafalı aydınları ve marazlı medyayı da yanlarına alarak dinler arası diyalog yoluyla ezan sesiyle çan sesini aynı seviyeye getirmeye çalışıyorlar.
Bazen kilise yeri alıyorlar, bazen kiliseleri onarıyorlar, bazen incil dağıtıyorlar, bazen ezanın sesini kıstırıyorlar, bazen camilere görevli atamalarını engelliyorlar, bazen camii yıktırıyorlar, TV ve medyada İslamı karalatıyorlar. Bakıyorsunuz, nüfus cüzdanından "dini İslam"dır kısmını sildiriyorlar. Okullarda din dersinin kaldırılmasını istiyorlar. Yetmez, Kur'an kurslarına kilit vurdurtuyorlar. İHL'nin önünü kestiriyorlar. Kamusal alan icad ettirip ayrım yaptırıyorlar. 28 Şubatları yaşattırarak beyin körelmelerini vicdan kirlenmelerini toplum katmanlarına yaydırıyorlar. Kimliksiz, hissiz, tepkisiz kalabalık yığınları oluşturuyorlar.
Misyoner faaliyetlerinin internet sitelerini taradığınızda karşınıza bayrağımızdaki yıldızı çıkarıp yerine gamalı haçın konulduğu görülecektir.
Son günlerde bayrağın Mersin'de çiğnenmesinin çoluk-çocuğun işi olamayacağını görüp kaşınması gereken milliyetçilik duygusuna vurgu yapılarak seksen öncesi günlere özlem duyulduğunun gözden kaçırılmamsı gerekir.
Dahili ve harici misyonerlerin çalışmalarıyla ve de dayatmalarıyla Türkiye üzerinde Büyük Helen İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Pontus Devleti, Büyük Ermenistan kurma hevesleri açıkça sezilmektedir.
Emniyetin istihbarat raporlarına göre, Karadeniz Bölgesi'nde:Pontus, Güney Doğu'da: Keldanilik, Yezidlik, Yahudi ve Hristiyan Kürdistan, Doğu Anadolu'da: Ermenilik, Ege ve İstanbul'da: Hristiyanlık işlenerek bu toprakların onların atalarının olduğunu ve aslen buralarda yaşayanların da müslümanlıktan gelmediklerini ve atalarına saygısızlık yaptıklarını süslü, güzel ifadelerle işlemeye çalışmakta oldukları belirtilmektedir.
Baktığınızda AB uyum yasaları çerçevesinde bu işler aleni yapılırken, yabancılara toprak satışı, frekans tahsisi, ikiz yasaların varlığı, zina ve homeseksüel yasası, okullarda bazı kelimelerin yasaklayan genelgeler, ezan sesinin kısılma girişimleri devam etmektedir. Bunlar vatanın bütünlüğünü mü sağlıyor. Yoksa dahili ve harici misyonerlerin işine mi yarıyor? Sorusunun cevabı verilmelidir.
Oysa biliyoruz ki; Lozan anlaşmasına göre Türkiye'de kilise açmak, tamir etmek, mal, mülk devri ve bağışı yasak. Neler oluyor dahili ve haricilere? Bu ne cesaret? Ülkemizin başkenti Ankara'yı haç şeklinde dört kiliseyle kuşattıklarını sağ duyulu medyadan okuyoruz. İstanbul'da bir çok kilise evler açılıyor.
Gazetelerde çarşaf, çarşaf demeçler veriyor dahili ve harici misyonerler. On yılda şu kadar genç bizlere katıldı diye. Ardından onlarca İncil dağıttık diye övünüyorlar. Ama Gazi Mustafa Kemal, Bursa'da Amerikan Koleji'nde bir kız öğrenciyi Hristiyan yaptılar diye bu okulu kapattırmıştı.
Yine Gazi bunlara "Defolun Yahudi uşakları" diye kovalamamış mıydı? Bizimkiler şimdilerde G.Soros'dan övgü alıyorlar. Ve tabii; Başbakan cesaret ödülünü de boşuna takmamışlardı..
28 Şubat sonrası ülke nasıl talan edilmişti hepimiz buna şahit olmuştuk. Değerler nasıl çarçur edilmişti. Kimler istemişti acaba?
Durup dururken dillere dolanan redd-i miras neyin açılımıydı? Milli görüş niye yok sayılmaya ve sulandırılmaya çalışılmıştı?
A.Gül Temmuz 2001'de Hürriyet Gazetesi'nde "Artık realistiz. Dinci partisi de olmayacağız. Dindarların partisi de olmayacağız" Diyerek kimlere yaranmıştı?
Dinler arası diyalogcuların bugün vicdanları nasıldır bilemeyiz ama şu gidişattan dolayı veballeri çok ağırdır.
Hak-batıl mücadelesi devam ediyor. Bu mücadelede herkes yerini ve ayarını ortaya koyuyor. Bu mücadele kolay olmayacak elbet. Nuh'un(a.s.) gemisi kutlu yükünü alıyor!…
[1] www.sonsayfa.com
[2] 05.10.2004 / Vatan / Acayip Bir İş

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Tarihten günümüze hak davaya katılmış belli mevkilerde görev almış,farklı teşkilatlarda cemaatlerde bulunmuş olduklarını anlarken Hakkın…
YA RAAAB! Zalim i*rail in yıkılışını neolur nasip eyle... Zalimlerin sonunu nasip eyle... Müslümanım diyenler…
MİLLİ ÇÖZÜM' Ü TAKİP EDENLER OKUYANLAR ÇOK ÖNCESİNDEN OLABİLECEKLERİ OKUYUP ÖĞRENDİKLERİ İÇİN ŞAŞKINLIK İÇİNE DÜŞMÜYORLAR!..…
YAKINDA AĞLAYACAK; ERBAKAN'IN TEKNOLOJİ HARİKALARIYLA KENDİ SOYSUZ SAHİPLERİNİ HAŞLAYACAK VE SALTANATININ YIKILIŞINA BÜYÜK ŞEYTAN İSRAİL!..…
Yazının ana konusunda bahsedilen kesimlerinTürkiyedeki tanım karşılığı, genelde "Kent - Soylu" kavramları üzerine dönmektedir..Bu kesimlerin…
"...Ey hâlâ Hamas’ı suçlayan Ve şanlı vatan savunmasına sataşan Sütü bozuk takımı!.. Özünüz karardığı gibi…
Hamas'ın ve Adil Düzen'e inanan tüm müslümanların zaferini müjdeleyen marş olacak nitelikte bu şiir için…
Ne yazık ki bazı çevreler hala bu pakradunilerin varlığını ve tehlikeli faaliyetlerini küçümseyici yazılar yazarak…
AKP-MHP İYİ POLİS KÖTÜ POLİS ORTAKLIĞI KİME HİZMET ETMEKTEDİR..! İş başına geldiği yıldan beri Filistin…
ÖZELLİKLE MİLLİ GÖRÜŞÇÜYÜM DİYENLERİN BU PAKRODİNLERİ İYİ TANIMASI GEREKİR Kİ, NEREDE DURACAKLARINI BİLSİNLER. BU KİŞİLERİ…