ŞEYTANIN DİNİ VE GİZLİ YÖNTEMLERİ
Allah, Kur’an’ın; “(Şeytan) Dedi ki: ‘Rabbim, beni (nefsime ağır gelen imtihanla) kışkırttığın (Adem’e hürmet ve tâbiiyet emrinle beni hırçınlaştırdığın) şeye karşılık, andolsun ben de yeryüzünde onlara, (Adem’in evlatlarına Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesnadır. (İbadet ve hizmetleriyle sadece Allah’ın rızasını arayan ve ahiret hazırlığını öne alan kullarına etkili olamayacağım.)’” (Hicr: 39-40) ayetleriyle insanın düşmanı olan şeytanın, kıyamet gününe kadar tüm gücüyle insanları kötülüğe sürükleme konusundaki inatçılığını insanlara bildirmiştir. Ancak çoğu insanlar, şeytan hakkında gerçeğe dayalı doğru bilgilere sahip değillerdir. Bu nedenle, şeytanın düşmanlığından sakınabilmek için insanın öncelikle yapması gereken; onun yöntemlerini, nasıl mağlup edilebileceğini öğrenmek ve tuzaklarına karşı hazırlıklı hareket etmektir.
Bu konuda ilk bilinmesi gereken ise şeytanın yüzyıllardır savunuculuğunu yaptığı ve insanlara kabul ettirmeye çalıştığı sahte bir “din anlayışı” hilesidir. Tarihin başlangıcından itibaren, dünyanın dört bir yanındaki tüm insanlara aynı telkinleri vererek onlara ortak bir yaşam stilini, kendi bâtıl dinini benimsetmeye girişmiştir. Bu dinin temel özelliklerinden ve şeytanın bu din anlayışını insanlara kabul ettirebilmek için kullandığı yöntemlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
a- Vicdanı etkisiz hale getirmek için bahaneler öne sürmesi
Şeytanın dini, insanlara şeytanın karakterini ve onun düşünce sistemini kabul ettirme içeriklidir. Şeytan, insanları bu yönde ikna edebilmek için bâtıla dayalı çok çeşitli ve sinsi yöntemler geliştirmiştir. Ancak ana felsefesi, öncelikle kendi tuzaklarını bozan, verdiği telkinlerle insanları durmaksızın iyiliğe ve doğruya çağıran vicdanı etkisiz hale getirmeye yöneliktir. Allah’ın; “Aslında gerçek şu ki; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. (Hesap günü birtakım mazeretler belirtse de, nefsinin kötülüklerine bizzat kendisi şahittir, herkes kendi ayarını ve amacını bilmektedir. Ahirette) Kendi mazeretlerini ortaya atması (birtakım yalan bahanelere sığınması) bile (gaflet ve cehaletinin ve Allah’ı takdir edememenin bir neticesidir).” (Kıyamet: 14-15) ayetleriyle bildirdiği gibi; şeytan nasıl bir tuzak kurarsa kursun, vicdanın yol göstermesi sayesinde her insan doğruyu görebilecek bir basirete sahiptir. Ancak şeytan, insanların vicdanlarını örtmelerini sağlayacak, onları kendi ahlâkını yaşamaya ikna edecek çok çeşitli mazeretler öne sürerek insanların bu basiretlerini örtmeye girişir.
İman edenler Kur’an’a göre düşündükleri için, şeytanın bu yöndeki telkinlerini, ne kadar ustaca olursa olsun, hemen fark edebilir ve vicdanlarından yana bir tavır ortaya koyabilir. Kur’an ahlâkından uzak yaşayan insanlar ise, yaşamlarını nefislerini memnun etme amacı üzerine kurdukları için, şeytanın nefislerini destekleyen bahanelerini hemen kabullenirler. Vicdanlarının sesini bastırmak için zaten bir yol aradıkları için, şeytanın bu telkinlerini nefislerine yönelik bir destek ve yardım olarak kabul etmekte ve kötülüğe mazeret üretmektedir. Şeytanın bu sistemi, her tavır bozukluğu ve her kötülük için ayrı bir mazeret, ayrı bir sapkın açıklama içerir. Bu yolla insanların vicdanlarına karşı koyabilmelerini sağlar ve böylece kendi düşüncelerini onlara meşru ve makul göstermeye gayret gösterir.
b- İyiyi kötü, kötüyü iyi göstererek insanları aldatıvermesi
Şeytanın insanları kötülüğe çağırmada kullandığı yöntemlerden birisi de “iyiyi kötü, kötüyü de iyi göstererek insanları aldatmak” hilesidir. Şeytan, doğru yolda olduklarına ikna etmek için insanlara çok çeşitli ve çok fazla sayıda sahte delil öne sürmektedir. Bu deliller, o kadar detaylandırılmış ve o kadar kurnazca mantıklarla süslenmiştir ki, iman gözüyle bakmayan kimseler kolaylıkla şeytanın tuzağına takılabilir. Şeytanın öne sürdüğü delilleri adeta bir gerçek gibi kabul eder ve tavırlarını, kendilerini inandırdıkları bu sahte gerçekler doğrultusunda şekillendirirler.
Şeytanın bu yöndeki oyunlarına kanarak hatalı tavırlarda bulunan insanlara dair günlük hayatta pek çok örneğe rastlanabilir. Söz gelimi şeytan kimi zaman verdiği telkinlerle kişiyi, yakın bir dostunu, düşmanı olarak görecek hale getirebilir. Karşı tarafın kötü niyetli olduğuna ve kendisine düşmanlık beslediğine dair o kadar detaylı ve net deliller öne sürer ki, bu kişi dostunun iyi niyetli tavırlarını dahi bu şekilde algılamaya başlar. Bu bakış açısı nedeniyle her tavrın, her sözün ardında bir ima ya da ters bir anlam aramaya girişir. Şeytanın o denli etkisi altına girmiş ve onun verdiği telkinlerle o kadar düşünmeye başlamıştır ki, karşı taraf bu durumu ortadan kaldırmak için ne kadar iyi niyetli bir çaba içerisine girerse girsin, fayda vermeyecektir.
Şeytan kimi zaman da aynı telkini tam ters şekliyle verir. Kişinin kendisine zarar verecek ve kötülüğe sürükleyecek kimseleri dost olarak görmesini benimsetir. Ortada bu kimsenin kötü niyetini ispatlayan onlarca delil olduğu halde, şeytan tüm bunlara birer açıklama getirerek bu kötü niyetin fark edilmesini engeller. Birkaç önemsiz detayı da ön plana çıkarıp kişinin gözünde büyüterek, karşı tarafın iyi niyetli olduğu konusunda onu inandırıp kandırıverir. Şeytan, bu taktiklerini insanın günlük hayatında karşısına çıkan her konuda kullanabilir. Tüm bunların sonucunda kötülüğe teşvik ettiği bir insanı, gaflete sürükleyerek içerisinde bulunduğu kötülüklerden sakınmasını engelleyecektir. Oysa gerçekte, kendisi bu kişinin yakın bir dostu olmuş ve onu kendi bâtıl din anlayışına, kendi bozuk ahlâk özelliklerine yaklaştırıvermiştir. Bu şeytani tuzak ve tutsaklıklardan korunup kurtulmanın en etkili çaresi de, bir mürşid-i kâmilin terbiyesine girmektir. Kur’an’da, şeytanın insanları bu şekilde; “hidayette oldukları izlenimi vererek doğru yoldan ayırdığı” şöyle bildirilmiştir:
“(Artık) Her kim Rahman’ın Zikrini (Kur’an-ı Kerim’i) görmezden gelir, (yüz çevirip başka şeylere) yönelirse, Biz, (insan suretli bilgiç sanılan) bir şeytanı ona musallat kılarız, (üzerine kabuk gibi sardırıp bağlatırız ve onun kötü emellerine kendisini uşak yaparız.) Artık bu (şeytan), onun yakını (yoldaşı ve kaptanı)dır. Gerçekten bunlar (şeytanlaşmış insanlar), onları (Hakk) yoldan alıkoyup (bâtılın ve barbarlığın peşine takmaktadırlar). Bunlara (aldananlar) ise, (hâlâ) kendilerinin, gerçekten hidayete erdiklerini (en doğru ve hayırlı yönde yürüdüklerini) sanmaktadırlar.” (Zuhruf: 36-37)
c- Sinsice yöntemler kullanması ve insanları da sinsiliğe teşvik etmesi
İnsanları doğru yoldan ayırıp kendisi ile birlikte cehenneme sürüklemek için çaba harcayan şeytanın en önemli özelliklerinden biri sinsiliğidir. Sinsilik, aynı zamanda şeytanın insanlığa karşı verdiği amansız mücadelede kullandığı en tehlikeli yöntemlerdendir. İnsanları, gerçek amacını açıklayarak kendisine uymaya çağırsa elbette sonuç alamayacak, başarılı olamayacaktır. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri onlara karşı nasıl büyük bir kin ve düşmanlık beslediğini, onları kendisiyle birlikte sonsuza kadar cehennem azabına sürüklemek için kandırmak istediğini ve onlara yalnızca yalan söylediğini anlatacak olursa, elbette ki sözlerine güvenilmeyecek ve peşinden gidilmeyecektir. Hatta ona karşı dikkatli ve uyanık olunacak ve tuzağına düşmemek için özen gösterilecektir. Bu nedenle şeytan, insanları sinsilikle, yalan, hile ve aldatmaca dolu yöntemlerle kandırmaya girişir. Onlara düşman olduğunu açıkça hissettirecek tavırlarını gizleyecektir. Ya da onlara açık açık ‘gelin bana uyun’, ‘kötü ahlâklı olun’, ‘kendinize, etrafınızdaki insanlara zarar dokundurun’, ya da ‘iyi ya da kötü arasında tercih yapmanız gerektiğinde her zaman kötüden yana tavır alın ve zalimlerin tarafını tutun’ gibi telkinlerde bulunmayabilir. Aslında bu sözler şeytanın nihai hedefini özetlemektedir. Ama o her zaman için tüm bunları iyilik, güzellik, doğruluk gibi erdemlerle süsleyerek insanlara vesvese verir. Onlara sinsice yanaşıp; zekice ve kurnazca ikna metotları ile peşinden sürüklemektedir.
Kur’an’da, şeytanın kendisinin de bu yönünü dile getirdiği; insanlara açıktan açığa değil, pusu kurarak yaklaşacağını söylediği şöyle bildirilmektedir: “(Şeytan) Dedi ki: ‘Madem öyle, (Hz. Adem’e secde etmek gibi nefsime ağır gelen bir imtihana tâbi tutmakla) beni azdırmana karşılık; ben de onları (Ademoğullarını saptırmak için) Senin (İslamiyet ve) istikamet yolunun üzerinde oturup (tuzak kuracağım. Her dönemdeki en haklı ve hayırlı davanın ortasında pusu kurup duracağım). Sonra; ön taraflarından, arkalarından, sağlarından ve sollarından muhakkak (kullarına) sokulup (saptıracağım). Ki onların çoğunu (artık dinin ve nimetlerin sayesinde eriştikleri lezzet ve faziletlere) şükredici bulmayacaksın. (Çünkü onlara nankörlük ve hıyanet yaptıracağım!?)’” (A’raf: 16-17)
İnsanlar üzerinde doğrudan etkisi olmayan şeytan, insanlara doğruyu yanlış, iyiyi kötü, gerçekleri ise hayal gibi gösterebilmek için çeşitli sinsi yöntemlere girişir. Onları aldatmak için yaldızlı sözler söyler, yapmakta oldukları yanlış işleri süslü ve çekici gösterir. Aynı şekilde güzel ve hayırlı olan işleri de çirkin gösterip bunlardan vazgeçirmeye didinir. Onlara dünya hayatına ilişkin süslü vaatler verir. Doğrulardan yana onları olmadık kuruntulara düşürecektir. En sade konuları bile içinden çıkılmaz ve karmaşık hale getirmeye, Allah’ın emirlerini onlara zor göstermeye yeltenir. Onları, dünya menfaatlerinin yakın ve elde edilmesi kolay, ahiret menfaatlerinin ise uzak ve sözde hayali vaatler olduğuna inandırmaya çaba gösterir. İnsanları her an gözetler, her an açıklarını, zayıf yönlerini kollayıp, onları aciz oldukları noktalardan yakalamaya ve tuzağa düşürmeye niyetlenir. Sürekli kötülüğü öğütleyip, onların da kendisi gibi kötülüğü benimsemelerini ve böylece kendine benzemelerini istemektedir. Tüm bu telkinlerini onlara beklemedikleri anlarda, beklemedikleri yönlerden pusu kurarak gerçekleştirir. Ara sıra açık telkinlerde bulunur, çoğu zaman ise kendisini adeta bir dost gibi gösterip, o insanın iyiliğini istiyormuş gibi hareket etmektedir. Şeytanın çeşitli yalanlarına aldanan insanlar, içerisinde bulundukları gaflet nedeniyle, giderek doğru yoldan sapıverir. Kendilerine şeytanı dost edinmiş olmaları, bu insanların yaşadıkları kötü ahlâkı, gösterdikleri bozuk tavırları önemli görmemelerine ve bunları ısrarla savunmalarına yönlendirir.
d- İnsanlara, yapacakları kötülüğü ispat edilemeyecek şekilde yaşamayı öğretmesi
Şeytanın, insanları kendi ahlâkına çağırmakta kullandığı sessiz dilin önemli prensiplerinden biri de “yapılan kötü davranışın ustalıkla gizlenmesi”dir. Şeytanın, etkisi altına aldığı kimselere öğrettiği bu gizli din, “ispat edilemezlik” ilkesine dayalı eylemlerle yaşanma prensibidir. Bu kimseler açık bir şekilde kötü ahlâk özellikleri göstermez, bunu çok ince detayların arasına gizlerler. Bu öyle sinsi bir sistemdir ki, bu gizli ve sessiz dil ile karşılarındaki insanlara hem ne demek istediklerini çok açık bir şekilde ifade etmiş olurlar, hem de karşı tarafın bu kötü tavırlarını deşifre edebileceği hiçbir delil vermezler.
Bu yöntemle bir yandan da, aynı şeytani ahlâkı yaşayan kimselerin birbirlerini kolaylıkla tanıyabilmeleri de sağlanabilmektedir. Kendi kullandıkları şeytani dilin tüm inceliklerini bilen bu kimseler, aynı alâmetleri başkalarında gördüklerinde bu kişilerin de kendileri gibi şeytanın etkisi altına girmiş olduklarını sezmektedir. Bu durumu bilmek ise onlara, bu kimselerin yanında şeytanın ahlâkını çekinmeden ve gizlenmeye gerek duymadan yaşayabilecekleri konusunda büyük bir cesaret vermektedir. Kendileriyle aynı ortak dili konuştuğunu bildikleri insanların yanında, diğer insanların yanında gizledikleri gerçek yüzlerini hiç çekinmeden ortaya koyabilmektedir.
“İspat edilmezlik ilkesi” kötülüğün sessiz dilini konuşan kimselerin vicdanlarını örtebilme amacına da hizmet etmektedir. Şeytan bu dili öğrettiği insanlara, kötülüğe açıktan açığa yanaşmamalarının toplum nazarında güzel ahlâklı ve iyi bir insan olmaları için yeterli olduğu fikrini öğütlemektedir. Bu nedenle sessiz dili konuşan kimi insanlar, vicdanlarını örterek, kötü bir ahlâk göstermelerini hiç önemsemeden şeytani dilin sinsi yöntemlerini uygulamaya devam etmektedir. Çevrelerindeki insanların, ince detaylara dayandırdıkları kötü ahlâklarını kendilerine ispat edememeleri de, yine onları daha ahlâksız ve acımasız gizli davranışlara yönlendirmektedir.
e- İnsanlar üzerinde, onların fıtratlarını bozarak etkili olmaya yeltenmesi
Yeryüzündeki tüm varlıkların tek hâkimi olan Allah, yarattıklarını ve onlara en uygun olan yaşam şeklini en iyi bilendir. Allah, insanları ancak imanı kavradıkları ve Kur’an ahlâkını yaşadıkları takdirde mutlu ve huzurlu olabilecek şekilde yaratmıştır. Kur’an’ın “…Şunu kesinlikle biliniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle (O’nu devamlı hatırlayıverip, emir ve yasak çizgisinde hareket etmekle ve sürekli Kur’an-ı Kerim’i ve mealini okuyup düşünmekle) mutmain olup (huzur iklimine ve Hakke’l-yakin -kesin iman- derecesine yetişir.)” (Ra’d: 28) ayetiyle bildirilen bu gerçek istisnasız tüm insanlar için geçerlidir. İnsan ancak kendisini yaratan Rabbimize yönelip, O’nun sevgisini ve rızasını kazanabileceği şekilde yaşadığı takdirde dünya hayatında güzel bir yaşam sürebilir. Allah Kur’an’da insanlara, kendilerini yarattığı fıtrata yönelmelerini şöyle bildirmiştir:
“Bu nedenle Sen yüzünü (ve yönünü) tam bir teslimiyetle Hakk Din’e çevir; Allah’ın (beşer tabiatına uygun olarak gönderdiği) Fıtrat Dinine (ve İslam düzenine) dön ki, (Cenab-ı Hakk) insanları ona göre (fıtrat dinine, doğal ve sosyal dengelere uygun şekilde) yaratmıştır…” (Rum: 30)
Fıtratlarına en uygun olan bu yaşam şeklini ve bu ahlâk prensiplerini benimsemedikleri takdirde insanlar sıkıntı ve huzursuzluk içinde bir yaşam sürecektir. Allah’ın insanlar için yaratmış olduğu yeryüzündeki onca nimetten gereği gibi zevk alamaz, çevrelerindeki güzelliklerin farkına varamaz hale gelir. Allah’ın: “Kim Benim Zikrimden (Kur’ani disiplin ve düzenden) yüz çevirirse, (küfür ve kötülüğe yönelirse) artık onun için (dünyada stres ve kaygı içinde) sıkıntılı bir geçim (mutsuz, doyumsuz ve huzursuz bir hayat) vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak mahşere kaldıracağız. [Not: Kur’an’a dayanmayan, doğal ve doğru kurallara uymayan sistemlerde, ekonomik geçim darlığı oluşacak ve psikolojik doyumsuzluk sıkıntısı yaşanacak; toplumda sosyal ve siyasal bunalımlar başlayacaktır.]” (Taha: 124) ayetiyle belirttiği gibi, zorluklarla dolu bir yaşama sürüklenir. Her şeyden kolaylıkla hüzne, tedirginliğe, umutsuzluğa ya da karamsarlığa kapılabilir; hayatlarını bir türlü çözüm bulamadıkları sorunlarla boğuşmakla geçirir. İçerisinde bulundukları bu durumu fark ettikleri zaman ise, hayatlarına hâkim olan sıkıntının kaynağını ve nasıl çözüme kavuşturulabileceğini bilememektedir. Oysa insanların karşı karşıya kaldıkları bu zorluğun temelinde de yine her türlü kötülüğün asıl kaynağı olan “şeytanın çabası” yer almaktadır. Şeytanın insanlığa karşı verdiği mücadelede başvurduğu yöntemlerden biri de onların “fıtratlarını (doğal ve normal yaratılış ahlâklarını) bozması”dır. Çünkü önceki satırlarda belirtilen, insanların ancak fıtratlarına uygun bir yaşam sürdükleri takdirde mutlu olacakları gerçeğini şeytan da bilmektedir. Bu nedenle fıtratlarına aykırı bir ahlâk anlayışını ve farklı bir yaşam stilini benimseterek onların mutluluktan uzak kalmalarını istemektedir. Ancak bunu da yine kendi sinsi yöntemleriyle gerçekleştirerek, insanları gaflete sürüklemekte ve bu yolla içerisine düştükleri bu tuzaktan kurtulmalarına engeller üretmektedir. Onları fıtratlarına ters düşen bir ahlâka çağırırken, bir yandan da onlara sahte mutluluk va’adlerini telkin etmektedir. Kur’an’da, şeytanın insanları “Allah’ın yarattıklarını değiştirmeye” çağıracağı şöyle bildirilmektedir:
“(Ardından şeytan şunları anlatmıştı:) ‘Onları muhakkak saptıracağım ve onları (Haçlı-Siyonist güdümlü iktidarlar eliyle) boş kuruntulara ve hayallere kaptırıp (günahlara sokacağım), onlara emredeceğim; hayvanların kulaklarını yaracaklar (böylesi bâtıl inançlara ve davranışlara sapacaklar) ve yine emredip (fısıldayacağım), Allah’ın yaratışını değiştirip (bozacaklar. Kadınlar erkekleşecek, erkekler kadınlaşacak… İnsan tabiatına ve fıtrat dini olan İslam’a uymayan düşünce ve düzenlere kapılacaklar. Haramları helâl, helâlleri haram sayacaklar.)’ Artık kim, Allah’ın (Hakk Dinini) bırakıp, şeytanı (ve uşaklarını) dost edinip (bâtıl düzenine) uyarsa muhakkak o apaçık bir ziyana uğramıştır.” (Nisa: 119)
Allah’ın Kur’an’da bildirdiği tüm bu gerçekler, insanın ancak Kur’an ahlâkını yaşadığı, Allah’ın kendisini yarattığı fıtrata uygun davrandığı takdirde mutlu olabileceğini göstermektedir. Aksinde, ilerleyen satırlarda daha detaylı olarak inceleneceği gibi, şeytan insanı yalnızca dünya hayatını kapsayan bir mutsuzluğa değil, sonsuza dek sürecek bir sıkıntı ve azabın içine sürükleyecektir. Şeytani vesveselere ve nefsani isteklere karşı en emin ve etkili yöntem ise tasavvuf terbiyesi ve tarikat tedavisidir.
f- İnsanları, Allah’ın adını kullanarak kandırmaya çalışması
Öne sürdüğü her fikrin, insanların kalbine fısıldadığı her kötü düşüncenin, vicdanın doğruyu telkin eden sesiyle karşılık bulacağını bilen şeytan, bu duruma karşı farklı bir düzen geliştirmiştir. Gerçek kimliğini ve kötü niyetini gizleyebilmek için kimi zaman insanlara verdiği telkinleri vicdanlarının sesiymiş gibi göstermeyi denemektedir. Bunun için başvurduğu yöntem ise, onlara “Allah’ın adını kullanarak yaklaşması”dır.
Taraftarlarıyla birlikte insanları görmedikleri, fark edemedikleri yerlerden gözleyen şeytan, onların nelerden etkileneceklerini ve nelere karşı tepki vereceklerini de bilmektedir. İnsanın zayıf noktalarını, nelere karşı arzu duyduklarını, hangi fikirlerinin akıllarını karıştıracağını göz önünde bulundurarak onları yönlendirir. Vicdanen hassasiyet gösterilecek meseleleri, dini değerleri, insani öğeleri “hayır” adı altında kullanarak insanları kandırıverir. Yaptırmak istediği kötü bir davranışı, onlara meşru ve makul gösterecek birtakım bahaneler öne sürerek onları tam tersi bir ahlâka yöneltmeye girişir. Söz konusu kişiler de şeytanın sunduğu bu bahaneleri çevrelerindeki insanlara karşı yaptıkları kötülükleri savunabilmek için samimiyetsizce kullanmaya girişir.
Şeytan; iman eden insanların ise, kendilerini yeterli ve yetişkin görmelerini, yaptıkları bazı ibadetlerle yetinmelerini, kendilerini beğenip müstağni görmelerini sağlamaya yönelir. Onları güzel ahlâklı olduklarına, ellerinden gelenin en fazlasını yaptıklarına, güçlerinin bu kadarına yeteceğine inandırmaya gayret gösterir. Kalplerinin temiz olmasının yeterli olacağını, Allah’ın kalplerindeki iyi niyetleri yüzünden onları bağışlayacağını düşündürerek, onları samimiyetsizliğe itmektedir. Etrafa göre iyi olmalarının yeterli olacağını, çoğunlukla kıyaslandığında çok üstün bir ahlâka sahip olduklarını düşündürerek onları gevşekliğe sürüklemektedir. Ancak elbette ki şeytan tüm bu bahaneleri ne kadar gerçekçi ve inandırıcı bir şekilde sunarsa sunsun, şuurlu ve sorumlu bir Müslüman, bu tavrının Kur’an ahlâkına uygun olmadığının bilincindedir. Çünkü Allah’ın kullarına rahmet olarak yarattığı vicdan sayesinde, her insan iyiyi kötüyü ayırt edebilecek bir anlayışa sahiptir. Allah, Kur’an ayetleriyle insanları şeytanın bu tuzağına karşı şöyle ikaz etmektedir:
“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve (şeytan gibi birtakım) aldatıcı(lar) da, (Kur’an’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi Allah ile aldatmasın. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın bir sahtekârlıktır.) Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman sayın (fısıltı ve fırıldaklarına kanmayın!) O, kendi hizbini (partisini, taifesini ve tâbilerini), ancak çılgınca yanan (cehennemî) ateşin ehlinden olmaları için (küfre ve kötülüklere) çağırıp durmaktadır.” (Fâtır: 5-6)
Şeytanın; insanı Allah’ın adıyla aldatmasının bir başka yolu da, Allah’ın affediciliğini öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik etmesidir. Allah sonsuz merhamet sahibidir ve tevbe edip Kendisinden bağışlanma dileyen her kulunun günahlarını affedebilir. Ama bir insanın, “nasıl olsa Allah affeder” diyerek bile bile günah işlemesi samimi bir davranış değildir. Böyle bir ahlâkta süreklilik gösteren kimsenin kalbi zamanla katılaşıp duyarsızlaşabilir. Allah korkusuyla hareket etmemek bu kişiyi daha pek çok kötülüğün içine de sürükleyebilir. Allah Kur’an’da “yakında bağışlanacağız” diyerek bile bile günah işleyen kimselerin örneğini vererek, insanları şeytanın böyle bir kandırmacasına karşı uyarmıştır:
“Onların ardından yerlerine, kitaba mirasçı (İlahi kurallardan haberi ve payı) olan (Tevrat’ı -daha sonra Kur’an’ı- okuyan ama uymayan) birtakım ‘(kötü) kimseler’ geçti. (Bunlar imkân ve iktidar fırsatı bulunca) Şu değersiz olan (dünya)nın geçici yararını alıyor ve: (Nasıl olsa) “İleride bağışlanacağız” diyerek (her türlü zulüm ve ahlâksızlığı yapıyorlardı,) bunun benzeri bir yarar (haram ve haksız bir kazanç fırsatı) gelince onu da alıyorlardı. Halbuki kendilerinden Allah’a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi konuşmayacaklarına (din adına yalan uydurmayacaklarına ve halkı aldatmayacaklarına) ilişkin Kitap sözü alınmamış mıydı? Ve maalesef onlar (Kitabın) içinde olanı okudular (ama hükümlerine uymadılar. Oysa Allah’tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz?” (A’raf: 169)
Elbette, şeytanın tüm bu oyunları ancak iman etmeyenler üzerinde etkili olabilir. Yoksa Kur’an’ı kendilerine rehber edinen, takva ve tasavvuf terbiyesine girip nefsiyle mücadele eden kimseler için şeytanın sesi ile vicdanın sesi arasında çok açık ve net bir farklılık sezilir. Vicdan insana daima Kur’an ahlâkına uygun olan davranışları ilham etmektedir. Şeytan ise her ne kadar sinsice oyunların ardına gizlemeye çalışsa da daima Allah’ın razı olmayacağı bir ahlâka teşvik etmektedir. Dolayısıyla iman eden bir insan bu ikisi arasındaki farkı hemen görür, şeytanın etkisinden Allah’a sığınarak vicdanının sesine kulak verecektir. Ancak iman etmeyenler için böyle bir netlik söz konusu değildir. Bu nedenle şeytan bu kimseler üzerinde istediği gibi etkili olabilir. Allah, Kur’an’ın “‘(Ey İblis, insanlardan) Onlardan güç yetirdiklerini sesinle (vesvesenle) sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli (kuruntu) va’adlerde bulun (haydi sana fırsat!” denilmişti). Ancak şeytan, onlara sadece aldatmadan başka ne va’ad edebilir ki?” (İsrâ: 64) ayetiyle şeytanın “güç yetirebildiklerini sesiyle sarsıntıya uğratacağını” bildirerek, iman edenlerle inkâr edenler üzerindeki şeytanın farklı etkisine dikkat çekmiştir.
g- İns ve cin şeytanları kullanarak insanlara yaklaşıvermesi
Allah, Kur’an’ın “…Gerçekten şeytanlar (ve şerli odaklar) sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına (işbirlikçi uşaklarına) gizli teklif ve tavsiyelerde (vahyeder gibi sinsi telkinlerde) bulunurlar…” (En’am: 121) ayetiyle, şeytanın insanlara yaklaşmak için kendi taraftarlarını ve dostlarını kullanacağını haber vermiştir. Bu durum bizlere şeytanın tek başına hareket eden bir güç olmadığını göstermektedir. Allah, Kur’an’ın “Böylece bütün Nebilere (ve Hakk dava elçilerine), insan ve cinn şeytanlarından düşmanlar kıldık. Onlar birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler fısıldaşırlar. (Hakka davetçilerle onların yakın çevrelerine yerleşmiş bazı şeytani ekipler, sanki birbirlerine güveniyormuş tavrıyla sahte iltifatlar yağdırırlar.) Rabbin dileseydi (izin vermeseydi, elbette) bunu yapamazlardı. Öyleyse onları (Hakk dine ve hizbe sızmış insan suretli şeytanları) yalan olarak uydurmakta oldukları iftiralarıyla baş başa bırak. (Seyret ki sonları nasıl olacaktır!) [Not: Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette belirtildiği gibi, insanlar; 1- Ya Hizbullah=Allah’ın Tarafgirleri, Destekçileri, Partisi ve Ekibi olmaktadır. (Bak: Maide: 56), 2- Ya da; Hizbüşşeytan=Şeytanın Tâbileri, Destekçileri, Partisi ve Ekibi olmaktadır. (Bak: Mücâdele: 19)]” (En’am: 112) ayetiyle insanlara “ins ve cin şeytanların” varlığını bildirmektedir. Şeytan, insanlardan ve cinlerden kendisine uyanlarla birlikte hareket etmekte, onları diğer insanları saptırmak için bir araç olarak kullanıvermektedir. Bu kişiler de şeytanın ahlâkını uygulayarak sinsiliği kendilerine ilke edinmekte ve insanların kalplerine vesvese ve şüphe düşürerek onları doğru yoldan uzaklaştırmaya gayret etmektedir. Allah Kur’an’da, şerlerinden Rabbimize sığınılması gereken bu ins ve cin şeytanların sinsi yöntemlerini bizlere şöyle bildirmektedir:
“De ki: ‘İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Malikine (ve Melikine, yani gerçek sahibine ve her insanın tüm hücrelerini ve organlarını her an yaratıp yönetenine avuç açıp yakarırım,) İnsanların İlahına (Rızası aranan, Kanun koyan, İbadete layık ve müstahak olan ve ancak Kendisinden Yardım umulan tek ve gerçek Mevlâ’sının hükmüne ve rahmetine sarılırım.)
Kalplere, sinsice (küfür ve kötülük tohumları ve) şüphe duyguları eken ve bunu sürekli tekrar eden vesvesecilerin şerrinden (sakınırım.) Ki o (pusuya yatıp, şeytani heves ve dürtüleri kışkırtmak üzere) insanların göğüslerine (gönüllerine) vesvese vermekte (zihinlerine şüphe ve fitne düşürmektedir, devamlı ve farklı şekilde içlerine kuşku ve kuruntu üflemektedir.) Gerek cinnlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas’tan, yani; hem cinn olarak enerji boyutundaki, hem de insan suretindeki safsatacılardan; kalpleri İblisin karargâhı olmuş: Ahlâk fesatçısı, günah fetvacısı, münakaşa ve kavga fırsatçısı vesveseci şeytanlardan Allah’a sığınırım.)” (Nâs: 1-6)
Bir başka ayette ise; “…O da (şeytan ise:) ‘Andolsun, Senin kullarından belli bir kısmını (kendime uşak) tutacağım (onlardan belirli bir pay alacağım, haksızlığa ve ahlâksızlığa hizmetçi yapacağım.)…’” (Nisa: 118) sözleriyle haber verildiği gibi şeytan, insanlardan ve cinlerden kendisine uyanları “uşak” edinmektedir. Şeytanın uşağı haline gelen bu kimseler, insanları doğru yoldan uzaklaştırma ve sürekli olarak onları kötülüğe teşvik etme görevini üstlenmekle, şeytanın emirlerini yerine getirmektedirler. Allah, şeytanın taraftarlığını yapanların bu tavrını Kur’an’da şöyle haber vermektedir:
“(Şeytanın) Kardeşlerine gelince, (İblis) onları sapkınlığa sürükler ve sonra bir daha peşlerini terk etmezler. (Yakalarından düşmezler.)” (A’raf: 202)
Kur’an’da “münafık”lar olarak isimlendirilen, kalplerinde imandan yana hastalık bulunan ama çevrelerinde âlim ve evliya tanınan kimseler, şeytana hizmet eden bu kişiler arasında en belirgin kişilerdir. Bu münafık karakterinde görülen tüm ahlâk bozuklukları, şeytanın bu kimseler üzerinde kurmuş olduğu hâkimiyetin etkisiyle gerçekleşmektedir. Bu kimseler de şeytanın sinsi ve gizli yöntemlerini kullanmakta ve aynen onun gibi insanları gizli bir dille ve evliya görüntüsüyle kötülüğe sürüklemektedir. Kur’an’ın; “(Galibiyet döneminde ve ahirette münafıklar, sadık ve salih) Olanlara (yalvarıp): ‘Biz de sizlerle birlikte değil miydik? (Niçin şimdi bize yüz vermiyor ve sahip çıkmıyorsunuz?)’ diye seslenince, onlar da derler ki: ‘Evet (önceleri bizimle beraberdiniz), ancak siz kendinizi fitneye sürüklediniz. (Hakk davadan vazgeçip bizim yenilmemizi ve zillete düşmemizi) Gözetleyip beklediniz. (Allah’ın va’adine karşı) Kuşkulara kapılıverdiniz. (Nefsi ve dünyevi) Kuruntular sizleri yanıltıp günaha sevk etti. Sonunda Allah’ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldatıcı (olan şeytanlar ve şarlatanlar) da sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak, ve kendilerini sizden birileri gibi tanıtarak) aldatıp (peşlerinden sürükledi.)’” (Hadid: 14) ayetiyle münafıkların, şeytanın sinsi taktiklerine kanarak kuşkulara kapılanlardan oldukları haber verilmiştir.
Şeytanın amacı bu kimseleri kullanarak kendi adına faaliyet gösterecek sadık bir taraftar kitlesi oluşturmaktır, idealleri doğrultusunda onları istediği gibi yönlendirebilmektir. Din adamı ve hizmet erbabı sanılan bu insanların vasıtasıyla geniş kitleleri etkilemek, insanlara telkin etmek istediği sözleri onların ağzından söyletmek, kendi ahlâk anlayışını bu insanların ahlâkında yaşatarak bozuk dinini hayatta tutabilmektir. Bu yolla insanları ürkütmeden, onlara şeytanın dininin tebliğ edildiğini sezdirmeden, kendi yoluna çekecek ve kendi taraftarı haline getirecektir. Bu kimseler de, yaşadıkları kötü ahlâk anlayışı ile, çevrelerindeki insanları da gaflete ve şeytanın ahlâkına sürükleyeceklerdir. Böylece Siyonist ve emperyalist güçlerin kölesi haline getirecektir. Şeytanın dinini benimseyen tek bir kişi, çevresindeki diğer insanlara da ulaşarak her birini yavaş yavaş şeytanın ahlâkına çağırır ve bu bâtıl dini onlara da benimseterek her birini yine yüzlerce insana şeytanın elçiliğini yapacak hale getirir. Böylece şeytanın, artık bâtıl dinini tebliğ edecek binlerce ağzı, bozuk ahlâkını ortaya koyacak binlerce adamı ve insanları doğru yoldan saptıracak binlerce uşağı olmuş demektir. Şeytan, ordusunun her bir askerini an an yönlendirip, an an her birini yeni bir şeytani faaliyete önderlik etmeye sürükleyecektir. Üstadımız Hacı Haydar Efendi, bu gerçeğe özenle ve önemle dikkat çekmiştir.
Şeytanın adeta bir hipnoz etkisiyle, kumandası altına aldığı bu taraftar kitlesi, şeytandan başka hiç kimseden, hatta kendi vicdanlarından dahi, emir almayacak kadar sadık ve itaatli bir disiplin içerisine girmekte ve nasıl acı bir sona doğru sürüklendiklerinin farkına varmadan hayatları boyunca şeytanı ve onun dinini savunup sahiplenmektedir. Şeytanın adeta bir uşağı ya da oyuncağı haline gelen bu insanlar akıllarını, vicdanlarını, düşünce ve muhakeme yeteneklerini, iradelerini, tüm akli ve fiziksel fonksiyonlarını şeytana teslim etmektedir. Sonrasında ise şeytanın iradesiyle hareket edip, onun düşünceleri doğrultusunda birer ins şeytan haline dönüşmektedir. Allah’tan gereği gibi korkup sakınmadıkları için; şeytanın nefisleri yoluyla an an kendilerine fısıldadıklarını, şeytandan geldiğini düşünmeden, tüm bunların kendi düşünceleri olduğunu sanarak tereddütsüz uygulamaya girişilir. Ancak zaten bir süre sonra onlar da tüm bu fikirleri, şeytanın kendisi kadar benimsedikleri için, şeytanın telkinlerine ihtiyaç duymadan aynı şeytan gibi bu dini savunacak ve şeytanın sessiz dilini konuşacak hale gelinmektedir. Bir mürşid-i kâmil olmadan bu şeytani tuzaktan kurtulmaları imkânsız gibidir. Dünya hayatında herkesin aynı imtihan ortamına tâbi olması nedeniyle, şeytan sadece inkâr eden insanlarda değil, iman eden insanlar üzerinde de etkili olmayı denemektedir. İman ettiklerini söyledikleri halde aslında imanı gereği gibi yaşamayan bazı insanlar, Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olmamaları, yaşadıkları her olayı Kur’an’a uydurmamaları ve güzel ahlâkı Allah korkusuyla yaşamamaları nedeniyle şeytanın fısıltılarına kulak verirler. Şeytana nasıl karşı koyacaklarını ve onun hileli oyunlarından nasıl kurtulacaklarını bildikleri halde, şeytanın sözlerine itibar edilmektedir.
Hatta bazı kimseler Kur’an’ı çok iyi bildikleri ve şeytanın kendilerine nasıl büyük zararlar verebileceği konusunda şuurları çok açık olduğu halde, ondan gereken itinayla sakınmazlar. Bunun sonucunda ise, bir yandan ibadetlerini yerine getirirken bir yandan da gösterdikleri pek çok tavır ile şeytanın tebliğini yapmış olurlar. Ancak bu noktada bilinmesi gereken önemli bir konu ise, genellikle bu kimselerin, yaptıkları tavrın yanlışlığına kendileri de şahitken şeytandan ve kötülükten şiddetle sakınan güzel ahlâklı ve ihlâslı kimseler olduklarını iddia etmeye kalkışmalarıdır. Şeytan, bu kimselerin yaptıkları bazı iyi davranışları ve kötülükten açıkça sakınmalarının yeterli olduğunu düşündürterek gizlice yaşadıkları kötülüklerinin bağışlanacağını ve böylece bunlardan sakınmaya da gerek duymamalarını öğütleyip aldatmaktadır. Onları din ahlâkından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Şeytanın bu oyunu sonucunda ise, ortaya gerçek Müslüman karakterinden uzaklaşmış farklı karakterler çıkmaktadır. Oysa Allah’ın Kur’an’da bildirdiği tek bir Müslüman karakteri vardır. Bu; Allah’ın razı olacağı, kişiye cenneti kazandıracak, cehennemden uzaklaştıracak olan inanç ve ahlâktır. Bunun dışında din ahlâkının sadece bir kısmını uygulamak ve mü’min karakterinden farklı bir karakter oluşturmak, insanı fark etmeden cehenneme sürükleyebilir. Ancak elbette ki bu kimseler Kur’an’ı kendilerine rehber edinerek Allah’ın bildirdiği ayetler doğrultusunda düşünecek olurlarsa, içerisinde bulundukları durumun çok açık bir şekilde farkına varıp bu durumdan kolaylıkla kurtulacaktır.
Şeytanın Hileleri: Ne kötüdür, insanı, nefsine düşman, kendine ayan eder.
Zamandan ve mekandan münezzeh Allah’ım. Şeytan da her an vesvesesiyle yanımızda! Şeytan sinsidir uyumaz.
Kurtulmanın en etkili çaresi, bir mürşidi kamilin terbiyesine girmekte.
Allah (C.C.) tüm inananlarını hidayetten ayırıp, delalete düşürmesin.
Tüm inanmayanları da hidayetine celp etsin.
Elbette, şeytanın tüm bu oyunları ancak iman etmeyenler üzerinde etkili olabilir. Yoksa Kur’an’ı kendilerine rehber edinen, takva ve tasavvuf terbiyesine girip nefsiyle mücadele eden kimseler için şeytanın sesi ile vicdanın sesi arasında çok açık ve net bir farklılık sezilir. Vicdan insana daima Kur’an ahlâkına uygun olan davranışları ilham etmektedir. Şeytan ise her ne kadar sinsice oyunların ardına gizlemeye çalışsa da daima Allah’ın razı olmayacağı bir ahlâka teşvik etmektedir. Dolayısıyla iman eden bir insan bu ikisi arasındaki farkı hemen görür, şeytanın etkisinden Allah’a sığınarak vicdanının sesine kulak verecektir. Ancak iman etmeyenler için böyle bir netlik söz konusu değildir. Bu nedenle şeytan bu kimseler üzerinde istediği gibi etkili olabilir.
A’raf 200
Eğer Sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, (her şeyi) İşitendir, (hakkıyla) Bilendir. (Şeytani düşünceleri giderecektir.)
https://www.mealikerim.com/7/araf/200
A’raf 201
Gerçek şu ki müttakilere şeytan (tarafından ve tayfasın)dan bir vesvese ve tahrik dokunduğu vakit; (derhal Allah’ı) zikrederler (Kur’an’ın öğütlerini ve ölçülerini hatırlayıp gerçeği görürler) ve o zaman (iman ferasetiyle anında) basiret sahibi olarak (doğru yolu seçerler ve şeytanın vesvesesini defederler.)
https://www.mealikerim.com/7/araf/201
Gereği gibi davranma konusunda dirayetli davranmayı nasip eyle Allah’ım.
Bu güne kadar şeytana dair duyduğunuz her şeyi unutun ve bırakın.
En büyük düşmanımız ins ne cin şeytanı tanımak ve hile dolu sesini ve girişimlerini fark etmek ve korunmak için Üstad Ahmet Akgül Hocamızın “Kur’an’ın rehberliğinde” kaleme aldığı bu muhteşem makale okuyalım.
Rabbim, bizleri biran olsun nefsimizle baş başa bırakma.
Ömrümüz boyunca hakkı hak olarak görüp tabi olmayı, bâtılı bâtıl olarak görüp sakınmayı nasip eyle.
Ayaklarımızın Hakk davada sabit durması için bizlere sabır ihsan eyle. Amin
Şeytanın kullandığı yöntemler anlatılırken 4.maddede anlatılan şu yöntem oldukça ilginçti:
…
d- İnsanlara, yapacakları kötülüğü ispat edilemeyecek şekilde yaşamayı öğretmesi
Şeytanın, insanları kendi ahlâkına çağırmakta kullandığı sessiz dilin önemli prensiplerinden biri de “yapılan kötü davranışın ustalıkla gizlenmesi”dir. Şeytanın, etkisi altına aldığı kimselere öğrettiği bu gizli din, “ispat edilemezlik” ilkesine dayalı eylemlerle yaşanma prensibidir. Bu kimseler açık bir şekilde kötü ahlâk özellikleri göstermez, bunu çok ince detayların arasına gizlerler. Bu öyle sinsi bir sistemdir ki, bu gizli ve sessiz dil ile karşılarındaki insanlara hem ne demek istediklerini çok açık bir şekilde ifade etmiş olurlar, hem de karşı tarafın bu kötü tavırlarını deşifre edebileceği hiçbir delil vermezler.
Bu yöntemle bir yandan da, aynı şeytani ahlâkı yaşayan kimselerin birbirlerini kolaylıkla tanıyabilmeleri de sağlanabilmektedir. Kendi kullandıkları şeytani dilin tüm inceliklerini bilen bu kimseler, aynı alâmetleri başkalarında gördüklerinde bu kişilerin de kendileri gibi şeytanın etkisi altına girmiş olduklarını sezmektedir. Bu durumu bilmek ise onlara, bu kimselerin yanında şeytanın ahlâkını çekinmeden ve gizlenmeye gerek duymadan yaşayabilecekleri konusunda büyük bir cesaret vermektedir. Kendileriyle aynı ortak dili konuştuğunu bildikleri insanların yanında, diğer insanların yanında gizledikleri gerçek yüzlerini hiç çekinmeden ortaya koyabilmektedir.
“İspat edilmezlik ilkesi” kötülüğün sessiz dilini konuşan kimselerin vicdanlarını örtebilme amacına da hizmet etmektedir. Şeytan bu dili öğrettiği insanlara, kötülüğe açıktan açığa yanaşmamalarının toplum nazarında güzel ahlâklı ve iyi bir insan olmaları için yeterli olduğu fikrini öğütlemektedir. Bu nedenle sessiz dili konuşan kimi insanlar, vicdanlarını örterek, kötü bir ahlâk göstermelerini hiç önemsemeden şeytani dilin sinsi yöntemlerini uygulamaya devam etmektedir. Çevrelerindeki insanların, ince detaylara dayandırdıkları kötü ahlâklarını kendilerine ispat edememeleri de, yine onları daha ahlâksız ve acımasız gizli davranışlara yönlendirmektedir.
…
⁸
İşte bu vb. Hakikatleri görebilmek duyabilmek okuyabilmek için MİLLİ ÇÖZÜM’Ü TAKİP ETMEK şarttır. Başka yerlerde bu hakikatlere ulaşmak mümkün değildir…
İNSANLAR VE KARAKTER YAPILARI
1-ŞEYTAN NEFİS TAŞIYANLAR
Şeytanlaşmış insanlar bunlar münafık,zulümkarlık,hilekarlık,nemelazımcılık vicdansızlık özellikli siyonist çete reisleri bu takımdandır.
2-ŞARLATAN NEFİS TAŞIYANLAR
İşbirlikçi özellikle İslam ülkelerindeki bütün yöneticiler hain hükümetler bu kapsamdadır.
3-YOLDAŞ NEFİS SAHİPLERİ
Bakanlar bürokrasi kiralık yandaş ve yorumcu ekibi bunlar arasındadır.
4-YANDAŞ NEFİS SAHİPLERİ
Şuuursuzca tarafgirlik yapan halk kesimleri bu karakteri taşımaktadır.
5-HAYVANİ NEFİS SAHİPLERİ
Gündüz otlak gece yatak sürüleriMidesinden ve zevkinden başka bir şey düşünmeyen kalabalıklardır.
6-ŞUUUR VE HUZUR SAHİBİ OLAN OLGUN NEFİS TAŞIYANLAR
Bunlar muttaki ve mücahit kimselerdirki şuurlu ve huzurlu insanlardır
7- SORUMLULUK VE ONUR SAHİBİ NEFİS TAŞIYANLAR
Bu makama ulaşanlar vardır onlar halifetulllah sırrına erenler,Allahın temsilcisi Resullahın takipçisi ve Kuranın tatbikçisi olma şerefini kazananlardır.
Kur’an’ı kendilerine rehber edinen, takva ve tasavvuf terbiyesine girip nefsiyle mücadele eden kimseler için şeytanın sesi ile vicdanın sesi arasında çok açık ve net bir farklılık sezilir. Vicdan insana daima Kur’an ahlâkına uygun olan davranışları ilham etmektedir. Şeytan ise her ne kadar sinsice oyunların ardına gizlemeye çalışsa da daima Allah’ın razı olmayacağı bir ahlâka teşvik etmektedir. Dolayısıyla iman eden bir insan bu ikisi arasındaki farkı hemen görür, şeytanın etkisinden Allah’a sığınarak vicdanının sesine kulak verecektir. Ancak iman etmeyenler için böyle bir netlik söz konusu değildir. Bu nedenle şeytan bu kimseler üzerinde istediği gibi etkili olabilir.
Hikmet ehli, insanoğlunun yeryüzüne gönderiliş amacını; bir terbiye ve tekâmül sonucu, asli doğasına yeniden ulaşma olarak değerlendirir. Dolayısıyla insanın, dünyaya gönderilmesi bir imtihan içindir; eğitim, ibadet ve mücadele ile olgunlaşmaya yönelmelidir.
1- Nefs-i Emmare: Kin, düşmanlık, yalancılık, nifak, isyan ve küfür üzere olma halidir. Bunlardan kurtulmak üzere insanın manevi bir seyr-ü seyahate girişmesi, nefsin, Kur’an’da belirtilen aşamaları gerçekleştirmesi gerekmektedir.
2- Nefs-i Levvame: Bütün kötülüklerden kaçınma yönünde bir duyarlılık ve pişmanlık halidir.
3. Nefs-i Mülhime: Kişiye iyiliklerin ilham olduğu, kötülüklerini terk edilmeye koyulduğu bir ahlâk mertebesidir.
4- Ardından, imani ve insani doygunluğa yetişip, Rabbiyle huzur bulmuş Mutmain Nefis düzeyine erişir.
5- Nihayet, Allah’ın her hükmünde ve takdirinde hikmet ve ibret arayıp teslimiyet gösteren, ibadet ve istikamet üzere Rıza makamına ulaşmış halde Nefs-i Raziyye makamına gelecektir.
6- Derken Marziyye makamında, Allah o kuldan razı olup seçmiş demektir.
7- Ve Nefs-i Kâmile, (olgun, huzurlu ve şuurlu nefis), Allah’ın halifesi olarak insanları irşatla şereflendirilmiştir. Bunlar toplumda gönüllü barış elçileri ve hakikat davetçileridir.
Uyarı: Bu kısa ve özlü testin sonuçları, kişilik ve karakterimizi aksettiren yaklaşık bir puanlama yerindedir, yani bizi tanıtan bir ayna gibidir. Asla aynaya bakmaktan çekinmemeli; kendimizi tanımaya, eksiklerimizi tamamlamaya ve aksiliklerimizden kurtulmaya gayret etmelidir.
Vicdan rahmani,
Nefis şeytanidir.
İyilikleriniz sizi sevindiriyor, kötülükleriniz üzüyor ise mümin siniz.
Olgun insan duyarlı, laçka insan duygusaldır.duygusallık şeytan dandır. mümin her zaman Allah’ın huzurunda imiş gibi yaşar.
Bu da insanı hem olgunlaştıracak hemde huzura kavuşturacaktır.
KÖTÜLÜĞÜN SESSİZ DİLİ; “ŞEYTAN” IN TILSIMLARI
1-Vicdanı etkisiz hale getirmek için bahaneler öne sürer,
2-İyiyi kötü, kötüyü iyi göstererek insanları aldatır,
3-Sinsice yöntemler kullanır ve insanları da sinsiliğe teşvik eder,
4-İnsanlara, yapacakları kötülüğü ispat edilemeyecek şekilde yaşamayı telkin eder,
5-İnsanlar üzerinde, onların fıtratlarını bozarak etkili olmaya yeltenir,
6-İnsanları, Allah’ın adını kullanarak kandırmaya çalışır,
7-İns ve cin şeytanları kullanarak insanlara yaklaşıverir…
Her an yaşadığımız ve karşı karşıya kaldığımız şeytanın tuzak ve vesveselerinden Allah’a sığınırız.
Önce şeytanın da senin iznin dışında hareket edemeyeceğine iman ediyoruz.
Rabbimiz bizi kendi yanlış düşünce ve davranışlarımızın sebep olduğu gadabından muhafaza buyur.
Ayetlerin ve hikmetli bu uyarılarını her an yaşamaktayız.
Rabbimiz doğruyla sarılmış yanlışları bazan ayırt da edemiyoruz. Lütfu inayetinle bu durumlardan bizi ancak sen koruyup kurtarırsın. Koru ve kurtar Ya Rabbi…
-Yarabbi bizi Kur’anın ve Resulünün uyarılarını duyan ve gereğini yerine getirme şuuru ve başarısını ver. Ve bizi davanda niyeti halis, azmi yüksek razı olduğun kullarına kat. Bizden Razı ol. Bizi şeytanın ve şeytanlaşmış insanların her türlü tehlikelerinden koru Allahım. Amin…
Senden yine Sana sığındık.
Şeytan Nedir?;
Gözle görülmeyen fakat varlığı kesin olan, azgınlık ve kötülükte çok ileri giden, kibirli, âsi, insanları saptırmaya çalışan varlıktır şeytan!
Kur’ân-ı Kerîm’de ilk şeytandan İblîs diye söz edilir, İblîs, azmış ve Rabbinin buyruğuna isyan ederek sapıklığa düşmüş cinlerdendir.
Şeytan melekler ve cinler gibi duyu organlarıyla algılanamaz.Fakat varlığı Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadislerde kesin biçimde haber verilir.
Şeytan;ateşten yaratılmıştır. Hz. Âdem’in çamurdan, kendisinin ise ateşten yaratıldığı gerekçesiyle ondan üstün olduğunu iddia etmiş, Âdem’e secde etmekten kaçınmış, Allah’ın lânetine uğramış ve O’nun huzurundan kovulmuştur. Daha sonra Hz. Âdem ve eşi Havvâ’yı yanıltarak, onların cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur.
Yetinmemiş,şeytan ilk insandan bu yana bütün insanlara kötülükleri, küfür ve günahları süsleyip güzel göstermiş, insanları hak yoldan uzaklaştırmak için elinden geleni yapmış her türlü hileye basvurmuştur.
Allah’ın gösterdiği doğru yoldan uzaklaşmak,yasakları çiğnemek,yasakları çiğneyenlerle birlikte hareket etmek,onlara gönül vermek şeytana imkân ve fırsat vermek demektir.
Sapıklık ve azgınlıkta devam edenler, şeytanın kendilerini çepeçevre kuşatmasına, kendilerinin de şeytanın esiri olmalarına sebep olurlar.
Rabbimiz insanları şeytanın düşmanlığına,hile ve aldatmacalarına karşı uyarmıştır.
Şüphe yok ki şeytan bizim apaçık düşmanımızdır!.
Ve bu düşman gece gündüz;”
a- Vicdanlarımızı etkisiz hale getirmek için bahaneler öne sürerek…
b- İyiyi kötü, kötüyü iyi göstererek bizleri aldatıverek…
c- Sinsice yöntemler kullanıp ve bizleri de sinsiliğe teşvik ederek…
d- Bizlere, yapacağımız kötülüğü ispat edilemeyecek şekilde yaşamayı öğreterek..
e- Bizlerin fıtratlarını bozup etkili olmaya yeltenerek…
f- Bizleri Allah’ın adını kullanarak kandırmaya çalışarak…
g- İns ve cin şeytanları kullanarak bize yaklaşmaya çalışarak Rabbimizden uzaklaştırmaya hem dünyamızı hemde ahiretimizi boşa çıkarmaya çalışmaktadır.
Şeytanın görevi budur,inanan insanın görevi ise şeytana fırsat vermemektir.
Ya Rabbi bizler her nefesimizde kovulmuş şeytanın şerrinden Sana sığınırız…Bizleri rahmet ve merhametinle kuşat…
Elimizi dilimizi kalbimizi zihnimizi elinde tut ve biran bile şeytanın sızmasına müsade etme!..
“De ki: ‘İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Malikine (ve Melikine, yani gerçek sahibine ve her insanın tüm hücrelerini ve organlarını her an yaratıp yönetenine avuç açıp yakarırım,) İnsanların İlahına (Rızası aranan, Kanun koyan, İbadete layık ve müstahak olan ve ancak Kendisinden Yardım umulan tek ve gerçek Mevlâ’sının hükmüne ve rahmetine sarılırım.)
Kalplere, sinsice (küfür ve kötülük tohumları ve) şüphe duyguları eken ve bunu sürekli tekrar eden vesvesecilerin şerrinden (sakınırım.) Ki o (pusuya yatıp, şeytani heves ve dürtüleri kışkırtmak üzere) insanların göğüslerine (gönüllerine) vesvese vermekte (zihinlerine şüphe ve fitne düşürmektedir, devamlı ve farklı şekilde içlerine kuşku ve kuruntu üflemektedir.) Gerek cinnlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas’tan, yani; hem cinn olarak enerji boyutundaki, hem de insan suretindeki safsatacılardan; kalpleri İblisin karargâhı olmuş: Ahlâk fesatçısı, günah fetvacısı, münakaşa ve kavga fırsatçısı vesveseci şeytanlardan Allah’a sığınırım.)” (Nâs: 1-6)