YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6649fc8d7b7d6
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 9 9
Bugün : 12733
Dün : 23538
Bu ay : 398170
Geçen ay : 737322
Toplam : 23914456
IP'niz : 3.16.218.208

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

SİYONİST REJİMLE, PİYONİST YÖNETİM

BİRLİKTE Mİ YIKILACAKTI?

      

İsrail’deki Siyonist ve ırkçı emperyalist Netanyahu rejimiyle, Türkiye’deki iş birlikçisi, piyonist Erdoğan’ın “Tek Adam Yönetimi” birlikte çökeceğe benziyordu. Sn. Recep T. Erdoğan 31.08.2016 tarihinde 6743 sayılı kanunu imzalayarak, Siyonist ve işgalci zalim İsrail’le resmen normalleşme anlaşmasını yapıyor ve tüm baskı ve uyarılara rağmen, İsrail’e verdiği söze sadık kalıyordu!?

Ortadoğu’nun ikizleri: Netanyahu ve Erdoğan mıydı?

İsrail’de günlük çıkan Haaretz gazetesinde yayımlanan bir yazıda, Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki benzerliğe dikkat çekiliyordu:

“Ülkelerinin Adını Kötüye Çıkarıyorlardı…”

İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz’de yayımlanan bu yazıda, Erdoğan ile Netanyahu, ülkelerini yönetme biçimlerindeki benzerlikler nedeniyle “ikiz” olarak tanıtılmış, “her ikisi de demokrasinin özünü tahrip ederek, ülkelerinin adını kötüye çıkarıyor” denilerek kınanmışlardı.

“İkiz Gibi Davranıyorlardı!”

Haaretz gazetesinde yayımlanan yazıda, Erdoğan ve bir dönem “düşman” ilan ettiği, ardından “ihtiyacımız var” dediği, İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki benzerlikler şöyle sıralanmıştı:

“Erdoğan ‘Türk Tipi’, Netanyahu ‘Yahudi Tipi’ Ama Aynı Prensipli Politikalar İzliyorlardı!”

Erdoğan “Türk tipi ve demokratik devlet” diyordu, ancak “Türk kısmını” öne çıkarıyordu. Ve tabi aslında Haçlı AB kriterlerini uyguluyordu… Netanyahu da “Yahudi tipi ve demokratik devlet” diye konuşuyor, onun da öne çıkardığı demokrasi değil, Yahudilik oluyordu.

“Erdoğan HDP’li Kürt Vekilleri, Netanyahu Arap Vekilleri Eleştirip Irkçılık ve İstismarcılık Yapıyorlardı!”

Erdoğan, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde adı konulmamış sıkıyönetim ilan edip, seçilmiş Kürt vekilleri tehdit ediyordu. Netanyahu da aynısını İsrail’deki Arap toplumuna ve İsrail Parlamentosu Knesset’teki Arap kökenli milletvekillerine yapıyordu. Aslında her ikisi de ırkçılık ve istismarcılık yapıyordu.

“Her İkisi de ‘Tek Adam’ Sistemine İnanıyorlardı!”

Hem Netanyahu, hem de Erdoğan yönetimde “tek adam” sistemine inanıyor ve ülkeyi öyle yönetiyorlardı.

“Hem Netanyahu, Hem de Erdoğan Medyayı Kontrol Ediyorlardı!”

Türkiye’deki medyanın büyük bölümünü bizzat Erdoğan yönlendiriyordu. İsrail’de de durum farklı değil; Netanyahu İletişim Bakanlığı aracılığıyla medya organlarının “yaşam sürelerine karar veriyor”, bu konuda “Türk ikizini” yakından takip ediyordu.

“İkisinin de Washington’la İlişkileri Görünüşte Berbat Durumdaydı; Ama Gerçekte Aynı Siyonist Odaklardan Talimat Alıyorlardı!”

“Hem Netanyahu’nun, hem de Erdoğan’ın ABD ile ilişkileri, izlenen politikalar nedeniyle çok büyük sıkıntı yaşıyor.” diyen Yazar haksız mıydı? Bunları biz yazsak, iftira iddiasıyla mahkeme açarlardı. Ama İsrail Haaretz yazarsa iltifat sayarlardı!

Siyonist Herzog’un Erdoğan’a iltifatı!

Sn. Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanlığını tekrar kazanmasından dolayı telefon ederek en samimi tebriklerini iletenler arasında, özellikle işgalci zalim İsrail’in Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da vardı. Erdoğan’ın, daha önce Sarayı’nda ağırladığı Siyonist Herzog’un; “Bu seçim sonuçlarının Türk halkı için en hayırlı olacağına inandığını” belirtmesi enteresandı!?

BOTAŞ, Ertelenen Doğal Gaz Borcuna Karşılık Rusya’ya mı Satılacaktı?

Enerji sektörünün saygın bilim insanı Ali Arif Aktürk, Rus GAZPROM’un borç karşılığında Türkiye’den BOTAŞ’ı isteyebileceğini iddia etmişti. AKP iktidarı, Genel Seçim öncesinde Türkiye’nin Rusya’ya olan gaz borcunun ertelenmesini istemişti. Rusya’nın da kabul etmesiyle ödeme konusunda yeni bir planlamaya gidileceği belirtilmişti. BOTAŞ eski Gaz Alımı Daire Başkanı Ali Arif Aktürk, “duyumlarına” dayanarak dikkat çeken bir iddiayı gündeme getirmişti.

GAZPROM, BOTAŞ’ı Devralacak İddiası

Aktürk’ün iddiasına göre GAZPROM Başkanı Miller’in, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkelere yaptığı gezilerde, seçim sonrasında BOTAŞ’ın borçlarına karşılık BOTAŞ’ı devralabileceklerini söylediği belirtildi. Twitter’dan paylaşım yapan Aktürk, paylaşımlarında şu ifadeleri kaydetmişti:

“GAZPROM Başkanı Miller, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkeleri geziyor. Seçim sonrasında BOTAŞ’tan alacakları karşılığında BOTAŞ’ı devralabileceklerini ve bunu konuşacaklarını, Mavi Akım ve diğer borç ve alacaklarla ilgili müzakerelerle birlikte ele alacaklarını ifade etmiş. Eğer mevcut Erdoğan yönetimi devam ederse kapalı kapılar ardında bunlar konuşulacak. Benden söylemesi.”

Gündeme gelen iddiaya ilişkin henüz bir açıklama yapılmasa da Putin’in geçen yıl “Türkiye’yi bir gaz merkezi” yapmak istediği öngörülüyordu. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ise sık sık Putin’le yakın dost olduklarının altını çiziyordu!?

AKP, Seçimler İçin Borcu Erteletmiş Durumdaydı.

Genel Seçimden önce, 600 milyon dolarlık borç 2024’e ertelendi. Uzmanlar, bu miktarın 4 milyar dolara kadar çıkabileceğini ifade etmişti. İktidar, seçimlere çok az bir süre kala dövizdeki dalgalanmayı durdurabilmek için son bir ayda 90 milyar dolarlık ‘arka kapı’ satışı yaptı. Bu nedenle swap hariç net rezervler eksi 90 milyar dolara dayanmış gibiydi.[1]

Bundan daha da tehlikeli ve endişe verici olanı, Akkuyu Nükleer Tesisleri’nin de tüm çevre birimleri ve arazileriyle birlikte, biriken borçlara mahsuben Rusya’ya devredilmesi girişimleriydi!

Kılıçdaroğlu: “Bunlar iktidarda kalırsa şu acı sonuçlar doğacak” diye uyarmıştı!

– Milyonlarca sığınmacı daha Türkiye’ye doluşacak,

– Dolar beş-altı ay sonra 30 liraya fırlayacak,

– Ekmek 10 liraya çıkacak,

– Kaçaklar suç makinesine dönüşecek, yağmalar başlayacak,

– Şehirler sığınmacıların, mafyaların, çetelerin kontrolüne alınacak,

– Genç kızlar ve kadınlar sokaklarda kendi başlarına rahat dolaşamayacak,

– Domuz bağı ile insanları öldürenler iktidar ortağı olacak,

– Terörün her türlüsü azdırılacak, diyordu.

“Sn. Erdoğan, sen parmağında tek yüzükle iktidara taşındın. Ama şimdi kendini, aileni ve etrafındakilerin yedi sülalesini süper zenginliğe ulaştırdın! Bunları nasıl başardın?” diye soruyordu.

“Buradan ilan ediyorum, beytülmale el uzatanın gözünü çıkaracağım…”

“Sen değil misin, terör örgütleriyle kapı arkalarında gizli gizli pazarlıklar yapan? Ey Erdoğan, sen ülkenin sınırlarına, namusuna sahip çıkmadın. Ben iktidara gelir gelmez tüm mültecileri evlerine gönderecek şartları oluşturacağım!..” diye haykırıyor, ama kimse duymuyordu…

“Kendi Meselesine-Problemine Bigâne Kalmak” Hastalığı!

“Çoğunluk” ile “haklılık” arasında net bir ilişki olmadığını hatırdan çıkarmamak gerekir, ki bunu hatırlamak da demokrasinin bir tür “emniyet supabı” vazifesini görecektir. Netice itibarıyla, milyonlarca farklı insanın; düşünce, kafa yapısının çeşitli ikna ve algı teknikleri ve propaganda marifetiyle “tek bir potada eritilmesi” ve belli bir gerçeğe inanması/inandırılması, demokrasi adına beraberinde zorlukları ve riskleri de getirir. Bu risklerden arınabilmek için zaman zaman yapılan işlemlerin sağlamasını yapmak gerekecektir. O da ancak toplumu oluşturan tüm kesimlerin birbirleriyle güvene ve saygıya dayalı, sağlıklı bir iletişim kurmalarından ve meseleleri medeni şekilde tartışabilmekten geçmektedir.

Bunun olması için de öncelikle “kutuplaşma”, “kamplaşma” gibi ucube yaklaşımlardan, siyaseten kazanç sağlayan ama hem insani hem de imani yönden veballi tavırlardan uzaklaşmak gerekmektedir. Kitlelerin öfke ve kin duygularının devamlı surette kışkırtılması, gerginlik ve tansiyonun artırılması, akıl, mantık ve sağduyu yerine anlık coşkular ve hamasi tavırlar üzerinden topluma karşı bir dil kurulması, bir yerden sonra herkese zarar verir. Bu zarar görme halinden tüm mekanizmalar gibi siyaset de etkilenecektir. Yönetim sistemi de bundan zarar görür hale gelir. Toplumun meşru iradesi de lekelenir. Sürekli olarak kışkırtmak, germek, öfkeyi körüklemek, düşman üretmek, sistemi de içten içe yer bitirir. Bu tavır ve yaklaşımdan acilen uzaklaşmak gerekir.

Öncelikle de her kesimden, her düşünceden, her meşrepten olan bu ülke insanına saygıdan ötürü bunu yapmak gerekir. Ancak gelinen noktada bu yönde hiçbir adım görülmediği gibi gerçek olmadığı ayan beyan olan şeyler üzerinden halka karşı propaganda yürütülmektedir. Gerçek olmayan yani yalan olan bir şeyi yaymak, bunun üzerine bir seçim kampanyası inşa etmek, her aklıselim insanı dehşete düşürmesi gereken korkunç bir hal değil midir? Buna nasıl sessiz kalınabilir, nasıl onaylanabilir, anlamak mümkün değildir. Seçimin ilk tur sonucuna bakılarak “boş tencerenin değiştiremeyeceği iktidar yoktur” tezinin çöktüğü söylendi. Cumhuriyet tarihinin en kötü ekonomik tablosu ve hatta ilerisi için daha da karanlık tahminler yerli yerinde duruyor, sandık sonucu “kötü ekonomi”yi cezalandırmamış gözükse de bu böyledir. Muhtemel bir döviz kuru şokunun beklendiğini kimse saklamıyor. Bunun neticesinde de önümüzdeki birkaç ayda baz etkisinin ortadan kalkmasıyla yeniden artması beklenen enflasyonun çok daha kötü noktalara gitmesi, alım gücünün iyice erimesi, geçim sıkıntısının içinden çıkılamaz bir hale gelmesi de beklenmektedir. Bunları göstermeyip de “üretilmiş algılar” pazarlamakla vazifeli medyayı takip eden ve maalesef ki kendi meselesine bile yabancılaşmış (ucuz ekmek almak için kuyrukta bekleyip de “her şey çok iyi” demek gibi) bir toplum, maalesef “boş tencere”ye prim vermemiştir.

Bu nedenledir ki, hemen her gün “döviz patlamasın” kaygısıyla tedbir üstüne tedbir açıklayan Merkez Bankası; apar topar bankaların durdurduğu nakit avans çekimi ve kredi mevduat hesabı düzenlemesini iptal ediverdi. Yani “Dar gelirli vatandaşları muaf tutuyoruz. Kredi kartlarından yoğun olarak çekim yapılıp altın alınıyordu” sözleriyle açıkladı. Bir gerçeği gizlemek adına diğer bir gerçeği, farkında olmadan itiraf etti yani; dar gelirlilerin bankalara borçlu ve mahkûm yaşadıkları realitesi! Kredi kartından nakit avans çekerek, yani yüksek faizli borca girerek yaşayan milyonlar realitesi, “boş tencere”nin bir diğer yüzüdür. Bu arada, 3-4 milyar avro uğruna, sayıları milyonları bulan düzensiz mültecileri Avrupa kapılarına yollamayıp, Türk toplumunun demografisini, yaşantısını ve ekonomik yapısını tehdit eder duruma getirmek de en az “boş tencere” kadar önemli bir meseledir.”[2]

Süper Zalim ABD’de Temerrüt Alarmı ve İflas Telaşı!

Temerrüt: Borçlu bir şirketin veya ülkenin; ekonomik darboğazlar ve iflaslar sonucu, artık borç yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğini açıklamasıdır. Bu duruma düşen şirket veya ülke, borçlandığı ülkelere karşı bir nevi kafa tutmuş ve zorbalığa başvurmuş olmakta ve tabi cezai yaptırımları ve savaş ihtimalini göze almaktadır!..

ABD Başkanı Joe Biden, temerrüt görüşmeleri için Asya turunu kısa tutacaktı!

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden, ülkesinin temerrüde düşmesini önlemek için görüşmelere odaklanmak amacıyla Asya turu kapsamında Papua Yeni Gine ve Avustralya’ya yapacağı ziyareti iptal etmişti. G7 ülkeleri toplantısı için Japonya’nın Hiroşima kentine gitmeye hazırlanan ABD Başkanı Joe Biden, seyahat öncesinde Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Kevin McCarthy başta olmak üzere, Senato’daki grup liderleri ve Temsilciler Meclisi’nde Demokratların Lideri Hakeem Jeffries ile yeniden bir araya gelmişti. Euronews’in haberine göre, toplantıya katılan liderlerin çoğunun görüş birliğinde olduğunu belirten Biden “Temerrüt bir seçenek değil. Ekonomimiz resesyona girer” uyarısı yapmıştı. Anlaşmaya varabilmek için yapılacak işler olduğunu söyleyen Biden’ın, temerrütle ilgili görüşmelere odaklanabilmek için Asya gezisini kısa keseceği bildirilmişti.

Biden, Japonya’daki G7 toplantısının ardından Papua Yeni Gine’ye giden ilk Amerikan Başkanı olmayı ve daha sonra Avustralya’ya geçerek Quad toplantısına katılmayı planlıyordu. 80 yaşındaki Biden’ın 2024 seçimleri için aday olduğunu açıklamasının ardından yapacağı bu ilk yurt dışı seyahati, yaşına rağmen görev için uygun olduğunu göstermesi bakımından da önem taşıyordu. Öte yandan, Biden’ın ziyaretini ertelemesi üzerine Avustralya Hükümeti Sidney kentinde düzenlenecek olan Quad toplantısını iptal etmişti. Bir saatlik görüşmenin ardından gazetecilere açıklama yapan Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Kevin McCarthy ise, “Sanırım görüşmelere devam etmek için zemin hazırladık… Kısa sürede yapacak çok işimiz var” diye konuşmuştu. İki tarafın hâlâ birbirinden uzak olduğunu belirten McCarthy yine de “Hafta sonuna kadar bir anlaşma yapmak mümkün. Bir anlaşmaya varmak o kadar da zor değil” temennisini yinelemişti.

Temerrüt Tehlikesi!

Biden yönetimi ve Kongre’nin Cumhuriyetçi kanadı arasında bir anlaşma sağlanamaması halinde ABD hükümetinin temerrüde düşme tehlikesi bulunuyordu. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, yaptığı açıklamada 1 Haziran’a kadar sorunun çözülmemesi halinde ülkenin ciddi bir nakit sıkıntısı yaşayabileceği ve hükümetin temerrüde düşebileceği uyarısında bulunmuştu. Böyle bir durumun ABD’nin kredi notunu etkileyerek küresel finansal piyasalarda olumsuz sonuçlar doğurabileceğini söyleyen Yellen, bu durumun ABD vatandaşları için istihdam ve işletmelerin küçülmesiyle bir ekonomik felakete dönüşebileceğini söylemişti.

Cumhuriyetçiler 31,4 trilyon dolar seviyesinde olan mevcut borç limitinin arttırılması için federal hükümetin birçok alanda bütçe kesintisine gitmesini talep ediyordu. Biden ve Demokratların federal bütçede kesinti yapmayı kabul etmemesi halinde 31,4 trilyon dolarlık borç tavanını yükseltme teklifini reddedeceklerini belirtiyordu. Ekonomistler bunun önüne geçmek için Kongre’de yapılacak oylamada ret sonucu çıkması halinde ekonominin resesyona sürükleneceği endişesini dile getiriyordu. ABD Kongresi 1960 yılından bu yana 78 defa borç tavanını yükseltmişti.[3]

Borç Limiti Problemi

ABD’de federal hükümet, temerrüde yol açabilecek 31,4 trilyon dolarlık borç limitine ulaşmış bulunuyordu. Borç limiti ya da borç tavanı, “ABD hükümetinin borçlarını ödemek için ödünç alabileceği para miktarının üst sınırı” anlamına geliyordu. Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elinde bulunduran Cumhuriyetçiler, borç limiti müzakerelerinde önemli harcama kesintilerinden yana tavır sergiliyordu. Demokratlar ise borç limitinin artırılmasında ısrarcı oluyor ve Cumhuriyetçilerin belirli harcamaları kısma önerilerini geri çeviriyordu.

ABD’de; Ekonomik Felaket Endişeleri Artmaktaydı!

ABD’de hazine, borç limitinin yükseltilmemesi halinde ülkenin 1 Haziran gibi erken bir tarihte temerrüde düşeceğini teyit etmişti. Müzakerelerde anlaşma sağlanamazsa ABD’nin ilk temerrüdünün, benzeri görülmemiş ekonomik ve finansal felakete yol açması bekleniyordu.

ABD’de federal hükümetin 31,4 trilyon dolarlık borç limitine ulaşması ve Hazine Bakanlığının borç limitinin aşılmasını önlemek için ocak ayından bu yana aldığı olağanüstü tedbirlerin tükenerek nakit sıkıntısı çekmesine az süre kalırken, Biden yönetimi ile Cumhuriyetçiler arasında yürütülen müzakerelerde anlaşmaya varılamaması piyasalarda endişeye neden oluyordu. Borç limitinin koşulsuz bir şekilde artırılmasını, harcama ve bütçe müzakerelerinin ise borç limiti sorununun çözülmesinin ardından yapılabileceğini savunarak müzakere etmeyi uzun süre reddeden Demokratlar, Hazine’nin olağanüstü önlemlerinin tükenmesine az süre kala, 2023 mayıs ayı başında müzakere masasına otururken, iki taraf arasında oldukça yavaş ilerleyen görüşmelerde ana anlaşmazlık noktasının zorunlu harcama seviyesi olduğu belirtiliyordu.

Kredi notu olumsuz etkilenir

Borç limitinin askıya alınması veya yükseltilmesi için son dakikaya kadar beklemek, iş dünyası ve tüketici güvenine ciddi zararlar veriyor, borçlanma maliyetlerini artırıyor ve ABD’nin kredi notunu olumsuz etkiliyordu. Borç limitinin artırılmaması veya askıya alınmaması ABD ekonomisinin temerrüde düşme riskini artırırken, limitin aşılması halinde ABD ekonomisinin yanı sıra küresel ekonominin de zarar görebileceği belirtiliyordu.

1 Haziran kritik tarihti!

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Kongre’ye gönderdiği son mektupta, ülkenin haziran başında, muhtemelen 1 Haziran’da ödemelerini yapamayacağını belirtirken, Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında devam eden müzakerelerden henüz bir anlaşma sağlanamaması sonucu ABD’nin ilk temerrüdünün benzeri görülmemiş ekonomik ve finansal felakete yol açması bekleniyordu. Yellen, 16 Mayıs’ta “Amerikalılar geçinmek için ihtiyaç duydukları geliri kaybederken, temerrüde düşmek yaygın acılara neden olabilir. Ortaya çıkan gelir şoku, birçok Amerikan işini ve işletmesini yok eden bir resesyona yol açabilir. Ekonomik kriz, federal hükümetin operasyonlarındaki olası aksamalarla daha da kötüleşebilir” uyarısında bulunmuştu. ABD Hazine piyasasının küresel finansal sistemin temeli olarak hizmet ettiğine işaret eden Yellen, olası bir temerrüdün dünya çapında finansal piyasalarda paniğe neden olabileceğini söylemişti.

ABD’nin Borç limitiyle ilgili hangi senaryolar konuşulmaktadır?

1- Anlaşma yoluna gidilmesi

ABD Başkanı Biden ile Temsilciler Meclisi Başkanı McCarthy’nin antlaşmaya varması seçeneği, öne çıkan senaryolardan biri olarak görülüyordu. Bu senaryonun finansal piyasalar için olumlu olacağı ama bazı ekonomik sıkıntıların yaşanacağı dile getiriliyordu.

2- Kongre’de tahliye dilekçesi girişimi

Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat üyeler ‘tahliye dilekçesi’ ile konuşmacının onayı olmadan Meclis Genel Kuruluna borç limitinde Başkan Biden’ın istediği gibi bir yasa tasarısını sunabilir. Bu girişimde 218 üyenin desteği gerekiyor. Kamuoyunda bu yöndeki bir girişimin başarı şansının zayıf olduğu ifade ediliyordu.

3- Geçici erteleme süresi verilmesi

Kongre, Beyaz Saray’a bir anlaşmayı müzakere etmek için daha fazla zaman vermek amacıyla borç tavanını birkaç hafta veya ay boyunca geçici olarak “askıya alan” bir yasa tasarısını kabul edebilir. Temsilciler Meclisi karar verirse, borç tavanını eylül ayı sonuna kadar askıya alabilir. Bu; yeni bir borç tavanı son tarihini, başka bir son tarihle, yani bütçeyle uyumlu hale getirebilir.

4- Beyaz Saray’ın kendi başına hareket etmesi

Biden yönetiminin, borç limiti sorununu çözmek için kendi başına hareket etmesi için iki ana seçenek vardı.

İlk olarak; Biden, 1 trilyon dolar değerinde madeni para çıkarma izni verebilir. Beyaz Saray daha sonra madeni parayı FED’e yatırabilir ve bu parayı hükümetin faturalarını ödemek için kullanabilir. Ancak uzmanlar, bunun önemli dezavantajlar oluşturduğunu söylüyordu. Ayrıca FED’in bu seçeneğe sıcak bakmadığı biliniyordu.

İkinci seçenek ise; Anayasa’nın 14. maddesine atıfta bulunurken, hükümete borç para almaya devam etmesi emrini vermekti. Hukuk uzmanları, 14. maddeye başvurmanın Beyaz Saray için ‘makul bir argüman’ olacağını dile getiriyordu.

5- Temerrüt ilan edilmesi

ABD Kongresi ile Beyaz Saray Haziran’a kadar anlaşamaz ise hükümetin tüm faturalarını ödemek için yeterli parası olmayabilirdi. Bu durum bazı yükümlülüklerinin temerrüde düşmesi anlamına geliyordu. Hükümetin bazı kurumları; federal hizmetleri devre dışı bırakarak ve güvenlik ağı programlarını geciktirerek veya askıya alarak kapanabilir. Ayrıca yabancı hükümetlere ödenecek borçlar dahil dış politikaya ilişkin birçok krizin çıkmasının da muhtemel olduğu ifade ediliyordu.[4]

Uzmanların uyarıları

Cumhuriyetçiler, Temsilciler Meclisi’ni 222-213 farkla kontrol ederken, Biden’ın Demokratları 51-49 Senato çoğunluğuna sahipti, bu da her iki meclisten de geçecek yeterli oyu bulacak bir anlaşmayla iğneyi geçirmeyi zorlaştırıyordu. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, anlaşmada durumun negatif olması durumunda piyasaların tepki vereceği konusunda uyarmıştı. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde ‘ABD’nin temerrüde düşmesi dünya için felaket bir gelişme olur’ açıklamasında bulunmuştu. Son olarak Biden ‘Cumhuriyetçilerin ülkeyi temerrüde zorlayıp zorlamayacağını garanti edemem’ derken, ABD’de olası bir temerrüt senaryosunda 8 milyona yakın kişinin işsiz kalması, borsada sert düşüşler, sosyal yardımların kesilmesi ve kredi faizlerinde artış olması bekleniyordu.

Ancak, 2023 Mayıs sonunda ABD Temsilciler Meclisi, borç limitinin artırılarak ülkenin temerrüde düşmesini önleyecek yasa tasarısını onaylamıştı. Federal borçlanma tavanı uygulamasını 2025’e kadar rafa kaldıran tasarı, Temsilciler Meclisi’nden 117’ye karşı 314 oy ile geçmişti. Borç limitinin 1 Ocak 2025’e kadar askıya alınmasını öngören tasarının bir sonraki durağı ABD Senatosu olacaktı. Tasarı, Senato’dan da geçmesi halinde yasalaşması için Başkan Biden’ın imzasına sunulacaktı.

Peki, Tüm bunların arkasında; İsrail’deki Kabbalist Siyonistlerle, ABD’deki Kapitalist Siyonistlerin hesaplaşması mı vardı? 5 yıl kadar önce, Netanyahu ve Soros neden kavgaya tutuşmuşlardı?

Yahudi dünyası 2010’dan beri adeta bir iç savaş yaşıyor. Hem İsrail’de, hem de diasporada etkin isimler ikiye ayrılmış ve birbirlerine amansız suçlamalarda bulunuyorlar. Kavganın özü, İsrail devletinin artık bir “Yahudi Devleti” niteliği taşıması nedeniyle dünya Yahudiliğinde tek söz sahibi ve tek meşru temsilci olup olmaması. Bu çatışma sadece Yahudileri ilgilendirmiyor tabii, etkileri Batı’nın Ortadoğu politikalarına ve hatta Türkiye’deki İslamcılar arasındaki iç kavgaya kadar uzanıyor.

Türk Kamuoyu Yahudi Dünyasında Neler Olduğunun Farkında Değildi

Bir tarafın sembol ismi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, diğerininki Açık Toplum Vakfı Başkanı iş adamı George Soros. Yahudiliğin en önemli iki merkezinden biri olan ABD’de bir kesim Trump ve çevresindeki Evanjelistlerle beraber, diğerleri daha çok Demokrat Parti etrafındalar. Yahudi dünyasında olup bitenlere tam anlamıyla yabancı olan Türk kamuoyunda Siyonizm kavramının ve geçirdiği evrimlerin kimse pek farkında değildi. Günümüzde ulus-devletçi, çağdaşlaşmacı eski Siyonizm’le; dinci, öze dönüş yanlısı, ultra muhafazakâr Siyonizm adeta iki ayrı kutuptur. Türkiye’de Siyonizm denince birçok insanın aklına hâlâ Kibbutzlar, Theodor Herzl, David Ben-Gurion, Golda Meir, Şimon Peres gibi kişiler ve kavramlar geliyor. Oysa yeni İsrail; daha çok aşırı muhafazakâr din adamlarının, sayıları gittikçe artan din devleti ve Yahudileşme taraftarlarının ve kutsal saydıkları va’ad edilmiş topraklarda etnik saflık yanlısı olanların ülkesidir.

Eski Siyonist Yahudiler ile Dinci Siyonist Yahudiler Çekişmekteydi!

Eski Siyonistler İsrail’i bir kavim olarak tüm Yahudilerin vatanı olarak görmekteydiler. Onlara göre çoğu Doğu Avrupa’dan gelen, bir kısmı iyice laikliği benimsemiş, bazılarının din ile ilgisi kalmamış da olsa; Yahudilik bir kavim olarak ön plana alınmalı ve Yahudilerin katliamlardan korkmadan çağdaş, çoğulcu bir toplum olarak İsrail’de yaşayabilmeleri sağlanmalıydı. Siyonist harekete sonradan katılan ve İsrail’in kuruluşuna pek fazla katkısı da bulunmayan dinci Yahudilere göre ise asıl olan dini ve dindarlığı güçlendirmekti. Yahudilerin laik bir ulus içinde erimeleri anlamsızdı, çünkü Yahudi olmalarının nedeni zaten din idi. Yahudilik bir din olduğuna göre bu din yeniden en son aşamasına kadar canlandırılmalı ve dindar nesiller yetiştirilmeliydi.

İsrail’in bir “Yahudi Devleti” olması projesi 2010’da ortaya atıldı ve Filistin sorununa, İsrail’deki Arap nüfusuna, hukuk ve demokrasi ilkelerine dikkat çeken ülkelerin ve kurumların tüm itirazlarına rağmen 19 Temmuz 2018’de bu proje kabul edildi. Netanyahu ve yandaşları kendilerini Yahudiliğin tek meşru temsilcisi olarak görmelerini buna dayandırıyorlar. Dinci Siyonizm; diasporada ve özellikle ABD’deki “liberal”, ılımlı, Araplarla az-çok barış önerisi getiren tüm kuruluş ve kişiliklere savaş açmış durumda. Karşı taraf ise buna boyun eğmek istemiyordu.

ABD Yahudileri artık bildiğiniz gibi değildi!

Amerikalı Yahudiler artık her konuda mutabık değil. Pew’in konuyla ilgili araştırması, hem kendi aralarında hem de İsrail ile ayrıştıklarını gösteriyor. Bu da gelecekte önemli değişikliklere kapı aralıyor. ABD’deki İsrail yanlısı lobiler içinse alarm zilleri çalıyordu. Çoğu kişi bugün sayıları 7,5 milyona ulaşmış ve nüfusun yüzde 2,5’ini oluşturan ABD’li Yahudilerin de İsrailli Yahudilerle her konuda mutabık olduğunu düşünür. Hatta ABD’li Yahudilerin, İsrail’in gönüllü lobicisi oldukları kanaati hâkimdir. Pew Araştırma Merkezi’nin kaleme aldığı son araştırma ise bu algının değiştiğini gösteriyordu.

Araştırma, Yahudilerin çoğunluğunun İsrail’i önemsediğini ama her zaman İsrail hükümetinin politikalarıyla hemfikir olmadıklarını da ortaya koyuyordu. Örneğin, İsrail üstündeki ekonomik ve siyasi baskıyı artırarak İsrail’i işgal ettiği topraklardan çekilmeye zorlama amacındaki küresel BDS (Boycott, Divestment, Sanctions: Boykot, Tecrit, Yaptırım) kampanyasını destekleyen ABD’li Yahudilerin oranı %10’du. Bu kampanya her zeminde gündeme gelmesine rağmen, kampanyayı duymamış ABD’li Yahudilerin oranıysa %43’tü. Yine aynı oranda kişi de BDS’e karşıydı. Gençlerde BDS konusunda yeterli bir kanaatin oluşmaması, İsrail hükümetlerinin ABD’de kampüslerde yürüttükleri BDS karşıtı propagandanın pek de işe yaramadığını ortaya koyuyordu. Yahudilerin %80’i, İsrail’i Yahudi olmanın önemli bir parçası olarak önemsiyordu. Amerikalı Yahudilerin yarısı İsrail’de bir kez, %25’i birden fazla kez bulunmuştu.

Yahudiler Hâlâ Çoğunlukla Demokrat Parti’yi Desteklemekteydi

Amerikalı Yahudilerin %71’i Demokrat Parti’yi, %26’sı Cumhuriyetçi Parti’yi destekliyor, %3’ü ise herhangi bir tercih belirtmiyordu. Yahudi kültüründeki başka bir ayrım da kökenleriydi. Avrupalı Yahudilere Aşkenaz, kökenleri Doğu’ya dayananlara ise Mizrahi deniliyor. ABD’li Yahudilerin çoğu kendisini Aşkenaz olarak görüyor. Genç yetişkinlerde bu oran düşüyor. Genç yetişkinlerin yarısı ise bu konudan habersizdi. Araştırma sonuçları ABD Yahudilerine dair şu özellikleri öne çıkarıyor: Kültürel olarak merkezde ve genel kültüre yakın, siyasi olarak kutuplaşmış (Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti arasında) ve son dönemde gün geçtikçe etkisini hissettiren antisemitik saldırıların etkisi altında olmaları…

“İsrail Lobileri” için tehlikeli gelişmeler

Burada iki yönlü bir gelişme kendisini gösteriyordu: Birincisi, İsrail’de politikanın toplumsal yönünün sağ siyasete meyletmesi. Buna karşın Amerikalı Yahudilerin Demokrat Parti’ye yani sol siyasete kitlesel kayışları. Bu noktada ortaya çıkması muhtemel sorun, İsrail ve ABD arasındaki politik uyumsuzluğun Amerikalı Yahudilerce nasıl algılandığı olacak. Amerikalı Yahudiler, İsrail’in; komşularıyla uyumlu ve Filistinli Arap nüfusa eşit vatandaşlık imkânları tanımış bir devlet olmasını arzu ediyorlar. Demokrat Parti’de yükselen aktivist ve genç yeni kuşağa otokrat ve kapalı bir İsrail’i anlatamayacaklarının ve onların desteğini alamayacaklarının farkındalar.

Bunu doğrular şekilde, ABD siyasetinde oldukça güçlü oldukları öne sürülen, sağ yönelimli İsrail yanlısı lobilerden, 1950’lerde kurulmuş Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) gibi yapılar geri plana düştüler. Bunun yerine, 2008 yılında kurulan, kendisini İsrail ve barış yanlısı olarak tarif eden, İsrail’le yan yana barış içerisinde var olacak bir ‘Filistin Devletini’ destekleyen ve çoğu zaman İsrail Hükümeti’nin tepkisi ile karşılaşan, sol ve progresif J-Street gibi kuruluşlar yoğun ve geniş şekilde görünür olmaya başladılar. ABD’de Yahudilerin genel kamuoyu içerisinde görünür kurumsal temsilleri önem taşıyor. Yükselen yeni siyasi eğilimlere göre sivil kurumlar, politik söylemler ve dış politika tercihlerinde ayarlamaya gidiliyor.

Sonuçta, Amerikalı Yahudilerde yükselen yeni toplumsal ve politik eğilimlerin İsrail’i etkilemeye aday gelişmeler olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. İsrail’in varlığını güçlü bir şekilde sürdürebilmesi için her zaman ABD’nin desteğine ihtiyacı var. Bu bağlamda, İsrail iç siyasetinin önemli bir çıpası yine Amerikalı Yahudilere hâkim olan siyaset, kültür ve zihniyete uyumlaşma çabası olacak.

İsrail’deki sürtüşmeler neyin kavgasıydı?

İsrail’de çıkan krizin gerekçesi yargı reformuydu ama işin aslı bu değildi. Kavganın sebebi, ülkenin kuruluş aşamasında bir renk olan Ultra Ortodoks Yahudi grupların, sahip oldukları 10-15 çocukla birlikte, zaman içerisinde güçlü bir seçmen sayısı ve koalisyon pazarlıklarında kilit sayıda vekile sahip hale gelmeleriydi. Sayıları ve etkileri giderek azalan sol-laik kesim için İsrail Yüksek Mahkemesi, sistemi koruma ve aşırılıkları durdurma gücünün toplandığı yerdi. Kavganın bu kez sokağa yansımasının nedeni, 2017 yılında Yüksek Mahkeme’nin, Ultra Ortodoks gruplara askerlikten sınırlı muafiyet getiren yasayı iptal etmesiydi. O günden beri Ultra Ortodoks gruplar için Yüksek Mahkeme fazla laik, fazla yetkili bir yapı görülmekteydi. Şimdilik kriz buzdolabına konmuştu ama o güç mücadelesi bitmeyecekti.

Tel Aviv’de yüz binlerin katıldığı, LGBT bayraklarının da açıldığı gösteriye karşı, kıdemli dindar Siyonist 17 haham, “azınlığın kendi görüşünü şiddet kullanarak ve sokaklarda anarşi yaratarak zorlamasını kabul edilemez bulduğunu” açıklamıştı. Ülkenin önemli sağ grupları, Regavim, Im Tirtzu, Ad Kan, Bezalmo ve Torat Lehima da taraftarlarını sokağa çağırmıştı. Kudüs’te düzenlenen ve 80 bin kişinin katıldığı yürüyüşte, Tel Aviv’deki göstericilere tecavüz edeceklerini söyleyen pankartlar taşımıştı Ultra Ortodoks gruplar. İsrail’de her iki tarafın da uzlaşmayı mağlubiyet saydıkları bu ortam, patlamaya hazır bir bomba olarak yorumlanmaktaydı.

 


[1] 24 Mayıs 2023 – Yeniçağ

[2] burakkillioglu@milligazete.com.tr

[3] Evrensel / 17 Mayıs 2023

[4] www.bloomberght.com / 08 Mayıs 2023

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
16 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Belemir brc

Safak sökmesine ramak kala..
Sn. Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanlığını tekrar kazanmasından dolayı telefon ederek en samimi tebriklerini iletenler arasında, özellikle işgalci zalim İsrail’in Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da vardı. Erdoğan’ın, daha önce Sarayı’nda ağırladığı Siyonist Herzog’un; “Bu seçim sonuçlarının Türk halkı için en hayırlı olacağına inandığını” belirtmesi enteresandı!?

N. Gündüz

Zalimlerin sonu hüsrandır…
Onlar, iyice korunmuş (sağlam tedbirler alınmış) şehirlerde veya surlar-kaleler gerisinde olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşa girişemezler (kendilerine güvenemezler. Müşriklerin ve münafık kesimlerin) kendi aralarındaki çarpışmaları (birbirlerine kin ve haset duyguları) ise pek daha şiddetlidir. Sen onların (zahiren) birlik ve dirlik (içerisinde olduklarını zan ve) hesap edersin; oysa onların kalpleri paramparça vaziyettedir (çıkarları ve ihtirasları uğrunda her an kapışmaya hazır haldedir). Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.(Haşr 14)

Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)

Sakın ha, Allah’ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.) (İbrahim suresi -46-47)

Veysel

Hadi İnşallah…
Büyük dev adamların ve yapıların, nasıl küçük parçacıklara ayrıldığı ve aslında kof kütük oldukları gerçeği ile yüzyüzeyiz. ABD, AB derken hepsinin uğruna can verip kan döktüğü İsrail denen uyuz çıbanın da nasıl bir kargaşa ortamında olduğunu görmek huzur veriyor. Üç yüz yıldır, mazlumların kanını emen, sömüren, öldüren bu şeytan uşaklarının ve onların işbirlikçisi sahte dindar, kof kahramanların hep birlikte sırt verdikleri batıl şeytani düzenle birlikte çökeceği günler yakındır inşallah. Dünyaya saldıkları mikroplar en çok kendilerine bulaşmıştır. Tabi onlardan aldıkları mikropları ülkemize bulaştıran iktidar ekiplerinin de aynı akıbete uğrayacakları sır değildir. Hak dava kaçkınlarının ve onları ayartan siyonist şeytanların hep birlikte çökeceği günlere hadi inşallah…

N.Eryıldız

Allah’ın Adaleti
Gerçek şu ki, münkirler (ve münafık kesimler, insanları) Allah’ın yolundan (Kur’ani kanun ve kuralların uygulanmasını) engellemek için mallarını harcayıp (halkı kandırmaya ve ayağını kaydırmaya çalışmaktadırlar); bundan böyle de harcayacaklardır. Sonra bu (çabaları), onlara yürek acısı olacaktır, (çünkü Allah az bir sadıklar topluluğu eliyle Hakkı hâkim kılacaktır,) sonra da (toptan) bozguna uğratılacaklardır. İnkâr edenler (ve işbirlikçi nankörler) en sonunda da cehenneme sürülüp toplanacaklardır. (8:36)

Harun Gürbüz

Aynıdır bunlar….
Birisi yahudi diğeri müslüman ama ayarları aynıdır bunların. Bizimkisi adil düzen devrimine yönelip şeref kazanmak yerine, ya ABD’ye yanaşır orada umduğunu bulamazsa bu sefer Rusya’ya sırnaşır.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, süper güç sandıkları ve tapındıkları şer odaklarla birlikte yıkılacaklar ve yok olacaklar Allahın izni. Adil Düzen Medeniyeti mutlaka kurulacak inşallah….

Mehmet Akif AVC

Bâtıl Yıkılmaya Mahkum, Adil Düzen Medeniyeti İse Kaçınılmaz Bir İhtiyaçtır!
Küfür tek millettir. Ama onlar da kendi içlerinde paramparçadır.

Haşr 14:
“Onlar, iyice korunmuş (sağlam tedbirler alınmış) şehirlerde veya surlar-kaleler gerisinde olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşa girişemezler (kendilerine güvenemezler. Müşriklerin ve münafık kesimlerin) kendi aralarındaki çarpışmaları (birbirlerine kin ve haset duyguları) ise pek daha şiddetlidir. Sen onların (zahiren) birlik ve dirlik (içerisinde olduklarını zan ve) hesap edersin; oysa onların kalpleri paramparça vaziyettedir (çıkarları ve ihtirasları uğrunda her an kapışmaya hazır haldedir). Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.”

https://www.mealikerim.com/59/hasr/14

Batıl zail olup, Hak hakim olacaktır. Milli Çözüm öncülüğünde Adil Düzen Medeniyetinin hakimiyeti yakındır inşallah. Allah ayaklarımızı hak davası üzere sabit eylesin inşallah.

Mücahid Halil AKYÜZ

En’âm Suresi 116
Şayet (Hakka ve hayra değil de kalabalıklara) yeryüzündekilerin (veya bulunduğunuz ülkedekilerin şuursuz) çoğunluğuna uyacak olursan, Seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. (Çünkü kalabalıklar) Onlar ancak (nefsi hevâlarına,) zan ve kuruntularına uymaktadırlar; ve (Kur’an’ı ölçü almayan kalabalıklar) sadece zan ve tahminle yalan uydurmaktadırlar.

Arzu Akdağ.

Herkes layığını bulacak.
Çok şükür ilahi adalet var. İnsanın Niyeti neyse akibetide o olur. En sonunda herkes, layığını bulur. Son oyunlar, son roller beraberce ikiziyle temizlenip gidecekler inşallah.

Ali Çağıl.

SOPACI MI, PARACIMI TERCİHİ YAPILADURSUN …
Artık zalimlerin sonunun geldiği açıkça seziliyordu.
Türkiye’de şaibeli, kontrollü seçim sonuçlarına rıza, İsrailde iç karışıklık…
Küreselci Siyonistlerle Armegeddoncu Siyonistlerin kavgasının artık açıktan yapılması…
Ve en önemlisi de Türkiye de Erdoğan iktidarının adeta müstemleke idaresiyle kabine oluşturması, ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesi ve Milli Türkiye’nin stratejik sabırla razı olması…
Yine Erdoğan iktidarının Küreselci Siyonistlerle Armegeddoncu Siyonistlerin arasında kalarak “sopacıyı mı- paracıyı mı?!” tercihiyle bocalaması…
Son tahlilde; HAİM NAHUM doktrini gereği Türkiye’nin iyice güçten düşürülerek yutulmak istenmesi… Artık dünya konjüktürünün de Milli Türkiye için uygun halde olması gösteriyor ki; nihai hesaplaşma kaçınılmaz ve hiç olmadığı kadar da çok yakın. Allah(cc) her türlü yardımını üzerimizden eksik etmesin. “MİLLİ ÇÖZÜM ZAFER BAYRAMINA” ERİŞTİRSİN. AMİN.

Mus ab

En büyük saadetimiz ve şeref kaynağımız Milli Çözüm
SİYONİST REJİMLE, PİYONİST YÖNETİM BİRLİKTE Mİ YIKILACAKTI?
Sorusunun cevabı makaleden anlaşıldığı üzere “evet.”

Ekonomik gidişatın artık tıkandığı, beyin takımının hesaplaştığı, Calutun ordusu gibi Siyonizim birbirini kırdığı piyanistlerinin sonları yaklaştığı görülmekte.
Yıllardır Siyonizim ve işbirlikçilerinin bu noktalara (iflasa-hezimete) geleceğini müjdeleyen Üstad Ahmet Akgül Hocamız aynı zamanda ülkemizin ve dünyanın saadet bulması için Adil Düzen projelerini hazır etmekte ve tas tamam olarak sunmaktadır.

Yeryüzünde olayları bu şekilde okuyup sonuçlarını öngörmede hep isabet eden ve Siyonist düzen sonrası insanlığın saadet bulacağı bir nizamı her yönden hazırlayan ve ihtiyaç duyan samimi her kişi kesimle bu projeleri insanlığın saadeti için paylaşan ikici bir kişi gösteremeyiz.

Yeni Bir Dünya böylesine kutlu bilge öncülüğünde kurulacaktır inşallah.
Tüm insanlığın saadetine vesile olacak hayırlı çalışmalarının içerisinde olmak ve sorumluluklarımızı kuşanmak en büyük saadetimiz ve şeref kaynağımız olacaktır.

Belemir brc

Siyonist kimi sever?
Siyonist Herzog’un; “Bu seçim sonuçlarının Türk halkı için en hayırlı olacağına inandığını” belirtmesi enteresandı!?
Siyonist kimi över? Siyonist ona karsi gelmeyen her dedigini yapan sallabasi sever ve över…
Siyonistlerin planinin üstünde Allah’ın plani işliyor. Yıkılışları cok acı olacak. Az kaldi Allah’ın izniyle..

Mehmet Akif AVC

Bâtıl Dağılmaya ve Yok Olmaya Mahkumdur! Ve Adil Düzen Kaçınılmaz Bir Zorunluluktur!
Haşr 14:

“Onlar, iyice korunmuş (sağlam tedbirler alınmış) şehirlerde veya surlar-kaleler gerisinde olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşa girişemezler (kendilerine güvenemezler. Müşriklerin ve münafık kesimlerin) kendi aralarındaki çarpışmaları (birbirlerine kin ve haset duyguları) ise pek daha şiddetlidir. Sen onların (zahiren) birlik ve dirlik (içerisinde olduklarını zan ve) hesap edersin; oysa onların kalpleri paramparça vaziyettedir (çıkarları ve ihtirasları uğrunda her an kapışmaya hazır haldedir). Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.”

https://www.mealikerim.com/59/hasr/14

Allahın mekr’i (tuzak kurması) ne mükemmel. Onlar Müslümanları birbirine kırdırmaya çalışırken, kendileri paramparça olacak. En güçlü oldukları ve dünya hakimiyetlerine ramak kala iflas edip mağlup olacaklar. İnsanlık, Milli Çözüm öncülüğünde Adil Düzene koşuyor büyük adımlarla. Rabbimiz ayağımızı sabit kılsın inşallah.

Osman Nuri

Bu seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu HALKTAN VE HAKTAN YANA bir muhalefet sergilediği için miydi bunca sıkıştırılması?!!!
Seçimden bu yana yaklaşık 2 hafta geçmiş bulunmakta…. 2 haftadır hem Akp taraftarı hemde muhalefet tarafındaki tv’lerde gazeteciler , araştırmacılar, siyaset bilimcileri , avukat hukukçu etiketli siyasetçiler, hep bir ağızdan anlaşmış gibi seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı bırakması gerektiği yönünde konuşmalar yapılmakta. Haydı CHP yönetimi bu konuda eleştirilerde bulunuyor da , AKP li taraflara ne oluyor ki Kemal Bey’in Genel Başkanlığı bırakması yönünde konuşabiliyorlar…
Yoksa Kemal Bey , ilk defa bu seçimde halka yarayacak şekilde ve dünya Siyonizmini karşısına alarak bir muhalefet yaptığı için mi acaba hem iktidar cephesinde hem muhalefet cephesindeki partilere “TALİMAT MI VERDİ” Kemal beyi sıkıştırın istifa etmesini sağlayın diye… İşte yıllardır Siyonizm bu şekilde işbirlikçilerini idare etmişti ama öyle anlaşılıyor ki artık makalede de vurgulandığı üzere , SİYONİST REJİMLE PİYONİST YÖNETİM BİRLİKTE YIKILMA AŞAMASININ AREFESİNDE oldukları aşikârdı… Bu yılı bu piyonist yönetim çıkaramayacak ekonomik enkazın altında kalacak ve sevenlerince bedduasından tutun hertürlü küfre maruz bırakacakları günlere doğru gidiliyordu… Ve inşaallah enkaz sonrası Milli Çözüm İktidarına ülkenin anahtarları teslim edilecekti böylece ülkemiz Milli ve Bilge Zihniyetle yönetilecek ve Siyonizm ve işbirlikçileri tarihin çöplüğüne gömülüp ADİL DÜZEN ilan edilecek …!

Necmettin

Kutsal Yükü Taşıyan Kutlu Kerbana,Sıdk İle Omuz Veren Kazanır!..
Biri Müslim biri yahud,görünümündedirler
Aynı merkeze hizmet,eder ruh ikizleri!..
Ülkemi borca esir,etmiş işbirlikçiler
Temerrüde düşeyazdı,Amerka abileri!..

Rabb vadinden asla hulf,etmez ki bilmez misin
Hak -batılın beynini,dağıtır sezmez misin
Milli Çözüm kutsal yükü,taşıyor görmez misin
Ey dîl sıdk ile cehd et,kalma kervandan geri!..

Mücahit Dinç

Bir taşla bin zalim…
Allah tek hamle de bütün zalimleri yıkacak..
Va’adini tamamlayacak ve kudretini gösterecektir İnşAllah.
Bütün emperyalistlerin ve siyonistlerin yeni dünya düzeninden bahsettiği bu dönemde bir avuç mü’minin inandığı Adil Düzen kurulacaktır İnşAllah

YALÇIN G

SİYONİST REJİMLE, PİYONİST YÖNETİM BİRLİKTE Mİ YIKILACAKTI?
İNŞALLAH….

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
16
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx