YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6634a51f5198d
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 3
Bugün : 6415
Dün : 20782
Bu ay : 51798
Geçen ay : 737322
Toplam : 23568084
IP'niz : 3.145.69.255

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Mert ve net kâfir, kahbe ve namert gâvurdan iyidir. Açık düşman, münafık ve sahte dosttan şereflidir. Fransa'da halk tarafından cumhurbaşkanı seçilen sarkozy, Annesi Selanik göçmeni bir Macar Yahudisidir. Başından beri "Türkiye'nin AB'de yeri olmadığını, İslam la Hıristiyanlığın asla uyuşmayacağını, kültürlerimizin ve hayat felsefelerimizin biribirlerini tutmadığını ve bu nedenle Türkiye'yi AB üyeliği hayaliyle oyalamanın yanlışlığını" sık sık dile getiren ve aslında doğru söyleyen bir siyasetçidir.

 

 Fransa'nın bir önceki cumhurbaşkanı Chirac'ın da şimdiki Sarkozy'nin de ‘'Türkiye Asya'ya ve Doğuya aittir ve İslam âlemiyle birleşmelidir'' anlamındaki önerileri de gerçeğin ve gerekenin ta kendisidir. Fransa'nın başörtüsü yasağı konusundaki tavrı da, Barbar Batı felsefesi ve Haçlı Hıristiyan düşüncesi açısından anlaşılır bir girişimdir. Evet, çünkü başörtüsü islamın simgesidir ve emperyalist Batı için en büyük tehdit ve tehlike İslam görülmektedir. Türkiye'deki başörtüsü düşmanlığı da, içimizdeki ‘'Fransız''ların şeytani bir gayretidir.

İşte Sarkozy gibi Yahudi asıllı bir Fransızın Cumhurbaşkanı koltuğuna oturması, bizdeki Batı hayranlarının ve AB hayali kuranların gözünü açacağı ve Türkiye'nin kendi özüne dönmesini hızlandıracağı için, bizce hayırlı ve yararlı bir gelişmedir.

Sosyalist aday Royal'in: "Sarkozy sözünü tutmadı" sözleri de onu kışkırtmaya yöneliktir.

Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu kaybeden Sosyalist aday Segolene Royal, yeni Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin, Türkiye konusunda geri adım atmak zorunda kaldığını söylemişti. Genel seçimler öncesi La Rochelle kentinde düzenlenen seçim kampanyasında konuşan Royal, "Sarkozy, Türkiye ile müzakereleri durdurma sözünü tutamadı. Brüksel'de teslim oldu" demişti. Yeni cumhurbaşkanının söylediği ile yaptığının birbirini tutmadığını savunan Royal, "Gerçekler zaten ortadaydı. Önceki cumhurbaşkanı bazı konularda taahhüt altına girmişti. Sarkozy, Türkiye dışındaki konularda da seçmene yalan söyledi" diye eleştirmişti[1] 

Sarkozy'nin AB'yi dağıtma planı, hayra alamettir.  

16 Mayısta Chirac'tan Cumhurbaşkanlığı görevini devralan 'Nicolas Sarkozy, seçildiği akşam, ABD'nin Fransa'nın dostu olduğunu açıkladı. Aynı saatlerde ABD Başkanı da Sarkozy'yi telefonla arayarak kendisini kutladı. İkinci gün, Sarkozy, AB dönem başkanı Almanya Başbakanı Merkel'le görüşmek üzere Almanya'ya uçtu. Sarkozy, 23 Mayıs'ta AB Komisyonu başkanı Jose Manuel Barroso ve Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt ile görüşmek için Brüksel'e gitti. Sarkozy, 31 Mayıs'ta ise İspanya başbakanı Jose Luis Zapatero ile görüşmek üzeri Madrid'e, ardından da Polonya'ya gidiyor.

İki Tarih

Sarkozy'nin önünde iki önemli tarih var: Birincisi 10-17 Haziran arasında yapılacak olan genel seçimler, diğeri 21-22 Haziran'da Almanya'da yapılacak AB zirvesi.

Irkçı ve aşırı sağcı bir söylemle Le Pen'in seçmenlerinin oylarını almayı başaran Sarkozy, genel seçimlerde Merkez Sağ ile gerileyen ve dağılma aşamasına gelen solun oylarını almak ve mecliste çoğunluğu oluşturmak istiyor. Bu stratejiye uygun bir vitrin kabine oluşturdu. "Sosyalisler"den iki ismi hükümete aldı: Bernard Kouchner Dışişleri Bakanlığı'na, Jean Pierre Jouyer AB'den sorumlu Devlet Bakanlığı'na getirildi. Daha da ilginci Cezayir asıllı Rachida Dati'nin Adalet Bakanlığı'na getirilmesi. Diğer bir ilk de "Ulusal Kimlik, Göç ve Uyum Bakanlığı"nın kurulması.

Ekonomide Tehlike Çanları

Sarkozy, işçi ve işveren sendikaları ve çevreci örgüt temsilcileriyle toplantılar düzenledi ve vaatlerde bulundu.

Fransa'da büyüme yüzde 2'lerin altında, kamu borçları 1,5 trilyon Avro'yu aştı, bütçe açığı giderek artıyor ve bu tablonun yol açtığı işsizlik, sosyal adaletsizlik ve yoksulluk had safhaya ulaştı.

Avrupa'nın diğer ülkelerinin durumu Fransa'dan pek farklı değil.

Ab Atağı

Sarkozy'nin Avrupa başkentlerini ziyareti sırasında çantasında iki dosya bulunuyordu: Birincisi, "Sürekli, değişmeyen ve istikrarlı bir AB başkanlığı, AB Dışişleri Bakanlığı, ortak güvenlik, hukuk ve göç" politikalarını içeren Anayasa yerine "Sadeleştirilmiş bir antlaşma" önerisi. Diğeri ise, Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin durdurulması ve onun yerine bir Akdeniz Birliği içinde "imtiyazlı ortaklık" önerilmesi.

Bugün, önceliğin Anayasa krizini aşmak olduğunu belirten Sarkozy, Türkiye konusunun 2007 sonunda yapılacak olan AB zirvesinde daha geniş bir şekilde ele alınacağı sinyalini verdi.

Almanya, Anayasa krizinin aşılması konusuna olumlu bakıyor ama kendi çıkarlarına uygun mevcut anayasanın sadeleştirme adına kuşa çevrilmesinden çekiniyor. Ayrıca İspanya, İtalya ve Lüksemburg da Sarkozy'nin önerisine soğuk bakıyorlar.

Barosso: Konsensüs Oluşuyor

23 Mayıs'ta Brüksel'de konuyu görüşen AB Komisyonu başkanı Jose Manuel Barroso ile Sarkozy, ortak basın toplantısı düzenlediler. Sarkozy, "Çıkmaza giren anayasa krizini sadeleştirilmiş bir antlaşma ile aşabileceklerini" belirterek "Bu konuda önemli ilerlemeler kaydedildiğini görüyorum" dedi. Barroso ise, "Bu düşünce etrafında bir konsensüsün oluşmaya başlandığı görülüyor" demekle yetindi.

18 AB ülkesinin kabul ettiği Anayasa'nın terk edilmesi önerisi Birliğe sonradan katılan ülkelerde "mini bir Avrupa Birliği mi oluşturulmak isteniyor" sorusunu gündeme getirdi.

"Dar Bir AB mi, Geniş Ticari Bir Bölge mi"?

Anayasası olmadığı için AB'nin kurumsal işleyişi Nice Antlaşması'na göre yapılıyor. Sarkozy'nin önerisi aslında, son 10 ülke Birliğe katılmadan önce imzalanan Nice Antlaşması'nı güncelleştirmekten başka bir şey değil. Burada "AB'nin, çekirdeğini oluşturan ülkelerden meydana gelen dar bir AB mi, yoksa geniş ticari bir bölge mi olacağı" tartışmalarının gündeme damgasını vuracağı anlaşılıyor.[2]

Birol Ertan'ın Milli Gazetedeki yazısını da bu açıdan değerlendirmelidir: Fransa, Sarkozy ve Faşizm

"Fransa, Avrupa'nın yaramaz çocuğu olmaya doğru gidiyor. Dünyanın egemen güçlerinden birisi olmak yolunda ilerleyen uluslar, iki tür tehlikeyle karşı karşıya kalıyorlar. Bir yandan emperyalist emeller uğruna saldırgan ve pro-aktif politikalar uygulama gereğiyle ortaya çıkan çatışma atmosferi, diğer yandan da ülkede bir anda ortaya çıkan aşırı milliyetçilik ve büyük ölçüde de ırkçılık, bu ülkeleri tehdit ediyor.

Avrupa pratiği ile birlikte Faşist ideoloji ve pratiklerde de bazı önemli değişimler ortaya çıkmaya başladı. Bu değişim, faşizmin klasik düşüncelerini değil, yabancı düşmanlığı ve kendini farklılaştırmakla ortaya çıkan ırkçılık biçimlerinin ortaya çıkışı ile açıklanabilir. Faşist ideoloji ve pratiklerin dönüşümü, Avrupa coğrafyasında çok açık biçimde gözleniyor. AB hedefleri, kurumları ve resmi devlet politikalarının ırkçılık karşıtı söylemleri bir yana dursun, özellikle işsiz genç nüfus tarafından desteklenen ırkçı hareketler ve faşist politikaları savunan liderler, faşizme azımsanmayacak ölçüde yeni ve güçlü bir taban oluşturmaya başladılar. Fransa'da ırkçı hareketin ve söylemlerin yükselmesi, bu çerçevede ele alınması gereken bir gelişmedir. Bu kapsamda, Sarkozy'nin ırkçılık kokan söylemleri ile iktidara gelmesi, tesadüf olarak yorumlanamaz.

Avrupa'da hızla dönüşüm geçiren yeni faşist hareketlerin ve ırkçılık tabanlı siyasal partilerin güçlenmesi, yabancı düşmanlığının yükselmesi kapsamında Fransa'yı ciddi biçimde tehdit ediyor. Ancak, Faşist düşünce ve pratikleri siyasallaşması, yalnızca Fransa ile sınırlı tutulamaz. Asıl tehlike de buradan kaynaklanıyor. Avusturya'da hızla kitleselleşen faşist hareket, İsviçre'de C. Blocher liderliğindeki siyasal parti SVP, Almanya'da G. Frey liderliğinde DVU ve R. Schlierer liderliğindeki REP ile U. Voigt liderliğindeki NPA, Hollanda'da suikasta kurban giden Pim Fortuyn'nün ırkçı siyasal partisi ve Belçika'da F. Dewinter liderliğindeki Vlaams Bloku, İtalya'da, Danimarka'da ve diğer İskandinav Ülkelerinde, İngiltere'de ve bütün Avrupa ülkelerinde hızla gelişen yeni faşist hareketler ve söylemler, sağda liberal görünümdeki siyasal partilere bile de sızmakta ve Avrupa'nın faşizm tehlikesi ile yüz yüze kalmasına kaynak oluşturmaktadır.

Avrupa faşizminin liderliğini üstlenecek ve faşist söylemi ileriye götürebilecek oluşumlara taban sağlayacak olan sağ siyasal partilerin olması, tehlikeyi çok daha ciddiye alınabilecek konuma yükseltmektedir.

Fransa, faşizmin gelişiminin bir laboratuarı olarak çok iyi incelenmesi gereken bir örnektir. Fransa'da, ırkçı ve faşist hareketin % 20'lere dayanan kitlesel gücü karşısında diğer sağ partiler de faşist söylemler ile bu kitleye hitap etme yolunu seçtiler. Bunlar arasında Sarkozy, ilerideki günlerde Avrupa faşizminin sözcülüğünü ve öncülüğünü yapacağa benziyor.

Sarkozy'nin, Fransa'da banliyölere hapsedilmiş göçmen kitlelere yönelik ağır ithamlarda bulunması ve bu söylemini oya dönüştürme gayreti, geri dönülmesi olanaksız bir kaymaya işaret ediyor. Sarkozy'nin göçmen işçi karşıtlığı, banliyölerdeki gençlere düşmanlığı ve özellikle Türkiye karşıtı söylemleri, saf Fransız seçmenin gözünde iyi prim yapıyor. Ancak, bu durum, önemli bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Faşizm, ilgisizlik, adaletsizlik, düşmanlık ve ırkçılık ile gelişen sinsi bir hareket olarak Sarkozy siyasetini ve Fransa'yı esir alacağa benziyor.

AB siyasal bütünleşmesine direnmek ve bunun için de bazı ülkelere düşmanca yaklaşım, Fransa ve Sarkozy yönetimini tehlikeli mecralara sürükleyeceğe benziyor. Faşist yönetim öncesi Almanya'da yaşanan tehlikeli gelişmeler, Fransa için de söz konusu olmaya başladı. Ekonomik sorunlar, dünya devleti olma özlemi, sertleşen söylemler ve güçlenen ırkçılık, Sarkozy yönetimini faşist söylemlerin ötesinde faşist politikalara da sürükleyecektir.

Kısacası, tahminlerimde yanılmak istesem de, Fransa ve Sarkozy'yi ilerideki günlerde çok tehlikeli bir faşist lider olmak tehlikesi bekliyor."[3] Ama bize göre AB'nin dağılması ve Avrupa'nın Siyonist kıskacından kurtulması hayırlı bir gelişmedir.

Hüsnü Mahalli'de Sarkozy'i Tehlikeli Görmektedir:

"Macar olan babası Fransız vatandaşlığını almak için Cezayir'de paralı asker olarak görev yapmış ve 45 bin Cezayirlinin öldürüldüğü 8 Mayıs 1945 ayaklanmasının bastırılmasında görev yapmıştı.

Annesi ise Yunanistan'dan göç etmiş Yahudi bir doktorun kızıdır. Kısa bir süre evli kalan çiftin üç çocuğu olur.

Nicolas bunların ortancası idi.

Lise ve üniversiteyi zor bela bitiren Nicolas'ın 1982 yılında evlendiği ilk eşinden iki çocuğu olur. Daha sonra Paris'in bir ilçesinde belediye başkanı olarak görev yaptığı sırada nikâhını kıydığı bir kadına âşık olur ve onu 1989'da ünlü bir sanatçı olan eşinden ayırarak birlikte yaşamaya başlar.

1996'da evlenirler.

Siyasal yaşamı ise pek bundan farklı değil.

1995 başkanlık seçimlerinde Chirac'ın karşı cephesinde yer alır. Ancak 2002'de aynı hatayı tekrarlamayarak bu kez Chirac'cı olur…

Nicolas'a yakın çevreler yaşamı boyunca hep çelişkili tavırlarından söz ederler.

Bir göçmen ailesinin çocuğu olmasına rağmen özellikle Arap ve Afrika kökenli Müslüman göçmenlere karşı hep düşmanca yaklaştı.

Tümüyle çelişkili bir kişiliğe sahip olan bu kişi şimdi Fransa gibi önemli bir ülkenin cumhurbaşkanı.

Eski alkolik olan Bush'un ABD Başkanı olmasından bu yana bela üzerine bela yaşayan dünya ve özellikle bizim coğrafya şimdi de Sarkozy ile daha da zor bir döneme hazırlanıyor.

Başkan olur olmaz Sarkozy, Bush ile birlikte hareket edeceğini söyledi.

İsrail ise Sarkozy'nin kazanmasını kutluyor.

Yani bir tarafta ABD ve İsrail, öbür tarafta Sarkozy Fransa'sı.

Herkes Sarkozy'li önümüzdeki dönemin sürprizlerine hazırlıklı olmalı.

Çünkü Bush hayranı Sarkozy'nin en yakın danışmanları ağırlıklı olarak Ermeni ve Yahudi.

Peki ne olabilir?

Osmanlı'nın çöküşünde, Çanakkale saldırısında, Ermeni ayaklanmalarında, Ortadoğu haritalarının çizilmesinde, Anadolu'nun işgalinde, Cezayir katliamlarında,1956'de İsrail ve İngiltere'nin Mısır'a saldırmasında ve daha buna benzer onlarca emperyalist olayda ya baş ya da önemli rol oynayan Fransa hiç gecikmeden Türkiye'nin AB yolunu tıkayacaktır.

Bununla kalmayacak Sarkozy Fransa'sı; Ermeni soykırım iddiaları ile ilgili yasanın uygulanması ve bu yasanın AB ülkelerinde de kabul ettirilmesi için özel çaba harcayacaktır.

Seçildiği gün Kuzey Iraklı Kürt lider Barzani ile görüşen Sarkozy, PKK ve Türkiye'deki Kürt sorununa yakın ama olumsuz ilgi göstererek bu konularda Türkiye'nin başını ağrıtacaktır.

Kuzey Irak'taki Kürt bölgesi ile sürekli temas halinde olan, Suriyeli Kürt örgütlerin toplantısına geçen ay ev sahipliği yapan, İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri örgütünün liderlerini barındıran Fransa aynı zamanda İngiltere ile birlikte bölge Kürtleri arasında koordinasyon ve işbirliğini sağlamak için özel çaba harcıyor.

Bu nedenle bölgesel politikalarında gerilerde kalmayacak olan Sarkozy, ABD'nin Irak işgaline sıcak destek verecek ve Fransa'nın yeniden güçlü ve etkin bir şekilde Ortadoğu'ya dönmesini sağlamak için atak davranacaktır. Bu nedenle de İsrail'in saldırgan ve yayılmacı politikalarına destek vererek 1965 yıllarında Tel Aviv'e ilk nükleer reaktör veren ülkesinin İsrail dostu olduğunu bir kez daha kanıtlayacaktır. Bunun için de Sarkozy, Lübnan'ın iç işlerine çok daha fazla karışacak ve bu ülkede iç savaş çıkarmak için yoğun çaba harcayacaktır. Unutmamak gerekir ki; Lübnan'da görev yapan ve Türk askerlerinin de yer aldığı Uluslararası Güç'ün komutanı Fransız'dır. Bu gücün içinde yine Türkiye karşıtı ve ABD yanlısı Merkel'in ve İslam düşmanı Papa 16. Benedikt'in Almanya'sının askerleri de var.

Anlaşılan tarih farklı versiyonlarda da olsa tekerrür edecek gibi.

50 milyon insanın öldüğü birinci ve ikinci dünya savaşlarında birbirini boğazlayan emperyalist ülkeler 100 yıldır her türlü pis oyuna başvurarak yok edemedikleri coğrafyamızı darmadağın etmek için kendi aralarında anlaşmışa benziyor.

Sarkozy'li Fransa yeni sürecin baş oyuncularından biri olacaktır.

2008'de yapılacak başkanlık seçimlerinde Demokratlar kazanıp az da olsa ABD politikalarında değişiklik yapmazsa önümüzdeki 5 yıl çok zor geçecek demektir!

Türkiye; seçimlerden sonra iç tartışmalarını hemen bitirip bu duruma hazırlıklı olmak zorundadır.

Yoksa iç ve başta AB konusu olmak üzere tüm dış politika gelişmelerinden dolayı çok zor durumda kalabilir."[4]

Bu arada Sarkozy'nin Ankara ile gizli temasları da dikkat çekiciydi 

Fransa Cumhurbaşkanı, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir yol bulmak için özel temsilcisi Levitte'i İstanbul'a gönderdi. Le Figaro'ya göre, Nicolas Sarkozy, AB'nin haziran ayında Türkiye ile üç fasılda daha müzakerelere başlamasını veto etmeyecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye'nin AB üyeliğine şiddetle karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'ye, "Medya üzerinden değil, doğrudan konuşalım" şeklindeki çağrısına Paris'ten jet yanıt geldi. Le Figaro'nun haberine göre, Sarkozy, diplomasi başdanışmanı ve Fransa'nın eski Washington Büyükelçisi Jean-David Levitte'i, Türk-Fransız ilişkilerinin bozulmasını önlemek ve AB'nin ikiye bölünmesini engellemek amacıyla pazar günü gizlice İstanbul'a gönderdi.

Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı'nda temaslarda bulunan Levitte'e Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliği konusunda yaptığı açıklamalardan duyulan rahatsızlık iletildi ve AB'nin verdiği sözleri tutması için Fransa'nın da sorumluluk taşıdığı hatırlatıldı. Ankara, Sarkozy'nin Türkiye için AB üyeliği yerine gündeme getirdiği Akdeniz Birliği önerisinin alternatif olarak kabul edilmeyeceği mesajını verdi.

İlişkiler Önemli

Levitte, Erdoğan'ın dış politika danışmanı Ali Yakıtal ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Apakan ile görüştü. Fransa'nın Ankara Büyükelçiliği yetkilileri de, Erdoğan ve Sarkozy'nin telefon görüşmesinin ardından gerçekleşen ziyaretin, Fransa-Türkiye ilişkilerine verdiği önemin ve iki liderin doğrudan diyalog kurulması konusunda mutabakatının göstergesi olduğunu belirtti. Başbakan Tayyip Erdoğan ise Fransa'yla ilişkilerin ‘sanıldığı kadar' olumsuz olmadığını söyledi. Erdoğan, ‘Yarım milyon Türk'ün yaşadığı Fransa'yla bağımız daha da düzelecek. En büyük işadamlarının ülkemizde yatırımları var' ifadesini kullandı.

‘Türkiye Avrupalı Değil'

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Alman "Cicero"ya verdiği röportajda, "Kriterlerin yerine getirilmesi sorunu çözmüyor. Her zaman açıkça şunu söyledim: Avrupalı olmadığı için Türkiye'nin AB üyesi olmaması gerektiğine inanıyorum. Ancak Türkiye'nin AB'ye girmemesi, Avrupa'dan uzaklaşmak zorunda olduğu anlamına gelmemeli. Türkiye'yle Avrupa arasında tarihi bir süreç ve gerçek bir dostluk sonucu oluşan sıkı bağların, Türkiye'nin AB'ye üye olmaması sonucunda hemen çözüleceğini kim ciddi bir şekilde savunabilir ki?" Türkiye'nin ortak çıkar ve değerlerin paylaşıldığı dost bir ülke olduğunu kaydeden Sarkozy, yine imtiyazlı ortaklık ve Akdeniz Birliği'ni gündeme getirdi.[5]


[1] 28 Mayıs 2007 / Hürriyet

[2] 27 Mayıs 2007 / Ali Rıza Taşdelen / Aydınlık

[3] 28 Mayıs 2007 / Milli Gazete

[4] 15.05.2007 / Akşam

[5] 30.05.2007 / Akşam

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Orhan YILAN

Orhan YILAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx