YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
664915de67a05
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 9 7
Bugün : 23341
Dün : 19709
Bu ay : 385240
Geçen ay : 737322
Toplam : 23901526
IP'niz : 3.136.17.105

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

PROF. AZİZ SANCAR’IN İFTİRALARI

VE İTİRAFLARI

        

Türkiye’mizin ve İslam ülkelerinin:

a- Bilimde İÇTİHAD’tan uzaklaştıkları; yani değişen ve gelişen şartlara, değişmeyen Kur’ani ölçülere uygun yeni çözümler ve orijinal projeler üretmekte geri kaldıkları…

b- CİHAT (Askeri ve Milli Savunma) konusunda da, teknolojik ve psikolojik üstünlüğü Batı’ya kaptırdıkları için, maalesef ekonomik ve kültürel yönden işgale uğradıklarını ve sömürülmeye başladıklarını defalarca yazdık.

Ancak bunun suçunu -hâşâ- İslam’a ve inanca yüklemek, ya şeytanlık mantığıdır veya koyu bir aşağılık kompleksine kapılmaktır.

TEKNOFEST’in açılışı için İstanbul’a gelen Nobel Ödüllü Türk Bilim İnsanı Prof. Dr. Aziz Sancar, Türkiye’nin bilimdeki gelişimiyle ilgili yorumlar yapmıştı.

Aziz Sancar: “Bilime politika ve din karıştırmayacaksınız. Bu, Türkiye’de çok ciddi bir sorundur. Bunu izah etmeye gerek yoktur. Bunu herkes biliyor. Bu sorun oldukça, biz doğru düzgün bilim yapamayız. Bunun öbür tarafı da var. Bilim adamları da din ve politikaya karışmayacak. Ben Müslümanım dediğimde, ‘Bilim adamı nasıl Müslüman olur?’ diye bakılıyor. Türkler artık kafalarını kullansın. Birçok bilimsel kuruluşlar var ki oralara, ‘Ben Allah’a inanıyorum’ diyeni eşikten sokmazlar. ‘Gâvurmuş, dine inanıyormuş, inanmıyormuş.’ Bırakın bu işleri kardeşim. Eğer doğru dürüst bilim yapıyorsa, bırak bilimini yapsın.”[1] şeklinde safsatalar sıralamış, doğrularla yanlışları harmanlayıp, İslam Dinini küçümseyen ve bilime tersmiş gibi gösteren talihsiz tavırlar takınmıştı.

Halen ABD’de Chapel Hill’deki Kuzey Karolina Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışan Prof. Aziz Sancar’a sormak lazımdı: “Madem, son 500 yılda Müslümanlar hiçbir bilim adamı yetiştirmemişlerse, kendi kendisini gâvurlardan mı saymaktaydı?”

Aziz Sancar, ABD baskısıyla İsmet İnönü döneminde imzalanan ve ancak sömürge ülkelerinde rastlanan… Güya dindar Erdoğan iktidarınca da hiç dokunulmayan Fulbright Eğitim Programları anlaşmasının… Ki aslında Milli Eğitimin Amerikanlaştırılması… Neslimizin Milli ve manevi değerlerden uzaklaştırılıp yozlaştırılması ve gönüllü ABD yandaşı, reklamcısı ve emperyalizmin ajanları kadrolar oluşturulması planlarının bir parçası olduğunu açığa vurmuşlardır. Aziz Sancar’ın; “Ben Allah’a inanıyorum diyenleri, birçok bilimsel kuruluşların kapısından içeri sokmuyorlar!..” sözleri Siyonist Dünya Düzeninin, emperyalist merkezlerin ve Fulbright Eğitim sisteminin, gençleri nasıl dinsizleştirdiklerinin acı ve açık bir itirafıdır. Bu sözler, bizim gençliğimize de “Yurt dışında eğitim görmek ve ilerlemek istiyorsanız, önce İslam’dan ve imandan uzaklaşmanız gerekir!” mesajıdır.

Başka bir yerde ise, Prof. Dr. Aziz Sancar: 500 yıldır İslam dünyasında bilime neden doğru dürüst katkı sunulmadığını ise kendince şöyle açıklamıştı:

“Nedenini bilmiyorum, ama bu bir gerçektir. Bu gerçeği söylememiz ve sebebini arayıp bir çözüm bulmamız lazım. Niye Müslüman bir nesilde bilim olmuyor, 500 yıldır bilim adamı yetişmiyor? Onu bilmiyorum. Biz ülke olarak, 500 yıllık Osmanlı ve Türk tarihinde bilime önemli katkılar yapmış değiliz. Peki neden yapmadık? Çoğu insan buna “Zeki olmadığınız için” der. Ancak bilim yapmak genetik veya zekâ meselesi değil, gelenek meselesidir… Sadece Türkiye değil, tüm İslam dünyasında son 500 yılda doğru dürüst bilime katkı yok. Bilim yapmak, bilim kültürünü geliştirmek bir gelenek olmalı. Bunu Türkiye’de geliştirmek lazım. Yahudi kardeşlerimiz dünya nüfusunun yüzde 2’sini teşkil ediyor ve yüzde 20 bilim Nobellerini almışlardır. Onlar diğer insanlardan daha üstün zekâlı mı? Değiller. Onların kültüründe bilime, eğitime önem veriliyor.” diyen Aziz Sancar, hem yalan beyanlarla İslam’ı karalamakta, hem de tarihi olguları çarpıtmaktaydı. Prof. Aziz Sancar’ın “Yahudi Kardeşlerini!” öne çıkarıp övgüler yağdırması da, yoksa ortak genlerinin icabı mıydı?

Oysa hem tarih boyunca hem de son 500 yılda, Türk ve İslam dünyasında tıkanan bilimin önünü açan ve devrim çapında buluşlar yapan Bilim adamları çıkmıştı. Acaba Bay Aziz Sancar bunları hiç bilmiyorlar mıydı, yoksa aşağılık kompleksiyle gizlemeye mi çalışıyorlardı?

İşte son asırda yetişen Müslüman ve Türk Büyük İlim Adamları:

1- Prof. Dr. Necmettin Erbakan (1926-2011): Bugün gururla sahip çıktığımız İHA, SİHA ve TİHA’ların bütün projelerini hazırlayıp Özdemir Bayraktar’a ve Ordunun ilgili kurumlarına aktaran büyük bilim ve devlet adamıdır. Ayrıca Siyonist ve emperyalist zalim dünya düzenine alternatif tek ilmi ve insani projeler olan Adil Düzen programlarının yanında;

1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı.

2- İslam Ortak Pazarı.

3- Ortak İslam Dinarı.

4- İslam Savunma Paktı.

5- İslam Bilim ve Teknoloji Vakfı ve Ortak Eğitim Kurumları gibi orijinal oluşumların mimarıdır.

2- Prof. Dr. Fuat Sezgin (1924-2018): İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi uzmanı.

İşte Aziz Sancar’ı yalanlayan Tarihi Bilgiler ve son asırlarda yetişen büyük Türk-İslam Bilginlerinin bazıları:

16. Yüzyıl (1501 ile 1600 arası)

İbn-i Kemal (1468-1536) Tarih-Tıp.

Takiyüddin (1521-1585) Astronomi.

Mirim Çelebi (1450-1525) Astronomi-Matematik.

17. Yüzyıl (1601 ile 1700 arası)

Lagari Hasan Çelebi (?-1633) Havacılık-Fizik.

Hezarfen Ahmed Çelebi (1609-1640) Havacılık-Fizik.

18. Yüzyıl (1701 ile 1800 arası)

İbrahim Hamdi Efendi (1680-1762) Coğrafya.

Abdülaziz Efendi (1735-1778) Tıp.

Ali Münşi (?-1750) Tıp.

Gelenbevi İsmail Efendi (1730-1790) Matematik.

19. Yüzyıl (1801 ile 1900 arası)

Mahmut Raif Efendi (?-1807) Coğrafya.

Şanizade Ataullah Efendi (1771-1826) Tarih-Tıp.

Mustafa Behçet Efendi (1774-1834) Tıp.

Abdullah Bey (1800-1874) Jeoloji-Tıp.

Hekim İsmail Paşa (1807-1880) Tıp.

Hekimbaşı Salih Efendi (1816-1895) Tıp.

20. Yüzyıl (1900 ile 2000 arası)

Hüseyin Tevfik Paşa (1832-1901) Matematik.

Bahattin Şakir (1874-1922) Tıp.

Doktor Nâzım Bey (1870-1926) Tıp.

Mustafa Hayrullah Diker (1875-1950) Tıp.

Son 500 yılda Müslüman Alimlerin Buluşları

Yüzyıllar önce Semerkant, Bağdat ve İstanbul’dan Latinceye veya Fransızcaya çevrilen birçok kitaplar, ilk bulan alimler göz ardı edilerek Avrupalı bilim adamları tarafından sahip çıkıldı. Günümüzde Batılı bilim adamları bunları yer yer itiraf etmek zorunda kalmaktadır. Mesela Newton’dan yer çekimini ilk bulan kişi diye bahsederiz. Oysa yer çekimini ilk keşfeden bilim adamının, pek tanımadığımız bir Müslüman olan Razi olduğu gerçeği saklanmaktadır. Şimdi gelin, Batı kaynaklı ön yargıları bir kenara bırakalım ve bilimsel birçok buluşu ilk yapan İslam bilginlerini tanıyalım.

Müslüman Bilim Adamları ve Bazı Buluşları:

Abdüsselam: (1926 –) Pakistanlı Fizik Bilgini İlk Nobel ödülü alan Müslüman bilim adamıdır.

Akşemseddin: (1389 – 1459) Pasteur’den önce Mikrobu bulan ilk bilim adamıdır. İstanbul’un Fethi’nin manevi babasıdır. Fatih Sultan Mehmet’in Hocasıdır.

İbni Macit: (15. yüzyıl) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek Hindistan’a ulaşmıştır.

İbrahim Efendi: (18. yüzyıl) Osmanlılarda ilk denizaltıyı gerçekleştiren mühendis olarak tanınmaktadır.

İbrahim Hakkı: (1703 – 1780) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adamıdır. En ünlü eseri Marifetnâme, Burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahseden muhteşem bir yapıttır.

İsmail Gelenbevi: (1730 – 1791) 18. yüzyılda Osmanlıların en güçlü matematikçilerinden sayılır.

Kambur Vesim: (? – 1761) Verem mikrobunu Robert Koch’dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktorlarımızdandır.

Kâtip Çelebi: (1609 – 1657) Osmanlılarda Rönesans’ın müjdecisi coğrafyacı ve fikir adamıdır.

Kurşunoğlu Behram: (1922 – 2003) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Prof. Behram Kurşunoğlu Amerika’da Florida Üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmıştır.

Lagarî Hasan Çelebi: (17. yüzyıl) Füzeciliğin atası, Osmanlılarda ilk defa füze ile uçan bilgin konumundadır.

Mağribi: (16. yüzyıl) Çağının en büyük matematikçilerinden. Mağribinin eseri olan “Tuhfetü’l Ada” isimli kitabında üçgen, dörtgen, daire ve diğer geometrik şekillerinin yüz ölçümlerini bulmak için metodlar sıralanmıştır.

Mimar Sinan: (1489 – 1588) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dâhi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dâhisi sayılmaktadır.

Mürsiyeli İbrahim: (15. yüzyıl) Piri Reis’ten 52 sene önce bugünküne uygun Akdeniz haritasını çizen haritacı. Günümüzden 500 sene kadar önce yaşamıştır.

Piri Reis: (1465 – 1554) Osmanlı’nın denizcilik komutanlarından bu Müslüman bilgin 400 sene önce bugünküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacıdır. Amerika kıtasının varlığını Kristof Kolomb’dan yıllar önce bilen bu ünlü denizcimiz, maalesef yok sayılmaktadır. Piri Reis dünyanın yuvarlak olduğunun da farkındadır.

Seydi Ali Reis: (? – 1562) Ünlü bir Osmanlı denizcisi olan bu zat, matematik ve astronomi âlimi olarak tanınır.

Takiyyüddin Er Rasit: (1521 – 1585) İstanbul Rasathane’sini ilk kuran ve çağından çok ileride asrın önde gelen astronomi âlimleri arasındadır.

Bilgisayarın ilk mucidi ve Matematikçi Cezeri’nin (1136-1206): Kitâb-ûl Hiyel eseri 1974 yılında Dortrecht ve Bos­ton’da “Al-Jazari’s Book of Knowledge of Inge­nious Mechanical Devices” adıyla Donald R. Hill tarafından İngilizceye tercümesi yapılmıştır. Ki­tabın bir nüshası 1978 yılında Londra’da Hagop Kevorkyan vakfı tarafından 16.000 sterline satıl­mıştır.

Ebû’l İz’in tariflediği makinalardan birkaç tanesi Alman Prof. Wiedemann tarafından yapılmış ve başarı ile çalıştırılmıştır. Makinalar ha­len Almanya’da Erlangen Üniversitesi’nde bulunmaktadır. Ahmed El-Hasan eseri Arapça olarak ay­nen yayınlamıştır. Maalesef kendi ilim adamı­mızın bu kıymetli eseri henüz Türkçeye çevirisi yapılmamıştır. Eserin orijinali günümüzde mevcut değildir. Fakat 5 tanesi Türkiye’de olmak üzere dünyada bilinen 15 kopyası vardır. Eserin nüshalarından birisi Topkapı Müzesi 3. Ahmed Kütüphanesi’nde 3472 numarada kayıtlıdır. Türkiye’dekilerin 4’ü Topkapı, biri de Süleymaniye Kütüphanesi’nde saklıdır.

Sn. Aziz Sancar’ın itiraf ve ifşaatıyla: “Batı’da öyle bilimsel kuruluşlar vardır ki; ‘Ben Allah’a inanıyorum’ diyeni eşikten bile sokmazlardı!”

Burada Prof. Aziz Sancar’a sormak lazımdı:

Sizi o kuruluşlara soktuklarına, üstelik Nobel Ödülü sunduklarına göre:

A- Zatı aliniz, İslam’dan ve imandan çıkıp Allah’ı inkâr edenlere mi katılmıştınız?

B- Yoksa imanınızı ve Müslümanlığınızı gizleyip, o emperyalist ve Siyonist kuruluşları aldatmayı mı başarmıştınız?

C- Ya da, zaten o Haçlı ve Yahudi kesimlerle gizli bir yakınlığınız ve sinsi bir irtibatınız mı vardı?

Evet bilim adamlığının en önemli vasıflarından birisi de dürüst olmalarıdır. Lütfen bu soruları dosdoğru yanıtlayınız ki, hem sizi hem “Allah’a inananları eşikten sokmayan” merkezleri daha iyi tanıyalım.

 


[1] 30 Eylül 2021 / Sözcü

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ufuk EFE

Ufuk EFE

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
23 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Orhan Atay

İlim ilim bilmektir
Yunus Emre derya, İlim ilim bilmektedir, İlim kendin bilmektir, sen kendin bilmez İsen, bu nice ilim bilmektedir. Evet Aziz Sancar ilmen kendini bilmiş ve Yahudi kardeşlerimiz diyerek kendini, tarafını ifade etmiş durumdadır. Bu ifade safiyane Hz. Adem ve nesli kabilinde değildir. Özellikle seçilerek söylenmiş bir ifadedir. Nediyelim Allah herkesi sevdikleri ile beraber kılacak.
,

Orhan

Yakın ve günümüzde, Prf Dr Necmettin Erbakan hocamızi görmezden gelenler ,bilim değil Nobel ödüllü Filim adamı.!
Dünyada mazlumların kurtuluşu için , Siyonizmi bertaraf eden planlarını bozan Prf Dr Necmettin Erbakandır.
Adil düzen projesini yillar öncesinden başlatan Erbakan hocamız asrın tek Türk müslüman mümin Bilim adamıdır,
İlim adamıdır,
Devlet ve Milletin adamıdır,
Uluslararası tüm mazlumların adamıdır.
Deha ve liderdir.

Bu gerçeği görmeyende(Nobel) ödüllü Filim adamıdır.

“Erkut

İslam; eğitim ve bilimden uzak atılımların başarılı olamayaca­ğını, milletlerin huzur ve mutluluğa erişemeyeceğini bize bildirir…
İslam dini ve onu yüce kitabı; Kuran-ı Kerim: eğitim, bilim, akıl, bilimsel araştırmaya ve çalışmaya çok önem vermiştir.
Bilimsel tüm gerçeklere de ışık tutmuştur.
Bilimi ve bilim adamlarını övmüştür. İnsanı ceha­let karanlığından kurtulup bilimin aydınlığına çıkmasını istemiştir.
Müslümanlar bilime ve bilimsel araştırmaya önem verdiklerinde ilerlemişler, Kuran’ın bu konudaki tavsiyelerine uymadıkları zamanlar ise bilim ve teknolojide geri kalmışlardır.
Kur’ân-ı Kerim, eğitim ve bilimden uzak atılımların başarılı olamayaca­ğını, milletlerin huzur ve mutluluğa erişemeyeceğini, insanlığın bunalımlardan ve sıkıntılardan kurtulamayacağını, cehaletin yeryüzünü karartacağını, düşünce­ nin ve bilimsel gelişmenin olamayacağını söylemektedir.
İnsanların düşünmelerini ve akıllarını çalıştırarak araştırmaya yönelmelerini ister.
İslamın çağımız ve sonrasına tuttuğu bilim ışığını anlayabilmemiz için İslam gelmezden önceki karanlığı iyi tanımamız gereklidir.
İslam ön­cesi devir, adı üstünde “Cehalet Devri”dir.
Ne kötülük ararsanız var. Tek Allah inancı kaybolmuş yerini çok tanrıcılık almış. Kan davaları alabildiğine çoğalmış insanlar birbirini acımasızca öldürmüşlerdir. Kuvvetli zayıfı daima eziyor. İnsanlar köle pazarlarında satılabiliyor. Hak-hukuk unutulmuş, yerini zulüm almış. Kadınlar tahakküm altında. Kız çocukları diri diri toprağa gömülecek kadar vahşet büyümüştür. Cehaletin karanlıklarında kötülükler kol geziyor. İşte bu karanlıkta Kuran; eği­tim, bilim ve insan hakları güneşi doğuyor ve ışıkları çağımızı hatta gelecek çağları da aydınlatıyor.
“Kuran” kelimesinin bir anlamı da “Okumak” demektir. Hazreti Peygam­berimize (SAV)’e ilk inen ayetin de “Oku” emri olduğunu düşünürsek cehaletin üze­rine ne büyük bir ışık saçıldığını kolayca anlarız. Gene Kuran’ın “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” manalı sorusu ile insanların açıkça bilim yarışı için­ de olmalarını istemektedir. Buna dayalı olarak Peygamberimiz Hz Muhammed (SAV) de “İlim her erkek ve kadın üzerine farzdır”, “İlim Çin’de dahi olsa alınız.” , “En faziletli sadaka Müslüman’ın ilim öğrenip sonra onu Müslüman kardeşine öğretmesidir.” , “İlim Öğrenmek için yola çıkan kimse, evine dönünceye kadar Al­lah yolundadır.” , “Peygamberler, ne bir altın ve ne de bir gümüş miras bırak­ mamışlar, ancak ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa konan, sonsuz haz ve nasib almış demektir.” gibi bu konudaki daha birçok hadislerini saymak mümkündür. “Allah (cc) beni sizlere bir muallim (öğretici) olarak gönderdi.” diye­rek kendisinin de insanları eğiten bir öğretici olduğunu belirtmiştir. Bedir savaşında esir olarak karşı taraftan ele geçen her kimse için 4000 dirhem kurtuluş akçesi takdir edilmişken, okuma-yazma bilenlerden her biri Medineli 10 Müslüman’a bunu Öğretmek karşılığında hürriyetlerine kavuşmuşlardır. Böylece ilk okuma-yazma seferberliği
de başlamıştır.
Hz. AH (R.A.) : “İlim maldan hayırlıdır. İlim seni korur, malı ise sen ko­rursun. İlim amel edildikçe artar, mal ise harcandıkça eksilir”” diyerek ilimin maldan daha hayırlı olduğunu belirtmiştir.
Kuran-ı Kerim de Fıkıh ilminin sahasına açıkça giren 150 kadar ayete mukabil, “Fizik, Kimya, Astronomi, Biyoloji, Tıp” gibi sahalara dair 750 kadar âyet vardır.

İslam ve onun yüce kitabı Kur’an, önce aklı kullanarak düşünen bir toplum olmamızı ve araştırma yapmamızı istemektedir. Zaten İnsan, Allah’ın varlığına ve birliğine ait delilleri müspet ilimlerle araştırarak “gerçekten” inanabilir..
Bu sebeple Müslümanlar eğitim ve bilime sarılmışlar zamanlarının icap­larına uygun bilimsel müesseseler kurmuşlardır. Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde faydalı olan her türlü İlim o günün şartları içerisinde en ileri seviyede öğretilmiş, bu ilim yuvalarından Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, İbn-i Haldun, İbn-i Tufeyl, Gazali ve Mevlâna gibi bilginler yetişmiştir.

Sayın Sancar, Söylemiş olduğunuz sözler, Kur’an’ın bilim ve araştırmaya verdiği önemle hiç bağdaşmamaktadır.
Ayrıca belirtmek isterim ki; sözlerinizden batıdaki bilim dünyası hayranlığınızı üzülerek okudum,
Size sadece şu kadarını söyleyeyim, İslam dünyasındaki bilimsel gelişmeler, Avrupa’ya önderlik etmiştir.
Çünkü İslam, hurafeleri, taklitçiliği reddeden, daima ilerlemeyi emreden bir dindir.
İslam’ın iki temel kaynağı Kur’an ve Hadislerde ilme ne derece önem ve­rildiği görülmektedir. İslam’da ilim sadece insanların maddî ihtiyaçlarını gider­me vasıtası değil, aynı zamanda kâinatın sırrını ortaya çıkaracak, Allah’ın varlı­ğını, birliğini ve kudretini gösterecek tek yoldur.
Çünkü ilim sayesinde iman tahkik derecesine çıkacak ve insan Allah’a daha yakın olacaktır. Bu sebeple Al­lah, kendinden en çok korkanların bilginler olduğunu belirtmiştir…

Saffet

Anlayana Sivrisinek Saz Anlamayana Davul Zurna Az..!
Değerli yazarın kronolojik sırasıyla son 500 yılda ortaya koyduğu önemli buluşların temelinde müslüman hatta Alim dediğimiz insanların başarılarıyla doludur. Batı ise çoğu zaman bilgi hırsızlığı yapmış kendilerine bu başarıları maaletmeye çalışmıştır.Öyle çok eski zamanlarda müslüman Alim isimleri aramaya gerek yok Aziz Erbakan Hocamız bunun en güzel örneğidir. Erbakan’ın yerli İHA ve SİHA projelerini desteklediği ve teşvik ettiği hatta alt yapısını kendisinin kurduğu herkes tarafından biliniyordu. Şimdi onun ışık tuttuğu teknoloji ile yapılan İHA ve SİHA hakkında yaptığı o açıklamalar:
-”Teknolojiyle şimdi şu mümkün mü? Ben şimdi masada oturuyorum. Şurada bir düğmeye basıyorum. İstanbul Havalimanı’ndan pilotsuz uçak havalanıyor. Uçağın önünde ne varsa, ben de ekrandan görüyorum. Ve karşımdaki santrala düğmeye basar basmaz, füzeyi atıyorum. Ve berhava ediyorum, oturduğum yerde. Ortada insan yok.”
-”Bekleyecek miyiz? Hayır. Gelin biz bir teknoloji araştırma vakfı kuralım. Bu vakıf Amerika’dan daha üstün füzeleri geliştirsin. Amerika’dan daha üstün pilotsuz uçakları geliştirsin. Bilgisayarla hedefi şaşmadan. Güdümlü mermileri, uçaksavarları, tanksavarları geliştirsin.”
– ”Her şey hayalden başlar. Bunun temelinde inanç yatar. İnanırsanız başarırsınız.”
-“Savaşlar sanal savaşa dönüşecek, oturulan yerden ve insansız yapılacak. Bu, teknoloji ile mümkündür.”
– “Teknoloji ile düşman gemisinden atılan füzeyi yakalarsın ve o geminin üstünde patlatırsın.”
– ”Cenab-ı Allah ”düşmanın silahının üstününü hazırlayın” diye emir vermiş. Biz de daha üstün silahları hazırlamakla zaten görevliyiz.” diyerek teknolojinin geri kalmış Müslüman ülkelerin kendilerini Batının üstüne çıkaracak Allahın bir nimeti olduğunu söylemiş ve bugünkü mükemmel askeri teknolojik atılımları yapmıştır. Aziz Sancarın gittiği Teknoseft bunun ön güzel kanıtıdır. Anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az..! Yoksa gerisi birilerine mesaj gönderme amaçlı sayılacak şeytani planlar sayılacaktır..!

Elif G.

Aşağılık psikolojisinden kurtulmalı ve Adil Düzen sancağına sahip çıkmalıyız.
Aziz Erbakan Hocamız, günümüz bilim adamlarıyla ilgili dünyadaki yerçekiminin bizi yere çektiğini fark etmediğimiz gibi günümüz bilim adamları da Batı’nın kendisini çektiğinin farkında değildir benzetmesini yapmıştır. Batının bu çekim etkisiyle gerçeği ve Hakkı bulamayacağımızı ancak bu tesirden kurtulduğumuzda gerçeğe ve Hakka ulaşacağımızı ifade etmiştir.
Bunun en önemli sebepleri yine bizden kaynaklanan, yazıda da belirtildiği üzere bilimde içtihattan, cihatta da teknolojik ve psikolojik üstünlüğü Batıya kaptırmamızdan dolayıdır.
Ama bu demek değildir ki Müslümanlar son 500 yıldır bilime katkıda bulunmamışlardır. Aziz Sancar’ın bu asılsız iftiralarını güzel tespitlerle ifade eden yazarımıza teşekkür ederim.
Türkiye ve Müslüman aleminin içinde bulunduğu bu gafletten bir an önce uyanmasını, tarihi kültürel ve bilimsel miraslarına sahip çıkmalarını, Dünyada sadece müslümanların değil tüm insanlığın kurtuluş reçetesi olan bilimsel manada zirve, ekonomik, siyasal, ahlaki ve sosyal yönden mükemmel şekilde hazırlanmış Adil Düzen projesinin tatbikine inanmaları, talep etmeleri ve gerekli desteği vermeleri gerekir. Aziz Sancar gibilerin müslüman gençliğin içine salmaya çalıştıkları aşağılık psikolojisinden kurtulmalı ve makalede de bahsedildiği üzere millet olarak Aziz Erbakan Hocamızın fikir, proje ve davasına bilhassa Adil Düzen sancağına sahip çıkmalıyız.

N.Gündüz

İslamın dışında hiçbir hak ve hakikat yoktur.
Prof Dr.Aziz Sancar’ın konuşması Üzerine.
Üstadımız Ahmet Akgül Hocamız dan dinlediğimiz.
Milli Görüş Lideri Prof.Dr. Necmettin Erbakan Hoca’mızın Akıl-Akıllılık ve İslam-İlim” üzerine yaptığı bir kısım tespitlerini paylaşmak istedim.

“Akıl, bir işin sonunu düşünmektir”. Yani kârını, zararını çok iyi hesap ederek bir işe girişmektir. Çünkü son pişmanlık para etmeyecektir. Ve “ah keşke” sözleri, akılsızlığın neticesidir.
“Akıl; “şunlar, şunlar doğru ise, şunlar da doğrudur” şeklinde bir mukayese ve muhakeme (karşılaştırma ve karar verme) kabiliyetidir.İslamsız akıl, tek başına ilk ve mutlak doğruları bilemez, hayır ve şerri tayin edemez. İslamsız bütün nimetler ve saadetler eksiktir ve yetersizdir. Bu nedenle “Bugün dininizi ikmal ettim ve nimetlerimi tamamladım” ayeti en son indirilmiştir.
Akıl, bir temyiz (iyiyi kötüden seçip ayırma) yeteneğidir.
“Akıl; imanın ve İslam’ın emrinde en büyük nimet, nefsin ve şeytanın elinde ise, sebeb-i felâkettir.”
“Düşmanlar ve canavarlarla dolu ıssız ve karanlık bir ormandan kurtulmak için, nasıl ki;
1- Tehlike bölgelerini ve güvenlik yollarını gösteren bir haritaya,
2- Doğru yön tayinine yarayan bir pusulaya,
3- Ve de çevremizi aydınlacak bir ışığa ihtiyaç vardır.
İşte, haksızlık ve şeytanlıklarla kaplı bir dünyada, selamet yolunu bulmak için de, Kur’an bir harita, akıl bir pusula, iman ise önümüzü aydınlatan bir fener hükmündedir. Bunlar biri birinin tamamlayıcısıdır. Biri olmadan diğeri işe yaramaz ve kurtuluşa ulaştıramaz.”
” İslam’ın dışında, hiçbir Hak ve hakikat kaynağı yoktur. Fen ve hikmet, sanat ve sanayi dahi, İslam’ın içindedir ve onun bir şubesidir. İlhamını Kur’an’dan almayan hiçbir ilim ve teknik asla hayr – ı mahz olamaz, şerden ve zarardan arınmış sayılamaz. Mutlaka yeterli ve yararlı olduğu savunulamaz. Felsefelerin ve filozofların birbirini inkârı, ideolojilerin devamlı çatışması, beşeri kanun ve nazariyelerin eskimesi ve değişmesi, hatta yapılan ilaçların bile, bir müddet sonra yan tesirlerinin anlaşılması, hep bu yüzdendir.”
70 öncesi yıllarda Hocam’ın Erzurum’daki “İlim ve İslam” konulu konferansını dinleyen bir müftü efendi, daha sonra özel sohbeti sırasında Hocamıza dönerek:
– Sizi canu gönülden tebrik ederim. Çok güzel ve önemli konulara temas ettiniz. Bendeniz de yıllardır vaazlarımda : “Dini ve ahlâki ilimleri bilmek yetmeyeceğini , Avrupa’nın fennini ve tekniğini de öğrenmek gerektiğini, hep söylerim” deyince, Hocamız ona:
– Aman Müftü Efendi! Herhalde sürçü lisan ederek, yanlış bir ifade kullandınız. Çünkü “İslami ilimler yetmez, Avrupa’nın fen ve tekniğini de almamız lazımdır” sözü, bilerek söylense, tecdidi iman gerektiren bir küfür lafzıdır. Zira bu söz Kur’an’daki en son indirilen “Artık dininizi kemale erdirdim. Hiçbir eksik bırakmadım (maddi ve manevi) nimetlerimi tamamladım ” mealindeki ayete ters düşmektedir. Sizin düşüncenize göre “İslam’da fen, teknik ve müspet ilimler yoktur. Bunları Avrupa’dan almaya ve öğrenmeye ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla bu yönüyle İslam eksiktir ” manası anlaşılır ki bu, farkında olmadan “Bugün dininizi ikmal ettim, maddi ve manevi hiçbir eksiklik ve kusur bırakmadım” buyuran Cenab-ı Hakkı yalanlamak manasına gelir ve elbette yanlıştır. Doğrusu ise, maddi ve müspet ilimlerin de kaynağı Kur’andır ve bugün Batılıların elindeki bütün ilimlerin temel esaslarını ortaya koyan İslam alimleri olmuştur” diyerek düzeltir.
Elbette “Hikmet (fen ve sanat) Müslüman’ın yitik malı gibidir. Nerede bulsa alır ve kullanır” Ancak İslam’ın müspet ilimlerle ilgisi ve bilgisi yok diye düşünmek tamamen yanlıştır ve yanıltıcıdır.
” İslam beş temel üzerine bina edilmiş bir hakikat sarayıdır ve hayat programıdır. Yoksa, sadece bu beş şeyden ibaret zannedilmesi hatadır. Zira, sadece bir kısmına inanmak ve yaşamak İslam değildir. “
Şimdilik  hoşça kalın…

Yakup G.

İslam ve İlim…
Aziz Erbakan Hocamızın muazzam şekilde dolu dolu bilgiler içeren İslam ve İlim konulu konferansının kitaplaştırılmış halini okumuştum. Orada Aziz Hocamız bugünkü sözde ilim ve teknolojide üstünlük iddia eden batı için; takribi 60’a kadar sayabilen Batı Medeneiyetine sıfır mefhumunu bularak sonsuza kadar sayı saymasını Müslüman Alimler öğretmiştir. Sadece yaptıkları her çarpma işlemi için her sene on tane Londra on tane Paris ve on tane New York verseler Müslümanların patent hakkını ödeyemezler buyuruyordu. Ayrıca Batının enerji, kuvvet ve madde kavramlarını henüz gerçek manasıyla anlayamadıklarını, haçlı seferleriyle İslam alimlerinin eserlerini çalıp Avrupa’da tercüme okulları açarak bunları latinceye tercüme ederek anlamaya çalıştıklarını ama;

1- Seviye olarak aşağıda oldukları için bu ilimleri yukarı seviyeden kendi bulundukları aşağı seviyeye aldıkları için anlamadan aldıkları,

2- Bilgileri eserlerinde kullanıp kaynak göstermedikleri, kendi buluşları gibi lanse ettikleri,

3- İslam alimleri batılı bilim adamlarının bilgilerini kullanırken hatalarını düzelterek almışken, Batı’nın çaldıkları bu eserlerde düzeltebilecek bir dokunuş yapamadıklarını vurgulamıştı.

Bu sebeple bugünkü ilim ve teknoloji 150 yıl geridedir buyurmuşlardı.

Bu kısımları okurken özellikle iki şey düşünmüştüm;

1- Teknolojinin 150 yıl geride olduğunu bilen kişi bugünün 150 yıl ilerisindedir. Veya daha derin hakikatler vardır.

2- haçlı seferlerinin mimarları siyonistlerdir, demek ki bu sebeple yahudi bilim adamları sayısı çok fazla, ki bunların çoğu zaten siyonist, yani çaldıkları bu eserlerle edindikleri bilgileri insanlığa satmaya çalışmaktalar.

Yani Aziz Sancar’ın o seçkin yahudi kardeşleri bu ilimleri o eleştirdiği İslam Medeniyetinin Âlimlerinin eserlerinden çalmıştır.
Alıntı

Necati

İSLAM’IN DIŞINDA, HİÇBİR HAK VE HAKİKAT KAYNAĞI YOKTUR!
[b]Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi: [/b]
“[i][b]İslam’ın dışında, hiçbir hak ve hakikat kaynağı yoktur. Fen ve hikmet, sanat ve sanayi dahi, İslam’ın içindedir ve onun bir şubesidir. İlhamını Kur’an’dan almayan hiçbir ilim ve teknik asla hayra vesile olamaz, şerden ve zarardan arınmış sayılamaz.”
“Batıdaki insan gözleri kapalı nereye gideceğini bilemiyor. Elleriyle bir takım hakikatleri arıyor, tutuyor, fakat bu değildir, diyor, öbürünü tutuyor, bu değildir diyor. Batıdaki ilim adamlarının hali budur. Doğudaki ilim adamının hali bundan tamamen farklıdır. O ilim sarayının içine iman anahtarıyla giriyor. Kuran-ı Kerimden almış olduğu ilhamlarla onun her tarafını aydınlatarak dolaşıyor, öğreniyor, öğretiyor. Bu itibarla ilim, bu devrin ilmi, Müslümanlar tarafından getirilmiş olan ilimdir.” [/b][/i]
Bilim, aklını ve vicdanını kullananlar için, kâinatı hiç yoktan var eden Allah’ın yaratış sanatını ve kâinattaki tüm varlıkların böylesine mükemmel ve muhteşem yaratılışındaki mucizevî ayetleri görebilmenin en önemli yollarından birisidir.
İslam, bilimi Allah’ın yaratmasındaki mucizevî ayetlerin detaylarını anlamak için bir yöntem olarak benimsemekte, bu nedenle bilimsel araştırmaları teşvik etmektedir.
Bilim, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’ın yaratmasındaki ihtişamı keşfetmeye ve çevredeki mucizevî ayetlerini araştırmaya ve incelemeye başladığında gerçeklere ulaşabilecektir.

Cengiz

SİYONİST MERKEZLERDE ERBAKAN TEKNOLOJİLERİ KORKU VE TELAŞI!.. İNŞAALLAH YAKINDA BİLİM DECCALİZME DEĞİL İNSANLIĞA HİZMET EDECEK!
GERÇEK DİN (İSLAM) İLE BİLİM ASLA ÇATIŞMAZ!

VE HATTA DİNİ İNCELEYEN VE DOĞRU ANLAYAN İNSANLAR GÖRECEKLERDİR Kİ GERÇEK DİN BİLİME YOL GÖSTERİR!.

VE ZATEN ASLINDA BİLİM KAİNATI İNCELER VE ONDA İŞLEYEN YASALARI KEŞFEDER!.
KAİNATI VE ONDA İŞLEYEN MÜKEMMEL SİSTEMİ YARATAN ALLAH C.C. YÜCE KİTABINDA (KUR’AN’I KERİM’DE) KAİNATIN -Zerreden Kürreye- SIRLARINI DA BİLDİRMİŞTİR!.

DİNDAR İNSANLARIN ÜLKELERİNE ÜMMETE İNSANLIĞA DOĞAYA FAYDA SAĞLAYACAK BİLİMSEL ÇALIŞMALARI SEVABI EN BÜYÜK İBADETLERDENDİR!
HALİYLE DİN BİLİMİ AKLETMEYİ EMREDER!.. SAMİMİ BİR MÜSLÜMAN EN İLERİCİ EN BİLİMSEL KİŞİDİR!.

EĞER İSLAM ALEMİNDE BİLİMSEL EKONOMİK VB AÇILARDAN BİR GERİLEME OLMUŞSA BU MAALESEF İSLAM ALEMİNİN RABBİMİZİN ÖNGÖRDÜĞÜ DİNDEN UZAKLAŞMALARI KAYNAKLI BİR DURUMDUR!..

HER ALANDA EN KAMİL ALİM OLAN ERBAKAN HOCANIN AÇTIĞI ÇIĞIR SİYONİZMİ (VE ONUN BİLİM ADINA YAPTIĞI (EVRİM VB) SAHTELİKLERİNİ) ZAİL EDECEĞİNİ GÖREN ŞEYTANİ MERKEZLER BÜYÜK BİR TELAŞLA İSLAM DİNİNİ HEDEF ALMAKTALAR AMA İNŞAALLAH TÜM ÇABALARI YAKINDA TAMAMEN BOŞA ÇIKACAKTIR.. GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANAMAYACAĞINA GÖRE DECCALİZMİN BİLİM SAHTECİLİĞİ DE YOK OLACAKTIR!..

EKONOMİ DE SİYASETTE EĞİTİMDE TEKNOLOJİDE VB EN BİLİMSEL EN ADİL İLKELER ŞUURLU MÜMİNLERCE TÜM DÜNYAYA HAKİM KILINACAK SİYONİZMİN BİLİMSELLİK ADINDA BİLE UYGULADIĞI İNANÇ HÜRRİYETİNE AYKIRI DESPOTİZM SON BULACAK ZULÜM VE SÖMÜRÜYE DAYALI DECCALİ DÜZENLERİ ONLAR İSTEMEZLERSE DE YIKILACAKTIR..

BİLİM IRKÇI SİYONİST VE SÖMÜRGECİ EMPERYALİSTLERİN ŞEYTANİ ART NİYETLİ AMAÇLARINA (şuanda silah teknolojinden ilaç sanayine insanlık planlı bir şekilde yok edilmek istenmektedir) DEĞİL TÜM İNSANLIĞIN YERYÜZÜNDEKİ CANLILARIN VE EKO SİSTEMİN YARARINA HİZMET EDECEKTİR!..

YERYÜZDE;

SAVAŞ DEĞİL BARIŞIN ÇATIŞMA DEĞİL DİYALOĞUN SÖMÜRÜNÜN DEĞİL ADİL PAYLAŞIMIN VB HAKİM OLDUĞU ÇOK GÜZEL BİR DÖNEME GİRİLECEKTİR!..

BUNA HİÇBİR GÖLGE VARLIK DA ENGEL OLAMAYACAKTIR!..

Abdussamet Çağlar

İslam İlericiliktir. Aziz Sancar’ın ilminin yarısından fazlasının sahibi Müslümanlardır.
Müslümanlar son dönemde İslam’ın emri olan “içtihad ve cihat”tan faydalanmadıkları ve uzaklaştıkları için bilimde geri kalmış ve teknolojik-psikolojik üstünlüğü Batı’ya kaptırmış, kültürel ve ekonomik olarak sömürülmüştür. İslam ilericiliktir. İslam’ın yeniliğe zorlayan bir yönü vardır. Bundan sonra bir ayet ve peygamber gelmeyeceği için değişmez doğrularla değişen şartlar ve ihtiyaçlara çözüm üretmek için içtihad’tan faydalanılmasını emretmiş, yeni sorunlara yeni çözümler sağlanmasını sistem olarak gerekli kılmıştır. Bunu ekonomik, siyasal, kültürel tarafta da cihadla yani teknoloji-savunma sanayii ile çözmüştür. Milli Savunmasına önem verenler mecburen çağın gereklilikleriyle kuşanacağı için sürekli bir yenilenmek ve bilenmek durumundadır. Ve buradaki çabaları ülkeleri ekonomik ve siyasi olarak konumlandıracaktır. Bu konulardaki zaafları İslam’a yamamak tam bir sahtekarlık, kurnazlıktır. Yada aşağılık kompleksinin dışa vurmasıdır.

Peki Nobel ödüllü Sancar kendisinin de Teknofest’te bulunma sebebi olan Erbakan Teknolojilerini gerçekten bilmeden mi oraya gitmiş ve “Müslümanlar son 500 yıl bilim adamı yetiştiremedi veya bilim üretmedi” gibi sözler sarfetmişti? Eğer samimi olsa önce ben neden buradayım sorusunu sorarlardı.. Yoksa samimiyetsizliğinden İslam’a hakareti bilinçli mi seçmişti?

Yazıda 500 yılda hangi Müslüman bilim adamlarının neler yaptığı çok güzel özetlenmiş, ayrıca Erbakan Hocamız 1969 İslam ve İlim konferansında da bu İslam’ı ezik gören ve göstermek isteyenlere karşı İslam’ın bilim tarihine katkılarını anlatırken şunlar söylemiştir:

“Acaba beş bin senelik insanlık tarihinde, ilk noktadan zamanımıza kadar insanlar bu günkü bilgilerini nasıl elde ettiler? Tabii olan izah, insanlar bu günkü bilgilerini zamanla öğrene öğrene merdivenden çıka çıka elde ettiler, demek olacaktır.Fakat ilimler tarihinde yapılmış olan incelemeler gösteriyor ki, insanlar ilk bilgilerinden bugünkü bilgilerine böyle basamak basamak muntazam bir merdiveni çıkarmış gibi gelmemişlerdir. Ya nasıl gelmişlerdir? Bunu incelediğimiz zaman şöyle bir gelişme görüyoruz: ilk devrin insanları yavaş yavaş bilgi sahibi olmuşlardır. Bir yere gelmişler, bu yerden sonra birden bire artmış. Ondan sonra bu artış yine yavaşça cereyan etmiş, insanlık tarihinde bilgilerin birden bire arttığı başlangıç nokta neresidir? iki tane mühim nokta var (B ve C noktaları). Nerelerdir bu yerler? Bugünkü ilimler tarihi diyor ki, insanlar bilgilerin artmaya başladığı birinci nokta asr-ı saadettir. Bu nokta 7. asra rastlıyor. Asr-ı saadette insanların ilimleri birden bire artmaya başlıyor. Nereye kadar gitmiş? (C) noktasına kadar gitmiş. Burası miladi 14. ve 15. asır (Hicri 7. ve 8. asır) İlim tarihindeki tetkikler, insanlığın bilgisinin bu şekilde geliştiğini gösteriyor. Bu iki noktadan biri (B) Müslümanlığın ilmi bütün insanlardan teslim alıp inkişaf ettirmeğe başladıkları tarihtir. Diğer nokta (C) Haçlı seferlerinden sonra, Rönesansta Avrupalıların ilimleri Müslümanlardan aldıktan sonra yürütmeğe başladıkları tarihtir. Binaenaleyh insanlık tarihinde Asr-ı saadetten Rönesansa kadar geçen yedi asırlık bir devir var ki, bu devirde bütün insanlığın ilimlerini, Müslümanlar inkişaf ettiriyor. Tetkikler gösteriyor ki, bugünkü insan bilgisinin en aşağı yüzde 60-70 ini Müslümanlar inkişaf ettirmişlerdir. Bunun mânası ne demek? Bize poz yapan, şu karşımıza gelip de Müslümanları küçük görmeğe kalkan insanın ilminin yarısından fazlasının sahibi Müslümanlardır. O insanın bu tavrı takınması sadece bunları bilmediğinden dolayı. Acaba hakikaten böyle midir? Yani hakikaten Müslümanlık devrinde, bu ilimlerin inkişafı bu derece yükselmiş midir? Bunun tetkikine geçmeden önce sizlere şu iki noktaya ait üçer hususiyet söylemek istiyorum. Bakınız asr-ı saadette Müslümanların ilme yapmış olduğu hizmet nasıl olmuştur? Rönesansta Avrupalıların Müslümanlardan ilmi alışı nasıl olmuştur?Bizim karşımıza gelmiş olan insanlar sadece, Batı ilmi diye bir şey vardır, sizin bundan haberiniz yoktur demekle kalmazlar, ayrıca bir takım İslâm düşmanı müsteşriklerin kendilerine öğrettikleri birtakım yanlış fikirlerle de doludurlar. Ve bunlar ne derler biliyor musunuz? Müsteşriklerin şu sözlerini tekrar ederler: “Müslümanların ilme aslında sizin büyüttüğünüz kadar hizmeti olmamıştır. Onlar eski Yuna, eski Hindista, eski Mısırda bulunan ilimleri almışlar, öğrenmişler, insanlık sevk-i tabiisiyle bunları da bir miktar inkişaf ettirmişler ve ondan sonra bu ilmin sahibi olan Avrupalılara getirip tekrar teslim etmişlerdir” derler. Bu külliyen yanlıştır..”

http://ilmedestekdernegi.org.tr/wp-content/uploads/2018/01/ilim.erbakan.pdf

Necmiye

Her tüccarın bir sermayesi vardır vardır sizin sermayeniz çoktan bitmis olmalı ki bunları yazıyorsunuz . Hak ve hakikatler sizi boğacak bekleyin ve içinizi dışa dökün .
Ey Resulüm!) Onlara, kendisine ayetlerimizi (dini bilgi ve hikmetleri öğrettiğimiz şu) kişinin haberini anlat (ki, bugünkü bel’am benzeri bilgiçleri tanısınlar ve sakınsınlar). O (kişi) bundan (ilim ve ibadet huzurundan ve zulüm düzeniyle cihad şuurundan) sıyrılıp uzaklaşmış; derken şeytan (ve tağutlar da) onu kendi peşine takıp (sapkınlığa) sürüklemişti. O da sonunda “Ğaviy” (tuğyana kapılıp azgınlaşan ve tağuta tapanlardan) olup çıkıvermişti. [Not: Demek ki, ilim ve iman; insanın içine sinmez ve onun ahlâkı, amacı ve hayat tarzı haline gelmez de, sadece zahiri bilgi birikimi olarak kalırsa; sonunda nefsi çıkarlar, korkular ve şeytani dolduruşlar yüzünden dalâlete sapması ve bu bilgi kisvesini eğreti bir elbise gibi çıkarıp atması kaçınılmaz hale gelebilir.]

7:176
Eğer dileseydik (bel’am gibileri, lütfettiğimiz nimet ve faziletlerin kıymetini bilselerdi) onu bununla (kendisine verilen ilim ve hikmetler dolayısıyla) yükseltir (ve şereflendirirdik). Fakat o (bunları dünya rahatı ve menfaati için kötüye kullandı.) Arz’a (aşağılığa ve bayağılığa) saplandı ve nefsi hevâsına kapıldı. İşte onun misali o (kuduz) köpeğin haline benzer ki; eğer üzerine varırsan dilini sarkıtıp (ürkekçe) soluyuverir, veya kendi haline bırakırsan yine dilini uzatıp (tedirgin ve bitkin şekilde) soluyuverir… (Bu tiplerin ne mü’minler yanında kıymeti bilinir, ne zalimler katında rağbet edilir…) İşte ayetlerimizi (Hakk Dinimizi ve Adil Düzenimizi) yalanlayan ve yanlış sayan toplulukların hali de böyledir. Sen bu kıssayı (örnek ve ibret alsınlar diye) onlara anlat. Olur ki gereği gibi düşünür (ve gerçeği görür)lerdi.
En yakın , aynel yakın olarak ,
Aziz Erbakan hocamız yaptıklarını görünce içine sindiremeyip, telaşa kapılanlar, o kapıları size açmış olabilirmi, kısa bir söz ,herkesin bir zurriyeti ve nesli vardır ki onunla bilinir ve hatırlanır, ………..

Mehmet Akif AVCI

Kuran Bilime Yol Gösterir. Gerçek Bilim Adamı, Her Türlü Önyargıyı Aşıp Hakikate Erendir! BİLİM=GERÇEK=İSLAM
Türkiye’mizin ve İslam ülkelerinin:

a- Bilimde İÇTİHAD’tan uzaklaştıkları; yani değişen ve gelişen şartlara, değişmeyen Kur’ani ölçülere uygun yeni çözümler ve orijinal projeler üretmekte geri kaldıkları…

b- CİHAT (Askeri ve Milli Savunma) konusunda da, teknolojik ve psikolojik üstünlüğü Batı’ya kaptırdıkları için, maalesef ekonomik ve kültürel yönden işgale uğramışlardır.

Ancak bunun suçunu -hâşâ- İslam’a ve inanca yüklemek, ya şeytanlık mantığıdır veya koyu bir aşağılık kompleksine kapılmaktır.

İşte son asırda yetişen Müslüman ve Türk Büyük İlim Adamları:

1- Prof. Dr. Necmettin Erbakan (1926-2011): Bugün gururla sahip çıktığımız İHA, SİHA ve TİHA’ların bütün projelerini hazırlayıp Özdemir Bayraktar’a ve Ordunun ilgili kurumlarına aktaran büyük bilim ve devlet adamıdır. Ayrıca Siyonist ve emperyalist zalim dünya düzenine alternatif tek ilmi ve insani projeler olan Adil Düzen programlarının yanında;
1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı.
2- İslam Ortak Pazarı.
3- Ortak İslam Dinarı.
4- İslam Savunma Paktı.
5- İslam Bilim ve Teknoloji Vakfı ve Ortak Eğitim Kurumları gibi orijinal oluşumların mimarıdır.

2- Prof. Dr. Fuat Sezgin (1924-2018): İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi uzmanı.

Yüzyıllar önce Semerkant, Bağdat ve İstanbul’dan Latinceye veya Fransızcaya çevrilen birçok kitaplar, ilk bulan alimler göz ardı edilerek Avrupalı bilim adamları tarafından sahip çıkıldı. Günümüzde Batılı bilim adamları bunları yer yer itiraf etmek zorunda kalmaktadır. Mesela Newton’dan yer çekimini ilk bulan kişi diye bahsederiz. Oysa yer çekimini ilk keşfeden bilim adamının, pek tanımadığımız bir Müslüman olan Razi olduğu gerçeği saklanmaktadır.

Sn. Aziz Sancar’ın itiraf ve ifşaatıyla: “Batı’da öyle bilimsel kuruluşlar vardır ki; ‘Ben Allah’a inanıyorum’ diyeni eşikten bile sokmazlardı!”

Burada Prof. Aziz Sancar’a sormak lazımdı:
Sizi o kuruluşlara soktuklarına, üstelik Nobel Ödülü sunduklarına göre:

A- Zatı aliniz, İslam’dan ve imandan çıkıp Allah’ı inkâr edenlere mi katılmıştınız?

B- Yoksa imanınızı ve Müslümanlığınızı gizleyip, o emperyalist ve Siyonist kuruluşları aldatmayı mı başarmıştınız?

C- Ya da, zaten o Haçlı ve Yahudi kesimlerle gizli bir yakınlığınız ve sinsi bir irtibatınız mı vardı?

Evet bilim adamlığının en önemli vasıflarından birisi de dürüst olmalarıdır. Lütfen bu soruları dosdoğru yanıtlayınız ki, hem sizi hem “Allah’a inananları eşikten sokmayan” merkezleri daha iyi tanıyalım.

Hasan Çelik

İnsanlık tarihinde ilmi ilim yapan müslümanları.bati hiçbir ilim kurmamış tır. Necmettin Erbakan
https://youtu.be/Uqfy-NlRLyU.

Erbakan hocanın 14 dk lik muhteşem konusmasi

Mücahid Halil AKYÜZ

BİLİMİN ROTASI DOĞRU ÇİZİLMELİDİR
H.Y MAKALELER 2

Bilimin “Rotası”

Doğru Çizilmelidir…

Evreni ve içindeki varlıkları incelemenin ve Allah’ın yaratış sanatını keşfederek insanlığa açıklamanın yolu “bilim”dir. Dolayısıyla din, bilimi Allah’ın yaratışındaki detaylara ulaşmada bir yol olarak benimser ve bu nedenle bilimi teşvik eder.

Din, bilimsel araştırmaları teşvik ettiği gibi, dinin bildirdiği gerçeklere göre yönlendirilen bilimsel araştırmalar da çok hızlı ve kesin sonuçlar getirir. Çünkü din, evrenin ve canlılığın nasıl var oldukları sorusuna en doğru ve en kesin cevabı veren tek kaynaktır. Dolayısıyla doğru bir noktadan başlanarak yapılan araştırmalar, evrenin ve canlılığın varoluşuna ait sırları en kısa sürede, en az emek ve enerji harcayarak açığa çıkaracaktır. Dinin yol göstermediği bilim ise ilerleme gösteremez, kesin sonuçlara ulaşması çok zaman alır ve hatta çoğu zaman sonuç alınması mümkün olmaz.

Bu gerçeği göremeyen, materyalist bilim adamları tarafından yönlendirilen bilimin, özellikle son iki yüzyıldır, ne kadar vakit kaybettiği, bu yolda yapılan çalışmaların büyük bir kısmının heba olduğu ve harcanan trilyonlarca liranın nasıl boşa gittiği gözler önündedir.

İşte bu nedenle, insanların kesin olarak bilmeleri gereken bir gerçek vardır: Bilim ancak Allah’ın sonsuz kudretini, evrendeki yaratılış delillerini araştırma yönünde çalıştıkça doğru sonuçlara ulaşabilir. Ancak rotası doğru çizilirse, yani doğru yönlendirilirse bilimin gerçek amacına en kısa sürede ulaşması sağlanabilir.

Bilim yanlış yönlendirildiğinde…

Bilimsel bir sürecin ilk aşaması hipotez belirlemedir ve bu süreç, bilim adamlarının benimsediği temel bakış açısı ile ilgilidir. Örneğin bilim adamları, sahip oldukları temel bakış açısı nedeniyle, “maddenin, herhangi bir bilinçli düzenleme olmadan kendi kendini düzenleme yönünde bir eğilimi vardır” gibi bir hipotezle yola çıkabilirler. Sonra da bu hipotezi doğrulamak için yıllar süren araştırmalar yapabilirler. Ama maddenin böyle bir özelliği yoktur ve dolayısıyla tüm bu çaba başarısızlıkla sonuçlanır; ortaya çok büyük bir zaman ve imkan kaybı çıkar. Oysa başlangıçta “maddenin, herhangi bir bilinçli düzenleme olmadan kendi kendini düzenlemesi mümkün değildir” fikri ile yola çıkılsa, buna dayalı bilimsel araştırmalar çok hızlı ve verimli ilerler.

Dikkat edilirse, bu nokta, yani hipotezi doğru belirleme noktası, bilimsel bulgulardan farklı bir kaynağı gerektirmektedir. Bu kaynağı doğru tespit etmek ise çok önemlidir, kaynağın yanlış belirlenmesi, bilim dünyasına, yıllar, on yıllar, hatta asırlar kaybettirebilir. İşte bu aranan kaynak, Allah’ın insanlara ulaştırdığı vahiydir. Çünkü Allah evrenin ve tüm canlıların Yaratıcısı’dır ve dolayısıyla bunlar hakkındaki en doğru, tartışmasız bilgi Allah’tan gelen bilgidir. Nitekim Allah Kuran’da bu konular hakkında bize önemli bilgiler vermektedir. Bunların en belirginlerini şöyle sıralayabiliriz:

1) Evren, Allah tarafından yoktan var edilmiştir. Hiçbir şey tesadüfi olaylar sonucunda veya kendiliğinden meydana gelmemiştir. Doğada ve tüm evrende tesadüflerin oluşturduğu bir kaos değil, bilinçli bir tasarımla yaratılan kusursuz bir düzen bulunmaktadır.

2) Üzerinde yaşadığımız Dünya gezegeninin tüm özellikleri, insan yaşamına uygun olması için özel olarak tasarlanmıştır. Yıldızların ve gezegenlerin hareketlerinde, yeryüzü şekillerinde, suyun ya da atmosferin özelliklerinde, insan yaşamına imkan sağlayan belirli bir amaç bulunmaktadır.

3) Tüm canlı türleri Allah tarafından yaratılmıştır. Dahası, bu canlıların hareketleri de Allah’tan gelen özel bir ilhamla gerçekleşmektedir.

Bu gerçekleri temel alan bir bilim anlayışı da hiç şüphesiz çok büyük bir başarı elde edecek, çok verimli bir biçimde insanlığa hizmet verecektir. Nitekim tarihte bunun açık örnekleri vardır. Müslüman bilim adamlarının dünyanın en ileri medeniyetine öncülük ettikleri 9. ve 10. yüzyıllar, bilimin yukarıda sayılan doğru temellere oturtulması sayesinde mümkün olmuştur. Batı’da da, fizik, kimya, astronomi, biyoloji, paleontoloji gibi bilim dallarının tüm öncüleri, Allah’ın varlığına inanan ve O’nun yarattıklarını inceleme amacıyla araştırma yapan büyük bilim adamlarıdır.

Ancak 19. yüzyılın ortalarından bu yana, bilim dünyası bu İlahi temelden uzaklaştırılmış ve materyalist felsefenin etkisi altına girmiştir. Materyalizm, maddenin mutlak varlığına inanır ve Allah’ı inkar eder. Materyalizm, bu iddialarını bilim dünyasına aşamalı bir biçimde benimsetmiş ve 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de bilimsel araştırmaların önemli bir bölümü bu iddiaları desteklemeye ayrılmıştır. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında, materyalizmin iddialarının bilime sadece zaman kaybettirdiğini görürüz. Çünkü bu iddiaların her birini ispatlayabilmek için on yıllar boyunca sayısız bilim adamı çabalamış, ancak ortaya çıkan sonuçlar bu iddiaların geçersizliğini göstermiştir. Bulgular, aynen Kuran’da haber verildiği gibi; evrenin yoktan yaratıldığını, insan yaşamını gözeten bir amaca göre tasarlandığını, canlılığın tesadüflerle doğması ve evrimleşmesinin imkansız olduğunu ispatlamıştır.

Materyalistlerin, “Sonsuz Evren” Saplantıları ile

Bilime Kaybettirdikleri

20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasındaki yaygın görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. Materyalist felsefenin temelini teşkil eden bu görüş, evrenin yaratılmış olduğunu da reddediyordu. Materyalizme inanmış ya da bu felsefenin etkisinde kalmış olan çok sayıda bilim adamı, söz konusu “sonsuz evren” modelini bilimsel çalışmalarına temel olarak aldı. Astronomi ve fizik alanlarındaki tüm çalışmalar, maddenin sonsuzdan beri var olduğu varsayımına dayandı. Kısacası sayısız bilim adamı uzun yıllar boşa çabalayıp yoruldu. Çünkü bilim, çok geçmeden bu efsaneleri yıktı. Yapılan hesaplar sonucunda evrenin, “Big Bang” ismi verilen “Büyük Patlama” ile yoktan var olduğu, yani yaratıldığı ortaya kondu.

“Evrende Tasarım Yoktur” İddiasının

Bilime Kaybettirdikleri

Materyalistler, evrende bir amaç ve tasarım olmadığını da iddia etmişlerdir. Evrendeki tüm denge, ahenk ve uyumun sadece tesadüflerin bir eseri olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu iddia da yine 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim dünyasına hakim olmuş ve bilimsel çalışmalara yön vermiştir.

Örneğin, evrende bir tasarım olmadığını gösterebilmek amacıyla, “kaos teorisi” adlı bir varsayım ortaya atılmıştır. Bu teori uyarınca, kaosun (karmaşanın) içinden kendi kendine düzenlilik oluşabileceği iddia edilmiş ve bu iddiayı destekleyebilmek için sayısız bilimsel çalışma yapılmıştır. Matematiksel hesaplar, teorik fizik çalışmaları, fiziksel deneyler ve kimyasal araştırmalar, hep “evrenin bir kaosun ürünü olduğu nasıl gösterilebilir” sorusuna cevap bulmak için sürdürülmüştür.

Oysa yapılan her yeni araştırma, kaos ve tesadüf varsayımlarını biraz daha geçersiz kılmış ve evrende çok büyük bir tasarım bulunduğunu göstermiştir. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren yapılan araştırmalar, evrendeki tüm fiziksel dengelerin insan yaşamı için çok hassas bir biçimde ayarlandığını ortaya koymaktadır.

Evrim Safsatasını Kanıtlama Çabalarının

Bilime Kaybettirdikleri

Bilimin yanlış temeller üzerine oturtulmasının en somut örneğini, Darwin’in evrim teorisinde görmek mümkündür. 140 yıl öncesinde bilim dünyasının gündemine giren bu teori, gerçekte tüm bilim tarihinin en büyük yanılgısını oluşturmaktadır.

Evrim teorisi, canlılığın tesadüfler sonucunda bazı cansız maddelerin biraraya gelmeleriyle oluştuğunu iddia eder. Aynı iddiaya göre, tesadüfen oluşan bu canlılar yine tesadüfler sonucu evrimleşerek başka canlılara dönüşmüştür. Bu senaryonun ispatlanması için bir buçuk asırdır çok büyük bir çaba harcanmakta, ama bilimsel deliller hep teorinin aleyhinde çıkmaktadır. Aksine bulunan bütün deliller evrimin asla gerçekleşmediğini, canlıların birbirine aşamalı dönüşümünün söz konusu olmadığını, tüm canlı türlerinin ayrı ayrı ve oldukları şekilde yaratıldıklarını göstermektedir.

Evrimciler, tüm bu açık delillere rağmen, evrimi ispatlamak için sayısız araştırma ve deneyler yapmakta, sadece safsatalardan ve aldatmacalardan ibaret ciltlerce kitap yazmakta, enstitüler kurup, konferanslar verip, televizyon programları hazırlamaktadırlar. Gerçek olmayan bir iddia için binlerce bilim adamının, hesapsız paranın ve imkanın heba edilmesi insanlık için çok önemli bir kayıptır. Tüm bu zarar yerine eğer bu imkanlar yerinde kullanılmış olsaydı, bugüne kadar bilimde çok faydalı konularda, çok önemli adımlar atılmış, kesin sonuçlar elde edilmiş olabilirdi.

Bazı bilim adamları ya da düşünürler, evrimin ne denli büyük bir yanılgı olduğunu görmektedir. Örneğin Amerikalı felsefeci Malcolm Muggeridge, bu konuda şöyle der:

Ben kendim, evrim teorisinin, geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük alay konularından biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşaklar, bu kadar dayanaksız ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabul edilmesini hayretle karşılayacaktır.1

Sonuç

Çevremizde ve içinde yaşadığımız evrende, Yaratılış’a ait sayısız delil bulunmaktadır. Bir sivrisinekteki hayranlık verici sistem, bir tavuskuşunun kanatlarındaki muhteşem sanat, göz gibi karmaşık ve mükemmel bir organ ve daha milyonlarca varlık iman eden insanlar için Allah’ın varlığının ve O’nun üstün ilminin ve aklının delilleridir. Yaratılış gerçeğini kabul eden bir bilim adamı da, doğayı bu gözle inceleyecek ve yaptığı her gözlemden, düzenlediği her deneyden büyük bir zevk alacak, yeni araştırmalar için ateşleyici güç bulacaktır.

Oysa evrim ve materyalizm gibi hurafelere inanmak ve bunları bilime rağmen savunmaya çalışmak, psikolojik yönden bilim adamlarını da sıkıntıya sokar. Evrendeki ahenk ya da canlılardaki tasarım, onlar için büyük bir sıkıntı kaynağı olur. Gördükleri apaçık delillere gözlerini kapatan bu kişilerde, doğal olarak gerçeklere karşı umursuzluk ve buna bağlı bir yargı bozukluğu gelişir. Hıristiyanlara seslenirken; “eğer bir heykelin sizlere el salladığını görseniz dahi, bir mucize ile karşı karşıya olduğunuzu sanmayın… Çok küçük bir olasılıktır, ama belki de heykelin sağ kolundaki atomların hepsi, tesadüfen, bir anda aynı yönde hareket etme eğilimi içine girmiş olabilirler”2 diyen ünlü evrimci Richard Dawkins, bu yargı bozukluğunun klinik bir örneğidir.

Bilimin ilerleyebilmesi, için bu 19. yüzyıl artıklarının bir kenara bırakılması ve özgürce düşünen ve gördüğü gerçeği kabul etmekten çekinmeyen bilim adamları gerekmektedir.

Osman Nuri

Halk Arasında İfade Edilen Z KUŞAĞININ DÜŞÜNCE YAPISININ, Nasıl Geldiği ve Getirildiği Durumu Özetleyen, Uşaklık, Kölelik Psikolojisini Deşifre Eden ve Günümüzün Yarasına Merhem Olacak bir Makale..!
İlim ve akıl iman etmeyi gerektirir. Muhterem Ahmet Akgül Hocamızın ifadeleriyle Kur’an-ı Kerim, hazır bir fetva kitabı veya ansiklopedik bir başvuru kaynağı değil; sürekli değişen ve gelişen bütün şartların ve zamanların ortaya çıkaracağı, içtimai, idari, hukuki, ahlaki ve ekonomik her türlü sorunların çözümüne esas olacak genel kaideler ve temel prensipler içeren Allah’ın kelamıdır.
Aziz Sancar’ın şu ifadeleri aslında kendini ve amacını ele vermekteydi:… Birçok bilimsel kuruluşlar var ki oralara, ‘Ben Allah’a inanıyorum’ diyeni eşikten sokmazlar. ….. “Yahudi kardeşlerimiz dünya nüfusunun yüzde 2’sini teşkil ediyor ve yüzde 20 bilim Nobellerini almışlardır.” İfadeleri Siyonist Dünya Düzeninin, emperyalist merkezlerin ve Fulbright Eğitim sisteminin, gençleri nasıl dinsizleştirdiklerinin acı ve açık bir itirafıdır.

Muhterem Ahmet Akgül Hocamızın farklı bir ortamda ve farklı bir yazıda kaleme aldıkları şu ifadeleri önemliydi: YAHUDİLİK; bir dine ve kavime mensubiyetten daha öte, azgın ve sapkın zihniyeti anlatan bir kavramdır. Dünya hayatına ve rahatına tapınan, olabildiğince zevk almak ve keyfince yaşamak peşinden koşan, bu şeytani amaçları uğruna her türlü haksızlığı ve ahlâksızlığı mubah sayan mantığı taşıyanlar, Müslüman, Hristiyan veya ateist de görünseler, aslında fikren ve fiilen YAHUDİ kafalıdır. Bunun gibi; ırkçılık güden, İslam’ı ırkçılığın bir aksesuarı gibi gören, ahireti önemsemeyip bu dünyanın nimet, servet ve lezzetlerinden azami yararlanmak için didinen herkes, Yahudiliğin tabii taraftarı durumundadır. Daha açıkçası, Yahudilik insanlık bünyesinin nefsü emmaresi olmaktadır.
“Dinler arası diyalog”, “kültürler ittifakı”, “ılımlı İslam” safsatalarıyla, Müslümanları dünyevileştirme ve “Siyonist sömürü düzenine uysal vatandaş haline getirme” çabalarında rol olanlar da, ismen ve resmen olmasa da, fikren ve fiilen YAHUDİLEŞMİŞ İNSANLARDIR.

Sonsuz şükürler olsun ki Milli Çözüm, insanlığın yaralarına acılarına merhem olabilmek için , önce hastalığın teşhisi gerektiğinden bu teşhisi tespit ederek akıllarımızı doğruya güzele faydalıya iyiye ve adil olana yönlendirerek Mehdiyet ve Mesihiyet Devriminin hizmetkarlığını yaptığına en güzel ve akılcı yöntemlerle bir makaleyle özetlenmiş vaziyette olduğunu yine içtenlikle yüreklerimize su serpildiğini hissettik. Kötülüğün merkezini ve uşaklarının gayretlerini boşa çıkaracak bir makale için Saygıdeğer yazarımıza kaleme aldıkları bu çalışmaları için sonsuz teşekkürlerimizi arzediyoruz.

ALİ ÇAĞIL.

HİÇ KUŞKUNUZ OLMASIN!..
2019 yılında Adem Özkan tarafından hazırlanan
Üsküdar Belediyesi Tarafından Basılan Prof. Dr. Fuat Sezgin’in “EZBER BOZAN” adlı çalışması, ta peygamberlerden başlayarak İslam dünyasındaki bilim ve bilime yapılan katkılar ve batılıların kullandığı bilimin temelinin müslümanlara aidiyeti ve batının bilim hırsızlığı ayrıntılarıyla işlenmişti. Tabi kendinden daha önce Almanyada çok önemli bilimsel çalışmalarla ismini duyuran Aziz Erbakan’ın bilime katkısı ve öncülüğü es geçilse de!?.. önemli bir kaynaktı. Tabi ilime ve ilim adamının sözde tarafsızlık ilkesiyle hiç de bağdaşmamaktaydı.

Prof. Dr. Fuat Sezgin’in kendi tenkidiyle;
“Avrupa’nın ilim hırsızlığı Bizanslılar, Yunanca bilmesine ve Yunanlıların bütün kitapları ellerinde olmasına rağmen ilmî inkişafı yapamadılar. Ortaya kayda değer bir şey koyamadılar. İslâm dünyasında ise tercümeler yapılıyordu. Müslüman âlimler mevcut ilmî birikimi anlayarak dönüştürmüş, geliştirmiş, yepyeni katkılar yaparak, yeni ilmî disiplinler kurmuş. Batılıların ilk tanıdığı da Müslümanların geliştirdiği bu ilimdir. Avrupalılar daha sonra Yunan’a dönüyorlar. İlk tercümeleri yapan Avrupalılar, bu eserleri Yunanlıların eserleri diye tercüme ediyorlar, hatta eserlerin üzerine Yunanca âlim isimleri yazıyorlar. Önceyi bilmedikleri için İslâm’ın ilmî birikimini de anlayamıyorlar.” tesbitleri bilim tarihinden habersiz olmayacağından emin olduğumuz “Nobel Ödül” lü Prof Aziz
Sancar’a cevap olarak yeterdi. Teknofesti gezen Sancar, Selçuk Bayraktar’la resim çektirmiş. Ve Bayraktar Sancar’ın elini öperken resimlenmişti! Şimdi sormak gerekliydi Ey Prof Sancar sen bu teknolojinin asıl sahibini bilmeyecek kadar cahil mi, yoksa gerçeği gizleyecek kadar ehlileştirilmiş alim miydin!?
Bir Sitemimiz de Selçuk Bayraktar’a olacaktı. Erbakan ismini ilk sihalara verecek kadar bir gayretiniz takdire şayandı fakat bu teknolojinin sahibinin Erbakan olduğunu “Sancar’ gibilere anlatmadığınız sürece bunca başarılarınız bunlar tarafından sümen altı edilip, güçleri yetse batılı bir gavura bile mal edilecekti!..
Hiç kuşkunuz olmasın!..

K. GÜLFİDAN

Sancar mıdır?
.
Cenab-ı Allah farklı farklı nimetleriyle bizleri rızıklandırıyor elhamdülillah.

Fakat Korona gibi maddi bir hastalığa yakalandığınızda bu nimetlerin tadını kokusunu alamıyorsunuz.

Bu nimetleri yiyorsunuz fakat tat yok koku yok, yani lezzet de yok.

Yemek de zorundasınız boş mideyle ilaçları da içemezsiniz.

Bu hastamızın gözlerini bir bağla kapatsanız ve o şekilde önüne yemeklerini koysanız (tuzlu, tatlı, meyve suyu vs.) ve sorsanız neler yediğini, emin olun ki bilemeyecektir.

Bir de manevi hastalıklar var, yani kalbi hastalıklar.

Allah’ın rızasını öncelemeyip şeytani nefsin ihtiyaç ve ihtiraslarına uyanlar, sonsuz âlemi değil de geçici dünya menfaatlerini umanlar da manevi hastalığa yakalanmışlardır.

Bunlar dünyada mal, makam, mevki gibi hırsları sebebiyle körelmiş olan kalpleriyle artık; adalet ile zulmü, doğru ile yanlışı, faydalı ile zararlıyı ayıramaz duruma gelmişlerdir.

AKP gibi yönetime talip olanlar gücü hak sebebi olarak görmeye başlarlar. Kendi yakınları ve taraftarları dışındakilere zalimdirler. Siyonist ve emperyalist güçlerle iş birliği halindedirler.

Aziz Sancar gibi kalbi hastalıklı sözde bilim adamları ise Darwinist ve materyalist düşüncelere kapılmış, onlar da aynı siyonizme ve emperyalizme hizmet eder hale gelmişlerdir.

Evrim Teorisi delilleriyle ispatlarıyla çürütüldüğü halde hâlâ Aziz Sancar gibiler evrim de evrim diye sayıklamaktalar.

Adil Düzen kurulduğunda bu tip safsatalar yırtılıp atılacak ispatlanmış bilim kabul görecektir.

Erbakan Hocamız diyordu;

“18 yaşında öğrencimiz üniversiteye gidiyor rektör kapıya çıkıp hakaret edip kovuyor. Yarın en büyük devrimi gerçekleştireceğiz. Yarın yine 18 yaşında bir yavrumuz üniversiteye gidecek, ama bu sefer rektör aşağıya indiği zaman ona selam duracak, hoş geldin evladım diyecek”

“Siz bu duracağınız selamla öğrenciye selam durmuş olmayacaksınız, halkın imanına, dinine selam duracaksınız.”

Çok yakında Adil Düzen Medeniyeti kurulduğunda bütün dünya, bu sistemi kuran Necmettin Erbakan Hocamız, Ahmet Akgül Hocamız, Milli Çözüm Ekibi ve Milli Görüşçüler karşısında saygıyla eğilecek ve şapka çıkaracak.

Mus ab

Müslüman ve Türk Büyük İlim Adamı ERBAKAN Hocamızın İcatları Dünya Savaş yöntemini Değiştirdi.
Erbakan Hocamızın İcatları, Yahudi ve uşaklarını şakına çevirirken ve çaresiz bırakırken hala daha “Yahudi’nin uygun gördüğü anlayışıyla hareket etmezsen ilmi gelişmeler yapamazsın” safsatası kasıtlı olarak insanımızı köleliğe razı etmek değilse uşak ruhlu bir anlayışın bakış açısıydı.

Nasa’nın olaylar karşısında çaresizliği ve Ancak Kur’an ile çıkış yolları buluşu:
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın Esam Sohbetleri Konuşmalarından Alıntı
“Amerika’nın en meşhur uzay araştırmalarının yapıldığı NASA araştırmasında, Sabah Gazetesinin muhabiri gitmiş bir röportaj yapmış. 17 Haziran 1989 tarihli Sabah Gazetesinde bu röportaj neşredildi. Aslında Birleşmiş Milletler nezdine konmuş bir muhabir bu. Bir ara boş vakit bulmuş, “Şu NASA’ya bir gideyim” demiş. NASA’da Nobel ödülü almış olan fizik, kimya âlimleriyle konuşmuş, hayretine mucip olmuş. Çünkü bu fizik, kimya âlimleri şimdi Kur’an dersi alıyorlar ve kendileriyle konuştuğu zaman söyledikleri söz şudur. Diyorlar ki: “Bize Reagen uzay projesini verdiği zaman, yani Rus’lar füzeleri attıklarında bu füzeler daha Amerika’nın üzerine gelmeden Rusya’nın üzerindeyken atılacak başka füzelerle veya diğer yollardan imha ediliyor. Biz ilk iş olarak bütün uzayı yeniden araştırmak mecburiyetinde kaldık. Yeni teleskoplar, elimizde sonsuz para imkânı olduğu için çok büyük atılımlar yaptık ve uzayı bir inceledik, bir de baktık ki bu uzayın içerisinde ne olaylar cereyan ediyor? Neler, neler, neler! Bugüne kadar hiç birimizin aklından bile geçmezdi.” Diyor bu röportajın içinden birkaç cümleyle size yazıyı taktim ediyorum. Ve diyor ki: “Bu uzayda bakıyoruz, bir noktadan koskocaman galaksiler çıkıyor. Bu teoriyi gösteren alametleri tespit ediyoruz. Sonra yine bu galaksiler bir noktaya gelip kayboluyor. Nasıl oluyor bu iş? Bizim bildiğimiz fizik kanunlarıyla bunları izah etmek mümkün değil. İşte bütün bu ve buna benzer olayları tespit ettiğimiz zaman apışıp kaldık. Birisi nerden geldiyse bize geldi, dedi ki: “Bunların hepsinin izahı Kur’an-ı Kerim’de vardır” dedi. Biz de ilk defa Kur’an-ı Kerim’i incelemeye başladık. Bir de baktık ki bütün izah edemediğimiz olayların açıklaması Kur’an-ı Kerim’in içerisinde mevcut. İşte şu yirmi kadar yeni teoriyi, nazariyeyi, açıklamayı şu surenin şu ayetinden, şu surenin şu ayetinden istifade ederek yaptık” diyor ve bu makalenin içerisinde o yirmi tane teori madde madde hatırlatılıyor, eğer bu resimden bir şey anlayabiliyorsanız. Şurada (netleştirmek mümkün mü?) Bu bir uzay resmi, bu aynı gazetenin içerisinde, işte, Sabah Gazetesinin muhabiri bu, bu da Nobel ödülü alan meşhur âlimlerden birisi. Kendisine izahatı verirken, bu resmi almış ve kendileri, şimdi bu âlimler birkaç sene sonra, hatta uzay âlimleri için bir yeni tefsir kitabı yazıyorlar. Âlim burada açıklıyor, diyor ki: “(Mesela) Biz bir takım olayları izah edemiyorduk fakat bir ayeti kerimeyi okuduk. Cenab-ı Hak orada “Yer ve gök birleşikti, biz onu ayırdık” buyuruyor ama bu ayırma öyle bir kelime kullanılıyor ki, o kelime birtakım kuvvetlere karşı zorlayarak ayırmak manası taşıyor. E, peki yerle gök birleşikken cisimler birbirleriyle temasta. Demek ki bunlar arasında maddesel çekim söz konusu değil. O halde başka çekim kuvvetleri var. Başka alanlar var fikri bize geldi. O yeni alanları dikkate aldığımız zaman açıklayamadığımız pek çok meseleyi açıklar hale geldik” diyor. Yirmiye yakın yeni icatlarını hangi sure hangi ayeti kerimeden aldıklarını gösteriyor. Ondan dolayı burada madde madde yazılmış, teferruatına girmiyorum. Sadece başlığı size bir kere daha gösteriyorum ki, bakınız Sabah Gazetesinin muhabiri bile onlardan konuştuktan sonra “NASA, Kur’an’ın gerçeklerini ilim ancak çözmeye başladı diyor” diyerek bu âlimlerin sözlerine şahadet ediyor.”
https://www.youtube.com/watch?v=PjGR5z7poI8 Dakika 12:00

Hüseyin Selman

Çağdaş Ebu Cehil ler…
Aziz Sancar, ABD baskısıyla İsmet İnönü döneminde imzalanan ve ancak sömürge ülkelerinde rastlanan… Güya dindar Erdoğan iktidarınca da hiç dokunulmayan Fulbright Eğitim Programları anlaşmasının… Ki aslında Milli Eğitimin Amerikanlaştırılması… Neslimizin Milli ve manevi değerlerden uzaklaştırılıp yozlaştırılması ve gönüllü ABD yandaşı, reklamcısı ve emperyalizmin ajanları kadrolar oluşturulması planlarının bir parçası olduğunu açığa vurmuşlardır. Aziz Sancar’ın; “BEN ALLAH’A İNANMIYORUM DİYENLERİ, BİRÇOK BİLİMSEL KURULUŞLARIN KAPISINDAN İÇERİ SOKMUYORLAR !..” sözleri Siyonist Dünya Düzeninin, emperyalist merkezlerin ve Fulbright Eğitim sisteminin, gençleri nasıl dinsizleştirdiklerinin acı ve açık bir itirafıdır. Bu sözler, bizim gençliğimize de “YURT DIŞINDA EĞİTİM GÖRMEK VE İLERLEMEK İSTİYORSANIZ , ÖNCE İSLAM’DAN VE İMANDAN UZAKLAŞMANIZ GEREKİR !” mesajıdır.

Sadece Türkiye değil, tüm İslam dünyasında son 500 yılda doğru dürüst bilime katkı yok. Bilim yapmak, bilim kültürünü geliştirmek bir gelenek olmalı. Bunu Türkiye’de geliştirmek lazım. Yahudi kardeşlerimiz dünya nüfusunun yüzde 2’sini teşkil ediyor ve yüzde 20 bilim Nobellerini almışlardır. Onlar diğer insanlardan daha üstün zekâlı mı? Değiller. Onların kültüründe bilime, eğitime önem veriliyor.” diyen Aziz Sancar, hem yalan beyanlarla İslam’ı karalamakta, hem de tarihi olguları çarpıtmaktaydı. Prof. Aziz Sancar’ın “YAHUDİ KARDEŞLERİNİ !” öne çıkarıp övgüler yağdırması da, yoksa ortak genlerinin icabı mıydı?

Sn. Aziz Sancar’ın itiraf ve ifşaatıyla: “Batı’da öyle bilimsel kuruluşlar vardır ki; ‘Ben Allah’a inanıyorum’ diyeni eşikten bile sokmazlardı!”

Burada Prof. Aziz Sancar’a sormak lazımdı:

Sizi o kuruluşlara soktuklarına, üstelik Nobel Ödülü sunduklarına göre:

A- Zatı aliniz, İslam’dan ve imandan çıkıp Allah’ı inkâr edenlere mi katılmıştınız?

B- Yoksa imanınızı ve Müslümanlığınızı gizleyip, o emperyalist ve Siyonist kuruluşları aldatmayı mı başarmıştınız?

C- Ya da, zaten o Haçlı ve Yahudi kesimlerle gizli bir yakınlığınız ve sinsi bir irtibatınız mı vardı?

Evet bilim adamlığının en önemli vasıflarından birisi de dürüst olmalarıdır. Lütfen bu soruları dosdoğru yanıtlayınız ki, hem sizi hem “Allah’a inananları eşikten sokmayan” merkezleri daha iyi tanıyalım.

(Makaleden Alıntı)

Veysel

Başkan’ın Adamları
Akp ve kıymet verdiği “adamlar” çok ilginç gerçekten… Pek çoğu derin bir paranoya içerisinde… Kendinden önce kimsenin olmadığı, en iyi, en güzel, en mükemmel vasıflar kendilerindeymiş gibi bir hâle bürünmüş durumdalar. Öyle ki bir ara kendilerinden önce buzdolabı olmadığı, kadınların seçme seçilme hakkının olmadığı, yol olmadığı, hastane olmadığı, okul olmadığı gibi duyanın aklı ile alay eden pek çok açıklamaya şahit olduk. Ancak son dönemde işin dozu daha da arttı. AKP kurmaylarından bir zat, 1.5 milyar dolar verilerek elde edilen bir binayı 500 yıllık Türk Dış Politika tarihinin en önemli hamlelerinden biri olarak açıklamıştı. Bütün bu saçmalıkların normalleşmesinden cesaretle olacak ki; Aziz Sancar da ne din ne de geçmiş kaygısı yaşamamış ve gayet açık bir şekilde aynı seviyede saçmalığa devam etmiştir. Bu saçmalıklara hayran hayran bakanlar ve bizi bu saçmalıklara muhatap eden Başkan ve adamlarına da Milli Çözüm gerekli cevabı vermiştir. Bu paranoyak tiplerin, inancımızı, milletimizi ve değerlerimizi alçak ve aşağı görmeleri kendilerinin hâlini görmeleri nedeniyledir. Kısacası başkan ve adamları tutuldukları bu aşağılık kompleksi hastalığından kurtulur mu bilinmez ama biz de bu safların numaralarını yiyecek göz yok!

Cansel

İslâmsız ilim olmaz
[i]Hikmetle bakmazsan, ilim neye yarar?..
Niyet Hakk değilse, amel neye yarar?..
Aslını inkâr edeni halk, “asılsız” diye anar
Canı menfaat çeken, yahudiyi selamlar

Beş doğruya bir yalan, katıp iman bozarlar
“İslâm ilme karşıymış” diyen iftiracılar!
Zekâyla bir şeyler elde edilir amma…
İslâm’a sataşanlar, bil akıldan yoksunlar[/i]

Zamanında Abdülhamid Han Hz’nin eğitim için batıya yolladığı öğrenciler, dönüp özgürlük kılıflarıyla İslâm’a, millete düşman olmuşlardır. Kestaneden çıkıp kabuğunu beğenmemişler, gavuru övüp; İslâm’a, kendi gelenek göreneklerine, manevi değerlerine burun kıvırmışlardır.

Bu tipler tüm başarılarına, ödüllerine rağmen o kadar kısır bir bakışa sahiptirler ki; kesbettikleri ilmin İslâmdan bağımsız olduğunu sanarlar. [b]Ağacın tohumdan bağımsız var olduğu iddia edilse gülerler fakat, tüm ilimlerin İslâm tohumundan neşvü nema bulduğunu ya kavrayamazlar, ya da bilir fakat kasıtlı saptırırlar… [/b]

[b]Ne diyelim, makamlar, menfaatler, ödüller kabir kapısına kadar. Ahirette bize şefaat etmek yerine ateşimize odun olacak ilimden, tüm ilimlerin gerçek sahibi Allah’a sığınırız…[/b]

ELİF ÇAĞIL.

Adam Sanırsın!
Suratına bakarsın adam sanırsın onu…
Konuştukça görürsün ki , kitap yüklü bir ……!
Bilim adamıysan Türkiye ‘de gel okut!
Bir nobel ödülüyle takmışlar boynuna ha…!

Erbakan Hocam’ın teknolojilerini söylemezler…
Adam kalmamış gibi ajan takımını getirmişler…
Hadi ordan hadsiz herif kalıbınla git Abd ye…
Ülkemden gibi görünüp hizmet edersin rezillere…

Mehmet S.PINAR

KUR’AN BİLİM’E YOL GÖSTERİR!
Bilim;İnsanı hakikate götüren en önemli itici güçlerden birisidir..Bilim’i adeta, tanrılaştırarak hakikatin kapısını kendisine kapatanlar, karanlıkta ıslık çalan korkaklardır…!İlmin ve bilimsel çalışmaların, insanlık için önemini her fırsatta, yıllarca dile getiren ve bu söylediklerinin gereğini de yerine getiren ,İslam dünyanın en büyük büyük bilim adamı Prof NECMETTİN ERBAKAN HOCAMIZDAN bir kaç cümle şöyledir;

“Kur’anla tetkikatı olmayan bir insanın müspet ilimler sahasında gerçek alim olması beklenemez”.

“Önce bir defa şu suali sormağa mecburuz: Acaba hangi sebepten dolayı bütün insanlıkta ilim yavaş yavaş ilerlerken Asr-ı Saadet’le birden bire bugünkü manada hakiki ilim olmaya başlıyor? Bu başlayışın kaynağı, insanlığa bu hızı veren tılsım nedir? Bu sualin cevabını Kuran’ı Kerim’den başka bir şeye bağlamak mümkün mü? İnsanların ilim sahasındaki bu büyük inkişafların tılsımı dünya ve ahiret saadeti getiren Kuran’ı Kerim’den başka bir şey değildir.”

”İslam’ın dışında, hiçbir hak ve hakikat yoktur. Fen ve hikmet, sanat ve sanayi dahi İslam’ın içindedir ve onun bir şubesidir. İlhamını Kur’andan almayan hiçbir ilim ve teknik asla hayra mazhar olamaz. Şerden ve zarardan arınmış sayılamaz. Mutlaka yeterli ve yararlı olduğu savunulamaz.’

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
23
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx