YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
656e874fd3855
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 2 3
Bugün : 1273
Dün : 10786
Bu ay : 48584
Geçen ay : 302569
Toplam : 21291566
IP'niz : 44.212.96.86

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

ATATÜRK’ÜN “İSLAM BİRLİĞİ” ÇABALARI

 

ATATÜRK’ÜN “İSLAM BİRLİĞİ” ÇABALARI

      

Davos’ta, önceden hazırlanan ve Müslüman halkımızın havasını almayı amaçlayan “One Munite” horozlanmasının, İsrail’e verilecek çok büyük tavizlerin bir kamuflajı olduğunu söylediğimizde pek çok kişi buna itiraz etmişti. Sonunda bu öngörümüz gerçekleşmiş, AKP ve Recep T. Erdoğan’ın iktidarı, büyük bir akreplik sergileyip, Siyonist ve saldırgan İsrail’in OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)ne girmesine onay vermişti. Oysa sadece Türkiye’nin veto etmesi halinde bile İsrail OECD’ye giremeyecekti. İsrail Maliye Bakanı Youval Steinitz’in “AKP Türkiye’sinin desteği ile 31 ülkenin üyesi bulunduğu bu örgüte katılmakla, aslında meşruiyet kazandıklarını” vurgulayıp bayram etmesi boşuna değildi. Şimdi bütün bunlara rağmen şu AKP kurmayları için; “Münafık ve İsrail’e kiralık” iddialarımıza, bay çokbilmişler acaba ne diyeceklerdi?

AKP İsrail’e meşruiyet sağlamak ve güç kazandırmak için onun OECD’ye alınmasına göz yumarken, Mustafa Kemal ta o dönemde: “Mukaddes topraklarda, İslam âleminin bağrında bir çıbanbaşı olacak Yahudi devletinin kurulmasına asla müsaade etmeyeceklerini, hatta gerekirse bölgeyi korumak üzere Türk askerlerini göndereceklerini” söylemekteydi. Ve yine Mustafa Kemal Dünya İslam Birliği, Müslüman ve mazlum halkların dirliği için çok ciddi ve cesaretli girişimler peşindeydi. Şimdi Atatürk’e “Deccal ve din karşıtı” AKP’ye ise, “İslam kahramanı” diyenler, bir daha düşünmeliydi.

Prof. Dr. Metin Hülagü; “Sultan Abdülhamit Han’ın ‘İslam Birliği – (Panislamizm)’ projelerini, Mustafa Kemal’in iyice özümseyip, dâhice takip ve tatbike yöneldiğini ve özellikle Milli Mücadele sürecinde, İslam dünyasıyla ve Doğu halklarıyla geliştirdiği ilişki ve işbirliği sayesinde, işgalci güçlere ve Haçlı emperyalistlere karşı bu önemli avantajı caydırıcı bir güç ve hatta şantaj olarak kullanabildiğini” söylemekte ve bu iddialarını tarihi belgelerle tespit etmektedir.

Atatürk’ü, kendi sığ ve sağır ideolojilerine hapsetmek ve Onun hatırasını ve mirasını, şahsi hesapları doğrultusunda istismar etmek isteyen basmakalıpçı ve mason kafalı Kemalistlerin mutlaka okuması gereken “İslam Birliği ve Mustafa Kemal” kitabı küçük hacmine rağmen büyük mesajlar içermektedir. Ayrıca Mustafa Kemal’i “Batı taklitçisi ve Avrupa Birliği heveslisi” göstermek isteyenlere de bilimsel bir yanıt niteliğindedir.

Atatürk’ün Suriye ile irtibatları

Mustafa Kemal tarafından Suriye Şam müftüsüne, Anadolu’da Yunanlılara karşı elde edilen galibiyeti bildiren ve mezkûr müftüden İslam davasının başarıya ulaşmasına vesile teşkil etmesi için mevlit ve dua okunmasını isteyen bir telgraf gönderilmiştir.[1] Bu zafer haberi Şam ve Halep’te büyük bir sevinçle karşılanmış, şenliklerle kutlanmış, Mustafa Kemal’e Şam ahalisi ileri gelenleri tarafından tebrik telgrafları çekilmiş ve hatta kendisine “Seyfu’l-İslam (İslam’ın Kılıcı)” unvanı verilmiş, ayrıca bu başarıdan dolayı bir kısım camilerde 22 Eylül akşamı mevlit okutulduğu gibi Beyrut’ta toplanan on bin altın lira da yardım olarak Anadolu’ya gönderilmiştir.

Mustafa Kemal 9 Ekim 1919’da Halep ve Şam’da Suriye halkına hitaben bir beyanname yayımlamıştır. Bu beyannamesine;

“Despotizmin eline düşmüş ve düşmanın kötü emellerine maruz kalmış mahzun bir milletin sesine kulak verin!” cümlesi ile başlayan Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Suriye halkını, Müslümanları birbirine düşüren ve parçalayan çekişmelere boyun eğmemeleri; aralarındaki yanlış anlamaları terk etmeleri; kuvvet ve güçlerini ülkelerini parçalamaya çalışan inançsız düşmana karşı birleştirmeleri gerektiğini söylemektedir. Ayrıca bu imansız İslam düşmanlarının vaatlerine kapılmamaları; bu düşmanların kendi aralarında ittifak kurdukları, Gladstone’un mevcut uygulamasının bunu anlamaya gayet yeterli sayıldığı noktalarında uyarmış; maksatlarının ülkeyi ve İslam’ı yok olmaktan kurtarmak olduğunu; Allah’ın yardımı ile inananların düşmana karşı savaşmaya başladıklarını, Konya ve Bursa’dan düşmanın atıldığını ve Hakka güvenen mücahitlerin yakında Arap kardeşlerinin ziyaretine geleceklerini, düşmanı defedeceklerini ve artık dinde kardeş olarak yaşamak gerektiğini de ifade etmiştir.[2]

Suriye halkına yönelik propaganda faaliyetleri Milli Mücadele’nin ilerleyen yıllarında artarak devam etmiştir. Bu propaganda metinlerinin bir kısmı bizzat Mustafa Kemal imzasıyla yayımlanırken, bir kısmı da diğer şahıslarca kaleme alınmış ve neşredilmiştir. Türk propagandası yapan neşriyat ya ücretsiz ya da gerçek ücretinin çok altında bir fiyatla halka dağıtılmıştır. Bu propaganda malzemeleri arasında en çok dikkat çekeni, Anadolu’da bulunan Şeyh Senusi ile Mustafa Kemal Paşa ve Selahaddin Eyyubi’yi Kur’an-ı Kerim kuşanmış bir şekilde gösteren resim olmuştur. Yine Türk ve Arap halklarının kardeşliğini simgeleyen ve üzerlerinde “inananlar kardeştir, kardeşlerinizin arasını bulunuz” ayetlerinin yer aldığı bayraklar taşınmıştır.

Suriye’nin başındaki Emir Faysal ve Mustafa Kemal tarafından imzalanan Türk ve Arap Hükümetleri arasındaki Gizli Antlaşma:

Madde 1: Anlaşmaya iştirak eden taraflar, Türk milleti ve asil Arap milleti, şu anda İslam dünyasındaki bölünmüşlüğü esefle tespit eder, bu bölünmüşlüğü yok etmeyi kendilerine kutsî bir vazife addederler, birbirine dini, ahlâki ve içtimaî açıdan bağlanmış iki milletin iş birliği içinde bulunmasını temin ederler. İki millet karşılıklı olarak yardımda bulunmalı, dini ve toprağı, birleşik kuvvetlerle müdafaa etmelidir.

Madde 2: Şu anda Arapların bağımsızlığı, Türklerin hürriyeti ve vahdeti tehlikededir. Yabancı güçler kendi aralarında Irak’ı, Filistin’i, Suriye ve çevresini, Anadolu’nun önemli bir kısmını paylaşmak istemektedirler. Paris Barış Konferansı’nın bizim hakkımızda bir karar vermesinin ertesi günü, dini ve toprağı müdafaa etmek için cihat ilan etmeye karar vermiş bulunuyoruz. Bu hedefe ulaşmak için, anlaşmaya iştirak eden taraflar aşağıdaki maddeler hususunda hemfikirdirler:

Madde 3: Taraflar, Türk ve Arap İmparatorluğu’nun paylaşılmasını ve yabancı güçler tarafından işgal edilmesini kabul etmeyeceklerdir.

Madde 4: Osmanlı Hükümeti, Hicaz, Medine, Irak, Filistin, Şam, Beyrut ve Halep’in ilhak edildiği bir Arap Hükümeti’ni Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı ve Halifeye sadık olması kaydıyla resmen tanır. Osmanlı Hükümeti, Şerif Hüseyin Paşa’nın bu topraklardaki hâkimiyetini kabul ve tasdik eder. Hükümet’in teşkili ve diğer hususlar konusundaki teferruatlar bilahare müzakere edilecek ve özel bir anlaşmayla belirlenecektir.

Madde 5: Şerif’in ordularınca kontrol altında bulunan topraklarda, Sultan’ın ismi camilerin kürsülerinde yüksek sesle zikredilecek ve Sultan’ın Hilafeti yeniden tasdik ve ilan edilecektir.

Madde 6: Cihada başlamak ve Türklerin birliğini temin için Şerif Hazretleri; bütün Arap ülkelerinde, maslahata uygun bir dille, yabancı güçlerin İslam topraklarına düşmanca tavrını ifade eden bir ferman yayınlayacaktır. Cihadı başlatmak için Şerif, Arap kabilelerinin bütün liderlerini ve şeyhlerini bir araya getirerek antlaşma ve ahitler imzalayacaktır. Şerif, verilen bir işaretle derhal cihada iştirak etmeye hazır hale gelebilecek bir şekilde, Anadolu’daki milli birliklere benzer milli ordular meydana getirecektir.

Madde 7: Şerif, Anadolu Millî Kuvvetlerine, emrinde bulunan bütün kuvvetlerle yardıma yetişecektir, iki taraf da ortak hedeflerine ulaşana kadar, karşılıklı olarak, müdafaada ve taarruzda maddi ve manevi olarak birbirlerine destek vereceklerdir.

Madde 8: Şerif, bu metnin aslını sadece Hicaz Araplarına ve kabile reislerine bildirmekle kalmayacak aynı zamanda imam Yahya’ya, Said İdris’e, Trablus, Cezayir, Fas, Bingazi, Tunus ve Hindistan Müslümanlarına haber verecek ve onların da harekete iştirak etmesi için elinden gelen çabayı esirgemeyecektir. Şerif, bu hedefe ulaşmak için gerekli bütün tedbirleri almaya söz verir.

Madde 9: Bu antlaşma iki nüsha halinde hazırlanıp imzalanmış ve Kerek mutasarrıfı Esad Bey aracılığıyla takas edilmiştir.

        İmza                                                                 İmza

Mustafa Kemal                                                 Şerif Faysal[3]

    (Türkiye)                                                            (Suriye)

Atatürk’ün Hindistan’la ittifak arayışları

Hindistan Hilafet Komitesi Başkanı Muhammed Ali, Anadolu’ya gelerek Milli Mücadele önderleri ile görüşme ve işgalci güçlere karşı verilen mücadeleyi daha yakından takip etme fırsatına kavuşmuştur. Bu ziyareti sırasında Mustafa Kemal Paşa ile de müzakerelerde bulunmuştur. Bu görüşme esnasında Mustafa Kemal Paşa O’ndan: Hindistan’da, Anadolu’daki mücadele adına propagandada bulunmasını rica etmiş, bu yolda yapacağı çalışma için ne kadar paraya ihtiyacı olduğunu sormuştur. Muhammed Ali, Mustafa Kemal’in bu sorusuna ancak Hindistan’a döndükten sonra cevap verebileceğini belirtmiş ve 17 Eylül 1920’de Anadolu’dan ayrılmıştır.[4]

Muhammed Ali ile Mustafa Kemal arasındaki haberleşme, Muhammed Ali’nin Hindistan’a dönmesinden sonra da devam etmiştir. Muhammed Ali, 4 Ağustos 1920 tarihinde Ankara’ya ulaşan ve yetmiş bin Hintli Müslümanı temsilen Mustafa Kemal’e hitaben yazılmış olan mektubunda, lideri bulunduğu Hindistan Hilafet Komitesinin izleyeceği politika konusunda kesin bir karara vardığını belirtmiş ve barış anlaşmasının Türkiye’nin aleyhine sonuçlanması halinde tüm İslam ülkeleri temsilcilerinin katılacağı ve İslami dayanışma adına nihai kararların alınacağı bir kongrenin toplanmasını teklif etmiştir. Muhammed Ali’nin kaleme aldığı bu mektup Büyük Millet Meclisi’nde müzakere edilmiş ve Mustafa Kemal’in başkanlığında oluşturulan bir komisyon mektupta dile getirilen hususların incelenmesi ve bir neticeye varılması konusunda görevlendirilmiştir.

Bu gelişmelerden sonra, 12 Eylül 1920 tarihinde Mustafa Kemal tüm ordu birlikleri kumandanlarına; artık İngiliz Hükümetinin, ister Budist ve isterse Müslüman olsun, hiçbir Hintliyi, Anadolu’daki milli kuvvetlere karşı savaşmamaları yolunda kendilerine verilmiş olan talimattan dolayı, Türkiye aleyhine kullanamayacağını bildirmiştir. Yine bu tarihlerde Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine yardımda bulunmak ve oraya silah sevkiyatı yapmak maksadıyla Hindistan’da (Pakistan’da) para toplandığı bilinmektedir.[5]

Atatürk’ün Libya ile ortak davranışları

Mustafa Kemal ve Milli Mücadele liderleri ile temas halinde olan Arap liderlerinden biri de Sireneyka’da Senusi kardeşliğinin sabık lideri Şeyh Ahmet eş-Şerif es-Senusi’dir. Şeyh Senusi, Mustafa Kemal’e Milli Mücadele adına hizmet edebileceği beyan ve önerisinde bulunmuş, O’nun bu teklifi Mustafa Kemal Paşa tarafından olumlu karşılanmış ve İslam ülkelerindeki halkın dini duygularını, İtilaf Devletlerine karşı galeyana getirmekle görevlendirilmiştir. Şeyh Senusi bu vazife ile Anadolu’nun muhtelif yerlerini dolaşmıştır. Mesela bu yerlerden biri olan Sivas’ta Cami-i Kebir’de bir hutbe okumuştur. Hutbesinde cihadın önem ve ehemmiyetinden bahsetmiş, Müslümanların esaret altında yaşamalarının mümkün olamayacağından söz etmiş, İslam düşmanlarının muamelelerinden bahisle Müslümanları cihat ve mücadele noktasında teşvikte bulunmuştur.[6]

Mustafa Kemal’in Afganistan’la sıcak ve samimi temasları

1 Mart 1921’de Türkiye ile Afganistan arasında Moskova’da bir dostluk anlaşması imzalanmıştır. Antlaşma metnine göre bağımsız Türkiye, Afganistan’ın bağımsızlığını tanımış, taraflar tüm doğu milletlerinin, özellikle Hive ve Buhara halkının kesin özgürlük ve bağımsızlıklarını kabullenmiş, herhangi emperyalist bir saldırı karşısında bu saldırıyı taraflar bizzat kendilerine yapılmış gibi kabul etmeyi ve buna tüm güçleri ile karşı koymayı benimsemiş; taraflardan her biri düşman olan bir devletle anlaşma imzalamama ve başka devletlerle antlaşma yapmadan önce diğer tarafa bilgi vermeyi taahhüt etmiştir.[7] Türk-Afgan anlaşmasının imzalanması üzerine Mehmet Muhtar Bey Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumunda bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında bu ittifak antlaşmasının öneminden bahsetmiş, Doğu Dünyası’nın Batı emperyalizmine karşı birleşme yoluna gittiğini belirtmiş ve yine bu antlaşmanın imzalanması ile Panislam planın tahakkukunda ciddi bir adımın daha atılmış olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine İngilizler, imzalanan bu Türk-Afgan antlaşmasıyla, bir İslam Konfederasyonu teşkil edilmesi; Hindistan, Orta Asya, Doğu İran ve Belucistan’da ihtilal propagandası yürütecek örgütler vücuda getirilerek yönetilmesi; Afganistan’ın savunması için bir Türk askeri heyetince stratejik planlar hazırlanarak yürütülmesi konularını kapsayan bazı gizli maddeler olduğunu söyleyip rahatsızlıklarını dile getirmişlerdir.

İran’la dayanışması

Milli Mücadele liderleri, İran ile olan münasebetlerine özel önem vermişler, bu ülke ile Türk-Afgan antlaşmasına benzer karşılıklı bir yardımlaşma antlaşması imzalamayı düşünmüşlerdir. Böyle bir antlaşmaya ileriki yıllarda Rusya ve Afganistan’ın da katılması ve daha sonra da anlaşmanın bir ittifak şekline sokulması düşünülmektedir. Bu gelişmeler üzerine Millî Eğitim Bakanı Mümtazüddevle başkanlığındaki bir İran Kurulu, 1922 yılı Haziran ayı ortalarına doğru Ankara’ya gelmiştir. İran Eğitim Bakanı bir demecinde: “İki ulus arasındaki kardeşlik bağlarının son zamanlarda daha güçlü bir biçime geldiğini; bundan böyle her iki ulusun felaket ve mutluluklarını karşılıklı olarak birlikte paylaşacaklarını” beyan etmiştir. Türkiye ile İran arasındaki bu münasebetler sonraki yıllarda daha da gelişmiş ve askeri yardımlaşma yanında eğitim alanında da dayanışmaya gidilmiştir.

Irak’la yardımlaşması

Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği sıralarda Irak’taki millî ve dini önderlerle de münasebetlerde bulunulmuş, onların yöresel propaganda ve kışkırtma çabalarından yararlanma yoluna gidilmiştir. Bu çalışmaların bir ürünü olarak Ravendez ve Süleymaniye Kürtleri Türk milli hareketine katkı vermişlerdir. Mustafa Kemal’in münasebet içerisinde olduğu bu dini önderlerden biri Kerbela baş müçtehidi olmuştur. Bu şahsiyetle haberleşme içerisinde olan Mustafa Kemal Onunla mektuplaşmış, kendisine hediyeler göndermiştir. Şeyhten gelen ve Büyük Millet Meclisi’nde okunan bir mektupta: Milli Mücadele ve İslam davası yolunda mümkün olan her yola başvurarak çalışmaları hususunda kendisine bağlı temsilcilere talimatlar verdiğinden bahsedilmiş, İran’ın diğer bölgelerine propaganda heyetleri göndereceği belirtilmiştir. Ayrıca Mustafa Kemal, Irak’ta halkı şuurlandırıp ayaklandırmak ve işgalcilere karşı halkı silahlandırmak üzere 1922 Haziran’ında özel bir komite vücuda getirmiştir. Irak’taki Arap liderlerine gönderdiği bir mesajında, “İngilizlerin esiri ve hizmetçisi olan” Irak yönetiminin iktidardan düşürülmesi için elden gelenin yapılmasını teklif etmiştir.[8]

Atatürk’ün Rusya Müslümanlarına yaklaşımı

Rusya hâkimiyetinde yer alan Müslümanların, Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine maddî açıdan yardımda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Rusya Müslümanları Milli Mücadele hareketine, bu maddî yardıma ilaveten, siyasi destek de vermişlerdir. Örneğin; Rusya’daki Petrograd Müslümanları herhangi Müslüman olmayan bir devlet tarafından Türkiye’ye saldırı olması halinde Türkiye’yi destekleme kararı almışlar ve bu hususa dair Rusya idaresi altında bulunan tüm Müslümanlara bir bildiri göndermişlerdir. Bu bildiri, burada yaşayan tüm Müslümanlar tarafından kabul edilmiştir. Alınan bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da memnuniyetle karşılanmış ve Petrograd Müslümanlarına teşekkür edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu dönemde benzer bir karar da Hindistan, Tripoli ve Yemen Müslümanları tarafından alınmıştır.

Atatürk’ün Yemen’e uzanması

Yemen Lideri İmam Yahya’nın ricası üzerine Anadolu’daki Milli Mücadele temsilcileri tüm orduya, Yemen’de gönüllü olarak görev yapmayı kabul eden subayların bir derece terfi ettirileceğini, kendilerine çifte maaş ödeneceğini ve orada yapılacak hizmetin iki kat sayılacağını beyan eden bir bildiri neşretmişlerdir.[9] Yemen ayrıca Ankara meclisine temsilci göndermiştir.

Hicaz Emiriyle yakınlaşması

Milli Mücadele sırasında Mustafa Kemal ile Hicaz Emiri Hüseyin arasında daimi bir münasebetin olduğunu görmekteyiz. Bu dönemde Mustafa Kemal bir kısım temsilcilerini Şerif Hüseyin’e göndermiş ve İngiliz Hükümeti ile olan münasebetini kesmesi halinde kendisine yardım edileceği söylenmiştir. Bu gelişmelerden sonra Şerif Hüseyin önde gelen Mekke liderleri ile bir toplantı yapmış ve onlara, Mekke’nin ilerideki ihtiyacını karşılamak üzere, ellerindeki kaynakları muhafaza etmeleri ve gıda stoklarını israf etmemeleri talimatını vermiştiler. Şerifin Türk asıllı eşi de Şerif ile Ankara arasında bir anlaşmanın meydana gelmesi için aktif bir davranış içerisine girmiştir.

“İslam Birleşmiş Milletleri” Arayışları

Milli Kurtuluş Savaşı döneminde Türk-Arap halklarının gerçekleştirmeye çalıştıkları önemli işbirliklerinden biri de İslam ülkeleri arasında bir İslam Ülkeleri Birliği, İslam Ülkeleri Konfederasyonu veya İslam Birleşmiş Milletleri diye tanımlanabilecek olan siyasi dayanışmadır. Bu yıllarda ilki Ankara Hükümeti’nin girişimiyle, Osmanlı Hilafeti’nin himayesinde; ikincisi Rusya’nın girişimi ile ve onun himayesinde olmak üzere bir İslam Ülkeleri Birliği kurulması yolunda iki teklif yapılmıştır. Bu dönemde İslam Ülkeleri Birliği’ni gerçekleştirme fikrine yatkın bir politika takip eden Milli Mücadele liderleri, özellikle Mısır olmak üzere, İslam ülkelerindeki siyasi gelişmelerden oldukça etkilenmiş durumdadır.[10] XIII. Kolordu Komutanı Cevat Paşa, “Batı Trakya dâhil olmak üzere Osmanlı sınırları içerisinde bulunan ülkelerin, Padişahın yönetiminde kalmasını, Irak, Suriye, Hicaz ve diğer Arap ülkelerinin ise kendi hükümetlerinin yönetimi altında olmasını, fakat aynı zamanda Hilafetle bağlarının bir konfederasyonla sağlanmış olmasını ve Osmanlı sancağının, Amerikan bayrağındaki yıldızlar gibi federasyona dâhil olan İslam ülkeleri hükümetleri sayısınca hilal taşımasını” vs. teklif etmiştir.[11]

1920 yılının Aralık ayı başlarında, İktisat Bakanı Yusuf Kemal Bey’in başkanlığında ve Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur, Azerbaycan’daki Milli Mücadele temsilcisi M. Şevket (Esendal) Bey, askeri danışman Saffet Bey ve Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’dan oluşan bir Türk kurulu; İran, Sovyet Rusya, Azerbaycan, Kuzey Kafkasya, Dağıstan, Hive, Buhara, Türkistan Cumhuriyeti ile Türkiye arasında bir İslam Devletleri İttifakı oluşturmak suretiyle barışı sağlamak, siyasi, askeri ve savunma anlaşması yapabilmek ve aynı zamanda Yakın ve Orta Doğu Müslümanlarının ortak çıkarlarını, Batılı devletlerin saldırısı ile sömürge haline getirilmesinden korumak amacıyla bir dizi girişimlerde bulunmuşlardır. Esasen Doğu milletlerinin bir ittifak oluşturması teklifi, Sovyet Hükümetine bile, Ankara Hükümeti tarafından yapılmıştır. Gerçekleştirilmesi öngörülen bu hareket ilk olarak Mustafa Kemal tarafından ortaya atılmış, fakat daha bu yöndeki planın gerçekleştirilmesine başlanmadan iki Hükümet arasında görüş farklılıkları belirmiştir. Sovyet Dışişleri Afganistan’ın da ittifaka dâhil edilmesi üzerinde ısrar etmiş, Mustafa Kemal ise bu görüşün hemen tahakkuk ettirilmesinin çok zor olacağını belirtmiş, bu noktada Sovyetlerin yapacağı ısrarın, planın tatmin edici bir şekilde gerçekleşmesini geciktireceğini ifade etmiştir.

İngiliz kaynaklarına göre; Mustafa Kemal’in Afganistan’ın İngilizlerin güdümündeki Doğu Milletler Birliği’nde yer almasına karşı çıkmasının muhtemel sebebi, o günkü Türk siyasetinin Afganistan’ı Batı tesirine karşı Orta Asya’da bir güç dengesi olarak tutmayı düşünmesi ve iki ülke arasında hızlı haberleşme vasıtalarının gerçekleştirilmesiyle ilgilidir. Bu hususta her ne kadar Mustafa Kemal ile Sovyet Hükümeti arasında anlaşmazlık zuhur etmişse de aynı zamanda Afgan Hükümeti’ni ittifaka katılma noktasında ikna çalışmaları da devam etmiştir. Zira bu tarihte Afganistan hem Moskova ve hem de Ankara Hükümeti tarafından Panasya siyasetinin temel taşı olarak görülmektedir.

Rusya’nın, kendisinin de katılımını öngören, benzer bir İslam Ülkeleri Federasyonu teklifi ise, Lozan Konferansı’nın açılışından kısa bir süre önce, Mustafa Kemal tarafından reddedilmiştir. Zira Milli Mücadele liderlerine göre gelişecek olan İslam Birliği siyaseti, Rusya’nın katılımı neticesi, Avrupa’da rahatsızlık ve düşmanlık meydana getirmesi ve Türkiye’ye büyük zararlar vermesi muhtemel olan ilişkilere tercih edilir bir durum arz etmemekteydi. Bundan dolayıdır ki, Anadolu’daki Panislam propagandasına kazandırılan hız neticesinde Bolşevik propagandaya fazla bir ehemmiyet atfedilmemiştir.

“İslam Ülkeleri Federasyonu”nu gerçekleştirme düşüncesini kuvvetlendiren bir diğer girişim de Cemaatü’l-İslam diye bilinen ve daha ziyade halkı Arap olan ülkeler dahilinde Panislamist siyaset gütmek üzere geliştirilen teşkilatın yeniden faaliyete geçirilmesidir. Cemaatü’l-İslam teşkilatının temel gayesi, her ülkenin kendi bağımsızlığını muhafaza etmesi prensibi dâhilinde, İslam ülkelerini Hilafetin koruması altında birleştirmekten ibaretti. Böylece bu ülkeler, Türkiye’nin siyasi tesiri ve rehberliği altında büyük bir güç haline geleceklerdi.

Cemaatü’l-İslam, Mustafa Kemal’in talebi üzerine, en yakın zamanda tüm İslam ülkeleri temsilcilerinin davet edileceği büyük bir İslam kongresi düzenleme kararını almıştı. Kongrede görüşülmesi kararlaştırılan maddeler şu hususlardan oluşmaktaydı:

1) Müslümanları alâkadar eden genel İslami konuların tartışılması;

2) Hilafet meselesinin ele alınması;

3) Avrupa Milletler Birliği teşkilatına karşı, Türkiye’nin başrolü oynayacağı, İslam Milletler Birliğinin kurulması.

Cemaatü’l-İslam, Türkiye’de, meşhur şair ve Sırat-ı Müstakim’in baş editörü ve aynı zamanda Burdur mebusu, Mehmed Akif (Ersoy) Bey’in başkanlığı altında yeniden faaliyete başlamıştı. Teşkilata ulema ve muhafazakârların da bulunduğu çok sayıda mebus ve yazar katılmıştı. Teşkilatın programı, Kafkaslar, İran, Afganistan ve Orta Asya’da yeterli gelişmenin elde edilmiş olduğu göz önüne alınarak, daha ziyade Arap ülkelerinde yapılması düşünülen faaliyetlere yoğunlaşmıştır. İbn Suud’un kendi saflarına kazanılması için özel girişimlerin yapılması kararı alınmış ve bunun için Balkan Savaşı’ndan önce Yemen ve Trablusgarp seferleri sırasında Türk ordusunda hizmet görmüş ve dolayısıyla Arapları iyi tanımakla şöhret bulmuş olan Enver Paşa’nın can düşmanı Yarbay Aziz Bey görevli kılınmıştır. (Çünkü Mason ve İttihatçı Enver’in bu milletin başına ne belalar açtığını çok iyi bilen ve ondan nefret eden Atatürk, Enver karşıtlarına haklı bir güven duymaktadır.)

Ancak, Asya’da yer alan İslam ülkeleri delegeleri ve Kafkasya’dan gelecek olan temsilciler, “kongrede ele alınacak konulardan birinin de Hilafet kurumunun yapısı ile alâkalı birtakım unsurların değiştirilmesi olacağı” propagandasına aldanmış, bunun üzerine kongreye katılmamışlardır. Dolayısıyla da toplantı yapılamamıştır. Fakat daha sonra kongrenin toplanabilmesi için yeniden girişimler başlatılmıştır. Tatbike çalışılan bu plana göre tüm İslam ülkelerini temsil eden delegelerden oluşan bir “Nihaî Hilafet Komitesi” oluşturulacaktı, İslam siyasetinin daha düzgün sürdürülebilmesi için her İslam ülkesi Halife emrine özel bir temsilci gönderecek, bu atamaya karşılık olarak da her ülkeye hususi Hilafet temsilcileri yollanacaktı.[12] Mezkûr komite, gerek dolaylı ve gerekse doğrudan olmak üzere, Müslüman dünyasını ilgilendiren konularla alâkalı olarak Halifeye gerekli tedbirleri alması noktasında siyasi tavsiyelerde bulunacaktı. Ayrıca komite genel olarak, İslam dünyasının ahlâki, dini veya maddî menfaatlerini ilgilendiren hususlarla alâkadar olacaktı.[13]

Komitenin yapması gereken esas görevlerinden bir diğeri ise üye ülkelerin sosyal ve ekonomik durumunu geliştirmek ve çağdaş gelişmeye paralel olarak kalkınmasını sağlamak amacıyla, İslam dünyasında entelektüel açıdan bir Rönesans yaşanmasını hızlandıracak raporlar sunmak olacaktı. Yine Müslüman halk arasında çalışma ortamını en güzel şekilde tanzim etmeye, üretim gücünü artırmaya ve son olarak da İslam dünyasının geleceğini refaha erdirme noktasında müşterek ve metodik yardımlaşmalarda bulunulması için çaba harcanacaktı. Bu nedenle, Nihai Komite üyelerinin seçiminde görüşlerinin alınması arzu edilen birçok İslam ülkesi ileri gelenleri Ankara’ya davet edilmiş ve orada hususi bir komite oluşturulmuş bulunmaktaydı.

Kayıtlara göre, tasarlanmış olan Ankara Kongresi’nin tertip olunması, Eşref Edib Bey’in yazmış olduğu bir makaleden ilhamla gündeme taşınmıştı. Eşref Edib Bey tarafından hararetli bir üslupla kaleme alınıp imzalanan, genel olarak Haçlı emperyalizmine çatan ve İslam dünyasını büyük bir İslam kongresinin Ankara’da toplanması için teşvikte bulunan bu makale yine Eşref Bey’in editörü bulunduğu Sebilürreşad’da 13 Nisan tarihinde yayımlanmıştır.[14] İşte bu Eşref Edip Bey, Erbakan Hoca’nın ilk Partisine “Milli Nizam” ismini koyan zattı.

Mustafa Kemal Paşa mezkûr makaleye muttali olunca (öğrenince), Ankara’da dünya İslam devletleri temsilcilerinin iştirak edecekleri bir kongrenin tertiplenmesi için harekete geçmiştir. Bunun için o dönemin Matbuat Müdürü Rağıb Bey’e bu yoldaki girişimlerin bir an evvel başlatılmasını ve bu işlerle alâkadar olmak üzere yine o dönemin Seriye Vekili Bursalı Mustafa Fehmi Gerçeker, Meclis Başkâtibi Recep Peker, Yazar Eşref Edib ve Şair Mehmed Akif’ten oluşan bir heyetin teşkilini emretmiştir. Bu heyet Ankara İstasyon Binasında konuyu müzakere etmek ve gereken girişimlerde bulunmak amacıyla birkaç defa toplanarak, tüm dünya İslam milletlerine gönderilmek üzere beyanname ve davetiyeler hazırlamaya girişmiştir. Ankara’da böyle bir kongrenin toplanması yolunda yapılan girişimler, gerek Mustafa Kemal ile olan münasebetleri ve gerek kendilerine yapılan davet üzerine Kerbela baş müçtehidi ve Necef şeyhi tarafından benimsenmiştir. Necef şeyhi, 24 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal’e gelen bir mektubunda, Ankara’da toplanacak olan kongreye tam yetkili bir delegenin gönderileceğini söylemiştir. Afganistan Emiri ise idarî reformlardan dolayı kongreye katılamayacağını, Afganistan’ı o tarihlerde terk etmesinin mümkün olmayacağı mazeretini bildirmiştir.

İslami Kongrenin toplanma planı Ankara’da; Mustafa Kemal Paşa, Ankara Hükümeti Din İşleri Vekili Abdullah Azmi, Şeyh Senusi, Acemi Sa’dun Paşa, Diyarbakır bölgesi komutanlarından Cevad Paşa, Fevzi Paşa, Afgan Büyükelçisi Sultan Ahmed Han, İran Elçisi Mümtazüddevle, Azerbaycan Elçisi İbrahim Abiloff’tan oluşan bir heyet tarafından ayrıca değerlendirilmiştir. Kongre tertip heyetinin yaptığı toplantıya birçok mebus ve gazeteci de girmiştir. Şeyh Senusi, Acemi Sadun Paşa ve Cevad Paşa Ankara’da olmadıklarından dolayı toplantıya şahsen katılamamışlar, ancak temsilcileri vasıtasıyla görüşlerini beyan etmişlerdir.

Ancak söz konusu bu kongre, toplantının yapılacağı yer konusundaki görüş farklılığından dolayı sonraki bir tarihe ertelenmek zorunluluğu meydana gelmiştir. Örneğin Afgan Elçisi bu kongrenin Kabil’de toplanmasını isterken, İran Elçisi de Tahran’da toplanılmasını istemiş ve bu noktada oldukça ısrar etmiş, diğer taraftan Mustafa Kemal ise aynı derecedeki bir ısrarla bunun Ankara’da veya en azından Anadolu’nun bir başka şehrinde yapılması gerektiğini söylemiştir. Fakat daha sonraki tarihlerde İsmet İnönü’nün Eskişehir mağlubiyetinin meydana gelmesi ve onu müteakiben siyasi ve askeri açıdan sıkıntılı günlerin baş göstermesi; Mısır, Cezayir, Trablusgarp, Tunus, Hindistan, Afganistan, Azerbaycan, Suriye ve Irak gibi Asya ve Afrika Müslümanları murahhaslarından oluşacak böyle bir Dünya İslam Kongresi’nin Ankara’da toplanmasını engellemiştir.[15]

1921 senesinde Ankara’da toplanmasına çalışılan bu kongrenin işleri ile 1920 yılının sonlarına doğru bir süre Milli Mücadele hareketi sırasında oluşturulan Gizli Servis’in riyasetinde ve Nisan 1921’de Meclis Başkan Vekilliği görevinde bulunan Hamdullah Suphi Bey de meşgul olmuşlardır.[16] Ankara Hükümeti 1922 yılının başlarında; Ankara’da yapılmak ve Mustafa Kemal’in başkanlığı altında toplanmak üzere diğer bir İslam Konferansı’nın toplanması teklifinde bulunmuşlardır. Fakat böyle bir toplantının gerçekleştirilebilmesine ön hazırlık olmak üzere, yine Mustafa Kemal’in bir önerisi ve daha çok Suriye ve Filistinli Arap liderlerin çalışmalarıyla 15 Aralık 1922’de Kahire’de bir Arap Kongresi toplanmıştır, Kongrede, Mustafa Kemal tarafından belirlenmiş olan şu konular ele alınmıştır:

1) Daha önce Halifenin idaresi altında bulunan Arap ülkelerinin oluşturacağı bir federasyon kurulması;

2) Mısır’ın bağımsızlığa kavuşturulması ve Süveyş Kanalı’nın muhafazası için askeri kuvvet sağlanması;

3) İngiliz kuvvetlerinin Mısır’ı derhal terketmesi yolunda talepte bulunulması.

Böyle bir kongre tertibine gidilmesi kararı, muhtemelen, Ankara Hükümeti’nin İslam ülkeleri ile olan münasebetlerini sağlamlaştırma ve Milli Mücadelenin tahakkuku için ele geçen her fırsattan faydalanarak Müslüman milletler arasındaki İslami münasebeti artırma arzusundan kaynaklanmaktaydı. Bu nedenle de gerek Mustafa Kemal Paşa ve gerekse diğer Milli Mücadele kurmayları, Türkiye’nin bu dönemde İslam dünyasının lideri olması arzusunu taşımışlardır. Milli Mücadele sırasında gerçekleştirilmeye çalışılan ama olumsuz gelişmelerden dolayı neticesiz kalan Ankara Kongresi teşebbüsünü, başta Mustafa Kemal olmak üzere Milli Mücadele öncüleri tarafından tatbikine çalışılan İslam devletleri arasında bir İslam Birleşmiş Milletleri veya İslam Devletleri Federasyonu oluşturma çabasının gerçekleşmesini kolaylaştırma unsuru veya bu yoldaki çalışmaların bir uzantısı şeklinde değerlendirmek lazımdır.[17]

Sonuç olarak:

Bu dönemde takip edilmeye çalışılan “İslam Ülkeleri Birliği” yahut Federasyonu siyasetinin gayesi; Avrupa ordularının istilası altında bulunan tüm İslam ülkeleri topraklarını ve halklarını bu durumdan bir an evvel kurtarmak ve tam bir bağımsızlığa kavuşmalarını garanti altına almak yanında, Hilafeti de her İslam ülkesinin bağımsızlığının kabul edilen garantörü konumuna taşımak ve yine Hilafeti, aralarında dini olduğu kadar dünyevi birliğin de simgesi ve sigortası kılmaktı. Yine bu dönemde böyle bir politikanın izlenmesine çalışılmakla, özellikle Avrupa Devletlerine karşı askeri ve siyasi açıdan aleyhimize olan durumdan kurtulmak ve dünya siyasetinde bir denge unsuru oluşturmak hedefi taşımıştı. Ayrıca Mustafa Kemal’in İslam Birliği planını gerçekleştirmeye çalışmak suretiyle takip ettiği bu siyasi organizasyon, bir taraftan Halife’nin dünyevi gücünün zayıflamasının doğurduğu memnuniyetsizliği gidermeye çalışmak, diğer taraftan ise kendi siyasi konumunu, gelecekte garanti altına almaya yönelik olarak okunmalıydı. Ayrıca böyle bir politikanın takibi neticesinde Batılı güçlerin Hilafetten kaynaklanan sebepler dolayısıyla, İslam ülkelerinde meydana gelecek olan bağımsızlık hareketleri nedeniyle Türkiye’yi suçlamaya hakları da olmayacaktı. Bu konuda herhangi bir şikâyet söz konusu olduğu takdirde Türk Hükümeti, Müslüman ülkelerin halifelerinin etrafında toplanarak bir birlik oluşturmalarının gayet tabii sayıldığını, fakat Türk Hükümetinin başka bir devletin iç işlerine kesinlikle karışmadığını ve hiçbir şekilde toprak elde etme niyetinin de bulunmadığını rahatlıkla savunur olacaktı.

Yine bu dönemde, Türkiye ile İslam ülkeleri arasında imzalanmış olan ittifak anlaşmaları ile Batı emperyalizmine ve yayılmacı siyasetine karşı dayanışma sağlanmış, bu vesile ile de İslam ülkelerinin içinde bulunduğu duruma bir an evvel son verilmeye çalışılmıştı. İslam ülkeleri arasındaki iş birliği ve bu ülkelerin birliğini gerçekleştirme yolunda yapılan girişimler, neticeye ulaşılıp ulaşılamaması bir tarafa, “emperyalist devletlerin istilasından kurtulma ve bağımsızlıklarına kavuşma mücadelelerinde” gerek Türkiye ve gerekse diğer İslam ülkeleri için hiç şüphesiz büyük faydalar sağlamıştı. Atatürk, Doğu dünyasının ve İslam coğrafyasının nabzını tutmayı, gönüllerini almayı ve Müslüman kalarak muasır medeniyeti yakalayıp aşmayı başarmış bir insandı… Milli Mücadeledeki kahramanlığı ve sergilemiş olduğu başarıları dolayısıyladır ki O, Müslümanların gözünde önemli bir İslami figür, bir kahraman halini almıştı. Bu nedenle İslam’ın Kılıcı (Seyfu’l-İslam), İslam’ın Aslanı (Esedü’l-İslam) olarak nitelenmeye başlanmıştı.

Mustafa Kemal, akıllı ve inançlı bir insan olduğu kadar, iyi bir siyasetçi ve stratejisttir. Dünyayı tanıyan, gelişmeleri yakından takip eden, siyasi manevraları belli bir denge içerisinde yürütebilen ve daha önemlisi hedefine ulaşmada gayet temkinli, akıllı ve ustaca davranabilen, zamanı ve imkânları verimli kullanabilen bir dehâ sahibidir. O’nun Milli Mücadelede başarılı olabilmek için izlemiş olduğu her bir siyasetin tek tek ele alınıp incelenmesi ve kendi şartları ve de ihtiyaçları içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu; hem Mustafa Kemal’i tanımak ve anlamak için gereklidir, hem de yakın tarihimizin gerçek kurtuluş hikâyesini, izlenen siyasi manevralar açısından bilmek için icap etmektedir. Evet, Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’nin başarısı adına izlemiş olduğu bir dizi siyasetten ve stratejik girişimlerden birisi de “İslamcılık Politikası” olduğu kesindir. Ancak belirtmek gerekir ki, İslamcılık politikası O’nun izlemiş olduğu siyasetlerden sadece birisi değil, hatta “birincisi ve en önemlisi” sayılabilir. O, İslamcılık politikasını hem iç unsurları hem de dış unsurları dikkate alarak uygulamaya girişmiş, kapsamı ise bütün Müslümanları ilgilendirmiştir.

“Mustafa Kemal böyle bir politikaya, Batı emperyalizminin Anadolu’nun bağrına saplanmış olan pençelerini söküp atabilmek, Anadolu üzerindeki işgalci mevcudiyetine ve gölgesine son verebilmek yanında, İslam ülkelerinde de Milli diriliş ve direniş hareketlerini alevlendirmek ve desteklemek için de müracaat etmiştir. Sultan II. Abdülhamid’in icadı ve planı olan İslamcılık politikası, bir anlamda, mucidinin eliyle değilse de Mustafa Kemal vasıtasıyla gerçek anlamda uygulamaya geçirilmiştir. Bunun böyle olduğunu söylemek hiçbir şekilde konunun abartıldığı anlamına gelmemelidir” diyen yazar, gizlenen tarihi bir gerçeğe dikkatlerimizi çekmektedir.

M. Kemal’in gizlenen vasiyeti, Yeniden Büyük Türkiye’nin şifreli kodları mı olmaktaydı?

Tarihimizin ünlü şahsiyetleri içinde en fazla iftiraya, haksızlığa, çarpıtmaya uğrayan kişinin Sultan Vahdettin olduğunu iddia edenler yanılıyor. Bu kişi bizce Mustafa Kemal Paşa’dır. Nasıl olur demeyin. Birtakım Sabataycılar, Masonlar ve cuntalar O’nun ölümünden sonra; ismi dışında M. Kemal ile alâkası olmayan bir ideoloji çıkartmışlar, bir efsane/mitoloji oluşturmuşlar, O’nu yeni bir “Sezar dininin” aleti yapmışlar, O’nun gölgesinde ülkede Sabataycı bir saltanat ve hâkimiyet kurmuşlardır. Bunlar ülkemizde bir “Atatürk kültü” geliştirip tabulaştırmışlardır.

Oysa M. Kemal Paşa, ölümünden 50 sene sonra açılmak üzere (bir iddiaya göre) kendi el yazısıyla bir vasiyetname bırakmıştır. 1988’de bu vasiyetname, zamanın General Cumhurbaşkanı Evren Paşa tarafından açılıp okunmuş ve “Bu metnin açıklanması uygun görülmemiştir, millet buna hazır değildir” denilerek 25 yıl daha gizli kalması kararı alınmıştır.

Acaba Atatürk’ün “Ölümümden 50 sene sonra açılsın ve icabı yapılsın” dediği bir vasiyetnamede istenenleri yerine getirmemek, ihanet midir, hikmeti nedir? Böyle bir gizlemeye, geciktirmeye neden gerek görülmektedir? Hele böyle bir işi Atatürkçü geçinenler yaparsa durum daha vahimdir.

M. Kemal’in vasiyetnamesi, ölümünden 81 sene geçmiş olmasına rağmen niçin açıklanamamıştı? Ne gibi sakıncalar vardı? Bu açıklamaya kimler engel olmaktaydı?

Hakkında irili ufaklı on binlerce kitap, risale ve makale yayınlanmasına, yurdun her yerinde milyonlarca heykeli, büstü, portresi bulunmasına, paraların ve pulların üzerinde resmi olmasına, gençliğe önder ve örnek gösterilmeye çalışılmasına rağmen, maalesef Atatürk hâlâ Türkiye’nin en büyük bilinmeyenidir. Ölümünden bu kadar zaman geçti, artık bu bilinmeyen çözülmelidir. Sahte Atatürkçüleri (Kemalistleri) en fazla rahatsız ve tedirgin eden şey, M. Kemal’in Hilafet hakkındaki görüşleridir. Kemal Paşa, Hilafetin İslam ülkeleri arasında rotasyonla değişecek bir başkan ve kurum olarak canlandırılabileceğini düşünen birisidir. Zaten, 1924’te Osmanoğlu ailesinin son Halifesi Abdülmecid bin Abdülaziz Han yurt dışına sürülürken Büyük Millet Meclisi’nin çıkarttığı kanunda, Hilafetin Meclis’in hükmî şahsiyetinde mündemic olduğu belirtilmiştir. Yani Meclis mevcut Halifeyi görevinden almıştır, ama Hilafeti lağv ve ilga etmemiştir.

(İsrail hizmetkârlığı ve TSK’yı zayıflatmasıyla meşhur) Adnan Menderes, bir gece darbesiyle alaşağı edilmeden önce, Meclis çatısı altında Demokrat Parti iktidarı grubuna şöyle seslenmiştir: “Arkadaşlar!.. Millet size vekâlet vermiştir. İsterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz…” (Acaba Menderes samimi bir Müslüman ve Atatürk’ün mirasçısı mıydı, yoksa ılımlı İslamcılar ve din istismarcıları gibi İsrail yanlısı mıydı? A.A.)

Atatürk’ün ölümü üzerindeki esrar perdesi de kaldırılmalıdır; “Öldürüldüğü” iddialarına açıklık kazandırılmalıdır!

Öldüğünde, yakın tarihimizin önemli ve ünlü bir din reisinin (Yahudi Hahamı Haim Nahum’un) O’nun yanında bulunduğu söylenir. Bu kişinin, Lozan’ın ikinci kısmında Türk heyeti içinde bulunduğu ve uydurma Kemalizm’in manevi mimarlarından olduğu bilinmektedir. Bu sinsi ve Siyonist Yahudilerin Atatürk hesapları ve tuzakları niye irdelenmemiştir?

Herkesin bildiği gibi M. Kemal Paşa önemli miktardaki malını mülkünü, parasını ve servetini milletine bağışlamıştı. Bu paranın bir kısmı ile bazı hayır işleri yapılmasını, burslar dağıtılmasını arzulamıştı. Şu hususun da açıklanması lazımdı. Atatürk, İsmet Paşa’nın çocuklarına burs verilmesini niçin vasiyetine yazmıştı? Yoksa İsmet’in öldüğünü veya öldürüldüğünü mü sanmaktaydı? Atatürk, açıklanmayan ve gizli tutulan vasiyetnamesinde; birtakım akrabalarının ve yakınlarının da isimlerini zikrediyormuş; Kemalistler bunların bilinmesini istemiyormuş diye yazılar çıkmıştı. Atatürk meşhur vasiyetnamesini yazdığı (veya yazdırdığı) sırada zihni berrak mıydı? Ölüm döşeğinde iken Ankara’dan İngiltere büyükelçisini çağırmış, onunla özel bir görüşme yapmış, Elçiden çok garip bir istekte bulunmuşlardı, Elçi bunları kabule yanaşmamıştı. Bu konular Elçinin daha sonra yayınlanan hatıralarında anlatılmıştı. Atatürk, İngiliz elçisine ne gibi talepleri aktarmıştı?

“M. Kemal Paşa’nın na’şının İslami kurallara göre ne zaman yıkandığı ve kefenlenip kaldırıldığı? Cenaze namazının nasıl kılındığı? Bu namazda kimin imamlık yaptığı, kaç kişinin katıldığı? Etnoğrafya Müzesi Mahzeninde niye yıllarca saklandığı ve Anıtkabir’e nasıl taşındığı?” soruları niye doğru ve doyurucu şekilde hâlâ yanıtlanmamıştır? “Paşa’nın, bugünkü rayiçle milyarlarca doları bulan ve tamamı milletin hizmetine vasiyet olunan şahsî serveti ne yapılmıştır? Bunun ne kadarı CHP’ye ve hangi gerekçelerle bırakılmıştır? Bir rivayeti daha nakledeyim: 1988’de Çankaya Köşkü’ne getirilen ve General Evren’in bürosunda bulunan vasiyetnamenin gizlice mikrofilmleri çekilmiş, bir Ortadoğu devletinin yeraltındaki mahrem arşivlerine saklanmıştır. Eğer doğruysa bu işi kimler ve niçin yapmıştır? Hatta Atatürk’ün, Dönme Dilberzade ailesine verilmesini istediği para, adı geçen aile tarafından niçin alınmamıştır?” soruları mutlaka ve yetkili makamlarca yanıtlanmalıdır.

İngiliz CFR’sinin Abdullah Gül hayranlığı!?

İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House meşhur “kristal cam” ödülünü dönemin Cumhurbaşkanı Gül’e layık ve takdim buyurmuşlardı. Önceki senelerde ödülü alanlar arasında, Ukrayna’nın Amerikancı turuncu devriminin lideri Victor Yuşçenko da vardı. Chatham House, Abdullah Gül’ü Irak’taki arabuluculuk rolünü çok iyi oynadığından, Afganistan-Pakistan liderlerini buluşturup Amerika’nın işini kolaylaştırdığından, Türkiye-İsrail işbirliğine katkı sağladığından, Kıbrıs meselesine, AB’yle bütünleşme sürecinde ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine yapıcı yaklaşımlarından dolayı bu ödülü takmışlardı.

Oysa, “Chatham House” resmen 1919’da Anglo-Amerikan uluslararası siyaset enstitüsü fikri temelinde kurulmuş Siyonist bir yapılanmaydı. Fikir, o zamanki Osmanlı’yı ilk parçalayan, önce Paris Konferansı, sonra da Sevr’i kurgulayan Yahudi ekipten çıkmıştı. Ardından kardeş kuruluşlar olarak New York’ta CFR (Council of Foreign Relations – Dış İlişkiler Konseyi) kurulmuş, İngiltere’de de Kraliyet Nişanı verilip Chatham House piyasaya çıkmıştı. Masonik bir yapısı vardı. Gizli kuralları, dünyaya dayattığı programları ve “Chatham House”un Siyonist bağlantıları asla açıklanmayacaktı. Ama yıllık 130 konferans, 60 civarında proje ve onlarca yayınla fikirleri yayılacaktı.

Kendilerine “bağımsız ve gayri resmi düşünce kuruluşu” diyorlardı, ama yıllık 100 milyon İngiliz sterlini civarında bilanço açıklıyorlardı. O yılın başkanları üç “bağımsız” isimden oluşmaktaydı: Paddy Ashdown (Parçalanan Yugoslavya’ya yeni şeklini verme rolünü oynadı, 2002-2006 döneminde Bosna-Hersek’te AB Özel Temsilcisi); John Majör (ABD’yi destekleyerek BM adına Irak’a ilk saldırının gerçekleşmesinde etkin rol oynayan, Maastrich Kurallarının mimarlarından, 1990-1997 döneminde İngiltere Başbakanı) ve Lord Robertson (NATO’nun stratejik hedeflerinin yenilendiği, saldırı yokken saldırı ihtimali var diyerek müdahale hakkının tanındığı 1999-2003 dönemde NATO Genel Sekreteri) madalya verilen Abdullah Gül’ün İngiltere’de diploma aldığı Exeter Üniversitesi de, İngiltere’nin CFR’si sayılan “Chatham House” tarafından finanse edilen ve Siyonist-emperyalist hizmetkârı insanlar yetiştiren bir okul olarak tanınmaktaydı.

Şimdi iz’an ve insafla söylemek gerekirse, “Chatham House” ve Yahudi Lobilerinden madalyalı, Abdullah Gül ile Recep T. Erdoğan’ı Batıcı, ama Mustafa Kemal’i İslamcı saymak lazımdı. Ama bu gerçekler işbirlikçi dönekler kadar, pimpirikçi Kemalistlerin de keyfini kaçırmaktaydı!..

Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:

{mp3}ataturkun_islam_birligi_cabalari{/mp3}

 


[1] Abdulkerim Rafik, “Türkiye-Suriye ilişkileri 1918-1926”, Ter. Sabahattin Samur, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Şubat 1994, S. 88, İstanbul, S. 51,57.

[2] F.O: 371/4233/156717. 16 November 1919.

[3] Aynı vesika; Fransız metni için bak: F.O: 371/4233. 119322

[4] F.O: 371/6549. E-0113. 13 October 20.

[5] Documents on British Foreign Policy, 1919-1939. First Series, Vol. XVII, s. 391, nr 384.19 September 1921.

[6] “Seyyid Senusi Hazretlerimin Sivas’taki Hutbeleri”, Sebilürreşad c. 19, Sayı 474, Ay 3, Yıl 1337, s. 49-50; Aynı vesika.

[7] Hakimiyet-i Milliye, 1. Sene, nr 41, 28 Haziran 1336, s. 3; Sonyel, aynı eser, c.II, s. 58-59,230; F.O: 406/46. s. 41. nr 29/I. 16 April 1921.

[8] Sonyel, aynı eser, c II, s. 228.

[9] F.O: 371/9130. E-4098/199/44. 24 April 1923.

[10] F.O: 371/8967.181777. Mustafa Kemal’in bu konuyla İlgili bir beyanatı için bak: Atatürk, Nutuk 1919-1927, s. 481-482.

[11] Sonyel, aynı eser, c. I, s. 152.

[12] F.O: 371/9290.163125.

[13] Atatürk, Nutuk 1919-1927, s. 481-482; F.O: 371/7883.167284.

[14] Eşref Edib, “Yeryüzünde Mevcut Bütün Müslüman Milletlere” Sebilürreşad, c.110, nr 497, ay. 4, yıl. 1338, s. 32-34.

[15] Hâkimiyet-i Milliye, 2. Sene, nr 130,11 Mart 1921, s, 1.

[16] F.O: 371/13826. 11 March 1929.

[17] İslam Birliği ve Mustafa kemal. Prof. Dr. Metin Hülagü. Timaş yy. 1. Baskı

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve Yozlaştırılan “Cihat Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihat Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

● Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail'in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

● Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları (Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı (Hazırlayan: Orhan Atay)

● Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı (Hazırlayan: Veysel Uzun)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı (Hazırlayan: Ufuk Efe)

● Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları (Hazırlayan: Okan Ekinci)

● Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı (Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları (Hazırlayan: Ali Çağıl)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları (Hazırlayan: Halil Yaman)

● Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları (Hazırlayan: Akın Cengiz)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı (Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları (Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

● Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt (Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları (Hazırlayan: Ramazan Yücel)

● Ahmet Akgül’ün; İçtihat Perspektifi ve Orijinal Projeleri (Hazırlayan: Abdullah Akgül-Ali Mert)

● Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları (Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

● Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt (Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

● Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları (Hazırlayan: Necati Akgül)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı (Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

● Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası (Hazırlayan: Ahmet Cömert)

● Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt (Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

● Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası (Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

● Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt (Hazırlayan: Osman Eraydın)

● Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar (Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

● Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

● Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

● Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

● Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler (Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

● Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri (Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi (Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar (2 Cilt - Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
14 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Yakup G.

Gerçek Atatürk ve Milli Şuur ..
Atatürk’ün milli bir lider olduğunun nişanesi olan bu yazı;

1. Hilafete karşı olmadığının, aksine bu kurumu modernize etme gayretinde olduğunun,

2- Bu girişimler başarısız olunca korumaya aldığının,

3- Tüm bunları şahsi bir proje olarak değil milli bir devlet projesi olduğunun,

4- Defaatle çabalaması ise bu hususta samimi olduğunun göstergesidir.

Ve zaten Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlı’dan ayrı görenler ve devlet geleneğini bilmeyenler bu gayretlerin ne manaya geldiğini anlayamayacak olmakla birlikte, inşallah tarihi vesikalara dayanan bu makale bu gerçeği idrak etmelerine vesile olur. Zira bugün İslam adına Atatürk’e karşı olanların bir kısmı alenen söylemese de dolaylı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kabullenmemektedir ve zaten Siyonizm’in bir planı da budur. Oysa siyonizm, tıpkı bazı kelime ve kavramların manasını ve uygulamasını değiştirdiği gibi, bazı milli şahıs ve liderlerin ismini, icraatlarını ve manevi mirasını ya kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmakta veya aynı düşüncede yolundan gidilmesinin önünü kesmektedir. İşte Siyonizm’in bu planına karşı vatan evlatlarının gerçek olan, yani Bizim Atatürk’ü doğru tanıması, ideal ve hedefleri doğrultusunda düşünmesi ve hareket etmesi gerekmektedir.

Bizim Atatürk de, Abdülhamit Han da ve Aziz Erbakan Hocamız da aynı hedef ve ideallerin farklı zamanlarındaki liderleridir. Ancak bu hedef ve idealleri çok daha öteye taşıyan, gerçekleştiren ve siyonizm düşmanını lağvedecek strateji, plan ve projelere sahip olan ve hedefine ulaştıran Aziz Erbakan Hocamız’dır.

Orhan

Eğer Atatürk bugün yaşasaydı, Milli Görüşçü Milli Çözümcü olurdu.
Sultan Abdülhamit handan sonra, Hilafetin adı kalmış içi boşaltılmış hilafetin içine sızan sabateyistler günden güne Osmanlı imparatorluğunu toprak kaybediyor, haçlı sürüleri ülkemizi işgal etmeye başlıyor.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; -hem Osmanlı subayıyken Trablusgarp Libya, Çanakkale de göstermiş olduğu kahramanlıklar, -hem milli mücadele yıllarında, İstanbul hükümetine karşı, Ankara hükümetinin başında olduğu dönemde, ülkemizi emperyalist güçlere karşı vermiş olduğu (İstanbul İngiliz askerlerince işgal altında) kahramanca mücadelesi,aynı zamanda komşu ülkelerde, Irak Suriye, Libya,Lübnan, Filistin, Hindistan Rusya görüşmeleri vs. bu ülkeleri de emperyalistlerin işgaline karşın, Müslüman komşu ve diğer komşularımızın yanında olmuş.

1923 – 1937 T.C Devlet başkanı baş komutan olduğu yıllarda da, yine aynı ülkelerle komşuluk ilişkilerini devam ettirmiş unutmamış, hiçbir batı ve emperyalist ülkesini ziyaret etmemiştir. Muasır medeniyetler seviyesine çıkaran, Türkiye’deki mason localarının kapısına kilit vuran, İsrail’e ülke kurdurmayan ve daha nice milli manevi işlere imza atıyor.. Kan ve gözyaşının durmasını sağlamış ve İslam Birliği için çalışmış ve hedeflemiştir.

Ne hikmetse?! Çoğu kemalist düşüncedekiler bunu görmezden gelirler… Atatürk’ün milli manevi çabalarını idrak etmezler. Ve çoğu muhafazakar kesim de, Atatürk’e hiç sıcak bakmazlar , “hilafeti kaldıran milleti dinden İslam’dan uzaklaştran” bir lider olarak ifade ederler.

Halbuki şöyle söyleyelim;
Atatürk, 2003 yılında, Irak Amerika işgal edildiğinde, izin verir miydi? Hayır
Atatürk,2003 yılında Türkiye üzerinden Irak’ı bombalanan için, Amerikan uçaklarına izin verir miydi? Hayır
Atatürk Libya’nın işgaline izin verir miydi? hayır
Atatürk BOP eşbaşkanı olur muydu? Hayır

Atatürk bugün yaşasaydı D-8 den yana olurdu.
Atatürk bugün yaşasaydı İslam birleşmiş milletler, İslâm ortak pazarı, İslam savunma paktından yana olurdu.

Atatürk bugün yaşasaydı, Milli Görüşçü (Milli Çözümcü) olurdu.
Saygılarımla..

Necmettin

MİLLİ RUH’UN TEMSİLCİSİ-TAKİPÇİSİ…
Milli Çözüm,oynayan kilit taşlarını yeniden yerli yerine oturtuyor.Bozulmak istenen MİLLİ BİRLİK ve BÜTÜNLÜĞÜ…DEVLET MİLLET KAYNAŞMASI’nı yeniden güçlendirecek hamleler yapıyor!..Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve Milli-Evrensel lider ERBAKAN Hoca’nın doğru tanınıp anlaşılması bu noktada milletimiz ve insanlık için çok büyük önem taşımaktadır!

Bu hamleler MİLLİ BİR RUH ve YÜKSEK BİR ŞUUR’la ortaya koyuluyor!..Tüm bu hayati öneme haiz çalışmalar; salt hamasi duygulara hitap eden,gerçeklikten ve ilmilikten uzak,temelsiz varsayımlara dayanan…bir içerikte ASLA değildir! BİLAKİS her türlü ispatlı belge ve prensibe dayanan;tarihsel,milli ve vicdani gerek ve gerçeklere uygun bir yapıya sahiptir!..

Tarihimizde yaşanan kaotik dönemlerin atlatılması…Yeniden büyük hamlelerin gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan:”İnanç-birlik-bilgi-birikim-heyecan-cesaret ve azim”bugün,Milli Çözüm tarafından en iyi şekilde taşınıp,temsil edilmektedir.

“Siz (sadece Müslümanlar için değil, bütün) insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. (Çünkü siz, ülkenizde ve yeryüzünde) Ma’rufu (Hakkı ve hayrı) emredip yürütecek, münkeri (zulmü ve kötülükleri) nehyedip önleyecek (bir Adil Düzen kurmaya) çalışırsınız. Ve Allah’a (tam) iman edip (bağlanırsınız)…”Al-i İmran 110

Görülmektedir ki,inşallah bu ayetin hükmünün mücessem şeklinin günümüzde Milli Çözüm olduğu anlaşılmaktadır!..

Nuh

Hakikat aynası Milli Çözüm
Bu makale:
Yakın tarihimiz hakkında bilinmeyen ve bilinmemesi için çalışan kirli, gizli odaklara bir ültimatom’dur esasında.. Atatürk hakkında: Siyonist odakların, sapkın Kemalistleri ve azgın din istismarcılarını kullanarak binbir türlü iftira-karalama propaganda sı Yapmış lardır ve milletimizi uyandıracak, aslına döndürecek gerçekleri bu kara propaganda ile gizlemiştir. Ama Elhamdülillah MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ VE SİYONİZME ECEL TERLERİ DÖKTÜREN -ÜSTAD AHMET AKGÜL- VAR.. YAKIN TARİHİMİZ HAKKINDA BİLİNMEYEN GERÇEKLERİ BİR BİR ORTAYA ÇIKARAN MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ VAR..
YETMEZ… ORTAYA KOYDUĞU GERÇEKLERİ BİRLEŞTİRİP TOPLUMA MANEVİ REÇETE SUNAN VE KURTULUŞ YOLU GÖSTEREN BİR – AHMET AKGÜL- VAR.. YÜCE ALLAH EBEDEN SİZDEN RAZI OLSUN SN.HOCAM.

Kemal Serkan

Gün Atatürk Gibi , Erbakan Gibi , Ahmet AKGÜL Gibi İnsanlığın Kurtuluşuna Kitlenme ve Çaba Sarfetmenin Kıymet Arzettiği Günlerdir!..
Atatürkçü olmak, lafla edebiyatla olacak şey değildir; Atatürkçü olmak makalede de izah edilmeye çalışıldığı gibi İNSANLIĞIN SAADETİ İÇİN AZİMLE ÇABAYLA olacak şeylerdir!..
Şu an etrafımızda ki komşularımıza bakıyoruz ki nerdeyse tamamı Kirli Güçlere işbirlikçi olmaktan öte gidemeyen komşularımız halini almış. Çünkü koca TÜRKİYEMİZİN idarecileri işbirlikçi olmuş komşularımızı çok görmemek gerek.
Ülkemiz ve komşu ülkelerimiz başta olmak üzere bütün insanlığın kurtuluşu makalede de belirtildiği üzere Atatürk’ün izlediği yol olan birlik ve beraberliğimizi sağlayacak olan ;
* [b]İslam Birleşmiş Milletleri,[/b]
* İslam Natosu,
* İslam Dinarı,
* İslam Ortak Pazarı,
* İslam Kültür İşbirliği Teşkilatları
Konularında atılım yapabilmek için ÖNCE KAFALARIN DEĞİŞMESİ ve YERİNE MİLLİ OLAN KAFALARIN İŞBAŞINA GELMESİ , ARDINDAN BU MİLLİ KAFANIN EMRİYLE AZİZ ERBAKAN’IN YAPIP HAZIRLADIĞI ÜSTÜN SAVAŞ TEKNOLOJİLERİMİZ VESİLESİYLE DÜNYAYI SÖMÜREN KİRLİ KAFALARI BU TEKNOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜMÜZ İLE TESLİM ALMASIYLA MÜMKÜN OLACAĞI TABİ Kİ BU MİLLİ KAFALARIN İŞBAŞINA GELEBİLMESİ MİLLİ BİR RESTORASYON, MİLLİ BİR MUTABAKAT KURULUNUN OLUŞTURULMASIYLA MÜMKÜN OLACAKTIR. İNŞAALLAH O GÜNLERE DOĞRU GİDİLİYOR OLDUĞUNU GÖRMEKTEYİZ VE SİSTEMİN FAİZCİ KAPİTALİST SÖMÜRÜNÜN İFLASI ARTIK KAÇINILMAZ HAL ALDIĞI ŞU GÜNLERDE ATATÜRKÜN TEK BAŞINA GÖSTERDİĞİ GAYRET VE ÇABAYI GÖSTEREBİLECEK MİLLİ MUTABAKAT YOLUYLA HER PARTİ İÇİNDE (HDP HARİÇ) KUVAYİ MİLLİYE RUHUNA SAHİP KİMSELERİN GAYRETLERİ ÖNEM ARZETMEKTEDİR. GÜN ATATÜRK VARİ GAYRET GÖSTERME GÜNÜDÜR, GÜN ERBAKAN VARİ AZİM GÖSTERME GÜNÜDÜR , GÜN AHMET AKGÜL VARİ KALEMİYLE KİTABIYLA TV PROĞRAMLARIYLA SOSYAL MEDYA İNTERNET ÇALIŞMALARIYLA BU HEDEFE KİTLENME VE UYANDIRMA GÜNÜDÜR İCRAAT GÜNÜDÜR…
NE MUTLU İNSANLIĞIN SAADETİ İÇİN YORULANLARA VE KATKI SUNANLARA!…

Fatih Türkyılmaz

Gerçekler bir bir suya dökülüyor
Maalesef ülkemizdeki insanların büyük bir kısmı, özellikle ve malesef Milli Görüş camiasının içinden de Atatürk’e Dinsiz, İslami çizgiden uzak v.b iftiralar atmışlardır. Ve Milli Çözüm işin hakikatine inerek topluma Atatürk’ün İslam Toplumlarının omuz omuza vererek daha güçlü bir yapıya sahip olabileceği görüşünü deklare etmiştir. Elhamdülillah…

Veysel

Milli Mücadele ve BOP
Bir tarafta mesafe hesabı gözetmeksizin, dünyanın neresinde bir mazlum ve mahzun halk var ise hepsine birden bağımsızlığı, kalkınmayı ve gelişimde işbirliğini teklif eden ve bunun için çalışan bir zihniyet var. Diğer tarafta ise yine mesafe hesabı gütmeden Mymmar’dan Libya’ya, Doğu Türkistan’dan Orta Afrikaya nerede bir mazlum, mağdur ve mahzun halk var ise hepsini zillete, uşaklığa ve nihayet yok olmaya teşvik eden zihniyet. İsimleri aralarındaki farkı en net biçimde ortaya koyuyor: Biri Milli Mücadeleci diğeri Büyük İsrail Projeci ve Büyük Ortadoğu Projeci !

Abdussamet Ç

İslam Birliği- Abdulhamid Han-Atatürk ve Erbakan
Öncelikle bu gerçekleri tarihe not düştüğü için Milli Çözüm Dergisini tebrik ediyorum.

OECD’ye İsraili üye yapan, İsraille normalleşme anlaşması yapan, İsraille ticareti kat kat artıran, israil ile Yahudi Lobilerinden madalyalar alan, Kabadayı ağzıyla ve diplomatik teamüllere uymayan bir dille Türkiye’yi azarlayan ABD ile BOP planında görev alan Gül ve Erdoğan gibiler Batı klüpçüdür. Zamanın zor şartlarında, savaş ortamlarında bunca İslam Ülkesi ile Abdulhamid gibi “Pan İslamizm”, herbir İslam ülkesinin sömüren Avrupa ülkelerine karşı bağımsız bir ülke konumuna gelmeleri için “İslam Ülkeleri Birliği” amaçlayan Atatürk ise gerçekten İslamcıdır. Bu gerçekler hem muhafazakar işbirlikçilerin hem de Atatürk’ü kullanan Kemalist kesimlerin uykusunu kaçırmaktaydı.

Abdulhamid Han, Atatürk ve Erbakan Hocamıza göre çözüm İslam Birliği’dir. Atatürk’ün yazıda anlatılan İslam Ülkeleri Birliği çabalarını öğrendiğimizde Rahmetli Erbakan Hocamızın şu sözü kulağımızda çınlıyor:
“Atatürk bugün yaşadaydı Milli Görüşçü olurdu.”

Mus ab

Hak ve Batılın mücadelesinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün Haktan taraf olduğuna bir kez daha şahit oluyoruz.
Ön yargısız bir yaklaşım için, “itiraz edilemez” ilmi yaklaşımla gerçekler bir kez daha farklı yönden ispat edilmiş. Atatürk’ün vatan perverliğinin yanında; İslam’a, Peygambere, İslam Birliğine, samimi Müslümanlara yaklaşımı, İslam’ın prensiplerine hassasiyeti, Batı uşaklığına aykırılığı, bağımsızlık ruhu gibi birçok temel konuda, Milli Çözüm, Türk Milletinin algısını olumsuz yönden, olumlu yöne doğru dönüşümünü başarmıştır. Bu yaklaşımın kıvılcımını çakan, ısrarla devam ettiren, karşı propagandalara ilmi cevabı geciktirmeden veren Milli Çözüm olmuştur ve bu dönüşümün sonunda Türkiye kazanmış, dış güçlerin bir kalesi düşmüştür. Çünkü bu yaklaşımdan; solcu, milliyetçi, sağcı, dini yaşamada hassa kesim, vatanını seven, İslam’a düşman olmayan, ilmi gerçeklere karşı inatçı tavır içerisinde olmayan her kişi-kesim için teşbihte hat olmasın mutlu son vardır. Buna rağmen bu gerçeklere düşmanlıkta inat edende, karşı cephede durmak isteyende; ya kuru bir cahillik ya körü körüne inat yada Atatürk’ün yanlış tanıtılması görevini alan Feto türevinde bir yapıdır.

Fatih Türkyılmaz

Gerçekler bir bir su yüzüne çıkıyor.
Maalesef ülkemizdeki insanların büyük bir kısmı, özellikle ve malesef Milli Görüş camiasının içinden de Atatürk’e Dinsiz, İslami çizgiden uzak v.b iftiralar atmışlardır. Ve Milli Çözüm işin hakikatine inerek topluma Atatürk’ün İslam Toplumlarının omuz omuza vererek daha güçlü bir yapıya sahip olabileceği görüşünü deklare etmiştir. Elhamdülillah…

Mücahit BACAK

Milli Kahramanların Vasiyeti
Bugün Atatürkün vasiyetini gündeme taşıyan Milli Çözüm Dergisi yine aynı duyarlılıkla Aziz Erbakan Hocamızın vasiyetini de gündeme taşımışlardı. İki makalenin ortak paydası bize gösteriyor ki hem ülkemizin hem de tüm islam ümmetinin birliği ve dirliği için mücadele eden milli kahramanlar etrafında siyon tasmalı hain güruhu öbeklenmiş, aynı şebeke tarafından vasiyetleri gizlenmiş ve fakat buna rağmen hem Atatürk hem de Aziz Erbakan hocamız içerisinde bulunduğu şartlara rağmen hem İslam Birliğinin oluşturulması, hem Ümmeti Muhammedın izzet ve şerefe kavuşturulması hususunda yapılabilecek çalışmaların en iyisini yapmış hem de kendilerinden sonra aynı azim heyecan ve sadakatle bu yolda mücadele edecek bir ekip bırakmışlardır. Biz inanıyoruz ki bugün bu mücadeleyi devam ettiren Milli Çözüm ekibidir. https://www.millicozum.com/mc/duyurular/erbakan-hocanin-gizlenen-vasiyeti-ve-ahmaklarin-vaziyeti

N. Gündüz

Gerçekler hiçbir zaman gizlenemez..
Siyasi ve askeri bir deha olan Mustafa Kemal Atatürk, milli bir siyaset adamı olarak günümüz Türkiye’sinin temelini atmıştır. Atatürk’ün siyasi kişiliği hiçbir yabancı ideoloji ve akıma dayanmamaktadır. Siyasi kişiliğinin kaynağı Türk milleti, Türk , İslam tarihi ve milli mücadele ruhudur. Türk milletinin kriz dönemlerine siyasi kişiliği ile damga vurmuş karizmatik bir liderdir.
Atatürk, gerçek anlamda milli bir siyaset adamıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse siyasi kişiliğinin temelinde de ” millilik” yatmaktadır.
Atatürk düşmanlarının öteden beri Atatürk’e saldırmak için kullandıkları en önemli yöntem, Atatürk’ün İslama karşı olduğu ve dindarlara baskı yaptığı şeklindeki yalanları durmadan tekrarlanmaktadır.
Atatürk’e bu iftiraları atanlar, genç nesilleri bu çirkin iftiralarla zehirlemişlerdir. İşin asıl şaşırtıcı tarafı, kendisini ”Atatürkçü” diye adlandıran bazı çevrelerin de Atatürk’ü yüceltmek adına onu İslam karşıtı olduğunu adlandırmış olmalarıdır. Yani, bir grup ” aşağılamak” için, bir başka grup ”yüçelmek” için Atatürk’ün İslama karşı olduğunu iddia etmiştir.
Atatürk Kurtuluş savaşı’ndan sonra da İran-Irak ve Afganistan gibi Müslüman ülkelerle Sadabat Paktı’nı kurarak, Hıristiyan haçlı saldırılarına karşı Müslüman ülkelerle birlikte hareket etmiştir. Makalede de belirtildiği üzere Atatürk, Müslüman ülkelerin liderleriyle de çok iyi ilişkiler geliştirmiştir.
Bugün iş başındaki siyasiler gibi” B.O.P” NİN EŞ BAŞKANLIĞINI yaparak İslam ülkelerinin parçalanmasına zemin hazırlamamıştır. Ama bu AKP ve R.T. Erdoğan kahraman oluyor…Atatürk İslam düşmanı el insaf…
İşte Milli Çözüm bu iftiraları çürütüp gerçek Atatürk’ün yaptığı çalışmaları belgeleri ile ortaya koymakla beraber iftira ve yalanlarını çürütmüştür.

A.Hakan

Taraf Seçmek
Türk devlet geleneği Osmanlı’dan sonra şartlar daha da zor olmasına rağmen Atatürk’le devam etmiş, İslam Birliği çalışmaları, Türkiye Cumhurıyetinin kurulma aşamasındaki zorluk döneminde bile kurulma gayreti güdülmüştür.
Bu günün yerli işbirlikçi iktidarları hala 80 sene önceki durumumuzu idrak edememiş, en ağır şartlarda kurulan, sınırları belli hale getirilen güzel vatanımızın bağımsızlık mücadelesi sağcı-solcu işbirlikçiler tarafından ifsada girişilmiş ve ülkemiz uydu devlet konumuna sürüklenmiştir.
Atatürk İslam birliğini kurma gayreti gütmüş, AKP iktidarı, Erbakan’ın temelini attığı D-8 oluşumunu baltalamıştı, yani Enver’lerin ,Menderes’lerin ideallerinin takipçisi olmuşlardı.
Yıllarca Milli Görüşün yani Milli Çözümün savunduğu ve belgeleriyle açıkladığı, Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı devlet ideallerini geliştirerek sürdürdüğü, ve şimdi Adil Bir düzen kurma gayretiyle Milli Görüş yani Milli Çözüm ideali olarak devam etmekteydi.. Osmanlıya, Atatürk’e, ve Erbakan’a yan bakan zihniyetler hala aynı merkezlerin kontrolünde olduğu açıkça görülmektedir. Atatürk’ün ve Erbakan’ın açıklanmayan vasiyetinin en önemli konularından biri de işte bu devlet geleneği olan İslam birliği projesi olduğu gözükmektedir. Evet Milliler İslam Birliğini gaye edinmiş, işbirlikçiler milli birliği dağıtıp yok etme gayesi gütmüşlerdir. Tarafların ayarı ve amacı böylece açığa çıkmış, ilahi imtihan herkese tarafını seçme fırsatı vermiştir.

Cengiz

İSLAM BİRLİĞİ BİR TERCİH DEĞİL BİR MECBURİYETTİR!Türkiye’nin ve İslam Aleminin Kurtuluşu Adil Bir Düzenin ve İslam Birliğinin Kurulmasına Bağlıdır! Bu Yapıldığında Tüm İnsanlığı Kurtaracak Yeni Adil Dünya Düzenini Kurmamızın Yolu Da Açılacaktır!. Rahmetli Atatürk askeri ve siyasi kabiliyetlerinin yanında siyonizmin ve emperyalizm oyunlarını son derece iyi biliyordu. Bundan dolayı da 2.Abdülhamit’in Sultan Vahdettin’in vb Osmanlı önde gelen yöneticilerinin dikkatini çekmiş ve kendisine Kurtuluş için Anadoluyu organize etmesi gibi stratejik ve hayati görevler verilmiştir! M.Kemal Atatürk -yazıda da görüldüğü gibi- anti emperyalist kimliği ile sadece Anadolu topraklarını değil tüm İslam Alemini işgallerden korumak istemiş ve bu yönde şartların elverdiği ölçüde büyük bir mücadele vermiştir!. Atatürk Batılı Devletlerin Siyonist ve Emperyalist hedeflere hizmet ettiğini çok iyi bildiğinden Kurtuluş Savaşı sonrası imzalanan Lozan antlaşmasının onlar açısından yeterli olmadığını onların asıl hedefinin SEVR’i uygulamak olduğunu ve bu hedefe ulaşmada Lozan’la verilen aranın bitirilip tekrar 2. Sevr’i uygulamak için harekete geçileceğini bunu yapmak için de içimizdeki işbirlikçini vb de kullanacaklarını ekonomimizi ele geçireceklerini vb ülkemizi Kurtuluş Savaş’ı dönemine tekrar getirmek istiyeceklerini ve böylesine zorluklu bir durumda vatanını bayrağını namusunu bağımsızlığı seven inançlı gençliğimizin şartlar ne olursa olsun ülkemizi içinde bulunduğu durumdan kurtarma görevlisi olduğunu vasiyet etmişlerdir! (Bknz Gençliğe Hitabe) Rahmetli Erbakan Hocamızın “Atatürk yaşasa idi Milli Görüşçü olurdu!” ifadeleri Atatürk’ün asıl hedef ve stratejilerini anlamak için anahtar hükmündedir!Atatürk “BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR!” demesine rağmen maalesef kendisinin vefatından sonra ortaya çıkarılan Kemalizm (Sahte Atatürkçülük) malesef hem tarihi kimliğimize düşmanlık etmiş hem de tam bağımsızlık ilkesine aykırı hareket edilmiştir. Bugün hem dini istismar eden yapılar hem de sahte Atatürkçüler ülkemizi adeta esir etmişlerdir. Kanunlarımı AB yapmakta Stratejilerimizi ABD RUSYA ÇİN belirlemekte adeta. Hem Rahmetli Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde hem Rahmetli Erbakan Hocamızın sözlerinde hem milletimiz hem idarecilerimiz tehlikelere karşı net olarak uyarılmaktadır! Samimiyet bu uyarıların dikkate alınmasını gerektirir ki bu bir tercih meselesi değil bir mecburiyettir! Ülkemiz de tam bağımsızlık bu tavsiyelerle – faizsiz üretim ekonomisisi Adil Düzen- böyle sağlanır!. İslam (Doğal olarak Türk-i Cumhuriyetler bu katagoridedir) Aleminin kurtuluşu da İSLAM BİRLİĞİ’ndedir! (D-8 Modeli çok güzel bir örnektir hayata geçirilmelidir) Bütün bu hakikatlere rağmen ülkemizi ve islam alemini yok etmek isteyen siyonist ve emperyalist güçlerle hareket etmek yok edilişimize imza atmaktır!.. Doğu Türkistan’daki din ve soy kardeşlerimizin kurtuluşu da Keşmir’deki şiddet ve baskıdan kurtuluş da Filistin’deki kardeşlerimizin kurtuluşu da ve diğer tüm coğrafyalardaki kardeşlerimizin kurtuluşu da ne AB kapısında beklemekle ne ABD’den medet beklemekle ne Rusya-Çin sarmalına teslim olmakla mümkün olmaz! Bunlarla kendilerini ve milleti oyalayanlar ve bile bile bunlara destek olanlar zulme uğrayan 150-200 milyon kardeşimizin veballerine ortaktırlar!. Yeni bir dünyayı kurmadığımız için 8 milyar insanlık aleminin uğradığı maddi manevi zulümlerin ortağıdırlar! “Yaşanabilir Bir Türkiye!” “Yeniden Büyük Türkiye!” ” Yeni Adil Bir Dünya!” hedeflerine hep birlikte yürülmeli, milletimizin alınterinin faize değil yine milletimize verildiği “ADİL BİR DÜZEN” biran evvel tesis edilmeli ve İslam Alemini işgallerden iç çatışmalardan yok edilişten koruyacak “İSLAM BİRLİĞİ” mutlaka tesis edilmelidir! Bu görev tarihe yön veren aziz milletimize düşmektedir! Bunu hedeflemeyen ve bunu gerçekleştirme potansiyeli taşımayan ve hatta Bop vb dış güçlerin projelerde yer alan Ab ABD Rusya Çin merkezli stratejilere giren siyasilere asla… Devamını oku

YORUMLAR

Son Yorumlar
14
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx