YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691d7133cbd14
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 1
Bugün : 5093
Dün : 39415
Bu ay : 770532
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45174353
IP'niz : 18.97.9.169

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

11 Eylül sonrası Müslümanlara ve özellikle Araplara karşı koparılan yaygaralar ve önyargılar yüzünden, Amerika ve Avrupa piyasasından çekilen 1 Trilyon dolara yakın körfez parası, şimdi "Yeşil sermaye" diye İslam ülkelerine akacakmış… Bunun için Dubai'de DIFX adında yeni bir borsa yapılanmış… Ama şu garipliğe bakın ki, bu yeşil sermayeli borsanın başına Nasdag Borsasının eski patronu Yahudi asıllı Lynton Jones atanmış…

Bu yeni Körfez Borsasının CEO'su ise eski Brüksel Borsasının eski ceo'su yani Yahudi asıllı Steffen Schubert olacakmış… İşte referans gazetesinin haberi:

 

Arap dünyasının Hong Kong'u ve Londra'sı olma hedefiyle yola çıkan Uluslararası Dubai Borsası 26 Eylül'de iki yıldır bu proje üzerinde çalışmalar yürüten CEO Steffen Shubert (solda). İdari Direktör Ömer Bin Süleyman ve Borsa Başkanı Lyton Jones tarafından açıldı.

Dubai Borsasının kozu  ( Yahudi Asıllı )Avrupalı yöneticileri!

"Yabancı yatırımcılara kısıtlamaların tamamen kaldırıldığı yeni Uluslararası Dubai Borsası, Nasdaq gibi borsalardan kadrosuna kattığı yöneticilerle dev fînansal merkezlere meydan okuyacakmış.

Körfez bölgesi­nin finans merkezi olarak bilinen Du­bai'de, yabancı yatı­rımcıların iştahını kabartan yeşil sermayenin sahip olduğu petrodolarlara daha kolay ulaşılabilmesi­ni sağlayacak yeni bir borsa fa­aliyete geçti. Şimdi Körfez, DIEK ile ikinci bir "Londra Borsası"nı topraklarında büyütmeye hazır­lanıyor. Bünyesinde işlem göre­cek olan şirketlere uluslararası bir oyuncu olma fırsatı verecek olan DIFX, kote olacak şirket­lerden yerel borsalarla karşılaş­tırıldığında hisselerinin çok da­ha az bir bölümünü halka aç­masını talep ediyor.

Yerel borsalarda yabancı yatı­rımcılara getirilen kısıtlamaları ise tamamen kaldırıyor. Türki­ye'deki şirketler ise DIFX'in Or­tadoğu bölgesinin finansal mer­kezi olma yolundaki en büyük taliplerinden biri olarak gösterili­yor. DIFX borsasına açılmak için en fazla başvurunun ise Ürdün­lü, Hindistanlı ve Güney Afrikalı şirketlerden gelmesi bekleniyor. DIFX'in önemli bir özelliği ise yönetici kurulunda "Batı" tec­rübesinin konuşturulacak ol­ması. Dünyanın en büyük borsalarından esinlenerek QIFX'i oluşturan takımın başında dün­yanın en büyük teknoloji şirketlein izlendiği Nasdaq Borsası'nın eski yöneticisi Lynton Jones geliyor.

1 trilyon doları aşan varlık

Jones'un borsa başkanı olarak görev yapacağı DIFX'in CEO'su olarak ise Brüksel borsasının eski CEO'su Steffen Schubert yer alıyor. DIFX'de işlem görmek iste­yen şirketler toplam sermayeleri­nin en az yüzde 25'ini borsaya açmak suretiyle dünya çapındaki yatırımcıları kucaklama fırsatı ya­kalayacak. DIFX böylece, yaban­cı yatırımcılara getirdiği kısıtlama­lar ve yüzde 50'lik katılım zorun­luluğu nedeniyle tam anlamıyla uluslararası çapta bir finans plat­formuna dönüşemeyen Dubai Fi-nan Merkezi (DFM)'ne alternatif olacak. Uzmanlar, DIFX'in bölge ülkelerdeki borsalara bir rakip ol­maktan ziyade daha çok onları tamamlayan bir unsur işlevi gö­receğini savunuyor. Uluslararsı ticaretin önemli merkezlerinden biri olup Hong Kong ve Singa­pur'dan sonraki en büyük ihra­cat merkezi konumunda bulu­nan Dubai'de işleme başlayan DIFX, bulunduğu konum saye­sinde serbest ticaret bölgelerinde faaliyet gösteren 3 bin çok uluslu ve bölgesel şirketin de ilgisini çekiyor.[1]

Hurmalı İftar Peşkeşi

Şeyh Hazretleri, İstanbul'a 5 milyar dolar tutarında yatırım yapacakmış! Peki nasıl yapacak?

Kentin göbeğinde, en değerli yerlerdeki kamu arazileri kendisine verilecekmiş. Şeyh buraya gökdelenler dikecekmiş!

Arazileri kim verecek? İstanbul'un AKP'li Büyükşehir Belediyesi, Karayolları, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü ve öteki kamu kuruluşları.

Peki bu iş için başka yerlerden teklif alındı mı? İhale açıldı mı? Peşkeş öteki taliplere duyuruldu mu? Başkalarının da bu işe girip fiyat vermesinin yolu açıldı mı?

Hayır!

Her şey gizlice ve el altından, Dubaili için hazırlandı.

Vallahi Türkiye'de çok şeyler gördük, çok şeyler yaşadık da, Dubai şeyhine sağlanan şu son peşkeş gibisini doğrusu az gördük.

Bunların hesabı çok yakın bir gelecekte Yüce Divan önünde görülecek.

İstanbul'un göbeği, en değerli yerleri hiç çaktırmadan, kimseye haber vermeden, ihale açılmadan, hurmalı iftar sofrasında birdenbire ve gizlice Dubai şeyhine armağan ediliyor.

Şeyh El Maktum Hazretleri at yarışı meraklısı imiş. İngiltere'de at yarışlarına öyle yüksek paralar basarmış ki, adına özel tahtalar açılmış. İstanbul'a dikeceği gökdelenlerin yüksekliği 650 metre olacakmış. Bu bir dünya rekoru imiş.

Hükümete övgüler düzmekle ünlü Sabah Gazetesi dün başlıklar atmış: ‘İstanbul sekizinci tepeye kavuşuyor… Keşke 4 şeyh gelse, cari açık kapanır…'

Vallahi helal olsun, yağcılığın böylesi az görülür.

Dünkü Tercüman Gazetesi'nin manşeti ise ‘El Maktum piyangosu'.

Türkiye'ye piyangonun büyük ikramiyesi isabet etmiş!

Şimdi sırada Umman Sultanı, Kuveyt Emiri, Suudi Arabistan Kralı gibi şeyhleri ayarlamak var! Onlarda para, bizde arazi bol. İhalesiz mihalesiz, hiç kimseye çaktırmadan verirsin en değerli arazilerini onlara, hurmalı iftar sofralarında işi bağlarsın, malı götürürler.

Zaten mübarek ayda ne olacaksa iftar sofralarında olacak. AB yetkilisi Kayseri'de iftar sofrasına oturtuluyor, adama kola-lokum veriliyor. 12 Ekim günü Alman Başbakanı gelecekmiş, bizim Başbakan onu da iftar sofrasına oturtacakmış!

Ama bu işler parayla değil, sırayla! Hıristiyan kesimler de günü gelince bizimkileri kiliselerine çağıracaklar. Bizim hükümet erkánını oralarda ayinde izlemek çok hoş olacak! O zamana kadar AB'nin baskısıyla papaz okulunu da açmış olurlar, hep birlikte mum yakıp dua ederler. ‘Medeniyetler buluşması' böyle olur!

Dubai Şeyhi Hazretleri, İstanbul'a özellikle 3 Ekim sonrasında gelmiş, gizli anlaşmayı AB nedeniyle imzalamış. Zaten bundan sonra Arap sermayesi Türkiye'ye akarmış!.. Çünkü bu şeyh takımı, AB'ye çok hayranmış.

İyi de, bunlar arazi sotalamak, rant elde etmek için niye öteki AB ülkelerine gitmiyorlar?

Niye masaya oturup örneğin Paris, Roma, Londra, Berlin, Atina gibi AB ülkelerinin binlerce belediyesiyle anlaşmalar imzalamıyorlar? O belediyelerin kafası çalışmıyor mu? Onların kazanca ihtiyacı yok mu?

Eğer bu işlerde o ülkenin kazanacağı para varsa, o ülkeler, o belediyeler enayi mi?

Şeyh Hazretleri, ‘kendisine bol kazanç, tek taraflı avanta' görmediyse, niye bize geliyor da oralara gitmiyor?.. Gidemez, çünkü onlardan alacağı yanıtı, böyle tek taraflı rantı kimseye yedirmeyeceklerini bilir.

Sömürgeler hariç hiçbir ülkenin toprakları, paha biçilmez kent arazileri, tesisleri, fabrikaları, limanları, birilerine böylesine -bizdeki gibi- peşkeş çekilemez.

Hem de gizlice!.. İhalesiz!.. Kimseye duyurmadan, haber vermeden!..

‘Aktif pazarlama yapıyoruz… Parayı veren düdüğü çalar… Para gelsin de nasıl gelirse gelsin, biz günü kurtaralım… Ne bulursak babalar gibi satarız!..' Türkiye bu kafalarla yönetilemez. Böyle şey olmaz.

Eğer olursa, günün birinde hesabı mutlaka sorulur… Ve sorulacak.[2]

Dubai Prensi'yle İmza Galataport'tan beter!

CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Türkiye Galataport ihalesini tartışırken, gündeme şimdi bir de Dubai Prensi'yle imzalanan 5 milyar dolarlık anlaşmanın geldiğini belirterek, ‘Sözü edilen arazilerin çoğu Hazine'ye ait. Buraları ihalesiz belediye bile alamaz. İhalesiz almaya kalkarlarsa suç işlerler. Bu anlaşma Galataport ihalesinden daha öte bir iş' dedi.

CHP Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Defterdarlık da yaptığı İstanbul için Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı bir törenle Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş'ın Dubai Prensi El Maktum'la imzaladığı anlaşmada yer aldığı belirtilen projelerin, ‘tartışmalı' olduğunu, mevcut şartlarda sözü edilen arsalar üzerine inşaat yapılmasının ‘suç' olduğunu vurguladı. Hamzaçebi, ‘İstanbul Belediye Başkanı Dubaili bir firma ile anlaşma imzalıyor, şu, şu arsalar diye örnek veriliyor. Bugün Galataport tartışılıyor ama sonuçta o bir ihaleydi. Söz edilen bu projeler çok daha sıkıntılı bir olay' dedi.

Arsalar Hazine'nin:

Başbakan'ın örnek olarak gösterdiği projelerden bazılarının Hazine'ye ait arsalar üzerine düşünüldüğüne dikkat çeken Hamzaçebi, şunları söyledi: ‘Benim bildiğim Kartal Çimento Fabrikası'nın arsası Hazine'ye ait. Oranın çok büyük bir bölümü yeşil alan ve imar planı yok. Levent'teki eski İETT garajı arsasının yine bir bölümü Hazine'nin. Zincirlikuyu'ndaki Karayolları arsası da Hazine ile Karayolları'nın. Bu arsa yapılan bazı düzenlemelerden dolayı 1 Ocak'tan itibaren tümüyle Hazine'nin olacak. Belediye şimdiden Dubaililerle yaptığı anlaşmalara bu arazileri koyuyorsa suç işliyor. Kendisinin olmayan araziler üzerinde tasarruf sahibi de olamaz.'

İhale Yapılmalı:

Yasal olarak Hazine'nin belediyelere doğrudan devir yapamayacağı gibi doğrudan satış da yapamayacağını belirten Hamzaçebi, bu durumda ihale yapılması gerektiğini vurguladı. İmar planı olmayan araziler üzerine bu tür projeler de geliştirilemeyeceğini ile getiren Hamzaçebi, örnek olarak Kartal'daki araziyi göstererek, şöyle konuştu: ‘Bu arazi yeşil alan olarak görünüyor. 3194 sayılı İmar Kanunu'na göre, imar değişikliği yaplamadan Hazine'nin bu şekliyle ihaleye çıkması olmaz. Önce imar planının çıkması, ardından da ihalenin yapılması lazım.'

Özel Kanun mu:

Bu şartlar altında sözü edilen bu projelerin nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda ‘Bu şartlarda tek çözüm, özel kanun çıkartmaları' diyen Hamzaçebi, Dubai Prensi El Maktum'un şirketi olan Dubai International Properties (DIP) ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan 5 milyar dolarlık anlaşmanın sadece bir ‘niyet anlaşması' olabileceğini kaydetti.

Sembol Gereksiz:

Hamzaçebi, İstanbul'un yeni sembol aramaya ihtiyacı olmadığını belirterek, şunları söyledi: ‘İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul'a yeni semboller düşünüyor. Önce ‘Mevlana heykeli' dedi, sonra Haliç'e dev bir köprü yaptırmaktan söz etti. Şimdi de kule diyor. İstanbul'un bu tür sembollere ihtiyacı yok ki, İstanbul'un silueti zaten bir sembol.'

Sermaye Getiren Adamın Namaz Kılması Suç mu?

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Siirt Meydanı'nda halk hitap ederken, Dubai Veliaht Prensi Şeyh Muhammed Bin Raşit El Maktum'un gelişiyle ilgili olarak atılan ‘5 milyar dolarlık Teravih' başlığı konusunda serzenişte bulundu.

Erdoğan, şunları söyledi:

Çok Çirkin Şeyler Oldu

Müzakere sürecinin arkasından Dubai heyeti geldi. Önce İstanbul'da olmak üzere birçok yatırımlar yapacaklarını dile getirdiler. Fakat, çok üzücü, çok çirkin şeyler oldu. Gazeteler, 5 milyar dolarlık teravih namazı diye başlık attılar. Biz fellik fellik dünyayı dolaşıyoruz, yabancı sermaye Türkiye'ye gelsin diye.

Namaz Kılıyorsa Suç mu:

Bu sermaye getiren insan, Başbakanla namaz kılıyorsa, teravih kılıyorsa suç mu işliyor? Bu o insanlara saygısızlık. Niye gelip 5 milyar dolarlık yatırım için namaz kılsın. Bunlar şecaat arzederken sirkatin söyler. (Yiğitliğinden bahsederken hırsızlığını söyler).

Hatırlayamadım, Sonra Söyledim:

Bire on rakam veriyor spekülasyonlar başlıyor. Başbakanlık'ta mı görüştü, başka bir yerde mi görüştü? Başbakanlık'ta görüşmedim. Hatırlayamadığım noktalar oluyor. Daha sonra bunları açıkladım. Ben herkesle görüşürüm, kim olursa olsun görüşüyorum.

Herkese Düşmansın:

Yahudi sermayesi gelmiyor, düşmansın, Arap sermayesi geliyor düşmansın, Batılı geliyor ona da düşmansın. Ya Allah aşkına sen kime dostsun, bunlarla nereye gidersin? İşşisize nasıl iş bulacağız, nasıl yatırımları artıracağız onun derdindeyiz, bunlar onun derdinde. Bunlara sorun hayatında bir koyun güttün mü? Yok.

Şimdi merak ediyoruz: Siyonist güdümlü yeşil sermaye ye sahip çıkanlar acaba ERDEMİR'i alan OYAK' tan niye gıcık alıyordu?!…

Zaman Gazetesine göre:

"Yatırımcı ‘Oyak'ın tecrübesi yok' diye Erdemir'den çıkıyor"muş

Erdemir ihalesinde 2,77 milyar dolarla en yüksek teklifi Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun (Oyak) vermesi, ‘sanayinin devi yerlide kaldı' şeklinde değerlendirilirken, dün Borsa'daki hareketlilik kafa karıştırdı.

Yüzde 46'sı için verilen fiyatın Borsa'daki Erdemir hisselerine tavan yaptırması bekleniyordu. Ancak Erdemir'de satış baskısı gün boyu sürdü. 9,90'dan güne başlayan hisse yüzde 10,56'ya yakın değer kaybıyla 8,05 YTL'den kapandı. Hissedeki düşüşü ‘sürpriz değil' diye yorumlayan Borsa uzmanları, Oyak'ın çelik sektörü dışından bir isim olmasının yatırımcıyı endişelendirdiğini kaydetti. Kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor's da ihale sonrasında Erdemir'in ‘BB-' olan kurumsal kredi notunu negatif izlemeye aldı.

İhalede elenen dünya çelik devleri Mittal ve Arcelor'un da Erdemir kâğıtlarını elden çıkardıkları yönündeki haberler küçük yatırımcıdaki paniği artırdı. Yüzde 8,61'e karşılık gelen 23 milyon lot Erdemir hissesi tutan Mittal'in bunun yarıya yakınını sattığı belirtiliyor. Önceki gün ihale nedeniyle işleme kapalı kalan Erdemir hisseleri dün sabah ilk seans açılışında yüzde 10 primle tavan fiyat olan 9,90 YTL'den açıldı. Ancak bu noktadan gelen yoğun satışlar hisseyi kısa sürede 8 YTL sınırına kadar çekti. İkinci seans içinde hisseler taban fiyatı 7,85 YTL'ye dek gerileyerek bu noktadan sonra yatay bir seyir izledi. Ekspres Yatırım Araştırma Müdürü Haldun Alperat, "İhaleye giren iki stratejik yatırımcının Ereğli'de hissesi vardı. Ya onlar hisselerini satıyor veya onlar satacak diye diğerleri satıyor, hisse de bu yüzden düşüşte." dedi. Raymond James araştırmadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ayşe Kanıöz Moroz da, "Mittal ve Arcelor, özelleştirme ihalesini kazanacakları beklentisiyle bu hisseleri toplamışlardı. Ancak şimdi hisseye en azından yüzde 10'luk bir satış gelebileceği endişeleri var." diye konuştu.

Uzmanlara göre yatırımcılar Erdemir'in yerli bir grup yerine dünya çelik piyasasında küresel bir oyuncu olan bir gruba gitmesini daha çok istiyor ve bekliyordu. Böyle bir dev şirketin Erdemir'e daha çok katma değer katabileceğine ve Oyak'ın sektördeki tecrübe ve teknik bilgi birikiminin sınırlı olduğuna işaret eden uzmanlar, ihale bedeli yüksek olmasına rağmen kağıtların düşük kaldığını söyledi. Bir analist, "Oyak'ın Ereğli'ye ne kadar katma değer sağlayabileceği konusunda şüpheler var. Yoğun rekabetin yaşandığı küresel çelik sektöründe pek tecrübesi yok. Otomotiv bağlantısı aracılığıyla sektörden mal alıyor, ancak Ereğli'ye daha ucuza hammadde sağlayacak bir sinerji üretebileceği hakkında sorular var. Yabancı bir ortak alırsa o zaman beklentiler değişebilir." diye konuştu. Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, ihaleden sonra yaptığı açıklamada, ortaklığa gidip gitmeyecekleri sorusunu, "Her türlü konuyu düşünmek durumundayız." diye cevaplayarak kapıyı açık bıraktı. İhale sonucu, Rekabet Kurulu görüşü alındıktan sonra nihai onay için Özelleştirme Yüksek Kurulu'na gönderilecek.

Kredi Notu Düştü

Uluslararası derecelendirme kuruluşu Standart & Poor's, Erdemir'in ihale öncesi (BB-) olan uzun vadeli kurumsal kredi notunu negatif izlemeye aldığını açıkladı. S&P analisti Olivier Beroud, "Kredi izleme durumundaki değişiklik, Erdemir'in yüzde 49'luk payının Oyak'a satılmasının ardından yapıldı. Revizyon ayrıca Erdemirin Türk hükümetine ait yüzde 49'luk payının satılmasının ardından ileriki dönemlere yönelik operasyonel stratejisi ve finansal politikasına dair belirsizliği de yansıtmaktadır." dedi.

S&P'ye göre, belirli kararlarda ÖİB'ye oy hakkı tanıyan altın hisse oluşturulmasına karşı açılan daa, şirketle ilgili belirsizlikleri arttıran önemli bir etken oldu. Ayrıca Erdemir ve Erdemir'in % 91'ne sahip olduğu iştirakı İsdemir Genel Müdürlerinin istifası da kredilendirme şirketinin kararında etkili oldu bu ve bağlı etkenlerin Erdemir'in notlarını ne kadar etkileyeceği konusunu ise şirketin stratejik öneminden yeni sahiplerine kadar bir dizi etkene bağlı olacağına kaydeden S&P, Erdemirin bir Türk şirket tarafından satın alınmasını kredi notlarını ülke riskleriyle sınırlanması nedeniyle lot artırımına neden olmayacağına ifade etti.

Sahiplik yapısındaki bu değişikliğin Erdemir'in operasyonel stratejisi ve mali politikaları üzerinde olumsuz etki doğurabileceğini savunan Beroud, bu sebepten Erdemir'i negatif izlemeye aldıklarını kaydetti. Beroud, "Kredi izlemesi, S&P'nin Erdemir'deki gelişmeleri izlemesi ve Oyak'ın stratejisini anlamasına bağlı olacak." dedi.

İhaledeki Teklif Piyasa Değerini Geride Bıraktı

Ödenmiş sermayesi 487,9 milyon YTL olan Erdemir'in toplam piyasa değeri, 3 Ekim'deki kapanış fiyatı olan 9,00 YTL baz alınırsa 4,39 milyar YTL (yaklaşık 3,2 milyar dolar) seviyesindeydi. Bu da Oyak tarafından alınan yüzde 46,12'lik kısmın 2,03 milyar YTL (yaklaşık 1,5 milyar dolar) piyasa değerine sahip olduğunu gösteriyor. Oyak'ın teklifi bu miktarın yaklaşık yüzde 84 üzerinde bulunuyor. Bu teklife göre Erdemir'in toplam değeri de 6 milyar dolara denk geliyor.

Hıyar Turşusuymuş Çelik Üreticisi Olmuş'muş

Ne Deve Ne Kuş'muş

Maları parası pulu "devlet malı" sayılan bir holding.. "bürokrasi şirketi, bir zümre şirketi"

Onun için bu özelleştirme değil zümreleştirme.

-Devletin (yani kamunun) Erdemirin "özelleştirilmesi"nden OYAK zaferle çıktı.

Şimdi; milli, kamu, devlet, özel, şirket, özelleştirme, devletleştirme, asker gibi kavramları aklınızda tu­tun; tutmayın, aklınızda dolaştırın ve şu kanun maddesine bakın:

"Kurumun her çeşit malları ile gelir ve alacakları, devlet malla­rı hak ve rüçhanlığmı haizdir. Bunlara karşı suç işleyenler, devlet mallarına suç işleyenler gibi takibata tutulur."[3]

Ne anladınız?

"Özelleştirme" ye katılan, "özel­leştirilen" kamu şirketini alan, la­kin kendisi, malları parası pulu "devlet malı" sayılan bir holding var.

Kuruluşunda ve yaşamasında ana kaynak, diğer memurlar gibi "dev­let memuru" olan subaylar, astsu­baylar… bir de Milli Savunma, Jan­darma, OYAK bünyesinde çalışan­lar.

Yani, her memur gibi milyonlarca vergi mükellefinin vergileriyle olu­şan maaş bütçesinden aylık alır­ken, bunun yüzde 10'unu kaynağın­da OYAK'a aktaranlar.

Ne "kamu şirketi", ne de "özel şirket"; karşımızdaki "özel bir şir­ket"!

1961'den 2001'e kadar bilanço bile açıklamayan, 40 yıl sonra "şeffaflaşma" kararı alan…

Başta kurumlar vergisi, birçok vergiden kendisi ve üyeleri muaf bir şirket.

"Özelleştirmede özelleştirileni özelleştiren" OYAK'ın Genel Kurulu mesela, Milli Savunma Bakanı, Mali­ye Bakanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Jandarma Ge­nel Komutanı gibi üyelere…

Temsilciler Kurulu, "birlik ve mü­esseselerdeki komutan ve amirle­rin tespit ettiği, birliklerde vazifeli daimi üyeler", yani görevdeki su­bay üyelere sahip.

Yönetim kurulunun 7 üyesinden üçü Silahlı Kuvvetler'den.

Holding genel kurulunun ve tem­silciler kurulunun otomatik başka­nı, Milli Savunma Bakanı.

Garip   ama gerçek: Batı'da eleşti­rildiği üzere, Dev­let protokolünde Milli Sa­vunma Bakanı'nın önünde olan Genelkurmay Başkanı, OYAK kurullarında ancak bakanın yokluğunda başkan, yani bir adım geride. En azından kağıt üstünde böyle.

Yine de, ister "sivil" önde olsun, ister "asker"; OYAK ne bir özel şir­ket, ne bir kamu şirketi.

O bir "devlet şirketi, bürokrasi şirketi, devletin içinde bir birim, bir kısım, bir bölüm, bir zümre şirketi."

O yüzden; OYAK Erdemir'i alın­ca, "özelleştirme" olmuyor.

Yabancılara kaptırılmadığı için Er-demir, elbette "milli" kalıyor.

Ama, yanlış ifadeyle "devlet şir­keti" denen bu kadim varlıklar, as­lında "kamu şirketi".

Yani, bütün halka ait. Herkese ait.

Bu "kamu" şirketini "hükümet" özelleştirerek "devletin bir zümre­si" nin, sosyal güvenlik şirketi diye kurulan ama "kapitalist bir holding ve fon" olan kurumuna satıyor.

Bir ailenin olacağına, 223 bin üyenin olmasını, yabancıların ola­cağına milli kalmasını benimseyebi­lirsiniz; lakin "özelleştirme" de­ğil, "kamunun bütünü" nden kopa­rarak "zümreleştirme" demelisi­niz.

"Halka açık olmayan" nice özel­leştirmenin de aslında "kişileştir­me" olması gibi.

Bu garip durumun hiç dert

edinilmeyen bir yansıması da şu: Mesela 12 Eylül'de bir darbeyle "Türkiye'ye el koyanlar" radikal ve sert bir iktisadi ve anti-sosyal bir sosyal politika da benimsedi.

Benimserken, sadece "Türk Si­lahlı Kuvvetleri komuta kademe­si" değil, aynı zamanda büyük bir holdingin patronu, yöneticisi ve hissedarı da olduklarını hiç dü­şünmedik! Bir emeklilik fonunu bü­yük holding OYAK yapanlar, başka çalışanların, başka emeklilerin düzenini oymakta tereddüt etmedi.

Tasavvur edin: Patronunuz darbe yapıp devlete el koymuş ve ekonominin, iş hayatının kurallarını belirlemiş. Tasavvur etmeyin; çünkü biraz öyle olmuştu.

Aslında; hiçbir patron, hiçbir ik­tisadi zümre, misal kendisi Fran­sızlarla ortak otomobil üretip satarken, Almanya'da banka alıp işletirken, Avrupa mevzuunda hepimizin kaderine de pek karış­mamalı.

Bu da KDV rezaleti hatırlatması

Erdemir'de çalışan 7 bin 537 işçi var. İsdemir, Romanya'daki fabrika ve maden yatağıyla birlikte çalı­şan sayısı 14 bin 961 işçiye çıkıyor. (..) Bu kadar işçiy­le 3 milyon ton çelik üretmeye devam edecek. Çin'in daha geçen yıl kurduğu yeni çelik fabrikasında sadece 650 iş-xçiyle yılda 6 milyon ton çelik ürettiği göz önüne alınırsa – OYAK'ın ne müthiş bir dünya rekabetini göğüslediği anlaşılır. C.) Ayrıca bir nokta! OYAK'ın "tur­şucu hale gele­bilmesinin al­tında Türk halkının desteği vardı.

OYAK, özel bir kanunla kurulmuştu, subayların maaşından kesintilerle yaptığı ticaretten doğan kazancından ne gelir vergisi, ne/kurumlar vergisi, ne de KDV alınıyordu. Hatta,(..) OYAK pazarlarında satılan mallardan KDV alınmadığı halde, buradan alışveriş edenle­rin vergi iadesi aldıkları ortaya çıkmıştı. [4]

Yeniçerilerimizde esnaftı bir zamanlar

2 asır kadar önce… Tam tamına da yazabiliriz; mesela 1805'te bu ülke­nin en önemli sorunu yeni­çeri idi. Tâ 1826'ya kadar… Gayr-ı müslimden devşirilen ve bir zamanlar Osman­lı'nın medar-ı iftiharı olan yeniçeri, artık çerilikten zi­yade "ticaret" yapar hale gelmişti. Kışlasından sabah çıkıyor, şehre iniyor; alıyor-verivor, kepenk açıyor, ser-oi kuruyor, satıyor, sayıyor; ve tabii bu arada sivil aha­liye eli silahlı olmanın üs­tünlüğünü kullanıyordu. Te-pesi atınca kazan kaldırma­sı da eli silahlı olmasından-dı. Dilediği vezirin kellesini alıyor; Gene Osman gibi pa­dişahların bile ümüğüne il­mik dolayıp öldürebiliyor. Ben, buraya kadar zinhar farklı tarafları yazma­dım; ayniyle Cumhuriyet devri okul kitaplarından.. Ama şimdi hayal/kurgu faslı bana ait. Yeniçeri bu devirde olsaydı yine dükkanla, sergiyle, bak­kalla mı uğraşırdı? Otu­rup, yağ iskelesinde üç-beş teneke peynir satacağım diye mi beklerdi? Hiç san­mıyorum. Çağımız dev mar­ket zincirlerinin çağı… Kesin Migros, Tansaş falan gibi hatta onlardan çok daha büyük girişimlere imza atardı..

Atamaz mıydı? Atsa bile zaten, 1826'da olduğu gibi, bir "Vak'a-yı Hayriye" ya­ni hayırlı hadisenin eli kula­ğında mı olurdu? Bilemiyorum[5]


[1] Referans  / 09 10 2005

[2] Hürriyet / Emin Çölaşan

[3] (OYAK Ka­nunu madde 37)

[4] Vatan / Necati Doğru

[5] Abdullah Birisi

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Selman YÜCEL

Selman YÜCEL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...