YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662eb0ba63f3f
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 3
Bugün : 28138
Dün : 26226
Bu ay : 683460
Geçen ay : 453014
Toplam : 23462424
IP'niz : 18.225.57.49

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Milli Eğitim bir milletin gençliğini ve geleceğini hazırlayan en önemli unsurların başında gelir. Ancak, bir eğitim sisteminin başarılı olması ve bereketli sonuçlar doğurması için, şu özellikleri taşıması gerekmektedir.

a – Bu eğitim sistemi mutlaka “manevi ve ahlaki” değerler üzerine oturmalıdır. Yerli ve milli kültüre uygun hazırlanmalıdır.

b – Toplumun sosyal ve ekonomik sorunlarını tespit edebilen ve bunlara çözüm ve çareler üretebilen bir yapıda olmalıdır.

c – Değişen ve gelişen çağdaş araç ve gereçlerden ve en son teknolojik araştırma ve neticelerden herhalde yararlanmalıdır.

d –  Her konuda ve her kademede yeterli bir bilgisayar ağına ve yaygın bir bilgi bankasına kavuşmalıdır.

e – Öğretim elemanları ve eğitim kurumları, tam anlamıyla özgür olmalı, her türlü siyasi baskı ve yönlendirmeden uzak bulunmalıdır.

f – Eğitimde tam bir fırsat eşitliği sağlanmalı, öğrenciler imkan ve imtiyazlarına göre değil, yetenek ve yeterliliklerine göre okuma ve araştırma şansına sahip kılınmalıdır.

Ama ne yazık ki ülkemizdeki eğitim ve öğretim programları bunların tam tersine olarak:

1 – Bizdeki eğitim sistemi, dini değerlerimize ve milli kültürümüze düşman olan ve kendi tarihimiz ve töremizle bağlarımızı koparmaya çalışan bir zihniyetle hazırlanmıştır. Darwin’in inkarcı ve ilim dışı evrim teorileri esas alınmıştır.

2 – Milletimizin sosyal ve siyasal sorunlarına ve ekonomik sıkıntılarına çözüm ve çare üretecek, ilim ve teknoloji yarışında ülkemizi her gün biraz daha ileriye götürecek yerde, boş ve beleş bilgiler ezberletilerek “diplomalı cahiller” çoğaltılmış ve bir asra yakındır koca bir milletin beyni körletilmiş ve kirletilmiş ve neslimizin en kıymetli gençlik çağı israf edilmiş ve boşa harcanmıştır. Sanayi ve teknolojide  Güney Kore’ ye bile imrenir hale getirilişimiz bunun en açık ispatıdır.

3 – Ders kitapları ve eğitim programları, ilmi gerçeklere ve insani gereksinimlere aykırı olarak, masonik merkezlerin ve güdümlü hükümetlerin  diretmesiyle, basmakalıp sloganları öğretmek üzerine hazırlanmış, öğretim elemanları ve fikir adamları siyasilerin baskısından hala kurtulamamıştır. İşte YÖK, bunun en açık ve çarpık bir uygulamasıdır.

4 – Ülkemizdeki eğitim ve araştırma kurumları henüz yeterli bir bilgisayar donanımından ve özellik ” bilgi bankasından ” mahrum bulunmakta ve tam anlamıyla çağdışı bir eğitim yapılmaktadır. Hatta ilk, orta ve liselerimizin büyük çoğunluğunda, en basit deneyleri yapacak bir laboratuar bile bulunmamaktadır.

5 – Öğrencilerimiz kendi ilgi ve bilgi seviyelerine, beceri ve başarı derecelerine göre değil, ekonomik yeterliliklerine göre okuma imkanına sahip bulunmaktadır ve üstün kabiliyet ve karakterdeki binlerce evladımız geçim sıkıntısı ve parasızlık yüzünden, özellikle başka şehirlerdeki üniversitelerde okuyamamakta, hatta imtihanları kazandıkları halde okulu bırakmak zorunda kalmaktadır.

6 – Kısaca bugünkü eğitim sistemi ve siyaseti sorunlarımızın çözüm merkezi olacak yerde, maalesef kendisi ayrıca sorun olmakta ve sıkıntılarımızı artırmaktan başka işe yaramamaktadır.

İşte bütün bunların neticesinde;

– Makine Fakültesini bitiripte, bir otobüs muavini kadar motor parçalarını tanımayan makine mühendisleri…

– Bir duvar ustası kadar yapı işlerinden anlamayan inşaat mühendisleri…

– Tarladaki arpa ile buğdayı ayıramayacak kadar tarımdan ve uygulamadan uzak ziraat mühendisleri…

– Ülkemizde ki toprak ve maden çeşitlerini ve ıslah çarelerini bilmeyen jeoloji mühendisleri…

– Bir Fatiha-i Şerifi tefsirinden ve günün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre insanlarımıza izah etmekten aciz ilahiyat vaizleri yetişti…

– Hiçbir yabancı dili doğru dürüst konuşamayan, hiçbir ilmi araştırması ve bilime katkısı bulunmayan, tek bir ciddi eser ortaya koyamayan, ilmi kariyerleri ile değil, formalite kararlarıyla profesör olmuş insanlar türedi…

– Arpa çayından, Çin denizine kadar, 300 milyonluk müslüman-Türk dünyasından yıllar boyu tek kelime etmeyen, Balkanlar da ki milyonlarca mağdur soydaşlarımızdan haber vermeyen “Milli Coğrafya (!)” lar yazıldı, çizildi.

– Edirne ye, Elazığ dan çok daha yakın bulunan Bosna ve Kosovadaki Milli mirasımızdan ve oradaki dindaşlarımızdan bugüne kadar asla söz etmeyen…

Bize bu ülkeyi vatan yapan, şerefli bir kültür ve medeniyet hazinesini miras bırakan şanlı ecdadımıza küfrettiren bir “Milli Tarih (!)” öğretildi.

– İtalya’nın Milano futbol takımının yedek oyuncusunun bu ayki zenci sevgilisinin adını ezberleyen, ama Güneydoğu sorunlarının, enflasyonun ve ekonomik sıkıntıların sebep ve çarelerini bilmeyen hatta ilgi bile göstermeyen, moda mostrası şehvet budalası ve sosyete soytarısı nesiller çoğalsın istendi.

Elbette suçlu ve sorumlu olan bizim neslimiz ve gençliğimiz değil, bu bozuk ve çağdışı sistemin ta kendisidir. Ve tarih boyunca hiçbir devlet kendi milletine böyle bir hakaret ve hıyaneti reva görmemiştir.

İşte dağa çıkan vatan haini anarşistler… İşte sayıları yüz binleri bulan resmi vesikalı fahişeler… İşte devlet malını çalan, rüşvet alan etiketli ve de yetkili şahsiyet(siz)ler… Hepsi bu sistemin meyveleridir.

İşte Mason locaları, İşte MAFİA babaları, işte meclis hırsızları bu sistemin doğurduğu neticelerdir.

Bir yandan işsizlik ve açlık bir yanda yaygınlaşan ahlaksızlık, öte yanda yüz kızartıcı geri kalmışlık hepsi, ama hepsi, bu yanlış ve yetersiz sistemin eserleridir.

Seçim kazanmış değil, atanmış hükümetlerin ve çürümüş sistemin diğer bekçilerinin bu yanlışlık ve yamuklukları düzeltmek yerine,

  • İmam Hatiplerin orta kısmını kapatmak.
  • İlahiyat Fakültesi kontenjanını kısıtlamak.
  • Kur’an Kurslarına kilit vurmak ve 15 yaşına kadar Kur’an öğrenimini yasaklamak.
  • Başörtülü kızlarımızı okullara ve imtihanlara sokmamak.
  • Eğitim ve öğretim sahasında başarılı ve inançlı özel kurumların kökünü kurutmak.
  • Dindar ve dürüst yatırımcı ve işadamlarının önünü tıkamak gibi, despotik ve antidemokratik, uygulamalara yönelmeleri ise tam anlamıyla bir sorumsuzluk ve seviyesizlik örneğidir.

Milli Eğitim Bakanlığının, “topraktaki demir filizlerinin ve petrol ziftlerinin depremler, seller ve esen yeller sonucu birden bire mükemmel bir bilgisayara dönüştüğünü” iddia etmekten daha büyük bir saçmalık olarak “evrenin yaratılmayıp kendi kendisine meydana geldiğini…”

Ve yine “Bir merkebin, bilgisayar başına geçip bütün insanlık tarihini baştan sona hiç hata yapmadan yazdığını” söylemekten daha büyük bir safsata ile “insanın maymundan türediğini” ilmi bir görüş gibi kitaplarda okutmak üzere girişimlerde bulunması, bu kişilerin ne denli kasıtlı ve karanlık kafalı olduklarının açık bir göstergesidir.

Böylesi kirli zihinlerden Milli Eğitim düşüncesi elbette beklenemez…

Çünkü, karanlık kafalılar aydınlık proje ve programlar üretemez!…

Kıbrıs Rum kesimine “Eşcinselliği ve Homoseksüelliği kanunen serbest bırakmayınca sizi Avrupa Birliğine kabul edemeyiz” diyen barbar ve bayağı Batı’ya uşak olmayı hayatının gayesi edinmiş yerli gavurlardan gençliğimize ve geleceğimize yararlı hizmetler istenemez!…

Evet, Milli Eğitim, milli hükümetlerin işidir. Yeterli ve tutarlı hizmetleri, ancak yerli ve şahsiyetli beyinler üretebilir.

Ne kadar acıdır ve yazıktır ki, bu ülke de azınlıklara tanınan hak ve hürriyetlerin binde biri bile  kendi müslüman halkımıza verilmemekte, Örneğin, inancımız istikametinde eğitim ve öğretim görmek bizim çocuklarımıza reva görülmemektedir.

Sultan Fatih’in İstanbul’u aldıktan sonra Hrıstiyan halka gösterdiği merhamet, adalet ve hürriyetleri, bugün sözde müslüman idareciler kendi insanımızdan esirgemektedir.

İspanyadan sürülen ve hiçbir ülkeye kabul edilmeyen, ama Osmanlı devletinde himaye ve hürmet gören Yahudilere verilen imkan ve imtiyazların yüzde biri bile, bugün müslüman milletimize çok görülmektedir.

Geçen seneler, Burdur’da ki Tugayımızda askerlik yapan Ariel Sağız, Selvi Levi Mızrak ve Vitali Behar adlı Musevi kökenli askerlerimizin, dini inançları gereği belli günlerde hamurlu gıdalar yemediklerinden, yetkili komutan Topçu Kıdemli Albay’ın bu üç kişinin dini inançlarına saygı gösterip, o günler içerisinde unlu mamullerin Tugaya girmesini yasaklaması ve ayrı bir yemekhanede Yahudi askerlerin Resah bayramını kutlamasına zemin hazırlaması, elbette takdir edilecek bir durumdur.

Ancak aynı hürmet ve fırsatı, Cuma namazı kılmak ve başörtüsüyle okumak isteyen kendi yavrularımıza göstermeyen kafalar ise acaba isim değiştirmiş Fransız gâvurumudur?

“Din Eğitiminin yeniden düzenlenmesi” konusuna gelince;

28 şubat Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiye kararları ile birlikte, özellikle İmam Hatip Okulları ve Kur’an Kursları üzerinde ki tartışmalar daha bir yoğunluk kazanmış bulunuyor.

İslamla ilgili her şeyi ve tüm dini gelişmeleri kendileri için bir tehdit ve tehlike olarak görmek saplantısından bir türlü kurtulamayan karanlık kafalılar, fırsattan istifade, saldırıp duruyor…

Şimdi bu kesimlerin iddialarını sıralayalım:

  • Kontrolsüz Kur’an Kursları yozlaşmaya yol açıyor!
  • Özel yurtlar ve okullar bünyesinde din istismarı yapılıyor!
  • İzinsiz ve ehliyetsiz merkezlerde hurafeler yayılıyor!…
  • İmam-Hatiplere aşırı talep ve yığılma sıkıntı veriyor!

Haydi kabul edelim ki, bunların bir kısmında az da olsa haklılık payı bulunuyor

O yüzden  bunların düzelmesi ve din eğitiminin yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

Öyle ise teklifimiz şudur:

  • İlkokuldan başlayarak orta öğretim süresince:

a – Psikolog ve pedegokların,

b – Din eğitimi uzmanlarının, ve

c – Çağdaş bilim adamlarının ortaklaşa hazırlayacağı

d – Her sınıf ve seviyedeki öğrencilerin yapısına uygun program ve kitaplarla;

1 – İmani temelleri

2 – Ahlaki prensipleri

3 – İlmihal bilgilerini

4 – Tatbiki ibadetleri ve

5 – Kur’ani dersleri çocuklarımıza devlet kontrolünde öğretelim.

Bu dersleri de, ilkokullarda köy ve mahalle imamlarına, orta ve lise de ise ilahiyat mezunlarına verdirelim.

İmamlarımızı da birkaç aylık pedagojik performans sağlayacak, meslek içi eğitim kurslarından geçirelim.

Her gün birer saat kendi köyündeki ve mahallesindeki okula giderek ders verecek imamlar sayesinde, çocuklarımıza dini eğitimini yetkili ve yeterli insanlar eliyle öğretelim. Ve zaten batı ülkelerinde de böyle yapıldığını kabul edelim.

İmamlarımıza ve ilahiyatçılarımıza da bu hizmetlerine karşılık ek ders ücreti ödeyelim.

Böylece dini eğitim için ayrıca, ne kurs binalarına, ne de öğretim elemanlarına ihtiyaç ta kalmamış olacak. Zira her köyde ve mahallede, hem okul hem  de camii ve bunların resmi görevlileri zaten bulunuyor.

Bu arada Kur’an kurslarında yetişmiş kalifiye elemanlardan, intibak eğitimi ve imtihanlarından  sonra, Kur’an ve dini bilgiler öğretiminde yararlanılması da mümkün ve münasip görülüyor.

Peki bütün bunlar gerçekleşirse ne olur?

1 – Yozlaşma ve istismar ortadan kaldırılır.

2 – Okulla cami barışır, Milli Eğitimle manevi eğitim kaynaşır.

3 – İmamla öğretmen anlaşır ve ortak çalışır.

4 – Böylece Devlet-Millet kucaklaşır. Sürtüşme ve sertleşme yerini güven ve huzura bırakır.

5 – Buralara harcanan trilyonlar başka sahalara kaydırılır.

6 – Çocuklarımıza da, en tabi hakları olan dinlenme ve eğlenme tatillerini daha rahat geçirme ve değerlendirme imkanı sağlanır.

7 – (5+3+4) şeklinde yeniden yapılanacak İmam Hatip Okullarının orta ve lise kısımlarına da özel, ilgi ve yeteneklerine göre alınacak öğrencilere daha yeterli ve seviyeli programların yetiştirilmesi amaçlanır.

Eğer, Milli Eğitimin ve din öğretiminin yeniden düzenlenmesi ve her türlü istismar ve suistimalin önlenmesi gerektiğini söyleyenler, bu teklifimize evet demiyor din eğitiminin her kurumda ve her kademede yasaklanmasını istiyorlarsa bu düpedüz din düşmanlığıdır. Mevcut anayasanın bile temel mantığına ve genel maddelerine aykırıdır. Ve zaten bu milleti en tabii insan hakkı olan “dinini öğrenme ve öğretme” hürriyetinden artık hiç kimse mahrum bırakamayacaktır.

Ama her konuda olduğu gibi, dini hizmetlerle ilgili kurum ve kuralların çağdaş standartlara kavuşturulması, değişen ve gelişen şartlara göre yeniden yapılanması ile ilgili tasarıları da olumlu karşılamak lazımdır. Zira bu tabii ve tarihi bir ihtiyaçtır.

Sonuç olarak:

Temel eğitim süresince seviyeli bir din eğitiminin, devletin kontrolünde verilmesi yolundaki teklif ve temennimiz 1924 tarih ve 430 sayılı “Tevhid-i Tedrisat- Öğretimin birleştirilmesi” yasasına da uygun düşmektedir.

Hatta gerekirse, geçiş süresinde 6-7-8 sınıflarda (orta kısımda) “Din Eğitimi” bünyesinde Kur’an-ı Kerimin ve temel İslami bilgilerin seçmeli ders olarak okutulması da düşünülebilir.

Böylece önemli bir ihtiyaç giderilmiş olacağından İmam Hatiplerdeki yığılma da kendiliğinden dengelenecektir.

Üstelik Anayasanın 42. Maddesi “Din Eğitiminin ve Öğretiminin Atatürk ilkelerine ve çağdaş bilimin gereklerine uygun olarak devlet tarafından yapılmasını ön görmektedir.

Ve yine Anayasanın, Din ve vicdan hürriyetiyle ilgili 24. Maddesi “Din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve orta okullarda zorunlu ders olarak okutulmasını” zaten emretmektedir.

Öyle ise hem anayasa, hem de insan haklarına aykırı olarak, dolaylı yollarla da olsa, din eğitimini yasaklamaya ve yozlaştırmaya yönelik tüm girişimler, mutlaka tersine tepecek ve bu şeytani heves ve hesaplar sonunda sahiplerini pişman ve perişan edecektir.

Bu arada Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan gibi kardeş İslam ülkelerinde, hem de yeterli ve yüksek seviye de dini eğitim gören ve bütün dünyada geçerli ve tercihli üniversite diploması verilen gençlerimize yapılan haksızlık ve zorbalıkları da dile getirmemiz gerekir.

Örneğin, Türkiye’miz de yüksek tahsil yapma imkanı bulamamak gibi mecburiyetler ve pek çok mahrumiyetler altında, Mısır’a gidip Ezher’e kayıt yaptıran ve başarıyla okuyan, hem de ülkemizin ve milletimizin daha iyi tanınmasına yardımcı olan, İmam Hatip mezunu Türk öğrencilerine ve özellikle bazı kişilerin oraya tayin edilmesinden sonra, akıl almaz zorluklar ve haksızlıklar yapılmaya başlandı.

1- Önce Türkiye de ki İmam-Hatip okullarının seviyesini, sıradan bir ortaokul şeklinde göstererek Ezher’e kayıt için müracaatta bulunan Türk öğrencilerinin geri çevrilmesine neden oldular.

2- Zira Ezher yöneticileri gerekli ve yeterli dini eğitimi almayan, özellikle Arapça, Kur’an-ı Kerim, Hadis, Tefsir ve Siyer gibi dersleri görmeyen öğrencileri, kendi üniversitelerinin İlahiyat Fakültelerine almamak kararındadır ve bu konuda haklıdır. Ancak asıl haksızlık Mısır’da ki Türk konsolosluğunun veya Milli Eğitim Bakanlığının, Ezher’e “İmam-Hatip okulu mezunlarının bu seviye ve statüde olmadıklarını” bildirmeleridir. Bu her şeyden önce kendi kendimizi inkar etmek ve ülke saygınlığımıza gölge düşürmek değil mi dir?

3- Bütün bu engellemelere rağmen Ezher’e kayıt yaptıran, hatta üst sınıfa kadar başarıyla okuyan pek çok Türk öğrencisine, “filan tarihe kadar kayıt tazelemek üzere müracaatta bulunmadığı” veya “filan dersten veya sınıftan 2 yıl üst üste başarısız kaldığı” (ki Ezher böyle bir mecburiyet koşmamaktadır) gibi bahanelerle, Pasaportlarda ki resmi öğrencilik statüsünün iptal edilmesine ve Ankara’daki kayıtlarının silinmesine çalışmak neyin nesidir?

4- Bazı mecburiyet ve yaptırımların sadece devlet tarafından gönderilen burslu  öğrenciler için geçerli ve gerekli olmasına rağmen, kendi özel imkanlarıyla Mısır’a gidip bin türlü yokluk ve zorluk içinde okumaya çalışan gençlerimizin hepsine bu gibi engellerin ve çengellerin takılması acaba sadece İmam-Hatip ve İlahiyat düşmanlığı yapmak için midir?

5- Avrupa’ya ve Amerika’ya çeşitli yollarla gidip yüksek tahsil yapanlara, hatta birer ikişer ay sözde müzik, resim, heykel, sinema eğitimi alanlara her türlü kolaylığı ve rağbeti gösteriyorsunuz da, burada kendi öz yurdunda okuma ve eğitim yapma imkanları sağlayamadığınız ve sahip çıkmadığınız İmam-Hatip mezunlarından, kendi kısıtlı  imkanlarıyla Mısır’a gitmiş, en üst seviyede İslam-i ve ilmi tahsil yapmış olanlara bu kin ve hareketinizin sebebi nedir?

Ezher de 3-4 sene başarıyla okumuş, bir çoğu diploma almaya yaklaşmış pek kıymetli gençlerimizin yüzlercesinin öğrencilik statüsünü iptal etmek hangi kafanın ve hangi vicdanın eseridir?

6- İlmi araştırmalar yapmak ve dini hizmetler de bulunmak amacıyla Avrupa’ya, Hac ve ümre için Arabistan’a gitmesi gereken Ezher’li Türk öğrencilerine, Kahire konsolosluğumuzun vermesi gereken “sakıncası yoktur” şeklindeki tavsiye mektubunu vermemesi.

Türkiye de ki askerlik şubelerinin istediği “öğrencilikleri dolayısıyla askerliği tecil etme belgesinin” kasıtlı olarak geciktirilmesi gibi zulüm ve haksızlıklarını nasıl izah edeceklerdir?..

Başka ülkelerin konsoloslukları resmi kanallarla olsun, şahsi gayretler ve imkanlarla olsun okumak için Mısır’a gelmiş öğrencilerine kucak açarken ve her türlü kolaylığı sağlarken, bizimkilerin tam tersine bunların işini zorlaştırması, her türlü hakaret ve halksızlığa maruz bırakması, ülkemiz ve milletimiz açısından yüz kızartıcı değil midir?

Kendileri de ilahiyat mezunu olan, üstelikte sakallı bulunan sayın Kahire Ataşesi ve görevlileri!..

Kimlerin hatırına ve hangi hesaplar uğruna bu apaçık zulüm ve haksızlıklara göz yumuyor, belki de alet oluyorsunuz?..

Yoksa dünya hep böyle mi kalacak zannediyorsunuz?

Türkiye de bu tür haksız ve hayırsız davranışlara dur diyecek ve Ezherli öğrencilerimizin mağduriyetini önleyecek sorumlu makamları yok mu farz ediyorsunuz?

İktidardan muhalefete, Dışişlerinden, Diyanete İşlerine, Milli Eğitim Bakanlığından, Milletvekillerine kadar, tüm ilgililerden ve yetkililerden gerekli duyarlılığı göstermelerini bekliyoruz.

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx