YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66316e4ae7585
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 7
Bugün : 831
Dün : 23368
Bu ay : 831
Geçen ay : 737322
Toplam : 23517117
IP'niz : 3.147.61.142

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

 

23 / Ocak / 2005 Tarihli Zaman Gazetesinde, Yale Üniversitesi sosyoloji profesörlerinden, Siyonist Yahudi Immanuel Wallerstein'in "George Bush'u ve ekibini, Amerika'yı Irak'ta batağa sokarak ve bütün dünyayı karşısına alarak ABD'nin geleceğini tehlikeye atmakla" suçlayan bir yazısının çevirisi yayınlandı. Bu yazının Zaman Gazetesi için özel olarak kaleme alınmış olması da ayrıca anlamlıydı.

 

Macar yahudisi spekülatör George Soros, pentagonun sivil patronlarından Siyonist Richard Perle, hem ABD Savunma Müsteşarı, hem de İsrail Başbakanı Şaron'un danışmanı olan Douglas Feith gibilerin George Bush'a, niçin karşı oldukları ortadadır. Amerika'nın başını belaya soktuğu için değil, asıl, Amerika'yı asırlardır kendi hizmetlerinde kullanan gizli Yahudi egemenliğini ve İsrail'in güvenliğini tehlikeye attığı için bunlar Bush'a karşıdır.

İşte Zaman Gazetesi için, özel bir makale yazan İmmanuel Wallerstein de, Amerikan halkının rahatını ve menfaatini düşündüğü için değil, Yahudi lobilerinin ve Siyonist İsrail'in başına gelecekleri öngördüğü için feryat koparmaktadır.

Peki Zaman Gazetesi niye Amerika'nın çözülüş ve çöküş sürecine ağlamaktadır?

Çünkü Amerika'daki siyonist sömürü saltanatı devrilir ve Ortadoğu'daki İsrail çıbanı deşilirse, Hoşgörü Hocaları ve Diyalog davulcuları desteksiz kalacaktır!..

Fethullah Gülen's Group!?

 ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarı Douglas Feith, geçtiğimiz günlerde Ankara'nın konuğuydu. Amerikalı Feith, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Genelkurmay İkinci Başkanı ve MGK Genel Sekreteri ile görüştü. Feith'in ziyareti aslında Amerikan şahinlerinden Dışişleri Bakanı Condalleza Rice'ın Türkiye ziyareti öncesinde bir nabız yoklama ziyaretiydi… Amerika'nın Küresel Savunma Projesi'nin mimarlarından olan Feith, İncirlik Üssü'nün daha etkin kullanılmasına ilişkin görüşmelerde bulundu ve ülkesine döndü… Bush'un ‘yeni muhafazakar' ekibinin en önemli ismi olan Rice da Başbakan Erdoğan başta olmak üzere hükümet yetkilileriyle görüşmelerini yaptı ve gitti…

 Douglas Feith'in Ankara  ziyaretinin ikinci gününde basına bir brifing verildi… Feith ile bazı basının bazı temsilcilerinin buluşturulduğu brifinge kameralar alınmadı… Davetli listesinde de yer alan basın temsilciliklerinin isimleri tek tek ve net olarak ifade edilirken; STV ve Zaman ayrı ayrı değil, grup olarak not edilmişti: "Fethullah Gulen's Group!?"

Zaman ve STV'nin ‘Fethullah Gulen's Group' olarak girdiği davetli listesinde ise Millî Gazete ve TV5 yoktu…[1]

Ve yine Zaman'ın El Hayat'tan Tarık Ramazan'ın "Amerika'nın ve İsrail çıbanının başını belaya soktuğu için; Bush'a sitem eden bir yazısını" hatırlayın:

"İkinci dönemimiz 20 Ocak'ta başladı ve kendinize çözüm olarak Amerikan halkına sundunuz. Fakat size açıkça ifade ediyorum ki; sorun sizde. Zira daimi olarak sadece İslam dünyası değil Avrupa da dahil, ABD ile dünyanın diğer bölgeleri arasındaki uçurumu derinleştirmeye çalıştınız."[2]

"VİETNAM'ın Arapçası; IRAK!"

George W. Bush, yeni başkanlık dönemine başlarken, yemin merasimi esnasında yapılan savaş ve işgal karşıtı gösterilerdeki şu pankart her şeyi çok güzel özetliyordu:

"VİETNAM'ın Arapçası; IRAK!"

İngiliz Guardian gazetesi, bir dışişleri yetkilisine dayandırdığı haberinde, Washington ve Londra yönetimlerinin yaptıkları iç yazışmalarda Amerikan ve İngiliz askerlerinin Irak'tan olabildiğince erken çekilmesini sağlayacak senaryoları tartıştığı ifade edildi. Haberde, ABD Irak Büyükelçisi John Negroponte'nin de BM'in bu konudaki kararına atıfta bulunarak, "Irak hükümeti yabancı askerlerin ülkeden çekilmesini isterse bu isteğe uyarız…" dediğini nakletti.

ABD, İngiltere ve yandaşlarının Irak'ta yaptıkları ‘müsbet' hiçbir şey yok, sadece vahşet üretiyor; ‘çaresizlik ve rezillik içinde bocalıyor!.. Ama başta Ortadoğu olmak üzere, bütün dünyada Amerika'ya karşı oluşan öfke ve nefret giderek artıyor… Neden? Nedenini onlardan birinin yorumlarından okuyalım.

Yale Üniversitesi'nin meşhur profesörlerinden Immanuel Wallerstein, yazdığı son makaleye şöyle başlamış: "George W. Bush Birleşik Devletler'in başkanı olarak yeniden seçildi… Şimdi Birleşik Devletler ve dünyada ne olacak?.. Bush, Büyük Kriz'den beri Birleşik Devletler'in tarihindeki en saldırgan gerici başkandır. Buradaki "gerici" sıfatını, saati siyasi açıdan geri çevirmeye çalışan kişi anlamında kullanıyorum… Cumhuriyetçi Parti içerisinde Bush üç türlü seçmenin oyuna sahiptir: Hıristiyan sağ, büyük şirketler ve militaristler. Her biri şu an kendisinin daha önemli olduğuna inanmakta ve Bush'a menfaatleri doğrultusunda baskı yapmaktadır…"

 Prof. Dr. Immanuel Wallerstein meselelere geniş boyutlu yorumlar getirmiş ve uzun yazmış. Sizlere sadece özünü ve özetini sunuyorum:

"Son zamanlarda militaristler Birleşik Devletler'in her yerde veya en azından pek çok yerde neyin olması gerektiğini dikte eden ve dünyada sorgusuz tek hegemonya gücü olduğunu gösteren günlere dönmek istemektedirler. Bu seçmen kesimi birinci Bush iktidarında en etkili yere sahipti ve sorun, onların ikinci Bush iktidarında da aynı önceliğe sahip olup olamayacaklarıdır. Çünkü Irak savaşı,  militaristlerin ve neo-con'ların umdukları veya planladıkları yönde gelişmedi. Bu durumda sadece savaş karşıtı hareket yüzünden değil aynı zamanda yapılan aptallığa ve işgalin ekonomik zararlarına üzülen muhafazakar ve merkezci güçler ile başları derttedir. Yine aynı şekilde, her zaman parayla memnun edilen silahlı kuvvetlerin kendisi de bir kez daha kazanmaktan oldukça uzak oldukları bir askerî çatışmanın içinde bulunmaktan dolayı hırçınlaşmıştır. Geri çekilmenin getireceği tepkinin en çok kendilerini etkileyeceğinden çekinmektedirler. Silahlı kuvvetlerin bugünkü yüksek rütbeli subayları kendilerinin o günlerde henüz daha alt kademelerde oldukları Vietnam'ı çok iyi hatırlamaktadır.

Sivil militaristler ise; dize getirecekleri ve İran'ı, Küba'yı işgal edecekleri günleri sabırsızlıkla bekleyip durmaktadır. Fakat bu arena Bush yönetiminin denemeyi bile göze alamayacağı ve başarı şansının en az olduğu alandır. Birleşik Devletler'e karşı "haydut devlet" muamelesiyle dünya çapında artan düşmanlık bir yana, yenilmekten korkan yüksek askerî idareciler de büyük şirketlerin hatırı sayılır desteğini alabilir. Bu kesim zaten istedikleri ekonomik değişimleri tehdit eden savaşların getirdiği mali yükten bunalmış durumdadır. Macaristan'ın, Bush'un yeniden kazanması üzerine Irak'taki askerlerini geri çekmesi önemli bir mesajdır.

Bush'tan beklenilen şey hızla ileri gitmesidir. Ama bu şekilde davranırsa, kendi kampındaki bölünme ihtimali bir yana, Irak'tan çekilmeye mecbur kalmasının getireceği utancı da yaşayabilir. (Aynen bir zamanlar Vietnam'dan çekilmeye mecbur kaldığında yaşamak zorunda kaldığı gibi bir utanç!) Böyle bir durumun getireceği netice ABD'de çok güçlü bir savaş karşıtı hareket ortaya çıkıp solu canlandırabilir. Daha da önemlisi, hem sağ ve hem de solda tarihî sosyal tabanı olan izolasyonculuğu da tekrar geri getirebilir. Uzun vadede, dünya sistemine dair Bush'un gündemi çok da zengin değildir. Ama halihazırda Birleşik Devletler'in içindeki sorunlar patlama noktasına gelmiştir. Hatta sosyal hayatı geriletecek bir hukuki sisteme bile gidebiliriz. Eğer böyle bir gelişme meydana gelirse, herkesin konuşmaya başladığı siyasi hayatın kutuplaşması giderek artacak ve ciddi çatışma seviyelerine ulaşacaktır. Amerika Birleşik Devletleri'nin, 2004 seçimlerinin en büyük mağlubu olduğu kesindir; belki de bundan en çok dünya kazançlı çıkacaktır."[3]

Müslümanlar dışında dünyadaki herkesle iyi bir diyalog örneği (!) gösteren Zaman grubu için Wallerstein tarafından kaleme alınan bu makale sonuna eklenen notu da aynen sizlerle paylaşmak istiyorum. Ne demek istediğimi Zaman üst yöneticileri çok iyi anlayacaklardır! Anlamamışlarsa; arasınlar, anlatayım…

 Immanuel Wallerstein kimdir?

Bu yazıyı Zaman için özel kaleme alan dünyanın sayılı bilim adamlarından biri olan Wallerstein, Yale Üniversitesi'nde sosyoloji profesörüdür. Temel yapıtı niteliğindeki üç ciltlik The Modern World-System kitabı sırasıyla 1974, 1980 ve 1989 yıllarında yayımlandı. Wallerstein'ın Türkiye ve dünyada yayınlanmış pek çok eseri bulunmaktadır. Siyonizm aşığı ve İsrail uşağı bir adamdır.[4]

Hz. Mevlana'nın "Fihi Mafih" teki:

Bu "Hoş görelim, boş verelim, ABD'nin AB'nin kucağına koşuverelim" Hocalarını ve Dinler arası Diyalog" davulcularını yakından ilgilendiren şu tespitlerini hatırlatmanın tam zamanıdır:

"Şeyh ve Mürşid bazı kimseler, bir takım Müslümanları meyhaneden, kumarhaneden çekip, onlara namaz ve zikir gibi ibadetleri öğretip, ama onların cihat (yani Milli Savunma) yani din ve devlet gayretini körletip, yurdumuzu ve namusumuzu tarumar eden Moğol zalimlerine teslimiyetçi ve işbirlikçi köleler haline getirmektense; Keşke sarhoş ve berduş, ama, millet, memleket ve İslamiyet gayreti çeker halde bıraksalardı…

Çünkü sarhoşun içkisinin zararı sadece kendisine ve yakın çevresine ama istilacı güçlerle işbirlikçi hainlerin zararı bütün millete ve memlekete olmaktadır."

Bu sinsi ve Siyonist ziyaretlerle ilgili Kemal Yavuz paşanın çok önemli bir yazısı;

ABD, atakta…

Bu yazının başlığını, 'ABD atakta, Türkiye batakta' olarak yazacaktık, yüreğimiz kaldırmadı. Ama, görünen o ki, önümüzdeki haftalar ve aylar -maalesef- yüreğimizin kaldıramayacağı pek çok konuyu, getirip getirip Türkiye Cumhuriyeti'nin önüne koyacak. 'Olayları sen yönetemezsen, senin adına başkaları yönetir ve sonuçlarını önüne koyar, yersen!'

2 Ocak 2005 tarihli 'Geçen yıl, gelen yıl' başlıklı yazımızda; 'ABD ile ilişkiler, önümüzdeki günlerde 'Ateşlenecek' demiştik. Daha bir ay dolmadan olaylar bütün hızıyla üzerimize gelmeye başladı.

İlk işaret -hatırlayacaksınız- geçen yılın son aylarında ABD'de yapılan bir 'çalışma' idi. Washington'da bazı 'Amerikan Memuru' Türklerin de dahil edildiği bir toplantıda, tek bir sorunun cevabı tartışıldı. Soru şu idi: 'Irak'ta, 30 Ocak'ta yapılacak seçimler, Kuzey Irak'ta Kürtlerin hakimiyeti sonucunu yaratırsa, Türkiye'nin bu oluşuma tepkileri ve müdahale imkan ve kabiliyetleri ne olacaktır?'. Çalışma sonunda, bu sorunun cevabı şöyle tespit edildi: 'Böyle bir oluşuma, Türkiye'nin etkili bir müdahalesi olamayacaktır'.

Buna rağmen, bu konuyu planlayıp yürütenler, işin peşini bırakmadılar ve -daha önceki 'Ataklarında' olduğu gibi- konuyu, bir 'Psikolojik harekat'la başlattılar. ABD'nin bu konuda planlayıp yürürlüğe koyduğu psikolojik harekatın ilk uygulamaları, ABD TV'lerindeki dizilerde görüldü. Birdenbire, ABD'de kütlesel suikastlar düzenleyen grupların üyeleri, 'Türkler'den oluverdi. O yetmedi, Türkiye, ihanet eden kadınların kafalarını kesen bir ülke olarak anlatılmaya başlandı. Bu da yetmedi, 'Amerikan Memuru' Türklere, 'Hizbullah Yeniden Diriliyor' başlıklı yazılar yazdırıldı (bakın: 'Radikal Gazetesi 30 Ocak 2005). Bu yazıda, hükümetin af yasasından da faydalanarak, Hizbullah'ın Türkiye'de tekrar dirildiği anlatılarak, Türkiye, 'Terör İhraç Eden Ülke' olarak tanıtıldı. Bu faaliyete, İngilizlerin de 'katkısı' gecikmedi.

BBC'nin 21 ülkede yaptırdığı ankete göre, dünyada 'Amerikan karşıtlığında bir numaralı ülke, Türkiye. Türk insanının %78'i ABD'yi dünya barışı için tehlike olarak görüyormuş. (bu konuda 'Deniz Fenerimiz' Sn. Güler Kömürcü'nün 1 Şubat tarihli yazısını okumayan varsa mutlaka okusun!) Ve böylece, Ocak ayı sonunda başlatılması planlanan yeni 'ABD atağı'na, hem Amerika'da hem de Türkiye'de zemin hazırlandı. Peki, biz bu 'Psikolojik saldırı'ya karşı ne yaptık? Ne yapabilirdik ki? Zira biz, devletimize karşı tehdit teşkil eden (!) Milli Güvenlik Kurulumuzu 'Kuşa çevirmiştik'. Bu sayede, bugün, TC devletinde, gerek 'Psikolojik harekat' planlayan ve uygulayan ve gerekse 'Psikolojik harekata karşı tedbir' alan 'Hiçbir' devlet kuruluşu kalmadı. Bu durum, TC Devleti'ne karşı, açıkça, bir 'Cinayettir'. ('Devlet, bilgisiz ve peşin fikirli insanlarla yönetilemez' dediğimizde, bize kızanlara duyurulur!.)

Bu 'hazırlık'la, Ankara'ya önce ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarlarından Douglas Feith gönderildi. Önce, bu zat kim? Ona bakalım. Douglas Feith, ABD'nin yeni 'Küresel Savunma Stratejisi'nin ve onun uygulaması olan 'Küresel Savunma Konumlandırılması'nın 'Mimarı' olarak tanımlanıyor. Savunma Bakanlığı'nın 'Dış Politika Planlaması' Müsteşarı. Bu kişi, ABD'nin siyasal hedeflerine 'Askeri güç' kullanarak gidilmesi taraftarı, ABD'nin en aşırı uçtaki 'Neokonservatif'lerinden biri ve 'Aşırı Siyonist'. O derecede ki, ABD'nin aracılığı ve baskısıyla İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında yapılan anlaşmalara bile karşı. Ama diğer yanda, ABD'deki birçok 'Aydın', bu adam için, 'Taş kafalı bir geri zekalı' diyor. İşte bu kişi, geçtiğimiz hafta başında Ankara'da idi. Neden geldi? Geliş sebebi, kendisinden bir hafta sonra Ankara'ya gelecek olan ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı 'Kara Şahin' Condoleezza Rice için 'Zemin yoklamak ve hazırlamak'. Görüşmelerde iki konuyu 'hazırladı.' Birincisi İran'a karşı yapılacak bir ABD-İsrail saldırısına, Türkiye'yi mümkünse 'Ortak etmek', mümkün değilse 'Kulağını çekmek'. Diğeri -bir türlü vazgeçmedikleri- (23 Ocak tarihli yazımız!) İncirlik konusunda 'İlerleme kaydetmek'. Diğer yanda, Irak seçimlerinin Kerkük'te yarattığı kaos, 'Iraklıların sorunu!', PKK'ya karşı harekat, 'çıkmaz ayın, son çarşambasında!'.

Bu yazının başlığını, 'ABD atakta, Türkiye batakta' olarak yazacaktık, yüreğimiz kaldırmadı. Ama, görünen o ki, önümüzdeki haftalar ve aylar -maalesef- yüreğimizin kaldıramayacağı pek çok konuyu, getirip getirip Türkiye Cumhuriyeti'nin önüne koyacak. 'Olayları sen yönetemezsen, senin adına başkaları yönetir ve sonuçlarını önüne koyar, yersen!'[5]

Rice'dan İnce Ayar

ABD Dışiş­leri Bakanı Condoleez-za Rice, "Kerkük'ün, tüm Iraklıların korkmadan birlik­te yaşayabilecekleri bir kent ol­ması gerektiğini" söyledi.

NTV'nin sorularını yanıtlayan Rice, Irak'ın toprak bütünlüğü konusunda ABD'nin tutumunun açık olduğunu, tüm Iraklıların temsil edilmesi ve haklarına say­gı gösterilmesiyle "bütünleşmiş, tek bir Irak" istediklerini kaydet­ti.

Kerkük'ün statüsüne ilişkin bir soru üzerine Rice, bu konudaki nihai kararı Iraklıların vereceğini belirterek, Kerkük ile ilgili bir­çok tarafın olduğunu, bu tarafla­rın yoğun istişare içinde buluna­cağını kaydetti. Rice, "Kerkük, tüm Iraklıların korkmadan birlik­te yaşayabilecekleri bir kent olmalı diye cevapladı. Bunun diplomatik anlamı

Rice, "bu konuları, görüştükleri liderlerle de ele aldıklarını belir­terek, "Iraklılar sonuçta bazı ter­cihler yapmak zorunda. Iraklılar olarak sorumluluklarının farkın­dalar, uluslararası anlamda da so­rumlulukları olduğunun farkında­lar" diye konuştu.

PKK/KONGRA GEL

Rice, terör örgütü PKK/Kongra-Gel'e ilişkin bir soru üzerine, "Türk yetkililere ve Türk halkına bu konuda mesaj getirdiğini" kaydederek, "Irak topraklarından kaynaklanan terörizme hiçbir şe­kilde göz yumulamaz" dedi.

ABD'nin tavrının son derece açık olduğunu ifade eden Rice, PKK/Kongra-Gel'in bir terör ör­gütü olduğunu ve ABD'nin terör listesinde de yer aldığını hatırlattı.

Rice, bu örgüte karşı "askeri olmayan yöntemleri" de kullandıklarını belirtti ve bunlar arasın­da, örgütün finansmanının kesilmesi ve dışarıdan mesaj almama­larını sağlama gibi yöntemleri saydı.

Irak'ın genelinde hala savaşın sürdüğüne işaret ederek, zor bir durumla karşı karşıya olduklarını bildiklerini kaydeden Rice, "Türk halkı bu konudaki kararlılığımızı anlamalı" ifadesini kullandı.     

ABD Dışişleri Bakanı, terörist faaliyetlerle mücadelede Türkiye, ABD ve Irak arasındaki üçlü mekanizmayı da kullanmaları gerek­tiğini söyledi. Rice, Iraklıların, güvenlik güçlerini yeni yeni inşa ettiklerini, onlarla terörle müca­deleye ilişkin sorumluluklarını konuştuklarını, zaman içinde gü­venlik konusunda son derece yo­ğun bir çaba olacağını anlatı ve böylece yalan vaatlerle bizimkileri hem aldattı, hem atlattı…

Türkiye'yi her zaman destekledik

Rice, TBMM'nin 1 Mart tezke­resine ilişkin bir soru üzerine, o dönemde biraz hayal kırıklığına uğradıklarını söyledi, ancak Tür­kiye'nin bir demokrasi olduğunu, kendi kararlarını kendisinin ver­diğini kaydetti.

Amerikalı Bakan, "Evet, biraz hayal kırıklığına uğramıştık. (Tezkere olayının) sonuçlarıyla ilgili spekülasyonlar var ama ger­çek şu ki, biz her zaman Türki­ye'yi destekledik, ilişkilerimiz ilerledi. Bütün bunları aşmamış olsaydık, ABD Türkiye'nin AB'ye katılımına bu kadar destek verir miydi? IMF konusunda da Türkiye'ye destek verdik" ifade­lerini kullandı.

Rice, İran'a ilişkin bir soru üzerine de, "İranlıların, kendilerine sunulan fırsatı iyi değerlendirme­si gerektiğini" daha önce söyledi­ğini, bu konunun diplomatik yol­lardan çözülebileceğine inandık­larını belirtti.

Condoleezza Rice, ABD'nin Avrupalı ortaklarıyla, Ruslarla ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajan­sı ile birlikte çalıştığını, İranlıları ikna etmek için çaba gösterdiklerini kaydetti.

İran'a saldırının düşünülüp düşünülmediğinin sorulması üzerine de Rice, Başkan George Bush'un önünde bazı seçenekle­rin bulunduğunu, ancak bu sorunun diplomatik yöntemlerle çözülebileceğine inandıklarını tekrarlayarak, gündemde herhangi bir saldırı olasılığının bulunmadığını söyledi. Oysa ABD'nin böyle bir saldırı için hazırlık yaptığı sır değildi.

Rice, ABD'nin İncirlik Üssü'ne ilişkin taleplerine dair bir soru üzerine de, "Bu, başta bir Türk üssü. Bu nedenle yapılacak her ey Türk hükümetiyle koordinas­yon içinde yapılmalı. Türkiye te­rörle mücadeleci. iyibir mütte­fik" diye yanıtladı.

Amerikalı Bakan, Kıbrıs konu­sunda ABD'nin ne gibi somut adımlar düşündüğü sorusunu yanıtlarken de, Annan Planı'nın kabul edilmemesinin hayal kırıklığı yarattığını kaydederek, KKTC'ye yönelik izolasyonların kaldırılması için fırsatları gözden geçir­diklerini ve bazı adımlar üzerinde durduklarım söyledi. Oysa bu sözler daha öncede verilmiş ama hiç biri yerine getirilmemişti.

Rice, İsrail-Filistin konusunda da, Ankara'daki temaslarının ar­dından bu bölgeye de gideceğine dikkati çekerek, bu konuda bir umut olduğunu, hala önlerinde çok uzun bir yol olsa da, tarafların olumlu adımlar atmaya başlağını belirtti. Rice, tarafların "yol haritası"na dönmeleri ve ge­rekli adımları atmaları umudunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Ankara'da temaslarda bu­lunan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ı kabul etti.

Çankaya Köşkü'ndeki kabulde basın mensuplarının görüntü almalarına izin verilirken, açıklama yapılmadı.

Çankaya köşk'ündeki kabulde basın mensuplarının görüntü almalarına izin verilirken, açıklama yapılmadı.

Görüşmede Türk heyetinde Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yar­dımcısı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Ali Tuygan, Türkiye'nin Was­hington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Elizabeth Jones, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric Edel-man da hazır bulundu.[6]

Diplomatik Üslüpla Zemin Yoklaması

ABD Dışişileri Bakanı Condoleezza Rice İran'a saldırı planları sürerken, bölgede nabız yokluyor. 2003 yılında Irak'a saldırı öncesi TBMM'nin "01 Mart Tezkeresi" yüzünden yolunu değiştirmek zorunda kalan ABD, bu kez benzer bir problemle karşılaşmamak için Türk hükümetinden destek istiyor. Dışişleri Bakanı Rice, AKP hükümetinin ABD'nin uğradığı zararları unutturacak adımlar attığını ima ederek. "ilk başta biraz hayal kırıklığına uğramıştık. Ama ilişkilerimiz ilerledi. Bütün bunları aşmamış olsaydık Türkiye'nin AB'ye katılımına bu kadar destek verir miydik?" dedi.

Terörü Destekleyen Ülke: ABD

Terör örgütü PKK/Kongre-Gel'in Türkiye'ye yönelik terörist faaliyetlerine göz yuman Amerika, konu ile ilgili olarak hiçbir güvence vermiyor. Buna karşılık Türkiye'ye "masal" okumaya devam eden Rice, "Irak topraklarından kaynaklanan terörizme hiçbir şekilde göz yumulamaz" diyerek PKK'ya desteğini gizlemeye çalışıyor. ABD helikopterlerinin terör örgütlerine malzeme yardımı yaptığı, daha önce defalarca belgelenmişti. "Terörle mücadelede Türkiye iyi bir müttefik" şeklinde konuşan Rice, Türkiye'deki temaslarını tamamlayarak İsrail'e gitti.[7]

Türkiye'de takiyye yapan Falaşa yahudisi Condoleezza Rice, İsrail'de dişini gösterdi.

İran ve Suriye'ye Tehdit Yağdırdı.

İsrail'de Kanal-2 TV'sinde konuşan Rice, İran'dan kaygı duyduklarını tekrar gündeme getirerek, "İran'daki potansiyel nükleer silahlardan endişeliyiz. Bu istikrarı bozan bir faktör, olmasına izin veremeyiz." Şeklinde konuştu. Rice ayrıca İran'ın uluslar arası sistem için açık bir sorun olduğunu iddia etti.[8]

Sonuç: Amerikalı sivil ve askeri kurmayların son dönemde Türkiye ziyaretlerini yoğunlaştırmaları: "İran'a yönelik bir saldırısında, AKP hükümetinin Meclis Tezkeresi yerine, Bakanlar kurulu kararı ile, ABD'ye her türlü desteği vermeye ve işbirliğine girişmeye" razı etmeye yöneliktir.

Tezkereciler!

"ABD, 1 Mart 2003 tarihli tezkere oylamasında ABD kuvvetlerinin Türkiye topraklarından yararlanmasına izin verilmemesini hâlâ unutabilmiş değildir. Çünkü bu kararı Türkiye'nin meşru hakkı gibi değil, kendisine yapılmış hakaret gibi algılamaktadır. ABD'nin politikaları o nedenle artık Türkiye'ye dostluk zemininde yürümemektedir."

Daha önce tezkere savunucularından birçok yazar, uzman ve akademisyen geçtiğimiz hafta boyunca Amerika'ya sert eleştirilerde bulundu.

Nedeni ne olursa olsun yine de gerçeği görmek çok önemlidir. Artık herkes Amerika'nın Türk dostu olmadığını anlamıştır. Bu benim değil, Hürriyet'te Sayın Oktay Ekşi'nin Perşembe günkü tespitidir:

"ABD, 1 Mart 2003 tarihli tezkere oylamasında ABD kuvvetlerinin Türkiye topraklarından yararlanmasına izin verilmemesini hala unutabilmiş değildir. Çünkü bu kararı Türkiye'nin meşru hakkı gibi değil, kendisine yapılmış hakaret gibi algılamaktadır. ABD'nin politikaları o nedenle artık Türkiye'ye dostluk zemininde yürümemektedir.''

Benzer şeyleri Başbakan Erdoğan ve Genel Kurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da söyledi. Ancak yine de bazı 'inatçı' Amerikancı köşe yazarları hala 'tezkere çıksaydı durum farklı olacaktı' deyip duruyorlar. Üstelik Bush, artık Amerikan propagandasını yapan gazetecilere para yardımı yapmayacağını söylüyor.

Bazı ' bildik' uzmanlar ise İran'ın nükleer gücünün Türkiye'yi tehdit edeceğini söylüyor ve Amerika'nın Tahran'a yönelik hayali tehditlerine sahip çıkıyor. Bu kişiler aynı şeyi Irak işgali öncesinde de yapmışlardı. Onlara göre 'Saddam'ın sahip olduğu füzeler ve nükleer bombalar İstanbul ve Ankara'yı vuracaktı.'

Keşke zamanı geriye götürebilseydik de tezkereyi çıkartıp neler olabileceğini görebilseydik.

1- Türkiye, Amerika ile birlikte işgalci bir ülke olacaktı.

2- Tüm Irak halkının yan ısıra, İran, Suriye ve tüm Arap ülkeleri Türkiye'ye düşman olacaktı.

3-Türkiye, şu anda olduğu gibi Suriye, İran ve diğer Arap ve müslüman ülkeler ile iyi ilişkiler geliştiremeyecekti. Türkiye son iki yılda bu ülkelere milyarlarca dolar mal sattı.

4-İslam ülkeleri, Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu'nu İKÖ Genel Sekreterliği'ne seçmeyecekti.

5-Sünni üçgende yerleştirilmiş olan Türk ordusu her gün kayıplar verecekti. Amerikalıların buradaki kaybı şimdiye kadar 1200 ölü ve 9 bin yaralı.

6-Savaş masrafları, turizmin bitmesi ve yabancı sermayenin kaçışı nedeniyle ekonomi batmış olacaktı.

7-AB tüm kapılarını Türkiye'ye kapamış olacaktı.

Bundan yararlanacak olan Amerika, Türkiye'yi İsrail'in yanında maceradan maceraya koşturtacaktı!

8-Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani'nin yan ısıra PKK Irak'taki Türk ordusuna, Türkmenlere ve Türkiye'ye karşı silahlı eyleme başlamış olacaktı.

9-Türkiye komşu bir müslüman ülkeyi işgal ederek tarihi boyunca asla kurtulamayacağı ahlaki ve insani bir suç işlemiş olacaktı.

10-Türkiye'nin güneydoğusunda yayılmış olacak Amerikan askerleri, Çekiç Güç gibi belki de hiç ayrılmayacaktı.

Buna karşın

1-Türkiye, Türkmenlerin haklarına sahip çıkmış olacak ve Kerkük belli bir süre için Kürtlerin kontrolüne girmemiş olacaktı.

2-Türkiye en azından Amerikalıların Irak'ta kaldıkları sürece Kürt devletinin kuruluşunu engellemiş olacaktı. Ya da Amerikalıların talebi üzerine böyle bir devlete sahip çıkmak zorunda bırakılacaktı.

3-İşgale katkılarından dolayı Amerika'dan alacağı dolarlarla Türkiye göreceli olarak para kazanmış olacaktı. Ama bu para asla zararlarını karşılamayacaktı.

İşte hepsi bu kadar.

Tezkere savunucuları bunun dışında bildikleri bir şey varsa anlatsalar da biz de öğrensek. Yok eğer bir şey bilmiyorlarsa o zaman Amerikalı patronlarına sorsunlar belki ilginç şeyler öğrenirler.

Örneğin Türkiye'nin 60 bin Amerikan askeri ile nasıl işgal edileceğini ya da Türkiye'nin ne tür iç ve dış belalarla karşı karşı bırakılacağı gibi…

Nasıl olsa Amerikalılar onlara asla doğruyu söylemeyecek ama onlar yine yalnızca söylenenlere inanmak zorundalar.

Örneğin Amerikan Deniz Piyadeleri Komutanı General Mattis'in söyledikleri… Irak'ta görev yaparak terfi ettirilen Mattis 'Iraklılar ve Afganlıları kurşunla zımbalamak ve öldürmek çok eğlenceli' diyor.

Yoksa bizim Amerikan hayranı köşe yazarları Mattis ya da Alberto Gonzales gibi mi düşünüyor?

Baksanıza Başkan Bush, Amerikalılar tarafından tüm dünyada ele geçirilen esirlere işkence yapmasının doğru olduğunu savunan kendi hukuk danışmanını Adalet Bakanı yapmış. Biri insanlara işkence yapmanın doğru olduğunu söyleyerek bakan oluyor, diğeri insanları zımbalayarak terfi ediyor… İyi de bizdeki Amerikancıların eline ne geçiyor? [9]

İncirlik nakliye merkezi olsun !…

 ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Rice'ın Ankara ziyareti ve getirdiği mesaj konusunda pek çok şey söylendi ve yazıldı. Tüm söylenenler öz itibariyle İncirlik Üssü'nü ABD'nin bir nakliye merkezi haline getirme ve AKPiktidarı tarafından Türk kamuoyunun Irak'taki ABD işgali konusunda ikna edilmesi isteği olarak özetlenebilir. Gerçi medyanın bir bölümü işin bu boyutunu görmezden gelmiş, Türk kamuoyundan da gizleme yolunu seçmiş olsa da görünen bu.

Rice'ın Başbakan Erdoğan'a Başkan Bush'tan üç mesaj getirdiği belirtiliyordu. Buna göre Bush mesajında, müttefikler arası ilişkilerin ancak halkların desteği ile yürüyebileceğine dikkat çekmiş. Burada hemen bir hususu hatırlatmak gerekir. ABD hangi uluslararası ilişkide önce kendi halkının desteğini arkasına almaya özen göstermiştir?

Görünen o ki, ABD Türkiye'de giderek hız kazanan Irak işgaline ve dolayısıyla Bush yönetimine karşı tepkilerden rahatsızdır ve AKP yönetiminden Türk kamuoyundaki bu protestoları giderecek bir yaklaşım sergilemesi istenmektedir.

Bush'tan getirilen ikinci mesaj ise, "İlişkilerimizi önemsiyorsanız bunun arkasında durun".

Bu sözleri açmaya ihtiyaç var mı bilmiyorum. Ancak, görünen o ki, ABD; Irak işgali konusunda gerek      1 Mart tezkeresinin reddi, gerek ülkemizde giderek yükselen Amerikan aleyhtarlığından ciddi olarak rahatsızlık duymaktadır ve Başbakan'a,"Amerika'dan bir şeyler bekliyor veya istiyorsanız bizim isteklerimizi tartışmasız yerine getirin" denmek isteniyor.

Bununla da yetinilmiyor. Rice'ın üçüncü mesajı bir adım daha ileri gidilerek, AKP iktidarından, ABD ile ilişkileri çok önemsediğimizi, bunun için onları kırmanın yanlış olacağını Türk halkına izah ve halkı ikna etmesi isteniyor.

Bir bakıma Türk halkının tepkilerine karşı iktidarın tavır koyması isteniyor.

Peki tüm bunlar AKP iktidarı tarafından yerine getirildiği taktirde Irak'taki gelişmelerden Türkiye'nin rahatsızlık duyduğu hususlar ortadan kaldırılacak mı? Böyle bir taahhüt söz konusu değil. Hatta başka bir takım istekler daha var sırada. Bu istekler de şöyle sıralanıyor:

 – Kerkük konusundaki kararı Irak halkı verecektir. Onun için gelişmelerle ilgili olarak işgalci Amerika'dan isteklerde bulunmanın bir anlamı yoktur.

Şimdi bu açıklamanın ardından dile getirilen şu sözlerin ne anlamı olabilir?

 "ABD, Irak'ta Türkiye'nin çıkarını zedeleyecek hiçbir şeye izin vermez."

Sanki adamlar çocuk kandırıyorlar. Bir yandan Kerkük'ün nüfus yapısının değişmesine yönelik tüm yapılanlara göz yumacak hatta bu hususta kürtleri destekleyeceksiniz ondan sonra, ABD'nin Irak'ta Türkiye'nin çıkarlarına aykırı hiçbir gelişmeye izin vermeyeceğini söyleyeceksiniz. Kaldı ki, Kerkük konusundaki kararın da Irak halkı tarafından verileceği yönünde bir düşünce dile getireceksiniz.

 Bugün Irak'ın geleceği konusunda Irak halkının söz hakkı var mıdır ki, Kerkük'ün geleceği konusundaki kararı Irak halkı verebilsin?

İşte bir başka oyalama ve kandırmaya yönelik mesaj daha:

 "PKK'yı tasfiye konusundaki taahhüdümüz geçerli. Ancak bu konuda Irak yönetimi ile çalışmalısınız."

Bu sözler karşısında acı acı gülmek mi, yoksa derin derin düşünmek mi gerekir bilemiyorum. Ancak, bildiğim husus ABD Dışişleri Bakanı Rice, bu sözleri ister kendi adına ister Bush adına söylemiş olsun ciddiye alınabilecek bir tarafı olmadığı kesin. Bütün bu saçmalamaların ardından ABD'nin esas isteği gündeme geliyor:

"İncirlik'in bir nakliye merkezi haline getirilmesi için adım atmanızı bekliyoruz."

Kısacası deniyor ki,"Yukarıdan beri söylediklerimiz İncirlik'te istediğimiz izni verdiğiniz taktirde sizi Irak yönetimine havale ettiğimiz konular üzerinde yeniden düşünebiliriz".[10]


[1] Milli Gazete / 07- 02-.2005 / Ankara Kulisi

[2] Zaman / 07-02- 2005 / El Hayat / Tarık Ramazan

[3] Zaman / 23-Ocak-2005

[4] Milli Gazete / 06-02-2005 / Reşat Nuri Erol

[5] Akşam / 06-02-2005 / Kemal Yavuz

[6] Milli Gazete / 07-02-2005

[7] Milli Gazete / 07-02-2005

[8] Milli Gazete / 07-02-2005

[9] Yeni Şafak / 06-02-2005 / Hüsnü Mahalli

[10] Milli Gazete / 07-02-2005 / Abdülkadir Özkan

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Orhan YILAN

Orhan YILAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx