YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6631fc8d2155c
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 8
Bugün : 7879
Dün : 23368
Bu ay : 7879
Geçen ay : 737322
Toplam : 23524165
IP'niz : 3.138.179.119

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

İslam, “hayalci” değil, “gerçekçi” bir dindir. Bu gerçekçiliği İslam’i kuralların şu 4 temel özelliğinde görüyoruz:

1 – İslam’ın, her konuda kolaylaştırıcı olması, zahmet ve zorlukları hafifletmesi,

2 – Tedric (basitten mükemmele doğru aşamalı olarak gitmek) esasını gözetmesi,

3 – Zahmet ve mecburiyetler karşısında, en ideal örneklerden vaz geçip, en sade gerçekleri kabullenmesi,

4 – İçtihat kapısının devamlı açık tutulması ve teşvik edilmesi.

Şimdi bu hususları örneklerle izaha çalışalım.

1 – Kolaylaştırıcı olmak, İslam’ın temel ve genel özelliklerindendir. Cenab-ı Hak insanlardan (ağır teklifleri) hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. [1]

Evet, inanmak ve anlaşılmak için Kur’an kolaylaştırıldığı gibi, yaşanmak ve uygulanmak için de İslam kolaylaştırılmıştır…

“Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme.”[2] Duasını Allah (C.C) kendisi öğretmiş ve peşinen, “Allah kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez.”[3] Müjdesini vermiştir.

Öldürülme veya sakatlanma korkusuyla, kalben inanmakla beraber, zahiren İslam’ını gizlemeye ruhsat verilmesinden tutunuz, yaranın azması veya çok şiddetli soğukların bulunması gibi durumlarda, abdest ve gusül için su yerine teyemmümün yeterli sayılmasına kadar, bu kolaylık her konuda gösterilmiştir. Cenab-ı Hak “kendi kendinizi öldür (ecek tehlikeli davranışlara gir) meyiniz. Şüphesiz Allah size çok merhametlidir.”[4] Buyurmaktadır.

Hasta ve özürlülerin namazlarını oturarak, buna da güçleri yetmiyorsa uzanarak ima ve işaretle kılmalarına izin verilmesi ve yine yolcular için farz namazları iki rekat kılmalarına ve öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı tehir veya takdim ederek aynı vakitte birlikte kılmalarına ruhsat verilmesi, hep bu kolaylığın birer örneğidir.

Hasta ve yolcuların ve özür halindeki kadınların kaza etmek üzere oruçlarını yiyebilecekleriyle ilgili ruhsat ayetinin sonunda, “Allah size kolaylık diler, zorluğu istemez”[5] buyrulmaktadır.

Ve yine zekatla ilgili olarak, “Allah bir kişiye (mal olarak) ne vermişse ancak (o nispette sorumluluk) yükler. Muhakkak Allah her zorluktan sonra bir kolaylık ortaya koymuştur.”[6]

Hac suresinin sonunda da şöyle emredilir: “Allah yolunda, O’na yaraşır şekilde hakkıyla cihad edin: O sizi seçti ve dinde size hiç bir güçlük yüklemedi.”[7]

Bütün bunlar “Rabbimizden bir hafifletme ve rahmettir.”[8]

Peygamber Efendimiz: “Şüphesiz Allah-u Teala yasaklarının işlenmesinden nefret ettiği gibi, ruhsatlarının işlenmesinden de öylece hoşlanır.” buyurmuşlardır.

Bütün bu nedenlerden dolayı, “Her zorluk, kolaylığı gerektirir.” Hükmü kesin ve önemli bir kural olarak İslam fıkhına girmiştir.

“Muhakkak, her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Elbette, her güçlüğün yanında bir kolaylık bulunmaktadır.”[9]

“Sizler ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak gönderilmediniz.” O halde, “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”[10] Emirlerinin hükmüne ve hikmetine uygun hareket etmeye mecburuz.

Zira biz, “O Resul, Onlara uygun olanı emreder ve kötülükten alıkor. Temiz şeyleri helal, murdar şeyleri de haram kılar. Onların ağır yüklerini hafifletir, sırtlarındaki (esaret) zincirlerini kaldırıp atar.”[11] Diye övülen bir Peygamberin ümmetiyiz.

2 – İslam’ın ikinci bir özelliği de ibadet olarak yapılması istenen farzlarla, haram olarak yasaklanan şeylerin bir seferde emredilmemiş, son ve kesin şeklini alıncaya kadar, yeterli bir süre içerisinde, tedrici bir sıra takip edilmiş olmasıdır.

Örneğin namaz, önceleri ikişer rekat ve iki vakit olarak istenmiş sonradan 4 rekat ve 5 vakite çıkarılmıştır.

Oruç ise önce isteğe bağlı olarak emredildi. Dileyen oruç tutacak dileyen fidye verecekti. “Oruca dayanamayanlar bir fakiri doyuracak kadar fidye verirler. Kim içtenlikle iyilik yaparsa bunun sevabı kendisinedir. Ama, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[12] Ayeti bunu ifade etmektedir.

Zekât da, Mekke’de iken miktarı, nisabı ve süresi belirtilmeden genel manada sadaka olarak farz kılınmıştır. Daha sonra Mekke’de son ve kesin şeklini almıştır. Ve yine Hac ve Cihat ibadetlerinin, “sevaplı bir faziletten, genel ve kâmil bir farziyete” dönüşmesi için de tedric ve teenni ile hareket edildiğini görüyoruz.

İçki, kumar, faiz gibi günahların ve muta nikâhı (para karşılığı geçici evlilik) gibi uygunsuzlukların yasaklanması, köleliğin kaldırılması ve bir kısım ağır suçlara uygulanacak cezaların son şeklini alması da, yine “basitten mükemmele, kolaydan zora doğru” tedrici bir sıra ve gerekli bir süre içerisinde gerçekleştirilmiştir.

Çünkü; her ne kadar çirkin ve yanlış da olsa, alışkanlık haline gelmiş, ünsiyet peyda edilmiş, nefislere ve ruhlara sinmiş bulunan, bu günkü sigara gibi kötülüklerin, bir anda terkini istemek insan ve toplum fıtratına aykırıdır. Bu gibi yaygınlaşmış ve yasallaşmış günahlar ancak periyodik ve psikolojik olarak toplumu hazırlamak ve tedricen bıraktırmakla kaldırılabilir.

İslam öncesi cahiliye döneminden bin beter olmuş bir toplumun da, hükümetlerin ve devlet güçlerinin çıkaracağı kanun ve kararlarla, bir anda düzelebileceğini, devlet ve kuvvet zoruyla hayatın bir çırpıda değişebileceğini zannedenler, ne insanın fıtratını, ne de İslam’ın metodunu bilmiyorlar demektir.

Bugünkü toplumun değişmesi ve demokratik devrimin gerçekleşmesi için fikri, ahlaki, siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik bir evrime… Yani bir geçiş dönemine mutlaka ihtiyaç vardır. Bu da Hz. Rasulün (S.A.V.) cahiliye hayatını İslam’i hayata çevirmek için izlediği yolun ve metodun ta kendisidir.

Rahmetli Ziya-ül Hak döneminde, Pakistan’da başlatılan öze dönüş hareketinde ortaya çıkan problemlerden birisi de şuydu: Pakistan’da, İngilizlerin tahribatı sonucu, sigara gibi yaygınlaşan ve yasallaşan esrar ve uyuşturucu kullanımından, halkı kanun korkusu ve cezalandırmakla vazgeçirmenin mümkün olmadığı anlaşılınca, bu sefer uyuşturucu bağımlılığından yavaş yavaş kurtaracak dispanserler açılarak, özel tedavi usulleri uygulanmaya konulmuştu. Tabi bu arada basın, yayın ve eğitim yoluyla da uyuşturucuya karşı propaganda savaşı başlatılmıştı.

3 – İslami kuralların temel özelliklerinden birisi de, dini ve dünyevi her konuda en mükemmel ve en ideal örneği ortaya koyduğu ve bunu gerçekleştirmek için özen gösterdiği halde, mazaret ve mecburiyetler karşısında mevcut duruma göre münasip ve mümkün olanı yapmaya ruhsat ve fırsat vermesidir.

Hatta haklı ve hayırlı olanı bulmak ve yapmak mümkün olmadığı durumlarda “Ehveni şer ihtiyar olunur.” (Şerri ve zararı en az olanı tercih edilir) prensibi bir genel prensip (kaide-i külliye) haline gelmiştir.

Ancak, hakkın ve hayrın bizzat kendisi varken, yani, iyi ve ideal örnek ortada dururken, şerrin ehveni elbette tercih edilemez.

Şimdi bu konuya biraz açıklık kazandıralım.

a – Bir cemaata namaz için imam olacak liyakatta alim ve fazıl birisinin bulunmadığı yerde, içlerinden – yetersizde olsa – en iyi bileni veya en az yanlış yapanı imam olabilir. Fıkıh kitaplarında, “Ümminin ümmilere imameti caizdir:” hükmü yazılıdır.

b – İslam hukukunda asl olan en büyük emanet makamındaki devlet başkanlığının, seçim ve konsensüsle gerçekleşmesidir. Ancak zorla veya hileli yollarla başa geçen birisine, hakkı ve adaleti uyguluyorsa, fitne ve kargaşanın önlenmesi için, ona isyan etmek caiz görülmemiştir.

c –  Ve yine devlet başkanları ve yüksek memurların alim, ve muttaki (bilgin ve olgun) kimseler olması öngörüldüğü halde, bu vasıflarda kimsenin bulunmaması durumunda, adil ve anlayışlı olmak şartıyla diğerlerinin de bu görevlere getirilebileceği kabul edilmiştir.

d – Bir savaş veya cephe komutanlığına atanacak kimse, hem cesur ve kuvvetli, hem de emin ve adil olmalıdır. Ancak biri cesur ve dirayetli ama günahkar, diğeri müttaki ve merhametli ama aciz ve yeteneksiz iki aday bulunsa, alimler, bu göreve, kuvvet, siyaset ve cesaret sahibi olanın getirilmesini tercih etmişlerdir. Çünkü, bir kişinin şahsi günahlarının zararı kendisine, dirayet ve kabiliyetinin yararı ise bütün milletedir. Aciz kimsenin ise, takvası kendi lehine, ama acizlik ve becerisizliği toplumun aleyhinedir. Ama öreğin bir, “huzurevi” müdürlüğüne ikincisi tercih edilir.

e – Yeni bir adalet ve saadet ortamını gerçekleştirmek üzere müslümanlar bir cemaat ve teşkilat kursalar ve bir cihad emirine tabi olsalar; sonradan ilim ve fazilet yönünden daha üstün birisi bile çıkıp liderlik iddia etse, veya ayrı bir teşkilat kursa ona asla itimat ve itibar edilemez. Çünkü bu durum mevcut birliği ve kuvveti parçalamak ve yıkmak demektir. Onun teşkilatı “Mescid-i Dırar” hükmündedir. Bunun içindir ki üstat Bediüzzaman Hazretleri: “Hak ehaktan ehaktır. Çünkü hakta ittifak ehakta ihtilaf vardır.” demiştir. Yani, daha iyisine ulaşalım derken eldeki “iyi”yi yitirmemelidir.

f – Saldırgan kafirlerle uyuşmak ve kaynaşmak, zalim ve batıl sistemlere tabi ve taraf olmak şiddetle yasaklandığı halde, bazı mecburiyetler karşısında onlarla zahiren iyi geçinmeye ve uyar görünmeye izin verilmiştir.

“Mü’minler, mü’münleri bırakıp, (sakın) kâfirleri dost ve lider edinmesinler. Her kim bunu yaparsa Allah ile hiçbir ilgisi kalmaz. Ancak (Kâfirlerden gelebilecek ve güç yetmeyecek tehlike ve tehditleri savuşturmak ve) korunmak müstesna (böyle durumlarda zahiren dost geçinmekte günah yoktur.) [13]

Görülüyor ki İslam ideal örnek olarak, “azimetleri” gösterdiği halde mazeretler karşısında “ruhsatlarla” amel etmeyi caiz görmüştür. Ancak ruhsatlarla amel etmek geçici olup, mazeretleri ve engelleri ortadan kaldırıp en güzele ve en mükemmele talip olmak mecburiyeti vardır. Çünkü, “hayat, iman ve cihattır.”

4 – İslam’ın önemli bir özelliği de içtihat kapısının açık tutulmasıdır. İslam’da asla değişmeyen ve değerini yitirmeyen sabit ve mutlak hükümler bulunduğu gibi, şartların ve ihtiyaçların gelişmesi, zaman ve mekanın değişmesiyle değişebilen içtihatlar da mevcuttur. İçtihat kapısını açık tutmakla İslam’a, devamlı diri ve dinamik bir din ve hayat düzeni olma özelliği kazandırılmıştır.


[1] Nisa. 28

[2] Bakara: 286

[3] Bakara. 286

[4] Nisa: 29

[5] Maide: 6

[6] Talak: 7

[7] Hac: 78

[8] Bakara: 178

[9] İnşirah: 5, 6

[10] Muttafakün Aleyh

[11] Araf: 157

[12] Bakara: 184

[13] Al-i İmran: 28

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Nevzat GÜNDÜZ

Nevzat GÜNDÜZ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx