YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66338ab60702f
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 1
Bugün : 11958
Dün : 24601
Bu ay : 36559
Geçen ay : 737322
Toplam : 23552845
IP'niz : 3.133.109.30

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Şevket Kazan'ın, ta talebeliğinden itibaren tanıyıp sahiplendiği, sonra hiçbir emeği ve gereği yokken Refah Partisinden milletvekilliği ile ödüllendirdiği ve Maliye Bakanlığına yükselttiği, AKP'li Abdullatif Şener; 8 Mayıs 2006 tarihli, Sabah Gazetesinde Balçiçek Bamire'ye verdiği demeçle sorularını çok samimi ve içten yanıtlamış. Milli Görüşçü müminleri aldattığı, inanmadığı halde dava adamı görünüp münafıklık yaptığı gibi davranmamış…

 

İşte kendi açıklamaları:

– "Ben eşimi başı açık diye tercih ettim, ama o kendisi kapandı!.."

–  Sizinle evlenmeden önce açıkmış?

– Doğru. Nişanlıyken örtülü değildi. Kayınvalidem de başörtülü değildi. Kayınpeder de çok dindar bir insan falan değildi. İçki içerdi. Tabii şimdi içiyor mu bilemem. Nişanlılık dönemimizde eşim bana "Kıyafetim nasıl olacak" diye sordu. Ben de o zaman doğal olarak "Ben modayı pek takip edemem kadın kıyafetlerini de hiç bilmem" dedim. Aklıma hiç başörtüsü gelmedi. Meğer bizim hanım başını örtmek istiyormuş.

Neden?

-"Evliliği dindar bir insan olmak için istemişimdir" dedi. O zaman beni çok kırdı. Açıkça bana "Seninle dindar olduğundan evleniyorum, sen sen olduğun için değil" demeye getirdi. Evliliği dindar bir atmosfere girmek için istiyormuş. Büyükannesi dindar olduğu için onun dini telkinlerinden cami atmosferinden etkilenmiş.

Milli Görüş'e ve Adil Düzen'e hiç inanmamış!.

– "Bunun bir toplum mühendisliği olduğunu anlattım. Bu doğru değil Türkiye için. Hayatımda hiçbir zaman "Adil Düzen"ci olmadım, Adil Düzen nutukları atmadım. Hayatımı o kurallara göre belirlemedim. Kimseyi ona yönlendirmedim.

– Adil Düzen partinin programında vardı. Ben sustum sadece. O konuyu görmemezlikten geldim. Susmanın zor tarafı var ama yapacağım başka bir şey yoktu. O partiyi ben kurmamıştım."

Abdullatif Şener bu sözleriyle gerçek ayarını ve ahlakını ortaya koymaktadır.

Önce ilkelerine ve hedeflerine inanmadığı bir partiden, milletvekili ve bakan oluyor. Yanlış ve yararsız bulduğu ve inanmadığı eylem ve söylemler karşısında sustuğunu söylüyor.

Öyle ise;

Ya, makam ve menfaat için, her kılığa girecek ve bile bile vicdanıyla ters düşecek bayağı bir tiptir.

Veya, Milli Görüş'ü içten yıkmak üzere görevlendirilmiş, hesaplı ve kasıtlı birisidir.

Üstelik röportajında açıkça yalan konuşuyor!

Çünkü Adil Düzen'e ve Milli Görüş'e hiçbir zaman inanmadığı ve asla samimi bir dava adamı olmadığı doğrudur. Ama "Adil düzen nutukları atmadığı" ise yalandır. Çünkü, Berlin'de Adil Düzen Konferansında, şekillerle, grafiklerle ve büyük bir ilim adamı edasıyla böbürlenerek anlattıklarının belgesi olan bantlar hala elimizdedir.

Dış güçlere ve Siyonist merkezlere yaranmak; bakanlık, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı gibi makamlara oturtulmak için, Milli Görüş'e sırt çevirmenin ve Erbakan'a hıyanet etmenin, en geçerli ve gerekli yöntem olduğu artık bilinmeyen bir şey değildir.

Ama sormamız ve kafa yormamız gerekir:

– Sn. Şevket Kazan;

Hangi feraset ve kerametle ve ne gibi bir niyetle, Abdullatif Şener gibilerini:

  • Nereden ve nasıl tanıyor ki, talebelik yıllarından itibaren sahiplenip destekliyor?
  • Sonra hiçbir ilgisi, gayreti ve gereği yokken, Refah Partisi'nden milletvekili yapıyor?
  • Bir de tutup Maliye Bakanlığına taşıyor?
  • Üstelik Teşkilatta Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla, Elazığ dahil pek çok ilin milletvekili adayı belirleme mülakatlarını bu adama yaptırıyor!

Biz, Şevket Kazan'nın bu tiyniyetteki kişileri niçin öne çıkarıp ödüllendirdiğini…

Davasına ve Hoca'sına sadık olan ve partiye önemli katkılar sağlayan kimselerin ise, nasıl önünün kesildiğini çok iyi biliyoruz.

Ama, hala, biraz olsun düşünmekten ve gerçekleri görmekten ürken dostlarımıza soruyoruz:

Allah aşkına, Şevket Kazan bütün bunları acaba:

Sadece basiretsizlik ve akli yetersizlik yüzünden mi yapmıştır?

Yoksa, zaten, asıl bu hıyanet ve hakaretleri yapacaklarını bilerek ve özellikle mi, bu tipleri Milli Görüş partilerine ve hükümetlerine taşımıştır?

 

Artık: "Öyle ise, Hoca niye bunları hep yanında ve yakınında tutuyor?!." Sorusuna da sığınamazsınız.

Çünkü:

"Erbakan Hoca'ya, Türkiye merkezli dünya değişimine zemin hazırlamak ve zaman kazandırmak için; parti gibi bir resmiyet mutlaka lazımdı. Ama bu niyetini sezen Siyonist odaklar: "sizden bilinen, bizim adamlarımızı teşkilatına almazsan ve herhalde yanında tutmazsan partini kapatırız" şartını koymuşlardı ve bu şartı kabul etmeyince Milli Nizam'ı kapatmışlardı.. Hoca, Milli Selamet'e resmiyet kazandırmak ve tarihi projelerini yürürlüğe koymak için, başka çaresi kalmamıştı… "Büyük hedeflere ulaşmak için, küçük tavizleri vermek" zorundaydı. Ve bu meşhur Hukuk Kitabımız Mecelle'nin bir kuralıydı.

Anlayana sivrisinek sazdır.

Anlamak istemeyenlere ise, isterse ansiklopedi yazdır, yine faydasızdır!.

Hoca gibi büyük Zat'lar, teşkilatına şartlı sokulan ve gizlice sızan kişileri bile, uzun vadede haklı ve hayırlı amaçları doğrultusunda kullanmaktadır.

Bunlardan birisi de, Şevket Kazan ve ekibinin sahip çıktığı ve öne çıkardığı kimseleri, böylece daha kolay tanıma ve tedbir alma imkânına kavuşmamızdır.

Şevket Kazan'ın parlatıp bugünlere taşıdığı A.Şener gibi AKP'liler, Siyonist ve emperyalist Batının emriyle Milli ve manevi değerlerimizi tahribe çalışmaktadır.

Onlar şunları istiyor:

–  Zina serbest olsun ki, aile yapımız bozulsun…

–  Faiz serbest olsun ki, ekonomik dengeler bozulsun…

–  İdam cezası kalksın ki, her tarafta katiller çoğalsın, terör olsun…

–  İnanç ortadan kalksın ki, herkes korkak olsun ve sürü haline gelip, Batının peşine koyulsun…

Bu hıyanetlerin adı da değişim ve yenilik olsun!.

Abdülkadir Özkan haklı olarak soruyor:

Hiçbir kalıbın adamı olmamak meziyet mi?

"Başörtülü vekil olamaz" diyor.

Niçin olamazmış?

Abdullatif Şener sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Başörtülü bir kadın adayın milletvekili listesinde yer alması, mevcut sistem içinde asla mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi kararı var. Yasak artık kesin kural haline gelmiştir. Bu çerçeveden bakılmazsa gerilim ve çatışma yaşanır. Bu yanlış bir siyasettir."

Peki siz ne yapıyorsunuz, millet size sözünü ettiğiniz yasakları kaldırmanız için oy vermedi mi? diye sakın sormayın çünkü bu sorunun cevabını 3.5 yıldır, "Kurumlar arası mutabakat arıyoruz" şeklinde veriyorlar. Milletin verdiği oyun ve talebinin de onlara göre bir anlamı yok.

"Adil Düzenci ve Milli Görüşçü hiç olmadım" diye sırıtıyor.

İyi de yıllarca o saflarda neden bulundunuz? Niçin Milli Görüşçü gibi davrandınız ve konuştunuz? Milletvekili ve bakan olabilmek için böylesine takiye yapmanın münafıklık olduğunu bilmiyor musunuz?

Erbakan Hoca sizleri tarif ederken sizin eskiden Milli Görüş gömleğini giydiğinizi şimdi bu gömleğini çıkardığınızı söyleyerek gerçek ayarınızı ortaya koyuyor. Yani hiçbir zaman Milli Görüşçü olmadığınızı ve bir gömlek gibi giyip çıkardığınızı vurguluyor. Ve bir feraset ve fazilet sergiliyor.

A.Şener:

"Adil Düzen projesini hiç savunmadım. Çünkü, Adil Düzen hayatı yorumlama biçimime, toplum ve siyasetle ilgili düşüncelerime uygun değildi."

"Ben hiçbir kalıbı hayatımın hiçbir safhasında topyekün üzerime giymiş değilim. Milli Görüş çok esnek bir kavramdır. Bundan ötürü kullanmış olabilirim" diye övünüyor.

Hiçbir kalıbın adamı olmamak meziyet sayılabilir mi? Bu aynı zamanda hiçbir fikrin ve ideolojinin tam olarak adamı olmamak anlamına gelmez mi? Şartlara ve rüzgarın yönüne göre tavır belirlemek güven verici bir durum olabilir mi? Önemli olan bir fikrin adımı ve savunucu olmaktan çok şartlara göre tavır belirleyerek bir yerlere gelmek midir?"

Ertuğrul Özkök, AKP'nin başörtüsü sorununu niye çözmediğini ve niçin Cumhurbaşkanı'nın Abdüllatif Şener olması gerektiğini" şöyle yazıyor.

"Bir süre önce Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'le Çanakkale'deki marka toplantısından Ankara'ya dönüyoruz. Uçakta bana çok ilginç bir şey söyledi. Aynen buraya aktarıyorum:

"Ben iki yıldan bu yana partinin il ve ilçe kongrelerine gidiyorum. Partinin tabanıyla konuşuyorum. Bana kimse 'Şu türban meselesini çöz' diye bir istekte bulunmuyor."

Bu sözleri ağzından ikinci defa işitiyordum.

Birçok insan gibi ben de Abdüllatif Şener'i beğeniyorum.  Sözünün arkasında dimdik duruyor. Bu yanıyla bana rahmetli Turgut Özal ve Süleyman Demirel'i hatırlatıyor. Mülkiyeli ama dünyaya açık fikirleri savunuyor. Yani kendi deyişiyle "biraz komünist" falan değil, bal gibi liberal.

Başbakan Erdoğan geçen yıl Sun Walley dönüşü uçakta bizlere, "Merak etmeyin, kimseyi rahatsız etmeyen birini Çankaya'ya çıkarırız" demişti.

Sözlerinde samimiyse, bu Meclis'in makul bir ismi seçmesi mümkün olacak. Eğer Çankaya, bu ülkede devleti temsil ediyorsa, bu güzel mutabakatı oraya taşımak hepimizin menfaatinedir."[1]

Şevket Kazan sözde "özeleştiri ve nefis muhasebesi" görüntüsüyle, 28 Şubat'ın suçunu Erbakan Hoca'ya yıkmak için, Şevki Yılmaz, Şükrü Karetepe, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik'in "hangi çamları devirdiklerini" yazıyor ve Bekir Yıldız'la ilgili şunları anlatıyor:

"Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'dı. Üç yıla yakın bir zaman içinde Sincan'da akıllara durgunluk veren hizmetler sergiledi. Ve çok kısa bir zamanda Sincan halkının gözbebeği haline geldi. Tabiri caizse, metropol belediye başkanları arasında yıldızı en çok parlayanlardan birisi oldu. Ama çok önemli bir hatası hem kendisini halka hizmetten alıkoydu, hem de RP'nin kapatılması gerekçeleri arasında yer aldı."

Evet, her türlü başarılı hizmetlerine rağmen Bekir Yıldız, Genel Merkeze haber vermeden düzenlenen gecede bizzat yaptığı konuşmada sarfettiği iddia edilen bazı sözleri, yabancı bir devlet büyükelçisini böyle bir programa davet edip konuşturması ve yine bu programda sahneye asılan afişlere ve bu sahnede oynanan piyes müsamahası nedeniyle çam deviren RP'lilerden birisi oldu."[2] diyor.

Ama aynı provkatör Bekir Yıldız'ı şimdi, önce Kocaeli SP il Başkanı Birol Bey'le birlikte, tekrar MGV Genel Merkez yönetimine atıyor! Yoksa Milli Görüş aleyhine yeni provakasyonlara mı hazırlanıyor?..

Sn. Zeki Ceyhan, 10 Mayıs 2006 tarihli Milli Gazete'deki köşesinde:

"İki de bir medyada arz-ı endam edip "Ben hiç Milli Görüş'çü olmadım" ya da "Ben hiç Adil Düzenci olmadım" diyenlere mi kızmalıydık yoksa başka birilerine mi?

Böyle satırları okuyunca ilk etapta ağzımıza geleni sayıp döküyoruz ama bakıyoruz ki adamlar masum!

Esas kabahatli olan başkaları!

Evet, esas kabahatli olan biziz!

Onun için "Onlara hiç kızmamaya" bütün kızgınlığımızı kendi kendimize yöneltmeye karar verdik!

Bu bizden olmayan ama bizdenmiş gibi davranan adamlara kanmış olmanın elbette ağır bir faturası olmalıydı!

Şimdi ödediğimiz işte bu fatura!

Onlar aramızda "Bizdenmiş" gibi dururken mutlaka bir şeylerin farkına varmalı ve onları kendimizden uzaklaştırmalıydık!

Beceremedik!

Bunu beceremediğimiz gibi bir de bu tür adamları bağrımıza bastık!

Hayallerinde bile göremeyecekleri yerlere getirdik!

Ağamsın dedik!

Paşamsın dedik!

İçten pazarlıklı olduklarını bir türlü fark edemedik!

Ayıkamadık!

Evet, esas kabahatli olan biziz!"

diyor…"

Halbuki bunların kim olduklarını, kim tarafından partiye sokulduklarını yirmi senedir söylüyoruz, yazıyoruz… Ama maalesef bu uyarılarımıza karşılık sadece horlanıyoruz, dışlanıyoruz.

Sn Zeki Ceyhan önemli bir çıbana parmak basıyor. Haydi, bari şimdi gerekeni yapalım. Bütün bu tiyniyetsiz tipleri keşfeden, görev ve yetki verip yükselten ve hala kurmay bilinen adamlara soralım, sorgulayalım:

Siz kimsiniz?

Ve bu münafıkları nereden bulup başımıza bela ettiniz?

Şener, Şevket'in talebesi

Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener şimdilerde, 24. maddenin mevcut haliyle kalmasını istiyor. Böylelikle Siyonist ve sabataist çevrelere selam söylüyor! Bu tavır resmen kendisini inkardır ve münafıklığının ilanıdır.

Cumhurbaşkanı, Anayasal görevini mutlaka yapmalıdır!…

Bir de diyorlar ki, "Laiklik maddesinin değiştirilmeye kalkışılması halinde Cumhurbaşkanı çok aktif bir biçimde devreye girecek." (İlhan Selçuk, Sezer'le baş başa görüşmüş: Oradan hareketle söylüyorlar.) AKP iktidarı, muktedir olamadığı için 24. madde üzerinde herhangi bir değişiklik yapamaz… Şayet bu yolda bir adım atılırsa, bu girişim anında "AKP laikliğin kaldırılması için düğmeye bastı" diye sunulacak ve genelde öyle algılanacaktır!.. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de -sadece 1994'te RP'li iken değil- son döneme kadar böyle düşünen bir AKP'li idi… Şimdilerde, bir bakıyoruz 24. maddenin mevcut haliyle kalmasını, bunun üzerinde mutabık olmamızı istiyor. Böylelikle duyarlı çevrelere selam söylüyor! Bu tavır resmen kendisini inkâr ediştir…

Münafıkların marazı

Sureti haktan görünüp dost sanılan, arkadan hançer saplayan, konuşunca dilinden bal, dişinden ve işinden zehir akıtan, eskiden ikiyüzlü iken şimdi bin yüzlü olan insanlara aldanmayın.

Hem hac yapmasını, hem haç takmasını bilirler. Zühd görüntüsü altında kurtluk yapıp sinsice saldırırlar.

Rabbimiz onları bize tarif ediyor, Münafikun suresinin dördüncü ayetinde "Onları gördüğün zaman cisimlerini beğenirsin. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar giydirilmiş kereste gibidirler. Her bağırışı kendi aleyhlerine zannederler. Onlar düşmandırlar. Onlardan sakının. Allah onları gebertir. Nasıl da döndürülüyorlar."

Görüntüleri Müslümanlarla, ama gizli kılıçları kâfirlerle olan insanlar; makamların, mevkilerin, unvanların tadına varmak için kâfire gözyaşları arasında hizmet ederken döktükleri gözyaşı cehennemdeki ateşine benzin görevi yapar.

 

Enes Radıyaalhü anh'ın rivayet ettiği hadisi şerifte Sevgili Peygamberimiz "Kıyamete yakın zamanda öyle bir kavim gelecek ki, amelleri Tihame dağı kadar olduğu halde cehenneme girmeleri için emrolunacaklar.

– Ya Rasülellah, onlar namaz kılacaklar mı?

– Evet namazlarını kılacaklar, oruçlarını tutacaklar, gece ibadetine kalkacaklar ancak kendilerine dünyalık bir şey gösterildiğinde sıçrayıp o mal üzerine atlayacaklar."[3]

 "Din karşılığında dünyayı satın alacak kimseler gelecek. Dilleri baldan tatlı, kalpleri kurt kalbi gibi olacak (Müslümanlara hizmet görüntüsüyle İslam davasına hıyanet edecekler."[4]

Musa aleyhisselam Ey münafıklar! "Size ne oluyor ki, benim yanıma ruhban elbisesi, ama kurt kalbiyle geliyorsunuz. Kral elbisesi giyinin ama kalplerinizi haşyetle yumuşatın" buyurdu.[5]

Efendimiz bizi uyarır; "Sakın kişinin namazı ve orucu sizi aldatmasın. Dileyen namaz kılsın, dileyen oruç tutsun. Emaneti olmayanın dini olmaz.[6]"[7]


[1] Ertuğrul Özkök / Hürriyet / 12.05.2006

[2] Bak: www.8sutun.com / 07.04.2006

[3] ez-Zühd ve sıfat-üz zahidin, 1/69, hadis 131

[4] Sünen- Said bin Mensur Hadis 361,  İbn-i Kesir tefsiri Bakara 204

[5] Tefsir-i İbni Kesir Lokman Sûresi ayet 17

[6] Musannef, Abdurrezzak bab ül emanet 11/157 hadis 20192

[7] Mahmut Toptaş / Milli Gazete / 11.05.2006

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Milli Çözüm Dergisi

Milli Çözüm Dergisi

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx