İşlenen Günahların İmanı Bozması
VE
AHLÂKI-VİCDANI YOZLAŞTIRMASI
Pek çok haksızlık ve ahlâksızlığın temelinde insanların; “Kendilerini seçilmiş ve cenneti peşinen garantilemiş” sayma düşüncesi vardır. Bu sapkın saplantıya kapılanlar, işledikleri kötülük ve zulüm gibi günahların kendilerine pek zarar vermeyeceğini, önceden işledikleri birçok hayırlı hizmet ve ibadetler nedeniyle… Veya enbiya, evliya ve şüheda çocukları-torunları olmaları sebebiyle ve onların şefaatiyle affedileceklerini sanmakta ve her türlü gizli günaha cesaret kazanmaktadır. Ve bu aslında, şeytanın insanı Allah ile aldatmasıdır.
“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve (şeytan gibi birtakım) aldatıcı(lar) da, (Kur’an’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi Allah ile aldatmasın. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın bir sahtekârlıktır.)” (Fâtır Suresi: 5)
“Biz seçkin kullarız ve her kötülüğü yapsak da, sonunda bağışlanacağız” saplantısı bir sapkınlıktır!
“Ona karşı ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık bulunuyormuş gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce ve “Onun asıl yorumu bize öğretildi, biz seçkin kimseleriz” dercesine) sırtını çevirip dönmektedir. Artık Sen ona acı bir azap ile müjde ver (ki başına gelecekleri görecektir).” (Lokman Suresi: 7)
“(Şeytani bir aldanışla) Dediler ki: ‘Sayılı günlerin dışında, (ahirette) ateş asla bize değmeyecektir.’ (Biz seçkin ve sevimli kullarız, nasipli ve kıymetli insanlarız, hangi günahı işlesek yine de bize azap edilmeyecektir.) De ki: ‘Allah katından bir ahit mi aldınız? -Ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı (yalan uydurup hiç) bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz (ve sapıtıyorsunuz)?’” (Bakara Suresi: 80)
Bu, onların: “(Biz seçilmiş ve sevgili kullarız, bu yüzden) Ateş bize (hafifletilmiş olarak) sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak” demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmesi sebebiyledir. [Not: Bunları asıl aldatan ve avutan şeytan vesvesesi ise; “Dünyalık makam ve menfaat için, bazı Tevrat hükümlerini -şimdi Kur’ani emirleri- terk etmemizde ve bazı günahları işlememizde, öyle korkulacak bir vebal yoktur. Çünkü bizim bu kötülüklerimize karşı, hayırlı hizmetlerimiz ve ibadetlerimiz de vardır. Bu nedenle cehennem ateşi ve ahiret azabı bize sayılı gün dışında asla dokunmaz” düşüncesidir.] (Âl-i İmrân Suresi: 24)
“Yahudi ve Hristiyanlar: (Hâşâ) ‘Biz Allah’ın çocuklarıyız ve O’nun sevdiği (kullarıyız)’ demektedirler. De ki: ‘Peki (öyle ise), ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azaplandırıyor? Hayır, siz (sadece) O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır. (Bütün hayat ve kâinat; Allah’ın yaratıp donattığı ve bunlarla bize sıfatlarını ve sanatını tanıttığı harika eserleridir. Herkes ve her şey Allah’ın nuruna ve huzuruna geri dönecektir.)’” (Maide Suresi: 18)
Sadece Yahudi ve Hristiyanlar değil, maalesef Müslümanların da pek çoğunda: “Biz zaten iman etmiş kimseleriz, Hz. Muhammed’in ümmetiyiz… Bu nedenle, bazı günahlarımız için geçici bir süre cehenneme girsek de, sonunda mutlaka çıkarılıp cennete gireceğiz!..” gibi yanlış ve yamuklaştırıcı bir düşünceye rastlanmaktadır. Oysa böyle bir garanti hiç kimseye sağlanmamıştır, zaten bu kanaat imtihan sırrına aykırıdır. Çünkü küçük sanılan ve sürekli tekrarlanan günahlar büyük günahlara cesaret kazandırmakta, büyük günahlar ise imanı karartmaktadır. Ve hele; faiz, fuhuş, kumar, Haçlı ortaklığı gibi büyük günahları işleyen iktidarları sevip desteklemek ise insanı hidayetten koparmaktadır.
Gaybi olarak (gözle görülmeden ama, eserleri ve alâmetleri ile kesin olarak varlığına inanılan) imani gerçeklerin mahiyet ve hakikatleri azalıp artmasa da, bunlara iman ve teslimiyet ayarları elbette çoğalıp azalacaktır. Bu nedenle insanların iman, itaat, itimat ve ittika dereceleri farklıdır. Bu yüzden “Amelsiz iman, çürümüş meyvesiz ağaç gibidir” benzetmesi yapılmıştır.
İmanın artması-azalması konusunda şu ayetler dikkatle okunmalıdır:
“(Böylece) O (Allah CC) imanlarını bir kat daha arttırsınlar diye mü’minlerin kalplerine sükûnet (huzur, itminan ve emniyet) indirdi (ve indirecektir). Göklerin ve yerin orduları (elbette) Allah’ındır. Allah (CC) her şeyi (nasıl yapacağını en iyi) Bilendir; Hüküm ve Hikmet sahibidir.” (Fetih Suresi: 4)
“Biz Sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Onlar hakikaten Rablerine iman etmiş gençler takımıydı (dinleri ve davaları için zalim düzene uymayıp kaçmışlardı) ve Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.” (Kehf Suresi: 13)
“Allah, (aklı ve vicdanıyla, Hakka ve hayra yönelip) hidayet bulanların hidayetini arttırır. (İslamiyet’i kabul edenlerin ve gereğini yerine getirenlerin ise hidayet ve feraseti çoğalır.) Sürekli ve kalıcı olan salih davranışlar, Rabbinin katında sevap bakımından daha yararlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.” (Meryem Suresi: 76)
“Hidayeti bulmuş olanlara gelince; (Allah onların) hidayetlerini arttırmış ve takvalarını verip (kendilerini imani huzur ve olgunluğa ulaştırmıştır).” (Muhammed Suresi: 17)
“Biz o ateşin görevli memurlarını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki; kendilerine kitap verilenler, şüpheden kurtulup kesin ve yakîn bilgiye varsın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: ‘Allah, bu (gereksiz) örnekle neyi anlatmak istiyor ki?’ İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin (çok farklı hizmetlerle görevli milyarlarca manevi-melek-enerji) ordularını Kendisinden başka (hiç kimsenin) bilip (kavraması imkânsızdır). Bu (anlattıklarımız) ise, beşer (insan) için sadece bir zikir (öğüt ve hatırlatmadır).” (Müddessir Suresi: 31)
“(Herhangi) Bir sure indirildiği (çeşitli konularla ilgili, Allah’ın ayetleri hatırlatılıp delil gösterildiği) zaman, (muhterem ve müttaki geçinen fasık ve münafıkların) bir kısmı (mü’minlerle ve sadık dava ehliyle alay ederek): ‘Bu (sure ve ayetler) sizlerin hanginizin imanını artırdı? (Siz dünyanın realitelerini bırakıp bu ayetlerle mi kendinizi avutuyorsunuz!?)’ derler. İman edenlere gelince; (evet Kur’ani sureler ve ayetler) onların imanını (iz’an ve irfanlarını) ziyadeleştirir. Ve onlar (bu İlahi gerçeklerle) müjdelenip sevinirler (umutlanarak ferahlık hissetmektedirler).” (Tevbe Suresi: 124)
“(Sadık ve sağlam mü’minler) Öyle kimselerdir ki; bir kısım (korkak ve münafık) insanlar (onlara gelip), ‘Gerçekten (kuvvetli ve tehlikeli düşman olan) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha, onlardan korkun (ve kendileriyle uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız imkânsızdır.)’ dediklerinde, bu (tehdit ve teklifler o mü’min ve mücahitlerin) imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmıştır; çünkü onlar:) ‘Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar veremeyecektir)’ diyerek (dik duran sadıklardır).” (Âl-i İmrân Suresi: 173)
“(Sadık ve sağlam) Mü’minler ise (düşman) birliklerini gördükleri zaman (korkuya kapılmadan) dediler ki: ‘Bu, Allah’ın ve Resulü’nün bize va’ad ettiği (ve haber verdiği) şeydir (zalim ve güçlü saldırganları yenmek için bize manevi yardım edilecektir); Allah ve Resulü doğru söylemiştir.’ Ve (bu tehdit ve tehlikeler) sadece onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırmaktan (başka sonuç doğurmayacaktır).” (Ahzab Suresi: 22)
Bir hadis-i şerifte: “Zina eden kimse, zina ettiği vakitte iman kendisinden sıyrılıp ayrılır, mü’min olarak zina etmez” buyurmaktadır.
“(Gerçek) Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürpererek (Kur’an’ın hükmüne yönelir, hesabı ve azabı düşünüp kendilerine çekidüzen verirler). O’nun ayetleri kendilerine okunduğunda (bu) onların imanlarını arttırıverir ve yalnızca Rablerine tevekkül (ve teslimiyet) gösterip (her işlerinde Allah’a güvenirler).’ ‘Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (severek ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek) infak ederler. (Mallarını hayırda ve Hakk yolunda harcayıverirler.)’ ‘İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, (manevi huzur ve makamlar, ayrıca günahlarından) bağışlanma, üstün (ve sürekli) bir rızık vardır.’” (Enfâl Suresi: 2, 3, 4)
“Allah sizin imanınızı (ve onun gereği olarak yaptığınız namaz, zekât ve cihadınızı) boşa çıkaracak değildir” (Bakara Suresi: 143)
Resulüllah’a amellerin en faziletlisi nedir? diye sorulunca, “(Kur’an’ın ve Resulüllah’ın özetlediği şekilde) Allah’a iman (ve itaat)dır” buyurdular. Sonra hangisidir? diye sorulunca: “Allah yolunda cihattır” buyurdular.[1] Çünkü salih ameller, İslami ve insani gayretler imanın gıdası ve muhafazasıdır.
Erbakan Hocamızın Manevi Uyarıları:
…Bütün bunları yaparken elbette son derece dikkatli olmamız gereken başka şeyler de vardır!
Biirrr; haramlardan uzak duracaksınız! Şunu bilin ki, haramın en zoru başıdır. Çünkü bozulmamış bir vicdan, Allah’ın yasakladığı bir haramı işlerken insanı sıkıştırır ve ruhi bir huzursuzluk yaşanır. Ama sonra tekrarlandıkça haramlar kolaylaşır, sonra sıradanlaşır, sonra alışılır, sonra tatlanır, sonrasında ise kalbe yerleşip kalır… Sonra, daha sonra; maalesef kalp başka başka haramları arayıp bulmaya ve şeytan gibi haramlardan hoşlanmaya ve gıdalanmaya başlayacaktır!?
Dua ederken bütüün enerji noktalarımızı açtık, haramlardan da uzak durduk, sonra? Bakınız, tam şifa için başka nelere dikkat etmelisiniz? Sizi yiyip bitirecek şeylerden uzak duracaksınız! Nedir bunlar? Bakınız, bu söyleyeceğimi net bir şekilde ve eksiksiz not ediniz; Şu yedi şey insanı yiyip bitirir, tüketir:
1- İnsanları ve hele yakınlarını ve dava dostlarını kıskanmak…
2- Gereksiz şeyleri çok düşünüp kafa yormak…
3- Kendini başkalarıyla kıyaslamak…
4- Olmadığı biri gibi görünmeye çalışmak…
5- Bir şeye araştırıp anlamadan, şuursuz şekilde ve körü körüne bağlanmak…
6- Uygunsuz ve olumsuz tavırlar sergileyen, enerjinizi ve inancınızı sömüren insanlarla oturup kalkmak…
7- Sürekli geçmişi ve geleceği düşünerek bugünü yaşayamamak, ömür sermayenizi ve enerjinizi boşa harcamak… Burası da anlaşıldı mı? O halde kendinize bedenen ve ruhen iyi gelecek bu reçeteleri es geçmeye ve önemsiz görmeye kalkmayın! Uyanan, uyuyanı uyandırıp aktarsın. Öyle ki, çaresizlikten, gailesizlikten ve bitkinlikten, ve Şeytanın oyununa gelip sürekli uyku moduna geçmiş hiçbir kardeşim kalmasın! Haydin, ‘Bismillah’ deyip deriin uykularınızdan artık uyanın!… Çünkü bakın; yıllardır başucunuzda uyanmanızı bekliyoruz, haydi toparlanın!..” buyurdular. O esnada uyandım.
Meşhur bir tarikatta şeyhlerinin vefatı sonrasında, Din ve hizmet sevdası değil, post kavgası başlamıştı. Şeyhin yeğeni, rakip gördükleri kişiyi: “Şeyhliğe kalkışırsan, karı-kız kasetlerini patlatırız!” diye uyarmıştı!
Bu çıkışın anlamı: “Bizim istismar saltanatımıza ortak olmaya kalkışırsan, elimizdeki ahlâksız kasetlerini yayınlar ve seni rezil etmekten sakınmayız. Ama bize tâbi olur işimizi kolaylaştırsan seni rahat bırakırız!” mesajıydı. Yani bu adamlara göre, Allah’ın rızası, Dinin hatırı, Ümmetin huzuru ve rahatı değil, kendi sömürü saltanatları esastı!..
Nakşibendi tarikatına bağlı meşhur bir cemaatin şeyhi, 23 Haziran’da ölüp bu dünyadan ayrılmıştı. Bu zatın ardından tarikatta ‘post’ kavgası yoğunlaşmıştı. Cemaatin en tanınan tiplerinden biri olan şarlatan vaiz; cemaat içinde engellendiğini belirtip, “Efendi hazretlerimizin cenazesine bir bardak su dökmek şerefini bile çok gördüler!..” diye sızlanmıştı.
‘Ülkeler arası uçkur maceralarını açıklarız!..’
Bunun üzerine kendisine tarikatın içinden sert yanıtlar başlamıştı. Kökler Derneği isimli bir YouTube hesabından düzenli yayın yapan şeyh efendinin yeğeni çok ağır iddialarla saldırmıştı.
Bu kişi: “(Filanca kişinin) ülkeler arası maceraları. Filmin kendisini daha piyasaya sürmedik. Bunlar daha fragman” diyerek başlayan bu şahıs, 4 saatlik videoda “(Karı-kız maceralarına ve uçkur ayıplarına) Endonezya’dan başlayalım mı? Mısır, Lübnan, İran… Film ortaya çıktığında bütün şalterlerin atacak zaten.” ifadelerini kullanmıştı…
‘Erkeksen şeyhliğini ilan et, gör başına ne işler açarız!’
“Erkeksen şeyhliğini ilan et. Çok meraklısın çünkü. İlan et de kasetlerini patlatalım. Hadi buyur (da alnını karışlayalım.) 2009 yılında efendi hazretleri hayattayken kime biat ettin? Tarikat icazetini kimden aldın? Bunun cevabını da kasetlerle ortaya koyacağız…
Şimdi ağlayıp sızlanıyorsun; ‘Cenazede bana bir bakraç su döktürmediler’ diye. O bakracın da bir karşılığı var, onu da anlatacağım. Sen cenazeye su dökmeye Show TV’yle geleceksin. Seninle mi uğraşacaktık? Basit bir derse giriyorsun külliyede, bakıyoruz, Show TV yine orada. (Sen takva değil şov adamısın!)… Bekle, bütün pislikler ortaya dökülüyor, (herkes ne mal olduğunu anlayacak!)
Yeğen Efendi şunları da açıklamıştı:
Endonezya’daki şeyhin sana getirdiklerini sen mi açıklarsın, biz mi açıklayalım? Ve (ona) ne kadar (para) verdin? Sende (zekât ve sadaka parası) çoktur. Endonezya’dan getirttiklerini kimin evinde misafir ettiğini de açıkla! Nisa taifesinden (karşı cins) olan bu misafirleri birkaç ay sonra Endonezya’ya geri gönderdiğini de biliyoruz… Senin cemaatin artık İsmailağa değil. Ahmet Hakan abin bile her şeyi yazmış… Kahire’nin pavyon sokaklarında ne yaptın? Kahire’de aradığını bulamayınca Lübnan’a gittiğini de biliyorum. Mahkemedeki fareni de yakaladık. Sen kendini çok uyanık sanıyorsun ama öyle değil o işler. Sen bittin, kendi kendini bitirdin… Evet, (senin adın, sanın) artık bitiktir, perttir…”
Evet, önceden de belirttik… Bu sözde tasavvuf ve takva erbabı… Bu güya ilim ve irfan adamları, bakın ki birbirlerini hangi marifet ve meziyetleriyle suçlamakta ve kendilerine tâbi olmak karşılığında hangi rüşvetleri sunmaktalardı!.. Hakkında kadınlarla kaset iddiaları konuşulan şahıs ise: “Bende bir sır var, birilerinin bana işi düşecek!” diye kendini savunmaktaydı. Bu bize “tencere dibin kara!..” deyimini hatırlatmıştı… Oysa haramlardan ve haksızlıktan sakınan… İnsanlara hep faydalı olmaya çalışan ve temel insan haklarına saygılı davranan… Bütün yaratılanları Yüce Yaratandan ötürü sevip sahip çıkan. Ve Cenab-ı Hakka daima hürmetkâr ve itaatkâr olan kullar, Allah’ın rızasına ve insanların hayır duasına ulaşırlardı. Ve işte TARİKAT; aslında insanları bu şuur ve huzur iklimine kavuşturan ve Müslümanlara sorumluluk duygusu aşılayan manevi eğitim ocaklarıydı… Yani tasavvuf, insanı yeryüzünde “Allah’ın Halifesi” makamına ve Hz. Peygamberimizin “İnsan-ı Kâmil” mirasına yaklaştırırdı. Ama böylesi istismar ve suiistimal durumları ise, Dinin özünü bozmaktan ve toplumu yozlaştırmaktan başka sonuçlar doğurmazdı.
Şimdi, artık şu soruları sormak hakkımızdı:
Eğer bu itham ve iddialar yalan ise, bu çok büyük bir iftiraydı. Yok, eğer bunlar doğru ise, garibanların hakkı olan zekât ve sadaka paralarını, özel ısmarlanmış ve kiralanmış karı-kızlara harcayan, bu zina günahına da “muta” kılıfı saran… Güya ilim ve takva ehli geçinmesine rağmen şehvetinin ve uçkuruna esaretin peşinde ülke ülke dolaşan bir adamı, neden bugüne kadar yıllardır topluma ve camianıza deşifre edip mel’anetine ve rezaletlerine engel olmadınız da, şimdi Şeyhlik saltanatı ve Post kavgası yüzünden gizli ve kirli sırlarını açığa vurmaktasınız? En tepedekileri bile, bu akla ve ahlâka sahip bir hareketten; Millete, İslamiyet’e ve Ümmete hayır geleceğini ummak nasıl bir gaflet ve saflıktır?.. Bu noktadan sonra: “Gizli kötülükleri açığa vurmayın!” diyen zavallılara ise şunları hatırlatalım: Sosyal medyada ve milyonların haberdar olduğu bir ortamda, bu rezaletler artık “gizli sır” olmaktan çıkmıştır ve İmamı Gazali’ye göre bu fasıkları topluma tanıtmak farzdır.
Evet, bu çirkin iddiaların sahibi; bu videodaki açıklamalarının fragman olduğunu, henüz filmin başlamadığını vurgulamıştı. Kim bilir daha ne rezaletler kusulacak, fazilet ehli sanılanların ne mel’anetleri ortaya çıkacaktı?!
Resmi değil, fahri vaazlarıyla ve televizyon konuşmalarıyla tanınan kişinin, Endonezya’dan kadın misafirleri geldiğini öne süren Yeğen Efendi, bu rezaletlere aracı olan kişinin adını verip bunun ayrıntılarını anlatacaklarını da açıklamıştı.
Bu açıklamalar üzerine OdaTV’ye konuşan malum vaiz, bu açıklamaları ciddiye almadığını belirterek, “Mahmut Efendi’nin cenazesinde mehdi oradaymış, namaz kılmışmış… İşte efendim Mahmut Efendi tabuttan bile teveccüh buyurmuşlarmış… Tayyip Bey sessiz duruma düşüp donakalmışmış…” mealinde şeyler söyleyen bir kişiyi ben ciddiye almıyorum, muhatap almıyorum” şeklinde çıkışmıştı.
Hakkındaki kaset iddialarının, kendisinin Vehhabi tehlikesi konusunda uyarılarda bulunmasından sonra başladığını… FETÖ’cü olduğu bilinen hesapların da devreye sokulacağını… Kaset konusunu gündeme getiren kişinin; İBDA-C terör örgütü üyeliğinden ceza aldığını… Bu şahsın İBDA-C’nin lideri Salih Mirzabeyoğlu ile 1998 yılında Tuzla’da yakalandığını hatırlatmıştı…
Mücahit mü’minler olarak, her konuda İstikamet ve Himmet ehli olmalıyız!
İstikamet; her konuda ve her koşulda, Allah’ın Kur’an’da emrettiği ve Resulüllah’ın öğretip gösterdiği tavrı ve tarzı esas almak ve buna uygun yaşamaktır.
Himmet ise; sadık mü’minlerin bir musibetten kurtulması veya zafere ulaşması için, akli temennilerini ve kalbi yeteneklerini yoğunlaştırıp, Allah’ın izniyle üstün ve etkin bir ruhani enerji oluşturarak, dua makamında Cenab-ı Hakka sığınmaktır ki, böylesi safi gönüllerin samimi arzuları genellikle kabul buyrulmaktadır.
Bu durum, bir nevi, Allah’ın iradesi ve inayetiyle, eşyayı ve olayları etkileyip tesir ve teshir altına almaktır.
Cenab-ı Hak zaten Câsiye Suresi 13. ayetinde: “Kendinden (bir nimet olarak), göklerde ve yerde olanların tümüne (Allah) sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten (sayısız) ayetler (ve alâmetler bulunmaktadır)” buyurmaktadır. Bu ayette geçen “Musahhar Kılmak”; “Sizin emrinize ve istifadenize amade kıldı ve teshiriniz-tesiriniz altına almayı kolaylaştırdı” anlamını da barındırmaktadır. Ayrıca İbrahim 32-33, Lokman 20. ayetleri de bu gerçeği açıklamaktadır. Özellikle Hz. Süleyman’a verilen “Tabiat olaylarını etki altına alma, emrine musahhar kılma” mucizesi oldukça anlamlıdır.
“Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik. Saatte yaklaşık 800 km. hızla yol alan, kendisini ve askerlerini taşıyan yelkenli ahşap gemi benzeri bir hava aracı teknolojisini ona verdik); erimiş bakır madenini de ona sel gibi akıtıp (katran ve maden kaynaklarından istediği gibi istifade ettirdik). Onun eli altında Rabbinin izniyle (çetin ve çeşitli) işler gören bir kısım cinnler de vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından (lazer cinsi yakıcı ışın tuzağından) tattırırdık.” (Sebe’ Suresi: 12)
“Süleyman için de; fırtına biçiminde esen rüzgârı (ona boyun eğdirdik) ki, (Hz. Süleyman’ın) kendi emriyle, (uçak benzeri gemi gibi bir araca binip, etbaıyla birlikte) içinde bereketler kıldığımız (istediği) yere doğru (havada) akıp giderdi. Biz her şeyi (hakkıyla) Bilenleriz.” (Enbiya Suresi: 81)
Asla unutmayalım ki, Peygamberlere mucize cinsinden verilen olağanüstü etkiler ve yetkiler, ümmetin velilerine ve sadık mü’minlere Velayet ve Keramet olarak lütfedildiği hususunda ulemanın ittifakı vardır ve işte “Himmet” bu Rabbani iltifatın açığa çıkmasıdır.
Halis, salih ve arif mü’minlerin, cihat ve itaat ehli kimselerin; zihinlerinde ve gönüllerindeki samimi istek ve hislerin ve Allah’a yönelik tam teslimiyetin sonunda oluşan dua ve temenni makamındaki ruhani enerjinin yüksek ve gerçek bir sinerjiye dönüşerek, çok hayırlı ve başarılı sonuçlara vesile oldukları, milyonlarca kere ispatlanmıştır.
Ve hele, sayıca çok az da olsalar, itaat, sebat ve cihat üzerinde sağlam duran sadık bir topluluğun, kutlu bir hedefe yönelik ortak dilek ve temennilerinden oluşan HİMMET=Ruhani enerjinin, çok daha çabuk ve büyük neticelerin zuhuruna yol açtığı, hem Kur’ani hem tarihi bir vakıadır. Kaldı ki, doğal ve normal bilinen olaylar gibi, olağanüstü durumlar ve mucizevi-kerametli oluşumlar bile Levh-i Mahfuz’da kayıtlıdır ve Ezeli Takdir planındadır. Zaten bizzat Allah’ın takdir buyurması ve yaratması sonucu meydana çıkan sonuçların, bir kısmının sevdiği ve seçtiği kulların eliyle zuhuratı, onları şereflendirmek ve sevindirmek amaçlıdır.
[1] (Sahih-i Müslim Şerhi el-Minhac, İmam Nevevi 248 Nolu Hadis)
Ümitsizlik Şeytandandır
“(Sadık ve sağlam) Mü’minler ise (düşman) birliklerini gördükleri zaman (korkuya kapılmadan) dediler ki: ‘Bu, Allah’ın ve Resulü’nün bize va’ad ettiği (ve haber verdiği) şeydir (zalim ve güçlü saldırganları yenmek için bize manevi yardım edilecektir); Allah ve Resulü doğru söylemiştir.’ Ve (bu tehdit ve tehlikeler) sadece onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırmaktan (başka sonuç doğurmayacaktır).” (Ahzab Suresi: 22)
Cihat
Aziz Erbakan Hocamız: ” Hangi cemaatten, hangi tarikatten, hangi mezhepten olursan ol; Adil düzen için, İslam birliği için, İslam’ın hakimiyeti için çalışmıyorsan beş para etmezsin!” buyurmuşlardı. İşte yapılan onca iyi görünümlü ama kof işin boşa çıkmasındaki sır buydu. Cihat yoksa, Hak nizam kurulsun diye gayret yoksa beş para etmiyorsun! Hatta takındığın sahte tavırlar da ne kadar süslü olursa o kadar rezil oluyorsun. Rabbimiz, yolunda cihat eden aziz kullarının arasına katsın bizi. Amin.
Toplumun aynası
Vicdan temizlemek için kullanılan müritler tarafından kullanılan bu cemaatler aslında toplum olarak nereye gittiğimizin yansımasıdır.Dini namaz kılmak, zekat vermekten ibaret sananlar zulüm ve işkence altında ki mazlumlara kulak tıkayanlar, adil bir düzen için çaba harcamayanların elbette ki kendilerini iyi hissetmek bende müslümanım görevlerimi yerine getiriyorum diyerek medet umdukları bu kapılar böyle olacaktır.
‘Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir.
“(Sadık ve sağlam mü’minler) Öyle kimselerdir ki; bir kısım (korkak ve münafık) insanlar (onlara gelip), ‘Gerçekten (kuvvetli ve tehlikeli düşman olan) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha, onlardan korkun (ve kendileriyle uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız imkânsızdır.)’ dediklerinde, bu (tehdit ve teklifler o mü’min ve mücahitlerin) imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmıştır; çünkü onlar:) ‘Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar veremeyecektir)’ diyerek (dik duran sadıklardır).” (Âl-i İmrân Suresi: 173)
“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve (şeytan gibi birtakım) aldatıcı(lar) da, (Kur’an’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi Allah ile aldatmasın. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın bir sahtekârlıktır.)” (Fâtır Suresi: 5)
Ya Rabbi! İmanlarımızı kurtarmadan canlarımızı alma. Kardeşliğimiz pekişmeden canlarımızı alma. Feth-i Mübin gerçekleşmeden ve bu uğurda samimi çaba sarf etmeden canlarımızı alma.
[b]“(Gerçek) Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürpererek (Kur’an’ın hükmüne yönelir, hesabı ve azabı düşünüp kendilerine çekidüzen verirler). O’nun ayetleri kendilerine okunduğunda (bu) onların imanlarını arttırıverir ve yalnızca Rablerine tevekkül (ve teslimiyet) gösterip (her işlerinde Allah’a güvenirler).’ ‘Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (severek ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek) infak ederler. (Mallarını hayırda ve Hakk yolunda harcayıverirler.)’ ‘İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, (manevi huzur ve makamlar, ayrıca günahlarından) bağışlanma, üstün (ve sürekli) bir rızık vardır.’” (Enfâl Suresi: 2, 3, 4)[/b]
Allah ile Aldatan aldatıcılar…
İnsanlık tarihi boyunca egemen statükoları ayakta tutmak ve egemenlerin iktidarlarını sürekli kılmak için kitlelerin desteğini almak amacıyla uydurulan statüko dinleri ya da Kur’an’ın “atalar dini” olarak nitelendirdiği dinler, hep Allah’ın dini olarak sunulmuştur. Çünkü insanları ikna etmenin en etkili yolu budur. Şeytan ve dostları da bunu bildikleri için, hep egemenlerin rant, güç ve iktidarlarına zarar vermeyecek dinler oluşturup Hak ile bâtılın karışımından oluşan bu dinin Hak din olduğunu iddia etmişlerdir. İşte bu “statüko dini” ya da “atalar dini” üreticileri ve bilinçli destekçileri ile bu dinin halk nezdinde meşruiyet kazanması için bilinçli olarak katkı sunanların hepsi şeytanın velisi ve hizbi olmuş ve insanları kasıtlı olarak “Allah ile aldatan” aldatıcılar hüviyetini kazanmışlardır.
Salih ameller, İslami ve insani gayretler imanın gıdası ve muhafazasıdır.
“Allah-u Teâlâ Hz. her yüzyılın başında bu dini ikame edecek birini bahşeder.” Hadis-i Kutsi’ sinin gereğini yerine getirmeye yönelik yani Rabbimizin her yüzyılın başında bu dini ikame edecek kişiyi arayıp bulmamızı ve O’na tâbi ve taraf olmamızın ne derece gereklilik olduğunu anlıyoruz bu makaleden. Makale de elbette birçok gerçekler hatırlatılmış…
Günümüzde yüzlerce tarikat cemaat vakıf dernek sivil toplum kuruluşları olduğu ve özellikle tarikatlerin cemaatlerin dini kurum ve kuruluşların içlerinin manen boşaltıldığı, hatta ve hatta cıa mossad ajanlarıyla doldurulduğunu anlıyoruz. Çünkü insanlığın maddi ve manevi yozlaştırılmasına önayak olan Siyonizm ve İşbirlikçileri , İslam’ı yok edemeyeceklerini çok iyi kavradıkları için, bari yok edemiyoruz İslam’ı bozma yöntemini uygulayalım dedikleri aşikar olmakta… Çok ehli takva bilinen nice mürşid şeyh molla medrese hocası kimselerin , malesef insanlığı hayal kırıklığına uğratacak düzeyde düşünce ve fiillerle meşgul olduğunu görmekteyiz…. Tabi bu gerçeklere yıllardır parmak basan Aziz Erbakan Hocamız başta olmak üzere , Milli Çözüm ve Üstad Ahmet Akgül Hocamız defaatle bu gerçeklerin üzerinde durmuşlardır durmaya da devam etmektedir… Zaten bu hususu tescilleyen şu gerçek vardır: Farkında mısınız onca tarikat cemaat dernek vakıf sivil toplum kuruluşları olduğu halde, insanlığı madden ve manen ezen sömüren şu Kapitalist Sistemin yerine , insanlığa madden ve manen saadet verecek şöyle bir proje hazırladık gelin bu projeyi uygulamaya – faizci kapitalist sistemden de çıkmaya geçelim diyen bir tane hareket bir tane grup birtane akademisyen bir tane İslam Alimi makesef çıkmadı çıkmayacak da… Ama çok şükür ki Aziz Erbakan Hocamız önclüğünde hazırlanan ve Üstad Ahmet Akgül Hocamız tarafından da hem sahiplenilen hem de içeriğini genişletip açıklayan ve kitap haline getiren TEK KİŞİDİR… İşte Asrımızın insanlık Aleminin SAHİBİ diyebileceğimiz proje ve bu projeyi inşaallah uygulamaya yürütmeye geçirecek olan Üstad Ahmet Hocamıza ve Milli Çözüm Zihniyetine minnettarız…
Erbakan Hocamızdan Uyarılar
Dua ederken bütüün enerji noktalarımızı açtık, haramlardan da uzak durduk, sonra? Bakınız, tam şifa için başka nelere dikkat etmelisiniz? Sizi yiyip bitirecek şeylerden uzak duracaksınız! Nedir bunlar? Bakınız, bu söyleyeceğimi net bir şekilde ve eksiksiz not ediniz; Şu yedi şey insanı yiyip bitirir, tüketir:
1- İnsanları ve hele yakınlarını ve dava dostlarını kıskanmak…
2- Gereksiz şeyleri çok düşünüp kafa yormak…
3- Kendini başkalarıyla kıyaslamak…
4- Olmadığı biri gibi görünmeye çalışmak…
5- Bir şeye araştırıp anlamadan, şuursuz şekilde ve körü körüne bağlanmak…
6- Uygunsuz ve olumsuz tavırlar sergileyen, enerjinizi ve inancınızı sömüren insanlarla oturup kalkmak…
7- Sürekli geçmişi ve geleceği düşünerek bugünü yaşayamamak, ömür sermayenizi ve enerjinizi boşa harcamak… Burası da anlaşıldı mı? O halde kendinize bedenen ve ruhen iyi gelecek bu reçeteleri es geçmeye ve önemsiz görmeye kalkmayın! Uyanan, uyuyanı uyandırıp aktarsın. Öyle ki, çaresizlikten, gailesizlikten ve bitkinlikten, ve Şeytanın oyununa gelip sürekli uyku moduna geçmiş hiçbir kardeşim kalmasın! Haydin, ‘Bismillah’ deyip deriin uykularınızdan artık uyanın!… Çünkü bakın; yıllardır başucunuzda uyanmanızı bekliyoruz, haydi toparlanın!..” buyurdular.Rabbim ders alanlardan etsin.Amin..
AKP Türkiye’si
Bunlar’ın şeyhi Erbakan Hocanın izinden ayrılmayın dediği halde oylarını AKP’ye atmışlardı. Sonrada ne yapalım CHP mi gelsin dediler. Maalesef siyonistlerin çalışmaları sonucu düzgün tarikat parmakla gösterilecek kadar azaldı.
Bunların yetiştirdiği sahte şeyhler TV kanallarında sünneti gereksiz görüyor ve haklarında hiç bir işlem yapılmıyor. İnsanları dinden soğutan sahte tarikatlar ve hükümet maalesef insanları Allah ile aldatmakta..
Özellikle Mehdi konusunu çarpıtan bu şeref yoksunu insanlar Müslümanların umudunu kaybetmesini istesede zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
DÜNYA HAYATINDAN AHİRET HAYATINA TAŞINAN DOSYALARIMIZ.
Yazıyı okuyunca nasıl bir
Kul olmamız gerektiğini açık bir şekilde anlamaktayım.Bizi bekleyen tehlikeler şeytanın aldatma metodları açık ve net.
Bizlere bizleri sorguyalatıyor adeta.
Kimimiz şan şöhret
Kimimiz koltuk
Kimimiz makam mevki
Kimimiz itibar saygınlık
Kimimiz hacılık hocalık şıhlık
Kimimiz hakkın hakim olması için çalışması
Her insanın kendi kişiliğine göre dünyadan beklentileri ve bu uğurda yaptığı hırslar gaye ve amaç
İçeren çalışmalar.
Peki ahirete gidince elimizde hangi dosyalar hazırlanmış olacak ?
Hakkın hakimiyeti için çalışılmış dosyamı?
Batılın hakimiyeti için bilinçli veya bilinçsizce hazırlanmış dosyamı ?
Dua ederken bütüün enerji noktalarımızı açtık, haramlardan da uzak durduk, sonra? Bakınız, tam şifa için başka nelere dikkat etmelisiniz? Sizi yiyip bitirecek şeylerden uzak duracaksınız! Nedir bunlar? Bakınız, bu söyleyeceğimi net bir şekilde ve eksiksiz not ediniz; Şu yedi şey insanı yiyip bitirir, tüketir:
1- İnsanları ve hele yakınlarını ve dava dostlarını kıskanmak…
2- Gereksiz şeyleri çok düşünüp kafa yormak…
3- Kendini başkalarıyla kıyaslamak…
4- Olmadığı biri gibi görünmeye çalışmak…
5- Bir şeye araştırıp anlamadan, şuursuz şekilde ve körü körüne bağlanmak…
6- Uygunsuz ve olumsuz tavırlar sergileyen, enerjinizi ve inancınızı sömüren insanlarla oturup kalkmak…
7- Sürekli geçmişi ve geleceği düşünerek bugünü yaşayamamak, ömür sermayenizi ve enerjinizi boşa harcamak… Burası da anlaşıldı mı? O halde kendinize bedenen ve ruhen iyi gelecek bu reçeteleri es geçmeye ve önemsiz görmeye kalkmayın! Uyanan, uyuyanı uyandırıp aktarsın. Öyle ki, çaresizlikten, gailesizlikten ve bitkinlikten, ve Şeytanın oyununa gelip sürekli uyku moduna geçmiş hiçbir kardeşim kalmasın! Haydin, ‘Bismillah’ deyip deriin uykularınızdan artık uyanın!… Çünkü bakın; yıllardır başucunuzda uyanmanızı bekliyoruz, haydi toparlanın!..” buyurdular.
Mücahit mü’minler olarak, her konuda İstikamet ve Himmet ehli olmalıyız!
İstikamet; her konuda ve her koşulda, Allah’ın Kur’an’da emrettiği ve Resulüllah’ın öğretip gösterdiği tavrı ve tarzı esas almak ve buna uygun yaşamaktır.
Himmet ise; sadık mü’minlerin bir musibetten kurtulması veya zafere ulaşması için, akli temennilerini ve kalbi yeteneklerini yoğunlaştırıp, Allah’ın izniyle üstün ve etkin bir ruhani enerji oluşturarak, dua makamında Cenab-ı Hakka sığınmaktır ki, böylesi safi gönüllerin samimi arzuları genellikle kabul buyrulmaktadır.
Bu durum, bir nevi, Allah’ın iradesi ve inayetiyle, eşyayı ve olayları etkileyip tesir ve teshir altına almaktır.
Allah, (aklı ve vicdanıyla, Hakka ve hayra yönelip) hidayet bulanların hidayetini arttırır…
“Gaybi olarak (gözle görülmeden ama, eserleri ve alâmetleri ile kesin olarak varlığına inanılan) imani gerçeklerin mahiyet ve hakikatleri azalıp artmasa da, bunlara iman ve teslimiyet ayarları elbette çoğalıp azalacaktır. Bu nedenle insanların iman, itaat, itimat ve ittika dereceleri farklıdır. Bu yüzden “Amelsiz iman, çürümüş meyvesiz ağaç gibidir” benzetmesi yapılmıştır.
“Allah, (aklı ve vicdanıyla, Hakka ve hayra yönelip) hidayet bulanların hidayetini arttırır…” (Meryem Suresi: 76)
“Biz seçkin kullarız ve her kötülüğü yapsak da, sonunda bağışlanacağız” saplantısı bir sapkınlıktır!
Halis, salih ve arif mü’minlerin, cihat ve itaat ehli kimselerin; zihinlerinde ve gönüllerindeki samimi istek ve hislerin ve Allah’a yönelik tam teslimiyetin sonunda oluşan dua ve temenni makamındaki ruhani enerjinin yüksek ve gerçek bir sinerjiye dönüşerek, çok hayırlı ve başarılı sonuçlara vesile oldukları, milyonlarca kere ispatlanmıştır.”
Makalemizde geçen [b]Üstadımızın[/b] hikmetli uyarılarının bir kısmını önemine binaen bir kez daha dikkatlere sunmak istedim.
Kendini La Yuhdî ve Ls Yus-el Sananlar Aldanmaktadır
Sadece Yahudi ve Hristiyanlar değil, maalesef Müslümanların da pek çoğunda: “Biz zaten iman etmiş kimseleriz, Hz. Muhammed’in ümmetiyiz… Bu nedenle, bazı günahlarımız için geçici bir süre cehenneme girsek de, sonunda mutlaka çıkarılıp cennete gireceğiz!..” gibi yanlış ve yamuklaştırıcı bir düşünceye rastlanmaktadır. Oysa böyle bir garanti hiç kimseye sağlanmamıştır, zaten bu kanaat imtihan sırrına aykırıdır. Çünkü küçük sanılan ve sürekli tekrarlanan günahlar büyük günahlara cesaret kazandırmakta, büyük günahlar ise imanı karartmaktadır. Ve hele; faiz, fuhuş, kumar, Haçlı ortaklığı gibi büyük günahları işleyen iktidarları sevip desteklemek ise insanı hidayetten koparmaktadır.
—Makaleden Özet Alıntı—