Sn. Erdoğan’ın Amacı Milli Bir Anayasa Yapmak mıydı;
YOKSA MİLLETİ AVUTUP OYALAMAK MIYDI?
Türkiye’nin zamları ve hayat pahalılığını tartıştığı ve halkın bunaldığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Yeni Anayasa’ çıkışı yaparak, gündemi bir anda değiştirmeyi başarmıştı. 1 Şubat 2021 tarihinde Erdoğan, yaptığı açıklamada muhalefeti önceki Anayasa çalışmalarını tıkamakla suçlamıştı. Ancak birazcık geriye gidildiğinde gerçeğin tamamen farklı olduğu ortaya çıkacaktı. Arşivlere bakıldığında 2011 ve 2016’da yapılan yeni Anayasa çalışmalarının her ikisinde de AKP tarafından ‘Anayasa Uzlaşma Masası’nın devrildiği anlaşılacaktı. Erdoğan’ın şimdi tekrar gündeme getirdiği ‘yeni Anayasa’nın ise Anayasa yapmaktan çok gündemi değiştirmeye yönelik olduğu sırıtmaktaydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrası, “yeni bir Anayasa tartışmasının başlaması gerektiğini” belirtirken, “Cumhur İttifakı’ndaki ortağımızla uzlaşırsak yeni Anayasa için harekete geçebiliriz” çıkışını yapmıştı. Erdoğan’ın durup dururken yaptığı ‘Yeni Anayasa’ açıklaması, daha önceki ‘Anayasa’ çalışmalarını hatırlatmıştı. Erdoğan önceki çalışmaların önünün CHP tarafından tıkandığı iddiasındaydı, ancak o dönem yaşananların çok farklı olduğu gerçeği saklanmaktaydı. Yeni Anayasa ile ilgili çalışmalar son on yılda iki kez daha ele alınmıştı, ama her seferinde masadan kalkan tarafın iktidar olduğu unutulmamıştı. İlki 2011 yılında yapılan ve 25 ay boyunca üzerinde çalışılan Yeni Anayasa çalışması, AKP’li üyelerin mazeretsiz olarak üç sefer toplantıya katılmaması nedeniyle Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun görevi sonlanmıştı. O dönem 19 Kasım, 25 Kasım ve 25 Aralık 2013’teki Anayasa Uzlaşma Komisyonu toplantısına AKP’li üyeler mazeret bildirmeden katılmazken, Komisyon’un CHP, MHP ve BDP’li üyeleri ise hazır bulunmuşlardı.
O süreçte MHP’li Bal: “AKP masadan kaçmıştır!” diye çıkışmıştı!
AKP’li üyelerin katılmadığı 25 Aralık 2013’teki son toplantıdan bir gün sonra Komisyon’un MHP’li üyeleri Faruk Bal ve Oktay Öztürk basın toplantısı yapmışlardı. Faruk Bal, AKP’nin komisyonun 19 Kasım ve 25 Kasım tarihli iki toplantı ile dün (25 Aralık’ta) yapılan toplantısına mazeret bildirmeden katılmadığını hatırlatarak, “Bunun anlaşılması gereken adı, AKP masadan kaçmıştır, AKP Türkiye’yi, herkesin şikâyet ettiği 12 Eylül darbe Anayasası’na mahkûm bırakmıştır. AKP, komisyona sunduğu taslak ile dikta rejimini andıran Başkanlık Sistemini dayatmıştı. Başkanlık Sistemi ile yargıyı ve yasamayı vesayet altına almaya çalışmıştı!” diyerek AKP’ye tepki koymuşlardı. Öte yandan 4 Şubat 2016’da Yeni Anayasa için ilk toplantısını yapan Mutabakat Komisyonu’nun ömrü ise sadece 12 gün kadardı. Üç toplantı yapan ve yöntem tartışmaları nedeniyle kilitlenen komisyon, CHP’nin ‘parlamenter sistem kırmızı çizgimiz’ ısrarı üzerine TBMM Başkanı İsmail Kahraman tarafından kaldırılmıştı.
Gerçek ve Gerekli Bir Anayasa Hazırlığı mıydı, Yoksa Milleti Avutma Hesapları mıydı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısının ardından yaptığı Anayasa hamlesiyle bir anda gündemi değiştirmiş durumdaydı. Erdoğan, “Türkiye’nin yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir” dedi. Erdoğan’ın açıklamasında kritik bir nokta vardı. Cumhurbaşkanı, “Cumhur ittifakı olarak bir anlayış birliğine varmamız halinde, önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz” diye konuşmuşlardı. Erdoğan’ın, yeni anayasa çıkışının yol haritasını ise Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün attığı bir tweetle duyurmuşlardı. Gül’ün, “Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni anayasa vurgusu hepimiz için heyecan verici bir müjdedir” dedikten sonraki cümlesi de çok anlamlıydı. Adalet Bakanı, “Hukuk reformumuzun temel hedeflerinden biri olan yeni, sivil ve demokratik bir anayasayı hayata geçirmek; geleceğimize, çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras olacaktır” sözleri, inşaallah bir palavra olarak kalmazdı.
Peki, Erdoğan’ın yeni anayasa önerisinde neler vardı? Erdoğan’ın yeni anayasa önerisi hakkında perde arkasında şunların bulunduğu konuşulmaktaydı:
1- Yeni anayasa önerisi reform paketinin içinde yer alacaktı.
2- Yeni ve sivil bir anayasaya tüm reformların esas dayanağı olarak bakılmaktaydı.
3- Türkiye şimdiye kadar hep darbe anayasaları ile yol almıştı. Erdoğan’ın ise, güya Türkiye’yi darbe anayasalarıyla yönetilme ayıbından kurtarmak için bu çağrıyı yaptığı iddiaları dolaşmaktaydı. Güya Erdoğan “Ruhuyla beraber sivil ve yeni olan bir anayasa yapalım” önerisinde bulunmuşlardı.
4- Erdoğan’ın, yeni anayasa hamlesiyle parlamenter sisteme geçiş için ortak Anayasa Komisyonu oluşturmaya hazırlanan muhalefetin anayasa kozunu elinden almak için bir hamle yaptığı sanılmaktaydı.
5- HDP ile gizli kapaklı anayasa çalışması yapan, muhalefete “Merdiven altında anayasa çalışması yapmak yerine, en meşru zemin olan TBMM’de yeni ve sivil bir anayasa yapalım” mesajı ulaştırılıp, toplum kof umutlarla avutulacaktı.
6- Oysa AKP’nin yeni anayasa önerisinde parlamenter sisteme dönüş asla bulunmamaktaydı.
Yandaş yazarlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yeni anayasa önerisinde iki kırmızı çizgi yer almaktaydı: Biri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin devamı, diğeri ise üniter yapının korunmasıydı.
Anayasa referandumu ile milletin kabul ettiği Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden vazgeçilmesi gibi bir düşünce taşınmamaktaydı. Çünkü anayasa referandumuyla birlikte milletimizin sistem tartışmasını noktaladığı ve tercihini Başkanlık Sisteminden yana yaptığı savunulmaktaydı. Yeni Anayasada, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, devletin üniter yapısı ve anayasanın ilk dört maddesi korunacaktı. Yeni reform sürecini başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yeni ve sivil bir anayasa önerisi yaparak yeni bir meydan okuma ile ortaya çıkmıştı.
Erdoğan’ın yeni anayasa çıkışının ardından Devlet Bahçeli de bir açıklama yapmış ve “Türkiye’nin yeni bir anayasayı çalışmasının vakti gelmiştir” çağrısına katılmıştı.
“Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu açıktır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin amacı, görüşü ve düşüncesi de bu yöndedir. Cumhuriyet tarihindeki en önemli reform yeni yönetim sistemi ise diğerinin yeni anayasa olması tarihe ve millete boyun borcumuzdur. Mevcut ve meri Anayasanın olağan dışı şartların mahsulü olduğu, zaman içinde pek çok maddesinde değişiklik yapılmasına rağmen statükocu vasfında herhangi bir zayıflamanın görülmediği çarpıcı şekilde ortadadır. MHP, yeni anayasa yazımı konusunda Cumhur İttifakı’nın birleştirici ve kucaklayıcı şuuruyla hareket edecek, üstüne düşeni yerine getirecek.” diyen Bahçeli, bu sözleriyle ciddi, cesaretli ve de Milli bir Anayasa yapmak yerine, boş umutlarla halkımızın avutulup uyutulacağının mesajını vermiş olmaktaydı! Herhalde İYİ Parti’yle SP’yi de yanlarına çekme çabalarına katkı sunacakları sanılmaktaydı!
Şimdi Sn. Erdoğan’a, Yeni Anayasa Hazırlığı konusunda, meraklarımızı giderici ve asıl niyetlerini deşifre edici soruları sıralayalım:
Sn. Cumhurbaşkanı’nın: “Olumlu katkı sunmak isteyen herkesi ve tüm kesimleri Yeni Anayasa Çalışmaları içinde görmek istiyoruz!” çağrısından cesaret alarak ve bunu Milli bir görev sayarak aşağıdaki teklif ve temennilerimizi ilgili makamlara ve tüm kamuoyuna saygıyla arz ediyoruz:
1- Bu Yeni Anayasa yapılırken, Evrensel Hukuk Kuralları ve temel insan hakları mı; yoksa şahsi ve siyasi çıkarlarınız mı merkeze konulacaktı?
2- Bu Anayasa hazırlanırken, kahir ekseriyeti Müslüman olan Aziz Milletimizin imani ve ahlâki duyarlılıklarının kaynağını oluşturan ve yaşam tarzına yansıyan: Kur’an-ı Kerim buyrukları, Hadis-i Şeriflerin ve Sünnetin ihtarları ve İslam Âlimlerinin içtihat ve icması da hesaba katılacak mıydı? Veya, bugüne kadar solcuların ve sağcıların yaptıkları gibi bunlar yine yok mu sayılacaktı?
3- Orta Asya’dan Karahanlılara, Selçuklulardan Osmanlılara, örnek ve yüksek medeniyetler kurmuş asil Milletimizin devleti yönetim ve denetim konularındaki engin tarihi deneyim ve birikimlerinden yararlanılacak mıydı? Yetmez, Batı ve Doğu uygarlıklarındaki hikmet, adalet ve bilgelik prensipleri… Ve yine Konfüçyüs’ten İbn-i Haldun gibi siyaset ve strateji üstatlarının öğüt ve öğretileri dikkate alınacak mıydı?
4- Bu yeni Anayasa; selim ve milli aklın ve ma’şeri vicdanın uygun buldukları esaslara, müspet bilimin ve teknolojik verilerin ortak doğrularına mı dayanacaktı? Yoksa yine Haçlı Batılı ülkelerinden, inanç ve ahlâk dışı ilkelerinden kopya edilip, bir iki sloganik lafla süslenip Milletin oyuna mı sunulacaktı?
5- Milletin ve Meclisin önüne sadece bir tek anayasa örneği dayatıp, peşinen onu seçmeye mecbur ve mahkûm bırakmak yerine; isteyen parti ve kesimlerin alternatif Anayasalar hazırlayıp televizyonlarda tartışarak, topluma farklı teklif ve tercih imkânı da sağlanacak mıydı? Aslında demokrasi de, Milli irade de bunu gerekli kılmaz mıydı?
Böylece; 1- Hem aklıselimin, 2- Hem müspet bilimin, 3- Hem toplumsal vicdani kanaatlerin, 4- Hem tarihi deneyim ve birikimlerin, 5- Hem evrensel hukuk ve ahlâk kaidelerinin, 6- Hem de DİN’in (Kur’an-ı Kerim’in ve diğer kutsal metinlerin) ortaklaşa ve ittifakla: Güzel, gerekli, iyi ve münasip buldukları DOĞRU sayılıp esas alınarak… Bu 6 temel ölçüye göre, yine ittifakla: Kötü, zararlı, çirkin ve tehlikeli bulunan teklifler ise YANLIŞ sayılıp ayıklanarak hazırlanacak bir ANAYASA hem kuşatıcı ve kucaklayıcı, hem de mevcut sorunları aşıcı ve toplumun önünü açıcı olacaktır. Böylece gerçek bir demokrasiye ve örnek bir laikliğe de zemin hazırlanacaktır.
Şu durum asla unutulmasın ki; bir ülkenin ve milletin gerçek bağımsızlık ve bekasının ilk şartı ve dayanağı, bütünüyle Milli ve her yönüyle insani bir Anayasa yapılmasına bağlıdır.
Tarihi ve fiili gerekçelerle, bize düşmanlıkları binlerce kez ispat edilen, Haçlı (Kapitalist) Batılıların ve Hak Din karşıtı (Komünist) Doğuluların bize dayattıkları Anayasalar, aslında onlara bağımlılığın, kabuğumuzu kıramayıp yerimizde saymanın ilk adımı ve tuzağıdır. Sadece bir avuç azınlığın ve de kökünden ve kültüründen kopmuş ve kendilerini imtiyazlı gören malûm tabakanın memnun ve mesrur olacağı bir Anayasa, bizim Milletimizin Ana Tasasıdır!
İşte Sn. Erdoğan’ın, Yeni Anayasa yaparken esas alacağı kaynaklar ve dayanaklar, gerçek ayarlarını ve duyarlılıklarını, bir kez daha ortaya koyacaktır!
Ve tabi, elbette ve herhalde; mevcut Batı Medeniyetinin, akla, ahlâka, vicdana ve bilimsel doğruluklara uygun bulunan hukuk verilerinden ve yönetim sistemlerinden de yararlanılacaktır. Ama bu asla onları körü körüne taklitçilik ve kopyacılık şeklinde olmayacak, gerekli ayıklamalar mutlaka yapılacak, ilmi ve insani bir tavır takınılacaktır.
Şu hususu da önemle ve özellikle vurgulamamız ve Aziz Milletimizi uyarmamız lazımdır!
Ey her fırsatta “Milli ve Manevi değerlerimize bağlı” olduklarını hatırlatıp hava atan ve oy avcılığı yapan parti başkanları ve siyaset erbabı; ey AKP, MHP, İP, BBP, GP, DP kurmayları!.. Ey adil, gerçekçi ve Milliyetçi geçinen AKİT gibi güya Dini gayretli medya yazar ve yorumcuları!.. Ey ehli hakikat ve ehli şeriat bilinen Çarşamba ve Yahyalı gibi bütün tarikat mensupları ve muhterem üstatları!.. Ey televizyon kanallarında hep Kur’an’a dayalı programlar, vaazlar, nasihatler yapan Diyanet Hocaları ve İlahiyat Profları!.. Ey her konuda şeriata göre fetvalar arayan Medrese Mollaları, kanaat önderi fikir adamları!.. Ve özellikle kendilerinin Millî Görüş Davasının ve Erbakan Hocamızın takipçisi ve gerçek temsilcisi oldukları iddiasındaki Saadet Partisi ve Yeniden Refah Partisi kurmayları ve Adil Düzen taraftarları!..
İşte Sn. Erdoğan; yeni, yeterli ve Milli bir Anayasa yapılması için katkı sunulması davetinde bulunmuşlardır… Bu iktidara ve yetkili organlarına: Akla, vicdana, bilimsel bulgulara, tarihi olgulara ve Kur’ani kurallara uygun; Milli, yerli ve insani bir Anayasa yapmaları çağrısında bulunmanın ve bu doğrultuda tezler ve projeler sunup savunmanın tam zamanıdır. Zerre kadar imanı, iz’anı ve vicdanı olan herkesin ve her kesimin bu tarihi fırsatı çok iyi değerlendirmeleri hem İslam’ın hem insanlığımızın icabıdır. Korkaklıkla, nemelazımcılıkla, Cenab-ı Hakka ve halkımıza değil, güç ve iktidar odaklarına yaranmacı bir tavırla, bu çağrılar karşısında susanların hangi dilsiz mahlûklardan sayılacağını Hz. Peygamber Efendimiz zaten buyurmuşlardır. Haydi, bugün dünyamızı da, ahiretimizi de kurtarmanın zamanı ve fırsatıdır!..
Çünkü ANAYASASI, inancımıza, ahlâkımıza ve toplumsal ihtiyaçlarımıza dayalı olmayan bir sistemde; diğer yasalarımız, kurumlarımız ve kurallarımız da huzur değil kusur kaynağı olacaklardı…
Son olarak ve çok açıkça bir kez daha soralım:
Ey İlahiyat Profları, Medrese Mollaları ve televizyon kanallarındaki Din Hocaları!… Ey bütün Şeyh Efendiler ve Mürşitler gibi tarikat ve tasavvuf erbabı!… Ey bilgiç ve cesaretli dindar medya yazarları, yorumcuları!.. Ey bütün ehli iman ve ehli vicdan!..
Sizce Tayyip Bey’in hatırı ve iktidarı mı önemli ve önceliklidir; yoksa Allah’ın rızası ve Kur’an’ın kuralları mı? Sizce mevcut Bâtıl ve berbat gidişat içinde İslamcılık oynamak ve Din istismarcılığı yapmak mı lazımdı; yoksa Kur’ani gerekleri ve İslami gerçekleri haykırmak mı? Sizce bağımsızlık ve bekamız, her yönden gelişip kalkınmamız Haçlı Avrupa Birliği ile mi sağlanırdı, yoksa İslam Birliği’ne ve Adil Düzen’e öncülük mü yapılmalıydı?
Yahu! Allah ve Resulüllah aşkına, Kur’an ve İslam hatırına, lütfen ortaya çıkın, konuşup yazın… Biz mi şaşırmış, Hak’tan ve hayırdan sapıtmıştık… Yoksa sizler mi nefsi ve dünyevi kuşkularla, sorumluluklarımızı kuşanmaktan ve İslami gerçekleri konuşmaktan sakınmaktaydınız? İlim ve irfan erbabı bu denli ürkek ve gevşek davranan bir toplum, nasıl felah bulacaktı? Lütfen şu ayetleri, nefislerimize hitaben ve tekraren okuyalım:
“Gerçekten, apaçık belgelerden (ibaret emirler olarak) indirdiklerimizi (Kur’ani hüküm ve hakikatleri) ve insanlar için Kitapta açıkça belirttikten sonra hidayeti (şeriat ve istikamet prensiplerini) gizlemekte olanlar (güç odaklarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kur’ani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar var ya); işte onlara, hem Allah lanet edecektir, hem de (bütün) lanet ediciler(in bedduası onların üzerinedir).
Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve çevrelerini) ıslah edip düzeltenler ve (indirilen Kur’an ayetlerini) açıklayıp (insanlara bildirenlere gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri çokça kabul edenim, Esirgeyenim.
(Ancak) Şüphesiz, inkâr edip kâfir olarak ölenler (ise); Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir.
Onda (lanette ve cehennemde) süresiz kalacak (kimselerdir); onlardan azap hafifletilmeyecek ve onlara (şefkat ve merhamet de) gösterilmeyecek (ve kendilerine yüz verilmeyecektir).” (Bakara: 159-162)
Tekrar hatırlatıyoruz; Dini ile Düzeni uyuşmayan ve zıtlaşan bir toplumun huzur bulması imkânsızdı! Çünkü Din ile düzenin zıtlaşması, toplumu yozlaştırırdı!
Evet, İslam’ın en doğru ve doğal şekliyle anlaşılması, yaşanması ve günümüze taşınması konusunda milletimize rehberlik yapan, eserleri ve manevi öğretileriyle hâlâ gönüllerimize ışık tutan büyük şahsiyetlerin ortak hedefi; her alanda Tevhit düşüncesini hâkim kılmak ve vahdeti (birliği) sağlamaktır. Çünkü bir toplumun: Diniyle düzeni, ahlâki prensipleriyle siyasi projeleri, camide dinledikleriyle mektepte öğrendikleri eğer birbirini tutmuyor, zıtlaşıp farklılaşıyorsa; bu durumda ya düzene uyup dinlerini yozlaştıracaklar veya dinlerine uyup düzenle çatışacaklar, her iki halde de huzursuz olacaklardır. Örneğin; din faizi yasaklıyor, ama ekonomi çarkı faize dayanıyorsa… Din zinayı haram kılıyor, düzen serbest bırakıyor hatta teşvik ediyorsa… Din kumarı günah sayıyor, düzen farklı isimler altında meşrulaştırıp umut kapısına çeviriyorsa… Din rüşveti, zimmeti, rantiyeyi, hile ve sahteciliği kötülüyor, ama düzen halkı bunlara mecbur ediyor ve siyaset bunları rahatlıkla ve büyük çapta yapmak için en etkili bir araç sayılıyorsa… Din adaleti emrediyor ama düzen adam kayırma ve güçlü olanı aklama üzerine kurulmuşsa… Bu durumda insanlar; a- Ya dinlerini bırakacaklar, b- Ya düzene başkaldırıp isyancı konumunda olacaklar, c- Veya genellikle hem dinlerini hem de düzenlerini idare edip münafıklaşacak; fikren Müslüman fiilen Hristiyan gibi yaşamaya mecbur kalacaklardır.
İşte bu ahlâki ve hukuki yozlaşmadan halkı kurtarmak içindir ki, Hoca Ahmet Yesevi Hz.leri “Emr-i bil ma’ruf ve Nehy-i anil münker yapmayı” yani “Hakkı ve hayırlıyı uygulayan, kötülüğe ve zulme ise mani olan bir toplum düzeni kurmayı”, İslami hayatın (şeriatın) temel esaslarından saymıştır. Atatürk’ün “Tevhid-i tedrisat” kanunu da bunu amaçlamış, dini eğitimle müspet bilimlerin aynı sistem içinde ve devlet kontrolünde yapılmasını sağlamıştır. Bu bağlamda laiklik de: dinin dışlanması veya dine düşmanlık yapılması değil; her türlü istismar ve suiistimali önlemek için, devlet işleriyle dini hizmetlerin ayrı tutulması ve devletin bütün kurumlarının ve adalet çarkının, farklı din ve düşünceden bütün vatandaşlara eşit mesafede bulunması, ayrımcılık kayırımcılık yapılmamasıdır.
Günümüzde, toplumu din ve düzen farklılığından, manevi değerlerle yürürlükteki sistem aykırılığından kaynaklanan bu çelişki ve çıkmazdan kurtarmak üzere en ciddi ve cesaretli hedeflerle siyasete atılan, en gerekli, geçerli ve gerçekçi projeler ortaya koyan şahsiyet ise rahmetli Erbakan’dır.
Yeni Anayasa çağrıları samimiyetten, seviyeli gayret ve girişimlerden uzaktı!
Muhalefet partilerinde Erdoğan’ın bu çıkışı, “gündem değiştirme, sistemin iflası” yorumlarının yanı sıra “yüzde 50+1” oy desteğini alamayacağını gördüğü için, “Anayasa’da bu oranı aşağı çekecek düzenleme yapmak istediği” iddiaları konuşulmaya başlanmıştı. Parlamentoda oy hakkı bulunmayan TBMM Başkanı ile birlikte 289 sandalyesi bulunan AKP’nin, 48 milletvekili bulunan MHP ve 1 milletvekili bulunan Büyük Birlik Partisi destek verse bile, anayasa değişikliğini Meclis’ten geçirecek çoğunluğu bulunmamaktaydı. Anayasa değişikliğinin Meclis’te kabul edilebilmesi için en az 400 milletvekilinin kabul oyu vermesi lazımdı. Anayasa değişikliğinin referanduma sunulabilmesi için ise en az 360 milletvekilinin desteği şart koşulmaktaydı. Parlamento aritmetiğine göre başka bir muhalefet partisi destek vermezse, böyle bir anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçme şansı olmayacaktı. İşte bu nedenle Erdoğan’ın “yeni anayasa” çıkışının altındaki amaçları ve Erdoğan’ın “Başkanlık Sisteminden vazgeçmeden” muhalefetle nasıl uzlaşacağı merak konularıydı.
‘Gizli oy’ hesabı mı yapılmaktaydı?
“Başkanlık Sisteminden vazgeçilmesini” önkoşul olarak getiren, ama ciddi ve yeterli hiçbir alternatif proje üretemeyen muhalefet partilerinin desteği olmadan AKP ve MHP’nin ortak anayasa teklifini Meclis’ten geçirmesi matematiksel olarak mümkün olamayacaktı. AKP’nin bu konudaki umudu ise anayasa değişikliği için yapılacak “gizli oylama”da partilerinin kararına uymayacağı hesaplanan bazı muhalefet milletvekillerinin çıkmasıydı. Bu konuda, muhalefetin de beklentilerini karşılayacak bazı düzenlemelerin anayasa değişikliği paketine konulabileceği vurgulanarak: “Herkesin vicdanıyla baş başa kaldığında ‘evet’ diyebileceği bir metin çıkabilir, gizli oylama olduğu için muhalefet içinden destek gelebilir ve değişiklik geçebilir” değerlendirmesi yapılmıştı.
Anayasa değişikliğinin, muhalefet desteği sağlanamazsa Meclis’ten geçmeme olasılığı da göz önünde bulundurularak; Anayasa değişikliği yaşama geçmese bile, bunun konuşulması ve tartışılmasının bile Türkiye’yi rahatlatacağı, siyaset iklimini yumuşatacağının konuşulması AKP iktidarının asıl ayarını ve amacını ortaya koymaktaydı. Ayrıca, parlamenter sistem konusunda ortak çalışma zemini arayan muhalefetin de yeni anayasa değişikliğine “hayır” demesi halinde siyaseten köşeye sıkışacağı hesapları yapılmıştı. Yani bu Yeni Anayasa tartışmaları, ilmi ve insani amaçlarla değil; siyasi ve şahsi hesaplarla ortaya atılmıştı. Zaten AKP’li bir siyasetçinin, değişikliğin Meclis’ten geçmemesi halindeki tutumlarına ilişkin, “Önemli olan bir anayasa metninin ortaya konulmasıdır. Sonrasında seçmene ‘biz bunu öneriyoruz, bize oy ver hayata geçirelim deme şansımız doğacaktır. Anayasa değişikliği toplumda her şartta bir heyecan yaratır” sözleri de bu niyetlerini açığa vurmaktaydı.
AKP’li Turan’ın: “Tekrar besmele çekmenin önünde engel kalmadı!” palavraları.
Erdoğan’ın açıklamalarının ardından, gözlerin atılacak adımlara çevrildiği AKP’den ilk açıklamayı Grup Başkanvekili Bülent Turan yapmıştı. Türkiye’nin FETÖ, DAEŞ ve PKK dahil terör örgütlerine karşı verdiği mücadelede büyük ölçüde sonuç alındığına, büyük sıkıntıların geride kaldığına işaret eden Turan, “Artık tekrar besmele çekmenin, tekrar reformlar başta olmak bu ülkemizin büyümesinin, demokrasimizin ve ekonomimizin ayağa kalkmasının önünde büyük oranda bir engel kalmadığını düşünüyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
Yeni anayasa sürecine tüm siyasi partilerin katkı sağlamasını istediklerini belirten Turan, “Bütün STK’ların, toplum kesimlerinin Cumhurbaşkanımızın davetine olumlu bir motivasyon katarak, olumlu bir yaklaşım sergileyerek tekrar Türkiye’nin 40 yıllık darbe ürünü olan, demokrasiye uymayan, 19 defa değişmiş bu anayasadan kurtulması, sivil bir anayasa yapılması sürecini beraber başlatalım. Bu yüzden mutlaka diğer partilerin de oluruna ve olumlu kanaatine ihtiyacımız var. Anayasa herhangi bir kanun metni değildir. Sayımız yetse bile daha büyük uzlaşıyı arama görevimiz var” çağrısı yapmıştı.
İYİ Parti’den: “Cumhur İttifakının sistemi sorgulaması doğru adım” yaklaşımı.
Erdoğan’ın yeni anayasa çağrısı, İYİ Parti’nin Başkanlık Divanı toplantısında da ele alınmıştı. Genel Başkan Akşener’in başkanlığında yapılan toplantının ardından alınan kararları açıklayan Genel Sekreter Uğur Poyraz, Erdoğan’ın çağrısını “Cumhur İttifakının sistemi sorgulaması” olarak değerlendirmiş ve bunun “doğru bir adım” olduğunu vurgulamıştı. Erdoğan’ın önerisinin “oyları hızla düşen Cumhur İttifakının iktidarını korumaya yönelik” bazı adımları kapsayıp kapsamadığını bilmediğini belirten Poyraz, önerilerin açığa kavuşturulması gerektiğini hatırlatmıştı.
Yeniden Refah’tan ‘yeni anayasa’ çalışmalarına destek çıkışı!
Yeniden Refah Genel Başkan Yardımcısı Av. Bayram Sakartepe, “Mevcut anayasa milletimize dar gelmektedir. Bundan dolayı yeni, milli ve sivil bir anayasa yapılması, ülkemiz açısından mecburiyettir. Yeni anayasa konusunda meclis dışındaki partilerle de konuşulmalı ve görüşleri alınmalıdır. Yeni anayasa çalışmalarında bir milli mutabakat komisyonu kurulmalıdır. Bütün bu çalışmalar milli mutabakat komisyonu ile birlikte ele alınmalıdır.” ifadelerini kullanmıştı.
Oysa Yeniden Refahçılara düşen, böyle kapsamı ve kuralları belli olmayan bir Anayasaya körü körüne destek çıkmak değil, Erbakan Hocamızın sıklıkla savundukları Adil Düzen Anayasası’nı hazırlayıp iktidara ve halkımıza sunmaktı.
Sonuç olarak:
“Hem karakter ve kabiliyetine hem de siyasi konjonktüre baktığımızda Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin ciddiyeti ve gerçekliğinin olmadığı açıktır. Her alanda baskıların arttığı ve bir korku imparatorluğunun azıttığı bir Türkiye’de artık yararlı ve hayırlı şeylerin yapılacağına umudumuz kalmamıştı. Böyle bir dönemde yeni, yeterli ve milli bir anayasa iddiasının samimiliğine güvenmek saflıktır. Erdoğan hukuk reformunun gündemde olduğu böyle bir dönemde bu söylemleriyle Haçlı Batı’ya mesaj yollamak, ahlâkımıza ve çıkarlarımıza aykırı dayatmalarına uyacağını açığa vurmak amacındadır. Bu mesaj üzerinden dış yatırımcıyı çekmeyi de hesaplamaktadır. Parti içindeki tepkileri dindirmek için de bu çıkışlara ihtiyacı vardır. Hatta MHP ile olan ittifakı sınamak ve sonlandırmak için de atılmış olabilen bir adımdır. AKP ile MHP ittifakının sayısal oranı, anayasal değişiklik yapılmasına imkân tanımamaktadır. Her hâlükârda muhalefetin desteğine ihtiyaç vardır. Sadece MHP ile uzlaşının bir anlamı olmayacaktır. Sorunlara kalıcı çözüm için sivil toplumun da dahil edilmesi icap ediyor. Ama biz bunun gerçekten samimi olarak Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir toplumsal mutabakat temelinde, demokratik, özgürlükçü, cesur ve kararlı bir anayasa yapım iradesinin ürünü olduğunu zannetmiyoruz. İfadede ‘MHP ile uzlaşırsak’ diyor. Zaten AKP, MHP ile iktidarda bulunuyor. Gerçekten milli ve manevi olguyu, özgürlükçü ve çoğulculuğu esas alan demokratik bir anayasa yapılacaksa bütün siyasi odakların, bütün sivil unsurların dahil edilmesi gerekiyor. Çünkü; toplumsal, ekonomik, siyasal sorunlar birikmiş, adeta bir kriz hali yaşanıyor. Bu krizi çözme noktasında bir iradesizlik var, ciddi ve gerçekçi bir çaba söz konusu değil, güçleri de yok. Mevcut Cumhurbaşkanının 2023’te seçilemeyeceğini gördükleri için, bu sıkışmışlığı aşmak ve 2023’te çok daha rahat Cumhurbaşkanı seçilebilmek için bu anayasada muhtemelen ilk turda Cumhurbaşkanının seçilmesini öngören bir formül ile değişiklik yapmak için çalışılıyor” yorumları üzerinde durulmalıydı.
Türkiye; uzun bir süreden beri iktisadi, siyasi, hukuki, sosyal ve kültürel alanlarda birbiri üzerine eklemlenerek büyüyen ve derinleşen sorunlarla karşı karşıya kalmış ve tıkanmıştır: “Bu çok boyutlu sorunların çözülememesindeki en önemli nedenlerden birisi de, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Çünkü bu sistem, yasama, yürütme ve yargı alanlarında Cumhurbaşkanına fevkalade geniş yetkiler sunmuştur. Anayasacılık tarihi, devlet fonksiyonlarının farklı organlara sunulması gerektiğini; böylece devlet organlarının birbirlerini frenlenmesi ve dengelemesi gerektiğini göstermektedir. Özellikle yargının siyasal nitelik taşıyan yasama ve yürütme karşısında bağımsız kılınması zorunludur” saptamalarının ise, yanlışları doğrularından fazlaydı. Çünkü Türkiye’deki ekonomik, siyasi ve sosyal tıkanışın asıl nedeni, faizci kapitalist sistem ve kurtuluşu Haçlı AB’de arayan zihniyet olduğu gerçeği gizlenmeye çalışılmaktaydı. Başkanlık Sistemi ise; doğru uygulansa, gerekli ve etkin dengeleme ve denetleme kurumları oluşturulsa, Cumhurbaşkanına sadece devlet erkleri ve kurumlar arasında irtibat ve intizamı sağlayıp hakem rolü oynama sıfatı ve fırsatı hazırlansa, o durumda yararlı ve başarılı sonuçlar doğuracaktır.
Bugün Türkiye’de kuvvetler ayrılığının değil, kuvvetler birliği sisteminin mevcut olduğuna dikkat çeken yorumcular: “Bu sistem içinde yargı, bağımsızlığını çok büyük ölçüde kaybetmiştir. Bütün bu gerekçelerle Türkiye’nin biriken sorunlarını çözebilmek için kuvvetler birliği esasına dayanan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini terk etmesi ve parlamenter sisteme geçerek demokratik kurumlarını ve hukuk devleti mekanizmalarını güçlendirmesi gerekmektedir” ifadelerini kullanmışlardı.
Evet; hukukun yerini hukuksuzluğun aldığı; adalet duygularının zayıfladığı, nüfusun çok büyük bölümünün açlıkla, işsizlikle ve pandemi tehdidiyle karşı karşıya kaldığı bir ortamda; Milli ve manevi temellerden yoksun bir Anayasa hazırlığı umut avcılığı olarak yeni bir istismar aracı yapılsa da, kalıcı ve kapsayıcı değişimleri sağlaması imkânsızdı.
Peki, Yeni Anayasa’nın altında hangi hile yatmaktadır?
“Anayasa’nın 38. Maddesi’nde, ‘Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz’ hükmü yer almaktadır. Anayasa koyucu, masumiyet karinesini olağanüstü durumlarda dahi sınırlandırılamayacak mutlak bir ilke olarak vurgulamıştır. Anayasa’nın 15. maddesine göre de; savaş, seferberlik ve olağanüstü halde dahi suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamayacaktır. Ancak günümüzde bu maddeler iktidarların keyfine göre yorumlanıp yamuklaştırılmaktadır. Yeni ve sivil bir anayasa lazımdır ama öncelikle bu hükümleri uygulayacak adalet ve asalete ihtiyaç vardır.
Bakınız, Anayasanın 153. Maddesi diyor ki, ‘Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa Mahkemesi kararları, herkes için bağlayıcıdır. Alt mahkemelerin de Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma zorunluluğu vardır.’ Peki, günümüzde Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmakta mıdır? Hayır!..
Peki, yeni anayasada ne yapmaya çalışıyorlar? Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Belediye Başkanlığı seçimleri modeline çevirmek istiyorlar. Yani seçim tek dereceli olacak ve en çok oyu alan Cumhurbaşkanı koltuğuna oturacak. İşte bu sonuca kılıf hazırlıyorlar…”
Bize; “Sen bunları nereden biliyorsun? Bu sonuçlara nasıl varıyorsun?” diye soruyorlar. Yanıtlayayım. Biz tam 40 yıllık ERDOĞAN uzmanıyız. Onu İstanbul Gençlik Teşkilatından, Beyoğlu Belediye Başkan adaylığından, İstanbul İl Başkanlığından ve Büyükşehir Belediye Başkanlığından beri tanırız. Milli Görüş camiasında en çok sivrildiği ve sevildiği dönemlerde bile; Onun yanlış hesaplar yaptığını ve yamuklaşacağını, nefsi ihtirasları için Davasını ve Hocasını bırakacağını, Milli Görüş teşkilatlarını ve İslamcılık edebiyatını bir istismar aracı olarak kullandığını ta o yıllarda hatırlatıp uyardığımız için nice saldırılara uğramışız…
Biz Sn. Erdoğan’ın çifte tavrını, AKP’nin perde arkasını ve tahribat icraatlarını konu alan tam 11 kitap yazmışız. Kur’an’daki insan karakterlerini ve Erbakan Hocamızın isabetli kriterlerini çok iyi bilip ölçü aldığımız, şahısları ve olayları mü’min ferasetiyle tahlile çalıştığımız için, Allah’ın inayetiyle hep doğru sonuçlara ulaşmaktayız. Ve bunları yazıp konuşarak, ilgili makamları ve halkımızı uyarmakta ve gerekli tedbirlerin alınması için çağrı yapmaktayız. Eğer doğru tespitler ve uygun tavsiyeler yapmışsak, Ülkemiz ve Milletimiz için büyük hayırlara vesile olacağız. Yok şayet gereksiz kuşkulara kapılmışsak, sadece biz yanılmış olacağız…
Hakka Dayalı Yeni Anayasa Taslağını Ancak Milli Çözüm Hazırlayabilir ve Uygulayabilir.
Hakka dayalı Adil Düzene dayalı bir anayasa yapılmadıktan sonra geçici bir kaç Anayasa maddesini değiştirmekle sorunlara kalıcı çözüm bulmak mümkün değildir. Kalıcı çözüm yeni bir anayasa gerekliydi ancak bu hükümet ve muhalefetten bunu beklemek ahmaklıktır. AKP hükümeti ekonomik ve siyasi gelişmeler karşısında zor durumda kalınca oyalama ve hedef şaşırtma amaçlı yeni anayasa tartışmalarını gündeme getirmektedir. Daha önce Milli Çözümün hazırladığı Yeni anayasa taslağı yetkililere iletilmişti. Fakat iktidar gündemine almamıştı. Bu konuda Milli Çözüm yazarlarından Ali Çağıl beyin konu ile ilgili sorduğu aşağıdaki sorular bunların niyetini ortaya koymaktaydı.
Eğer böyle bir Anayasa taslağı hazırlayıp iktidara ve ilgili komisyona sunamıyor ve toplum önünde savunamıyorsanız (ki yapamadınız);
1. Ya ilmi seviyeniz, bilgi birikiminiz, İslami sistem ve yöntem kabiliyetiniz yetersizdir. Öyle ise İslam âlimi ve Din bilgini geçinmeyiniz ve hak etmediğiniz bir etiketle toplumu yanlış etkileyip yönlendirmeyiniz.
2. Veya, Kur’ani gerçekleri ve İslami gerekleri savunacak ve bu uğurda Allah için bazı sıkıntılara katlanacak bir dini gayret ve cesaretiniz mevcut değildir.
3. Ya da makam ve menfaat hatırına, dünyalık rantınız ve rahatınız uğruna, bildiği ve iman ettiği Kur’ani hakikatleri gizleyecek kadar zavallı kimselerseniz. Böyle ise Bakara: 159. ayeti sizlere hitap ve itap etmektedir:
“Gerçekten, apaçık belgelerden (ibaret emirler olarak) indirdiklerimizi (Kur’ani hüküm ve hakikatleri) ve insanlar için Kitapta açıkça beyan ettiğimiz hidayeti (şeriat ve istikamet prensiplerini) gizlemekte olanlar (güç odaklarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kur’ani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar var ya); işte onlara, hem Allah lanet etmektedir, hem de (bütün) lanet ediciler(in bedduası onların üzerinedir).”
https://www.millicozum.com/mc/haziran-2021/adil-ve-milli-bir-anayasa-mi-yoksa-batil-ve-batili-bir-anayasa-mi
Adil Bir Düzen İhtiyacı
Gündemler ülkesine dönen ülkemizde gün geçmiyor ki yeni bir gündem ortaya atılmasın ve halkı avutacak dalaverelere girişilmesin. Öyle ki hiç bir konu es geçilmeden istismar edilmeye çalışılmakta ve bir şekilde kan emiciler halkın kanını emmeye devam etmek istemekteler. Oysa ülkenin de bölgenin de dünyanın da ihtiyacı Adil bir Düzen ve bu düzene uygun bir anayasa. Gerçek güneş gibi ortada bulunurken, sahtekarca niyetle halkı avutmak peşinde koşanların sermayesinin bitmesi ise bizlere ümit oluyor. Bakalım pazara konulacak daha ne kaldı. Bakalım yeni anayasayı kim yapar.
MİLLİ OLMAYANLAR MİLLİ ANAYASA YAPAMAZLAR!
Söylemde Milli ifadeler dahi kullanmaktan uzak, dış güçlerin ve çevrelerin güdümünde hareket edenler, yani Milli olmayanlar, kesinlikle Milli bir Anayasa yapamazlar. Kısacası Milli Anayasayı Milli Görüşün tek temsilcisi Milli Çözümden başka hiçbir oluşum ve kesim yapamaz. O nedenle Milli Çözüm muhakkak ve zaman kaybetmeden işbaşına geçmeli ve insanlık hasretle beklediği hizmetlere kavuşmalı…
Milli Çözüm yine tüm insanlığa – sivil toplum kuruluşlarına – siyasilere – idareci yönetici kadroya temel çözüm üretici tüm insanlığa saadet getirici ikazlarını en güzel şekliyle kaleme almış, bize düşen gereğini yerine getirmektir. Teşekkürler Muhterem
Milli Çözüm ve Şahsi Manevisi Üstad Ahmet Akgül Hocamız, yine muhteşem bir makaleyle insanlığı, sivil toplum kuruluşlarını, akademisyenleri, siyasileri ve idarecileri – yöneticileri GERÇEĞE – HAKİKATE yönlendiren, geçici ve fayda sağlamayan niyet ve düşüncelerden ve boş işlerden uzak durmamız , en büyük iyiliğin başkalarına yapılan iyilik olduğu prensibince KALICI – TEMEL ÇÖZÜM ÜRETİCİ – BİR KISIM ŞAHSİ İKBALDEN UZAK – SADECE ALLAH’IN RIZASINI VE İNSANLIĞIN SAADETİNİ ARAYICI , insanlığın maddi ve manevi yaralarına şifa verici nitelikte bir yazı kaleme alınmış olduğunu hep birlikte görüyoruz. İşte bunları insanlığın saadetini ve Rabbimizin rızasını hedefleyen dert edinen, istismarcılıktan ve düşmanlıktan uzak, dünyaya gönderiliş amacına uygun yaşam tarzını bihakkın yerine getirmek için canla başla gayret ve çabasıyla bunu ispat eden günümüzde MİLLİ ÇÖZÜM’ün kaldığını olduğunu gösteren örnek ve uygulanması gereken gerçeklerle birlikteyiz. Yüreğinize emeğinize kaleminize sağlık Muhterem Hocam. Rabbimiz sizleri bu insanlığın başından eksik etmesin. Amin.
Makaledeki şu ifadeleri tekraren tensiplerinize sunmak istiyorum:
[u][b]”Biz Sn. Erdoğan’ın çifte tavrını, AKP’nin perde arkasını ve tahribat icraatlarını konu alan tam 11 kitap yazmışız. Kur’an’daki insan karakterlerini ve Erbakan Hocamızın isabetli kriterlerini çok iyi bilip ölçü aldığımız, şahısları ve olayları mü’min ferasetiyle tahlile çalıştığımız için, Allah’ın inayetiyle hep doğru sonuçlara ulaşmaktayız. Ve bunları yazıp konuşarak, ilgili makamları ve halkımızı uyarmakta ve gerekli tedbirlerin alınması için çağrı yapmaktayız. Eğer doğru tespitler ve uygun tavsiyeler yapmışsak, Ülkemiz ve Milletimiz için büyük hayırlara vesile olacağız. Yok şayet gereksiz kuşkulara kapılmışsak, sadece biz yanılmış olacağız…”[/b][/u]
Saygılarımla..!
İlim ve irfan erbabı bu denli (“Örnek Anayasa Hazırlığı” sunma konusunda) ürkek ve gevşek davranan bir toplum, nasıl felah bulacaktı? Bu Vesile ile Bilgi seviyeleri, Hayalleri, Dertleri, Hedefleri, Niyetleri de Aşikar Olmaktaydı!
Sn. Cumhurbaşkanı’nın: “Olumlu katkı sunmak isteyen herkesi ve tüm kesimleri Yeni Anayasa Çalışmaları içinde görmek istiyoruz!” çağrısına rağmen;
Her fırsatta “Milli ve Manevi değerlerimize bağlı” olduklarını hatırlatıp hava atan ve oy avcılığı yapan parti başkanları ve siyaset erbabı; ey AKP, MHP, İP, BBP, GP, DP kurmayları!.. Ey adil, gerçekçi ve Milliyetçi geçinen AKİT gibi güya Dini gayretli medya yazar ve yorumcuları!.. Ey ehli hakikat ve ehli şeriat bilinen Çarşamba ve Yahyalı gibi bütün tarikat mensupları ve muhterem üstatları!.. Ey televizyon kanallarında hep Kur’an’a dayalı programlar, vaazlar, nasihatler yapan Diyanet Hocaları ve İlahiyat Profları!.. Ey her konuda şeriata göre fetvalar arayan Medrese Mollaları, kanaat önderi fikir adamları!.. Ve özellikle kendilerinin Millî Görüş Davasının ve Erbakan Hocamızın takipçisi ve gerçek temsilcisi oldukları iddiasındaki Saadet Partisi ve Yeniden Refah Partisi kurmayları ve Adil Düzen taraftarları!..
“ANAYASASI, inancımıza, ahlâkımıza ve toplumsal ihtiyaçlarımıza dayalı olmayan bir sistemde; diğer yasalarımız, kurumlarımız ve kurallarımız da huzur değil kusur kaynağı olacaklardı…” gerçeğine ve bu konudan daha ehemmiyetsiz mevzularda bile mangalda kül bırakmayanlar, böylesine ehem konuda neden kör, sağır, dilsiz gibi hareket ediyorlar.
Ya,
1- Hem aklıselimin, 2- Hem müspet bilimin, 3- Hem toplumsal vicdani kanaatlerin, 4- Hem tarihi deneyim ve birikimlerin, 5- Hem evrensel hukuk ve ahlâk kaidelerinin, 6- Hem de DİN’in (Kur’an-ı Kerim’in ve diğer kutsal metinlerin) ortaklaşa ve ittifakla: Güzel, gerekli, iyi ve münasip buldukları DOĞRU sayılıp esas alınarak… Bu 6 temel ölçüye göre, yine ittifakla: Kötü, zararlı, çirkin ve tehlikeli bulunan teklifler ise YANLIŞ sayılıp ayıklanarak hazırlanacak bir ANAYASA hazırlamaya bilgileri, çapları, cesaretleri yetmiyor.
Yada,
Hem dinlerini hem de bozuk düzeni idare edecek (münafık) ahlaka; fikren Müslüman fiilen Hristiyan gibi yaşamak ahlakları olmuştu.
[b]Evet, günümüzde, toplumu din ve düzen farklılığından, manevi değerlerle yürürlükteki sistem aykırılığından kaynaklanan bu çelişki ve çıkmazdan kurtarmak üzere en ciddi ve cesaretli hedeflerle siyasete atılan, en gerekli, geçerli ve gerçekçi projeler ortaya koyan şahsiyet ise rahmetli [b]Aziz Erbakan Hocamızdı ve bu gün bu projeleri en iyi bilen insanlığın hizmetine sunan tek kişi ise Üstad Ahmet Akgül Hocamızdı.[/b] [/b]