ÜSTADIMIZIN YÜKSEK FERASET
VE
CESARET FURKANI
İsrail’in İstediği Kürdistan Kurulsun Diye; AKP, Teröristbaşı Öcalan’la Uzlaşmak Şartıyla mı İktidara Taşınmıştı?
“Terörsüz Türkiye” İddialarının Perde Arkası!
İmralı Adası’nda yatan müebbet mahkûmu Abdullah Öcalan’a “PKK’ya silah bırakma çağrısı yaptırılması”; bir İsrail Yahudi Lobileri ve ABD Derin Devleti planıydı. Bu tezgâh; artık görevini tamamlayan ve feshedilmesi kararı alınan PKK yerine, Suriye’deki PYD’yi meşrulaştırma ve SDG’yi (Özerk Suriye Kürt Bölgesi Projesini) amacına ulaştırma hazırlığıydı. Evet, Öcalan’ın çağrısı özetle: “Türkiye’de silahlı mücadele dönemi kapandı; artık siyasi ve demokratik yöntemlerle hedefimize ulaşacağız… Yani; PKK yerine Türkiye’de Dem Parti, Suriye’de YPG ile Siyonist projelere hizmetkârlık yapacağız” mesajıydı. Zaten PYD başı Salih Müslim: “Gerekli şartlar oluşursa, yani TSK operasyonlarını durdurursa, biz de ona göre tavır alırız!..” küstahlığında bulunmuşlardı.
Öcalan’ın çağrısını Irak Kürdistan Bölgesi sözde Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani: “Dört ülkedeki (Irak, Suriye, Türkiye ve İran) Kürdistan’ın bütün parçaları mutlaka birleşecektir!” şeklinde yanıtlamıştı. Ve yine Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sözde lideri Mazlum Abdi (Ferhat Şahin): “Öcalan’ın çağrısı bizimle değil, sadece PKK ile alâkalıdır!” açıklamasını yapmıştı. Şimdilik, asıl şeytani hesap; Kuzey Irak’taki Barzanistan misali, Kuzey Suriye’deki SDG Özerk Bölgesi’ne ve YPG’ye meşruiyet kazandırmaktı. Öcalan’ın çağrısında, dolaylı biçimde Türkiye’nin üniter yapısına sahip çıkıyor(muş) tarzı ve özerklik, federalizm ve otonomi heveslerinden vazgeçiyor(muş) tavrı tamamen bir oyalama ve halkımızı avutup uyutma taktiği icabıydı. Üstelik KCK’nın toplanıp, Öcalan’ın bu fesih ve silah teslimi çağrısını onaylayıp onaylamayacağı ve Kandil’in bu karara ne denli uyacağı henüz bir muammaydı.
Görünen o ki, Öcalan’ın bu çağrısı havada kalacak ve halkımızı oyalayıcı bazı yorum ve yaklaşımlar dışında, PKK-YPG cephesinde ciddi ve gerçekçi bir dönüşüm yaşanmayacaktı!.. Bu Siyonist süreç, DEM Parti’ye alan açıp siyasi sigorta sağlayarak, Öcalan’ın ifadesiyle “Demokratik yöntemlerle” sinsi hedeflerine ulaşma fırsatıdır. Ve artık Abdullah Öcalan; Sn. Erdoğan ve Bahçeli yanında, üçüncü bir aktör olarak resmen olmasa da fiilen Cumhur İttifakı’nda yerini almış durumdadır!.. PYD başı Salih Müslim’in: “Bu çağrı karşısında PKK’nın tutumunu bekleyeceğiz. PKK silah bırakırsa biz de bu konuyu ve çağrıyı ona göre ele alacağız. Gerekçeleri ortadan kalkmadan (yani TSK operasyonları son bulmadan) silahsızlanma çağrısına uymayacağız” küstahlığı bunu yansıtmaktadır.
Ve zaten Teröristbaşı Öcalan’ın çağrısından bir gün sonra KANDİL, silahı bırakacaklarını duyurmak yerine, “Ateşkes başlatacaklarını” açıklamıştı. Bu küstah tavır, Türkiye’yi oyalama amacından başka şeye yorumlanamazdı. Cumhur İttifakı ve Erdoğan iktidarının yandaş yazarları bu acı ve alçaltıcı küstahlığı saklamaya çalışsalar da, Kandil ve PKK silah bırakmayacağını ve “Ateşkes oyunlarıyla” vakit kazanmaya ve yeni tavizler koparmaya uğraşacaklarını açığa vurmuşlardı.
APO Teröristinin Çağrısı; Cumhur İttifakı’nın Büyük Kürdistan Hizmetkârlığı mıydı?
Abdurrahman Semavi’nin: “Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle İttifak Kuracak ve Onları Tanıyacak.” İtirafları!
Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahman Semavi, Türkiye’de sözde Kürt sorununun çözümüne yönelik son dönemde atılan adımları ve yürütülen tartışmaları yorumlamıştı. 2013-2015 yıllarındaki Çözüm Süreci döneminde de Akil İnsanlar Heyetinde yer alan Semavi, gelinen mevcut durumda PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kandil arasında anlaşmazlık olduğunu vurgulamıştı. Kuzey Irak’taki (Barzani Kürdistanı’nda) Rûdaw’da Hevidar Zana’nın sunduğu, “Kuzey Bülteni’ne” konuk olan Semavi, “Kandil ile İmralı arasında anlaşmazlık var. Sadece Öcalan ile Kandil arasında değil, Öcalan ile Rojava ve Öcalan ile Avrupa arasında da anlaşmazlık var. Bahsettiğim proje çerçevesinde sadece PKK meselesi çözülmüş olmayacak, PKK dışındaki Kürtler de muhatap alınacak” şeklinde açıklamalar yapmıştı.
“Türkiye’nin tüm Kürtlerle ittifak yapacağını” da hatırlatan Semavi, “Türk hükümetinin 15-16 aydır (AKP ve MHP iktidarıyla) hazırladığı bu proje sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik sanılmamalıdır. Projeye göre Ortadoğu Kürtleriyle büyük bir ittifak kurulacak; Doğu, Batı ve Güney, Kuzey Kürtleriyle irtibat sağlanacaktır. Yapılanlar işte bu projenin hazırlığıdır. Bunu ifade etmem lazımdır!..” şeklinde çarpıcı ifadeler kullanmıştı. (Cumhur İttifakı’nca) Bir proje hazırlandığı fikrini aktaran Semavi, “Proje 5 yıl içinde tamamlanacak. Proje adım adım uygulanacak. Türkiye halkı ve Kürtler projeye hazır olana kadar proje dikkatle inşa edilip kurgulanacak. Kürtlerin barış istediği doğrudur. İnsanların aklında birçok soru var. Türklerin de birçok sorusu var. Bu sorunlar çözülmeden Kandil’i Ankara’ya getiremezsiniz, kimseyi başka bir yere taşıyamazsınız. Çok uzun zaman alır. Bahsettiğim proje kapsamında 5 yıllık bir program yapılmıştır. 5 yıl içerisinde sadece Kandil’de olanlar değil, diasporada yaşayanlar da geri dönmeye başlayacak ve onlara da geri dönüş yolu açılacaktır” şeklinde konuşmuşlardı. Bütün bu itiraflar, Öcalan’a çağrı yaptırma sürecinin dış güçlerce planlanıp dayatıldığını, yerli aktörlere ise sadece figüranlık yaptırıldığını ortaya koymaktaydı…
Barzanistan-Erbil merkezli; Kürtçe, Türkçe, İngilizce ve Arapça yayın yapan Rûdaw Medya’ya konuşan Abdurrahim Semavi, ardından özetle şunları aktarmıştı:
Rûdaw: Süreç 2023 yılının mayıs ayında başladı. Kim başlattı ve nasıl başladı?
“Bu projenin bütün hazırlıkları yapıldı, ayrıntıları tartışıldı. Proje ve süreç yazıldı. Yani, Sayın Bahçeli bu sözleri tek başına gündeme taşımadı. Bu sürecin hazırlıkları 7 Ekim 2023 öncesinde yapıldı. Ben iki ay önce Avrupa’daki bazı televizyon röportajlarında bu projeyi ve süreci anlatmıştım. Sayın Bahçeli’nin de Sayın Erdoğan’ın da bu süreci gündeme getireceğini 2 ay önce açıklamıştım… Bu projede Kürtlerin istediği her şey vardır. Kürtler ‘kardeş ve eşit bir millet’ olarak anayasaya yazılacaktır. Adım adım okullarda Kürtçe eğitim başlayacaktır. Türk hükümeti adım atarken pazarlığa girişmeyecek, (tavizler için) kendisi adımlar atacaktır.
Bu amaçla 300 kişilik bir heyet oluşturulacaktır. Bunu büyük bir keyifle söylüyorum. Diaspora Kürtleri, Kuzeyi, Güneyi, Rojava’sı, Doğusu hepsi bu mecliste tartışıp kararlar alınacaktır. Büyük bir memnuniyetle bunu dile getiriyorum. Açıkçası bu husus bizi çok mutlu ediyor. Ankara’da yaşanan saldırılar da bu sürece engel olamayacaktır. Her iki tarafta da hem Kürtler içinde hem de devlet içinde bu çözümü istemeyenler vardır. Elbette çözümü istemeyen insanlar her zaman olacaktır.
Bu projede, Kürtlerin Ortadoğu’daki coğrafyası anayasaya adil bir şekilde dahil edilecek ve tanınacaktır. Dünyanın dengesini değiştirecek bir proje kurgulanmıştır. Türkiye hükümeti ve Türkiye devleti bunu göze almıştır. Ne olursa olsun geri dönüş yapmayacaktır. Rojava’nın statüsü Türkiye ile birlikte belirlenmiş olacaktır. Öcalan onlara bu yolu açacaktır. Rojava’nın statüsü yok edilmeyecek. Türkiye ile birlikte statüsü belirlenecek; anayasal ve hukuki müzakereler buna göre yürütülüp yönetilecek ve sonuçlanacaktır. Bu 5 yıl içinde Ortadoğu’da Suriye diye bir devlet kalmayacak, tarihte de var olmayacak, Şam ve Lazkiye’de Suriye diye küçük bir devletçik bırakılacaktır!”
Şimdi soruyoruz: Kuzey Irak Kürdistanı’ndan (Barzanistan’dan) sonra, şimdi de Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup, Türkiye’yi; önce kuşatma altına alarak, sonra güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e hazırlık yapan bu Siyonist projeye, Cumhur İttifakı imkân ve fırsat tanıyacak mıydı?
Ve yine merak ediyoruz: 3 Aralık 2024 MHP Grup Toplantısı’nda Sn. Devlet Bahçeli’nin:
“… Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasında sıkışan, topraklarının 3’te 2’si kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı halde bulunan tartışmalı devlet konumundadır. Merkezi otoritenin kaybı halinde nelerin yaşanacağını, paylaşım sofrasına oturmak için nasıl da kuyrukların oluşacağını, Suriye üzerinde görmek, trajik bir gerçek olarak karşımızdadır!.. Parçalara ayrılmış Suriye fotoğrafında, her yönüyle Türk olan HALEP’i yüzüstü bırakmamız mümkün değildir!..” ifadeleri ile Rûdaw’cı Abdurrahman Semavi’nin söyledikleri neredeyse aynıdır; yani yakında Suriye parçalanacak ve paylaşılacaktır!.. Acaba her ikisine de bu sonucu, aynı odaklar mı aşılamıştı? Çünkü, Büyük İsrail’e alan açılsın diye, Suriye’nin parçalanmasını hazırlayan ve hızlandıran İsrail ve Amerika’ydı. Sn. Bahçeli’nin sözlerinin başına: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne riayet esastır. Başka türlüsünü düşünmek, hatta kafamızdan bile geçirmek abestir!..” kılıfını sardıktan sonra, “Suriye’nin solunum cihazında can çekişmeye başladığını ve yakında yıkılıp paylaşılacağını” ve “Halep’in iliklerine kadar Türk şehri olduğunu” hatırlatması nasıl bağdaştırılacaktı? Ve partisine (ve bazı merkezlere) hangi mesajları taşımaktaydı? Bu çelişkili ifadeler “Türk Devlet Aklının icabı” mıydı, yoksa Cumhur İttifakı’na akıl veren karanlık odakların arzuları mıydı?
Öcalan’ın “Silah Amacına Ulaştı, Şimdi Siyaset Zamanı!” Çağrısı!..
Bundan 12 sene öncesi Açılım Sürecinde 21 Mart 2013 tarihini taşıyan açıklamasında, “Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir” diyen Abdullah Öcalan, şimdi yaptığı açıklamada ise: “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” ifadelerini kullanmıştı.
Anlaşılan o ki bu metin, Öcalan’ın (kendisine öğretildiği şekilde) aşamalı önerilerde bulunmaktaydı ve ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan önceki sürece kıyasla, iktidar cenahı tarafından baskılanmış ve sınırlanmış bir çağrının motivasyonuyla çerçevelenmiş bir çağrı yapıldığı sırıtmaktaydı. Heyette bulunan Sırrı Süreyya Önder’in, metin Kürtçe ve Türkçe olarak okunup noktalandıktan sonra eklediği şu cümle DEM Parti’ye dokunulmazlık zırhının gizli bir şart olarak dayatıldığının kanıtıydı. Sn. Öcalan: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir notunu da bizlere iletti. Onu da sizinle paylaşmış olalım.” Yani bu hatırlatmaya dayalı olarak PKK’dan “Biz, bize yapılan çağrının gereğini yerine getirmeye yönelik süreci başlatıyoruz, ancak muhatabımızdan da demokratik siyasetin hukuki boyutuna uygun adımlar bekliyoruz” anlamında açıklamalar yapacağı anlaşılmaktadır.
Acaba Öcalan, S. Süreyya Önder’in açıkladığı o sözlü mesajı göndererek, “Israrla sadece örgüte çağrı yapmam üzerine bir iklim söz konusu olduğu için resmi metni, sürecin hassasiyetini dikkate alarak bu biçimde hazırladım, ama ek olarak ifade ettiğim metin dışı mesajım da önemlidir” demeye mi çalışmıştı?
Dikkat, Suriye’nin Kuzeyine Yönelik hiçbir Çağrı Yapılmamıştı!
Öcalan’ın çağrısının en dikkat çekici noktası ise bu çağrıda hiçbir biçimde Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürt yapılanmasına ve iradesine yönelik ifadeler bulunmamasıydı.
Öcalan’ın; PKK’nın ortaya çıkış koşullarından bugüne kadar gelen sürece dair hatırlatmalardan sonraki değerlendirmesi anlamlıydı: (Türkiye Cumhuriyeti’nin) “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” saptamaları, bazı doğruları, asıl yanlış amaçları için kılıf olarak kullandığını ortaya koymaktaydı. Öcalan’ın, Türkiye içindeki hedefler bakımından, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.” sözleri ise, silahlı mücadeleyi PKK ile yaptıklarını, ama artık siyasi mücadeleyi DEM Parti ile hedefe ulaştıracaklarını vurgulamaktaydı. (Milli Çözüm Dergisi. Sayı: 259 Nisan 2025. “Apo Teröristinin Çağrısı ve Hıyanetin Perde Arkası”)
Milli Çözüm, Bu Siyonist Planı 15 Sene Önce Yazmıştı:
Masonluk; İslam ve insanlık düşmanlarının ortak yapılanmasıdır!
İktidarı da muhalefeti de, zaten Mason Localarına göbekten bağlı olduklarından, asıl gündemi unutturmak için kayıkçı kavgasıyla, Hacivat-Karagöz oyunuyla vatandaş oyalanmaktadır. Yıllardır halkımız ise maalesef bu narkozdan kurtulamamıştır.
Milli Çözüm Dergisi’nin ilginç bir özelliği vardır; sorulan soruların cevabı yine Milli Çözüm içinde saklıdır, biraz arşiv karıştırmak soruların cevabını bulmak için yeterli olacaktır. Milli Çözüm’ün diğer bir özelliği ise, yıllar öncesinden yazılan yazıların her daim güncelliğini koruyor olmasıdır.
2010 yılında (https://www.millicozum.com/mc/2010/mayis-2010/cemaatler-generaller-ve-ihtimaller/) başlıklı yazımızda şunlar aktarılmıştı:
Masonların doğrudan İsrail’e bağlanmasına ve Siyonist amaçlarına hizmetkâr yapılmasına karşı çıkan ve bu yüzden 14. derecedeki Locadan atılan Yüce Katırcıoğlu’nun, Adalet Bakanlığına (18 Haziran 2009. Sayı: 88789), Danıştay Başkanlığına ve HSYK’ya verdiği suç duyurularında şunları vurgulamıştı:
“Türkiye’de Mason Localarının büyük bir kısmında İsrail’e bağlılığın başladığı o dönüm noktası ‘Sabataycı Dr. Ş. Ö’nün, Türkiye masonlarının Büyük Üstadı seçildiği 1981 yılının Nisan ayı’dır. Bunun üzerine: 1- Milli Masonlar, 2- İşbirlikçi Masonlar diye Loca ikiye çatlamıştır. Umarız Büyük Kulüp üyeleri “Milli safta”dır.
– Dr. Ş. Ö. bu planını, henüz Büyük Üstad seçilmeden önce uygun gördüğü hemen hemen bütün masonlarla paylaşmıştır. 1979 yılında da konuyu Yüce KATIRCIOĞLU’na açmıştır. Yüce KATIRCIOĞLU bu görüşme sonrasında kendilerine; “Tasarladığınız ritüel değişiklikleri milli güvenliğimize kesinlikle aykırıdır, bundan vazgeçmenizi isterim” görüşünü aktarmıştır. Bu cevap üzerine aralarındaki “Biraderlik/beraberlik” bağı tamamen kopmuş ve Siyonistler Yüce KATIRCIOĞLU’nu “Gizli amaçlarına karşı ve tehlikeli kişiler” listesine almışlardır.
– Yüce KATIRCIOĞLU belgelerinde çok çarpıcı bir tespit var ki, bu tespitin bütün kesimler tarafından çok iyi yorumlanması lazımdır: “Unutulmamalıdır ki, bu ölçekte bir komplonun başarılı olabilmesinin ilk şartı, toplumun “komplo olmadığına” inandırılmasıdır.” (Yani Ergenekon gibi senaryoların ve Davos Donkişotluklarının ve PKK ile uzlaşı tuzaklarının gerekli ve gerçek olduğu havasının yayılmasıdır.)
– Türkiye’de Siyonizm’e şu ya da bu şekilde destek verenlerin en çarpıcı icraatlarından birinin: “Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan haklarında verilen ve infazı sürmekte olan “mahkûmiyet kararının” 2004 yılında Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi tarafından bozulmasının olduğu” iddiası eski mason Yüce KATIRCIOĞLU tarafından ileri sürülen en çarpıcı itiraflar arasındadır.
– (Milli Çözüm Dergisi tarafından da defalarca gündeme getirilen) Ankara Belediye Başkanı AKP’li İ. Melih GÖKÇEK’in ev sahipliğinde ve Mart 2009 tarihinde gerçekleşen “Glocal Forum” toplantısının ihanet boyutlarının ipuçları da bu belgeler arasında yer almaktadır. Dünya Yahudi Kongresi Siyasi Meclis Başkanı Hahambaşı Israel SINGER de bu toplantıya katılmıştır. Bir Türk vatandaşı olduğunu ileri sürmesine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından çok değerli bir madalya ile taltif edilmesine rağmen Jefi Kamhi ile “Glocal Forum” tuzağının üstad-ı azamı sayılan David KIMCHE’nin aslında J. K. ile kardeş oldukları da çarpıcı tespitlerden bir diğerini oluşturmaktadır.
– Türk Vatandaşı Jefi Kamhi ile Dr. David KIMCHE (KIMSCHE) arasındaki akrabalık bağları o kadar çarpıcı ipuçları taşımakta ki Türk İstihbarat Teşkilatları içinde yer alan “Meçhul Askerler” bu akrabalık ve ihanet bağı arasında çok önemli bir ipucunu yakalamıştır. Bu nedenle, Şalom gazetesinin 22 Aralık 1992 günlü sayısında, J. K.’nın kardeşi Dr. David KIMCHE’nin Tel Aviv’de öldüğü yönünde bir “vefat” ilanı yayımlanmıştır. Yayımlatanlar Deyzi-Cako ERPARDO ve Eli-David KOHEN (İstanbul). Ancak öldüğü ilan edilen ve MOSSAD’ın ikinci adamlığına kadar tırmanmış olan Dr. David KIMCHE Haziran 2006’da Ankara’da yapılan “Glocal Forum” toplantısında “hortlamış” ve hatta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın (Sn. Erdoğan’ın) elini sıkıp yan yana oturmuşlardır. Peki, bu konuyu, yani şaibeli “vefat” ilanını ilk kez sütunlarına taşıyan kim? 12 Ekim 1993 tarihli Zaman gazetesindeki “Kulis” adlı köşesinde “Taha Kıvanç” yani Fehmi Koru. (Aynı Fehmi Koru, nasıl olmuş da bir zamanlar karşı olduğu ve bütün hıyanet ve rezaletlerini ortaya koyduğu Siyonist Yahudilerin güdümündeki AKP’ye alkış tutmaya başlamıştır? Ve daha sonra İngiltere Kraliçesi’nden şövalye madalyalı Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yapmak üzere Erdoğan’dan ayrılmıştır!..)
İtirafçı ve Milli duyarlı mason KATIRCIOĞLU, belgeler arasında çok çarpıcı bir aktarımda daha bulunmakta ve “Abdullah Öcalan’ın bize tesliminin ardından, İsrailli Amotz Asael’in 26 Şubat 1999 tarihli Jerusalem Post gazetesinde yayınlanan “Orta İsrail; Kürt Herzl” başlıklı yazısından bir alıntı yapmaktadır;
“Kürt isyanları onlara kendi Theodor Herzl’lerini getirmelidir… (Yani A. Öcalan Kürt Devletinin kurucu lideridir!)
“Diğer taraftan da Kürt Herzl (Öcalan), Türkiye ve AB’yi işin içine çekerek, bir ateşkesten sonra otonomi ilan edebilir.” (Bugün Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlatılan süreç 15 yıl önce Milli Çözüm’de haber verilmektedir.)
“Türkiye’ye AB üyeliği sözü verilirken (daha doğrusu bu yalanla oyalanırken), Kürtlerin özerkliği Brüksel’in sürdüreceği diplomasinin ana ayağını teşkil etmelidir.
Biz Siyonistler son yüzyıla, Türklerin nefret ettiği kimseler olarak girdik. Ama şimdi Kudüs, Ankara (ve Cumhur İttifakı) ile sıkı müttefiktir. Aynı durum Kürtler için de geçerlidir!..”
– KATIRCIOĞLU, belgelerinde gündemi çok net biçimde sorgulayıp şunları sormaktadır:
“Dört tane Müslüman bir evde toplanıp, yüksek sesle dua etse, bu yargı ‘Laikliğe aykırı davranıyorlar’ diyerek, hemen yakalarına yapışıyor. Ama, yüzlerce ‘Sözde Müslüman mason’ bir locada toplanıp, Yedi Kollu Şamdan’ı taşıyarak ve Tevrat’tan ayetler okuyarak ve de Davud Yıldızlı Bayrak açarak (!) Yahudi ayini yaparken (lütfen dikkat Musevi ayini değil), aynı yargı bu ‘Derin İhaneti’ inatla niye örtbas ediyor?” (Evet, Türkiye’yi güya Milli İrade ile kurulan Cumhur İttifakı mı, yoksa Siyonizm’in ve İsrail’in karakolları olan Mason Locaları mı yönetiyor?)
– “1993 yılında İncirlik Üssü’nde hiçbir Türk personelin ve hatta -İncirlik Türk Tesis Komutanının- alınmadığı GİZLİ bir brifingde, sunum yapan Amerikalı, NATO Başkomutanı Org. John Shalikashvili’nin, “Kürtlerin durumu nedir?” sorusuna verdiği şu cevabı her şeyi açıklamaktadır;
“PKK’nın görevi, Kürt devletinin kuruluş süreci boyunca Türkiye’yi angaje tutmaktır ve sonunda Kürdistan açılımına mecbur bırakmaktır.” (Evet, Milli Çözüm’ün 15 yıl önce saptadığı ve uyardığı bu tehlikeler, günümüzde aynen uygulanmakta ve Yeni Barış Süreci kılıfıyla ülkemiz parçalanmaya hazırlanmaktadır!?)
İtirafçı Mason KATIRCIOĞLU’nun “Suç Duyurusu” şu ifadelerle son bulmaktadır:
“Bütün yetkilileri de ilgilileri de, hem ahlâki hem de yasal görevlerini cesaretle ve gereğince yapmaya ve öncelikle de mason localarını derhal kapatmaya davet ediyorum.”
Ancak KATIRCIOĞLU’nun bu talebini gerçekleştirmesini AKP iktidarından ve Cumhur İttifakı’ndan beklemek boşunadır. Çünkü Mason bürokratların ve yargı mensuplarının bu talebi yerine getirebilmeleri bir yana, bu suç duyurusuna işlem yapabilmeleri için öncelikle yetkili kişilerde ve görevlilerde milli “şuur” ve “onur” bulunması ve cesur olmaları lazımdır. Aynı Siyonist odaklara ve Masonik Localara bağlı olmak hususunda AKP-MHP ile CHP ve İYİ Parti’nin hiçbir farkı ve aykırılığı bulunmamaktadır. Evet, İslamist Medya ile Kemalist Sözcü takımı aynı şeytani odaklara, yani Atatürk’ün kapattığı MASON LOCALARINA bağlıdır!.. (Milli Çözüm Dergisi. Sayı: 79 Mayıs 2010. “Cemaatler, Generaller ve İhtimaller”)
Devlet Bahçeli’nin Suç Ortaklığı!
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından, Cumhur İttifakı’nın sağlandığı 2018 yılına kadar, tam 16 yıl boyunca AKP iktidarını ve Sn. Erdoğan’ı en açık ve acıtıcı ifadelerle sürekli suçlayan, ülkemizin siyasi, ekonomik, ahlâki ve stratejik sorunlarının baş sorumlusu olarak sataşan… Bu arada MHP’nin mitinglerinde, Meclis kürsülerinde, Parti sohbetlerinde, sürekli “On binlerce masum ve mazlum insanımızın ve çocuklarımızın bebek katili Abdullah Öcalan’ı yaşatıp hapishanede tutmayın, onu derhal idam edip asın!..” diyerek cebinde taşıdığı yağlı idam urganı parçasını sağa sola fırlatan Sn. Devlet Bahçeli, her ne olduysa şimdi, APO’ya “İP” edebiyatını bırakmış, “VİP=Özel imtiyaz statüsü ve yüksek devlet erkânı” prosedürüyle, Yüce Meclis’te ağırlanmasını istiyorlardı!.. Güya APO’nun kutsal barış çağrılarıyla PKK belası ortadan kalkacaktı!?
Oysa APO, basit ve fasit bir maşaydı, artık son kullanma tarihi çoktan aşılmıştı. Daha önce güya, asla kabule yanaşmayacaklarını söyledikleri BARZANİSTAN’ı nasıl devlet statüsüyle tanımış ve ağırlamışlarsa, şimdi de Kuzey Suriye (ROJAVA) Kürdistanı’na meşruiyet kazandırmak üzere, APO ve PKK devre dışı bırakılacaktı. Evet, bu nursuz solcuların da, şuursuz sağcıların da, onursuz Din istismarcılarının da, hepsinin yuları aynı odakların elinde tutulmaktaydı.
APO’nun Demokratik Cumhuriyet Çözümüne Devlet Bahçeli Formülü Kılıfı!
Abdullah Öcalan’ın seksen bir sayfalık mahkeme mütalaasında, evire çevire defalarca tekrarlayarak sundukları, 1990’da tesadüfen okuduğu Leslie Lipson adlı yazarın “Demokratik Uygarlık” adlı kitaptan uyarladıkları “Ortak Vatanda, Ortak Demokratik Cumhuriyet” tezi veya çözüm önerileri, ve güya gerekçeleri şunlardı:
“Anadolu, doğal asimilasyonla iç içe karışmış ve birlikte yaşamış Türklerle Kürtlerin binlerce yıllık ortak vatanıdır. Osmanlı döneminde Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde zaman zaman isyanlar yaşanmışsa da, bunlar ayrılıkçılık ve bağımsızlık maksatları ile değil, merkeze karşı mahalli, vergi ve askere alınmak gibi şikâyetlerle çıkmıştır. Feodal kaynaklı isyanlardır. 19. yüzyılda yabancılar bu olayları kaşımışlarsa da Birinci Dünya Harbi’nde ve Kurtuluş Savaşı’nda Kürtler Türklerle ortak Vatanın savunmasında birlikte vuruşmuşlar, kurtuluşu sağlamışlardı. Mustafa Kemal de bunun için hep Kürt-Türk halklarını öne çıkarmıştır. Hatta başlangıçta Kürt bölgelerine mahalli otonomi vermeyi bile tasarlamıştır. Ne var ki, bu sırada yabancıların da tahriki ile irticai ve mahalli sebeplerle ve bazı Kürt aydınlarının da tahriki ile Şeyh Sait, Koçgiri, Dersim İsyanları çıkarılmıştı. Ancak bunlar hazırlıksız ve zeminleri sağlam olmayan başkaldırılardı. Hem şiddetle bastırıldılar hem de Mustafa Kemal’in kafasında olan ‘Ortak Vatanda Ortak Cumhuriyet’ gelişmesine engel oldular. (Türk) Milliyetçiler de, Kürt varlığını, kültürünü inkâr eden Üniter Cumhuriyet’e yol açtılar. Böylelikle Kürtlerin isyan sebeplerini hazırladılar. PKK kurulana kadar vaki Kürt hareketleri de Türk solundan kaynaklanan amatörce hareketler konumundaydı. PKK silahlı bir hareket olarak kuruldu ve 1984’te silahlı isyanı başlattı. Benim de emrimle birçok yanlış hareketler yapıldı. Bunların bazıları ‘Kürt’e veya Çingene’ye paşalık vermişler babasını asmış!’ nevinden aşırı davranışlardı. Bazıları örgüt içi çekişmelerin ve itaatsizliklerin neticesi olarak yaşanmıştı. Ben, çok geçmeden, radikal bir taktik veya strateji ‘dönüşümü’ yapılmasını, TSK’nın gücü karşısında silahlı isyanın başarılı olamayacağını ve Türkiye Kürtlerinin asıl geleceklerinin Türkiye’den ayrılmak değil, bu ortak Vatanda demokratik bir çatı altında birleşmek olacağını, hele Lipson’un kitabını okuduktan sonra anladım. 1993 ve 1998’de girişimlerim bu idrakin sonuçlarıydı. Ne var ki, Özal’dan başkasından bize karşı samimi bir mukabeleye rastlamadım. Oysa Türkiye’de de enteller ve devlet katında Kürt realitesi anlaşılmaya ve benim tezim için bir zemin oluşmaya başlamıştı. Hatta ordudan bile böyle mesajlar alıyorduk. Şimdi benim bu davamdan başlayarak ve ders alarak, bu süreci devam ettirmek, artık bütün dünyada geçerli olan ‘Ortak Vatanda Ortak Türk-Kürt Demokratik Cumhuriyet’ kurmamız lazımdı.”
APO’ya göre, Kürt isyanının ve PKK eşkıyalığının başlıca kıvılcımını başlatan sebepler olarak; Kürtlere uygulanan dil ve kültür yasağı ortadan kaldırılmalı; yani Kürt kimliğini tanımalıdır. Kürt kimliği Anayasa’ya yazılmalı, özerklik garantisi sağlamalı, Kürtçe eğitim ve hukuk dili olarak resmiyet kazanmalıydı!?
Kısaca, Barzanistan ve Rojava Kürdistanı gibi “Doğu ve Güneydoğu Otonom Kürt Alanı” da artık mutlaka tanınmalıydı!.. İşte şimdi Erdoğanların, Devlet Bahçeli ve yandaşlarının YENİ ÇÖZÜM SÜRECİ kılıfı sardıkları ve büyük bir kahramanlık edasıyla savundukları tarihi tahribat girişimlerinin altında, Siyonist ve emperyalist merkezlerin bu sinsi planları yatmaktaydı. (Milli Çözüm Dergisi. Sayı: 257 Şubat 2025 “İmralı Ziyaretini Anlamak İçin: Özet Kürtçülük Dosyası ve Türkçülerin Son Katkısı”)

İŞTE FERASET, İŞTE CESARETLE HAKKI HAYKIRMAK, İŞTE ÜSTAD AHMET AKGÜL’ÜN BİLGE ŞAHSİYETLİĞİNİN TESCİLİ !…
Haftalar, aylar öncesi yine bu ekranlarda ( http://www.millicozum.com‘da ) hem makalelerle hem video konferanslarla üstte okuduğumuz bilgiler bugün aynıyla gerçekleşmiş durumda… Buradan şu gerçek bir kere daha tescillenmiş olmakta: Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkün olduğu Türkiye’nin Kurtuluş reçetesi bir kere daha olgunlaşmış ve zihinlere kazınmış oldu.
Makalede geçen şu ifadeyi yinelemek istiyorum:
… Görünen o ki, Öcalan’ın bu çağrısı havada kalacak ve halkımızı oyalayıcı bazı yorum ve yaklaşımlar dışında, PKK-YPG cephesinde ciddi ve gerçekçi bir dönüşüm yaşanmayacaktı!.. Bu Siyonist süreç, DEM Parti’ye alan açıp siyasi sigorta sağlayarak, Öcalan’ın ifadesiyle “Demokratik yöntemlerle” sinsi hedeflerine ulaşma fırsatıdır. Ve artık Abdullah Öcalan; Sn. Erdoğan ve Bahçeli yanında, üçüncü bir aktör olarak resmen olmasa da fiilen Cumhur İttifakı’nda yerini almış durumdadır!..
Gerçek bilgelik böyledir. Bir tespiti kaç yıl önce yapmış olursa olsun o tespit geçerliliğini yitirmez. Çünkü bu tespitleri yaparken Kur’an ı ve Hadisi şerifleri kaynak alarak analiz yaparlar. Olayların, sözlerin ayrıntısındaki şeytani tuzakları görürler ve insaları uyarırlar. Zaten görmek ilimdir. Bu sebeple söyledikleri sözler hikmetlidir. Ayrıca O’nlar Hakkı ortaya koymak için hiçbir şeyden çekinmezler. Hakk ortaya konsun ve insanlar Hakkı görsün.
İşte muhterem Ahmet Hocamız bu ve diğer makalelerinde siyonizmin ve işbirlikçilerinin planlarını yüksek feraset ve basireti ile deşifre ediyor, insanların Hakk’tan ve hakikatten taraf olmaları için gerekli tüm uyarıları yapıyor. Şunu da diyebiliriz; Kalem suresinin ilk ayetlerinde geçen anlam ve mesajlar gerçekleşiyor.
Kalem 3
Gerçekten Senin için (asla tükenmeyen ve hiç) kesintisi olmayan (temenni ve memnuniyetin çok ötesinde şerefli ve izzetli) bir ecir verilecektir. [Not: “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi, “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan, her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir.]
https://www.mealikerim.com/68/kalem-nun/3
Elhamdülillah, Erbakan Hocamız’ın ; feraset, dirayet ve hidayet tanımlamasına bire bir bağlı kalan Milli Çözüm’ün mensubuyuz…
Siyonizmin; böl, parçala ve yumuşak lokma haline getirme taktiklerinden biri olan sözde Kürdistan( Büyük İsrail Projesi) hayalinide yine Milli Çözüm başlarına geçirecek inşallah…
KİM BEN Mİ?!.. EVET SEN!…
PKK kuruluş sebebi ve ülkemiz üzerinde geçmişten beri yapılan hesapların gerçekleşmesi için Siyonist ve Emperyalist merkezlerce kurulan ve kullanılan bir araçtı. Geçmişten beri bu böyleydi. Sevr’i resmi olarak uygulayamayan yapıların tarihi proje ve fırsatlarıydı. Onun için PKK tek merkezden idare edilmiş olsa da ayrıca Emperyalistlerin bölge üzerindeki en az tehlikeli ve ekonomik savaş araçlarıydı. Yani bazı ülkeler kendi özel çıkarları için de desteklemektelerdi. Gerçi Siyonist hakimiyet onları AB- NATO çatısıyla kuşatmış olsa da Siyonistlerin ve Türk hükümetinin yanlış işbirlikçi politikalarının uygulanmasına zorluk çıkarma ihtimali de vardı. PKK yeni sürecle silah bırakarak siyasallaşıp, sonunda Self Determinsyon oyunu ve Siyonist nihai hedef olan Arz-ı Mevud’un Türkiye parçası olarak tasarlanmıştı. Ve süreç; “PKK silah bıraktı” olarak jelatine sarılsa da, fakat hangileri bıraktı hangileri bırakmayacaktı sorusu çok açıktı. Ve altı özellikle çizilen “Dikkat, Suriye’nin Kuzeyine Yönelik hiçbir Çağrı Yapılmamıştı!
Öcalan’ın çağrısının en dikkat çekici noktası ise bu çağrıda hiçbir biçimde Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürt yapılanmasına ve iradesine yönelik ifadeler bulunmamasıydı.”
kısmı sorunun net cevabıydı.
“3 Aralık 2024 MHP Grup Toplantısı’nda Sn. Devlet Bahçeli’nin:
“… Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasında sıkışan, topraklarının 3’te 2’si kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı halde bulunan tartışmalı devlet konumundadır…” sözüne…
Tamam da Suriye deki rejimin yıkılması İsrail projesiydi. Sizler de Siyonist emellerin bekçilik ve işbirlikçiliğinin siyasal duruşunuza göre temsilcisi olmuyor musunuz? Milletimiz yedi düvelle 2. Kurtuluş savaşını PKK kuklasıyla tam 40 yılı aşkın süredir resmen ve fiilen sürdürmekteydi.Fakat dünün jön Türkleri bu gün AKP, MHP, DEM. Ayrıca diğer gruplar ülkemizin bağımsızlığına, üniter yapısına savaş açmışlardı ve yine insani amaç kılıfıyla işlerini yürütmektelerdi.
İşte Aziz Erbakan Hocamız “Biz ve diğerleri” derken işte bu marazlı mantığı kast etmekteydi. Tabi Hocamızın diğer bir ifadeleri “Siyonizim istisnasız bütün partilerin kilit noktalarını işgal etmişti!” sözü de daha da anlamlıydı. Çünkü Milli Görüş’ün partisinin Genel Başkanı daha önce İmralı’dan gelen haberler üzerine yaptığı açıklamada sanki Erbakan Hocamız bu açılımı destekliyormuş yorumları yapmıştı. Ve Milli Çözüm Dergisi de onlara tarihi cevaplarını vermişti.
Yine Erbakan Hocamızın diğer bir sözü hatırlara gelmişti ” Kim ben mi İsrail’e askerlik yapacam!?.. Şarkısını söyleterek Yahudi kendi ordusuna hizmet ettirirdi!”
Acaba bu jöntürkler bu gün nerelerdelerdi ve hangi “Ben mi!?.. diyenlerin önlerinde yürümekteydi?..
Çorak bir toprak üzerinde verimsiz, çürük bir tohum olarak savrulursun.!
Sonra Allah, rahmet ve merhameti ile sana nazar eder.
Belki bir ömür, senin önünden bir IRMAK akıtır..O IRMAK öyle bir ırmaktır ki, menbağında Rahmanın nefesi vardır.!
Eğer senin tohumuyun genetiğinde, can’a can olacak, canana güç olacak bir nasip varsa, o IRMAĞIN hemen dibinde, meyvesi devşirilen ve geleceğe kök dal uzatan bir bereket ağacı olursun.!
Yok eğer, özünü çürütecek ,köksüz, bir genetiği bozuk tohum, olmaya yön vermişsen, o IRMAK senin gözüyün önünde tam 75 yıl akacak, sen de bir ot olmaktan, sonra çer çöp olmaktan öte, bir şeye benzemeyeceksin…!
Ey eğitilmekten ve adam olmaktan yana, bir türlü yola gelmeyen ve kendinden geçemeyen Nefsim!
Sanadır bu sözlerim….!
Üstadımızın Allah’ça sı ve Erbakan’ca sı Mütekamil olduğu için Furkan sahibi olmuştur…
Enfal Suresi 29
Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız (küfür ve kötülüklerden sakınıp iyiliklere yapışırsanız, haram ve haksızlıklardan kaçınıp hayırlara çalışırsanız) O size (Hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan, yararlıyı zararlıdan, mü’mini münafıktan ayıran) furkan (feraset nuru ve hidayet şuuru) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Çünkü büyük fazilet sahibi (olan) Allah’tır.
Allah üstad Ahmet AKGÜL hocamızdan razı olsun.
Yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun ki Milli Çözüm ehli olmayı bizlere nasip ediyor.
Bunca rezilliğin hainliğin ve tarihimizin en kara lekelerinin yaşandığı bu dönemde Milli Çözüm adeta vatanın son kalesi bizleri böyle yamukluklardan uzak tutan bir koruyucu zırh oldu.
Allah bizleri Milli Çözüm’den, Adil Düzen davasından, gerçek vatanseverlikten, dosdoğru olma şuurundan ayırmasın. Gayretimizi, şuurumuzu, ilmimizi, hizmetimizi arttırsın. Milli Çözüm öncülüğünde Adil Düzen medeniyeti için hizmet etmeyi nasip etsin.
Milli Çözüm Dergisi ve Üstadımız Ahmet Akgül Hocamız, yüksek feraseti ile “Terörsüz Türkiye” iddialarının perde arkasındaki Sinsi ve Siyonist planı, cesaret furkanı ile de Siyonist işbirlikçilerinin Büyük Kürdistan planına hizmetkârlığını gözler önüne sermekteydi.
İşte, Siyonist işbirlikçilerininim “Terörsüz Türkiye” kılıfı sardıkları ve büyük bir kahramanlık edasıyla savundukları tarihi tahribat girişimlerinin altındaki Siyonist ve emperyalist merkezlerin sinsi ve Siyonist planı:
Artık görevini tamamlayan ve feshedilmesi kararı alınan PKK yerine, Suriye’deki PYD’yi meşrulaştırma ve SDG’yi (Özerk Suriye Kürt Bölgesi Projesini) amacına ulaştırma hazırlığıydı…
Kuzey Irak Kürdistanı’ndan (Barzanistan’dan) sonra, şimdi de Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup, Türkiye’yi; önce kuşatma altına alarak, sonra Güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e imkân ve fırsat tanınmasıydı…
Terörist başı Öcalan: “Türkiye’de silahlı mücadele dönemi kapandı; artık siyasi ve demokratik yöntemlerle hedefimize ulaşacağız…” çağrısıyla; PKK yerine Türkiye’de Dem Parti, Suriye’de YPG ile Siyonist projelere hizmetkârlık yapacağız mesajları vermekteydi…
PYD başı Salih Müslim: “Gerekli şartlar oluşursa, yani TSK operasyonlarını durdurursa, biz de ona göre tavır alırız!..” küstahlığında bulunmaktaydı..
Mason Localarına göbekten bağlı bulunan; iktidarından muhalefetine, Din istismarcısından Din inkârcısına, sağcısından solcusuna, Milli Görüş tahripçisinden Milli Görüş taklitçisine hepsi birden koro halinde “Terörsüz Türkiye” şarkısını söyleyerek İsrail Yahudi Lobilerinin ve ABD Derin Devletinin Büyük Kürdistan planına hizmetkârlık yapmaktalardı. Gerçek gündemi unutturmak için ise kayıkçı kavgalarıyla, Hacivat-Karagöz oyunlarıyla oyalanmaktalardı. Halkımız ise, maalesef bu narkozdan hala kurtulamamıştı.
Milli Çözüm Dergisinin ilginç bir özelliği vardı…
Sorulan soruların cevabı yine Milli Çözüm içinde saklıydı…
Biraz arşiv karıştırmak soruların cevabını bulmak için yeterli olacaktı..
Milli Çözüm’ün diğer bir özelliği ise, yıllar öncesinden yazılan yazıların her daim güncelliğini koruyor olmasıydı…
YILLAR ÖNCE YAZILAN MAKALLELERİN BUGÜN BİR BİR GERÇEKLEŞMESİ, ÜSTADIMIZIN HİKMET EHLİ OLDUĞUNUN İSPATLARINDAN BİRİDİR.. VE İNŞALLAH TÜRKİYE’NİN VE İNSANLIĞIN KURTULUŞU ÜSTADIMIZIN ÖNCÜLÜĞÜNDE, MİLLİ ÇÖZÜM ANLAYIŞIYLA GERÇEKLEŞECEKTİR İNŞALLAH. AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ DA 45 YIL ÖNCESİNDEN BU HAKİKATİ ŞÖYLE DİLE GETİRMİŞLERDİ;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980
Bakara 269
(Allah) Hikmeti, kime dilerse (kim ilmi ve hakikati talep eder ve bu yönde ciddi gayret gösterirse) ona verir. (Hikmet ehli kılınan seçkin ve nasipli birisidir.) Ve her kime de hikmet (ilim ve feraset) verilirse, hakikaten ona çok hayır lütfedilmiştir. (Bu gerçeği ise ancak) Akıl ve gönül ehli düşünüp anlar (ve değerlendirir).
https://www.mealikerim.com/2/bakara/269
Çok Üstün bilgi ve beceriye ihtiyac duyulmadan anlaşılabilecek olan gerçekler kalabaliklar tarafından kabul görmüyor
Bu gün suriyenin parçalanıyor olduğunu, pkk, pyd, sdg, pjak ve kuzey irak kürt yönetiminin ayni amaca hizmet eden piyonlar olduğunu,
İsrailin suriyede toprak işgalini genislettigini,
Asıl amacın turkiyede ayrışma parçalanma olduğunu,
İrana saldırıların da aynı amaca hizmet ettiğini,
Tüm dünyanın bunu bildiği halde bilmiyor mus gibi davrandığını,
Asıl.hedefin büyük İsrail oldugunu anlamak için prof olmaya 10 fakülte bitirmeye devlet sırlarını bilmeye gerek yok
Tüm bunlar açıkça yaşanırken ve esasında halkta bunu bilirken nasıl oluyorda proje devam edebiliyor
Tüm siyasi partiler, sendikalar, dernekler, vakıflar bu ülkenin iyiliğini istediğini söylemiyor mu?
Herkes iyilik istiyorsa nasıl kötülük galip gelebiliyor.
Demekki kötülüğü isteyen ler var
Ve kötülüğü isteyenler iyiliği istiyor gibi görünüyor da olabiliyor
Peki asıl mesele nerede ortaya çıkıyor.
Ebu cehil gerçeği bilmiyor muydu?
Biliyordu
Ama içindeki putları yıkamadi.
Bu gün herkes bildiği halde, Allah merhamet edip hakkı seçebilmemiz için asikar gösterdiği halde
Olağan üstü bilgiler mis ve haberleri yokmuş gibi davranan insanlar için üzülüyoruz
Ve tabi bu gerçekleri görmemizi nasip eden Rabbımize şükrediyoruz
Bu gerçekleri anlayabilmemizi ve savrulmadan taraf olmamız içinde ayrıca çaba sarfeden tüm milli cozum ekibine, ve bikmadan , usanmadan yıllardır en gur sesle hakki haykiran ustadimiza saygıyla teşekkür ediyor, hürmetlerimjzi arz ediyoruz
Büyük İsrail’in önünün açılması için çözüm süreçleriyle, ordumuzun zayıflatılmasıyla Türkiyemizi bölmek, yumuşak lokma haline getirmek Siyonizm’in planıdır. Milli Çözüm Dergisi çeyrek asırdır bu gerçekleri yazmaktadır. Ve artık bugün yaşananlar, eli kanlı cani aponun meclise daveti tüm halkımızın bağrına mızrak gibi sağlanıp acıtmaktadır. Analar ağlamasın diye insani kılıflı sözlerle Türk halkı uyutulmaya çalışılmaktadır. Ey Millet…, ne zaman uyanacaksın…. israil amerikan füzeleri sokak caddelerine düşünce mi, siyonist askerler namusuna dokununca mı milli mutabakat hükümeti diye haykıranlara ses vereceksin???!!!…
Mürselat Suresi 1-7