YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
674f9b6fc958e
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 1 5 6
Bugün : 2312
Dün : 30630
Bu ay : 117127
Geçen ay : 890827
Toplam : 29861693
IP'niz : 18.97.9.175

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Aydınlık yazarı ve Ulusalcı Özdemir İnce sözde Fetullah Gülen’i eleştirirken, özde İslam nefretini şöyle kusmaktaydı. (Ve zaten Allah, Kur’an, Peygamber ve İslam ahlakı öğretildiği için İmam-Hatip okullarına derin bir kinle saldırı da artmıştı…)

“İlmi ve kalemi kuvvetli Fethullah Gülen Hoca, ABD’de yayınlanan Financial Times gazetesinde (27.09.12) “Peygamber’in Geleneğinde Şiddet Yoktur” başlıklı bir yazı yayınlamış. (Zaman, 29.09.12) Yazıyı okuyunca, acaba bizim Yayın-Yönetim Şube Müdürü arkadaş mı kaleme almış diye düşündüm. Ne var ki yazının adı Kur-an’la ve tarihsel gerçeklerle çelişmekte: Ama isterseniz, Yahudiler ve dinden çıkanlarla (irtidat edenlerle) ilgili ayetleri ve İslam’ın kuruluş yıllarında Yahudi kabilelere uygulanan zulüm ve katliamları unutalım; bu yazının kapsama alanı dışında bırakalım.”

“Çünkü Müslümanlar en azından 700 yıldır çağının çağdaşı olma niteliğinden yoksunlar! Çareyi ve kurtuluşu da söyleyeyim: Çare İslâm’ın kendisinde değil! AKP ve Gülen cemaatinin yıkmaya çalıştığı laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine saygı göstermekte ve onu örnek almakta!..”[1]

Bay Özdemir İnce’nin:

“Kur’an ayetleri ve tarihsel gerçekler, İslam’da şiddetin varlığının, Yahudi kabilelere uygulanan zulüm ve katliamların kanıtıdır” şeklideki iddiaları koyu bir bilgi noksanlığı (cehalet mantığı) değilse, kasıtlı bir çarpıtma ve iftiradır. Hz. Peygamber Efendimizin Beni Kureyza Yahudilerine:

a-Mekke’li saldırgan müşriklere karşı Medine’yi ortak korumak ve kendileri de bu huzur ve hürriyet ortamından yararlanmak üzere, Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı tam üç kere bozmaları.

b-Kureyş müşriklerini kışkırtmak üzere Mekke’ye defalarca heyetler yollamaları.

c-Müslümanlar Hendek Harbinde kuşatma altında iken, müttefikleri olan mü’minleri bırakıp kafirlere destek çıkmaları nedeniyle bütün bu hıyanetlerinin tekrarlanmaması uyarısı için Hayber’e gidildiğinde açıkça savaş ve saldırı durumuna geçip pek çok Müslüman’ın katline sebep oldukları için.

e-Ve en önemlisi sadece bu savaş ve hıyanetlere karışan ve arka çıkan erkeklere ve Yahudi alimlerince belirtilen bu tür savaş suçlarına hangi cezanın verileceğini bizzat kendi kitaplarındaki hükümlere göre ceza uygulamıştır. Yani Özdemir İnce’nin iddia ettiği gibi, bu bir katliam değil savaş hukuku kuralıdır.

  • Yakın geçmişte, İsrail’in kurulması için Avrupa’yı bırakıp Filistin’e göç etmeye yanaşmayan Yahudilerin yaptığı korkunç ve toplu katliamların…
  • Ve yine binlerce insanı acımasızca ortadan kaldıran Fransız ihtilalı masonlarının ve yüz binlerce masum insana kıyan Lenin ve Mao gibi komünist komitacıların barbarlığı karşısında, İslam Peygamberinin fesatçı ve fırsatçı Yahudi hainlerine yaptıkları ne kadar meşru ve makul bir yaklaşımdır.

Özdemir İnce hiç utanıp sıkılmadan parlak İslam tarihini ve kendi geçmişimizi de karalamaya çalışmaktadır: “Tarihsel gerçekler, İslam dininde ve peygamber geleneğinde şiddet yoktur” tezini yalanlamaktaymış…

Hadi oradan!.. İslam tarihinde, şanlı Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizde, yüzümüzü kızartacak, şiddet, terör ve katliam sayılacak (Ferdi, fevri ve istisnai durumlar dışında) hiçbir örneğe rastlanmadığı gibi, Haçlıların hücumuna ve soykırıma uğrayan Yahudilere ve diğer kavimlere Osmanlı kucak açmıştır. İnsaf ehli Batılı araştırmacı ve tarihçiler bile bu gerçeği takdir edip yazarken İslam kıcıklığı vicdanlarını karartmış bazı Ulusalcılar işte böylesine zırvalamaktadır.

“İslam’ın yorumu çağdaşlaşmadan Müslümanlar çağlarına uyum sağlayamazlar” diyen Özdemir İnce aslında Ilımlı İslamcıların ve Fetullahcıların fiilen yapmaya çalıştığını arzulamaktadır. Yani bazı ulusalcılar da aynen ılımlı İslamcılar gibi, Kur’an ahkâmından ve Peygamber ahlakından uzaklaştırılıp özü boşaltılmış ve materyalist sistemin yan kuruluşu yapılmış bir DİN KURUMUNU VE YORUMUNU dayatmaktadır. Çünkü katı ulusalcılar da, Ilımlı İslamcılar da, aynı Siyonist sömürü odaklarının, horoz dövüşü yaptırılan kuklalarıdır.

Bir zamanların komünist-kapitalist kamplaşması, sağcı-solcu kapışması yerini, şimdi Ulusalcı-İslamcı çatışmasına bırakmıştır. Yani AKP ve Fetullahcıların da, CHP ve ulusalcıların da “İslam’ın çağdaş yorumu” konusunda aynı tezleri savunmaları, bir tesadüf sanılmamalıdır. Din düşmanı Ulusalcılar, AKP ve Fetullahcıların din istismarından şeytani bir gizli memnuniyet duymakta, çünkü onların bahanesiyle esas korktukları ve kin duydukları İslam’ın aslına hücum etme fırsatı yakalanmaktadır.

Şimdi Özdemir İnce gibilere soralım:

1-“Çağdaş yorumunu şart” gördüğümüz İslam’ın ve Kur’an’ın; imani, hukuki, ekonomik ve sosyal konulardaki temel hükümlerini biliyor ve bunların gerekli ve geçerli olduğuna inanıyor musunuz?

2-Bu genel İslami hükümlerin, asırlarca önceki şartlar ve ihtiyaçlar için yapılmış ilmi yorumlarını (içtihatları) biliyor musunuz?

3-Bu içtihatlardan, üzerinde icma ve ittifak (Konsensüs) oluşan “Kaide-i külliye-genel ve temel kuralları” biliyor musunuz?

4-Bu yorum (ve içtihat)ların, günümüz sorunlarına yetersiz ve yanıtsız kalan ve bazısı da artık gereksiz ve geçersiz olan kısmını biliyor musunuz?

5-Kur’an’ın temel esaslarına ve İslam’ın genel amaçlarına dayalı, ama çağdaş sorunları ve standartları da karşılayıcı, demokratik ve laik kavram ve kurumları da kapsayıcı ilmi ve insani yorumları ve programları yapabiliyor musunuz veya bu konudaki girişimleri destekliyor musunuz? En azından, sizlerin sahiplendiği bir sistemle bizim 700 sayfalık kitabını yazdığımız “ADİL DÜZEN”i karşılaştırıp tartışmayı ve toplumun tensip ve tercihine sunmayı kabul ediyor musunuz?

Eğer bütün bunlara yanıtınız “Hayır” ise, siz samimiyet ve cesaretten uzak bulunuyorsunuz. “İslam’ın çağdaş yorumu” diye, dini bozmaya çalışıyorsunuz ve tabii karnınızdan konuşup, ağzınızdan fossuruyorsunuz!

Aslında “Müslümanların masumiyeti” filmini yapan Amerikalı pornocu Yahudi’yle, Özdemir İnce gibilerin İslam’a bakışı ve peygamber hıncı aynıdır. Ne var ki İsrail kökenli sapık Yahudi, İslam düşmanlığını açıkça ortaya koyarken, bizim ulusalcı takımı bunu kaypakça yapıyordu. Tam bir riyakârlık damarıyla, bir yandan “Kur’an’ın şiddet ve terör kaynağı” olduğunu iddia ederken ve Hz. Peygamberimizi “Yahudi katliamı yapmakla” suçlayıp saçmalarken, öte taraftan halka yaranmak için Müslüman rolü oynayıp İslam’ın çağdaş yorumuna razıymış tavrı takınıyordu.

Emniyet Müdürünün şefkat şarlatanlığı!

Diyarbakır Emniyet Müdürünün, bebek, öğrenci, asker, polis ve masum sivil katili PKK’lılar için: “Dağda ölen teröriste ağlamayan insan değildir” safsatası da, Fetullahvari sahte bir tavrı yansıtıyordu. Oysa Kur’anı Kerim:

“(Canilere ve zanilere hak ettikleri ilahi ve hukuki cezaları uygularken) eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, sakın ha, Allah’ın dini (hükümlerini tatbik) için, onlara acımanız (re’fet duymanız) tutmasın” (Nur: 2)

Bediüzzaman Hz.leri de: “Cephede düşmanla vuruşan askerin, kararlılık ve kahramanlık duygularını coşturmak yerine, onların şefkat ve merhamet damarını kabartmaya kalkışmak, şayet ahmaklık değilse mutlaka alçaklıktır” diyerek, kimlere nerede ve ne şekilde davranmak gerektiğini öğretiyordu. Evet, vücudun kangrenleşmiş veya kanserleşmiş bölgelerini kesip atarken, o pis parçalara acıyıp üzülmek, ya akıl noksanlığıdır veya psikolojik bir hastalıktır. Ve hele USAK Başkanı Prof. İhsan Bal gibi iktidar yalakalarının, marazlı merhamet yorumları ise, gerçekten mide bulandırıcıydı. Bu riyakâr tiplerin nedense, Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da katledilen mazlumlara ve Filistinli masumlara acıdıkları ve sahip çıktıkları, hiç duyulmamıştır.

Acaba Amerikan tanrılarını ve Siyonist patronlarını gücendirmemek için mi bu konularda Fetullah Gülen gibi sürekli sessiz ve tepkisiz kalınıyordu? Bu hoşgörü havarilerine ve gönüllü Haçlı misyonerlerine Hz. Peygamber Efendimizin Uhud Harbinde mücahit sahabelerine bizzat talim ettiği sloganın: “Emit, emit!.. Yani acıma öldür öldür!..” olduğunu hatırlatmamız gerekiyordu. Evet, fiili çatışma esnasında bile esirlere, teslim olan kimselere, hangi din ve düşünceden olursa olsun sivillere, savaşa katılmayan çocuk, kadın ve yaşlı kesimlere, hatta hayvan ve bitkilere asla zarar verilmeme emri ne kadar hayırlı ise, bizzat dinimize, devletimize, ülkemize ve milletimize kasteden ve silahlı mücadeleye girişenlere karşı gayet metin ve çetin olmamız da, işte o kadar lazımdı ve kaçınılmazdı.

ABD istihbarat raporuna göre: 2022’de İsrail olmayacaktı!?

16 istihbarat örgütünden oluşan ABD İstihbarat Topluluğu tarafından bu yılın başında “İsrail Sonrası Ortadoğu’ya Hazırlık” başlıklı bir rapor hazırlandığı ortaya çıkıyordu. Siyasi analizci Kevin Baret, İran kanalı Press Tv’nin sitesinde yayımlanan yazısında, “16 ABD istihbarat ajansı ‘Arap Baharı’, ‘İslami uyanış’ ve İran’ın yükselişine bağlı olarak Filistin yanlısı kuvvetin yükselişiyle İsrail’in ayakta kalamayacağında hemfikir” diye yazıyordu.

Barret, İstihbarat Topluluğu raporunun, Çin’in yükselişi koşullarında, “ABD’nin artık İsrail’i desteklemeyi sürdürecek askeri ve ekonomik kaynakları olamayacağı” sonucuna vardığını aktarıyordu. Bu rapor, “ABD’nin kendi ulusal çıkarlarının peşinden gitmesini ve İsrail’in fişini çekmesini” öneriyordu. Ayrıca Barret, raporun eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in son dönemde yaptığı açıklamalarla örtüştüğüne işaret ediyordu.

Kissenger’in Yahudi kökenine ve uzun süre İsrail’in ateşli bir dostu olarak görüldüğü gerçeğine işaret eden Barret, “İstihbarat Topluluğu raporunu hazırlayan komisyon üyeleri dâhil olmak üzere üst düzey Amerikalı yetkililerin çoğunun İsrail yanlısı lobi tarafından etkilendiğini” hatırlatıyordu.

Barret, ABD yetkilileri arasında İsrail’in kaderi hakkında ortaya çıkan “kayıtsızlık”ın şu nedenlere dayalı olabileceğini savunuyordu:

– Amerikalı siyasetçiler İsrail’in inatçılığından ve aşırılıklarından bıkmış görünüyor.

– Amerikalılar İsrail lobisinin kamuoyu tartışmaları üzerindeki buyurgan tavrından hoşlanmıyor.

– Amerikan Yahudi topluluğu artık İsrail’i desteklemekte birlik halinde davranmıyor.

– İsrail ve destekçilerinin 11 Eylül saldırılarını “yanlış bayrak” operasyonu olarak uyguladıklarına dair ortak bir kanaat oluşuyor.

– ABD iflasa sürükleniyor ve binlerce kişinin İsrail için savaşlarda kurban edilişi, ABD’nin çıkarlarına zarar veriyor.

Barret yazısını şöyle bitiriyordu: “Kissenger’ın ve 16 istihbarat ajansının adımlarını takip ederek apaçık gerçeği kabul etmek Amerikalı politikacılar için asla kolay olmayacak: İsrail raf ömrünün sonuna ulaştı.”

İsrail yıkılacak mıydı?

Evet, 16 istihbarat örgütünden oluşan ABD İstihbarat Topluluğu, “İsrail sonrası Ortadoğu” konulu raporunda, 2022’de Ortadoğu’da İsrail’e yer olmadığı görüşüne yer veriyormuş! Raporda ABD eski dışişleri bakanlarından Kissinger’in de “On yıl içinde artık İsrail olmayacak” ifadesi de yer alıyormuş. Oysa Ortadoğu’da çıkan bütün sorunların temelinde “İsrail’in güvenliğini sağlıyoruz” diyerek yapılan dayatmalar yatıyordu. Büyük Ortadoğu Projesi de, Arap Baharı projesi de hep İsrail’in güvenliği için atılmış adımlar oluyordu. İsrail’in olmadığı bir Ortadoğu’da ne İran problem oluştururdu ne Kürdistan kurulurdu! İsrail bölgemizdeki varlığını sürdürebilmek için bölge ülkeleri arasındaki ihtilafları sürekli canlı tutuyordu! İsrail’in bölgemizdeki en büyük nükleer güce ev sahipliği yapması doğal olarak Müslüman ülkeleri de arayış içine itiyor ve nükleer güce sahip olma arzusunu kamçılıyordu! Müslüman ülkelerin bu arayışı da İsrail’in güvenliğini tehdit olarak algılanıyor ve bütün gürültü patırtı bu yüzden çıkıyordu! İnanmakta zorlanıyoruz ama 2022’de bölgemizde İsrail’in olmayacağı yolundaki tespitleri hoşumuza gidiyordu![2]

Oysa bu haberlerin şeytani hedefleri sırıtmaktaydı:

a-Ya İsrail’in hırçınlıkları yüzünden ABD’ye yönelen tepkileri törpülemeyi amaçlıyordu. Çünkü hem Amerikalılar hem de Müslümanlar İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyen ABD yönetimine öfke duyuyordu.

b-Veya, ABD bu yalan haberle, İslam ülkelerinden İsrail’e yönelik ciddi tedbirleri gevşetmeyi ve “nasıl olsa şımarık çocuğunu ABD kendisi halledecek” gafletine düşürmeyi hedefliyordu. Çünkü Arz-ı Mev’ud ve Büyük İsrail gayesi, Siyonist Yahudilerin, öyle kuru hayal ve hevesi değil, onların imanı ve diniydi. Ve ABD bütünüyle bu Yahudi lobilerinin güdümündeydi. İşte bu nedenle, ABD Başkan adayları, kendi halkının sorunlarını ve oylarını değil; İsrail’in rızasını gözetmekteydi. Hatta Cumhuriyetçi Başkan adayı Romney, “seçilmesi halinde, Ortadoğu politikalarını İsrail Başbakanı Netanyahu’ya danışarak yürüteceğini” söylemekten çekinmemekteydi.

Siyonist kuklası ve Cumhuriyetçi Başkan Adayı Romney, sandıktan galip çıkarsa İsrail’in sınırları dışındaki en büyük savunucusu olacağını söylüyordu! Sanki ABD Başkanı değil, İsrail’in avukatı seçiliyordu!

ABD’de başkanlık seçimlerinde Romney, Ortadoğu’yu ateş çemberine çeviren Siyonist çetenin birleşik devletlerdeki sözcüsü gibi konuşuyordu. Ağzından çıkan her cümlede “Seçilirsem İsrail’e ben daha iyi uşaklık yaparım” mesajlarına vurgu yapıyordu. ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı Mitt Romney, başkan seçilmesi halinde, Suriye içerisinde ”aklı başında, ılımlı, El Kaide ya da cihatçı bir gruba ait olmayan” kesimleri saptamak için özellikle Suudiler ve Türklerle birlikte çalışabileceğini savunuyordu. Romney, ”Bu kesimleri bir araya getirip, onlara belki fon sağlayabiliriz. Diğer destek türleri arasında silahlar da olabilir, böylece kendilerini savunabilirler. Bu silahlar Türklerden ya da Suudilerden gelebilir” diyordu. CNN’de Wolf Blitzer’ın sorularını yanıtlarken bunları konuşuyordu. Buradaki kilit noktanın, ”sadece oturup, işlerin iyi gitmesini ummak” yerine, İran’ın Suriye’de büyük bir rol oynadığının farkına varmak olduğunu kaydeden Romney, ”Bizim ve bölgedeki dostlarımızın da Suriye’deki gelişmelerin programlanmasına ve Esad’dan kurtulalım derken onun yerini kaosun, hatta daha da kötü bir yapılanma almamasını sağlamaya yardımcı olmamız gerekiyor” diyordu.

”İsrail, İran’ın nükleer tesislerine askeri harekât düzenlerse ve siz de o sırada ABD Başkanıysanız, İsrail’i destekler miydiniz?” sorusu üzerine Romney, ”Hem BM’de hem de askeri olarak İsrail’in arkasındayız. Başkan olduğum takdirde, İsrail’in attığı adımların bana sürpriz olmayacağını düşünüyorum. Başbakan Netanyahu ile konuşurdum. Başkan olduğum takdirde ilk ziyaretimi İsrail’e düzenleyeceğimi söylemiştim. Dolayısıyla orada olacaklar, benim açımdan şok edici bir durum yaratmayacaktır” diye konuşuyordu.

Ulusalcıların 28 Şubat Şakşakçılığı!

28 Şubat senaryoları Milli ve haysiyetli politikalar izleyen, Havuz sistemiyle faizci rantiyecilerin sömürü hortumunu kesen ve D-8 atılımıyla Siyonist Batı emperyalizmini ürküten Erbakan’ın şahsında, İslam’dan kurtulmak üzere dış güçler ve asker-sivil işbirlikçiler tarafından tezgâhlanmış ve masonik ulusalcılarla hararetle alkışlanmıştır. 28 Şubat süreci Türkiye’nin 250 milyar dolarının çalınıp çırpılmasına yol açmış, Generallikten Banka patronu sekreterliğine terfi eden Amerikan maşası bazı paşalar ve sivil şakşakçılar, bugün karşı çıktıkları AKP’nin de iktidar yollarını hazırlamışlardır.

O ortamda darbecilerin davulunu çalan ve şimdi AKP’ye arka çıkan ayarı malum Mehmet Ali Birand:

“O dönemde Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak beni hedef gösterdi. Ben de bundan çok korktum, rahatsız oldum. 1998’de Genelkurmay Başkanı’na bir mektup yazıp faksladım. Daha sonra Özkasnak beni arayarak ‘Sen kimsin benim Genelkurmay Başkanıma faks gönderiyorsun’ dedi. Çok sinirlendim. Telefonu kırdığımı hatırlıyorum. Adam resmen bana ‘sen sıçanın tekisin Allah’a nasıl faks çekersin’ demişti” sözleriyle, korkaklığın itirafında bulunmaktadır.

Erbakan Hoca ise:

  • Ordu içinde bir kamplaşma yaşanıp asker biri biriyle kapışmasın
  • Halkımızla ordumuz karşı karşıya bırakılıp çarpıştırılmasın
  • Halk kesimleri biri birine kışkırtılıp bir iç savaşa yol açılmasın
  • Türkiye bu tehdit ve tehlikelerle boğuşturulup, bölücü ve yıkıcı hareketlere kolaylık sağlanmasın diye
  • Yani şahsi ikbal ve siyasi iktidar hırsıyla, devletin, ülkenin ve milletin geleceği ve güvenliği tehlikeye atılmasın diye bütün bu hain girişimlere sert tavırlar almamış, hatta daha büyük tahribat yapılmasın diye, zemini kayganlaştırıp kolaylaştırmıştır. Siyonist odaklar bu yüksek siyaset ve stratejinin farkına çok geç varmışlardır.

Bu arada Aydınlık Gazetesinde (9-14 Ekim – 2012) Amerikan tanrılarını ve özellikle ABD derin devleti sayılan Siyonist Yahudi tabakasını aklarcasına, “28 Şubat’ı, Erbakan’a ve siyasal İslam’a karşı kendilerinin yaptığını” anlatmaya çalışan ve gerçekleri çarpıtan E. Org. Çetin Doğan’a sormak lazımdı: “siyasal İslam’ı durdurmak”la neyi kastediyordunuz?

1-Ya, İslam’ın ekonomiden kültüre, ticaretten adil yönetime, toplumsal hayata dair bütün kurum ve kurallarını yasaklamayı, yani İslam Dinini kendi kafa konforumuza göre yeniden kurgulamayı düşünüyoruz, diyeceksiniz.

2-Veya, Dinine bağlı ve halkımızın inanç ve ahlak değerlerine saygılı kimselerin siyaset yapmasını ve hele iktidar olmasını kabul etmiyoruz, diyeceksiniz.

3-Ya da, siyasette ve devlet yönetiminde, dinin ve kutsal değerlerin istismar ve suiistimal (kötüye kullanma) aracı yapılmasını istemiyoruz, diyeceksiniz.

Bu son maddeyi bizim de, akıl ve vicdan sahibi herkesin de, elbette kabul etmesi gerekiyordu. Ancak 1 ve 2. maddelerin dışarıdan dine müdahaleyi ve dindar kimseleri temel insan haklarından mahrum etmeyi amaçladığı zaten sırıtıyordu. Üstelik AB gibi haçlı zihniyetiyle ve Hıristiyan Birliği gayesiyle ve temelde Tevrat ve İncil kültürüyle oluşturulan bir yapıya katılıp kaynaşmayı ve Batıyla entegrasyonla bağımsızlığımızın Brüksel’e devri pahasına Avrupa’nın bir nevi eyaleti olmayı ilericilik ve medenilik sayan Çetin Doğan’ın acaba İslam Birliğinden, İslami gerek ve geleneklerden böylesine kıcık almasının altında ne yatıyordu? Üstelik, sözde karşı oldukları AKP de AB için can atıyordu!…

Bay Çetin Doğan’a bir sorumuz daha vardı:

Kızını bir Amerikalıya, hem de Yahudi bir damada verecek kadar ABD’ye ve Yahudilere özel ilgi ve sevgi duymasının ve “siyasi İslam” dediği Kur’an ahkâmına ve Peygamber ahlakına bu denli karşı olmasının gerçek nedenini açıklayacak kadar net ve mert davranır mıydı?

Yeri gelmişken belirtelim ki, İslam’a ve Milli Görüş iktidarına böylesine derin bir hınç ve hırsla sataşmasaydı, hiç kimsenin ailevi ilişkileri bizi ilgilendiriyor olmazdı. Ve şunu da hatırlatmanın tam zamanıydı. Erbakan’ın prensip ve projelerine, ülkemizde ve İslam âleminde yüz milyonların sahip çıkıp takipçisi olmaları, büyük bir izzet ve şeref sayılırken ve O’nun aziz hatırasını saygı ve şükranla yaşatırken, 28 Şubatçıların düştüğü zillet ve acziyet, ilahi intikam yanında tarihi bir uyarı da sayılmaz mıydı?

İşte O 28 Şubat’ın gayri meşru meyvesi olan AKP şimdi “Erbakan’ın, hatta Osmanlı’nın devamı” rolüyle sahte kahramanlık taslamaktadır. Milli Gazete’nin AKP’li Hüseyin Çelik’e verdiği Osmanlı dersleri oldukça anlamlıdır:

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı hiçbir zaman Haçlılarla ittifak kurmadı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı, hiçbir zaman İsrail’in müttefiki olmadı. Önüne konan çil çil altınlara rağmen, parayla toprak satmadı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı, hiçbir zaman Amerika ile stratejik ortak olmadı; hiçbir zaman Batı’dan medet ummadı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı hiçbir zaman 1 Mart tezkeresini imzalayıp, limanları ve havaalanlarını ABD uçaklarına açıp Irak’ta olduğu gibi bir komşu Müslüman ülkede 1.5 milyon Müslüman’ın katledilmesine yardım yapmadı. Hatta, sadece Müslümanların değil, mazlum hiçbir halkın karşısında zalimin yanında saf tutmadı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı 1911 yılında Libya’ya, İslam topraklarını korumak için girmiş, Trablusgarp savaşını yapmıştı. Tam 100 yıl sonra 2011 yılında aynı Libya’ya, AKP NATO gemileriyle, Haçlı askerleriyle girip onbinlerin katliamına ve ülkenin tahribatına ortak olmuşlardı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı dini değerler aşağılandığında, Hz. Peygambere hakaret edildiğinde milletin gazını almadı.

AKP Osmanlı olamaz… Avrupa’da ahlaksız dans ve tiyatrolar sergilendiğinde, Osmanlı padişahı bir mektupla bu haksızlık ve ahlâksızlıkları yasaklattı. Siz AB uyum yasalarını hazırlayıp lezbiyenler, gayler ve eşcinsellerin dernek kurmasını sağladınız!

AKP Osmanlı olamaz… Osmanlı asla fuhşu, zinayı yasallaştırmadı, serbest bırakmadı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı Avrupa’ya kuyruk olmak için değil, adalet ve hürriyet sağlamak için gitti. AB Bakanlığı kurup Avrupa Birliği’ne girmek için değil, İslam Birliği’ni kurmak için çalıştı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı, düşmanını İslam coğrafyasında aramadı.

AKP Osmanlı olamaz… Çünkü Osmanlı kıtalara İslam’ı taşıdı. Siz Mısır’da, Tunus’ta barbar Batı’nın tavsiyesini aktardınız.

Hüseyin Çelik’in tarihi bir yanılgısı da şudur. Osmanlı beyliklerin içinde en küçüğüydü. Lakin kendisini büyük gören nice beylik, o Osmanlı karşısında hezimete uğradı. Ve yine küçümsenen o beylik,  600 yıl huzur ve adalet ile yönetilen Yeni Bir Dünya’nın kurucu merkezi olma şerefini kazandı. Osmanlıyı asil ve aziz kılan ruhun ve şuurun sahibi Erbakan’dı. Siz O’nun istismarı sayesinde bugün varsınız, oyunuzun yüzdesiyle konuşuyorsunuz ve “Bölmeyin” diyorsunuz, tıpkı bir zamanlar Demirel’in “Bölmeyin” dediği gibi… Ama yarın olmayacaksınız. Çünkü kendisine rol oynatılanların, Siyonistlerce boynuna madalya takılanların yarını olmaz! Demirel’lerin değil, Erbakan’ların yarını olur! Zira bu millet Batıcılığı ve batıl kafalıları mutlaka bir zaman sonra kusmuş, belli bir süre sonra tarihin çöplüğüne atmıştır… Siz olsanız olsanız Osmanlı’nın son döneminde yıkımı hızlandıran ve İsrail’in kuruluş sürecini başlatan, Osmanlı’nın içerideki marazlı masonları İTTİHAT VE TERAKKİ’nin devamısınız!



[1] 08 10 2012 / (“Şecaat arz ederken” – Aydınlık Sh. 6)

[2] Milli Gazete / Zeki ceyhan

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Nail KIZILKAN

Nail KIZILKAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx
Paylaş...