YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662e5455bf1bd
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 2
Bugün : 17608
Dün : 26226
Bu ay : 672930
Geçen ay : 453014
Toplam : 23451894
IP'niz : 18.223.20.57

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

AYASOFYA İSTİSMARI,

ERDOĞAN’I KURTARACAK MIYDI?

        

Yusuf Halaçoğlu’nun Ayasofya İddiaları!

Habertürk canlı yayınında Ayasofya’nın ibadete açılmasına yönelik tartışmalara değinen Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’nın sahte belgeler ile müzeye dönüştürüldüğünü savunurken, bu caminin ibadete açılması gerektiğini açıklamıştı. Türk Tarih Kurumu eski Başkanı ve 24. 25. ve 26. dönem Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Habertürk’te Gün Ortası programına telekonferans yöntemi ile bağlanarak, Ayasofya tartışmalarına ilişkin görüşlerini aktarmıştı. Ayasofya’nın ibadete açılmasına ilişkin iki defa soru önergesi verdiğini hatırlatan Halaçoğlu, Türkiye’de ibadet edilmese dahi açık olan kiliseler olduğunu ve çanların çalınmasına izin verildiğini belirterek, Avrupa’dan gelen tepkileri sıralamıştı. Halaçoğlu’nun, “Ayasofya ibadete açılırsa ne olacak. Şu an zaten cami. Atılmış sahte imzalar ile burası müze yapılmış.” şeklinde konuşması kafaları karıştırmıştı. Canlı yayında bir belgeyi de yayınlayan Halaçoğlu, söz konusu kararnamedeki Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının sahte olduğunu vurgulamıştı. “Atatürk’ün imzası var ama imzada K. Atatürk şeklinde imza, ama karar Soy Adı Kanunu’ndan önce atılmış.” diyen Halaçoğlu’na şunu sormak lazımdı: İyi de bu durumda Atatürk’ü istismara kalkışan ve ona istemediği kararları uygulatan hangi odaklardı? Kaldı ki, Mustafa Kemal, soyadı kanunundan 1 ay kadar önceden K. Atatürk imzasını zaten kullanmaya başlamıştı. Üstelik Atatürk o zor süreçte Ayasofya’yı müze statüsüne sokarak kilise yapılmaktan kurtarmış ve ileride tekrardan cami yapılmasına zemin hazırlamıştı.

İYİ Parti adına Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Ayasofya’nın ibadethane olarak kullanılması amacıyla Meclis araştırma önergesi veriyorlardı. Ayasofya’nın ibadete açılmasını destekleyen ifadelerin yer aldığı araştırma önergesinde Dervişoğlu, “Gazi Meclisimizde kurulacak araştırma komisyonu vasıtası ile Ayasofya Camisi’nin Müslümanlar için ibadethane olarak kullanılması hususunda çalışmaların ivedilikle başlatılması gerekmektedir” diyorlardı. Önerge üzerine İYİ Parti’den Yavuz Ağıralioğlu, AKP’den Orhan Atalay söz alıp Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasını destekleyen konuşmalar yapmışlardı. Hatta CHP’li Faik Öztrak bile karşı çıkmamıştı. Ama hayret, bunun üzerine AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş söz almış, Danıştay’da devam eden dava sürecinin beklenmesini istediklerini hatırlatarak, bu önergeyi desteklemeyeceklerini açıklamıştı. Ve tabi herkes şaşkınlığa uğramıştı. Oysa istismarcılık ve riyakârlık AKP’nin karakter mayasıydı.

AKP’nin Ayasofya Konusundaki Samimiyetsiz Kurnazlığı!

Evet, Meclis’te enteresan bir olay yaşanmıştı. İYİ Parti, kurnazca bir “samimiyet testi” yaparak, AKP’nin ipliğini pazara çıkarmıştı. Konu; Ayasofya’nın ibadete açılmasıydı. İnsanımız çok uzun yıllardır Ayasofya’nın yeniden cami haline getirilmesini ve ibadete açılmasını istiyorlardı. Ancak “her nedense” AKP ellerinde sayısal güç olduğu halde bunu bir türlü yapamamışlardı.

Anlaşılan bir baskın seçime hazırlanan Erdoğan ve kurmayları, Ayasofya’yı saf inançlı kesimler üzerinde bir propaganda amacıyla kullanacaklardı. Oysa daha bir yıl bile olmadı, “Sultanahmet’i dolduralım önce de sonra Ayasofya’ya da bakarız” diyerek, bu yöndeki talepleri gereksiz bulmuşlardı. Ama bu sefer, “Ne yapalım hukukun gereği böyle oldu” diyerek bir kolaycılığa kaçmışlardı. Evet Danıştay’ın önünde bir Ayasofya dosyası vardı. Bunun kararı 2 Temmuz’da (2020) verileceği konuşulmaktaydı. Saraya yakın çevrelerin topluma pompaladığına göre, bu yargı kararına göre durum şekillenmiş olacaktı. Saray yazarları, “Bu iş bitti, Erdoğan, yargı karar verdikten sonra Ayasofya’yı ibadete açacak” diye yazıp duruyorlardı. Bu aslında açıkça yargıyı baskı altına almaktır, ancak bunun tam bir oyun olduğu, önceki gün yapılan bir “samimiyet testi” ile ortaya çıkarılmıştı. İYİ Parti, Meclis’e, “Ayasofya’nın ibadete açılması” için bir önerge verdi. Ama AKP “ret” oyu verirken, Ayasofya’nın açılması için yancılık yapan MHP ise “çekimser” kalmıştı. AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş ise, “Danıştay kararına göre karar vereceğiz, konuyu Temmuz ayında ele alacağız” deyip çıkmıştı.

Şimdi gelelim en önemli noktaya; Danıştay’ın önündeki dosya, Ayasofya’yı müze haline getiren 1934 yılına ait kararnamenin iptali ile alâkalıydı. Bir vakıf, bu kararnamenin sahte ve usulsüz olduğu iddiasındaydı. İşte Danıştay, bu konuyu karara bağlayacak. Karar iptal yönünde çıkarsa, Ayasofya’nın yeniden cami haline getirilmesi için başka kararlar alınması gerekli olacaktı. Oysa Mecliste AKP ve MHP o kararnamenin iptali söz konusu olmadan da Ayasofya’yı ibadete açabilecek güçte bulunmaktaydı, ama AKP bu yola hiç başvurmamıştı. Sözde “yargıya bağlılık” adı altında, toplumun bir bölümüne havuç sunulmaktaydı. İYİ Parti’nin teklifinin hiç görüşülmemesi ve topun taca atılması ile AKP’nin Ayasofya konusunda sadece oyun oynadığı ve halkın inançlarını sömürdüğü gerçeği kanıtlanmış olmaktaydı.

Daha da önemlisi; AKP milletvekilleri, kendilerine ait bir iradelerinin olmadığını da kanıtlamışlardı. Bugün Ayasofya’nın açılışına karşı çıkan milletvekilleri, muhtemelen Temmuz ayı geldiğinde saraydan gelen işarete göre davranacaklardı. İYİ Parti’nin yaptığı samimiyet testi sonunda sınıfta kalan AKP milletvekilleri, hiçbir konuda emir almadan tek bir işlem bile yapamayacaklarını da cümle âleme göstermiş durumdalardı.” diyerek sinsi siyaset müptezelliğine ve AKP’nin samimiyetsizliğine dikkat çeken Can Ataklı’nın: “Erdoğan’ın, Erbakan’dan kurtulmak için dış güçlerce parlatıldığını” itiraf eden sözleri oldukça anlamlıydı.

Babacan, yarın bu söylediklerini unutmamalıydı!

Erdoğan’ın gidici olduğuna inanan bazı çevreler, “yeni kurtarıcı” olarak Ali Babacan’ı pompalamaya çalışıyorlardı. Aslına bakarsanız 2000’lerin başında oynanan oyun, yeniden sahneye taşınmıştı. Hatırlayınız; bir Amerikan projesi olarak, Türkiye’de “daha İslami görünümlü” bir iktidar dayatması yapılmıştı (ve AKP böyle ortaya çıkmıştı). Erbakan ekolü “fazla milli olduğundan”, daha yumuşak, daha uyumlu ve egemen güçlerin taleplerini daha sorunsuz yerine getirecek bir iktidara ihtiyaçları vardı. İşte AKP bu maksatla oluşturuldu, Erbakan yerinden edildi, toplumda yaratılan algıyla Türkiye’de iktidar ilk kez gerçek anlamda siyasal İslamcı (yani Din istismarcısı) görüşe bırakıldı. Geçen sürede elbette Batı’nın tüm talepleri karşılandı. Ancak görünen o ki, egemen çevrelere göre bu iktidar yoruldu, yıprandı ve eskiye oranla uyumu azaldı.

Şimdi bunu değiştirmek için yeniden kollar sıvandı. Nasıl Erbakan’ı indirmek için içeriden bir ekip bulunduysa, şimdi de aynı yöntemle hareket başlatıldı. Erbakan’ı indiren ekipten birileri, şimdi Erdoğan’ın karşısına çıkarıldı. Aslında Erdoğan’dan hiçbir farkı olmayan Ali Babacan’ın, günlerdir medyada pohpohlanarak reklamı yapılmaktaydı. Oysa bugün Erdoğan’dan kurtulmak için bir başka siyasal İslamcıya sarılmak, yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktı” diye sızlananlara; iyi de şimdi sormak lazımdı: Erbakan aleyhine tezgâhlanan 28 Şubat postmodern darbesini hazırlayan dış güçleri, ve onların hamiyetsiz ve haysiyetsiz iş birlikçilerini niye hararetle alkışlamışlardı?

Kimler “Aman, Ayasofya elden çıktı!” diye bağırmaktaydı?

“İstanbul’un kurucusu Bizans Kralı Konstantin olmaktaydı. (Yıl 306-337) Kendisi çok tanrıya inanmaktaydı. Kesinlikle Hristiyan değil, Pagan kültürle yetiştirilmiş bir insandı. Hatta “Güneş Tanrısı” diye kendi heykelini bile yaptırmıştı. Ancak Ayasofya’nın yapılmasına karar veren İstanbul’un kurucusu Konstantin değil, onun oğlu Constantius’tu. İnşaatı o başlatmış, yapımı 34 yılda tamamlanmıştı.

Ayasofya, Roma bazilikası formunda; ahşap çatılı, dikdörtgen planlı tasarlanmıştı. O yılların İstanbul’unun kilit noktasına; Büyük İmparator Sarayı, Hipodrom, Milium Sütunu, en önemli cadde Mese’ye hakim noktaya yapılmıştı. Adına, Hz. İsa’nın “Tanrısal bilgeliğini” ifade eden “Ayasofya” adını koymuşlardı. Açılış günü içine altın ve gümüşten birçok eşya yerleştirildi, altın sırmalı ve kıymetli taşlarla süslü örtüler serildi, kapılara sırma işlemeli perdeler asılmıştı. Yıl: 360’tı. 395 yılına gelindiğinde İstanbul, Doğu Roma’nın başkenti yapılmıştı. Batılı tarihçiler, “Bizans…” diye bir isim bulmuşlardı. Oysa Bizans adlı bir köy var ama “Bizans İmparatorluğu” diye bir isim yok. Gerçek olan: Doğu Roma İmparatorluğuydu. Yani Anadolu coğrafyasıydı. İstanbul’un kurulmasının ve Ayasofya’nın yapılmasının Yunanistan’la tarihsel bir bağı da bulunmamaktaydı. Yunanistan da o yıllarda Doğu Roma’nın sadece bir bölgesi olmaktaydı ve aynı dili konuşuyorlardı. Batılı tarihçilerin çarpıtması ve eski Yunan kültürünü köpürtüp öne geçirmesi ile Ayasofya’nın ve İstanbul’un Yunanlı olduğu sahte tezini kurgulamışlardı. Böylece Yunanistan bedavadan Ayasofya’ya sahiplenmeye başlamıştı.

İstanbul, Doğu Roma’nın başkenti yapılınca, Ayasofya da kentin sadece dini değil politik, sınıfsal ve toplumsal olaylarının odak noktası halini almıştı. İmparatorun karısı imparatoriçe Eudoksia, İstanbul patriği Jean ve tahtın arkasındaki güç hadım harem ağası Eutropius arasında iktidarı ele geçirme kavgası kızışmıştı. Tartışılan en önemli konu, Hz. İsa’nın tanrısal kişiliği olmaktaydı. Bir taraf, “Hz. İsa Allah’tır” diyordu. Diğer taraf, “Hz. İsa Allah’ın oğludur” demekteydi. Öbür taraf “Hz. İsa sadece Allah değil, aynı zamanda İnsandır. Annesi Meryem de hem Allah’ın annesi ve hem insan İsa’nın annesidir” diyordu. Tartıştılar. Sonunda “Allah-Oğul-Kutsal Ruh” üçlemesi böyle oluştu. Ve büyük komutan (ve Peygamber müjdesine mazhar kutlu insan) Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u 1453 yılında fethetti, Ayasofya’yı da camiye çevirdi. Mustafa Kemal Atatürk döneminde de “Müze” yapıldı. 1991 yılında Turgut Özal döneminde ise hem müze ve hem de öğle ve ikindi namazlarının kılındığı ve Kur’an okunduğu “müze-camiye” dönüştü.

Ve şimdi 2020’ye geldik. Tayyip Erdoğan yönetimi, ekonomiyi derin krize sokmuş, partisi halk desteğini yitirmeye başlamıştı. Tabanı giderek eriyordu. Erdoğan “Ayasofya’yı yeniden ibadete açmak” söylemini köpürtmeye ve tabanındaki erimeyi durdurmaya çalışmaktaydı. İYİ Partililer de karşı strateji geliştirip “Ayasofya ibadete açılsın diye” önerge veriyorlar, ama Meclis’te AKP milletvekilleri bu önergeyi reddediyorlardı.” diyen sözcü yazarı Necati Doğru yazısını şöyle bağlamıştı:

“Elde bir Ayasofya kalmıştı. Ayasofya da elden gitti!”

Şimdi bu yazara ve aynı kafayı taşıyanlara sormanın tam zamanıydı: “Elde bir Ayasofya kalmıştı, o da elden çıktı!” sözlerini; a) Yunanlılar adına mı? b) Yerli sabataist ve sosyalist takımı adına mı? c) Yoksa dolaylı olarak AKP’ye haklılık kazandırmak adına mı kullanmıştınız? Ayasofya cami olursa kimin elinden çıkmış olacaktı?

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, hiç utanıp sıkılmadan: “Sadece Ayasofya değil, Sultanahmet Camisi de müze yapılmalıdır!” diyecek kadar küstahlaşan CHP milletvekili ve sözde hukuk profesörü İbrahim Kaboğlu ile işte bu yazar takımı, bilerek veya bilmeyerek dindar halkımızı AKP tuzağına iten figüranlar konumundalardı.

Soner Yalçın hâlâ yırtınıyordu: “Asıl kaybeden Erdoğan olacaktı!”?

Kaç kez daha yazacağım… Yalın gerçeği anlatamıyorum bir türlü: Odatv’yi kapatanlar… Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nu tutuklayanlar… Müyesser Yıldız’ı gözaltına alanlar… Sahiden ne yapmak istediğinin farkındalar mı? Gerçekte Odatv mi hedef? Yoksa;

-Asıl Türkiye’ye operasyon yapılmıyor muydu? -Asıl AKP’ye operasyon yapılmıyor muydu? -Asıl Erdoğan’a operasyon yapılmıyor muydu?

Başta Erdoğan olmak üzere AKP kurmayları bunu nasıl göremiyorlardı? Devlet Bahçeli operasyonun asıl hedefinin kendi ittifakları olduğunu ortağına söylemiyorlar mıydı? 

Odatv’nin Libya operasyonuna destek verdiğini dünya âlem bilip durmaktaydı. Peki…Bu derece göze sokarcasına zorlama casus suçlamalarının altında ne yatmaktaydı? Kırk yıllık ülkücü Müyesser Yıldız‘ın “casus” olduğuna hangi AKP’liyi, MHP’liyi inandıracaklardı? İktidarın hiç mi politik strateji bilen danışmanı kalmamıştı? Kimse sormuyor mu bunları? Duygularıyla değil siyaset aklıyla bir durup serinkanlı baksalar kavrayacaklardı:

Asıl hedef kendileri (yani Erdoğan) değil miydi?

Asıl hedef Türkiye istikrarı değil miydi? Bu operasyonlar, FETÖ’nün propaganda elini kuvvetlendirmeyecek miydi? Bu operasyonlar, FETÖ soruşturmaları-yargılamaları üzerine şaibe yaratmak isteyenlerin işine gelmeyecek miydi?”[1] diye feryat eden sosyalist, Darwinist ve Kemalist Soner Yalçın’ın bu Erdoğan uyarıları ve AKP’yi koruyup kurtarma çabaları, hangi milli ve insani kaygılara dayanmaktaydı? AKP iktidarının ve Erdoğan’ın aleyhine sonuçlar doğuracağından kuşkulandığı bu yanlış adımları(!) bunlara hangi odaklar attırmaktaydı?

Oysa Ayasofya tartışmasıyla: İktidar, suni gündemle bir taşla iki kuş vurma amacındaydı!

Ülkedeki ekonomik, siyasal ve sosyal bunalım üçgeninden kaçmak isteyen iktidar cephesi, Ayasofya tartışmasıyla kendine bir ‘nefes odası’ oluşturma çabasındaydı. Hedefte hem Cumhur İttifakı’nın seslendiği kitlenin konsolidasyonu sağlamak hem de Millet İttifakı’nı din-siyaset gerilimi üzerinden dağıtmak vardı.

1934 yılından günümüze kadar hâlâ müze olarak tüm dünyadan ziyaretçilerin ilgisini çeken UNESCO Dünya Mirası listesindeki Ayasofya, Cumhuriyet tarihi boyunca birçok kişi ve kurum tarafından siyasetin bir aracı haline getirilmeye uğraşılmıştı. İlk olarak 1967 senesinde İstanbul’u ziyaret eden Papa 6’ncı Paul’un Ayasofya’ya giderek dua etmesinin ardından Milli Türk Talebe Birliği, bu ziyaretin ertesi günü Ayasofya’da namaz kılmış, Müzenin statüsünün tartışılmaya başlandığı bu olaydan yıllar sonra, Osmanlı döneminde yapının dışına inşa edilen Hünkâr Kasrı, 1991’de ibadete açılmıştı. Temmuz 2016’da, Ayasofya’da Diyanet tarafından ‘sahur programı’ yapılması ve bunun devlet televizyonu TRT’de ekrana getirilmesinin ardından Yunanistan’dan tepki yağmıştı. Aynı sene Ekim ayında, ibadete açık olan Hünkâr Kasrı’na Diyanet tarafından imam atanmıştı. Ayasofya’nın tekrar cami olarak ibadete açılmasını savunanlar, haklı olarak buranın tapusundaki cami ibaresini kanıt gösteriyorlardı.

AKP iktidarının ilk yıllarında Batı devletleriyle oldukça olumlu bir ilişkisi olan Erdoğan, Ayasofya’nın ibadete açılması konusuna önceleri olumsuz yaklaşmıştı. Konuya dair geçmişte yaptığı açıklamalarda, “Sultanahmet’in boş olduğu, Ayasofya konusunun ise birilerinin oyunu olduğu” gibi ifadeler kullanmıştı.

29 Mayıs 2020’de Erdoğan’ın dev ekrandan bağlandığı Ayasofya’da “İstanbul’un Fethi’nin 567. yıldönümü etkinlikleri” kapsamında Fetih Suresi okutmuşlardı. Bu etkinliğin ardından Yunanistan yine haddini aşan açıklamalar yapmıştı. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Stelios Petsas, ‘Fetih’ etkinliklerini bir ‘meydan okuma’ olarak yorumlamıştı. Sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, TRT ekranlarındaki konuşmasında, Ayasofya’nın statüsü konusunda Danıştay’ın vereceği karara göre hareket edileceğini duyurmuşlardı. Ayasofya konusunda 1934 yılındaki karara itaat edilmesi gerektiğini söyleyen tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ise “Çocuk oyuncağı değildir, politika aracı yapılmamalıdır, tehlikelidir. Bunu karşılayacak gücünüzün olması gerekir” değerlendirmesini yapmıştı.

Birçok kesim tarafından Ayasofya’nın statüsü konusunun tekrar gündeme gelmesi, AKP’nin gerek ekonomik gerekse de siyasal sıkışmışlığını aşmak için suni bir gündem yaratarak ‘dikkatleri başka yöne çekme çabası’ olarak yorumlanmıştı. AKP’nin son 3-4 yılda sıklıkla yaptığı gibi, Ayasofya üzerinden de kendi tabanı üzerinde etkili olacak bir motivasyon yaratmaya çalıştığı anlaşılmaktaydı. Ayasofya tartışmalarına MHP lideri Bahçeli’nin de üst perdeden dahil olması ve “Ayasofya’dan çan sesi değil, Allah’ın izni ile ezan sesi yükselecektir” ifadelerini kullanması, istismarın hangi boyutlara ulaştığının kanıtıydı. Bu noktada Erdoğan-Bahçeli ikilisinin, ülke idaresinde karşılarına çıkan ve kendi ittifaklarını dağıtma potansiyeli taşıyan gerçek problemleri, Ayasofya ve benzeri suni siyasal tartışmalarla perdelemek istediği de açıktı.

Herhalde Ayasofya tartışmasının bir başka hedefi de iktidar cephesinin muhalefet konumundaki Millet İttifakı’nda bir iç çatışma alanı oluşturmaktı. Millet İttifakı’na dahil olan partilerin din-siyaset ilişkisine olan farklı yaklaşımları, Erdoğan ile Bahçeli tarafından önemli bir koz olarak kullanılıp kışkırtılmaktaydı. Zaten Cumhur İttifakı’nın son dönemlerde sık sık din temelli tartışmaları gündeme getirerek, karşı cephede bir yarık oluşturma çabası sırıtmaktaydı. Ayasofya tartışmasından önce, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinselleri hedef alan sözlerinin ardından başlayan tartışma da bu maksatla kurgulanmıştı. Millet İttifakı’nın güçlü partileri olan CHP ve İYİ Parti tartışmalarda net bir tutum almaktan kaçınırken, Saadet Partisi ise eşcinsellere karşı olan reddiyeci konumunu ısrarla vurgulamıştı.

Ayasofya meselesinde de Millet İttifakı’nın net bir tutum almaktan kaçınacağı anlaşılmıştı. CHP Sözcüsü Faik Öztrak tarafından yapılan, “18 yıldır iktidardasınız. Şu anda parti devletini de kurdunuz. Tek adamın bir kararnamesine bakar iş. Bunu daha fazla istismar etmeyin. Bunun üzerinden siyaset yapmayın. Açacaksanız açın” şeklindeki açıklamaları da böyle okunmalıydı. Millet İttifakı’nın diğer bileşenlerinin konu hakkındaki görüşleri daha net olsa da ittifakı korumak adına temkinli yorumlar yapmaları dikkatlerden kaçmamıştı” tespitleri haklıydı.

Ayasofya tartışmaları gündemdeki sıcaklığını korurken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; “Ayasofya’nın kesinlikle uluslararası bir konu olmadığını” belirtip ABD’yi kastederek: “Kimse Türkiye’yi sorgulamasın. ABD gibi bir ülkenin Türkiye’yi sorgulaması abesle iştigal. Kendilerinde ırkçılık var, Müslüman düşmanlığı var, yabancı düşmanlığı var. Türkiye ise tam tersini yapıyor. Böyle bir durumda Ayasofya’nın tartışmaya açılması, fetihten 567 yıl sonra Ayasofya’yı hatta İstanbul’u tartışmaya açmak manidar” ifadelerini kullanmıştı.

Açıklamasının devamında Ayasofya’nın tapusunu gösteren Çavuşoğlu, “1972 UNESCO sözleşmesine baktığımızda o mülkiyetin bu şekilde cami ya da başka türlü kullanılmasına ilişkin bir şey yoktur. Bir derneğimiz Danıştay’a başvurdu. 2 Temmuz’da Danıştay kararını verecek. Burası bizim kendi egemenlik alanımız” şeklinde çıkışmıştı. Yunanistan’la yaşanan gerginliği de değinen Çavuşoğlu: “Esasen dini azınlıkların hakları konusunda sadece bize değil, dünyaya ders verecek en son ülkelerden biri Yunanistan’dır. Avrupa’da camisi olmayan tek başkent Atina’dır. Selanik’te sürekli açık bir cami bulunmamaktadır. Batı Trakya’da Türk azınlıkların seçtiği müftüler namaz kıldırdığı için ceza almışlardır. Oradaki Türk adını bile kullanamamaktadır. Yunanistan bu konuda üç kere mahkûm edilmiş durumdadır.” sözleriyle AKP iktidarının istismar amacını ve ucuz kahramanlık atılımlarını gizlemeye çalışmaktaydı.

Sonuç olarak,

Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 40 çeşme sularının İstanbul’a ulaştırılması merasiminde, Zenbilli Ali Efendi’nin Sadrazama söylediği: “İslam’a ve ahlâka aykırı bazı Haçlı Batılı kanunları yersiz ve gereksiz olarak yasalarımıza sokmakla öyle bir halt işlediniz ki, bu içme suları kırk yıl aksa o pisliği temizleyemez!” ikazlarını şimdi AKP iktidarına hatırlatmak lazımdı: Siz zinayı ceza olmaktan çıkarmak ve eş cinselliği serbest bırakan İstanbul Sözleşmesini imzalamakla öyle çirkeflerin önünü açtınız ki Ayasofya’yı ibadete açsanız bile, bu günahlarınıza asla kefaret olmayacaktır. Ve bu, suni ve samimiyetsiz tavırlarınız sizi Allah’ın kahrından kurtaramayacaktır!..

 

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}ayasofyaistismari{/mp3}

 

 

 


[1] (Bak: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/asil-kaybeden-5863248/)

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve YozlaştırılanCihad Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihad Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail’in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

● Hamas, Şeytanı Şaşırtmıştı ve Dünyayı Uyandırmıştı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları

(Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı

(Hazırlayan: Orhan Atay)

Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı

(Hazırlayan: Veysel Uzun)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı

(Hazırlayan: Ufuk Efe)

Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları

(Hazırlayan: Okan Ekinci)

Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı

(Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları

(Hazırlayan: Ali Çağıl)

Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları

(Hazırlayan: Halil Yaman)

Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları

(Hazırlayan: Akın Cengiz)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı

(Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları

(Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları

(Hazırlayan: Ramazan Yücel)

Ahmet Akgül’ün; İçtihad Perspektifi ve Orijinal Projeleri

(Hazırlayan: Abdullah Akgül)

Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları

(Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları

(Hazırlayan: Necati Akgül-Ali Mert)

Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı

(Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası

(Hazırlayan: Ahmet Cömert)

Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt

(Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası

(Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Osman Eraydın)

Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar

(Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler

(Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri

(Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi

(Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar – 2 Cilt

(Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

 

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

 

Before the ADİL DÜZEN (JUST ORDER) conference at the Kyrgyzstan Arabayev University, which we were attended, an academician had introduced Ustadh Ahmet Akgül in the following way:

Ahmet Akgül is an outstanding scholar and thinker in Türkiye who amalgamate ideas of; Islamic principles and human needs, Atatürk's thoughts on change, Positive Nationalism, and social balance. He has written around 100 books, some in three volumes, all original and unique works. Ten of these books have been translated into English, Russian, Japanese, Persian, French and Arabic. He is considered the most distinguished disciple and follower of Türkiye's legendary Prime Minister Prof. Dr. Necmettin Erbakan. For about 40 years, he has participated in scientific conferences throughout Türkiye, Europe, and the Islamic world. He is a man of wisdom and a visionary who has sensed and explained significant developments in Türkiye, the region, and the world decades in advance, facing many difficulties and attacks, yet always proving to be right in the end. He is the editor in chief of the MİLLİ ÇÖZÜM MAGAZINE (A strategic magazine published in Türkiye) which closely followed by Türkiye's military and civilian senior bureaucrats, university professors, prominent writers and commentators, and state officials. Our Ustadh advocates for original ADİL DÜZEN (Just Order) programs based on reason, science, history, conscience, and the Quran, incorporating the beneficial aspects of capitalist, socialist, and liberalist systems while discarding their harmful elements. He is 74 years old and has five children. He leads a modest life, far from luxury and comfort, never accepting royalties for any of his books, magazines, articles or conferences with all expenses covered by about 40 voluntary and dedicated friends of the cause and for the sake of Allah. He maintains that it is forbidden to preach religion and knowledge for money, position, and personal gain, thus owing no favors to any group or power. Besides his nearly 105 books, our Ustadh has also prepared RELIGION and ETHICS textbooks suitable for scientific truths and the essence of Islam without adhering to any sects, for Primary School (grades 4-5), Secondary School (grades 1-2-3), High School (grades 1-2-3-4), and University (grades 1-2-3), topics often overlooked even by political parties and governments.

During our so special conversations, as his sincere students and followers, we asked him: 'How did you prepare these (over 100) books? How did you manage your time?' Our Ustadh Ahmet Akgül answered us in a way that would be an example and encouragement for us:

"1- Except for serious illness and major difficulties, for almost 60 years, I have never put off today's work until tomorrow, and even beyond that, I never attempted to delay the morning's work to the afternoon or the afternoon's to the evening. Because it was necessary not to waste my limited lifetime capital on idle pursuits, which the Quran warns against as 'LAĞVİYAT' (futile activities).

2- I never hesitated to listen to and learn from anyone who had knowledge and experience in a subject, even if they were much younger than me... or just an ordinary and simple person, because the biggest obstacle to learning and acquiring knowledge is pride and arrogance.

3- I have tried to read and understand every piece of writing and book by people, whether local or foreign, left-wing or right-wing, known or unknown to me, loved or disliked by me.

4- From these or from what I heard on TV programs and in conferences, I took notes of the information that I learned and found important, and never hesitated to write and convey them, mentioning their sources.

5- Without getting stuck on the whimsical desires and objections of my closest ones, my fellow companions, my Political Party members, those in active and competent positions... Or considering the account and favor of my personal comfort and interests, I never hid the TRUTHS that my mind and conscience found beneficial and right, nor did I wrap them in various covers to make them difficult to understand.

6- I strived to help all people whom I met on any occasion, whom I had enough closeness to drink a tea or share a traveling on a plane for an hour, to gain and enhance their moral and conscientious awareness and honor, and especially their eternal and spiritual peace. In other words, my aim was not to benefit from their position, resources and compliments, but to be beneficial to them.

7- Perhaps as a fruit and grace of these sincere goals and effortsAnd certainly, as a grace and blessing of Almighty God (Allah), thankfully, it became easy for us to read an average 700-page book in an hour or two, to read quickly, and to produce intended 10-page notes of congratulations and criticism about that book."

 

 

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx