YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6634676711937
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 3
Bugün : 3091
Dün : 20782
Bu ay : 48474
Geçen ay : 737322
Toplam : 23564760
IP'niz : 3.144.127.232

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Müşerref sonrası Pakistan'da kaybeden İsrail mi?

İsrail gazeteleri Pakistan devlet başkanının istifasından dolayı Ehud Olmert'i suçlamaya başladı. Gazeteler, "İsrail'in Pakistan'la ilişki şansının tamamen yitirildiğini yazdı."  Pervez Müşerref'siz yeni Pakistan'da en büyük kaybedenin İsrail olduğu konuşulmaktaydı. Uzmanlara göre, Müşerref istifa etmese bile İsrail'in tanınması o kadar kolay olmayacaktı. Eski büyükelçi ve diplomasi uzmanı Mansur Alam, TIMETURK'e yaptığı açıklamada, "Eğer Müşerref koltukta kalsaydı dahi, toplumdaki aşırı hassasiyet nedeniyle Pakistan'ın İsrail'i tanıması için çok küçük bir ihtimal vardı" ifadelerini kullandı.

 

Müşerref'in 2007 başlarında Dışişleri Bakanlığı'ndan İsrail'in tanınması için bir plan yapmasını istediği, ancak aynı yılın Mart'ında başlayan siyasi çalkantı nedeniyle bu planını gerçekleştiremediği vurgulandı.

Müşerref, bu senenin Ocak ayında İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'la Paris'te görüşmesi büyük yankı yapmıştı.  Müşerref ve İsrail'in ibreti alem bir şekilde yıllardır can çekişip bir türlü ölemeyen komadaki lideri zalim Siyonist Ariel Sharon, 2005 Eylül'ünde BM Genel Kurulu'nda el sıkışmıştı. Müşerref ABD'de 2005'te yapılan Dünya Yahudi Kongresi'nde konuşan ilk Pakistanlı lider sıfatını almıştı. Bu tarihi olayın ardından, dışişleri bakanı Hurşit Kasuri'yi İsrailli meslektaşıyla Silvon Shalom'la görüşmek için Türkiye'ye yollamıştı.

Müşerref, 2006'da bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından sonra hükümetinin İsrail'i tanımak zorunda olacağını söyleyince sert eleştirilere hedef yapılmıştı. Pakistan, İsrail'i Filistin işgali nedeniyle tanımamaktaydı.

İsrail'de çıkan Jerusalem Post'un, yetkili kaynaklara dayandırarak verdiği haberde Müşerref'in istifasının "İsrail ve Pakistan arasındaki ilişkilerin yakın gelecekte düzeltilmesi umutlarını yok ettiği" yazılmıştı.

Peki, İsrail'in kaybettiği bir operasyonu kimler hazırlamıştı? Bize göre ise Müşerref stratejik bir geri adım atmıştı. Pakistan'ı sürüklenmek istenen bir iç savaştan kurtarmıştı. Yani bizdeki 28 Şubat'ın bir benzeri yaşanmıştı. Ve Müşerref'in ABD ve İsrail'i oyaladığı ve dengeleri kolladığı anlaşılmaktaydı.

Pakistan düzelecek mi?

The Times of India gazetesi, Müşerref'in istifasıyla ilgili olarak pazartesi günü web sitesine koyduğu yorumunda, biraz da müstehzi bir edayla "Müşerref gittiğine göre koalisyon hükümetinin çalışmamak için hiçbir mazereti kalmadı" diyordu. Doğru, ama ne için çalışacaklar acaba? Koalisyonun yapısına bakınca, bize, sivil siyasiler hemen ceplerini doldurmaya, bu arada gittikçe daralan pastayı paylaşmak için birbirlerinin kuyularını kazmaya çalışacaklar gibi geliyor.

Koalisyona bakar mısınız? Başbakan, Pakistan Halk Partisi'nin lideri, suikasta kurban giden Benazir Butto'nun kocası, "Bay yüzde 10" olarak bilinen Asif Ali Zardari. Ortağı Pakistan Müslüman Birliği lideri, Pakistan'ın en zengin işadamı ve yolsuzluk dosyası son derecede kabarık Navaz Şerif. Pakistan siyaseti coğrafyasının bu geleneksel iki rakip partisinin bir koalisyon kurmayı başarmasının tek nedeni Pervez Müşerref'ten kurtulmaktı. Müşerref 1999'da, yolsuzlukları skandal düzeyine çıkan Navaz Şerif hükümetine karşı darbe yapmış, 2002 yılında yaptığı bir anayasa değişikliğiyle, hakkında tonlarla dosya olan Benazir Butto'nun tekrar Başbakan olmasının önünü kesmişti.

Pastaya gelince, hızla daraldığı bir gerçek. Neo-liberal model, burada da karaya oturmuş durumda. Maliye Bakanı Şokat Aziz, özelleştirmeleri, kamu hizmetlerini tasfiye etmeyi hızlandırdı. Ama iş çevrelerine yakın The International News gazetesinin editörünün hatırlattığı gibi, sıcak parayla finanse edilen ithalatı körükledi, büyük bir dış açık sorunu yarattı. Diğer ekonomik göstergeler de iyi değil. Enflasyon yüzde 15 düzeyinde. Ancak yoksulların temel gereksinimlerinden margarin, buğday, doğalgaz gibi mallarda yılık enflasyon yüzde 20-30 arasında seyrediyor. Haziran ayında yapılan bir kamuoyu yoklaması, halkın yüzde 86'sının günlük temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çektiğini, bundan da sivil hükümeti suçladığını gösteriyordu.

‘Önemli olan sivilleşme ve demokrasi mi?

Şimdilik, Pakistan'da siviller; ABD Savunma Bakan Yardımcısı Negroponte'nin ve Büyükelçi Patterson'un Müşerref'i görevinde tutmaya yönelik baskılarına direnmiş ve istediklerini elde etmiş görünmektedir. Ancak bunlara fazla güvenmemelidir. Çünkü, Tarık Ali'nin işaret ettiği gibi, koalisyon hükümeti, Müşerref'i devirme operasyonuna, Genelkurmay Başkanı Aşfak Kayani'nin, ordunun tarafsız kalacağını garanti etmesinden sonra başlayabilmiştir. Oysa Kayani, Müşerref'in yetiştirmesidir, ABD'nin ülkedeki ikinci adamı gibidir, ordu da Pakistan'ın en büyük sermaye grubu yerindedir.

Sivillerin ABD'ye Müşerref konusunda direnmelerine gelince, bunun arkasında, egemen sınıfın, yükselen ve sertleşen İslami hareketin etkisinden korkarak, can havliyle bir uzlaşma arama çabası sezilmektedir.

Ancak gerçekleşme olasılığı gerçekten çok güçlü iki eğilimin kesişerek, yeni bir askeri müdahaleyi gündeme getirmesi söz konusu olabilir. Birincisi, koalisyon ortakları birbirine düşer ve İslamabad'dan savunma konularında uzman Talat Mesut'un işaret ettiği gibi zaten felç olmaya başlayan devlet makinesi (Christian Science Monitor, 18/08) tümüyle işlemez hale gelir, ekonomik durum daha da bozulur, orta sınıfın toplumsal muhalefeti yeniden yükselmeye başlar. İkincisi, sivil hükümet, kendi siyasi ittifak kaygılarından dolayı, Afganistan sınırındaki otonom aşiretler bölgesinde gittikçe güçlenen, Pakistan içinde intihar bombacılarıyla, Afganistan'a giden NATO konvoylarına yönelik, artan sıklıktaki saldırılarla etkilerini hissettiren Taliban yanlısı, köktendinci militan gruplara karşı gereken sertliği gösteremez, ABD'nin askeri operasyonlarını engellemeye ya da zorlaştırmaya çalışır.

Bu koşullarda, "siyasiler yine her şeyi berbat ettiği için" Kayani'ye veya bir başka generale, ABD'nin de desteğiyle siyasete yeniden çekidüzen vermek görevi düşebilir. Radikal İslam'ın, bağnaz feodalitenin, yarı işbirlikçi, yarı korsan sermayenin kıskacı, ABD'nin "terörizme karşı savaş" dediği emperyalist projenin baskısı altındaki Pakistan halkına şimdilik başka bir gelecek görünmüyor.

Bu gerçekleri göz önüne almadan demokratikleşmeden ve sivilleşmeden dem vuranlar da, en fazla, taraflardan birinin bir süre için cebini doldurma döneminin aracı oluyorlar…45[1]

Pakistan'da kritik günler, tehlikeli gelişmeler 

Sular bir türlü durulmuyor:

Hayli uzun bir zamandır Pakistan'da sular bir türlü durulmadı. Esasen, Pakistan'da tam 9 yıldır, içten içe kaynayan bir durum vardı. Pervez Müşerref 1999'da askeri bir darbe ile idareyi ele almış ve Navaz Şerif, Suudi Arabistan'a, Butto'lar da Dubai ve Londra'ya gitmek zorunda kalmıştı.

2007 yılında Müşerref'in iki yetkisinin birini bırakması, yani ya ordunun başı olarak kalması, ya da sivil cumhurbaşkanı olması talepleri ayyuka çıkmış, sonunda Müşerref üniformasını çıkartarak seçimini yapmıştır.

Bundan sonra sıra siyasi seçimlere gelmiştir. Ama daha önce Müşerref Anayasa mahkemesi başkan ve hâkimlerini değiştirerek, yeni bir kadroyu atamıştır. Bundan maksat bu yeni kadronun anayasayı daha esnek yorumlayacağını ve kendisinin belki de üçüncü defa seçilebileceğini düşünmüş olmasıdır.

Kıyamet bundan sonra kopmuş, ülkede binlerce avukat bu duruma itiraz etmiş, protestolar başlamış, avukat ve hâkimler ev hapsine konmuş, olaya başka aydın gurupları da karışmış ve iş çığırından çıkmıştır. Daha doğrusu, dış güçler Pakistan'ı karıştırmak için bunları fırsat saymış ve kışkırtmıştır.

Bu ara Pakistan'daki ekonomik durum gittikçe kötüye gitmiş, insanlar yiyecek un bile bulamamaya başlamışlardır.

Hepsine ilaveten ülkede terör artmış, öldürmeler, bombalı suikastlar ve ayaklanmalar ülkenin her yerinde, ama en çok da Afganistan ile olan sınır bölgesinde büyük ölçüde artmıştır.

Sonunda Müşerref, Butto'nun ve Navaz Şerif'in ülkeye dönerek, seçimlere katılmasına razı olmuş ve bir de Benazir Butto ile seçim anlaşması bile yapmıştır.

Kritik noktaya yaklaşılıyor:

Benazir Butto'nun ülkeye dönüşü ile olaylar birden bire daha da alevlenmiş ve adeta çığırından çıkmıştır. Benazir Butto'nun son gün, babasının asıldığı parkta yaptığı son derece kışkırtıcı konuşmaları, o gece mutlaka buluşmak için randevu vermiş olduğu Amerikalı senatörlerin ülkedeki varlığı, kuzey hudut bölgesindeki karışıklıkların devamı ve Butto'nun "icap ederse yabancı asker getirerek buralarda sükûnet sağlayacağını" ağzından kaçırması adeta olayları tam bir kırılma hatta infilak noktasına taşımıştır. Sonunda kendine verilen zırhlı aracın içinde oturmayı kabul etmeyen ve tüm yandaşlarının ısrarına rağmen arabanın üstüne çıkan Benazir Butto vurularak öldürülmüştür.

Bu suikastın gerçekleşmesi yetmezmiş gibi, daha onun şoku atlatılmadan Butto'nun partisi PPP, Karaçi ve Sind eyaletinde yüzlerce bankaya saldırıp soymuş ve yakmışlardır. Bu arada yakalayıp o öfkeyle yaktıkları insanlar da çabasıdır.

Olaylar yatışır yatışmaz, 2008 başında seçimler olmuş ve Butto'nun partisi ile Navaz Şerif'in partisi bir koalisyon kurmuşlardır. Ortak hedefleri Müşerref'ten kurtulmak üzere çalışma ve gayretlere odaklanmıştır. (Buda Müşerref'in Siyonist ve emperyalist odakların hedefi yapıldığının ispatıdır)

Sonunda:

– Müşerref, içeride halkın büyük çoğunluğunun desteğini kaybetmiştir,

– Her zaman arkasında duran ordunun da desteği zayıflamış ve ordu bu işlere bulaşmak istememiştir.

–  Müşerref'i o zamana kadar destekleyen ABD, onun sınır bölgelerinde ‘terör'e karşı yaptığı mücadeleleri yeterli görmemiştir. O sebeple de Butto ile çalışmayı daha tercih etmiştir. (Bu da üstte anlatılan faaliyetlerin ne anlama geldiğini açıklamaktadır)

Müşerref'i kimler istemiyor?

6 yıldır Afganistan'da savaşan ve bir türlü istediği şekilde bir başarıya ulaşamayan ABD, bunun faturasını adeta Müşerref'e ve Pakistan'a kesmiştir. Pakistan'ın kuzey sınır bölgesinin aşiretler vadisinde birçok "Taliban" üyesinin veya "el Kaide mensubunun" saklandığına inanan ABD yetkilileri, o bölgelerin ya Pakistan ordusu veya kendi askeri birlikleri tarafından bombalanmasını istemiştir.

Haklı olarak Pakistan ordusu kendi topraklarını, kendi vatandaşlarını bombalamak ve onlara karşı savaşmaktan çekinmiştir. Başkan Müşerref de buna rıza göstermemiştir. Buna rağmen sonunda baskılara dayanamayıp kendi topraklarında "sözde el-Kaideci ve Taliban öldürmek" için aşiretlere ateş etmişlerdir.

Bu tutum karşısında, "ya benim yanımdasın, ya da bana karşısın" prensibi ile hareket eden ABD, Müşerref'i yeterince hızlı ve kararlı bulmayarak defterden silmiştir. İşte tam o sırada Benazir Butto ülkeye dönmüş, Batı ve ABD ile her türlü işbirliğini yapacağını açıklamış ve hatta "yabancı askerlerle duruma hâkim olacağını" bile ilan etmiştir.

Kısacası, Müşerref her ne yaparsa yapsın "kazanamaz" hale gelmiştir. ABD, ondan medreseleri kapatmasını ve camilerde verilen kurslara mani olmasını istemiş ve bu talepler sonucunda Pakistan "Lal Mosque" (Kırmızı Camii) olayını yaşamıştır. Camiye askerlerin yollanması halk arasında çok büyük bir infiale sebep olmuştur. Dolayısı ile Müşerref halk desteğini hızla kaybetmeye başlamıştır. Bu arada kuzey hudut bölgesinde bulunan Svat Vadisinde hükümete karşı ayaklanma kuvvetlenmiş ve kontrolden çıkmıştır. Pakistan, toprak kaybetmemek için buraya orduyu göndermek zorunda kalmıştır. Bu hızlı gelişmelerin ve halkın desteğinin kaybının sebepleri arasında, ABD'nin istekleri de yatmaktadır.

ABD sürekli olarak Pakistan'dan, daha çok şey talep etmiş, sonunda da olaylar "Lal Mosque" olayları ile çığırından çıkmış, Svat Vadisi ile de doruğa ulaşmıştır. ABD buna rağmen tatmin olmamıştır. Kısacası, Müşerref, "iki cami arasında bi-namaz kalmıştır."  

Değişen şartlar ve fırsatlar:

Bu arada dikkatlerden kaçmaması icap eden bazı gelişmeler de olmuştur:

– Benazir'in vefatından sonra bilinmeyen bir mektup ortaya çıkmış ve yerine kocasını bıraktığını vasiyet eden bu mektup çeşitli tepkiler almıştır. Siyasi bir makam, acaba şahsi mal gibi miras olarak bırakılabilir miydi? Sorusu pek çok kişiyi rahatsız etmiştir.

– Durumu kavrayan Benazir'in kocası Zerdari, hemen aynı gün bir merasim yaparak, mektubu kabul ettiğini, ama hakkını oğluna devrettiğini ilan etmiştir. 19 yaşında henüz öğrenci olan delikanlının adı Butto'ya çevrilerek, parti başkanı mevkiine getirilmiştir.

– Zerdari, parti başkan vekili (oğlunun yerine) olarak işleri yürütürken, kendisini Cumhurbaşkanı seçtirmeyi becermiştir.

– Şu ana kadar da Navaz Şerif'le birlikte "Müşerref'ten kurtulma operasyonunu" yürütmüş ve birlikte başarıya erişilmiş görünmektedir.

– Başkan Müşerref'in istifa haberi gelir gelmez Zerdari hareketlenerek, "Pakistan için yeni günlerin gelmesinin yakın olduğunu" ilan etmiş ve "artık Pakistan'ın Cumhurbaşkanının bir hanım olması gerektiğini dile getirmiştir. Bunun bir taktik olduğu sonradan fark edilmiştir.

– Zerdari'nin bahsettiği "Hanım Cumhurbaşkanı" Pakistan'ın gündemine yerleşmiştir.

Gündeme oturtulan hanım Faryal Talpur adlı bir hanımdır. Çok iyi tahsil görmüş olup bir süredir siyasetin içinde bulunmuş bir kişidir. Hatta Pakistan cumhurbaşkanı seçimlerinde adaylardan birisi olarak yarışa girmiştir.

Faryal Talpur, Pakistan'ın çok tanınmış bir ailesinin gelinidir (eski Talpur beyliği) onlara mensuptur… Ve Zerdari'nin de kız kardeşidir. Görüldüğü gibi, Zerdari artık Pakistan'da bir "King Pin" yani "Kral yapıcı, hedef belirleyici" rolü oynamaya girişmiştir. Oysa Zerdari bu Hanımın ismini ve sevenlerini istismar ederek kendi başkanlığını garanti etmiştir.

Bu arada, Navaz Şerif, Müşeref'in değiştirmiş olduğu anayasa mahkemesi hâkimlerini ve baş hakim, İftikhar Chaudhry'i mutlak surette yerlerine iade etmek istemektedir. Hukukun üstünlüğünü iade etmek, keyfiliğe son vermek ve vermiş olduğu seçim sözünü tutmak için bunları yapmak istemektedir. Onun cumhurbaşkanı adayı da başka birisidir. Navaz Şerif artık Belücistan'dan bir kişinin cumhurbaşkanı olmasının zamanı geldiği kanaatindedir.

Bir de ortada, yine son derece iyi tahsil görmüş ve tanınmış bir politikacının adı dolaşmaya başlamıştır. Bu kişi, kuzey sınır bölgesi halkından ve o bölgenin eyalet başkanı Esfandiyar Wali olup "Hudut boylarının Gandisi" olarak bilinen meşhur bir politikacının da varisidir. Ama dedesi, zamanında "Pakistan'ın oluşumuna" karşı çıkmış bir kişidir. Wali, Awami National Parti'nin de başkanıdır.  Görünen odur ki, Pakistan'ın politika arenası bir hayli karışacak ve renklenecektir.

İplerin kopacağı nokta:

İşte bu noktada Navaz Şerif ile Zardari'nin yolları ayrılacaktır. Zira yerlerine iade edilecek olan hâkimler, Benazir Butto ve Zerdari'yi rüşvet almaktan (Zerdari, Mr. %30 olarak bilinirdi) millet parasını çarçur etmekten ve yurt dışına yüklü bir servet kaçırmaktan yargılamış olan hâkimlerdir.

Müşerref'in en büyük hatası (sayılan ama beklide en doğru icraatı olan) da bu mahkemeyi değiştirmesidir.

Navaz Şerif, oyuna gelmeyecek kadar deneyimli ve sabırlı bilinmektedir. Biraz da inatçı ve kindar birisidir. Zerdari ise fazla aceleci, fazla hırslı ve olayları "idare etmesini" daha iyi bilen bir kişi olarak tüm politikaların içindedir. Ve işte yolsuzluğu ve uğursuzluğu tescilli olan bu Zerdari, sonunda Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Daha da ilginç olanı, Zerdari'yi Taliban yanlısı parti desteklemiştir.

Pakistan halkının çoğunluğu ise gıda noksanlığından, geçim sıkıntısından ve hızla artan enflasyondan şikâyetçi olup, bir an önce dertlerine çare bulacak bir idarenin başa geçmesini arzu etmektedir.

Pakistan'ın düşmanları ise pusuda beklemektedir. Malum, "kurt puslu havayı sever" denmektedir.46[2] Bu arada eski müteffiki ABD, "Müşerref gitse bile Pakistan'ın yanındayız" sözleriyle Pakistan'ı karıştırmaktan vazgeçmeyeceğini itiraf etmiştir..

 New-York Times'in 20.08.2008 tarihli yorumunda:

"Müşerref'in sahneden çekilmesiyle birlikte, ABD'nin bu diktatöre destek verdiği için, kendisine içerleyen Pakistanlılarla barışma vakti geldi" tespitleri tam bir Siyonist sahtekârlık içermektedir.

Çünkü ABD, müşerref'i Çin ve Hindistan'la ciddi ve cesaretli ilişkiler geliştirdiği, milli ve İslami hedefler gözettiği için, yıpratmaya, dost görünüp postunu soymaya gayret etmiştir. ABD ve İsrail, asla Müslüman ve mazlum ülkelerin dostu değildir.

Bakalım Pakistan halkının ve ordunun tasvip etmediği Zerdari, ABD'nin desteği ile bu işi nereye kadar götürebilecektir?

Ve işte Pakistan'da hırsız ve hayırsız Zerdari'nin şu kısa başkanlığı sırasında bile, halk şimdiden Müşerref'i mumla arayacak hale gelmiştir. İktisat, istikrar, sosyal barış ve anarşi… her şey ve her gün daha kötüye gitmektedir. Demek ki, asıl sorun: "başkanların ve başbakanların asker kökenli mi, sivilden yetişme mi?" oldukları değil, milli düşünceli mi, işbirlikçi mi? oldukları gerçeğinde düğümlenmektedir.

ABD: Taliban ile uzlaşmaya hazırmış!?

ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Afganistan hükümetinin, savaşı sona erdirmek için müzakere yapmaya başlaması durumunda, ülkesinin Taliban ile uzlaşmaya hazırlanacağını, ancak El-Kaide örgütüyle herhangi bir müzakereyi şimdilik düşünmediklerini söylüyor!

Robert Gates, NATO üyesi ülkelerin savunma bakanlarının gayriresmi toplantısı için bulunduğu Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de, gazetecilere Afganistan savaşıyla ilgili açıklamalarda bulunurken bunları ağzından kaçırıyor.

Gates, uzlaşmanın, Afganistan'daki iç savaşın sonu olacağını, ancak uzlaşmanın Afgan hükümetinin koşulları üzerine kurulmasını ve Taliban'ın hükümetin hakimiyetine bağlı kalacağına dair taahhütte bulunması şartını öne sürüyor! Israrla El-Kaide ile değil ama Taliban ile görüşmenin mümkün olup olmadığı yönündeki soruya ‘'Evet'' cevabını veriyor!

Amerikan istihbarat kurumlarının hazırladığı bir taslak raporda, Afganistan'da aşağı doğru bir gidiş olduğu belirtiliyor.

New York Times'ın gizli rapora yakın kaynaklara dayanarak verdiği habere göre, "Afganistan'da merkezi otoritedeki çöküşün, Devlet Başkanı Hamid Karzai hükümetindeki yolsuzluklarla ve Pakistan'dan sızan savaşçıların saldırılarındaki artışla hızlandığı kaydediliyor!

Bütün bunlar, Taliban'ın da, El-Kaide militanlarının da, aslında ABD ve İsrail'in güdümündeki kuklalar olduğunu gösteriyor!?


[1] http://erginyildizoglu.blogspot.com

[2] Oya Akgönenç / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Orhangazi YILMAYAN

Orhangazi YILMAYAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx