FİLİSTİN DAVASINDA; İKTİDARIN MÜNAFIKLIĞI
VE
EKREM İMAMOĞLU’NUN MARAZLI TAVRI
Ekrem İmamoğlu; bir yabancı medya muhabirine Haliç çevresinde röportaj verirken: “Hamas teröristtir, İsrail’e saldırıp sivillere zarar vermiştir. İsrail de kendisini savunmaya geçmiştir, ama fazla ileri gitmiştir!..” anlamında talihsiz ve tıynetsiz yorumlar yapmış, İmamoğlu değil de, sanki Hahamoğlu gibi davranmıştır. Bu tavrın Siyonist odaklara: “Beni Cumhurbaşkanlığına hazırlayın, sizlere uşaklık yapayım!” mesajı olduğu sırıtmaktadır. Oysa HAMAS, Siyonist İsrail’in Gazze’ye saldırıp işgal ve katliama girişme planlarını önceden fark edip bunu engelleme ve en azından geciktirme gayesi ve gayretiyle o harekâtı başlatmıştır ve geç de olsa vicdan ehli herkes tarafından haklılığı anlaşılmıştır.
Evet; CHP’nin, Milli Çözüm Dergisi Ankara Hizmet Binası açılışına davet edilen, ama önemli mazeretleri nedeniyle katılamayıp:
“Kıymetli dostlar, Milli Çözüm Dergisi Temsilciliği açılış davetiyesi için teşekkür ederim. Her ne kadar yanınızda olmak istediysem de programımın yoğunluğu dolayısıyla katılım sağlayamadım. İsmiyle müsemma bir yayın hayatı olan derginin, önümüzdeki süreçte de ülkemize sunacağı katkılar için şimdiden teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum” diyen Cumhuriyet Halk Partisi 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gibi Milli duyarlı ve vicdani tutarlı şahsiyetlere ihtiyaç vardır.
Şimdi Ekrem İmamoğlu’na, Filistin Davasının ve İsrail barbarlığının tarihi seyrini hatırlatmamız lazımdır.
Terörist İsrail’in Kurulma Aşamaları
İsrail’in, 14 Mayıs 1948’de tarihi Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi, Filistinliler için onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcıdır. HAMAS’ın aynı tarihte ve zalim İsrail saldırılarını haber alıp önlemek üzere, harekâta başlaması da anlamlıdır. Bu tarihten sonra zorunlu göçe ve katliamlara maruz kalan, hâlâ da işgal ve abluka altında bulunan, mülteci konumunda yaşayan milyonlarca Filistinli, Nekbe’nin (Büyük Felaket) 76. yılında tekrar vatanlarına dönmenin hayalini kurmaktadır. Her yıl hayallerine ulaşmaktan biraz daha uzaklaşan Filistinlilerin geri dönüş ve bağımsızlık gibi Milli hedefleri, son yıllarda amansız bir saldırıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Arap dünyasının İsrail ile yakınlaşması ve AKP Türkiyesinin de katıldığı normalleşme çabaları, Filistinlilerin iç bölünmüşlük sorunları, uluslararası tarafların zayıf kalması ve ABD ile İsrail’in hukuk gözetmeyen yaklaşımları sonucu oluşan şartlar, Filistin davasının son yıllarda karşı karşıya kaldığı en ağır durumu oluşturmaktadır.
İsrail’in kuruluşuyla vatanlarının büyük kısmını kaybeden Filistinliler, Nekbe’nin 76. yılına, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yla birlikte Beyaz Saray’da İsrail-Filistin sorununun çözümü amacıyla açıkladığı, sözde Orta Doğu Barış Planı’nın gölgesinde ulaşmışlardı. ABD’nin sözde barış planı, İsrail’e; Akdeniz’den Ürdün Nehri arasındaki coğrafyada tam egemenlik verirken, Filistinlilere ise Tel Aviv’e tanınan bu imtiyazı “sözde devlet” ve “ekonomik refah” karşılığında kabul etmeyi dayatmaktaydı. Filistinlilerin geri dönüş hakkı, Doğu Kudüs, yerleşim birimlerinin kaldırılması gibi taleplerini görmezden gelen sözde barış planı, tarihi Filistin topraklarında “iki devletli çözüm” imkânını tamamen ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinde bulunan ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’daki mevcut durumun (statükonun) korunmasını öngören sözde barış planı, Harem-i Şerif’i İsrail’in tezleri doğrultusunda Yahudilerin de ibadetine açarak aslında, işgalci statükoyu Yahudilerin lehine değiştirmeyi amaçlamıştı. Trump’ın planını Filistinlilere ve uluslararası topluma rağmen Filistin topraklarında ilmek ilmek dokuyarak uygulayan İsrail, Filistinlilerin hayalini kurduğu; 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan tam bağımsız, egemen bir Filistin Devleti ideasını da tamamen ortadan kaldırmaktaydı.
76 yıldır dinmeyen acı!
Filistinliler için zorunlu göç, yağma ve katliamların simgesi olan “Nekbe” tam 76 yıldır dinmeyen bir acıyı anlatmaktadır. Filistinliler haklı bir nedenle bugüne “Büyük Felaket” anlamına gelen “Nekbe” ismini takmıştır. Çünkü İsrail’in 14 Mayıs 1948’de tarihi Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi, Filistinliler için onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcıdır. Bu nedenle İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği tarih olan 14 Mayıs’ı takip eden gün, yani 15 Mayıs “Nekbe” günü olarak anılmaktadır. Günümüze kadar uzanan bu süreçte Filistin topraklarının büyük bölümü işgal altına alınmış, sistematik katliamlarla binlerce Filistinli katliama uğramış, 1 milyona yakın kişi vatanından sürgüne yollanmış, 675 köy yok edilip yıkılmış ve bazı kentler zorla Yahudilere bırakılmış durumdadır. Nekbe’den bu yana işgali genişleten İsrail, şu an 27 bin kilometrekarelik tarihi Filistin topraklarının yüzde 85’ine el koymuş bulunmaktadır. Filistinliler ise bu alanın sadece yüzde 15’ini kullanabilirken, şimdi bundan bile mahrum edilmeye çalışılmaktadır. İsrail ayrıca 1967’de işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da da yasa dışı Yahudi yerleşim birimi inşaatlarını hızlandırmıştır.
1 milyona yakın Filistinli sürgüne yollanmıştır!
Filistinlilerin “Nekbe” ismini verdiği 15 Mayıs, Filistin ve İsrail toplumlarının zihninde taban tabana zıt şekilde algılanmaktadır. İsrailliler için güya “bir devletin kuruluş” günü olan 14 Mayıs, Filistinliler için ise nüfuslarının yüzde 67’sine tekabül eden 957 bin kişinin vatanlarından zorla çıkarılması, kültürel ve sosyal dokunun tahribatıyla başlayan ve günümüzde daha da azgınlaşan felaketler silsilesinin başlangıcı anlamını taşımaktadır. O tarihten bu yana nüfus artışıyla Filistinli mültecilerin sayısı dünya genelinde 6 milyon 20 bine ulaşmıştır. Bunların yaklaşık 5,3 milyonu Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’na (UNRWA) kayıtlı durumdadır.
675 köy ve kasaba yakılıp yıkılmıştır!
İsrail güçleri Nekbe süresince Filistinlilere ait 675 köy ve kasabayı ortadan kaldırmış ve binlerce Filistinli, sistemli katliama uğramıştır. Birçok tarihi Filistin şehri de Yahudileştirilmiş durumdadır. Bu süreçte Negev bölgesinde yaşayan Bedevi kabileler yerlerinden zorla çıkarılmıştır. Ayrıca yerleşim bölgelerinin isimleri değiştirilerek kültürel kimlik de hedef alınmıştır.
5 milyonu aşkın Filistinli, mülteci kamplarında yaşamaktadır!
Nekbe’de sürgün edilen yüz binlerce Filistinli, ülke içinde ve dışında oluşturulan 61 mülteci kampında zor şartlar altında kıvranmaktadır. Ülke toprakları içinde yer değiştiren Filistinlilerin yoğun olarak sığındığı yerlerden olan Gazze’de 8 mülteci kampı bulunmaktadır. İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yer alan Cibaliya Mülteci Kampı 108 bin Filistinliye ev sahipliği yapmaktadır. Bölgenin en büyük kampı olan Cibaliya, 1987’de Filistin İntifadası’nın patlak verdiği yer olarak tanınmaktadır. İsrail’in kuruluş sürecinde topraklarından ayrılmak zorunda kalan Filistinlilerin sığındığı komşu ülkelerin başında gelen Lübnan’da 12, Ürdün’de 10, Suriye’de 12 mülteci kampı vardır.
Nekbe’nin tarihi, 2 asır öncesine uzanmaktadır!
Nekbe’nin ilk tohumunun “Yahudi baronların telkinleriyle Fransız General Napolyon Bonapart’ın fikriyle atıldığı, Balfour Deklarasyonu ile hayatiyet kazandığı ve son olarak İsrail’in ilk Başbakanı Ben Gurion tarafından somutlaştırıldığı” anlaşılmaktadır. Napolyon Bonapart 1799’da Osmanlı idaresi altındaki Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini gündeme taşımıştır. Sonraki süreçte dünyanın her yerinden Yahudilerin gruplar halinde Filistin’e göç etmesi sağlanmıştır. Böylelikle Siyonist Yahudilerin Filistin topraklarını ele geçirmesi için zemin hazırlanmıştır. Osmanlı’nın ve özellikle Abdülhamid Han’ın tüm engelleme çabalarına rağmen Filistin’e Yahudi göçü yoğunlaşmıştır. İngiliz General Edmund Allenby, Aralık 1917’de Kudüs’ü işgal ederek, Filistin’in Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sonlandırmış ve Siyonistlere hareket alanı açmıştır. Bölgenin 1917’de İngiliz mandasına girmesiyle Filistin’e Yahudi göçü daha da hızlanmıştır. İngiltere Dışişleri Bakanlığının 1917’de yayımladığı ve Yahudilerin Filistin’de devlet kurmasını öngören “Balfour Deklarasyonu” ile İngilizler, İsrail’in kurulmasına desteklerini açığa vurmuşlardır. O süreçte bu tehlikeli gidişe karşı çıkan Mustafa Kemal bile, çok sinsi bir suikastla ölüme yollanmıştır.
İngiliz manda yönetiminden Nekbe’ye, hıyanetin rotası!
BM Genel Kurulu’nda 29 Kasım 1947’de Filistin’in, Yahudi ve Filistin devleti olarak bölünmesini öngören karar onaylandı. Karara başta Filistinliler olmak üzere Arap ülkeleri karşı çıkarken, Siyonistler ise kararı memnuniyetle karşıladı. Bölünme kararının ertesi günü, Siyonistler tarafından kurulan “Haganah” adlı silahlı çete tarzı örgütler, Yahudilerin ikamet etmesi için hazırlanan bölgeleri ele geçirmeye başladı. Filistin’de İngilizlerin manda yönetimi sona erer ermez silahlı örgütler, 14 Mayıs 1948’de Siyonist ve terörist David Ben Gurion tarafından İsrail devletinin kurulduğunu açıkladı. Bu tarihten sonra Yahudilerin “kendilerine ayrılmış” bölgelere göçleri büyük ölçüde arttı. Mısır, Suriye, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün tarafından oluşturulan Arap ordusuyla, İsrail arasında meydana gelen savaş da söz konusu göçe engel olamadı. Bu savaş, ABD ve AB ülkelerinin desteği ve 3 Mart 1949’da İsrail’in BM’ye tam üye olarak kabul edilmesiyle sonlandı. İsrail, önce ABD ve sonrasında ise pek çok ülke tarafından tanındı.
Siyonizm’in Şeytani İddiası!
Siyonistlerin, Filistin topraklarını “işgal gerekçeleri” arasında üç iddia öne çıkmaktadır. Bu iddiaların ilki, yazar Israel Zangwill’in “Topraksız bir halk için, halksız bir toprak” sözüyle ifade edilen “halksız topraklar” iddiasıydı. Filistin’in işgalini “haklı göstermeye” çalışan en büyük propagandalardan biri olarak sunulan bu iddiayla Filistinlilerin varlığı inkâra kalkışılmıştı. Siyonistlerin ikinci iddiası; 2 bin 70 yıl önce bu topraklarda “İsrail devleti”nin var olduğu safsatasıydı. Üçüncü iddia ise; “Filistinlilerin topraklarını satıp gönüllü olarak yurtlarını terk ettikleri” yalanıydı. Siyonistlerin defaatle öne sürdüğü ve uluslararası kamuoyunda kendisine taraftar bulan bu gerekçeyle, Filistinlilere yapılan katliamlar ve sürgüne yollanmalar unutturulmaya çalışılmıştı. Oysa bu iddianın aksine İsrail devleti kurulduğunda Yahudilerin bölgede sahip olduğu toprakların oranı yüzde 5’i bulmamaktaydı.
Siyonist İsrail devletinin inşası!
Modern Siyonizm fikrinin zahiri takipçisi Theodor Herzl‘in başkanlığında ve hakiki tertipçisi Yahudi Lord Rothschild’in faizli sömürü parasıyla, ve maalesef meşhur hain Mekke Şerifi Hüseyin’in (şimdiki Ürdün Kralı’nın büyük atası) hıyanet katkıları sayesinde 1897’de İsviçre’de düzenlenen Pal Konferansı’nda, kurulacak yeni devletin esasları ortaya çıkmıştı. Bu andan itibaren “Siyonizm’in; artık dini değil, milliyetçi fikirleri benimseyen, emperyalist ve ırkçı yerleşime hizmet eden, sömürgeci bir siyasi hareket olduğu” vurgulanmaktaydı. Herzl, Yahudi devleti kurulması projesine uluslararası onay almaya çalıştı. Dönemin Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid’i “Filistin’de Yahudiler için toprak elde etme” konusunda ikna edemeyen Herzl, aradığı desteği İngiltere’den almayı başardı. Herzl, 1902’de, “Bu devletin, barbarlığın (İslam’ın!) karşısına dikilen uygarlığın ileri karakolu olacağı” fikrini ortaya attı. Ancak Herzl’in bu söylemi gerçekte karşılığını bulmadı. Aksine 1950’deki “Dönüş Yasası” ile göçmen olarak İsrail’e gelen her Yahudi’ye vatandaşlık hakkı tanındı ve Filistin toprakları, dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler için zorla ve gaspla “vatan” yapılmaya çalışıldı.
Filistinlilerin geri dönüş hakkı!
Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarının yanı sıra başta Suriye, Lübnan ve Ürdün olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde vatanlarından uzakta hayat süren Filistinliler, yüzlerinin hâlâ “çalınan cennet” olarak tanımladıkları Filistin’e dönük olduğunu her fırsatta gündeme taşımaktadır. BM’nin; “Evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla huzur içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin, mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine fırsat tanınmalı ve geri dönmemeye karar verenlerin arazileri için de tazminat ödenmesi yapılmalı” şeklindeki 194 sayılı kararını ise İsrail uygulamaya yanaşmamıştır. Onlarca yıldır sürgün hayatı yaşayan milyonlarca Filistinli için “Nekbe” (Büyük Felaket) zorunlu göç, yağma ve katliamların simgesi olmaya ve kurtuluş umudunu canlı tutmaya yarayan bir kavramdır.
Sultan Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, mazlum ve mağdur Filistin davasına dirayet ve cesaretle sahip çıkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın sadık talebeleri ve sağlam takipçileri olan Milli Çözüm erbabı, bu kutlu davanın samimi ve sürekli savunucuları olmuşlardır, olacaklardır…
Filistin topraklarında görülen yerleşimci yayılmacılığının arkasında temel olarak Siyonist ideolojinin yattığı, “vatansız Yahudilere Filistin’de bir vatan oluşturma” çabalarının yoğunlaştığı bir süreçte, Erbakan Hocamızın da kuruluşuna katkı sundukları HAMAS kahramanları, şimdi destanlar yazmaya başlamışlardır ve inşaallah çok yakında kutlu başarıya ulaşacaklardır.
Birinci Dünya Savaşı, geçici İngiliz manda yönetimi iktidarı, İsrail’in kuruluş ilanı, 67 Arap-İsrail Savaşı, Camp David ve Oslo anlaşmaları bu hıyanet işgalinin köşe taşlarıdır. 1967 Arap-İsrail savaşı ile Arap-İslam dayanışması büyük zarara uğramış, Ürdün, Lübnan ve Mısır saf dışı bırakılmıştır. 67 Savaşı ile İsrail, hayatta kalma hedefine ek olarak yayılma hedefini de hızlandırmıştır. 1967’de sunulan iki taraflı devlet önerisi riyakârlığı ise; yasa dışı yerleşim birimlerinin yolunu açmış, Oslo’dan sonra da çok sayıda yeni yerleşim biriminin inşası tamamlanmıştır.
1993’te Oslo görüşmeleri yapıldığında 100.000 olan yerleşimci Yahudi nüfusu günümüzde 700.000’e ulaşmış durumdadır.
İsrail’in bir devlet olarak ortaya çıkışı, vatansız Yahudilere bir vatan kurulması amacıyla desteklenmişti ve bu Siyonist terörist devletin varlığını koruması, İsrail yönetimi ve Siyonist lobi için tarihi önemdeydi. Ancak İsrail’in varlığını koruma ile eşdeğer ikinci hedefi; yayılma/toprak genişletmekti. Bu bağlamda İsrail’in tarihi boyunca kurulan tüm hükümetlerin yayılma ideolojisini benimsediği, 1977’den beri İsrail’de saldırgan sağcı hükümetlerin göreve getirildiği, günümüz İsrail hükümetinin tarihindeki en zalim ve radikal hükümet olduğu kesindi.
İsrail’in yerleşme ve yayılma hedefleri yanında, Filistin’in ve komşu İslam ülkelerinin toprak bütünlüğünün bir daha birleşmemek üzere parçalanması da planlanmıştı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu gayeye bir nevi ulaşılmıştı. 20. yüzyıl sonlarında da bu gayenin hâlâ canlı olduğuna dair Oded Yinon Planı bir örnek olarak esas alınmaktaydı. İsrail’in varlığını, coğrafyadaki devletlerin parçalanması ile ilişkilendiren bu plan, Türkiye’de bir Kürt devleti inşası, Irak’ın üçe ayrılması, Mısır ve Suriye’nin parçalanması, Sudan’ın karıştırılması gibi şeytani amaçlar taşımaktaydı.
Bugün “HAMAS mücahitleri aynı zamanda Türkiye’mizi savunmaktadır” iddiamız bu gerçeklere dayanmaktadır.
Bu önemli ve sevindirici bir aşamadır ki, HAMAS’ın kahramanlığı sayesinde artık dünyada İsrail’in meşruiyeti tartışılmalıdır. Türkiye gibi halkın çoğunluğu Müslüman olan bir devletin dahi İsrail’i tanımış olmasının ve hele Dindar Kahraman sanılan Erdoğan iktidarının İsrail’le Normalleşme Anlaşması imzalamasının sorgulanması şarttır. Asla unutulmasın ki; 1948 yılında gerçekleşen Büyük Felaket/NEKBE sonucunda 1,3 milyonluk Filistin halkının 800.000’i evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Filistin içine ve dışına göçe zorlanmıştır. Tarihi Filistin topraklarında yaklaşık 5 milyon Filistinli bulunurken (Batı Şeria’da 2,5 milyon, Gazze’de 1,8 milyon), 8 milyon Filistinli ise dünyanın farklı bölgelerinde diasporada yaşamaktadır. Bölgede yaşayan Hristiyan halk da yerleşimci sömürgecilikten etkilenmiş ve geçmişte %10 olan Hristiyan halkın oranı %1’lere kadar düşmüş durumdadır. İsrail, 1967 sınırlarının ötesine geçerek Batı Şeria ve Kudüs’te uluslararası hukuka aykırı yerleşim yerleri inşasını hızlandırmıştır. Günümüzde Batı Şeria’da 2,5 milyon Filistinli ile birlikte 700.000 yerleşimci yaşamaktadır, yerleşimci nüfusu ve yaşam üniteleri günden güne çoğalmaktadır. Batı Şeria’da Filistin şehirlerinin ortasında ve farklı stratejik lokasyonlardaki konutlara ek olarak okul, hastane, üniversite, fabrika, tarım alanları, yollar vb. unsurları ile şeytani ve Siyonist hedefli bir sistem içerisinde genişleyen yerleşimler yapılmaktadır. Ve bu Siyonist ve terörist İsrail, Gazze’yi ve tüm Filistin’i işgal ve ilhak ettikten sonra, unutmayınız ki Türkiye sınırlarına dayanacaktır!..
Filistin için konuşulan ve Erdoğan tarafından sık sık gündeme taşınan “iki taraflı devlet” teklifi tamamen bir aldatmaca ve oyalamadır. Oysa, öncelikle Siyonist yapılar ve kurumlar dağıtılmalıdır. Zira Siyonizm, bu toprakların Filistinlilere değil Yahudilere ait olduğunu savunmaktadır. Bu kabul edilemez bir yaklaşımdır. İkinci olarak yapılması gereken, hakların ve halkların iadesi olmalıdır. Öncelikle Filistinlilerin vatanlarına geri dönme imkânı sağlanmalıdır. Biz Müslümanlar olarak Yahudilere: “Sizin temel insan haklarınıza saygılıyız, istediğiniz yerde yaşarsınız. Mısır’da, Türkiye’de nerede isterseniz kalırsınız. Filistin’de de barınırsınız. Ancak Filistin devletinin vatandaşı olarak buna razı olacaksınız!..” demekten korkmamalıyız!..
Ekrem İmamoğlu Utanmalıydı!
ABD’deki İsrail ve Siyonizm aleyhtarı gösterilerin üniversitelere sıçraması, öğrenciler tarafından Filistin’e sahip çıkan ve katliamları kınayan sloganlar atılması… Ve bu protestoların tüm ABD sathında yayılma potansiyeli taşıması, hem katil Netanyahu’yu hem de başta Siyonist Biden ve diğer Yahudi odakları endişelendirmeye başlamıştı. Çünkü bu olaylar ABD’de çok ciddi sonuçlara hatta iç çatışmalara ve Amerika’nın parçalanmasına bile yol açacak riskleri barındırmaktaydı.
Bay Ekrem İmamoğlu ve Sn. Erdoğan maalesef, Siyonist İsrail aleyhine gösteriler yapan ve her türlü sıkıntıyı göze alan ABD’li vicdanlı üniversite öğrencileri ve öğretim görevlileri kadar bile, gerekli ciddiyet ve cesareti ortaya koyamamışlardı.
Kürecik’ten giden sinyallerle İran dronlarını vurmuşlardı!..
İran, İsrail’in bilmediği silahları kullanmadı; ancak İsrail’in katmanlı füze savunma sisteminin nasıl çalıştığına, ABD’nin bölgede nerelerde tesisleri olduğuna, bunların hazırlık ve reaksiyon sürelerine dair neredeyse eksiksiz bir haritaya sahip olmaya çalıştı. Elbette buna Malatya-Kürecik Radar Üssü’nün işlevi de katılmalıydı. İran Devrim Muhafızları Ordusu Nükleer Merkezleri Koruma Birlikleri Komutanı Tuğgeneral Ahmad Haktaleb, 18 Nisan’da yaptığı açıklamada: “İsrail’in nükleer tesisleri tespit edildi” derken belki de hava atmaktaydı; ama Siyonistlerin en stratejik merkezleri zaten saptanmış durumdaydı. Uzun Gazze savaşının neden olduğu bölgesel gerilimi de eklediğimizde, bu durum İsrail için çok büyük bir kuşkuyu barındırmaktaydı.
İran saldırısının sadece tiyatro olduğunu söyleyenler, orduların askeri stratejiye karşı taktik varyasyonları nasıl değerlendirdiğine ilişkin bağlamı görmezden geliyor olamazlardı. Zira düşmanın pozisyonu hakkında bilgi toplamak bazı durumlarda yaptığınız saldırıdan çok daha değerli sayılmaktaydı. Daha da önemlisi, acaba İran artık bu saldırıdan elde edilen tüm bilgileri tersine mühendislik yoluyla çok daha ölümcül bir şekilde kullanacak mıydı? Üyesi olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’nde nükleer silahlara sahip Çin, Rusya, Hindistan ve Pakistan’ın da bulunduğunu aynı parantezde ele almak lazımdı. Dolayısıyla belki de ABD ve İsrail, mevcut angajmanlarını değiştirmek ve yeniden tasarlamak zorunda kalacaktı!?
İsrail tarafı, ABD’yi de içine çekeceği hızlı bir savaşın hazırlığındaydı. İran ise uzun yıpratma savaşıyla İsrail’in caydırıcılık kabiliyetini aşındırma, İsrail’i Araplar ve ABD için çok maliyetli bir müttefik haline sokma hesabındaydı. Evet İran, tarihte ilk defa kendi topraklarından İsrail topraklarını doğrudan hedef alan bir saldırıya kalkışmıştı. Saldırının bu özelliği yanında, alarm durumunda düşman güçlerin koreografilerine dair önemli bilgiler sağladığı da konuşulmaktaydı. Mavi Marmara saldırısında ölen Türk vatandaşlarına karşılık İsrail’den ‘kan parası’ alıp susanların, bugün İran’la dalga geçmesi ise tam bir soytarılıktı. Ancaak İsrail’e nasıl saldırılırmış ve nasıl netice alınırmış yakında anlaşılacaktı!..
AKP’li Nihat Zeybekçi’den İsrail ticaretiyle ilgili utanılacak itiraflar!
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Nihat Zeybekçi’nin, İzmir’de mermer ve doğal taş fuarında Türkiye’nin Siyonist İsrail’le ticaret ilişkilerine dair açıklamaları tepki toplamıştı. “Eyvallah! Bu katliamı kınıyoruz” diyen Zeybekçi, ancak İsrail’le ticaretin sürmesi gerektiğini vurgulamaktan utanmamıştı.
“Katliam ayrı ticaret ayrı” mesajı veren Zeybekçi, “Yani eyvallah! İsrail’in Müslümanlara yaptığı bebek katliamını nefretle kınıyoruz. Ama diğer taraftan da ticaretin hiç kimseye zarar vermeyen bölümleriyle ilgili de, İsrail serbest ticaret anlaşmamızın olduğu bir ülke. 6 satıp 1 aldığımız bir ülke. Onunla ilgili daha hassas olmamız gerektiğine inanıyorum. Bununla ilgili de çalışıyoruz” diyerek, “İsrail’le ticaret yapmıyoruz!” diyen AKP iktidarını ve yandaş yalaka takımını da yalanlamıştı…
Bu arada ABD’li duyarlı öğrenciler, “İsrail’e destek çıkanlar ve ticaret yapanlar da şeytanın ortaklarıdır!” sloganlarını atmaktalardı…

Herkes amacını ve ayarını ortaya koyacaktı, İmamoğlu da aslının gereğini yerine getirmekte dinci tayyibin solcu ekremi olmaya adaydı ve gerekli yerlere gereken sinyal verilmişti ama artık o günler eskide kalmıştı artık yanlış adrese sinyal veriyordu İmamoğlu şartlar ve imkanlar artık farklı ama o farkında değildi.
İsrail tarihindeki en büyük katliama yapmakta idi. Tabiki bu aynı boğazına bıçak değince can havliyle sağa sola çırpınırken zarar veren öküzleri hatırlatmakta, buda yahudinin son çırpınışları olacaktı. Siyonizmin bir planı vardı Herzel’in 1897’de Basel’de aldıkları 100 yıllık plan ve hesapları gecikiyordu kehanetlerin ve planların uygulanması lazımdı. Yani 1997 yılında büyük İsrail kurulacaktı olmadı tarih 2024’e geldi yani neredeyse 30 yıl gecikti hala büyük itrail kurulmamış işte dertleri bu idi. Dertleri yahudinin derdi olacak ve İsra süresinde bildirilen sonları gelecekti. Tabiki buda kolay olmayacak, dünya değişecek düzen değişecek Adil bir Düzen gelecekti. İslam Birliği kurulacak insanlık huzur ve mutluluğa kavuşacaktı, bununda kıvılcımı Gazze de Hamas eliyle başlayıp Türkiyem eliylede son noktası konulacaktı.
Önemli konulardan biri de Mavi Marmara olayında İsrail’e nasıl teslim olunup şehitlerin kanı yerde bırakıldı…Hala normalleşme anlaşması iptal de edilmediyse; ömemli bir konu da alışık olduğumuz şekilde bi yandan AKP iktidarı İsrail’e meydan okuyup alttan da tavizlerini artırmasıydı.
Şimdi İsrail’le ticari ilişkileri kestiğini açıklayan iktidardan şüphemiz şuydu: Başka ülkeler üzerinden malların İsrail’e ulaştırılmasıydı.
Evet aynı kalem mallar ihraca başka ülkelere yapılmaya başlanmışsa bunun takibi yapılmalı, başka ülke üzerinden İsrail’in en azından bizim mallarımızla desteği engellenmeliydi.
ABD’nin öğrenci eylemlerinden sonra İsrail’e yardımın kısıtlanması açıklamasına mecbur kalmalarının diğer yandan da şeytanlıkla onların da başka ülkeler üzerinden yardımlarını devam ettirme okkabazlığı da unutulmamalıydı.
İsrail’in müslümanlara yönelik eylemlerini sadece kinamakla kalan beraberinde ise ticaretin sonuna kadar devam etmesi vurgusunu yapanlar maalesef ki rant yolculuğunda basamakları hızla tırmanırken insan olmanın farkı olan vicdani sorumluluklarini göz ardı ederek insanlık ile bağdaşmayan fütursuz cümleler ve iş birlikleri ile gerçek düşüncelerini belirtmiş olmaları onları bu yoldan vazgeçirmeyecegi vurgusu maalesef ortada.
Mevcut hükümet ve muhalefet partilerinin parti içi tüzük ve politika anlayışların dan uzak rant odaklı çifte standart üzerine kurulu anlayış ve aksiyon alma becerileri maalesef ki sınıfta kalmış ve Hamas gibi önemli bir direniş harekatının yanında yer almayarak ellerini dökülen kana bulamişlardir.
Unutulmamalıdır ki Filistin’de toprağa düşen her can bir Musa her Musa ise batıdan doğuya açan bir gül bir çiçek olarak yeniden açmaktadır. Umulur ki Türk seçmen mevcut hükümet liderinin sözlerine kanıp kendisinden sonra işaret edeceği yeni lideri takip etmez aksi halde yeni bir Filistin Türkiye olabilir. Toprağa dökülen her damla kan batıdan çiçek gibi doğsun istemeyiz.
Muhterem Rahmetli Erbakan hocamız son siyaset yasağı ile siyaset arenasında el cektirilirken yanında bulunan iki er geç doğan ve sözde gül gibi halka kokan sözde zihniyetlerin peşinden gidilmemesi gerektiği konusunda vurgu yapmakta iken maalesef ki Türk halkı karşısında karşılık bulamayarak günümüze kadar getirildiler.
Uyanmak icin yeni bir düzen şart ey Türk secmeni !!!
Birlikte adil düzeni kolaylıkla kurulmasını yüce Allahimizdan diliyorum…
La galibe illallah
Parti taassubudan uzak, hem akp’nin hem de chp’nin Filistin davasındaki yamukluklarının ifade edilmesi, “Akp ile chp’nin ne farkı var ikisi de ABci, ikiside de faizci ikisi de israilci” diyen Erbakan hocamızın çizgisinin cesaretle takip edildiğini gösteriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu beyin gönderdiği telgrafta Milli Çözümü “ismi ile müsemma yayın hayatı olan dergi” olarak tanımlaması ve “önümüzdeki süreçte ülkemize sunacağı katkılar için şimdiden teşekkür etmesi”, Milli Çözümün farklı kesimlerden milli duyarlılığı ve vicdani tutarlılığı olan şahsiyetleri biraya getirme amacını gerçekleşmesinin bir göstergesi olarak oldukça değerlidir.
Hayat dediğin nedir, uyan artık
Yığsanda mal mülk, sonu batık
Bu ne hal, ne günlere kaldık
Nerede o eski günler ve insanlık
Erbakan Hocamız, hep uyardı
Gaflete dalınmış, uyanan çok azdı
Sözler bozuldu, inanan az kaldı
Ayarsızlaşan, kişilik ve vicdanlardı
Milli Çözüm Hakka tercüman
Şeytan ve avanesi hep düşman
Uzak durur, eş dost ve akraban
Sabretki, kolay olsun kazanman..
Mümin münafık kafir Kur’an tarifler
Sırrı imtihanı bilir Arifler
Yahudi belirler bizim maarifler
Düşene uzanan dal mı bulunur
Filistin toprakları üzerine sürekli lafı edilen “İki Devletli Çözüm” projesi, hem Siyonist Yahudiler için hem de Filistin halkı için mümkün değildir..
Zira ;
♦️Muharref Tevratta “Nehirden Denize denilen alanın tamamı, Siyonizmin egemenliğinde olmalıdır! Ve yine Siyonist inancın temelinde, Yahudi olmayanların tamamı ya yok edilmelidir ya da köle yapılmalıdır”! yazmaktadır.
♦️Filistin halkına ve işin hakikatine göre ise bu topraklar bütünüyle Filistin toplumuna aittir.. İsrail bir devlet bile değildir.. 75 yıl önce,yapay olarak Siyonist bir düşünce ile oluşturulmuş bir terör şebekesidir..
Çözüm ise;Tam bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması..Sözde devlet olarak tanınan Siyonist İsrail örgütünün bu bölgeden çıkartılıp atılması ve siyonist inanç taşımayan müspet yahudilerin ve Hristiyanların da birlikte yaşayacağı Adil bir Düzenin tesis edilmesidir..
Şüphesiz bunu sağlayacak yegane irade, fikri – zihni devrim ve değişimini gerçekleştirmiş Türkiye Cumhuriyeti devleti öncülüğünde oluşacak İran – Mısır – Suudi Arabistan gibi devletlerin de şuurlu biter aktör olduğu, bölgesel bir gücün askeri, siyasi diplomatik, ekonomik bir güçle bu yaraya el atmaları ile mümkün olacaktır.!
Ve elbette bu adımı, Türkiye içerisinde gerçekleştirecek kadro ise Milli Çözüm şuuruna sahip insanların atmaları ile mümkün olacaktır inşallah. Prof Necmettin Erbakan Hocamızın 1980 yılında yapmış olduğu bir konuşma çok önemli ipuçları vermektedir..
Bakın, size kesinlikle ifade ediyorum ki: Türkiye’nin Kurtuluşu; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
ER-BAKAN / ERCE-BAKAN GEREK
Sultan Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, mazlum ve mağdur Filistin davasına dirayet ve cesaretle sahip çıkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın sadık talebeleri ve sağlam takipçileri olan Milli Çözüm erbabı, bu kutlu davanın samimi ve sürekli savunucuları olmuşlardır, olacaklardır…
Filistin topraklarında görülen yerleşimci yayılmacılığının arkasında temel olarak Siyonist ideolojinin yattığı, “vatansız Yahudilere Filistin’de bir vatan oluşturma” çabalarının yoğunlaştığı bir süreçte, Erbakan Hocamızın da kuruluşuna katkı sundukları HAMAS kahramanları, şimdi destanlar yazmaya başlamışlardır ve inşaallah çok yakında kutlu başarıya ulaşacaklardır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra İslam Coğrafyasında ve dünyada huzur kalmadı. Sultan Abdülhamid ve Atatürk, Büyük İsrail’in kurulmasını engelledi ve Küçük İsrail’in kurulmasını geciktirdiler.
Erbakan Hocamız ise;
Siyonizm’i yeryüzünden silecek plan, program ve kadroları hazırladı.
Siyonistler, AKP’nin yedek lastiklerini hazırlamışken, yeni BOP Eş Başkanı olmak isteyen Siyonist uşakların yahut Erbakan Hoca istismarı yaparak iktidar olmak isteyen çocuklara Allah fırsat tanımayacaktır!
İmamoğlu ve Özgür Özel’in Hamaslı Mücahidlere terörist demeleri.. Konu AB ile uyum yasaları olunca, CHP’nin gece vakitlerinde dâhi AKP ile kavgasız, gürültüsüz ve sessizce iki binden fazla yasa ve kanuna onay vermeleri.. Bu yanlışlıklara karşı çıkan Kılıçdaroğlu’nu bertaraf etmeleri.. Şimdilerde ise Özgür Özel’in, CB Erdoğan ile yeni Anayasayı görüşüp “mevcut Anayasaya uyulmazken, yenisini istiyorlar. ” söylemleri halkı aldatmak ve oyalamaktan ibarettir.
Konu Siyonistlerin talimatları ve elde edilecek makam, menfaat ve şöhret olduğu zaman “İktidar bizim vatan sizin olsun” diyerek vatanını namusunu düşünmeyen domuz ruhlu siyasetçilerden medet ummak en basit tabir ile ahmaklıktır.
Maalesef İsrail, ABD ve AB uşaklıklarının tahtibatları ve bunlara ses çıkarmayan halk yığınlarının bedelini aynı gemide olan hepimiz ödeyeceğiz..
Çaresi yok, bu kapıya geleceksiniz! Kafamız gözümüz patladı. Vatan ayaklarımızın altından kayıyor!
Erbakan Zihniyeti ve Milli Çözüm İktidarı zarurettir. Alternatifi yoktur.
ABD’li duyarlı öğrenciler, “İsrail’e destek çıkanlar ve ticaret yapanlar da şeytanın ortaklarıdır!” sloganları ile Filistin davasında; iktidarın münafıklığını ve Ekrem İmamoğlu’nun marazlı tavrını ne de güzel tarif etmişlerdi.
Hala Siyonist İsrail ile işbirliği yapma mesajı verenlerin kulakları çınlasın!
Erbakan Hocamızın uyardıkları gibi: “Tek kutuplu dünya, Amerika vasıtası ile dış mihrakların eline geçti. Şimdi fırsat elimize geçti dediler, Arzı Mevudu kuracağız, dünya hâkimiyetini ele geçireceğiz. Amerika yani Amerikan yönetimi de bize taşeronluk yapacak. Planlar bunun için uygulanıyor.”
Siyonist İsrail, Fırat ile Nil’in arasında büyük İsrail devleti kurmak istiyor. Bunun içine Türkiye’de giriyor. Bizi ilgilendiren en öncelikli mesele budur.
Milli Çözüm bütün bu gerçekleri şöyle ifade etmektedir: “HAMAS mücahitleri aynı zamanda Türkiye’mizi savunmaktadır.”
Sultan Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, mazlum ve mağdur Filistin davasına dirayet ve cesaretle sahip çıkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın sadık talebeleri ve sağlam takipçileri olan Milli Çözüm erbabı, bu kutlu davanın samimi ve sürekli savunucuları olmuşlardır, olacaklardır…
“Allah’ın bizleri affetmesini ve bu zulme taraf olmayanlardan yazmasını diliyoruz. Yapabileceğimiz mal ile cihat edip Gazze’ye destek olmak (hiç değilse bu sene cansuyu aracılığıyla kurbanlarımızın paralarını o
kardeşlerimize gönderelim)ve dil ile cihat edip bu zulme karşı haykıralım. Ya Rabbi halkı Müslüman olan ve bu zulme destek olan (müslümanları aldatan) tüm ülke liderlerini sana şikâyet ediyoruz.” Bu basiretsiz işbirlikçi liderlerden, müslüman ümmeti kurtar Allah’ım.
Sadece toplanıp kınama mesajı verenleri, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliğinin bu sessizliğini, “Acımasızca katledilen anneleri ağızlarına dahi almayan kadın örgütlerini, savaşların en masumu ve en kaybedeni olan çocukların katledildiği bir ortamda devekuşu gibi davranan çocuk hakları örgütlerini , İsrail ile ticari ilişkilerini devam ettirenleri, İsrailli firmalar ve temsilcilerine yaptırım uygulamayanları, sessizlik içinde kalan tarikat ve cemaatleri, demir kubbenin sahiplerinden korktuğu kadar gök kubbenin Rabbinden korkmayan liderleri ve zihniyeti,”Şehit haberleri art arda gelirken bunu bir Arap meselesi ya da toprak meselesi olarak görenleri . Ukrayna’ya, Karabağ’a SİHA gönderip Gazze’ye sadece dua gönderenleri , İsraili bir devlet, HAMAS’I ise terörist olarak gören dâhili ve harici tüm kişi ve ideolojilerin son bulacağı, İsrail’in yok olacağı ve bu zulme sessiz kalan ve destek verenlerin rezil olacağı günlere kavuştur Allah’ım.
Hangi dinden ve görüşden olursa olsun bütün dünyada bu zulme sessiz kalmayıp karşı çıkanların kazanacağı , Siyonizmin saltanatının yıkılacağı. Milli Görüş ve Milli Çözüm öncülügünde, Adil Düzenin kurulacağı günlere kavuştur Allah’ım.
(Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; “Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.] (Nisa 75)
Hasan Hüseyin Doğan bey,
1- “Evet talihsiz bir açıklama olmuş İmamoğlunun sözleri. Öyle demese iyiydi.”
2- “İsmail Haniyye, CB Recep Tayyip Erdoğan’ı yere göğe sığdıramadı. Bu da bir birey olarak beni biraz üzdü. Ama belki de bu demecinde siyasi bir cevap vermek durumunda olabilirdi. Aksi söylem Filistin davasına zarar verebilirdi”
3- “Bu sebeple ilmel, aynel, hakkel prensibine göre hareket etmek durumundayız” dediniz.
Söylemlerinize istinaden sizin dediğiniz açılardan konuyu gelin dikkatlice ele alalım.
1- Öncelikle İmamoğlu’nun bu açıklaması ile “yandaş”olduğunu göstermesi yetmemiş bir de topu yandaş CNN yazarlarına paslamış, onlarda hemen, (yahudiden, üstün cesaret madalya sahibi) sayın Erdoğan’dan farklı olduğunu gündeme taşıyarak %90 Müslüman topluma gol atmaya yani Erdoğan’ın farkını ortaya koymaya çalışmış. (İlmen ve Aynel yakin)
İmamoğlu’nun sözlerinin sizi üzmesinden imamoğlu’nda bir ışık görmenizden kaynaklı oluğunu düşünerek size şu hakikatı hatırlatmak isterim.
“Sol hükümet, ameliyata narkozsuz alır. En azından hangi organınızı söktüğünü anlarsınız. Sağ hükümet, ameliyata narkozla alır da, nerenizi kaybettiğinizi dahi anlayamazsınız!.” (Hakka’l yakin, durum bu)
-Prof.Dr. Necmettin ERBAKAN
2- Haniyye “Bu cesur açıklamalar ve Sayın Erdoğan’ın onurlu duruşu, kardeş Türk halkının tarihi ve köklü tutumunu yansıtmaktadır. “ diyen övgüsünü siz Erdaoğan’a yorumlamışsınız ancak Erdoğan üzerinden Türk halkına yapılmış bir övgü olarak anlaşılması lazım. (İlmen ve Aynel yakin)
Yoksa sayın Haniyye, siyonist İsrail yetkililerinin “Erdoğan bizim için düşman görünümlü Dost’tur.” diyerek sayın Erdoğan’ı tanımladığını bilmiyor mu. Yada 7 aydır süren katliamlarda Erdoğan iktidarının İsrail’e gönderdiği 1000 den fazla gemiden habersiz mi? Yada sayın Haniyye; Rahmetli Erbakan Hocamızın “AKP ye oy vermek, İsrail’e oy vermek demektir” sözünden habersiz mi? (Hakka’l yakin)
3- Sayın Hasan Hüseyin Doğan bey, Milli Çözüm dergisi okuyup, yorum yazarak Milli duyarlılığı olan biri olduğunuz kanaatiyle yine size şu hakikatı hatırlatmak isterim.
Dün Milli Çözüm Dergisi’ni “olayları yanlış yorumluyorsunuz diye saldıranlar, bugün gerçekleri ilmen-Aynel ve Hakka’l yakin görüyorlar ve yaşıyorlar.
Milli Çözüm dergisini okumaya ve anlamaya devam edelim.
Selam ve dua ile…
Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; “Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir. Filistinde, Gazze’de üstümüze düşenleri fert ve devlet olarak yapamadığımız için Allahın kahrına uğramaktan yine Allah’a sığınıyoruz. Rabbim en yakın zamanda Filistin’i ve Gazze yi izzeti şerefe ve devlete kavuşturur yarabbi
Yalçın Bey,
Aslında aynı şeyleri söylüyoruz ama eleştiri alıyorum. Bu da kelimeleri belki de biraz hiciv biraz ironik seçip dağıttığım için olabilir.
Öncelikle İmamoğlu’nun açıklamasına üzülmedim.
“Öyle demese iyiydi” sözü aslında kendisi için olup benim kaygısını duyduğum bir durum değildir.
Anadolu’da bazı sözler var, gerçek anlamıyla söylenir ama aynı anda zıt anlam yüklersiniz. Ara sıra bir kaç mısra şiir de yazıyorum yorum olarak. Yani kelimelere jimnastik yaptırıyorum elimden geldiğince.
“3- Sayın Hasan Hüseyin Doğan bey, Milli Çözüm dergisi okuyup, yorum yazarak Milli duyarlılığı olan biri olduğunuz kanaatiyle…”
Teşekkürler, evet öyledir. 1994 Belediye seçimleri ve 1995 Milletvekili Genel seçimlerinden beri. Ahmet Hoca’dan feyiz aldık. Hacı Ahmet Efendi Mescidi vardı, Buhara Kadayıfçısının üstünde.
Maalesef yine mevki makam çıkar hesabıyla zalimin zulmüne destek verenler.
Sözde Müslüman, özünde ise mevki makam hesabı güdenler,..
Dünyadaki vicdan sahipleri ayaklanıp Filistin halkını desteklerken yine gördükki mazlumun feryadını yine mazlumlar duyuyor
Mazlum kim vicdan ehli. Ne demiştik mazlumun dini dili ırkı yoktur mazlumlar gozetilmelidir işte bu sözün doğruluğunu
ABD’li duyarlı öğrenciler, “İsrail’e destek çıkanlar ve ticaret yapanlar da şeytanın ortaklarıdır!” sloganlarını atmaktalardı… işte ispatı..
Osman Eraydın Bey,
CNN röportaj alıntısı idi benim yazdığım. Gerçekten ne demiş ona baktım. Olaylara konjonktürel bakmış ta olabilir, gerçekten içindeki niyet de CNN aracılığıyla eğer beni seçerseniz ben daha iyi hizmet ederim de olabilir. Kendisi açısından öyle demese iyiydi, çünkü CNN’in de dediği gibi Hamas’ı “terör örgütü” olarak nitelendirerek kendisini Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan daha da farklılaştırdı.
Mesela geçen gün Hamas Siyasi Kanadı sorumlusu İsmail Haniyye, CB Recep Tayyip Erdoğan’ı yere göğe sığdıramadı. Bu da bir birey olarak beni biraz üzdü. Ama belki de bu demecinde siyasi bir cevap vermek durumunda olabilirdi. Aksi söylem Filistin davasına zarar verebilirdi. Ben bilmiyorum içinden geçenleri.
Bu sebeple ilmel, aynel, hakkel prensibine göre hareket etmek durumundayız.
Ticaret durduruldu. Buda birşey değil mi. Eleştirmek kolay iş. Doğru yapılanı görmekte önemlidir. Hep yanlışları söylemek ne kadar olumlu bir yaklaşımdır.
Sultan Abdülhamid Han, Mustafa Kemal Atatürk, Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızdan sonra bugün Üstad Ahmet Akgül Hocamız “Filistin davasının” sağlam takipçisi ve bu kutlu davanın samimi ve sürekli savunucusu olmuştur.
7 Ekim’de hemen hemen her kesim sessizlik içerisinde hatta İmamoğlu gibiler İsrail’i mağdur/masum gösterme telaşında iken; Üstad Ahmet Akgül Hocamızın daha ilk günlerde Hamasın şanlı mücadelesini en net ve keskin bir dille desteklemesi ve “HAMAS mücahitleri aynı zamanda Türkiye’mizi savunmaktadır” sözleri/yaklaşımı ise bugün çok daha iyi anlaşılır olmuştur.
Makalemizde geçen yaklaşım devletimizin tutunması gereken tavır olmadır:
“Filistin için konuşulan ve Erdoğan tarafından sık sık gündeme taşınan “iki taraflı devlet” teklifi tamamen bir aldatmaca ve oyalamadır. Oysa, öncelikle Siyonist yapılar ve kurumlar dağıtılmalıdır. Zira Siyonizm, bu toprakların Filistinlilere değil Yahudilere ait olduğunu savunmaktadır. Bu kabul edilemez bir yaklaşımdır. İkinci olarak yapılması gereken, hakların ve halkların iadesi olmalıdır. Öncelikle Filistinlilerin vatanlarına geri dönme imkânı sağlanmalıdır. Biz Müslümanlar olarak Yahudilere: “Sizin temel insan haklarınıza saygılıyız, istediğiniz yerde yaşarsınız. Mısır’da, Türkiye’de nerede isterseniz kalırsınız. Filistin’de de barınırsınız. Ancak Filistin devletinin vatandaşı olarak buna razı olacaksınız!..” demekten korkmamalıyız!..”
“Ekrem İmamoğlu Utanmalıydı!
ABD’deki İsrail ve Siyonizm aleyhtarı gösterilerin üniversitelere sıçraması, öğrenciler tarafından Filistin’e sahip çıkan ve katliamları kınayan sloganlar atılması… Ve bu protestoların tüm ABD sathında yayılma potansiyeli taşıması, hem katil Netanyahu’yu hem de başta Siyonist Biden ve diğer Yahudi odakları endişelendirmeye başlamıştı. Çünkü bu olaylar ABD’de çok ciddi sonuçlara hatta iç çatışmalara ve Amerika’nın parçalanmasına bile yol açacak riskleri barındırmaktaydı.
Bay Ekrem İmamoğlu ve Sn. Erdoğan maalesef, Siyonist İsrail aleyhine gösteriler yapan ve her türlü sıkıntıyı göze alan ABD’li vicdanlı üniversite öğrencileri ve öğretim görevlileri kadar bile, gerekli ciddiyet ve cesareti ortaya koyamamışlardı.”
Çok güzel tokat gibi bir makale olmuş. Allah razı olsun. “Sultan Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, mazlum ve mağdur Filistin davasına dirayet ve cesaretle sahip çıkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın sadık talebeleri ve sağlam takipçileri olan Milli Çözüm erbabı, bu kutlu davanın samimi ve sürekli savunucuları olmuşlardır, olacaklardır…”
Filistin meselesi bir imtihan da aynı zamanda. İnsanlar nasıl ikiye ayrılır onu gösterdi bizlere bir kere daha. Vicdanı olanlar ve vicdanı olmayanlar. Hâlâ Hamas’ı suçlu İsraili ise mağdurmuş gibi gösterenler gayet herşeyin farkındalar fakat bu meseleyi kendi çıkarlarına dönüştürme çabasındalar. Gerçekten insan olan utanmalıydı!
Hani İsrail ile ticaret yoktu?
Hani oraya giden gemiler Filistinliler ile ticaret yapıyordu?
Hani “ticareti durdurun” diyenler, İrancıydı, Mossad ajanıydı, kansızdı, fetöcüydü, haindi?
Gerçekten durmuşsa eğer… Hani ticaret durdurulamazdı, uluslararası anlaşmalar vardı, tazminatlar vardı, devlet karışamıyordu?
Velhasıl İsrail dün de saldırgandı, bugün de, 80 yıl önce de?
Velhasıl işgal, katliam ve soykırım bugün başlamadı.
Peki, 22 yıllık iktidarı boyunca, ticareti sürdürenler, şimdi ticareti kestik dediler diye aklandılar mı? Kanlı elleri artık tertemiz öyle mi?
40 bin insan 8 ayda şehit edildi. 22 yıl boyu devam eden katliamlar zulümler şimdi aklandı öyle mi?
İsrail’le normalleşme anlaşması iptal edildi de biz mi duymadık?
Yahudi Üstün Hizmet madalyaları iade edildi de bizim mi haberimiz yok? BOP eşbaşkanlığı rafa kalktı da, bir sizin mi haberiniz oldu?
Yalan üstüne yalan söyleyen bu iktidarın, yine yalan söylemediğine nasıl da ikna olmuşsunuz hemen…
Söylentilere göre, ticareti filan kesmediler. Başka limanlar üzerinden ticaret aynen devam ediyor. Medya üzerinden de taraflar birbirleriyle danışıklı dövüşerek, sizin gibi ikna edilmeye yatkın vatandaşları hemencecik ikna ediveriyorlar ne hikmetse.
Arkadaş, siz zulümden ve zalimden mi tarafsınız yoksa Hak’tan ve hakikatten mi?
Veya, safınızı netleştirmek için, İsrail’in daha kaç bebek katletmesi, kaç kadının ırzına geçmesi, kaç ocak söndürmesi gerekiyor? El-insaf!..
Buraya gelip yorum yaparak, bizi itham edeceğinize, gönlünüzün bağlı olduğu mercie gidin ve onlara hesap sorun!..
Siyonizmin Erbakan Hocamıza ihaneti karşılığı iktidara taşıdığı Erdoğan yıpranmış artık halkı avutup oyalayacak takati tükenmiş, halka çare ve kurtuluş kahramanı gösterilip Türkiye’yi İsrail’e vilayet yapmanın son virajını dönecek yeni bir yüz lazımdı. İmamoğlu bunun içğn zaten gönüllüydü. Akşener gibi omurgasız tipler dahil 2023 genel seçimlerinde pohpohlamaya başlamışlardı bile. Genel seçimler sürecinde Sp deki hastalıklı yönetimin Erbakan Hocamızın prensiplerini yeterince ortaya koymamaları, siyaset sahnesinde de en azından başta Filistin olmak üzere başörtüsü milleti derleyip toparlayıcı tavırlar takınması vb. Sebeplerden Kemal Kılıçdaroğlu’ nun millet ittifakı adaylığını desteklemekle yine ve yeniden Milli Çözümün ne kadar haklı çıktığı görülmektedir. Aslında sorulması ve düşünülmesi gereken şudur; yahu Ahmet Akgül’ün haklı çıkmadığı bir konu varmıdır?
Sultan Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra, mazlum ve mağdur Filistin davasına dirayet ve cesaretle sahip çıkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın sadık talebeleri ve sağlam takipçileri olan Milli Çözüm erbabı, bu kutlu davanın samimi ve sürekli savunucuları olmuşlardır, olacaklardır…
Filistin topraklarında görülen yerleşimci yayılmacılığının arkasında temel olarak Siyonist ideolojinin yattığı, “vatansız Yahudilere Filistin’de bir vatan oluşturma” çabalarının yoğunlaştığı bir süreçte, Erbakan Hocamızın da kuruluşuna katkı sundukları HAMAS kahramanları, şimdi destanlar yazmaya başlamışlardır ve inşaallah çok yakında kutlu başarıya ulaşacaklardır.
Okudum devamında üstad Ahmet hocanın cevabı, İmamoğlu başa beni getirirseniz İsraile daha iyi hizmet ederim mesajı veriyor diyor içine ayna tutuyor hocam.. Çünki Hamas mecburdu israil ilk defa katliam yapmıyordu 80yıldır sadece Filistinde sanılmasın ortadoğuda akan kanın tamamında israilin parmağı vardır. Pkknın da en büyük destekçisidir. Yani apaçık ortadaki İmamoğlu siyonizme tam anlamıyla teslimdir. Türkiye Cumhuriyetini gayet samimi peşkeş çekecektir. Üzücü olan ise böyle yalama yalaka üçkağıtçı takımının rağbet görüyor olması umarım değişir bu durum
Diyarbakırlı’ya, şuurlu cevap veren Bayraktar kardeşimize öncelikle teşekkürlerimi iletmek isterim.
Evet, Hani ticaret yapılmıyordu?
Peki, şimdi durdurulan şey ne?
Hani, Milli Çözüm bu zalimlerle işbirlikçiliği gündeme getirdiği için yalancı, iftiracıydı!
Milli Çözümden özür dileyip, teşekkür etmek gerekirken; hala daha kuyruklarına diken batmış gibi huysuz, hayırsızca olayları değerlendirmek nasıl bir maraz damarıdır!
Kim, hangi kesim olursa olsun gerçek manada vatana, millete, dinimize yönelik hayırlı bir girişimde bulunduğunda buna en çok sevinen, kendisi yapmış gibi huzur bulan Milli Çözüm olduğunu, Milli Çözüm’ü biraz takip edenler görecektir.
Üstad Ahmet Akgül Hocamıza atfen:
Hakikat mesajına, son tercüman gibiydin
Bu garip ruhumuza, taze güman gibiydin
Münafıklara maraz, bize derman gibiydin
Gönüllerin duası, gözlerin yaşı mıydın?
Ey şerefli şahsiyet, Sen sabır taşı mıydın?
Siyonist canavarı, can evinden vuracak
Zulüm ve sömürüye, son verip durduracak
Türkiye eserinle, fermanlar buyuracak
Nebi ve sıddıkların; salih yoldaşı mıydın?
Bu ne onurlu sebat, Sen sabır taşımıydın?
Dünya değiştirmeğe, soyunan adam Sendin
Bıkmadan mazlumları, savunan adam Sendin
Has gönülde sevilip, sayılan adam Sendin
Ters görene sormalı: Ya hu, sen şaşı mıydın?
Ey korkusuz kahraman, sen sabır taşı mıydın?
KİMİ MÜMİN KİMİ MÜNAFIK!
Değişen dünya değil, insanlar
İçi başka dışı başka, insanlar
Gücün esiri olmuş, insanlar
Yüzlerinde iki maske olan, insanlar
Takva görünür, aslını gizler
Bu tipler, münafıklığını gizler
Algı oluşturup, gerçekleri gizler
Gündüz Müslüman, geceyi gizler
İşlerine gelmeyeni, dışlarlar
Her türlü yalan iftirayı, sıralarlar
Yaygınlaştırırlar, kara kampanyalar
Onlar için koşturur, kiralık piyonlar
Hak davaya sızıp, yerleşirler
Sadık samimileri, istemezler
Onlardan kurtulmayı, isterler
Her dönemin adamı, münafık tipler
Hemşehrim!
Eskiler “ba’del harabül basra” diye bir deyim söylerdi. Basra harap olduktan sonra hangi çabanla iş göreceksin manasındaydı. Sizin bu tepkilerinizi görünce insan kendisine sormadan edemiyor:”Acaba bende mi sorun var, yoksa insanların vicdan ayarı mı bozulmuş!” Yahu Allah aşkına, Milli Çözüm Dergisi 7 aydır feryat ediyor; ticareti durdurun diye! Gazze darmaduman olmuş, binlerce insan ölmüş, sokak hayvanları açlıktan enkazlardan bebekleri alıp yiyor, sözde ticareti durduran adamınız,” ticareti durdurduk ama 9,5 milyar dolarımız gitti” diye açıklama yapıp; aslında durdurmak istemediğini bal gibi de açıklıyor ve ne yazık ki sizin gibiler iyi olanı da görmek istiyor… İnsaf Allah aşkına, insaf Muhammed aşkına, insaf, insaf…
Öncelikle Milli Çözüm Dergimizi, Milli Gazete’mizi tebrik ediyorum. Sayelerinde AKP zorla da olsa ticareti durdurdu. Aziz Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi, “jandarmalık görevini” layıkıyla yaparak, ülkemizden 7 aydır siyonistlere destek olarak giden malların gidişini engellediler.
Onlar jandarmalık yaparken; siyonistlere işbirlikçilik yapanlar ve kendini pazarlamak suretiyle gelecek dönemde ülke yönetimde görev almak hevesinde olanlar; necip milletimizin vicdanlarını derinden sarsacak fiillere ve açıklamalara doymadılar maalesef. İçeride kaplan dışarıda kedi olan iktidarın yaptığı münafıklık tavrıydı evet… Öte yandan sürekli Şanlı Hamas mücahitleri aleyhine beyanat verip siyonistlere şirin görünmeye çalışan ve aslında imam değil de hahamoğlu olduğunu ispat etmeye çalışan kişi ise yandaşlık’tan başka bir şey peşinde koşmuyordu!
DİYARBAKIRLI Kardeşe!
Maalesef 7 ay boyunca Filistinli kardeşlerimize soykırım uygularken, kuduz Siyonistlere binlerce gemi dolusu gıda ve mühimmat malzemesi gönderen… Milli Çözüm Dergisi TÜİK’in resmi sitesindeki bu satış belgelerini yayınlayınca; önce “Yalan söylüyorsunuz!” diye karşı çıkan, sonra “Bunların bir kısmının satışına kısıtlama getirdik…” itirafında bulunan… Ve şimdi, yüz binlerce can kaybından ve Gazze’nin harabından sonra “Ticareti durdurduk!” lafına sığınan şu AKP’ye en azından “Yazıklar olsun!” diyeceğinize “Bu da bir şey değil mi, eleştirmek kolay iş” diyerek sahip çıkmanıza hayret ettik. Lütfen aynaya bakıp kimin safında yer aldığımızı bir daha gözden geçirelim… Ve Hz. Musa’nın şu duasını tekrar edelim:
“Ya Rabbi, içimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak etme!” Amin. (A’raf: 155 ayetinin bir kısmı.)
Değerli Hasan Hüseyin Doğan Bey’e
İmamoğlu’nun sadece talihsiz değil aynı zaman tıynetsiz açıklamaları ve bunları kimlere uşaklık mesajıyla yaptığı, makalede oldukça net olarak açıklandığı halde; bu tavrını hafifletmeye çalışmak, yakışık bir yaklaşım değildir. Siyonizm’in gizli ve kirli hesaplarının deşifre edilmesi açısından anlamlıdır. İsrail’i de kınıyor gibi davranması, Kahraman HAMAS Mücahitlerini terörist saymasının, rüşvet-i kelâmıdır. Aman dikkatli olalım…
Batı Filistin için ayağa kalkmış,uyanışa geçmişken maalesef ki Müslüman diye tabir ettiğimiz halkımız hala fairy den vazgeçemez halde neymis makinesi başka deterjanla temiz yikamiyormuş.Tehlike adım adım yaklaşmışken insanlar konfor alanından çıkmak istemiyor,zor geliyor.O çocukların ahı annelerin ahı yerde mi kalacak.Duam hep şu Rabbim bizi bu anlamayan ,gerçeği göremeyen ahmaklar yüzünden helak etme.Onlara doğru yolu göster
Evet talihsiz bir açıklama olmuş İmamoğlunun sözleri. Öyle demese iyiydi.
Erdoğan’ın en büyük rakibi: 7 Ekim ‘derin üzüntü verici’, Hamas bir ‘terör örgütü’.
Yeniden seçilen İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yaygın olarak Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı adayı olarak görülüyor, CNN’e İsrail’de Filistinlilere yönelik ‘acımasız baskının’ sona ermesi gerektiğini de söylüyor.
Merkez sol ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 3 Nisan 2024’te İstanbul’da beş yıl daha görev yapmak üzere resmi görev aldı.
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Pazar günü CNN’de yayınlanan röportajında Hamas’ı “terör örgütü” olarak nitelendirerek kendisini Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan daha da farklılaştırdı.
İmamoğlu, CNN’e yaptığı açıklamada, “Elbette Hamas İsrail’de bizim de derin üzüntü duyduğumuz bir saldırı gerçekleştirdi ve terör saldırıları gerçekleştirip topluca insan öldüren her organize yapı bizim tarafımızdan terör örgütü sayılmaktadır” dedi.
Ne yazık ki aynı şey bugün İsrail’deki masum Filistinlilerin başına da geliyor” dedi. Her iki konunun da bu çerçevede değerlendirilmesini ve Filistinlilere yönelik vahşi zulmün bir an önce durdurulmasını talep ediyorum.”
“Hamas’ın saldırısını kötü bir saldırı, çok kötü bir durumu da terör saldırısı olarak yorumluyoruz. Ama aynı zamanda Filistinlilere yönelik zulme, kadın ve çocukların öldürülmesine de karşı çıkan bir anlayışı temsil ediyoruz” dedi.