YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66332f18e4495
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 0
Bugün : 5329
Dün : 24601
Bu ay : 29930
Geçen ay : 737322
Toplam : 23546216
IP'niz : 18.222.111.24

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Kasıtlı ve küstah anlamlı bir mesaj olarak bir tek olsun Türk bayrağının asılmadığı, binlerce sözde Kürdistan bayrağı, PKK sancağı ve terörist başı Abdullah Öcalan fotoğraflarının zafer gururuyla dalgalandığı Diyarbakır Nevroz’u hala, marazlı medyanın “barış narkozundan” uyanmayan (Türk, Kürt, bütün) milletimizin kafasına indirilen manevi bir balyoz gibiydi. Apo’nun Kürtçe ve Türkçe okunan, ancak Öcalan’ın kitaplarını ve hitap tarzını bilenler için, CIA tarafından hazırlanıp MİT eliyle kendisine ulaştırıldığı hemen anlaşılan mektubu yorumlayan Cengiz Çandar ağzından baklayı çıkarıvermişti:

“Öcalan’ın mesajı; artık Türkler bazı gerçeklere hazır olmalı, zorlarına giden değişim ve gelişmeleri hazmetmeye alışmalıdır!” diyerek tercüme etmişti.

Başbakan Recep Bey “PKK ile asla pazarlık yapmayız” sözleriyle halkın havasını indire dursun, Van Milletvekili Aysel Tuğluk Şırnak’taki Nevroz kutlamasında “Hedefimiz Sn. Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a özerkliktir!” demekteydi. Ve yine BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Savaşın ancak Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a özerklik sağlanınca son bulacağı” şeklinde laflar etmekteydi.

Ve zaten Öcalan mektubunda:

“… Bu son değil yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakmak değil, yeni bir mücadeleyi başlatmaktır…

… Silahlı direnişten demokratik siyasete kapı açılmıştır”

Sözleriyle bu güya barış sürecinin “Türkiye’yi aldatan, oyalayan ve kendi hedeflerine zaman kazandıran” bir ara mola (Time Out) olduğunu belirtmekten çekinmemişti.

Öcalan’ın:

“En az Türkler kadar Ermenileri, Türkmenleri ve Arapların da yakılan ateşten kaynaklı öz eşitlik (hakları) olarak yaşama çağırıyorum” sözleri, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtlerden oluşacak Birleşik Kürdistan hedefine Ermenileri, Türkmenleri ve Arapları da katma davetiydi. Aslında Ateist, Maoist ve Komünist Öcalan’ın: “Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler bugün yeniden harekete geçiyor” ifadeleri din istismarcılığının ve dinlerarası diyalog safsatacılığının yeni bir örneği idi.

Diyarbakır’daki “Nevruz” kutlamasına ve Abdullah Öcalan’ın mesajlarına Gülen Cemaati’nin yaklaşımını Cemal Uşşak ortaya koyuyordu

Habertürk’te Ece Üner’in hazırladığı Akşam Raporu’na konuk olan ve Gülen Cemaati’nin kıdemli isimleri arasında sayılan gazeteci-yazar Cemal Uşşak, “Öcalan’ın mesajlarını olumlu bulduğunu belirtip, Kürt sorununda yeni bir aşamaya gelindiğini” vurguluyor ve Öcalan’ın dindar kesimler için ince mesajlar verdiğine” dikkat çekiyordu.

Öcalan’ın mesajının üç farklı hedef kitlesi varmış ve tarihi bir çağrıymış!

“Öcalan’ın mesajının üç hedef kitlesi vardı. Birincisi Kürt halkıydı. İkincisi genel olarak Türkiye’nin tüm vatandaşlarıydı. Üçüncüsü ise Türkiye’nin dindar vatandaşlarına verdiği ince mesajdı. Kürt halkı ve örgüte çok açık bir şekilde sınır dışına çekilmelerini ve silahları susturmalarını söyledi ki ben bile bu kadar açık ve net olmasını beklemiyordum. Türk halkına yönelik mesajları ise Fırat ve Sakarya’nın kardeşliği üzerineydi. Bunlar Türkiye halkına yönelik barış mesajlarıydı. Özellikle halkımızın dindar kesimlerine de İslam kardeşliği ve Hz. Muhammed’in mesajlarının hayata geçirilmesi yönünde bir mesaj verdi. Bence güçlü mesajlardı.”

Fetullahçıların yorum ve yaklaşımları, Cemaatin de, PKK’nın da, AKP’nin de aynı okulda eğitildiğini ve aynı müfredattan beslendiğini göstermekteydi.

İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşen Selahattin Demirtaş’ın anlattığına göre: o toplantıda bir de çok kapsamlı kadın değerlendirmeleri yapan Öcalan şöyle bir cümle kullanmıştı: “Benim için kadın özgürlüğü Ortadoğu’da vatandan, topraktan, petrolden çok daha değerlidir” diyormuş… “Bu her şeydir, bu başarılırsa gerisi çok kolaydır” buyuruyormuş…”[1]

Öcalan daha önce yazdığı “Nasıl Yaşamalıyız?” kitabında ise “Kürt kadınlarının nikâh bağından ve tek bir erkeğin esiri durumundan kurtulup (bir nevi herkesin ortak malı) yapıldığı zaman asıl özgürlüğüne kavuşacağını”, sayfalar boyunca ve ısrarla tekrarlıyordu. İşte Demirtaş’ın aktardığı “kadın özgürlüğünden” PKK’lıların anlaması gereken buydu ve zerre vicdanı ve onuru olan hiçbir Kürt’ün böyle bir sapkınlığa razı olmadığını göstermesi gerekiyordu.

“TIME OUT – Ara Mola” ve toplumu hazırlama fırsatı!

Rahmetli Erbakan Hoca Lozan’a, Türkiye’ye bağımsızlık verilmesine karşı çıkan Batılı dostlarına, İsmet İnönü’nün özel danışmanı Mısır Başhahamı Haim Nahum’un:

“Biz savaş ve işgalle bu milleti ortadan kaldıramayız, tehlike olmaktan çıkaramayız. Bu nedenle onlara zahiren devlet ve hürriyet verilmesine razı görünüp, ama manevi ve ahlaki tahribat ve ekonomik borç ve bağımlılık sonucu onları özünden uzaklaştırmalı, görünüşte Müslüman kalan, ama gerçekte yozlaşmış ve fikren-fiilen Hıristiyanlaşmış insanlar gibi davranan şuursuz ve sorumsuz kalabalıklar haline sokmalıyız. İşte Lozan’ın bu gizli maddelerini uygulamak için bir ara molaya (İngilizcesi Time Out’a) ihtiyaç vardır” yanıtını verdiğini defalarca tekrar etmiştir. Şimdi de Abdullah Öcalan, bu barış sürecinin, bağımsız Kürdistan hedefleri bakımından bir “pazarlık molası” olduğunu söylemektedir.

Günlerdir bütün ülkeyi meşgul eden Nevruz kutlamalarında okunan Öcalan’ın mesajında “PKK’ya sınır dışına çıkın” talimatıyla “pazarlık molası” vurgusu yapılırken en önemli mesaj ise, “Bu bir son değil yeni bir sürecin başlangıcıdır” ifadelerinde gizliydi. İktidar kanadının sıkça dile getirdiği, “Asla pazarlık yapmayız” sözleri ise Öcalan’ın açıklamalarından sonra bir kez daha yalanlanmış ve geçerliliğini yitirmişti. Öcalan’ın “Daha farklı bir mücadeleye başlıyoruz” sözleri Türkiye’ye tehdit PKK’ya ümit yerindeydi.

Evet, kim ne derse desin, bu gidiş, ertelenen Sevr’in ve Lozan’ın gizli maddelerinin uygulanmasının son aşamasına gelindiğini göstermekteydi. Abdullah Öcalan’ın Tayyip Erdoğan’a ait “Artık silahlar sussun, fikirler konuşsun” sözünü mektubunda aynen tekrar etmesi, elbette bir tesadüf değildi.

Türk Kürt federasyonuna, “Misakı Milli” kılıfı

Hatırlayınız İmralı tutanaklarının basına sızdırılması konusunda PKK Gülen cemaatini, cemaat de PKK’yı suçlamıştı. Ancak BDP’nin “İmralı sızıntısına” ilişkin açıklaması başka gerçekleri ortaya çıkarmıştı. Çünkü BDP sızıntıdan doğrudan Dicle Haber Ajansı’ndan birisini sorumlu tutmaktaydı. KCK iddianamesine göre ise Dicle Haber Ajansı’nı MİT kurmuştu. Ve zaten Hakan Fidan ve diğer üst düzey MİT yöneticileri de 7 Şubat 2012’de başta bu iddia nedeniyle sorgulanmaya çalışılmış, ama başarılamamıştı. Herhalde sızdırılan tutanağın amacı “Öcalan Erdoğan’a teslim mi oldu“ diye sorgulayan ve AKP’den gelen açıklamalara tepki duyan PKK tabanına “önderlik dimdik duruyor“ mesajını ulaştırmaktı.

Fırat Haber Ajansı’nda çıkan Cahit Mervan imzalı bir yorum-haberde Öcalan’ın mektubundan kimi kesitler vardı:

1. “Ateşkes iki taraflı olacak: PKK 21 Mart’ta Öcalan’ın çağrısıyla ateşkes ilan edecek. Devlet bu ateşkese uyacak, aksi takdirde PKK ateşkesi geçersiz sayacak.”

2. “Öcalan’ın özgür hareket etmesi için koşullar yaratılacak: Bu olmadan süreç ilerlemeyecek. AKP’nin oyalama, zamana yayma çalışmaları, Kürt tarafınca anında bloke edilecek ve süreç deşifre edilerek, kesintiye uğratılacak.”

3. “Sadece idari tedbirlerle bu iş yürümez: Dolayısıyla Meclis devreye girecek. Yasal ve demokratik reformları hayata geçirecek. Anayasa değişikliği, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı, seçim yasası, barajın düşürülmesi, Köye dönüş için çalışmalar başlatılacak. PKK ve KCK dâhil olmak üzere Kürt hareketinin bütün aktör ve yöneticilerinin özgür siyaset yapmaları önündeki engeller kaldırıldıkça ve bu konuda güven verici yasal düzenlemeler yapıldıkça PKK aşamalı olarak ikinci adımı atacak.”

4. “Yasal düzenlemeler olunca, sınır dışına çıkılacak: Yukarıda belirtilen adımlar atıldığı takdirde PKK Türkiye’den çekilecek. Bu çıkış aynı zamanda yeni bir Kürt-Türk ittifakının temelini oluşturacak. Kürdistan parçaları arasındaki ilişkiler özgürleşecek. Bir anlamda Kürdistan’la birlikte ‘misak-i milli’ güncelleşecek.”

5. “PKK silah bırakmayacak: Varlık ve özgürlük güvence altına alınmadan silahlar bırakılmayacak. Kürtler her şart ve koşulda bu güvence sağlanmadan öz savunma güçlerini koruyacaklar.”

Öcalan’ın aldıkları ile Erdoğan’ın verdikleri aynı hedefin birbirini tamamlayan yanlarıdır. Alınanlarla verilenlerin toplamı, barış maskesi altında Türkiye Cumhuriyetini yıkmak ve yerine Türk-Kürt federasyonu kurmak anlamındadır. “Kürdistan’la ‘misakı milli’ güncellenecek” iddiası, Türk-Kürt federasyonuna altyapı palavrasıdır. Bu federasyonun sonraki aşaması ise Büyük Kürdistan ile Küçük Türkiye’dir.” diye uyaranlar haklıdır.

İşte bölünme sürecine çanak tutan yandaş yazarlar ve yorumları:

Yeni Şafak’tan Murat Aksoy’a göre:

CHP’nin AKP-PKK uzlaşmasına katılması zorunluymuş!

AK Parti ve BDP’nin anayasa gibi temel bir metin üzerinde uzlaşması tarihi önemdedir. Çünkü bu iki parti tarihsel olarak Cumhuriyet’in ötekileştirdiği iki kimliğin ortaklığı bir anlamda çevrenin merkezi inşa etme girişimidir. Ancak bu inşa bu haliyle temeli eksik olur. CHP’nin bu temelin içinde olması çok önemli hatta zorunluluk haline gelmektedir. CHP’nin bu büyük değişimin içinde olması hem değişimi güçlendirecek hem de yenilenme iddiasını güçlendirecektir.[2]

PKK Özgür Gündem Gazetesinden Mustafa Yalçıner’e göre:

Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’la Öcalan’ın ittifakına mutlaka katılması gerekiyormuş!

Kılıçdaroğlu “negatif bakmıyoruz” diyor. TBBM’de çözülsün demişti. İşte Öcalan da “parlamento karar alsın” diyor. N. Matkap, “Öcalan’ın vatandaşlık tanımının CHP’nin programındaki milliyetçilik tanımına uyduğunu” söyleyip “süreci heba etmemek gerek” görüşünde. Ama “geçit yok” diyen M. İnce ve arkadaşlarına “dur” demesi gerek CHP’nin. “No passaran” İspanyolların faşizme karşı sloganıydı, faşistlerle el ele kullanılması olacak iş değildir. CHP kan dökmenin ve eşitsizlikte ısrar etmenin kazandırmayacağını bilmeli ve süreci de demokratlık payesini de AKP’ye terk etmemeli.[3]

Hürriyet’ten Taha Akyol’a göre:

Başbakan’ın CHP’yi de sürece katmaya çalışması tarihi önem taşıyormuş!

Özellikle CHP bu sorunun çözümünde iktidara yardımcı olmalıdır. Fakat CHP’nin yapıcı davranması, hiç olmazsa çelme atmaması için öncelikle Başbakan’ın CHP ile ilişkilerinde özenli olması gerekir.[4]

Hürriyet’ten Fatih Çekirge’ye göre:

CHP yanlış yapıyormuş!

CHP eğer gerçek bir sosyal demokrat partiyse, devrimciyse, halkların iradesine inanıyorsa… Devletin “kırmızı kitapçığı(!)”na değil de, halkların sosyal demokrat manifestosuna inanıyorsa… Avrupa sosyal demokrat hareketine, neden Öcalan’la görüşüldüğünü anlatmalıdır.[5]

Vatan’dan Ruşen Çakır’a göre:

Öcalan MİT’e aşırı güveniyormuş!

Uğur Mumcu’nun ilk kez dile getirmiş olduğu “PKK’yı MİT kurdurdu” tezi bu vesileyle bir kez daha gündeme gelmiş durumda. Spekülasyonlar bir yana, Öcalan’ın bir önceki müsteşar Emre Taner’in döneminden itibaren MİT ile düzenli olarak görüştüğünü, yıllardır devlet katında aradığı muhatabı nihayet bulmuş olduğu düşüncesiyle onu sahiplendiğini söylemek daha doğru olacaktır.[6]

Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’a göre:

Tutanak yok hükmünde sayılıyormuş! Önemli olan Öcalan’ın hazırladığı taslak metin oluyormuş!

Başka bir muhtevanın çözüm mutabakatı gibi sunulması son derece yanlıştır. Açık bir sabotajdır… Böyle bir görüşme notunun basına sızdırılması, asıl Öcalan’ın sunduğu metni boşa düşürmekte ve anlamsızlaştırmaya çalışmaktadır. Bu durumu, Öcalan’ın mesajının çok düşük olduğunu düşünen BDP’lilerin çıtayı daha yüksek göstermek için bir hamlesi olarak yorumlamak da elbette mümkündür. Süreç açısından yayınlanan metin tamamen yok hükmündedir.[7]

Milliyet’ten Can Dündar’a göre:

Öcalan ve MİT Cemaat’e karşı kol kola giriyormuş!

Zabıtların yayımlanması, Hükümet ve BDP’ye zarar verdi; Öcalan ve MİT’e yaradı… BDP’yi bir “emir eri” konumuna indirgedi. Zaman’ın “Derin Güçler Devrede” manşetiyle karşıladığı, MİT’in ise muhtemelen keyifle okuduğu bu ifade, siyasette kartların yeniden dağıtıldığının, eski ittifakların dağılıp yenilerinin kurulduğunun göstergesi…[8]

Sabah’tan Emre Aköz’e göre:

Gülencileri sıkıntılı günler bekliyormuş!

Barış sürecinin doğası gereği, AK Parti ile BDP arasında bir yakınlaşma olabilir… Bu da Gülencileri sıkıntılı günler bekliyor demektir.[9]

Oysa Öcalan ve Gülen aynı cephede koşuyordu!

Öcalan’ın sık sık Fethullah Gülen’i hedef alması kimseyi yanıltmasın zira hep birlikte Atlantik cephesindedirler. Ancak Öcalan şu aşamada Fethullah Gülen karşıtı sözleriyle Erdoğan’a “ondan boşalttığın yere talibim” mesajı vermektedir![10]

Zaman’dan Hüseyin Gülerce’ye göre:

Fetullah Gülenciler süreci çok sıkı takip ediyormuş

Mesele, iyi niyet ve zihniyet değişimidir. Doğru çözüm düzlemi de demokratikleşme, yeni sivil bir anayasadır. Ama unutmayalım ki, BDP Meclis’te, parti kapatmayı zorlaştıran maddeye karşı çıktı. 12 Eylül 2010 referandumunda boykot uygulayarak statükocuların, hayırcıların değirmenine su taşıdı. Çözüm sürecine evet. Evlat acılarıyla dağlanan bağrımıza taş basarak evet. Ama oyun oynamak isteyenler bilsinler ki, gözlerimiz üzerlerinde…[11]

Sonuç: AKP, PKK’yı İran ve Suriye’ye ihraç ediyordu!

Biri “Baldıran zehri içerim”; diğeri “Süreç başarısız olursa ‘Apo öldü’ bilmelisiniz” demekteydi. Öcalan’la Erdoğan’ın kader ortaklığı “İmralı tutanakları”nın servis edilmesiyle perçinlenmişti. Tayyip Erdoğan artık geri dönülmez yola girmişti. Attıkları her adım millet cephesini daha da güçlendiriyordu. Süreç Kürt kökenli yurttaşlarımız için de çok uyarıcı ilerliyordu. ABD onlara Ortadoğu savaşlarında kullanacağı asker olarak bakıyordu. Kürtler de ayakaltında kalmayı elbette kabul etmeyeceklerdi.

İmralı sürecinin getireceği “barışı” Abdullah Öcalan çok güzel özetliyordu.

“Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var.” (İmralı Tutanakları, Milliyet, 28 Şubat 2013).

Evet, Abdullah Öcalan, PKK’nın yönettiği silahlı güçlerin önüne bir görev koyuyordu: Suriye’de, İran’da ve Irak’ta (Kandil) gerillayı daha da büyütmeyi hedefliyordu. Peki, İran, Irak ve Suriye devletlerinin, kendi topraklarında “silahlı güç büyütülmesine” “Hoş geldiniz, buyurun büyütün” diyeceği mi sanılıyordu? PKK’nın silahlı güçleri, İran, Irak ve Suriye silahlı kuvvetleriyle çarpışırken, sıkıştı mı herhalde Türkiye’ye kaçmayı hesaplıyordu. Yani artık Kandil üssü Türkiye topraklarında kuruluyordu! Ve üstelik AKP iktidarı, PKK’yı İran ve Suriye’ye göndermekle, resmen komşu ülkelere terör ihraç ediyordu!

ABD’li istihbarat uzmanları, 9 ay önce İmralı’da Apo’yla 4 saat kalıyordu ve ‘Açılım’ süreciyle ilgili talimatlar veriyordu!

Abdullah Öcalan’ın 2012’de ABD’li uzmanlarla görüştürüldüğü ve “açılım dersi” aldığı ortaya çıkıyordu. Öcalan, ABD’li istihbarat uzmanı gazeteci Jake Hess ve ismi belirlenemeyen 2 CIA ajanı ile İmralı Cezaevi’nde görüşüyordu. Görüşmede, ABD’liler Öcalan’a “Kürtler 1900’lü yılların başındaki Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına neden olan durumunu canlandırmak zorundadır” deniliyordu.

ABD’lilerle Öcalan arasındaki görüşme 12 Mayıs 2012 tarihinde İmralı F Tipi Cezaevi’nde gerçekleşiyordu. Görüşmede 3 ABD’linin yanı sıra, merkezi ABD’de olan Kürt İnsan Hakları İzleme Örgütü (Kurdish Human Rights Watch) Başkanı Pary Karadaghi, Kuzey Amerika Kürt Ulusal Kongresi (National Congress of North America) Başkanı Kemal Artin, ABD ve İngiltere’de yaşayan Edip Yüksel yer alıyordu.

ABD’liler adaya orta boy özel sürat yatı ile gelirken, görüşme 13.00’te başlayıp, 17.00’de sona eriyordu. Görüşmede gündem maddeleri Kürt Sorunu, Abdullah Öcalan’ın ve AKP Hükümeti’nin durumu oluyordu. ABD’lilerle Öcalan arasındaki görüşmenin, MİT yetkilileri, cezaevi müdürü ve Garnizon Komutanı’nın bilgisi dâhilinde tamamlandığı ve Ada’ya gelenlere giriş görevlilerince kimlik sorgulaması ve üst araması yapılmadığı öğreniliyordu. Ayrıca görüşme izni için herhangi bir belge ibraz edilmediği de bildiriliyordu.

Görüşmede ABD’li istihbaratçılar, “Kürtlerin 1920 yılında ulusal kurtuluş uzlaşması içinde yer aldığını söyleyerek, bugün de benzer bir uzlaşmanın olması gerektiğini, yoksa Türklerin yenileceğini” ileri sürüyordu.

CIA tarafından ‘mücadele’ talimatları veriliyordu

Görüşmede CIA ajanları Öcalan’a kendi talepleriymiş gibi aktarması için bir dizi talimat aktarıyordu. Buna göre, daha sonra Öcalan’ın çeşitli vesilelerle mesaj olarak gönderdiği taleplerden bazıları şunlardan oluşuyordu:

      İzolasyon kabul edilemez. Çürümeye dayalı İmralı sistemine son verilmelidir. Bilgi ve haber alma fırsatı artırılmalıdır.

      Kürt sorunu, demokratikleşme temel gerçeği olarak tartışılmalı, Kürt kimliği yasal ve anayasal güvence altına alınmalı ve Kürt halkının düzeni, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet ilkesine dayalı anayasal vatandaşlık olarak tanınmalıdır.

      Dil ve kültür hakları yasal güvence altına alınmalıdır. Radyo, TV ve basın üzerinde uygulanan bir sınırlama olmamalıdır. Türkçe radyo, TV’lerin bağlı oldukları ile düzenlemeler, Kürtçe ve diğer dillerde yapılan yayınlarda da aynı prosedüre bağlanmalıdır.

      İlköğretimde Kürtçe eğitim dili olarak kullanılmalıdır. Kürt kültürü, dili ve edebiyatı yüksek okullarda ders olarak programa sokulmalıdır. Üniversitelerde Kürt dili, kültürü, edebiyatı ve tarihi üzerine eğitim verilmesi sağlanmalıdır.

      Tüm düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik engeller kaldırılmalıdır. Partiler ve seçimler için Kürt sorunu ile ilgili tüm konular aynı zamanda özgürce sağlanmalıdır.

      Köy koruculuğu sistemi ve devlet içinde kurulan çeteler ortadan kaldırılmalıdır.

      Savaş döneminde köylerini terk etmek zorunda kalan köylülerin dönüşü için gerekli idari, hukuki, ekonomik ve sosyal önlemler alınmalıdır. Bu bir ekonomik kalkınma seferberliği ile birlikte başlanmalıdır.

      Kürt halkının her türlü hak ve özgürlüğüne kavuşması, meşru savunma güçlerini oluşturması için anayasal ve evrensel düzenlemeler yapılmalıdır. Bu haklar, Kürt halkının son otuz yıldır ulaşmak için mücadele verdiği en doğal ve temel haklardır.

Yüzyılın yalanı: PKK ile barış palavrası!

ABD kılavuzluğunda Abdullah Öcalan’la AKP Hükümeti arasında yürütülen görüşmeler topluma “barış süreci”, “çözüm süreci” olarak sunulmaktadır. Oysa PKK bütünüyle silah bırakmayacağını açıklamıştır, sadece geçici olarak yurtdışına çıkacaktır. Öcalan BDP heyeti görüşme tutanakları da bunun kanıtıdır. Ama AKP sürecin “barış ve çözüm süreci” olduğunda ısrarlıdır.

Emekli Orgeneral Necati Özgen’in, “Silah bırakılacaksa adres gösterilir. Silahlar kime teslim edilecek? TSK’ya mı, yoksa başka birine mi? Ortada hiçbir şey yok. Biz geçmişte benzer şeyleri çok duyduk. Süreç barış süreci değil. Bunu anladığımızda iş işten geçmiş olursa bunun sorumlusu bellidir” uyarılarına kulak tıkanmaktadır.

Geçmişte Amerika’nın Irak işgaline “Irak’a demokrasi götürülüyor” yalanıyla, şimdi “Öcalanlı açılım“ palavrası aynı yanılgıdır. Üstelik PKK’nın İran, Suriye ve Kuzey Irak’a çekileceğinin belirtilmesi, ileride başımıza daha büyük sorunlar açacaktır. Bunun için İran’dan izin alınmış mıdır, oturup bir anlaşmaya varılmış mıdır? Böyle karşılıklı bir rıza yoksa bu “komşu ülkelere terör ihraç etme ve içişlerine müdahale” sayılmayacak mıdır? Sorularının yanıtları henüz boşluktadır.

 



[1] ozgur-gundem.com

[2] 1 Mart 2013

[3] 2 Mart 2013

[4] 2 Mart 2013

[5] 2 Mart 2013

[6] 1 mart 2013

[7] 2 Mart 2013 tarihli gazeteler

[8] 2 Mart 2013

[9] 2 Mart 2013

[10] Mehmet Ali Güller, Aydınlık, 2 Mart 2013

[11] 1 Mart 2013

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx