Meral Akşener Olayında;
MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL FARKI
Meral Akşener’in, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesine alınan İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz bir açıklama yapmıştı. Poyraz, “Bu görüşme İYİ Parti tüzel kişiliğinin amaç, hedef ve vizyonunu kesinlikle bağlamamaktadır” diye çıkışmıştı.
Görüşmeye dair İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz, PolitikYol adlı haber sitesinden Altan Sancar’a yaptığı değerlendirmede, Erdoğan-Akşener görüşmesinin İletişim Başkanlığı tarafından duyurulmuş olmasını özellikle hatırlatmıştı. Bu ayrıntıyı “bu da demek oluyor ki taraflarca bu görüşmenin kamuoyu tarafından bilinmesi istenmiştir” şeklinde yorumlayan Poyraz, İYİ Parti’nin de görüşmeyi basından öğrenmiş olduğunu aktarmıştı.
“Kimin talep ettiği, ne görüşüldüğü, yani amacının ve sonucunun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir” diyen Poyraz, “Bu görüşme İYİ Parti tüzel kişiliğinin amaç, hedef ve vizyonunu kesinlikle bağlamamaktadır. İYİ Parti’nin Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’dur. Genel Başkanımızın ve yetkili kurullarımızın içeriği hâlâ belli olmayan bu görüşmeden bilgisi olmadığı gibi duyan her partilimiz için de şaşkınlık ve hayal kırıklığı yarattığını ifade etmek isterim” sözleriyle karşı çıkmıştı.
Çıray ve Altaylı’nın İddiaları!
Eski İYİ Parti Milletvekili Aytun Çıray’ın, Sözcü TV’deki canlı yayında, “Akşener ailesinden birisinin Büyükelçi olması yönünde bir talep olduğu bilgisi çok ciddi kaynaklardan geldi bana” iddiaları ortalığı karıştırmıştı.
Gazeteci Fatih Altaylı ise kişisel YouTube kanalındaki yayınında benzer bir iddiayı gündeme taşımıştı!
Altaylı, “Akşener, ailesinden bir ferdin Büyükelçi unvanı alarak Büyükelçi tayin edilmesini istiyormuş. Bununla ilgili son birkaç ay içerisinde girişimler olmuş. Bununla ilgili bir görüşme olduğu söyleniyor” ifadelerini kullanmıştı. Talebin Akşener’in oğlu Fatih Akşener için istendiği bilgisini aktaran Altaylı: “Konuşulan şu; oğlu Galatasaray Lisesi mezunudur, onun için Paris Büyükelçiliği’nin istendiği dedikoduları varmış Ankara’da.” iddiasında bulunmuşlardı.
“Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı” İddialarına İYİ Parti’den Yalanlama Yapılmıştı.
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ile eski İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener görüşmesinin ardından “Cumhurbaşkanı Yardımcılığı” teklif edildiği iddiaları da gündemi sarsmıştı. İYİ Parti yetkilileri iddialara ilişkin ”Akşener’e böyle bir teklif yapılmadığını, yapılsa bile kabul etmeye yanaşmayacağını” vurgulamışlardı. İyi de, hani görüşmeden ve içeriğinden haberiniz olmamıştı!?
Koray Aydın, Akşener’e Sert Çıkmıştı!
Görüşmenin yankıları sürerken; İYİ Parti Ankara Milletvekili Koray Aydın flaş bir açıklama yapmıştı. Akşener’i, görüşmenin konusunu ve içeriğini açık ve net bir şekilde açıklamaya davet eden Aydın, “Görüşmenin Anayasa tartışmalarının yapıldığı bir dönemde olması da ayrıca düşündürücüdür” ifadesini kullanmıştı.
Koray Aydın, açıklamasında şunları vurgulamıştı:
“Ne Sayın Akşener ne de Sayın Erdoğan görüşmenin konusu ve içeriğine dair bir açıklama yapmadı. Kamuoyu, görüşme yapılacağını ilk kez İYİ Parti kaynaklarından değil, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan duyuru ile öğrendi. Şayet görüşme içeriği hiçbir şüpheye yol açmayacak şekilde açıklanmaz ise ‘Saray’a yanaşma veya iktidarla anlaşma’ algısı zımnen kabul edilmiş olacak ve bu durum İYİ Parti tabanında büyük bir kırılmaya sebep olacaktır. Görüşmenin Anayasa tartışmalarının yapıldığı bir dönemde olması da ayrıca düşündürücüdür. Bu bağlamda Sayın Akşener’i, görüşmenin konusunu ve içeriğini açık ve net bir şekilde İYİ Partililere ve milletimize açıklamaya davet ediyorum.”
İYİ Parti, Cumhur İttifakı’na mı Kaymaktaydı?
İYİ Parti kongre sürecinde Akşener’in işaret ettiği Dervişoğlu’nun seçimi kazanmasıyla, aslında partinin istikametinin daha çok Erdoğan ve AKP’ye doğru kayacağı konuşulmaktaydı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kongrede görevini bırakan İYİ Parti Kurucu Genel Başkanı Meral Akşener’in Saray’da görüşmesi hâlâ tartışılmaktaydı. Partinin kurucuları arasında yer alan ve üst kurul delegeliği yapan bir kişi; “Bu görüşmenin sürpriz olmadığını, sadece bu kadar erken olmasının şaşırttığını” vurgulamıştı.
Akşener ile Erdoğan görüşmesinden önce Dervişoğlu’nun yaptığı iki görüşme özenle dikkatlerden kaçırılmıştı. İlki, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanlarıyla, ikincisi de öldürülen Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş ile yapılan görüşme anlamlıydı. Ateş ve eski Ülkü Ocakları Başkanları görüşmesi üzerinden Dervişoğlu’nun Devlet Bahçeli’ye bir mesaj yolladığı, yapılan görüşmelerden sonra partisinin grup toplantısında da CHP’ye yüklenerek CHP’ye de mesaj ulaştırdığı yorumları yapılmıştı.
Şimdi soralım; bazı İYİ Parti kurmaylarının yeni farkına varıp telaşa kapıldığı, iktidar yandaşı ve muhalif medyanın meşhur yazar ve yorumcularının şaşkınlığa uğradığı: “Meral Akşener’in Karanlık Merkezlerin tertip ve talimatıyla, dolaylı olarak Sn. Erdoğan’a çalıştığı” gerçeğini, Milli Çözüm ve Ahmet Akgül, 7 yıldır yazıp konuşmaktaydı. (İYİ Parti 25 Ekim 2017’de kurulmuştu.)
Bu arada hatırlatalım; CHP Başkanı Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Sn. Recep T. Erdoğan’ın görüşmesinde (11.06.2024), hangi sorunların ele alındığından ziyade, hangi konuların üzerinin kapatılması veya çarpıtılıp ortak ağızla topluma yansıtılması hususunda anlaşma sağlandığı? sorularının yanıtı bulunmaya çalışılırsa, gerçek niyetleri ortaya çıkardı!?.
Şimdilik son üç yılda Üstad Ahmet Akgül’ün Meral Akşener’le ilgili saptama ve yorumlarını birlikte okuyalım:
Milli Çözüm internet sitemizde 17 Ekim 2022 tarihli: “Siyasette, Aynı Hataları Tekrarlayanların AYNI VARTALARA YUVARLANMASI KAÇINILMAZDIR” yazımızda:
“Sn. Temel Karamollaoğlu, Abdullah Gül gibi, Milli Görüş’e hıyanet edip parçalayan ve Yahudi Lobilerince alkışlanıp öne çıkarılan bir ismi her fırsatta gündeme taşıyarak, aslında kimlerin adamı olduğunu ispata mı çalışmaktaydı?
Ve yine Sn. Meral Akşener, özellikle kurmayları aracılığıyla Mansur Yavaş’ı öne çıkarıp, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını sabote etmeye uğraşarak, yoksa bilinçli ve stratejik bir tavırla, Sn. Erdoğan’ın kazanmasına dolaylı destek mi sağlamaktaydı?!.
Güya HDP’ye şiddetle karşıymış rolü oynayan Sn. Erdoğan ve Sn. Akşener, bu HDP ve PKK’nın asıl patronları olan ABD, AB ve özellikle İsrail’e yaranmak için çırpınmalarını hangi mazeret ve mecburiyetlerle açıklayacaklardı? Üstelik bu PKK’nın siyasi taşeronu HDP, mevcut Anayasa ve kanunlarımıza göre elli kere kapanmayı hak ettiği halde, neden bu yönde hiçbir ciddi adım atmazken, bazı muhaliflerini HDP’ye yanaşmakla suçlayıp dururlardı?”
04 Mart 2023 tarihli; “SULTAN ABDÜLHAMİD’İN BAŞARDIKLARI VE YARIM BIRAKTIKLARI” yazımızda:
Meral Akşener’in Sultan Abdülhamid hıncı!
Meral Akşener 2022 Mayıs ortalarında yaptığı bir konuşmada:
“O günün şartlarında oluşan demokrasi rüzgârlarına karşı, kendi zulüm ve istibdat rejimini korumak isteyen Abdülhamid’in yerinde bugün, Recep Tayyip Erdoğan bulunmaktadır” anlamındaki sözleriyle, aslında toplumdan özenle gizlenen gerçek ayarını ve kirli amacını kusmuşlardı. Siyonist güdümlü masonik İttihatçıların ve onların devamı olan Enver, Talat ve Cemal takımının, Sultan Abdülhamid’i yıktıktan sonra, Osmanlı’nın başına hangi belaları açtıklarını ve hıyanetlerinin hesabından kurtulmak için nasıl yurt dışına kaçtıklarını, Meral Hanım bilmiyor olamazdı… Üstelik Meral Akşener, bu talihsiz ve ilgisiz benzetmelerinin, Sn. Erdoğan’a yarayacağını ve ona meşruiyet ve oy kazandıracağını düşünemeyecek kadar saflık da yapmamalıydı… Ve bu arada, SP’nin ve AKP’den kopma sünepelerin suskunluğu ise, başkalarını bilmem, ama bizi hiç şaşırtmamıştı!? Elbette, gerektiğinde seçim ittifakları oluşturmalı ve siyasi dayanışma kültürü sağlanmalıydı… Ama bütün bunlar, kendimiz kalarak, aslımıza ve esaslarımıza bağlı olarak yapılmalıydı… Ve zaten kendi özümüzden ve çizgimizden tavizkâr davranmaya başladığımızda, artık başkaları nazarında saygınlığımız da aşınacaktı.
Milli Çözüm Dergisi Sitesinde 16 Aralık 2022 tarihinde yayımlanan; “KILIÇDAROĞLU’NUN ADAYLIĞINA KARŞI ÇIKANLARI İYİ TANIYIN!” başlıklı yazısında:
İYİ Partililer, Kılıçdaroğlu’nun Adaylığına Neden Karşıydı?
2021’den beri Meral Akşener’in yardımcılarından, Kılıçdaroğlu’na yönelik açıklamalar soru işaretlerine yol açmaktaydı. Seçim tarihi yaklaştıkça en merak edilen soruların başında, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı geliyordu. Son dönemlerdeki performansına bakanlar, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı öne çıkıyor” değerlendirmesini yapmaktaydı. Ama birileri ve özellikle İYİ Parti yetkilileri, sürekli İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ismini öne çıkarmaktaydı.
26 Kasım 2021 Cuma günü İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in İstanbul’da katıldığı bir açılışta, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik “Bu çalışma performansınızın devamını dilerim, çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminde lazım” çıkışı kafa karıştırıcıydı. Akşener’in bu sözleri sosyal medyada, İmamoğlu’nun adaylığına göz kırptığı şeklinde yorumlanmıştı.
Ancak İYİ Parti’den asıl dikkat çeken açıklamaların, bunun ardından peş peşe Genel Başkan Yardımcılarından gelmesi enteresandı. İlk olarak İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın, Habertürk muhabiri Mahir Kılıç’a yaptığı açıklamada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili “Kendisinden talip olduğunu duymadım. Herkes idealist davranmalı. Nefis zamanı değil” demiş ve kazanamama ihtimali olan bir isme “evet” demeyeceklerini açıklamıştı.
Bu açıklamadan sonra İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı yine Habertürk’e yaptığı açıklamada, “Kemal Bey, Cumhurbaşkanı adayı olabilir. Ancak adayların tespiti sırasında en fazla seçilme ihtimali olan ve birinci turda seçilmeyi sağlayacak, bunu riske sokmayacak adayın tercihi doğru olur” demekten sakınmamıştı. Anlaşılan bunları bu şekilde birileri doldurmaktaydı. Eski bir CHP’li olan, şimdilerde İYİ Parti Genel Başkan Danışmanı olarak görev yapan Aytun Çıray da benzer ifadeler kullanmıştı. Ancak Kemal Özkiraz: “Kemal Kılıçdaroğlu Alevi ve Solcu olduğu için İYİ Partililer onun Cumhurbaşkanı adaylığına sıcak bakmıyor!” şeklinde iddialar ortaya atmışlardı.
“Meral Akşener’den, Kılıçdaroğlu’na “Aday Olma!” Mesajı mıydı?
Gazeteci-yazar Murat Yetkin, Altılı Masa liderlerinin Saraçhane’de Ekrem İmamoğlu’na destek mitinginin, fiilen seçim kampanyalarının başlangıcı olduğunu belirterek, ‘Akşener’in vücut dilini şu sıralar iyi izlemek gerekiyor’ diye yazmıştı. “Akşener bu hareketle Kılıçdaroğlu’na ‘Ağabey, kendi adaylığını ilan etme’ mi demek istiyordu?” diye soran Yetkin, Akşener’in vücut dilini şu sıralar iyi izlemek gerektiğini vurgulamıştı.
Ama günün en enteresan hareketini mitingin sonlarına doğru Akşener yapmıştı. Akşener adeta İttihat ve Terakki’nin İkinci Abdülhamid’e yüklenmesi gibi -söylemesi zor da olsa- “kahrolsun istibdat (baskı), yaşasın hürriyet” sloganını tekrarlamıştı.
Akşener’e dek İmamoğlu, liderleri anons edip kürsüye kadar eşlik ederek sonra geri çekiliyordu. Ama Akşener, İmamoğlu’nun çekilmesine izin vermedi, “sen kal” dedi; elini tutup bir süre öyle konuşmuşlardı. Bu tutum diğer partilileri dalgalandırmıştı. Acaba Akşener bu hareketle Kılıçdaroğlu’na “Ağabey, kendi adaylığını ilan etme!” demeye mi çalışmıştı?
02 Eylül 2023 tarihli; “İsrail’in Ricasıyla; UYUŞTURUCU KAÇAKÇISI SERBEST BIRAKILIR MIYDI?” yazısında:
MHP lideri Devlet Bahçeli, eski konuşmalarının birinde: “Meral Akşener’e güvenilmez… Bir defa vefasızlık yapan, ikinciyi de yapar!” buyurmuşlardı! Eh, bunlar birbirlerini iyi tanırlardı…
Evet, Meral Akşener bir zamanlar (30 yıl kadar evvel) Tansu Çiller’in manevi kızı sayılmıştı. Tansu Çiller ona siyasette sınıf atlatmış, İçişleri Bakanı yaptırmıştı. Bir süre sonra o, Çiller’e kazık atıp Mehmet Ağar’a yanaşmıştı. Daha sonra Mesut Yılmaz’ın kapısını çalmış, ama yine umduklarını bulamamış, hiçbir yerde rahat durmamıştı.
Meral Akşener, en çarpıcı davranışını 2001 yılında sergilemeye başlamış, AKP’nin kuruluş aşamasında Abdullah Gül ve Recep T. Erdoğan’ın önderliğindeki “Yenilikçiler Grubu”na katılarak, yurt gezilerinde Erdoğan’ın yanında yer almıştı. Orada da umduğunu bulamayınca, istifa ederek MHP’ye kapak atmıştı. Çünkü gideceği başka yer kalmamıştı… MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meral Akşener’i hem Milletvekili, hem de Meclis Başkanvekili yapmıştı. Artık yıldızı parlamıştı. Herkes onu “Dişi kurt Asena” diye çağırmaktaydı… Ancak, günün birinde Devlet Bahçeli’yi devirmeye kalkınca orada da yollar ayrılmıştı.
Meral Akşener, 2017 yılında MHP’den kopanlarla birlikte İYİ Parti’yi kurmuşlardı, ama 2018’deki Genel Seçimlere girme hakkı kazanamamıştı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu büyük bir jestle ona yardım elini uzatmış, 15 Milletvekilini ödünç vererek İYİ Parti’nin Meclis’te grup kurup seçime katılmasını sağlamıştı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu vicdanlı hareketi olmasa, Meral Hanım da, İYİ Parti de daha gelişmeden yok olacaktı! Meral Akşener’in bütün bunlara rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’na kılıç çekmesi gerçekten şaşırtıcıydı… Minnet ve vefa borcunu, onu arkadan vurarak ödemeye kalkışmıştı!
Herkesin atladığı gizemli bir husus vardı… Meral Akşener, İsrail’in ve Siyonist Lobilerin çok özel adamı gibi davranmaktaydı!..
01 Nisan 2024 tarihli; “2024 Türkiye’sinde Hükümet ve Muhalefet Cephesindeki SİYASİ FİGÜR(AN) MANZARALARI” yazısında:
PKK’nın sivil ve siyasi ayağı DEP de, Meral Akşener’in İYİ Partisi de Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın yerel seçimleri kazanması için tavır alıyorlardı!
Çünkü hepsinin yuları, Yahudi Lobilerinin elinde bulunmaktaydı. İYİ Parti’nin CHP ile ve suni bahanelerle bozuşması da DEP’in ayrı adaylar çıkarmak kararı da, Siyonist-Emperyalist odakların kararıydı, çünkü İsrail’in çıkarları için Cumhur İttifakı’nın ve Erdoğan’ın kazanması lazımdı. Ama seçimlerden istedikleri sonucu alamamışlar ve Cumhur İttifakı’nı koruyamamışlardı.
Evet, DEP AKP’ye çalışıyordu. İYİ Parti AKP’ye çalışıyordu. Cumhuriyet Gazetesi dolaylı şekilde AKP’ye çalışıyordu. Yeniçağ Gazetesi de yine AKP’ye çalışıyordu.
Çünkü Erdoğan iktidarına ve Cumhur İttifakı’na kim yön veriyorsa, bunların hepsinin yuları da aynı Siyonist merkezlerin elinde bulunuyordu! İslam Düşmanı Cumhuriyet Gazetesi gibi, Türk Irkçısı Yeniçağ Gazetesinin: “Milli Eğitim’de, Yaratılış Gerçeği okutulacakmış ve Bilimsel (!) Darwinist Felsefesi kaldırılacakmış!..” diye ortak manşet atmaları aynı marazlı mantığı yansıtmaktaydı. Bu Cumhuriyet Gazetesi ve Yeniçağ Gazetesi; Avrupa ve Amerika’da, din diye, üç ilah safsatasının okullarda okutulmasından asla gocunmazlardı. Çünkü bunların hıncı sadece İslam’aydı. Ne diyelim, MAYMUNDAN türediklerini, onun da denizlerde kendiliğinden oluşan balığın karaya vurması ile meydana geldiğine inanan hayvantaparlardan, daha olumlu ve onurlu davranmalarını beklemek de boşunaydı!..
Bu arada milli, vicdani ve insani tavırlar ortaya koyan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine taşınan CHP Gn. Bşk. Özgür Özel ise, Kemalizm ve Laiklik istismarcılığı ve İslami değerler karşıtlığı ile, halkı ürkütüp Sn. Erdoğan’ın tuzağına kaptırmaktan başka işe yaramamaktaydı. Zaten İsrail’le normalleşme ve İsveç’in NATO üyeliğine destek verme konusunda iktidarla doğal ittifakları vardı.
23 Ocak 2023 tarihli: “Küreselciler, Yani Dış Güçler KILIÇDAROĞLU’NU NİYE İSTEMİYORLARDI?” yazısında:
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı dava üzerinden mağdur edebiyatı yaparak zafer naraları atan Altılı Masa ortaklarının bu tavrını İstanbul Barosu eski Başkanı ve CHP’li Prof. Dr. Ümit Kocasakal farklı yorumlamıştı.
İmamoğlu hakkında kesinleşmiş hapis ve siyasi yasak kararı olmamasına rağmen başını İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in çektiği ve Altılı Masa ortaklarının desteklediği mağduriyet algısının oluşturulması çabasına İstanbul Barosu eski Başkanı ve CHP’li Prof. Dr. Ümit Kocasakal’dan dikkat çeken bir tepki gelmesi enteresandı.
Kocasakal, “Bu İmamoğlu kurgusuna eski CIA mensubu Graham Fuller’e yakın isimlerden biri olan CIA’cı Henri Barkey’in de girdiğini” söyleyerek endişeli olduğunu vurgulamıştı. Bu Siyonist Graham Fuller, daha önce Erdoğan’ın parlatılmasında ve Fetullah Gülen’in öne çıkmasında da görev almıştı.
Akşener’in hırsı Altılı Masa’yı yıkacak mıydı?
Altılı Masa’daki adaylık savaşında tarafını iyiden iyiye belli eden İYİ Parti Lideri Meral Akşener ise Saraçhane’deki konuşmasında adeta Kılıçdaroğlu’na cevap niteliğinde ifadeler kullanmıştı. Akşener, Ekrem İmamoğlu için, “Artık 16 milyon İstanbullunun dışında 85 milyon Türkiye’nin de senin yanında olduğunu buradan, Saraçhane’den görüyoruz” diyerek Kılıçdaroğlu’na adaylık savaşları için göndermede bulunmuşlardı.
26 Kasım 2023 tarihli; “DEVLETİN LAÇKALAŞMASI VE DİYANET’İN YOZLAŞMASI” yazısında:
İYİ Partili bir Milletvekili, Meral Akşener’in ailesinin, partide üst düzey yöneticilerin banka hesaplarını ve İYİ Parti kasasındaki 132 milyon liranın kaybolmasını inceletip rapor hazırlamıştı. Sn. Akşener kendisinden habersiz yaptırılan bu araştırmaya fena kızmış ve hırçınlaşmıştı. Herhalde Meral Hanım, bu Milletvekilinin hâlâ irtibatta olduğu bazı MHP’li ağabeylerinin onu kışkırttığı kanaatine kapılmıştı.
İşte tam bu sırada, MHP’ye yakınlığı konuşulan birçok üst düzey Emniyet Müdürünün, haksız ve hesapsız mal edinim marifetlerini ve mel’anetlerini içeren dokümanlar Meral Hanım’a ulaştırılmıştı… Bunu, ya AKP’li kırgın kurmayların veya derin odakların yaptığı konuşulmaktaydı. “Evet, bazı Emniyet Müdürlerinin otel satın aldıkları, buralarda fuhuş yaptırdıkları ve devlet korumasına alınan küçük yaştaki kızların sermaye olarak kullanıldıkları…” iddiaları yer almaktaydı.
Devlet Bahçeli, Meral Akşener’in itham ve iddiaları karşısında, anormal sayılacak sertlik ve terslikte çıkışlar yapmıştı. “Kahraman ve fedakâr Türk Polis Müdürlerine, karalama kampanyası başlatıldığı ve buna sessiz ve tepkisiz kalmayacakları” yolundaki açıklamaları, “Yarası olan gocunur!” atasözünü hatırlatmıştı. Oysa, Mason Localarını, dış Siyonist odakları ve hükümet ortaklarını arkasına alan bazı Polis Müdürlerinin, uyuşturucu, fuhuş ve kaçakçılık mafyalarıyla, makam ve çıkar karşılığı iş birliği yaptıkları, zaten bilinen ve devletimizi içten içe kemiren bir olaydı!..
Çok ağır ve telaşlı çıkışlarına bakılırsa; Sn. Bahçeli, bu bilgi ve belgelerin, Sn. Akşener’e; AKP’li kodamanlar ve bürokratlarca ulaştırıldığı kanaatini taşımaktaydı. Ve o sert ve ters yanıtları, İYİ Parti kadar ve dolaylı olarak AKP’yi de hedef almaktaydı. Hatta bu çirkef daha da karıştırılır ve araştırılırsa Cumhur İttifakı’nın dağılmasına yol açacağı şeklinde yorumlar bile yapılmaktaydı.
Çünkü bu iddialar; Devlet’in laçkalaştığının, Emniyet ve Adalet mekanizmasında terazinin şaştığının, vatandaşın; can, mal, namus ve düşünce özgürlüğünün mafya maşası müdürlerin ve hâkimlerin insafına bırakıldığının, açık kanıtlarıydı.
29 Ocak 2024 tarihli; “İktidarla Gizli Bir Pazarlığı mı Vardı? MERAL AKŞENER NİYE İYİ PARTİ’NİN ALTINI OYMAKTAYDI ve HAMAS’ı Neden Terörist Saymıştı?” başlıklı yazısında:
Meral Akşener, Yunanistan-Selanik’ten Kocaeli’ye göçen bir ailenin çocuklarındandır. Bir TV programında kendisi hakkında: “Osmanlı’nın son dönemlerinde bazı asilerce Diyarbakır’da 101 gün süren bir isyan çıkartılır. Bu isyana bazı Ermeniler de katılır. Sonunda isyan bastırılır ve ileri gelen Ermeni elebaşları, Selanik taraflarına sürgüne yollanır. İşte Meral Akşener’in büyük dedeleri bu sürgün edilen Ermeniler arasındadır. Zaten Meral Akşener dedelerinin Diyarbakır’dan Selanik Drama taraflarına göç ettiklerini kendisi de açıklamıştır” diyen Diyarbakır E. Sur Belediye Başkanı Cemal Toptancı’yı mahkemeye vermiş, ama mahkeme bu sözlerde bir suç ve hakaret kastına rastlamamıştır.
Hamas’ın 7 Ekim 2023’te, Siyonist İsrail’in Gazze’yi işgal planlarını boşa çıkarmak üzere ve stratejik bir hamleyle İsrail’e saldırıp şaşkınlığa uğratması üzerine, Balıkesir teşkilatında bulunan Meral Akşener’in, “Hamas terörist bir yapılanmadır ve İsrail’e saldırıp sivil insanları katletmesi, Filistinlilerin başına büyük dertler açacaktır!” anlamında sözler zırvalaması da onun ayarını ve damarını ortaya koyması bakımından enteresandı!.. Siyonist İsrail’in, inşaat şirketlerinin, Gazze’de bombalarla yıkılıp mazlumlara mezar olan binaların yerine, işgalci Yahudi yerleşimcilere satılmak üzere, yeni konut projelerinin reklâmına başlamaları bu iddialarımızın ispatıdır. Yani son savaşı asıl başlatan İsrail’dir, Hamas sadece bunu önleyici tedbirler için erken davranmıştır.
Meral Akşener’in siyasi hayatındaki zıtlıkları ve aykırı kutuplar arasında bocalamaları, acaba sadece bir şanssızlık mıdır, yoksa karakterini yansıtan tavırları mıdır? konusu kendilerinin yanıtlaması gereken sorulardır.
Sn. Meral Akşener 1995’te Doğru Yol Partisi’ne katılıp Kadın Kolları Başkanı yapılmıştı. Aynı yıl Genel Seçimlere katılıp DYP’den Kocaeli Milletvekili olmuşlardı. Susurluk skandalı üzerine istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine Refah-Yol iktidarında İçişleri Bakanlığına atanmıştı.
2001 yılında MHP’ye katılmış ve 2007 yılında TBMM Başkanvekilliğine taşınmıştı. Ama MHP içinde gizli ve kirli hesaplara başladığı anlaşılınca 2016’da saf dışı bırakılmıştı.
Sn. Meral Akşener’in, hayret(!), AKP’nin kuruluş aşamasında Sn. Abdullah Gül’le, Sn. Erdoğan’a resmen ve fiilen destek çıktıklarını ve İslamcı rolüne soyunduklarını da unutmayalım…
25 Ekim 2017’de İYİ Parti’yi kurup Genel Başkanlığı makamına oturmuşlardı. Daha sonra Cumhur İttifakı’na karşı oluşturulan Millet İttifakı’ndaki tutarsızlıkları ve özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı tavırlarıyla sürekli gündeme taşınmışlardı.
Meral Akşener İYİ Parti’yi tasfiyeye mi çalışmaktaydı ve bunu neyin karşılığı yapmaktaydı?
İYİ Parti’de yaşanan yaprak dökümü yeni sayılmazdı. Üst düzey görev almış isimlerin istifaları gündeme taşınırken, kulislerde partiden kopuşun devam edeceği konuşulmaktaydı. İYİ Parti’nin CHP’ye iş birliği kapılarını kapatmasının ardından, pek çok isim de disipline sevk edilerek ya da istifası istenerek partiden uzaklaştırılmaktaydı. Acaba Sn. Akşener, Cumhur İttifakı’nın yaklaşan yerel seçimleri kazanması için kasıtlı olarak CHP ile ittifaka karşı çıkmakta ve hesaplı olarak mı İYİ Parti’nin içini boşaltmaktaydı? İYİ Parti’de 14 Mayıs seçimlerinden hemen sonra başlayan yaprak dökümü, yerel seçime ittifaksız girileceği kararının ardından hızlanmıştı. İstifa açıklamaları peş peşe gelirken, kuruluşundan bu yana üst düzey görevler almış pek çok isim, İYİ Parti ile yollarını ayırmıştı. Disipline sevk edilerek veya istifası istenerek partiden uzaklaştırılan çok kişi vardı.
Refah-Yol’un İçişleri Bakanı iken Akşener’in salonda unuttuğu veya kasıtlı olarak bıraktığı not; Komutanlarla Erbakan iktidarının arasını iyice açmıştı!
Her şey, 26 Nisan 1997 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu toplantı salonunda unutulan bir sayfalık notla başlamıştı. Oysa o gün toplantı sakin ve olumlu bir hava içinde yapılmıştı. 28 Şubat 1997 tarihli toplantıda fırtınalar koparılmış, 18 maddelik, muhtıra gibi önlemler paketinin Başbakanlığa sevki kararı alınmıştı. Herkes bundan sonraki ilk toplantıda da fırtınalar kopacağını beklerken, 31 Mart’taki MGK’da askerler bu defa sessiz kalmışlardı. 26 Nisan’daki toplantıda ise Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın eğitim reformu konusunda Bakanlık olarak hazırladıkları yasa tasarısı hakkında verdiği izahat, askeri kanatta büyük memnuniyetle karşılanmıştı. Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in, Sağlam’ın açıklamalarına katıldıklarını belli etmeleriyle birlikte, hava yumuşamıştı. Komutanlar ve hükümet üyeleri salondan çıkmış, görevliler her zamanki gibi masaları toplamaya başlamıştı. Toplantılar MGK Sekreteryası tarafından organize edildiği için, masanın yerleştirme düzeninden, kurul üyelerinin önüne konacak sümen, bloknot ve kaleme kadar her ayrıntının hazırlığı MGK personeli tarafından yapılmaktaydı!..
Masanın üzerindeki garip belgeyi kim ve niye bırakmıştı?
Cumhuriyet tarihinin en ilginç köstebek olayını ortaya çıkaran gelişme, işte o an başlamıştı. MGK görevlileri, masanın üstünde kalan bloknot ve kalemleri toplarken, ilk bakışta anlam veremedikleri tuhaf bir belge bulmuşlardı. Bakanların oturduğu bölümde kâğıtların arasından çıkan bu belge tek sayfaydı. Üzerinde kime ait olduğunu gösteren herhangi bir not ya da antet bulunmamaktaydı. Üstelik imzasızdı. Belgenin kime ait olduğunu kestirmek güç olmadı. Çünkü, kâğıdın bulunduğu bölümde kısa bir süre öncesine kadar İçişleri Bakanı Meral Akşener oturmaktaydı. İşte Akşener’in unutkanlıkla (veya ustalıkla) masada bıraktığı bu kâğıt parçasında yer alan hassas bilgiler, devletin tepesinde bir yıldırım gibi patlayacak ve Ordu-Hükümet ilişkilerinde var olan gerilimi iyice tırmandıracaktı. Akşener’in masada unuttuğu kâğıt, yaklaşık iki hafta sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda ortaya çıkartılan Sarmusak skandalına giden sürecin ilk adımıydı.
Şimdi belgenin içeriğine bakalım!
Bu belge, bir Bülent Orakoğlu yapımıydı. Üzerinde Genelkurmay’ı ziyaret edenlerin listesi yazılıydı. Akşener’in ‘‘yukarıdan” gelen telkinlerle 1997’de mart ayının ortasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığına getirdiği Bülent Orakoğlu’nun tespit edilen ilk icraatıydı. Belge, iki bölümden oluşan bir istihbarat notu olmaktaydı. Birinci bölümde, Genelkurmay Karargâhına yapılan önemli giriş çıkışlara ilişkin tespitler yer almıştı. Bu tespitlerde, bir dizi plaka numarası ve bu plakaların kime ait olduğuna ilişkin bilgiler, isimler yazılmıştı. Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç’ın Genelkurmay Karargâhına giriş yaptığı, ardından Çankaya Köşkü’ne çıktığı, yeniden Genelkurmay’a döndüğü, saat saat anlatılmaktaydı. Emniyet, Genelkurmay Karargâhı’nı da takibe almıştı! Komutanlar, polisin kendilerini gözetlemekte olduğunu ilk kez o gün, yani 26 Nisan 1997 tarihinde anlamış ve dehşete kapılmışlardı.
Notun ikinci bölümündeki bilgiler daha az vahim sayılmazdı!
Emniyet, gözcülerini yalnızca Genelkurmay’ın önüne yerleştirmekle kalmamıştı. Polis istihbaratı, gözünü ve kulaklarını aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı’na çevirmiş durumdaydı. Bu bölümde, MİT’e yapılan giriş ve çıkışlara ilişkin tespitler, plaka numaraları, isimler yer almaktaydı. Orakoğlu, MİT’in Yenimahalle’deki merkezinin giriş kapılarının çevresine de bir gözleme ağı kurmuşlardı. Nottan anlaşıldığına göre, MİT’i ziyaret edenler arasında Genelkurmay Başkanlığı’ndan dört temsilci de vardı.
Bu nitelikte bir olay Cumhuriyet tarihinde ilk kez yaşanmaktaydı. Asli görevi, asayişi koruma ve terörle mücadele olan Emniyet istihbaratı, bunları bırakıp devletin iki önemli kurumu Genelkurmay ve MİT’i takibe almaya başlamıştı. Genelkurmay ve MİT’e gelip gidenler polis casuslar tarafından günlük olarak izleniyor, bu ziyaretlerin işaret ettiği faaliyet istihbaratçı gözüyle ‘‘kıymetlendiriliyor” ve bilgi notu halinde Orakoğlu’na, ondan da Meral Akşener’e iletiliyordu.[1] Üstelik bu kumpaslardan Başbakan Erbakan’ın hiç haberi ve bilgisi yoktu! Aynı Meral Akşener, AKP’nin kurucuları arasına katılmıştı.
Şimdi şu soruların yanıtına yoğunlaşalım:
Rahmetli Başbakan Erbakan’ın Refah-Yol iktidarından ABD, AB ve tabi Siyonist sermaye odakları oldukça rahatsızdı. Bu şeytani çevreler, hep kullanıp kışkırttıkları gibi yine TSK’yı tahrik etmeye başlamışlardı; ama Erbakan Hoca duyarlı ve tutarlı yaklaşımlarıyla komutanları iknayı başarmış ve yatıştırmışlardı. İşte böyle kritik bir ortamda, “İktidara bağlı Emniyet İstihbaratının; MİT elemanlarını, Genelkurmay’ı ve Kuvvet Komutanlarını izleyip rapor tuttukları” yolundaki el yazması çok özel ve gizli notları, askerlerin eline geçmek üzere masada -güya düşüren veya unutuveren- Sn. Meral Akşener bunu kasıtlı yapmış olmasındı?! Zira, o dönemle ilgili çok önemli bir şahsiyet bize: “Kabinede konuşulup tartışılan ve özellikle İsrail aleyhine alınan kararların, lavaboya çıkmak bahanesiyle ayrılan birisi tarafından masonik merkezlere ve Siyonist mahfillere rapor edildiğini” aktarmıştı… Ve buna başka şahitlerim de vardı.
Kendi itirafıyla, Akşener’in hocası olan ve Erbakan’a yönelik 28 Şubat darbeci başlarından Teoman Koman’ın sicil dosyası ve karakter yapısı!
28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi sırasında Jandarma Genel Komutanı olan Orgeneral Teoman Koman’ın imzasını taşıyan 15 Şubat 1996 tarihli genelge ile; kışlalardaki mescitlerde ezan okunması yasaklanmıştı. Ayrıca Koman, TSK’da görev yapan ‘sivil’ ve ‘rütbeli’ personele ‘namaz’ kılmayı yasaklattığı haberleriyle gündeme taşınmıştı. Bu Teoman Koman’ın adı, Güneydoğu’da faaliyet gösteren ve gözaltında tuttuğu kişilere çeşitli yöntemlerle işkence uyguladığı ve yargısız infazlar yaptığı iddia edilen JİTEM davasında da yer almıştı. Teoman Koman, emekliliği döneminde İnterbank’ta Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev almıştı. Banka hakkında açılan davada, yurt dışına kaçırıldığı iddia edilen 1 milyar dolar ile ilişkisi olduğu konuşulmaktaydı.
Yani Meral Akşener’in, kendisinin de kabinede olduğu Refah-Yol iktidarına yönelik Siyonist çevreler ve işbirlikçi hainlerce tertiplenen 28 Şubat darbesinin suçlu Komutanlarının gizli ve kirli adamı olduğu kendi itirafıydı!..
Bütün bunlar, Meral Akşener’in niye HAMAS karşıtı ve dolaylı İsrail yandaşı olduğunu ve şimdi, niye Yerel Seçimleri Cumhur İttifakı’na kazandırmak için, İYİ Parti’yi dağıtmak pahasına, planlar kurduğunu anlamamızı kolaylaştırmak için hatırlatılmıştı…
Meral Akşener’deki Suçluluk Telaşı ve İYİ Parti’de ‘Yolsuzluk İddiaları’
İYİ Parti’de iki Milletvekili ve bazı eski parti yöneticilerinin istifalarının ardından, gündeme gelen yolsuzluk iddiaları nedeniyle gerilim oldukça artmıştı. İYİ Parti’de, Genel Başkan Meral Akşener’in Başkanlığında Milletvekilleri, Genel İdare Kurulu (GİK) ve Başkanlık Divanı Üyeleri ile Belediye Başkanlarının katıldığı toplantıda, istifalar ve parti yönetimi hakkındaki iddialar masaya yatırılmıştı. Edinilen bilgiye göre toplantıda, seçimler öncesi Meral Akşener’in yakın kurmayları arasında yer alan Ümit Dikbayır hakkındaki iddialar en önemli gündem maddesi olarak tartışılmıştı.
BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; Ümit Dikbayır’ın, Sn. Akşener’in ailesi ve Özel Kalem Müdürü dahil, yakınlarının banka hesaplarını yasa dışı yollardan inceletip rapor hazırlattığı, partinin kasasındaki 132 milyon liranın kayıplara karıştığı, Akşener ve partililerin bazı belediyeler ile maddi çıkar karşılığı iş birliği yaptığı iddiaları da toplantıda ele alınmıştı. Tüm bu gelişmelerin ardından İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu ise olağan basın toplantısında, gazetecilerin sorusu üzerine, Dikbayır’ın, Akşener’in talimatıyla kesin ihraç istemiyle tedbirli olarak disipline sevk edildiğini açıklamıştı. Dikbayır ise parti yönetiminin kendisine yönelik iddialarının hepsini yalanlamıştı. Önce, parti yönetiminin iddiaları araştırması için dilekçe veren Dikbayır’ın, disipline sevk kararının ardından Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacağı anlaşılmıştı.
[1] 22 Ağustos 1997 – www.hurriyet.com.tr

HİDAYET – FERASET ve DİRAYET
21. yüzyıldaki emellerine ulaşmak için “Siyonizmin ana vazifesi akp iktidarını ayakta tutmaktır” mealinde bir sözü bulunmataydı rahmetli Erbakan Hocamızın. Bu minvalde, zayıflamış akp yi Akşener in iyi partisiyle de destekleye çalışan siyonizm tüm adımlarını yıllar öncesinden, Hidayet ve Ferasetle sezip Dirayet le dile getiren Milli Çözüm Dergisi ve Üstad Ahmet Akgül Hocamızın farkına bir kez daha şahit oluyoruz…
Siyonist uşakları bütün tuşlara basıyor!
Anayasa değişikliği BOP Projesinin son aşamasıdır. İktidar sıkıştı ve başına gelecekleri biliyor. En yandaş yazarları bile Anayasa Mahkemesinin, yönetime el koyacağını yazmaya başladı bile..
Tek merkezden yönetilen iktidar ve muhalefet Anayasa değişikliği söz konusu olunca; AKP’sinden, CHP’sine.. DEM’inden, İYİ’sine yularlarını elinde bulunduran Siyonistlere itaatlerini tazeliyorlar.
Ülkemizi eyaletlere bölmek ve Büyük İsrail’e zemin hazırlamak hayaldi.. Artık hayalden bile uzak!
Gözlerinize perde indiği için göremiyorsunuz ancak, İsrail’in küçüğü bile yıkılmak üzere..
Ne Mü’minler tarafından seviliyorsunuz ne de Siyonistler tarafından sahip çıkılacaksınız unutmayın!
Paçanızı kurtarmanın tek yolu ihanetinizi itiraf etmek ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine itaat edip Yüce Türk Milletinden özür dilemektir.
Aksi halde iyi bilmelisiniz ki;
İmamoğlu, Hahamoğlu
Davutoğlu, Davultozu
Uzun, Kısa
Soylu, Soysuz
Temel, temelsiz
Ak’sız, kara
Özgür, tutsak
Can, cansız..
Vb. Ne kadar uşağı varsa bu korkakların.. Bütün planları boşa çıkacak, attığınız her adım ayağınıza dolanacak!
Kendi bünyenizde ki insanlar “Ahmet Hoca yine haklı çıktı.” diyorlar ya!
Ahmet Hocamız yine haklı çıkacak!
Sizin sonunuz hakkında söyledikleri de çıkacak!
Son viraj, bu kapıya geleceksiniz başka çaresi yok..
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Abdulhamid ve Hamas karşıtı söylemleri, yerel seçimleri Abd İsrail işbirlikçisi Akp hükümetine kazandırma çıkışları, muhalefeti gayri milli çıkışlarla manipüle etmesi gibi Meral Akşener’in İsrail ve dış güçlerle irtibatı ve operasyonları Milli Çözüm okurları için şaşırılacak bir konu değildi. Yazıyı okuyunca 28 Şubat döneminde olduğu gibi daha nice operasyonlarda gayri milli ilişkiler içinde olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Ne mutlu ki bu gibi piyonların hezeyanlarını, gizli niyet ve gayretlerini seneler öncesinden vatan sevgisiyle yanıp tutuşan, gayret ehli milletimizin bilgisine ve dikkatlerine sunan Milli Çözüm Dergisi var.
Meral Akşener olayı gibi aynen öyle de.
Bugün medyada yer alan bir habere göre;
“Ankara kulisleri Abdullah Gül iddiasıyla hareketlendi. DEVA, Saadet ve Gelecek partilerinin tek çatı altında birleşmesi konuşulurken yeni partinin liderliğini Abdullah Gül’ün üstleneceği konuşuluyor. Dahası, Abdullah Gül’ün yeni parti hazırlığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a telefonda söylediği iddia edildi.”
Millî Çözüm feraseti ile daha önceden bizler bu bilgilere sahip idik.
Umarız, Saadet partisi yönetimi böyle bir hatanın içine balıklama atlamaz.
Amasya Genelgesinin “Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” maddesine bir atıf olarak;
1000 yılı aşkın bir süredir bu milleti ayakta tutan her daim haklının yanında olup, Haktan taraf olan Milli Görüş olacaktır.
SELAM ve dua ile.
Günümüzün Hak Cephesi Olan , Hak’tan Caymamıza Mani Olup Batıl’a Karşı Durmayı ve Hakkı Haykırmamızı ve Dilsiz Şeytan Olmamızı Engelleyen , Aziz Erbakan Hocamızın En Sadık Talebesi – Takipçisi ve Tatbik Edeni Olan, Kötülüğün Merkezi Siyonizmi Yıkmayı Kafasına Koyan ve İnşaallah Başarıya Ulaşacak Olan Bilge ve Yiğit Şahsiyet MİLLİ ÇÖZÜM’ÜN ŞAHSİ MANEVİSİ ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZA SELAM OLSUN!.. MUHTEREM HOCAM SİZE MİNNETTARIZ.
Ben bu yorumu yazarken baktım, bu gün ziyaret eden 16553 ziyaretçi vardı Milli Çözüm Dergisi sitesine. Herkesler bilir Üstad Ahmet AKGÜL hocanın hikmetini, kıymetini, ferasetini. Takip etmeyen pişman olur. Pişman olmak istemeyenin gözü kulağı burada olur. Rabbim, Hocamızdan Razı Olsun, Sağlık afiyet versin. Rabbim bizleri Hocamıza sıkı sağlam yol arkadaşları olabilenlerden eylesin. Amin.
Ayurveda Çin tıbbında ve İbn-i Sina tıbbında “nabızdan teşhis” vardır. Nabızdan teşhiste, kişinin geçmişte geçirdiği, şu anda mevcut bulunan hastalıkları yanında, gelecekte de yatkın olduğu hastalıklar teşhis edilebilmektedir.
Ahmet Akgül Üstadımızın; her türlü kişi, iş, oluş, durum ve olaylara Kur’an ve Sünnet kaynaklı bakış açısı; tıpkı nabızdan teşhisi gibi, geçmişi, bugünü ve geleceği yorumlarken tam isabetli olmaktadır. Yetmez; dosdoğru teşhisle kalmayıp ÇÖZÜM’ü (tedaviyi) de yazmaktadır.
Bu Allah vergisi kabiliyet ve karakter; Üstadımızın farkı ve faziletidir.
Allah, kendisine sağlıklı, uzun ve huzurlu ömürler versin. Bizleri de; Onun bu nurlu ışığından ve rehberliğinden mahrum etmesin. Âmin.
YETER ARTIK!
Ülkemde siyaset saygınlığını
Kaybetti canlar, vicdan ayarını
Kaçırırlar, Adaletin kantarını
Düşünüyor halâ, kendi rahatını
Terk ettiği gün, altılı masayı
Kendisine biçilen, rolü oynamıştı
İşin özünde, Cumhura çalışmıştı
Şimdi meyveleri toplama zamanıydı
Ne konuştular, neyi anlaştılar
Hepsinin kokusu, yakında çıkar
Tarih bunları, bir bir yazar
Sona doğru, kuyularını kazdılar
Yeter artık, Ülkem ne hale geldi
Almıyorsunuz, gerekli dersi
Bırakın, küfürde inat etmeyi
Düşünün, son fırsat, tövbeyi
Milli Çözüm ve Şahsi Manevisi Üstad Ahmet Akgül Hocamız , şahıslar konusunda da ne söylediyse be yazdıysa hepsi doğru çıkmıştır. Örneğin Korkut Özalları , Haydar Başları , Durmuş Durduyanları , Numanları , Şevki Yılmaz hokkabazını, Cübbeli denenleri , Fetullah Güleni Arınçları , Gül’ü , Akşeneri, Özgür Özeli, tüm din istismarcılarını ve devrim simsarlarını din inkarcılarını …vb.leriyle ilgili her yazdıkları çıkmıştır.
Milli Çözüm’ün sloganı olan; OLAYLARI DOĞRU OKUMA VE SORUMLULUKLARIMIZI KUŞANMA konusunda bizleri uyandıran ve gayrete getiren iyinin doğrunun güzelin faydalın ve adil olanın hakim olması uğrunda ülkemiz insanlığını böylesi güzelliğe dönüştürmeyi başaran bir FİKRİ MÜCADELE yapmakta ve başarılı olmaktadır…
Saygıdeğer yazarı tebrik ediyor bu şuur onur ve huzura katkı sağladığı için şükranlarımı arzediyorum.
Kendi itirafıyla, talebesi olduğunu söylediği paşa hazretlerinin mahiyeti, 28 şubat döneminde çevirdiği oyunlar ve son cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptığı manipülasyonlarla güya milleti kandırmaya çalışan bir figürü yine Milli Çözüm ve Üstad Ahmet Akgül deşifre etmiştir. Bu zat hakkında en yakınları bile para meselelerini aleni bir şekilde ifade ederken, Milli Çözüm’ü okuyanlar, son gelişmelere hiç şaşıracak değildir.
Milli Çözüm ve Ahmet Akgül; Aynı Siyonist senaryoda farklı rol üstlenen işbirlikçi figüranların toplumdan özenle gizlenen gerçek ayarlarını ve kirli amaçlarını ortaya koymuş, “Siyasette, aynı hataları tekrarlayanların aynı vartalara yuvarlanması kaçınılmazdır” diye uyarmış, haklı çıkmıştır!
Temel Karamollaoğlu’nun, Abdullah Gül gibi, Milli Görüş’e hıyanet edip parçalayan ve Yahudi Lobilerince alkışlanıp öne çıkarılan bir ismi her fırsatta gündeme taşıması, kimlerin adamı olduğunun ispatıdır diye yazmış, haklı çıkmıştır!
Meral Akşener’in, İsrail’in ve Siyonist Lobilerin çok özel adamı gibi davrandığını… Özellikle kurmayları aracılığıyla Mansur Yavaş’ı öne çıkarıp, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını sabote etmeye uğraşarak, bilinçli ve stratejik bir tavırla, Erdoğan’ın kazanmasına dolaylı destek sağladığını yazmış, haklı çıkmıştır!
İktidar ve muhalefet rolü oynayan Siyonist işbirlikçilerinin birbirleriyle görüşmesinde “hangi sorunların ele alındığından ziyade, hangi konuların üzerinin kapatılması veya çarpıtılıp ortak ağızla topluma yansıtılması hususunda anlaşma sağlandığı?” sorularının yanıtı, işbirlikçilerin gerçek niyetlerini ortaya çıkarır diye uyarmakta, tabi yine haklı çıkmaktadır.
PKK’nın siyasi taşeronu HDP’nin, Anayasa ve kanunlarımıza göre elli kere kapanmayı hak ettiği halde, bu yönde hiçbir ciddi adım atmayıp güya HDP’ye şiddetle karşıymış rolü oynayan Erdoğan Akşener’in, HDP ve PKK’nın asıl patronları olan ABD, AB ve özellikle İsrail’e yaranmak için çırpınmalarının ve bazı muhaliflerini HDP’ye yanaşmakla suçlayıp durmaları bunların ayarını ve damarını ortaya koymaktadır!
Bugün Meral Akşener’in AKP’ye nasıl çalıştığını anlamak/konuşmak her kişi için çok kolay bir iştir.
Fakat yıllar öncesinden hıyanetleri yaşamadan sezmek, yazmak, yetkili mercileri uyarmak ise ancak eşsiz bir feraset sahibi Üstad Ahmet Akgül Hocamızın yapacağı, ustalık isteyen bir iştir.
İşte bu makale de bu gerçeğin noter tasdikli belgesi niteliğindedir.
Bir kez daha anlaşılıyor ki Üstad Ahmet Akgül Hocamız; Ülkemizde, Siyonizm/Yahudi’nin hain girişimlerini en iyi deşifre eden tek kişi. Dalga kıran gibi tahribatın şiddetini önceden kırıp/engelleyen er kişi. Her türlü BATIL’ın ve işbirlikçi kiralık balonların, beynini ve şeytani düşünce sistemini patlatan HAKKIN GÜRZÜ’dür!…
Oysa bugün genellikle siyasi ve bürokratik kadroların bir kısmı siyasi iktidarı, ülkeyi yönetmenin aracı olmaktan ziyade, ganimet gibi algılamakta, devleti ise bu paylaşımın aracı olarak görmekte, kullanmakta ve ona göre yaklaşmaktadır.
Son zamanlarda ortaya çıkan mafya, siyaset, devlet (bürokrasi), medya ilişkileri bunun en bariz delili olarak ortaya saçılmış bulunmaktadır.
Ne yazık ki bu anlayış, siyasi parti yandaşlarına ve oradan da giderek topluma yayılmakta ve çürümeye yol açmaktadır.
Halk arasında sıkça kullanılan “Bal tutan parmağını yalar”, “Devletin malı deniz yemeyen domuz” gibi sözler bu durumu olağan gösteren, hatta teşvik eden, kışkırtan bir anlayışın sonucu olarak ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır.
Hatta bu nevi ilişkilerle zenginleşen, güç ve iktidar sahibi olanlar yerilip dışlanmak yerine, birer rol modeli olarak özenilen aktörlere dönüşmektedirler.
Bu da sadece mevcut siyaseti ve ondan nemalanan toplumu yozlaştırmakla kalmamakta gelecek kuşakları da tehdit ederek toplumun geleceğini de rehin almaktadır. Bu Siyonist sistemin kölesi olan siyasiler den ne beklenirki.
Kişinin nerede olduğu değil -ne aradığı önemli bir.
Güçlünün kuralları belirlediği bir serbest piyasa anlayışı, üretmeden köşeyi dönme tutkusuna dönüşmüş, kolay yoldan para kazanmak bütün değerlerin üzerine çıkmaya başlamış, nasıl para kazanıldığı değil ne kadar para kazanıldığı sorgulanır olmuştur.
Toplumsal yozlaşmayı beraberinde getiren siyasal kirlilik nasıl oluşuyor da bir türlü önlenemiyor ve bütün toplumu hegemonyası altına alabiliyor?
Üstelik bu “kirliliği” oluşturanlar geniş kitleler tarafından eleştirilmesi gerekirken bugün adeta özenilen bir model/örnek haline nasıl geliyorlar?
Bu ilişkiler ağı içindeki siyasal kirliliğin toplumsal ve siyasal sonuçları nelerdir ve bu kısır döngüden nasıl çıkılabilir?
Bu bağlamda dünyada Milli Çözüm haricinde plan ve projesi olan bir ekip yoktur.
Bu gösteriyor ki Adil Düzene bütün insanlığın ihtiyacını var. Ve acilen de inşallah gerçekleşecek.
2004 yılında yayın hayatına başlayan Milli Çözüm dergisi ve Ahmet Akgül Hocamız öncesi ve sonrasında hiç bir tesbit ve analizinde yanılmamıştı.Meral hanım hakkında ki bütün dedikleri seneler sonra nasıl çıktı ise daha çıkmamış olan tespitlerininde aynısı ile çıkacağından zerre şüphemiz yoktu. “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” hadisi bizlere bu tesbit ve analizlerin gerçek kaynağınıda göstermekte idi.
Meral akşener’in gizli kapaklı şaibeli işlerini ortaya çıkaran milli çözüm dergisine teşekkürlerimizi arz ederiz minnettarız
Sadece Akşener’in değil, Cumhuriyet tarihinin bütün karanlık siyasal aktörlerinin, hangi merkezler tarafından boyunlarına yahudi yuları geçirildiğini bütün ayrıntılarıyla bilen öngören bir feraset örneğidir Milli Çözüm..
Doğrudan Hamas karşıtı dolaylı olarak ise Yahudi yandaşı olan Akşenerin siyasi alandaki karanlık davranışlarını bir kez daha anlamış olduk.!