3. DÜNYA SAVAŞI BAŞLADI MI?
3. DÜNYA SAVAŞI BAŞLADI MI?
Türkiye Kuşatma Altındadır!
Yunanistan haddini çok aşarak Türkiye’ye sataşıp durmaktadır. Tabi onun arkasında Amerika ve Avrupa vardır. Bakınız, Fransa Yunanistan’la ortak savunma anlaşması yapmıştır, sürekli savaş uçakları ve saldırı denizaltıları satıp durmaktadır. Hatta bu son zamanlarda Güney Kıbrıs’ın Limasol yakınlarında Fransa özel bir üs satın almıştır ve Dögol (Charles de Gaulle) Uçak Gemisi Doğu Akdeniz’de ve Ege’de burnumuzun dibinde dolaşıp durmaktadır. Zaten ABD Girit’ten sonra şimdi Trakya sınırımızın ve Çanakkale Boğazı’mızın hemen karşısında, Dedeağaç’ta çok büyük bir askeri üs kurmuşlardır ve yakın bir savaş hazırlığı gibi ağır silahlar, tanklar, savaş gemileri ve uçaklar yığmaktadır. Bütün bu askeri yığınakların asıl hedefinin Türkiye olduğu açıktır. Yunanistan açıkça ve küstahça haddini aşıp Türkiye’yi kışkırtıcı tacizlere başlamıştır. Evet, ABD hem Suriye’de PKK özerk bölgesiyle, hem de Yunanistan üzerinden fiilen Türkiye’yi kuşatmıştır. Ve yeni bir savaş bir kıvılcıma bakmaktadır. Ve işte bu nedenle Türkiye’nin bir Milli Mutabakat İktidarına acilen ihtiyacı vardır.
Yalta Konferansı’nın Gizli Anlaşmaları!
Kırım’da, Karadeniz kıyısında bir sahil kenti olan, Yalta'nın 3 kilometre güneyinde bulunan Livadia Sarayı'nda düzenlenen ve Churchill, Roosevelt ve Stalin olmak üzere "Üç Büyük"ün (Big Three) katıldığı konferanstır.
II. Dünya Savaşı'nda "Üç Büyük" olarak adlandırılan Müttefik Devletler'in liderleri 4 Şubat 1945 - 11 Şubat 1945 tarihleri arasında SSCB'nin önde gelen tatil yeri Yalta'nın 3 km güneyinde bulunan Livadia Sarayı'nda toplanmışlardır. Yalta Konferansı olarak adlandırılan toplantının ana ekseni II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'nın yeni düzeni, Avrupa topraklarının yeniden şekillendirilmesi, Polonya topraklarının değişimi, Almanya'nın bölünmesi ve SSCB'nin Japon İmparatorluğu'na savaş ilan etmesi olsa da asıl amaç Siyonist sermaye baronlarının, dünya hâkimiyetini ele alacak şartların oluşturulmasıydı. Çünkü bakınız, Birleşmiş Milletler’deki veto yetkisi de bu konferansta kararlaştırıldı. Bunun haricinde gizli oturumlarla özellikle İsrail yanlısı toprak paylaşımlarının yapıldığı yeni bir dünya düzeninin temellerinin atıldığı gerçeği saklanmıştır.
Soğuk Savaş (1945-1991) sırasında ABD ve SSCB, arka bahçeleri saydıkları hegemonya alanlarındaki ülkelerin kamp değiştirmesini önleyen bir mutabakata varmışlardır. Bu mutabakat zeminini II. Dünya Savaşı sonrasının küresel güçler ve jeostratejik akslar dengesini belirleyen anlaşmalardan birisi de Yalta'dır. (Diğeri Potsdam Konferansı'dır.) Bu Yalta Anlaşması’nın özel ve gizli bir maddesine göre:
Bundan sonra, ABD ve Rusya, Siyonizm Timsahının iki çenesi olarak, artık karşı karşıya gelip doğrudan savaşmak yerine; çeşitli terör örgütlerini, Yunanistan, Ermenistan, Tayvan, Kosova, Sırbistan gibi küçük ülkeleri kışkırtmak suretiyle Yeni Dünya Düzenini ve bölgesel dengeleri ayarlamak konusunda anlaşmışlardı…
3. Dünya Savaşı başladı mı?
Dünyada gerilim hatlarının artması sonrası küresel düzeyde tansiyon fırlamıştı. Dünya çapında da askeri faaliyetler artmış durumdaydı. Düşük yoğunluklu görünüyor olsa da, yoksa aslında 3. Dünya Savaşı başlamış mıydı? Çünkü Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya, Uzak Doğu'dan Avrupa'ya büyük bir hâkimiyet savaşı yaşanmaktaydı. Zaten Arap Baharı adıyla başlayan süreçte, artık birçok ülke savaş sahasıydı. Libya'dan Suriye'ye, Ortadoğu çatışma bölgesi konumundaydı. Amerikan müdahalesiyle savaşın korkunç görüntülerinin yaşandığı Irak'ta da kötü günler bitmiş sayılmazdı. Zira etnik gerilim 2003 sonrası hiç durmamıştı.
Son dönemeçte gerilim noktaları giderek artmaktaydı. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ Savaşı sonrası bölge durulmamıştı. Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova hattı yine karışmıştı. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş binlerce insana mezar olmaktaydı. Sonuç olarak dünyada çok hassas bir süreç yaşanmaktaydı. Önceki dönemdeki dünya savaşlarını andıran bir durum vardı. Hatta kimilerine göre, 3. Dünya Savaşı çoktan başlamıştı!
Mihaylo Podolyak: “3. Dünya Savaşı başladı!”
Ukrayna Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Mihaylo Podolyak, “3. Dünya Savaşı çoktan başladı, kimse bunu görmüyor.” açıklamasını yapmıştı. Ukrayna'da olup bitenleri "3. Dünya Savaşı" olarak nitelendiren Podolyak, "Örneğin Brüksel, Amsterdam'daki kafelerde, restoranlarda oturup Netflix'i düşünüyorlar. Birinin gelip şehir merkezini bombalamaya başlamasına psikolojik olarak hazır değillerdi. Burası 3 buçuk milyonluk bir şehir. Hâlâ bunu anlamıyorlar. Artık dünya savaşının sona erdiğini ve bir daha olmayacağını düşünüyorlar. Yerel savaşların olabileceğini, fakat küresel savaşların olacağını öngörmüyorlar. Şimdi küresel bir çatışma var. 3. Dünya Savaşı çoktan başladı, kimse bunu görmüyor." diye uyarmıştı.
"Ruslar Başka Ülkelere de Saldıracak"
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırılarına müdahale edilmezse Rusya’nın başka ülkelere de saldıracağını vurgulayan Podolyak, "Ruslar, Ukrayna'da durmayacaklar. Başka ülkelere de saldıracaklar! Kimse bunu istemeyecektir. Hiç şüphesiz batılı müttefiklerimizin ekonomik yaptırımları 1, 2 veya 3 yıl Rusya'nın üzerinde çok etkili sonuçlara neden olacak. Belli bir karar vermek istedikleri açık ama bu kararlar Ukrayna'nın da çıkarına olmalı." ifadelerini kullanmıştı. (milliyet.com.tr - 05.03.2022)
Rus televizyonunda 3. Dünya Savaşı açıklaması!
Putin'in en büyük destekçilerinden olan Rus sunucu canlı yayında 3. Dünya Savaşı'na yönelik önemli açıklamalar yapmıştı. Rus televizyon sunucusu Olga Skabeyeva, Russia-1 kanalındaki programında Moskova'nın Ukrayna'daki 'askeri operasyonunun' yakında tamamlanacağını vurgulamıştı. İngiliz Metro gazetesinin haberine göre Skabeyeva konuşmasında, Batı'nın Zelenskiy'nin birliklerine silah tedarik etmesinin, artık küresel bir çatışma olduğu anlamına geldiğini de hatırlatmıştı. Skabeyeva, "Belki de Rusya'nın Ukrayna'daki özel operasyonunun artık sona erdiğini kabul etmenin zamanıdır. Zira gerçek bir Üçüncü Dünya Savaşı başlamıştır. Sadece Ukrayna'yı değil, bir bütün olarak NATO'yu silahsızlandırmaya zorlanıyoruz. Neden bundan bahsediyorum? Çünkü Donetsk'i vuran saldırı Amerikan M777 obüsleriyle gerçekleştirildi" ifadelerini kullanmıştı. İngiliz basını, Skabeyeva'yı 'Putin'in kuklası' olarak adlandırırken ünlü sunucunun bu açıklamayı Kremlin'in onayı olmadan yapamayacağı yorumunu yapmıştı.
Papa Francis de “3. Dünya Savaşı başladı.” diye uyarmıştı!
İtalya’nın en eski Katolik dergilerinden La Civilta Cattolica’da Papa Francis’le yapılan bir röportaj yer almıştı. 3. Dünya Savaşı’nın başladığı görüşünde olduğunu kaydeden Papa Francis, “İnsanlık bir asırda üç dünya savaşı yaşamaktadır ve bunu düşünmek lazımdır!” diye uyarmıştı.
Papa Francis, küresel nitelikteki bazı olayların ortaya çıktığını, çeşitli unsurların iç içe karıştığını hatırlatarak, insanların bu savaşlara taraf olmaktan kaçınması gerektiğini vurgulamıştı. Ukrayna krizine değinen Papa Francis, “İnsanların sadece Rus ordusunun ‘zalimliği’ni tartıştığını, ancak asıl tehlikeli olan çatışmaların perde arkasındaki tuzakları anlamadığını” hatırlatmıştı. Papa Francis, Avrupalıların Ukrayna krizine ilgi göstermesinin asıl nedeninin coğrafi açıdan Ukrayna’ya daha yakın olmaları olduğunu, aslında Nijerya, Kongo ve Myanmar gibi ülkelerdeki çatışmaların hiç durmadığını, ancak buralarla ilgilenenlerin bulunmadığını hatırlatmıştı. Papa Francis, insanların oturup, neden bir asırda 3 kez dünya savaşı yaşandığını? düşünmeye çağırmıştı. (turkish.cri.cn - 15.06. 2022)
Siyonist Henry Kissinger baklayı ağzından çıkarmıştı!
ABD'nin dış politikasının belirlenmesinde her dönem önemli rol oynayan ve ABD destekli darbelerin arkasındaki adam olarak tanınan eski Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Yahudi asıllı Henry Kissinger Washington yönetimini güya uyarmıştı. ABD yönetiminin kısmen kendi hatalarından dolayı savaşın eşiğine geldiğini belirten 99 yaşındaki eski diplomat, Ukrayna için çözümün ise Kırım'ın ve Donbass'ın bir bölümünün Rusya'ya bırakılması olduğunu hatırlatmıştı. Henry Kissinger, The Wall Street Journal (WSJ) gazetesine konuşurken; ABD'nin kısmen kendi oluşturduğu sorunlardan dolayı Rusya ve Çin'le savaşın eşiğine geldiğini söyleyen 99 yaşındaki eski diplomat, "Nasıl biteceği veya nereye varması gerektiği konusunda hiçbir fikre sahip olmadan, kısmen kendi ellerimizle oluşturduğumuz sorunlardan dolayı Rusya ve Çin'le savaşın eşiğine geldik." ifadelerini kullanmıştı.
Kissinger’dan Kiev’e çağrı: Rusya’ya toprak ver ki barış yapılsın!..
Eskiden, NATO üyesi olmayan ve tarafsızlık politikası uygulayan Finlandiya'nın, Ukrayna için en iyi model olacağı görüşünü hatırlatan Kissinger, bu bakış açısının günümüzde değiştiğini kaydederek, Rusya'nın eylemleri yüzünden, "resmi olsun ya da olmasın, Ukrayna'nın savaş sonrası NATO üyesi olarak görülmesi gerektiğini" savunmuşlardı. Kissinger, Ukrayna için çözümün ise; Kırım'ın ve Donbass'ın bir bölümünün Kırım gibi Rusya'ya bırakılması olduğunu vurgulamıştı. Siyonist Yahudi Kissinger: "Tayvan meselesinde dikkatli olunmalı" diye de uyarmıştı. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Tayvan ziyaretini de değerlendiren Kissinger; Tayvan meselesinde ABD'nin dikkatli olması gerektiğini belirterek, 50 yıldır süren barış politikasının sürdürülmesi tavsiyesinde bulunmuşlardı.
Genelkurmay'ın ‘Savaş Yetkisi Devri’ Bir Hazırlık mıydı?
Tam bu sırada seferberlik ve savaş yönetmeliğinde değişiklik yapılmıştı. Hazırlanan yeni yönetmelik ile Genelkurmay Başkanlığı’nın seferberlik ve savaş hallerindeki bazı görev ve yetkileri, yeni sisteme uyumlu şekilde, Milli Savunma Bakanı’na devredilmesi kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine uyum kapsamında, Millî Savunma Bakanlığı, seferberlik ve savaş hallerinde alınacak tedbirler ile yürütülecek faaliyetlere ilişkin yeni bir yönetmelik hazırlamıştı.
Türkiye Gazetesinde yer alan habere göre, bu kapsamda, Milli Savunma Bakanlığı’nın, seferberlik ve savaş hallerinde alınacak tedbirler ile yürütülecek faaliyetlere ilişkin hazırladığı yönetmeliğin, yıl sonuna kadar Cumhurbaşkanı’nın imzası ile yayımlanması umulmaktaydı. Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu’nun uygulamasına ilişkin esas ve usuller 1990 yılında çıkarılan bir tüzükle belirlenmiş durumdaydı. Yeni taslakta, Genelkurmay Başkanlığı’nın seferberlik ve savaş hallerindeki bazı görev ve yetkileri, yeni sisteme uyumlu şekilde, Milli Savunma Bakanı’na devredilmesi amaçlanmıştı. Ayrıca, seferberlik ve savaş hallerinde Kuvvet Komutanlıkları emrine girecek Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı Birliklerinin barıştan itibaren belirlenmesine ve seferberlik faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin İçişleri Bakanlığı ile bir protokol imzalanması hazırlıkları yapılmaktaydı.
Acaba 3. Dünya Savaşı’nın resmen olmasa da fiilen başladığını sezen yetkililer, yeni ve etkili tedbirler almak zorunda mı kalmışlardı?!
Çin ve Tayvan arasında savaş hazırlığı mıydı?
Çin ve Tayvan arasında savaş mı çıkacaktı? İki ülke arasındaki gerilim giderek tırmanmaktaydı. Ukrayna-Rusya savaşı henüz bitmemişken Pasifik'te de sular kaynamaya başlamıştı. Son olarak ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Tayvan'ı ziyaret etmesi üzerine Çin ordusunun savaş jetleri Tayvan Boğazı'nda uçuş yapmaya başlamıştı. Peki, Çin ve Tayvan arasında savaş çıkar mıydı? ABD Meclis Başkanı Pelosi'nin uçağı Çin'in üzerinde egemenlik iddia ettiği Tayvan Havaalanı'na iniş yapmış ve bölgede gerilim had safhaya ulaşmıştı. Çin devlet medyası ise Çin'e ait savaş uçaklarının Tayvan Boğazı'nı geçtiğini açıklamıştı. Gerilimin had safhada olduğu Pasifik'te savaş çanları çalmaya başlamıştı. Dünya, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi'nin olası Tayvan ziyaretine odaklanmıştı. Çin hükümeti, tüm uyarılarına rağmen Pelosi'nin uçağının rotayı Tayvan'a kırmasından oldukça rahatsızdı. Bölgede aralıksız olarak savaş uçaklarını uçuran Çin ordusu, plajlara da tank konuşlandırmaya başlamıştı.
Çin hükümetinden "savaş" tehditleri yağmıştı!
Öte yandan Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, yaptığı açıklamada Çin'in egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak için sert tedbirler alacağını ve Çin ordusunun Pelosi'nin ziyaretini ''oturup izlemeyeceğini" açıklamıştı. Lijian açıklamasının devamında, "Her tür ihtimale karşı hazırlıklıyız. Buna cesaret ederlerse ne yapacağımızı bekleyip görsünler." diye uyarmıştı. Biden-Xi Jinping görüşmesinden de sonuç çıkmamıştı. Bundan önceki süreçte, ABD Başkanı Biden ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bir telefon görüşmesi yapmışlardı. Liderlerin görüşmesinde ana konu Tayvan olurken, konuşmadan herhangi bir sonuç çıkmamış, aksine iki ülke lideri birbirine sert çıkmışlardı. (Haberler.com - 2 Ağustos 2022)
Siyonizm’in Güdümünde: ABD-Rusya, ABD-Çin Zıtlaşmaları!
Doğu Avrupa-Ukrayna-Karadeniz’de ABD ile Rusya’nın, Afrika’da ABD ile Çin’in SAVAŞ OYUNLARI tam hızıyla sürüyordu. Üç küresel gücün, yeni dünya düzenini kurgulamaya çalıştığı coğrafyada bölgesel güç Türkiye’nin birebir ilişkileri ve gerçekleştirmekte olduğu gerçeği ışığında jeopolitik hamlelerinin etkisi ve yönü açısından hayati gelişmelere de konu oluyordu. ABD ile Rusya’nın Ukrayna-Karadeniz hattında savaşıp savaşmayacakları konusu tartışılmaktaydı. Oysa 76 yıldır ABD ile Rusya hiç karşılıklı savaşmamışlardı, peki günümüzde savaşırlar mıydı? Hatırlayınız, Biden ile Putin telekonferans ile buluştular, savaş oyunları oynadılar, karşılıklı GERİ ADIM atarak, meseleyi diplomatik masalara havale edip ayrılmışlardı.
Dikkat ediniz, Yalta Konferansı’nda alınan Siyonist karar ve talimat gereği bunlar savaşmazlardı, sadece savaş oyunları oynuyorlardı. Dünya parselasyonu konusunda taktik hamleler yapıyorlardı. Diplomatik mahfillerde çok konuşulan bir Kissinger metaforu vardı. Derin Amerika'nın beyni (99 yaşında) Kissinger, strateji dünyasında uluslararası ilişkilerde gerçekçiliğin sembollerinden biri olarak tanımlanmaktaydı. Rusya liderleri ile yaptığı arka oda görüşmelerinde, “ABD ile Rusya neden savaş yapsın? Birbirimizin düşmanı olalım. Savaşmamıza gerek yok. Önemli olan dünyayı parselleyelim, işimize bakalım. Hem ABD, hem Rusya kazansın” taktiği verdiği ortaya çıkmıştı.
'Hem ABD hem Rusya kazansın' Yani Siyonizm’in Dünya Hâkimiyeti Bâki Kalsın!
Ne tesadüf, Yalta’dan bu yana, ABD ile Rusya, 76 yıldan beri hiç karşılıklı savaşmamışlardı! Biden ile Putin, telekonferansla buluşmuşlardı. Peki ne çıkmıştı? Biden ve Putin, Ukrayna krizini ve olası bir Rusya askeri harekâtını iki tarafın heyetleri arasında yapılacak müzakerelere bırakmışlardı. Akademisyen ve Russian Global Affairs dergisinin Genel Yayın Yönetmeni, Kremlin’e çok yakın bir uluslararası ilişkiler uzmanı olan Fyodor Lukyanov, “Savaş beklentisi taca atıldı.” diye yorumlamıştı. ABD Başkanı Biden, Putin'in Ukrayna'yı işgal etmesinin ağır sonuçları olacağını ancak Ukrayna'ya asker gönderme seçeneğinin şu anda masada olmadığını vurgulamıştı. Putin'in söz konusu durumun doğuracağı sonuçları net bir şekilde anladığını düşündüğünü açıklamıştı.
Biden, ayrıca: “Ukrayna'ya asker göndermek şu an masada değil. Ukrayna NATO üyesi değil. Bu nedenle de 5. madde gereği saldırı durumunda Ukrayna'ya asker gönderme zorunluluğu bulunmuyor. Rusya'nın Ukrayna işgaline ABD'nin tek taraflı karşı koyacağı fikri şu anda olası değil. Diğer NATO müttefiklerimiz Ukrayna'ya askeri destek vermemiz gerektiğine hükmederse o zaman bakarız” buyurmuşlardı. Putin de, Biden’le konuşması hakkında, “Rusya’nın endişelerinin meşruiyetini tanımak anlamına gelen önemli bir ilk adım” yorumunu yapmıştı. Putin, Biden’e söylediklerini şöyle açıklamıştı: “Rus askerleri kendi topraklarındadır. Kimseyi tehdit etmiyorlar. Siz Amerikalılar ise Amerika Birleşik Devletleri’nden binlerce mil uzakta bulunan Rus topraklarındaki askeri birliklerimiz için endişeleniyorsunuz. Oysa biz yanı başımızda olan güvenlik tehdidi için endişeliyiz. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyesi yapılmayacağına dair yazılı teminat istiyorum.”
İşte bu noktada,
Batı’nın ve özellikle Avrupalıların Rusya’ya “arka kapı diplomasisi” yaparak fısıldadıkları, “Merak etmeyin, bunlar retorik. Gürcistan’a ve Ukrayna’ya belki açıkça hayır diyemeyiz ama ikisinin de NATO’ya katılma şansları yok” dedikleri konuşulmaktaydı. Yeni savaş ve saldırı sahnelerini, Biden ile Putin'in sofistike manevralarının belirleyeceği anlaşılmaktaydı.
Bu arada Türk Devlet Aklının, Rusya ile Ukrayna arasında tarafsız hatta arabulucu olarak devreye sokulması anlamlı ve akılcı bir tavırdı.
Yeri gelmişken gözlerimizi, Doğu Avrupa’dan Afrika’ya çevirmekte fayda vardı! Afrika’da ABD-Çin Savaş Oyunları başlamıştı.
ABD istihbaratı (NSA/CIA), Çin'in Bata şehrinde askeri bir liman inşa etmek için Ekvator Ginesi ile görüşmeler yaptığını duyurmuşlardı. ABD Afrika Komutanlığı Komutanı General Stephen Townsend, Çin'den gelen en önemli tehdidin Afrika'nın Atlantik kıyısındaki askeri açıdan yararlı bir deniz tesisi olacağını açıklamıştı. Pentagon da, Atlantik sularında yapılacak Çin askeri üssü olasılığını bir kabus senaryosu olarak tartışmaktaydı. Çin'in şu anda yalnızca Afrika'nın doğu kıyısındaki Cibuti'de, 2017'de açılan bir denizaşırı askeri üssü vardı. Çin, Bata Limanı’nı askeri üsse dönüştürecek olursa, Pekin, ABD Doğu Sahili'nin bulunduğu sularda savaş gemilerini ve diğer donanma ekipmanlarını onarıp yeniden silahlandıracaktı. ABD, Çin'in Doğu Sahili'ne tehdit olarak Atlantik Okyanusu'nda bir savaş üssü inşa etme planı olduğunu iddia ederek alarma geçmiş durumdaydı. ABD Başkanı Biden, Ulusal Güvenlik Danışman Yrd. Jonathan Finer başkanlığındaki ekibi Ekvator Ginesi'ne yollamıştı.
Ekvator Ginesi’nin her iki ülkeyle de ilişkileri vardı.
Ekvator Ginesi’nin 79 yaşındaki Başkanı Teodoro Obiang Nguema Mbasogo ve oğlu 53 yaşındaki Teodoro Nguema Obiang Mangue, hem ABD’yle hem de Çin'le yakın ilişkiler içinde olmak istiyordu. Ekvator Ginesi’nin, Çin’in ülkenin ekonomik yatırımlarına, polisinin eğitilmesine ve silahlanmasına yardım etmesini teşvik ederken, önemli petrol rezervlerine erişmek için de ABD teknolojisine güvendiği belirtiliyordu. Çin devletine ait şirketlerin son yirmi yılda Afrika çevresinde 100 ticari liman inşa ettikleri biliniyordu. Pentagon bu yıl Kongre'ye sunduğu bir raporda, Çin’in; Kenya, Seyşeller, Tanzanya'ya askeri üs kurmayı düşündüğü vurgulanıyordu.
Bilindiği gibi, Türkiye’nin Afrika Somali’de çok büyük hacimli Büyükelçiliği ve askeri üssü bulunuyordu. Cibuti'de Türk Askeri Üssü kuruluş çalışmaları sürüyordu. Önemli gelişme gösteren Türkiye-Afrika ilişkileri parantezinde, Ekvator Ginesi’nde ABD ile Çin, gelecek 10 yılları çok etkileyecek ASKERİ ÜS konusu, Türkiye’nin de etki ağını çok yakından ilgilendiriyordu.[1]
Bu noktada asıl soru şuydu:
Acaba Erdoğan iktidarı, Afrika açılımlarıyla, ABD ve İsrail’in siyah kıtadaki çıkarlarına kolaylık sağlıyor ve aracılık mı yapıyordu?.. Yoksa Türkiye’mizin ve Afrika ülkelerinin yararı mı gözetiliyordu?
Yaşanan, Üçüncü Dünya Savaşı mıydı?
Ukrayna’daki savaş, dünya açısından olabilecek en kötü zamanda başlamıştı. Daha doğrusu böyle planlanmıştı. Pandemi koşulları, enflasyon, gıda felaketinin ayak sesleri, giderek sertleşen iklim krizi, enerji bağımlılığı, mülteci meselesi yetmiyormuş gibi, bir de Ukrayna Savaşı başlamıştı… Bu arada, bugüne dek uyuyan dev Almanya, krizde aktif rol oynamanın hesabındaydı. Ürkek bulunan, hatta çekingenliğiyle alay konusu olan yeni şansölye Olaf Scholz kamuflaj giymeye soyunmuşlardı. Savaş karşıtları giderek zayıflarken, Avrupa’da gökyüzü giderek kararmaktaydı. Der Spiegel dergisi, Almanya’nın yeni şansölyesi Olaf Scholz’la bir röportaj yapmıştı. Bu iddialı röportaj, derginin kapağında Scholz’un düşünceli bir fotoğrafı ve dev puntolarla yazılan bir soru cümlesi ile sunulmaktaydı:
“Korktuğunuz Nedir Sayın Şansölye?”
İki sınır ötede bir savaş yaşanırken Alman Şansölyesi hiç korkar mı? Der Spiegel, bunun cevabını almaya çalışmıştı. Bu cevabı alabilmek için de röportaj boyunca Scholz’a kışkırtıcı ve epey sert sorular yöneltilmekten sakınılmamıştı.
"- Sayın Şansölye, siz savaş karşıtı mısınız? (Burada “pasifist” sözcüğü kullanılmış; bağlamına göre “barış yanlısı” diye de çevrilebilir ama bu röportajda “savaş karşıtı” ifadesi daha iyi oturuyor).
- Alman Şansölye Olaf Scholz: Hayır, değilim.
- Neden değilsiniz?
- Yaşadığımız dünyada, yeterli savunma kapasitesine sahip olarak güvenliğimizi sağlayabilmemiz önemli. Bundan önce, Parlamento’nun ve kabinenin bir mensubu olarak, Bundeswehr’in (Alman Ordusu) yurt dışı misyonlara gönderilmesine defalarca onay verdim. Bir ‘pasifist’ olsam, bunu yapamazdım.”
Gelecek yıllarda tarihi bir malzeme olarak değerlendirilecek bu röportajda, Der Spiegel’in; bu denli ince hesaplara neden ihtiyaç duyulduğuna, Kiev’in yardım çağrılarına neden böyle sessiz kalındığına yönelik sorularına Scholz, mevcut koşullar içinde ellerinden geleni yaptıklarını ve ringden kaçmadıklarını söyleyerek cevap veriyordu. Röportajı gerçekleştiren iki gazeteci, Melanie Amann ve Martin Knobbe şansölyenin cevaplarından hareketle bir konunun altını çiziyorlardı: Demek ki Scholz’un kendisi de partisi de Alman halkı tarafından “pasifist” sayılamazdı! Şansölye buna itiraz etmeye kalkışmamış, bir nevi onaylamıştı. Gazeteciler yeni bir soruyla Olaf Scholz’u sıkıştırmışlardı: Ukrayna’yı Rusya’ya karşı askeri açıdan bütün gücünüzle neden desteklemiyorsunuz?.. Bütün bunlar, Siyonist merkezlerce, Almanya’nın niyetini anlama çabalarıydı!..
İngiliz yazar John Kampfner’in iki yıl önce yayımlanan hayli ilginç bir kitabı var. Why the Germans Do It Better? (Bu kitap yakın zamanda Türkçede de “Almanlar Neden Daha İyi Yapıyor?” ismiyle yayımlandı.) Kitapta Kampfner, Berlin siyasetiyle haşır neşir olanların, gazetecisiyle, sivil toplumcusuyla, siyasetçisiyle Berlin’i bilen herkesin aklında hep tek bir soru olduğunu vurgulamıştı.
“Almanya büyük bir güç gibi davranmaya ne zaman başlayacaktı?”
Bazı siyaset bilimciler Almanya’yı ‘gönülsüz hegemon’ ve ‘yeni bir sivil güç’ diye tanıtırlardı. Oysa Henry Kissinger ise: “Avrupa için çok büyük, dünya için çok küçük” diyerek Almanya’yı hafife alırdı!? Ancak, Almanya, Ukrayna savaşı başlar başlamaz, savunmaya bugüne dek görülmemiş bir bütçe ayıracağını açıklamıştı: 100 milyar euro. Euronews’in bildirdiğine göre, bu bütçeyle alınacak ve üretilecek silahlar listesinde, yeni F-35’ler, ağır nakliye helikopterleri, Fransa ve İspanya ile işbirliği içinde hava savunma sistemleri ve yine Fransa ile geliştirilen yeni muharebe tankı da vardı. Yani Almanya on yıllardır görülmemiş şekilde silahlanmaktaydı. “Gönülsüz hegemon” ya da uyuyan dev, yavaş yavaş uyanmaktaydı.
İşte “Neden elinizi çabuk tutmuyorsunuz?” diyerek Şansölye Scholz’a yüklenen Der Spiegel, aslında Siyonist sermayenin tetikçisi olarak Scholz’u kışkırtmaktaydı. Dergi, savaşın başlamasından hemen sonraki bir başka sayısında, Olaf Scholz’u bu defa “gönülsüz savaşçı” diyerek kapağa taşımıştı. Orada dergi, başkanlık dönemi öncesindeki Scholz’u müthiş bir müzakereci ve akıllı bir stratejist olarak selamlıyor ama ‘şansölye’ olarak zayıf ve uzak olarak tanıtmıştı. Şu soruyu da kuvvetli bir şekilde sorarak: “O kadar siyasetçinin arasında, bu kader anında Almanya’ya o mu liderlik yapacaktı?” şeklinde alay konusu yapmaktaydı. Bütün bunlar, Siyonist merkezlerin; Almanya’nın uyanışından, hatta intikam almaya hazırlanışından dolayı büyük bir rahatsızlık duyduklarının bir kanıtıydı. Ama hem Almanya hem Japonya 2. Dünya Savaşı’nın rövanşını almak üzere yarım asırdır çalışmaktalardı!..
İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, Nisan 2022’de yaptığı bir konuşmada, bu ‘krizin’ on yıl süreceğini açıklamıştı. Batılıların ihtiyatlı değil cesur olması gerektiğini de hatırlatmıştı. Rus medyası da bu sözlerin “Savaşın, Batı ve Rusya arasında olduğunun kanıtı” olarak okunabileceğini yazmıştı. Batı’nın Moskova’yı nihai olarak dize getirene dek, bu savaşın bitmeyeceğine dair bir kanıt… İki buçuk ay önce böyle bir savaşın zaten olmadığı sanki Rus medyası tarafından unutulmuş gibi davranmışlardı. Tam bir kısır döngü yaşanmakta, dünya palavralarla avutulmaktaydı.
Oxford Üniversitesi’nden küresel tarih profesörü Peter Frankopan, 01 Mayıs 2022 günü Sunday Times’daki makalesinde bu konuyu yazdı. Kısa süre öncesine dek Amerikan Milli Güvenlik Kurulu’nun, Avrupa ve Rusya meselelerine bakan kıdemli direktörü Fiona Hill’in sarf ettiği sözleri de hatırlatarak: 'Yeni bir dünya savaşı çıkar mı?' sorusuna daha önce muhatap olsaydı, bunu ‘uzak bir ihtimal’ diye cevaplandıracak olan Hill, bu sefer başka bir şey söylemiş: 'Zaten bir süredir bu savaşın içindeyiz’ gerçeğini vurgulamıştı.
Peter Frankopan’a göre Ukrayna’dan yayılan şok dalgaları çok uzak coğrafyalara zaten ulaşmıştı. Yine Frankopan, Ukrayna’da yaşananların, küresel açıdan özellikle talihsiz bir zamanda geldiğini vurgulamıştı. Pandemi koşullarından dolayı taşımacılığın sekteye uğraması, felakete doğru giden gıda kıtlığı, bu sene çok daha sert koşullar üreteceğinin işaretlerini şimdiden veren iklim krizi, enerji ve ham madde bakımından Rusya’nın elinin hâlâ çok güçlü olması ve Batı’nın bağımlılıktan kısa vadede kurtulacak gibi durmaması, özellikle mülteci meselesinden dolayı Üçüncü Dünya ülkelerinde Batı’ya karşı hızla artan güvensizlik duyguları, bütün dünyayı saracak bir savaşın ilk adımlarıydı.
Buna göre: 24 Şubat’ta Ukrayna’nın üzerine yığılan fırtına bulutları, öyle veya böyle tüm dünyayı etkilemeye başlamıştı ve maalesef gökyüzü giderek kararmaktaydı!.[2] saptamaları haklıydı…
[1] (sde.org.tr - 09 Aralık 2021 - Bülent Erandaç)
[2] (https://www.gazeteduvar.com.tr/ucuncu-dunya-savasi-coktan-basladi-mi)
< Önceki | Sonraki > |
---|