YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6634828c83d9b
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 3
Bugün : 5139
Dün : 20782
Bu ay : 50522
Geçen ay : 737322
Toplam : 23566808
IP'niz : 18.223.196.59

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Niçin IMF politikaları kitleleri yoksullaştırmaktadır? 

Ülkemizde istatistiki rakamlar ekonominin büyüdüğünü ve milli gelirin arttığını gösterdiği halde niçin kitleler yoksullaşmakta ve geçim sıkıntısı artarak devam etmektedir?

 

Ekonomi politikalarının başarısı, kitlelerin üretimdeki payını artırarak refah düzeyini yükselmesiyle ölçülür. Ülkemizde iktisadi büyüme üretim artışından çok hizmet sektöründe meydana gelen değişmelerden kaynaklanmaktadır. Elde edilen hasılanın paylaşımındaki adaletsizlik sürekli arttığından kitlelerin yoksullaşması yaygınlaşmaktadır.  Milli gelirin nüfusa bölünmesiyle elde edilen kişi başına düşen gelir gerçek durumu yansıtmamaktadır. Çünkü bu işlemde sayıları hızlıca artan dolar milyarderleri ile asgari geçim düzeyinde ücret alan ve işsizler aynı kabul etmektedir. Elde edilen netice gelir dağılımındaki adaletsizliği yansıtmamaktadır.

Anadolu'yu gezen ve kitlelerle yüz yüze görüşen herkes ülkemizde yoksullaşmanın yaygınlaştığını fark edecektir. Mevcut ekonomi politikası ülkemizde kitleleri işsiz bırakarak ve halkın alım gücünü kısarak yoksullaştırmaktadır. Ülkemizde IMF'nin genel çerçevesini belirlediği iktisat politikaları üretime ağırlık veren insan merkezli politikalar değildir. Bu politika, ülkemize borç para verenlerin borcunun ödenmesini güvence altına almayı amaçlamaktadır. Borç ana parasını ve faizinin vaktinde ödenmesini güvence altına almayı amaçlamaktadır. Bu politikaların insan boyutu çok zayıftır. Bundan dolayı bu politikalarla, halkımız işsiz bırakılmakta ve kitleler yoksullaştırılmaktadır.

Yoksullaştıran para politikası

Ülkemizde para politikasının çerçevesini IMF belirlemektedir. Türkiye'de Merkez Bankası (MB) başkanının değişmesi fazla bir şey değiştirmemiştir. Çünkü gelen her yeni başkanın esas görevi, eski başkanların yaptığı gibi IMF'nin belirlediği para politikasını uygulamaktır. Merkez Bankası, IMF'nin izni olmadan cari para politikasını değiştiremez. Merkez Bankası Türkiye'deki kamu kurumları karşısında bağımsızdır. IMF'ye karşı ise bağımlıdır. 

Para politikası dış mihraklara bağlı bir ülkenin siyasi bağımsızlığının bir bakıma ipotek altında olacağı ileri sürülebilir. Milli egemenliğin simgesi olan paranın ekonomik işlevlerini belirleyen para politikasını dış mihrakların isteğine ve iznine göre değiştirmek gerçek bağımsızlığı gölgeleyen bir tasarruftur. T.C. Hükümeti, IMF'nin onayı olmadan para politikasını değiştirme yetkisine sahip değildir. Para politikaları hem üretimi, hem de paylaşımı etkilemektedir. Mevcut para politikaları talebi daraltmaya yöneliktir. Bu politika ile kitlelerin alım gücü kısılmakta ve milli gelirin önemli bir bölümü faiz yoluyla iç ve dış rantiyeciye aktarılmaktadır.

IMF'nin çerçevesini belirlediği para politikası ülkemizin gerçekleri ile bağdaşmamaktadır. Yüksek faiz politikasıyla kamu bütçesinin neredeyse üçte biri faiz ödemelerine ayrılmaktadır. Bu faiz yüküne ilaveten GSMH'nın % 6.5 faiz dışı fazlalık olarak belli bir hesapta toplanması toplam talepte önemli daralmalara yol açmaktadır. Cari reel faiz oranlarının yüksek olması, dar gelirlinin geliri düzeyinin düşüşüne ve alım gücünün daralmasına ortam hazırlamaktadır. Yüksek reel faiz oranları yatırım hacminin daralmasına ve üretim artışının azalmasına ortam hazırlamaktadır. Her ekonomide yüksek faiz oranları, kredi maliyetlerini yükselttiği için yatırımcıyı yatırım yapmaktan alıkor. Toplam yatırım hacminin küçülmesi hem istidam imkânlarını daraltır, hem de kitlelerin alım gücünü zayıflatır.

IMF'nin telkinlerine uyan iktidar, kamu bütçesi içindeki yatırım payını % 5 dolayına düşürmüştür. Amortisman oranını % 10 kabul edersek, bir ekonomide yatırımın bütçe içindeki payının yüzde 10 dolayında olması, hiç yatım yapılmaması anlamına gelmektedir. Çünkü amortisman oranındaki yatırım, eskime ve yıpranmaların karşılığıdır. Ülkemizde kamu yatırımların toplam payının yüzde beş dolayında olması bir bakıma ekonominin geriye gidişinin bir göstergesi sayılabilir. Bu durumda bir yatırım açığı söz konusudur. Yapılan yatırım amortisman oranının yarısı kadardır.

Geçenlerde Sanayi ve Ticaret Bakanı sayın Ali Coşkun, IMF'nin dayatmalarıyla KİT'lere yatırım yapamadıklarını dile getirmiş ve mensup olduğu hükümeti adeta eleştirmiştir. Sayın Bakan kitlelerden gizlenen bir gerçeği dile getirmiştir.

İşsizlik, kitleleri yoksullaştırır

Yarımları azaltan mevcut para politikası, yatırım hacmini daralttığı için işsizliği artırmaktadır. Emek arzı bir bakıma zenginliğin ve servetin kaynağıdır. Çalışacak yaştaki insana iş bulunursa tüketimi aşan ölçüde üretim yapar. Kendini ihtiyaçlarını karşılayacak gelir sahibi olur. İhtiyacından fazla yaptığı üretimle toplam hasılaya ve tasarrufa katkıda bulunur. İşsiz insan üretime katkıda bulunmadığı gibi üretimden tüketimi kadar pay aldığından kişi başına düşen gelirin azalmasına yol açmaktadır.

İşsizlik yoksulluğun kaynağıdır. Mevcut IMF patentli para politikası, yatırım hacmini daraltarak işsizliğin artmasına ve toplumun yoksullaşmasına ortam hazırlamaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçimi vesilesiyle milli egemenlikten söz etmekteyiz. Milli egemenliğin yasal olmayan mihraklarla paylaşılamayacağını haykırıyoruz. Fakat Milli egemenliğin bir yansıması olan para politikamızın IMF tarafından belirlenmesiyle yeterince ilgilenmiyoruz. Bu çelişkiden ülkemizi kurtarmaya çalışmak, milli egemenliğe ve milli bağımsızlığa inanan herkesin görevidir.

Milli egemenliğin sahibi millettir. Milletin rıza ve iradesi olmadan milli egemenlik kısmen de devredilemez ve paylaşılamaz. Hastalarımızın hastane masraflarını karşılamaya yönelik bütçe harcama kalemlerinin miktarının da IMF tarafından belirlendiği bir ülkede milli egemenliğimizin ipotek altına alındığını ileri sürenlere nasıl cevap vereceğiz? Oylarımızla iktidara taşıdıklarımıza bu soruyu sorma zamanı hâlâ gelmedi mi?[1]

Bir devlet nasıl parçalanır?

Osman Baydemir Diyar A.Ş. ile dolar milyoneri olacak!

Diyarbakır'da Büyükşehir Belediyesi'nin kurduğu Diyar A.Ş., doğalgaz dağıtımından mühendisliğe, ulaşımdan kültür hizmetlerine kadar pek çok alanda faaliyet yürütüyor. Bir ayda 2 milyon YTL ciro yapan şirket, yakında Borsa'ya açılacak. Ekim 2006'da Batman petrollerini isteyen Osman Baydemir'in şirketi, gelecek sene sonuna kadar 4 milyar avro ciro hedefliyor.

Diyarbakır… Başbakan'ın Büyük Ortadoğu Projesi'nin merkezi yapmak istediği yer. Diyarbakır, diğer taraftan da Bismil'de köyünün adını Cumhuriyet olarak değiştirecek kadar Türkiye'ye bağlı, eli silahlı ağalara karşı çıkacak kadar da cesur.

Diyarbakır, şimdi Diyar A.Ş. ile gündemde. Her belediyenin kendine has bütçesi, teşebbüsleri bulunur. Fakat Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin kurduğu Diyar A.Ş.'nin bütçesi dış sermayeden kaynaklanıyor. Diyar A.Ş., yakında Borsa'ya açılmayı planlıyor. Başında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in bulunduğu Diyar A.Ş., henüz borsaya açılmadan bir ayda 2 milyon YTL ciro yaptı. Tekrar yazalım: 1 ayda 2 milyon YTL! Bu cironun yüzde 80'inin kâr olduğu belirtiliyor. Çünkü Diyar A.Ş.'nin dışarıdan yaptığı para transferi harcamaların çok üzerinde.

İstanbul'un 4 katı ciro nasıl ve niçin yapılacak?

İnşaat, imar, çevre koruma, ulaşım, mühendislik, müşavirlik, ithalat, ihracat ve kültür hizmetlerinde faaliyet yürütüyor görünen Diyar A.Ş.'nin mevcut sermayesi 5 milyon YTL. Şirketin bir yıllık ciro hedefi 1 milyar avro. Şirket yetkilileri önümüzdeki senenin sonunda da 4 milyar avro ciro yapmayı hedefliyor. Bu rakam, Türkiye'nin 10 milyonluk kenti İstanbul'un Büyükşehir Belediye işletmelerinin 4 katı. Diyarbakır'ın nüfusu ise 1 buçuk milyon.

Diyar A.Ş.'nin bilgibağ sayfasında, Şirket'in kuruluş gerekçesi "yerel yönetim girişimciliği ve özel sektörün teşvik edilmesi" ilkelerine dayandırılıyor. Osman Baydemir, Diyar A.Ş.'yi "lider girişimci anonim şirket" olarak tanımlıyor. Baydemir, Diyar A.Ş.'nin Diyarbakır'ın eksiklerini gidereceğini iddia ediyor.

Baydemir'in "işbirliği" potansiyeli, kimlere yarayacak?

Diyar A.Ş., gayrimenkul yatırım ortaklığı, doğalgaz dağıtım, ulaşım, kültür ve dayanışma şirketleri de kurmayı planlıyor. Diyar A.Ş.'nin "önemi" de burada. Yerelleşme ve özelleşme adı altında Irak'ın kuzeyinde ABD'nin kurduğu Kukla Devlet'le işbirliği kurma olasılığı, üzerinde durulması gereken nokta. Burada, Osman Baydemir'in talepleri ve kimliği de hatırlanmalı. Baydemir, 18 Ekim 2006'da katıldığı konferansta açıkça federasyon talep etmiş ve şöyle demişti:

"Batman'daki petrol rezervlerinin ve bölgedeki su kaynaklarının yerel yönetimlerin kullanımına verilmesi gerekir."

Diyar A.Ş.'nin başındaki Osman Baydemir, aynı zamanda Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği Başkanı.

AB'nin Diyarbakır ilgisi, hayra mı yorumlanacak?

Almanya Kalkınma Bankası, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne 1 Temmuz 2005'de Hazine Müsteşarlığı ve Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan anlaşma gereğince 5 milyon avro hibe etti.

Belediye'nin Avrupa Birliği ülkeleriyle birlikte yaptığı bazı projeler şöyle:

Diyarbakır Kanalizasyon Projesi (2'nci aşama), 21 milyon avro.

Atık Su Arıtma Tesisi Projesi, 39.5 milyon mark.

Ana Kolektörler ve Pompa İstasyonları Projesi, 14.8 milyon avro.

Nihai Önlemler Projesi, 750 bin avro.

Ayrıca Eylül 1996'da da Diyarbakır Kentsel Gelişim Projesi, Avrupa Birliği'nin gündemine gelmişti.[2]

70'lik İngiliz'in gece yattığı kız!

Hazırlanmış, pişirilmiş, 230 milyon dolar halk parası harcanmış, Hazine garantisi verilerek; "buyurun yeyin hale" getirilmiş "Formula 1 Pistini" elin yabancısı, saçları Alman gümüşü renginde ağarmış 72 yaşındaki Bernie Ecclestone adlı İngiliz işadamına "vınnn… vınnnn…" diye veriverdiler.

TÜSİAD'ın!                                  

MÜSİAD'ın!

TOBB'un!

Bütün İTO'ların!

Bütün İSO'ların!

Bütün GİYAD'ların!

Bütün yeşil sermayenin…

Bütün laik sermayenin…

Utanç belgesidir.

"Hedefimiz dünya ligi… Artık küreselleşeceğiz. Dünya'da söz sahibi olan şirketleri içimizden çıkartacağız" diye övünen (TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun 8 Şubat'ta gazetelerde yayınlanan demeci) Türk sermaye sınıfının yüzkarasıdır.

Çok sayıda yazarı, gazete ve TV yayın müdürünü de; "Türkiye otomobil yarışı ile gelişir yalakası yapılarak" halkı aldattılar. 60 milyon dolara mal olacak diye çirkin yalanlar söylenerek 230 milyon dolara bitirdiler. Bu yüzden; "Formula 1 pistinin" kendisi aslında yarışan otomobillerin çıkardığı sesler gibi "Türk milletine vınnnnn…. vınnnn…" diye göstere göstere atılan büyük bir kazıktır.

TOBB'un parasını!

İTO'nun parasını!

İstanbul Belediyesi parasını!

İstanbul Valiliği parasını!

Ve bu pistte yapılacak yarışlar ister kârlı olsun ister olmasın, Formulacı Bernie Ecclestone'a her yıl 13.5 milyon dolar para verilir, bu yıllık peştamaliye hakkını (abonelik parasını) işletici şirket veremezse Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi verir diye anlaşma yaparak Hazine'nin de parasını soydurdular!

Türkiye borçla yaşayan ülke, borç altında ezildiği için faizleri indiremeyen ve ekonomik geleceğini riske atan bir memleket… Türkiye Hazinesi (devleti) 230 milyon dolar bulabilmek için yılda en az 18 milyon dolar faiz (yüzde 8 hesabıyla) ödüyor.

Ne yaptılar?

230 milyon dolar harcanarak yapılan "otomobil yarıştırma sirkini" Türk işadamları işlettiremediler. Götürdüler, yılda 3 milyon dolara 72 yaşındaki İngiliz işadamına, 2021 yılına kadar devrettiler.

Çünkü zarar ediyor.

Oysa kar edecek diyorlardı.

Yalaka gazete yazarlarına; "Yılda 120 milyon dolar kâr edecek, Türkiye turizim geliri yılda en az 4 milyar dolar yükselecek" diye yazılar yazdırıyorlardı.

Türk sermaye sınıfının seçkinleri; Vakko'nun Başkanı Cem Hakko, şekerleme fabrikası sahibi ve oğlu da otomobil yarışçısı Mümtaz Tahincioğlu, Nuri Çolakoğlu, TOBB Başkanı Rifat Hisarcılıkoğlu, İTO eski Başkanı Mehmet Yıldırım, İTO yeni Başkanı Murat Yalçıntaş, sütlaçcı ve börekçi işadamı İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bisküvit-şekerleme dağıtıcısı işadamı Başbakan Tayyip Erdoğan (Pistin açılışını güneş gözlükleri takarak büyük fiyakayla yapmış ve İstanbul Belediyesi ile vilayetinin parasını bu projeye akıtma talimatı vermişti), kendi paralarıyla bu projeye girmediler, halkın parasını soydurttular.

Bernie işbirlikçisi oldular.

Bernie de "Bir centilmen bir gece önce hangi kızla yattığını kesinlikle söylemez" diyerek Türk halkıyla kafa buluyor. 70'lik İngiliz'in; "gece yattığım kız" dediği Türk halkıdır.

Türk halkının parasıyla!

İngiliz'in yatağını ısıttılar!

Türk burjuvaları!

Yatacak yeriniz yok! Var mı?  [3]

Borç alan, buyrukta alır!..

AB parasıyla kitaplarımızdan çıkarılan tarihi gerçekler

KKTC'de okullarımızda okutulan Kıbrıs tarihi ders kitapları tartışması bir kez daha alevlendi. KKTC'de okutulan tarih kitapları BM'nin talebi ve AB'nin de finansman sağlaması ile yeniden yazılmış ve şanlı milli mücadelemiz tarih kitaplarından çıkartılmıştı.

21. Kurultay'ında İstiklal Marşı'nı okutmayan, aziz şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunmayan CTP-BG Hükümeti'nin talimatıyla Kıbrıs tarihi yeniden yazılırken Milli Mücadelemize yer verilmesi önlenmiştir. CTP-BG'nin  'Ne Türküm, ne Rumum, Kıbrıslıyım', 'Türkiye: ne seni, ne askerini, ne memurunu, ne paranı istemiyoruz', 'Türk askeri işgalcidir.', 'Türkiye görevin bitti, elini Kıbrıs'tan çek' zihniyeti tarih kitaplarımıza yansıtılmıştır. Böyle kepazelik ne görülmüş ne de duyulmuştur. CTP-BG Hükümetinin tarihi gerçekleri bir çırpıda yok ederek, Türklük bilincini törpülemeye yönelik ve gençlerimizden gerçek tarihimizi gizleyen bu siyaseti karşısında insanın kanı donuyor.

Tarih kitaplarımızdan neler çıkarıldı…

Sosyal Bilgiler ve Tarih öğretmeni Sayın Birol Özter ve Volkan Gazetesi Başyazarı Sayın Sabahattin İsmail'in yaptıkları araştırmalar sonucunda CTP-BG Hükümeti tarafından BM'nin emri ve AB parasıyla KKTC okullarında okutulan tarih kitaplarımızdan çıkartılan şanlı mücadelemizden bazı başlıkları burada sıralamakta fayda vardır:

1- Kıbrıslı Türklerin Anadolu'nun hangi bölgelerinden geldikleri ve Anadolu'daki köklerimiz…

2- 1821-1910 dönemindeki Enosis faaliyetleri ve Türk halkının buna karşı mücadelesi…

3- Kıbrıs Türk Halkının Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katkıları, bu amaçla oynanan oyunlar, yardım toplamak için oluşturulan örgütler ve yapılan faaliyetler, Kurtuluş Savaşı'na katılan hatta madalya alan Kıbrıslı Türkler…Kurtuluş Savaşını desteklemek için basında başlatılan kampanya…Kurtuluş Savaşına yardım götürdükleri için tutuklanıp Girne Kalesi'ne hapsedilen Türkler…

4- Atatürk'ün Kıbrıs'a ve Kıbrıs Türklerine bakışı, sözleri…

5- Kıbrıs Türklerinin eğitimde ve sosyal yaşamda Atatürk devrimlerini kabul etmeleri…

6- Kıbrıslı Rumların Kurtuluş Savaşına karşı yaptıkları faaliyetler ve Anadolu'ya giderek Yunan ordusuna katılmaları…   

7- Yunan ayaklanmasının 100. yıldönümü olan 1921'de kiliselerde yapılan ilk enosis plebisiti…

Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik önemini de çıkartmışlar

8- Kıbrıs Türk basınının 1889-1942 döneminde enosise karşı büyük mücadelesi, yetiştirdiği mücadeleci gazeteciler, yayınladıkları gazeteler…

9- Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu'nun amacı ve yaptıkları…

10- İlk enosis plebisiti kampanyasının AKEL tarafından başlatılması…

11- Kıbrıs Türktür Komiteleri ve Türkiye'de yapılan Kıbrıs mitingleri…

12- EOKA'nın Yunanistan ve Kilise tarafından kurdurulduğu, silahlandırıldığı ve beslendiği gerçeği…

13- TMT'nin 1957'de kurulduğu ve kurucuları ile ilgili bilgiler…

14- 27-28 Ocak direnişinin nedeni, amacı, kaç kişinin şehit edildiği ve isimleri…

15- Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik önemi… 

16- 1955-1959 döneminde EOKA saldırıları, kaç Türk köyünün saldırıya uğradığı, kaçının boşaltıldığı, kaç Türkün şehit edildiği…

17- 1960-1963 Ortak Cumhuriyet dönemindeki anlaşmazlık konuları ve Rumların uygulamadığı anlaşma maddeleri, aynı dönemde EOKA'nın 5000 kişilik gizli ordu oluşturması, Makarios'un enosis yönündeki açıklamaları, Türklere yapılan baskı ve ayırımcılık…

18- AKRİTAS Planının daha geniş bir özeti ve hazırlayıcılarının kimliği…

19- 1964 yılı saldırıları. Hangi köylerin saldırıya uğradığı, kaç köyün işgal edildiği, kaç Türkün göçmen olduğu, kaç Türkün öldürüldüğü, köy ve şehit isimleri, adanın %3'ünde kuşatılmamız, saldırıya uğrayan köyleri, göçü ve kuşatmayı gösteren haritalar, utanç barikatları ve yasak maddeler listesi…

20- 1964'de 20 bin Yunan askerinin adaya çıkarılışı ve saldırıları…

Ayvasıl katliamı, boğaz, Limasol'a saldırılar da yok

21- Ayvasıl katliamı, Boğaz, Baf, Limasol, Larnaka, Mağusa'ya Rum saldırıları ve saldırı tarihleri, Bayraktar ve Ömerye Camilerinin bombalanması, tahrip edilen camiler ile TMT'nin mukavemeti… Katliam ve direniş fotoğrafları…

22- AKEL ve Rum Meclisi'nin oy birliği ile aldığı ENOSİS kararları…

23- Türk milletvekillerinin ve Türk memurlarının Cumhuriyet'ten kovulmaları, 1965'de Meclise dönmek isteyen Türk milletvekillerine empoze edilmek istenen şartlar…

24- 1967 Geçitkale saldırıları ve kaç Türkün öldürüldüğü…

25- Geçici Türk Yönetimi ve Türk Yönetiminin ne zaman ve niye ilan edildiği…

26- Yunan Cuntası ile Makarios anlaşmazlığının enosise ulaşma yöntemi konusunda olduğu  ve 19 Temmuz'da BM'de yaptığı konuşma, darbe sırasında öldürülen veya canlı canlı gömülen Rumlar konusundaki ifşaatlar…

27- 1974 Türk Barış Harekatı'nın 1. ve 2. aşamasının nedenleri-gelişimi ve sonuçları, Rumların reddettiği barış önerilerimiz, Türkiye'ye uygulanan silah ambargosu…

28- 1974 toplu katliam fotoğrafları ve kaç Türkün niye katledildiği…

29- Nüfus Mübadelesi Anlaşmasının niye ve kimler arasında yapıldığı, tarihi önemi, hangi köylerin toplu olarak Kuzeye gönüllü geçtiği, Limasol esir kampı ve bunlara ilişkin tarihi fotoğraflar…

30- KTFD'nin niye, nasıl ilan edildiği, bu dönemde demokratik yapımız, siyasi ve sosyal yaşam, partiler, Meclis, Anayasa, GKK'nın kurulması…

31- Kıbrıs'ta self-determinasyon hakkına sahip iki ayrı halk yaşadığı ve 17 Haziran 1983'de Meclis'te alınan self-determinasyon kararı…

KKTC'nin bağımsızlık bildirgesi…

32- KKTC'nin niye, nasıl ilan edildiği, Bağımsızlık Bildirgesi. Tanınma konusu ve Türkiye tarafından tanınması…

33- Rumların politikaları, ABAD kararı, ambargolar, AB'a üyelik konusunda anlaşmaların çiğnenmesi, Türkiye ve KKTC'nin itirazları ve KKTC Meclisi ile TBMM'nin aldığı kararlar…

34- Milli Mücadelemizin önderi Dr. Küçük ve KKTC'nin Kurucusu Cumhurbaşkanı Denktaş'ın direnişimizdeki liderlikleri, halka yaptıkları önderliğin önemi ve rolü…

Bu liste uzayıp gitmektedir. Tarihi gerçekleri tahrip eden ve belgelere dayandırılmayan kitapları okullarımızda gençlerimize okutarak gerçek tarihimizi gizleyenlerin işlediği suç büyüktür. Bunu hazmetmek mümkün değildir. Şanlı tarihimizin gerçeklerinin ağırlığı altında CTP-BG er geç ezilip gidecektir. [4]

Türkiye ne kadar bağımsız?

"Türkiye ne kadar bağımsız?" gibi önemli bir konuyu ele alırken, dünkü bölümde ‘bir devletin bağımsızlığı o devletin silah gücü ile sağlanır' ve yine ‘bir devletin bağımsızlığı o devletin bağımsız paraya dahil olmasıyla sağlanır' dedik. Bugün de bağımsızlık meselesinin temel eksenlerinden olan "dış borçlar" ve "adil yargı" konuları üzerinde duracağız.

Bir devletin bağımsızlığı dışarıya karşı borçlu olmamasıdır.

Devlet devletten borçlanmaz, borç para almaz; almamalı. Hukuk güvencesinde tüm insanlar ve firmalar diğer firmalara elbette borç verecekler ve alacaklardır. Zaten para bir borç senedidir. Ama bu özel borçlanmalarda devlet sadece hukuk kuralları içinde kefildir; faiz dışı borç ve alacaklara kefildir. Devlet ekonomik zararları yüklenmez.

Türkiye bu "borçlar meselesi" bakımdan da bağımsızlığını yitirmiştir.

Türkiye'nin kendi yıllık bütçesinin iki üç katı dış borcu vardır ve bu borç her yıl katlanmaktadır. Ülkenin tüm gelirleri sadece faizlere bile yetmemektedir.

Türkiye gerçekten bağımsız olmak istiyorsa, derhal ve acilen bir-iki yıl içinde dış borçlarını tasfiye etmek durumundadır. Bugün Türkiye'nin bu gücü vardır.

 Türkiye acilen borçlarını tasfiye etmeli, ondan sonra da borçlanmamalıdır.

Türkiye iç borçlarını da para basarak hemen ödemelidir. Bir defaya mahsus enflasyon olur. Bu hastayı ameliyat etmek gibidir.

Türkiye dış borçların tasfiyesine bugün muktedirdir. Ama 10-15 (on-onbeş) sene sonra artık bu gücü de bulamayacaktır. Türkiye dış borçlarını tasfiye edebilmesi için; a) Dolar borcunu TL borcuna çevirmeli, b) Nakit borcunu mal borcuna çevirmeli, c) Borcu iştirake çevirmeli, d) Faizli borcu kredileşme borcuna çevirmelidir.

Türkiye bir an önce dış borçlarını tasfiye etmeli, bunun için savaşı bile göze almalıdır.

 Bir devletin bağımsızlığı şöyle dursun, varlığı bile "adil yargı sistemi"ne dayanır.

Devlet var demek; sokakta yürüyen bir insanın ‘bu ülkede devlet var, benim malıma, canıma kimse dokunamaz' deyip rahatça yürüyebilmesi -mesela, bugünkü gibi kapkaç olmaması- demektir. Yine devlet var demek; sokakta yürüyen bir insanın ‘ben kanunlara uymak zorundayım, yoksa bu ülkede devlet var, hemen enseme yapışır, kendimi kurtaramam' demektir.

Ne yazık ki, on sene süren davalarla ve usulden bozulan kararlarla ülkemizdeki "adalet sorunu" çözülmüş değildir; yansız, bağımsız, saygın ve etkin bir yargı sistemi kurulmuş değildir.

Biz bugünkü hâlimizle adeta devlet öncesi zamanda yaşıyoruz. İş mafyaları, rüşvet mafyaları, senet mafyaları ve silahlı mafyalar kol gezmektedir. Adil bir yargı sistemi olmalıdır. Bunun için soruşturma, bilirkişi, savunma ve hakemler yüksek kurullarını kurmalıyız. Hakimler ne soruşturma yapmalı ne de karar vermeliler; hakimler sadece davaları yürütmeliler. Soruşturmayı bağımsız yüksek kurul, yani polis yapacaktır. Soruşturma raporları tarafların seçeceği iki bilirkişi ve onların seçeceği baş bilirkişinin raporlarına dayanmalıdır. Soruşturma bağımsız kurum tarafından yani polis tarafından yürütülmeli ve hakemlerin denetiminde olmalıdır. Savunma savcılığı siyasi partilerin atayacakları bağımsız avukatlık kurumuna dönüştürülmeli ve avukatların ücretlerini devlet ödemelidir.

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken siyasi bağımsızlığımızı kazandık.

Ordumuz sayesinde bugün de bu bağımsızlığımız korunmaktadır.

Ama maalesef, dört koldan bağımsızlığımızı kaybetmiş bulunuyoruz. Düşmanlarımız ordumuzu da küçülterek Türkiye'yi ortadan kaldırmak istiyorlar.

Ülkemizin ve demokrasinin yaşamasını istiyorsak; siyasi partilerin ve yöneticilerin akılları başlarına gelmeli, gerekli hazırlıklarını yaparak iktidarı ve muhalefeti ile ülkenin bu konulardaki bağımsızlığını nasıl sağlayacaklarını anlatarak seçimlere girmelidirler.

Yoksa, sonra tek çare kalır; yeni bir istiklâl savaşı…

Türk halkına da tavsiyem; bağımsız olmanın olmazsa olmaz temel şartlarından olan yerli silah gücü, bağımsız para politikası, dış borçların ödenmesi ve adil bir yargı sistemi konularında çare ve çözümler üreten parti veya partilere yani "Millî Görüş"e yönelmesidir.[5]


[1] 27.04.2007 / Prof. Dr. Arif Ersoy / Milli Gazete

[2] 22 Nisan 2007 / Aydınlık

[3] 22.04.2007 / Necati Doğru / Vatan

[4] H.Macit Yusuf / 1 Nisan 2007 / Aydınlık

[5] 20.04.2007 / Reşat Nuri Erol / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Selman YÜCEL

Selman YÜCEL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx