BAKMAK VE GÖRMEK FARKLIDIR
“Bakmak” ve “görmek” çok farklı şeylerdir. Bakmak; insanlarla hayvanların ortak özelliğidir. Ama görmek; sadece insanlara özgü bir fazilettir. Bakmak için göz yeterlidir… Ama görmek için akıl ve gönül gereklidir. Gözü olan herkes bakabilir, ama bunların, belki de yüzde biri görebilmektedir. Yani insanların çoğu “bakar-kör” gibidir…
“Görenedir görene, nasipsize ne çare?
Köre nedir, köre ne, bakar görmez biçare!”
Kur’an: “İşte onu gördünüz. Ama bakıp duruyorsunuz!”[1] diye uyarmaktadır. Yani; “Ondaki, faziletli farklılığı ve haklılığı anlayamıyorsunuz… İz’an ve vicdan terazisinde tartmıyor, ibret ve hikmetle bakmıyorsunuz… Asıl yapan ve yaratan Allah’ın takdir ve taksimini kavramıyorsunuz” hatırlatmasını yapmaktadır.
“(Ey Resulüm!) Onları Sana bakar görürsün. Oysa onlar görmezler!”[2] ayeti de, bakmakla görmenin farklı şeyler olduğunu ortaya koymaktadır. Ve en mükemmel gözetleyici Allah’tır. “Sonra nasıl davranacağınızı gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler (Allah’ın tecelli ve temsilcileri) kıldık.”[3] ayeti, insanların ve olayların sadece dış görünüşlerine değil, onların iç yüzlerine, perde arkası heves ve hedeflerine ve asıl niyet ve neticelerine dikkat etmemiz gerektiğini de işaret buyurmaktadır.
Kur’an: “(Ashab-ı Kehf, asırlar sonra dirilince:) Şimdi içinizden birinizi, (yanınızdaki) bu paranızla, şehre gönderin de, baksın, hangi yiyecek temiz ise, size ondan rızık getirsin.”[4] ayetinde de, her şeye, içyüzünü görmek için bakmak ve aslını, özünü araştırmak gerektiğini hatırlatmaktadır. Çünkü bugün bile çekici ve göz alıcı ambalaj ve markalar içinde, ne kirli ve zehirli şeyler satılmaktadır!.. Ne hainler ve zalimler; “kahraman ve kurtarıcı” kılıfı altında, toplumlara pazarlanmaktadır. Sömürü sermayesinin uşakları; solcu ve sosyal adaletçi… İstismarcı münafıklar; ılımlı İslamiyetçi… Atatürk’ün yedi düvelle savaşıp kurtardığı aziz vatanı, şahsi makam ve menfaat hatırına satılığa çıkaranlar; Kemalist ve ilerici… Mandacı bir kafayla Avrupa himayesine girmeye can atan şaşkınlar; gerçek demokrat ve cumhuriyetçi olarak sunulmaktadır.
Hz. Musa’nın; “Rabbim, bana göster, Seni göreyim!”[5] teklif ve temennisi de, Allah’tan; gerçekleri, incelikleri, hikmetleri görebilme yeteneğini… Kısaca, basiret ve feraset istemek gerektiğini öğretmektedir. “Herkes yarın (ölüm sonrası) için neyi takdim (ve tedarik) ettiğine baksın![6] ayeti de bakmanın; düşünüp taşınmak, ölçüp tartmak ve ciddi bir muhasebe ve murakabe yapmak anlamında olduğunu göstermektedir. “Sizin için (Kızıl)denizi ikiye ayırıp, sizi kurtardığımızı… Firavun’un avenesini ise gözlerinizin önünde boğup batırdığımızı hatırlayın!”[7] ayeti de; ibret alınmayan, ders çıkarılmayan, devamlı hatırda tutulup ona göre doğru davranışlar yapılmayan, en acı ve çarpıcı olaylara bizzat şahit olmanın ve bunları yaşamanın bile hiçbir yararı bulunmadığını bildirmektedir.
Oysa, bakmak; düşünmek, değerlendirmek, incelemek ve irdelemek için bir araçtır. Amaç; hikmet ve hakikatleri görmek ve gereğini yerine getirmektir.
“Onlar, göklerin ve yerin melekûtuna (bağlı oldukları İlahi kudret ve kanunlara) ve Allah’ın yarattığı (bütün) eşyaya (tüm varlıklara)… Ve (kesin bir) ihtimalle, ecellerinin (ölüm gelip bu dünyadan göçmelerinin) de pek yakın olduğuna (hiç) bakmıyorlar mı?”[8] ayeti, göklere ve yerdekilere; canlı cansız her şeye ve ölümle biten ömür sürecine, sadece zevk almak için değil, asıl ders çıkarmak ve bütün bunların Yüce Yaratıcısını ve kul olarak sorumluluklarımızı hatırlamak ve hayırlı birisi olmaya çalışmak için bakmamız gerektiğini öğütlemektedir.
Ve yine Bakara Suresi 259. ayetinde, Cenab-ı Hak Üzeyir peygamberin şahsında, bir ayette tam üç defa “Bak!.. Bak!.. Bak!..” buyurarak; doğayı ve olayları şuursuzca seyretmek değil, ibretle ve hikmetle inceleyip öğrenmek gerektiğine dikkatimizi çekmektedir. “Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki; kendilerinden öncekilerin, nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar”[9] ayeti de; tarihten ve harabelerden de mutlaka ders almamız ve yararlanmamız gereğini haber vermektedir. “‘Ey iman edenler! (Sürü gibi) bizi güt, bizi seyret’ demeyin. (Bunun yerine) ‘Bizi gözet’ deyin”[10] ayeti de, yönetici ve başkanların; halkın davranışlarının nedenlerine ve sorunlarının kökenlerine inmelerini ve toplumun psikolojisine eğilmelerini istemektedir. Zaten bir toplumu, hayırlı ve yararlı yönde değiştirmek, öyle baskıcı ve zorlayıcı tedbirlerle mümkün değildir.
Çünkü, bir toplumda kalıcı ve akılcı bir “değişim”in yaşanması için; Sünnetullah’a uygun bulunan (doğal ve doğru olan) sosyal kanunlar ve kademeler vardır:
1– “Bir kavim kendisini değiştirmedikçe, Allah o toplulukta olan (nizam)ı değiştirmeyecektir.”[11]
2- Toplumdaki değişime ise; “fiil”den değil, “fikir”den başlanması gerekir. Çünkü beyin eğitimi olmadan, beden eğitimi taklitten öteye geçmeyecektir.
3- Toplumun fikren değişip doğrulması ve mevcut bâtıl ve bozuk zihniyetin esaret ve etkisinden kurtulması için de, önce örgütlenmesi ve organize edilmesi gerekir.
4- Değişimin ve devrimin çekirdeği olacak örgütlenmenin; bilinçli, bilgili, becerikli ve birikimli bir lider şahsiyet tarafından başlatılması ve toplumun her kesimine ulaştırılması ve yaygınlaştırılması ise; uzun, zorlu ve sabır isteyen bir dönemdir.
5- Parti, vakıf, sendika, sivil örgüt, medya, uluslararası yapılanmalar gibi örgütler bünyesinde;
a- Bir yandan çekirdek kadro eğitilir, öğretilir ve elenir.
b- Bu kadrolar ve örgütler-organlar aracılığıyla toplum katmanlarında, giderek fiiliyata da yansıyan bir fikri olgunlaşma sürecine girilir.
c- Toplum, saplantı haline gelmiş sabit ve basit fikirlerden… Bozuk ve baskıcı rejimin ruhi esaret ve etkilerinden… Benliğini kuşatan korku ve endişelerinden kurtulmaya… Bağımsız düşünüp karar verebilme yeteneği kazanmaya başlayınca, bundan sonra yaşanacak olan; geçiş süreçleri ve ara formüllerle demokratik devrim denemeleri ve “hazırlık-hükümet dönemleri”dir.
6- Bütün kurumlar ve toplumsal katmanlar köklü ve kesin değişime hazır hale gelince, bilge liderin kontrolündeki çekirdek kadrolar eliyle, tarihi ve talihli devrim gerçekleştirilir…
7- Bu sefer devlet ve hükümet imkânlarıyla ve halkın ekonomik, psikolojik ve demokratik ihtiyaçlarının da karşılanmasıyla; topyekûn iyileşme, yenileşme ve hayırlı yönde düzelme ve değişme safhasına ve yeni bir medeniyet sıçramasına sıra gelir.
İşte tarihi ve talihsiz bir örnek:
Evet bir zamanlar AKP iktidarı, ona destek veren Dışişleri uzmanları ve askeri kurmayları; KKTC’nin sonunu hazırlayacak Annan Planı’nın, 20 ciltlik koca bir ansiklopedi kadar olan 9 bin sayfalık özetine belki bakıyorlardı… Ama içindeki ayrıntılarda gizli hıyanet tuzaklarını ya görmüyorlar ve fark etmiyorlardı… Ya da, bile bile görmezlikten gelip malum güçler hesabına hareket ediyorlardı!.. Evet, bakıp da görmeyenler fark etmiyorlardı. Annan Planı’nın karasularıyla ilgili detaylarını halktan saklayarak, planı KKTC halkına kabul ettirmeye çalıştığını… Yarın bunun mutlaka hesabının sorulacağını… Bunun hesabının sorulacağı yerin ise Yüce Divan olacağını düşünmüyorlardı… Ve Annan Planı’nın bu ekine göre; Türk savaş gemilerinin Kıbrıs’ın karasularına girmek için merkezi Kıbrıs yönetiminden izin almak zorunda kalacağını söylemiyorlar ve “bu durumun diplomasi hayatımızda yaşadığımız en büyük skandal” olduğunu bilmiyorlardı. Çünkü planda belirtilen çizgilerden itibaren 12 millik sınırın belirlenmesi halinde, Türkiye ile Kıbrıs arasındaki denizin büyük bölümünün Kıbrıs’ın karasuları sayılacağını ve bu suların Türk savaş gemilerine kapalı olacağını, halktan gizliyorlardı. Bu metne evet diyen ve olur veren Dışişleri de, Genelkurmay yetkililerinin sorumluluğu üzerlerine aldıklarını, ama Annan Planı’nın karasularla ilgili eklerinden haberdar olmadıklarını açıklamıyorlardı… Ve tabi, değişmez ve doğal bir kanundur ki; “Her toplum layık olduğu idarecileri buluyor”, çünkü hem idareciler gerçeği görmüyor veya gizliyor; hem de halk bu idarecilerin gaflet ve hıyanetini fark etmiyorlardı!
Hocaefendilerin ve hükümetlerin; samimisiyle, sahtesini… Hayırlı hizmet vereniyle, istismar edenini fark edip ayırabilme yeteneğini ve sadıklardan taraf olma gayretini yitiren bir toplum: Gerçekleri görünceye ve Hakka dönünceye kadar da, başları beladan asla kurtulamayacaktı! Bu konuyu Ramuz El-Ehadis kitabından: Münafıkları işaret, bizleri de ikaz ve irşat eden bazı hadislerle aydınlatalım:
“Ümmetim için; mü’minden de, müşrikten de korkmam. Ancak, dili bilgili (zahiren muttaki ve muhterem zannedilen ve âlim geçinen) münafıktan korkarım. (Çünkü onlar) Ma’rufu (hep hayırlı ve yararlı şeyleri) konuşurlar, ama sürekli münkeri (Müslümanlara ve İslam davasına zarar verici işleri) yaparlar.”[12]
“Ben sizin için hikmetli (etkili ve ibretli) söz söyleyen, ama hıyanetle amel eden (ve zalimleri destekleyen) münafıktan korkarım.”[13]
“Siz; münafıklık huşûundan (görünüşte Allah korkusu ve ahiret kaygısı taşıyormuş gibi davranıp, gerçekte dünyalık şöhret ve hıyanet peşinde olanlardan) sakının (ve bunlara kanmayın ve kapılmayın!) Çünkü bunların bedeninde-kalıbında huşû olur, (görenleri hayret ve hayranlığa sevk eden ibadet ve hizmet erbabı gibi durur) ama kalbinde zerre kadar huşû (Allah korkusu) bulunmaz.”[14]
“İşte böylesi münafıklara ‘Efendim’ demeyin. (Bunları rehber ve lider edinmeyin.) Kim bu (sıfatları taşıyan) münafıklara ‘Efendi…’ diyerek saygı gösterirse, (hocaefendi… beyefendi diye önem verirse) Allah’ı gadaplandırmış olur.”[15]
“Ümmetimin münafıklarının çoğu okumuş-yazmış (etkili-yetkili, bilgili-becerikli) kimselerdir. (Zaten böyle olmasalar, Müslümanları kandırmaları mümkün değildir.)”[16]
“Münafıklar, efendiniz (hocanız, hükümetiniz) olursa, (ardından) Allah’ın kahrına uğrarsınız (ve bundan vazgeçmedikçe iflah olmazsınız).”[17]
Ve dikkat! Kur’an; münafık ve marazlı yönetici ve yetkililere projektör tutuyor, görmeye çalışalım:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatıyla (ekonomik, sosyal ve siyasal huzur ve rahatla) ilgili sözleri, Senin hayretine gider… (Görünüşte hayırlı ve yararlı olduğuna inandığı şeylermiş gibi söyler.) Ve kalbindeki (hile ve hıyanete) rağmen, Allah’ı şahit tutar (yemin eder). Hâlbuki o, azılı (ve münafık) bir hasımdır. (Rakip ve sinsi bir düşmandır.) O, sırtını dönüp gitti mi veya (imkân ve iktidar sahibi olup) işbaşına geçti mi; yeryüzünde (ülkesinde) fesat çıkarmaya, ekini ve nesli kurutmaya (ziraatı ve ahlâki hayatı bozmaya) çalışır. Allah (CC) ise bozguncuları asla sevmez! (Gerçek başarıya eriştirmez.) Ona “Allah’tan kork!” denildiğinde, izzeti (şöhret, siyaset ve etiketinden kaynaklanan kibri), onu kötülüğe ve nankörlüğe sürükler (gaflet ve enaniyet benliğini kuşatır).”[18]
“Gerçek şu ki (hainler, zalimler ve şerli güçler) hileli (ve tehlikeli) tuzaklar-planlar kurdular. Oysa onların (mazlumlar ve inananlar aleyhindeki) düzenleri-şeytani projeleri, dağları yerinden oynatacak (kadar kuvvetli ve dehşetli de) olsa, Allah katında onları (boşa çıkaracak ve hüsrana uğratacak şekilde) hazırlanmış düzenler vardır. Sakın ha, Allah’ı; elçilerine (ve Hak davetçilerine) verdiği va’adinden (zafer sözünden) döner sanma! Gerçekten Allah, Azizdir ve mutlak intikam sahibidir.”[19]
Müslüman kasabı ve bulunduğu çağın en canavarı Ariel Şaron’un özel talimatıyla, Şeyh Ahmet Yasin ve ardından Abdülaziz Rantisi’nin katledilmesinden hemen sonra İsrailli işadamlarıyla görüşen ve çok samimi pozlar veren… Ve Siyonist Time dergisinin kendisini “Dünyanın en etkili 100 kişisi arasında göstermesine” böbürlenen… Baş piyon olmakla Başbakan olmanın farkını göremeyen siyasilerle… Aynı vahşi Yahudi Lobilerinin himayesinde hikmet üreten Fetullah Gülen gibi sahtekârların, Amerika ve Papa ajanlarının gerçek niyetini ve mahiyetini hâlâ çözemeyen kimselerin, “fazilet kaçağı” ve “feraset fukarası” oldukları kuvvetle muhtemeldir. İsrail vahşetini, Irak’taki Amerikan dehşetini… Bartholomeos’un hıyanetini… AKP Hükümetinin Kıbrıs cinayetini; hep hoş gören, boş veren nasipsizlerin: Milli Çözüm’ün haysiyetli ve cesaretli tespitlerine tahammül edemeyerek açtıkları tehdit telefonları ve terbiyesiz telaffuzları; tam bir samimiyetsizlik ve seviyesizlik göstergesidir. Bugün katil Şaron’ların devamı kuduz Netanyahu’ların yaptıkları vahşet ve cinayetlere karşı, kof hamaset edebiyatından başka, ciddi ve caydırıcı hiçbir tedbir almayan… Hatta gazından gıdasına İsrail’in her türlü ihtiyacını karşılayan kurusıkı kahramanların da, çok yakında maskeleri düşecektir!
Ama umuyoruz ki, büyük çoğunluğu inancımıza ve insanımıza hizmetten başka gaye gütmeyen kardeşlerimiz; “Koca Amerika arkasında ve AKP iktidarı yanında olmasına rağmen, bu Hocaefendinizi, eğer Türkiye’ye bile getiremediyseniz, bu durum, ülkemizde ve yeryüzünde, artık Siyonist merkezlerin değil, Milli Güçlerin etkin ve yetkin olduğunun alâmetidir!” gerçeğini anlama ferasetini bir gün gösterecektir… Ve bu Siyonist oyunları ve sinsi piyonları sezerek; Hz. Üstad’ın müjde ve mesajları doğrultusunda, milli ve yerli gayretlere yönelecektir.
Kasım 1989’da İzmir’de yaptığı bir konuşmada, başörtülü kızları ve onlara destek çıkanları kastederek: “Bu anarşistlerin oyununa gelmeyin!.. Biz muhabbet fedaileriyiz. Huzur ve itminanın yanındayız.”[20] diyen ve başörtülülere zulmeden iktidarın yanında olduklarını ilan eden Fetullah Gülen’in daha sonra; “Ilımlı İslam ve hoşgörü” edebiyatıyla, inancımızı ve insanımızı yozlaştırmak isteyen dış güçlere taşeronluk yaptığını, artık herkes görmüştür. İslami kimliğinden ve Milli Görüş gömleğinden kurtulmak(!) ve kendilerini malum güçlere kanıtlamak için, milletvekillerine, önce “Selamünaleyküm”, sonra “Allah’ın selamı üzerinize olsun, Allah’a emanet olun” gibi İslami söylemleri bile yasaklayan… Yani, Türkiye örneği diye, İslam âlemine ihraç edilmek istenen, Anglosakson tipi Laiklik formülüne ve Layt İslam modeline mankenlik yapan AKP iktidarının, bütün kutsallarını inkârcılığı da artık hiçbir kılıfa sığmayacak kadar, açık ve nettir!.. Ama tabi; şaşılar ve Siyonist gözlüğü takan şapşallar hariç… “Görenedir, görene!.. Köre nedir, köre ne?”
[1] Âl-i İmrân: 143
[2] A’raf: 198
[3] Yunus: 14
[4] Kehf: 19
[5] A’raf: 143
[6] Haşr: 18
[7] Bakara: 50
[8] A’raf: 185
[9] Yusuf: 109
[10] Bakara: 104
[11] Ra’d: 11
[12] Hz. Ali’den / 146-6
[13] Hz. Ömer’den / 137-4
[14] İbni Mesud’dan / 176-6
[15] Hz. Büreyde’den / 56-13
[16] Hz. İbni Amr’dan / 80-2
[17] Abdullah İbni Büreyde’den / 56-13
[18] Bakara: 204-206
[19] İbrahim: 46-47
[20] Nuray Mert / 29.4.2004 / Radikal – ayrıca Ruşen Çakır. Ayet ve Slogan / Sh: 110
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Makaleden de anlaşılacağı üzere ilk fitneyi şeytan'ın ırkçı bir düşünceyle başlattığı görülmektedir. Bu düşünce bugün…
Milli Çözüm, Milli sorumluluk ve vicdan ehli herkese sesleniyordu! "İran’a saldıran İsrail, aynı uyduruk bahane…
AHİR ZAMANDA MEHDİYET VE MESİHİYET HAREKETİNİN KUTLU ŞAHSİYETLERİNE DE DOLAYISIYLA ALLAH C.C.'NÜN DE ŞANINA ;…
MEHDİ-MESİH ÇOKTAN BULUŞTU!.. Kendini çok güçlü, sanan gafiller Aciz kıvranıyor, süper mahfiller İnançsız ahlâksız,…
SEVGİLİ MEHMET SEZAİ AYDINGÖZ, Ümit; Cenab-ı Hakkın sonsuz kudretine, kullarına va’adine ve Hz. Resulüllah’ın müjde…
Bazen bir cümle çok şey anlatır; Bel'am bile ihtiyaç bırakmayan izansız,vicdansızlar !!!
İnsan kılığında, nice Şeytanlar Özgürlük savunur, bak şarlatanlar Kendi kalesine, hep şut atanlar Ey Şeytan…
Asıl Hedef Türkiye dir İsrail in asıl hedefi Türkiye dir. Bunun için BOP uygulanmaktadır. Irak,…
SONUN GELDİ İSRAİL Dünyanın vampiri, zulüm ocağı Piyonların amiri, şeytanın karargâhı Domuz postlu, hayvandan da…
Eğerki bir işi yapmak istemiyorsan Olaylara keramet uydurmak kolay,Bahane bulmak çok kolayda,hiçmi yaşadığın dönemdeki tarihten…