YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691d754daf259
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 2
Bugün : 5289
Dün : 39415
Bu ay : 770728
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45174549
IP'niz : 18.97.9.169

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Döviz ve altındaki hızlı tırmanış ve faizlerdeki artış neyi gösteriyor?

Türkiye Değişiyor mu, Yok mu Oluyor?

İki farklı görüş var; 1- Türkiye büyüyor, değişiyor… 2- Türkiye siyasi ve ekonomik olarak yok oluyor… Ve Batıyor!..

Değerli dostlar, son dönemde içinde bulunduğum guruplar içinde dinlediğim iki farklı senaryonun özetini giriş cümlesi içinde sizlere aktardım… Nasıl oluyor da aynı ülkede yaşayan insanlar "üzerinde yol aldıkları geminin yönü hakkında" bu kadar kesin değişkenlik gösteren tespitlerde bulunuyorlar?

 

Cevap çok zor değil; ülke genelindeki birikimin dağılımı bozuksa ve ekonomik model sıcak para üzerine odaklanmışsa, paranın para kazandığı dönemde insanların taşıdıkları pozisyonlara göre çok kesin görüşlere sahip olmaları doğaldır.

Daha açık ifadesiyle; sistemdeki bütün birikimin yüzde 80'i toplam nüfusun yüzde 20'sine, yüzde 20'si ise toplam nüfusun yüzde 80'ine ait ise; sıcak para merkezli genleşen bir ekonomide "çark dışında kalanlar ile çarkın dişleri olanlar" arasında kesin algılama farkları ortaya çıkar.

Durum 1: Son 5 yıl içinde havadan para kazananlar ve sistemin finansal genleşmesinden memnun olanlar için Türkiye çok hızlı büyüyor, gelişiyor, değişiyor…

Durum 2: Son 5 yıl içinde birikimi olmadığı için finansal genleşmeden yararlanamayanlar için; sistem, makro ekonomik anlamda yeni açılımlar sağlamadığı hatta reel sektör düşen kur gibi olumsuzluklar ile daha zor günler yaşadığı için, çökme noktasına gidiyor…

Peki durumu ekonomik veya daha doğru ifadesiyle finansal ölçüden çıkarır ve incelersek; Türkiye nereye gidiyor? Düşen enflasyon, değişen Türkiye ve en önemlisi farklılaşan Türkiye algılaması "iyimser olmak" için yeterli değil mi?

Yeterli ise, sivil toplum kuruluşlarının başındakiler ve en önemlisi yukarıda örneklemeye çalıştığım "sıcak para döngüsü" dışında kalan halk neden feryat ediyor?

Büyüme değil illüzyon

Ekonomik gidişattan herkes memnun mu? O zaman şu sözlere kulak verin. İşte size Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun son dönemde yaptığı açıklamadan çıkarımlar, lütfen bir göz atın. Ne mi diyor Hisarcıklıoğlu? Söylediği çok açık; üreten kesim yok oluyor, Türkiye tamamen ithal ürünleri tüketen, üretenin cezalandırıldığı bir ülke haline geliyor. Cari açık 2006'da kaldırılamayacak şekilde patlayacak. Daha açıkçası; ekonominin sağlam olması gereken bacakları tek tek kırılıyor…

Yeterli değil ise, başka bir sese, TİM Başkanı Oğuz Satıcı'ya kulak verelim: "Türkiye, 1875 Osmanlı'nın son günlerine geri dönüyor. Kontrolsüz ithal mallar, Gümrük Birliği'nin de etkisiyle yerli üreticinin belini kırarken, düşen kur üreteni cezalandırıyor." 

Değerli dostlar, "sıcak para modeli" ile bugüne gelen, yakıtı "üreten" olan yapı ile ilgili tespitlerimi ve en önemlisi çark dışı kalanların feryatlarını sizlere aktardım. Bu noktada aklıma takılan bazı detayları, konuyu sorgulamak isteyenlere yardımcı olması için sizlerle paylaşmak istiyorum.

– Cari açık ve dış ticaret açığında rekorlar kıran, yani parasını değerli kılarak ithal mallarını kendi ülkesinde ucuz hale getiren, döviz kurunun sıcak para girişi ile devamlı düşen bir trend içinde kalmasını sağlayan her ülke; kısa vadeli tanımlanmış bir gözlem aralığında büyür.

– Evet, son 3 yılda "açıklanan veriler" bir büyüme rekorudur ama dünyanın ilk ve tek cari açık ve dış ticaret açığı ile sağlanmış (aynı anda bu dinamiklerin de rekor kırdığı) bir büyüme rekorudur. Bu aslında büyüme değil, cari açık ve dış ticaret açığı gibi iki önemli değişkeni dibine kadar zorlayan ve ekonomiyi orta ve uzun vadede sakat bırakacak bir illüzyondur.

– Bu büyüme Türk üreticisinin büyümesi değil, Türkiye'ye mal satan yabancı üreticilerin büyümesidir. Türkiye'ye 2003 yılında 100 birim mal satan bir yabancı üretici 2004 ve 2005 yılında yüzde 15-20 arasında büyüyerek 115-120 birim mal satar hale gelmiştir. Bu denklem değişikliği o firmanın Türkiye'deki rakibinin de kapanmasına, iflas etmesine yol açmıştır. Böyle büyüme olur mu? Dünya üzerinde kendi üreticisini yok ederek büyüyen bir ülke örneği daha var mı?

– Büyümeyi sağlayan "kuru basarak" aynı anda sıcak paranın rantını maksimize eden dinamiğe, serbest dolaşamadığı için mal satamayan yerli endüstrinin günden güne ithalatçı olması gerçeğini ekleyin, ortaya çıkan sonuç çok net; ithalata dayanan kısa vadede lüks tüketim ile yerli üreticinin yok olması pahasına büyür görünen bir ekonomi.

Sonuç 1: Ballandırılarak anlatılan büyüme; ülkedeki sağlam dinamiklerin zorlanarak, "sıcak para, düşük kur, artan dış ticaret açığı, cari açık gibi" etkenler ile sanal bir tablo oluşumudur.

Sonuç 2: Ballandırarak anlatılan "stabilite" artan sıcak paranın sağladığı geçici bir durumdur.

Sonuç 3: Siz hiç büyüyen bir ekonomide; insanların borcundan dolayı intihar ettiğini, üretimden para kazanan tesislerin patronlarının ağladığını, işçi çıkarıldığını, hırsızlığın arttığını, kapkaçın şehirleri esir aldığını, işsizliğin rekor kırdığını, rekabet edemeyen üreticinin aynı malın ithalatçısı olduğunu gördünüz mü?

Sonuç 4: Yukarıdaki tespitler "kısa vadede" finansal stabilite bozulacak, 1994-2001 tipi dalgalanmalar yaşayacağız anlamına gelmez. Sistem "entropik" bir yapı olduğu için dağılıp kaosa geçmeye eğilimli olsa bile, içeridekiler veya yeni katılımcılar "sistemi beslemeye" devam ettikçe yani "para ekleyerek kazanç sağlamaya" devam ettikçe dağılmadan devam eder. Nereye kadar? "Marjinal kuruş, marjinal kâr" sağlamadığı noktaya kadar. Bu nokta gelince, içerideki kârın transferi başlar ve kule çöker.

Sonuç 5: Bir sistemin özü "sıcak para, bölücülük, irtica" gibi etkenler tarafından zorlanıyor, bu zorlamaya birileri para kazandığı için sesini çıkarmıyor, birileri de (herkesi kendi kadar ülkeye bağlı varsayarak) hiç düşünmeden evlatlarını şehit veriyorsa; ekonomik ve en önemlisi siyasi olarak bu sistem doğru işliyor olamaz…[1]

ABD'nin Açıkları ve Senaryolar

Sebastian Edwards'ın yankı bulan makalesi şöyleydi: ABD'nin ikiz açığı ileride dünya piyasalarında bir türbülansa sebep olabilir mi?

Bu konuda "sebep olur" ve "sebep olmaz" şeklinde iki görüş hakimdi ve "sebep olmaz" diyenlerin görüşünü geçenlerde aktarmıştık. Edwards bu makalesinde 1970'lerden itibaren ABD'nin reel kur endeksini ve cari açıklarını masaya yatırarak, daha önce görülen yüksek oranlı cari açıkların nasıl kapandığını ve reel kur endeksinin yavaş mı, yoksa hızlı mı hareket ettiğini araştırmış ve şu an ulaşılan durumun farklarını ortaya koymuş.

Daha önceleri ABD cari açıkları gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) en fazla yüzde 4'üne ulaşmış (bugün itibarıyla yüzde 6.5 seviyesinde). 1985 ile 1989 yılları arasındaki bu yüksek cari açık rakamı daha sonra, ABD Doları'nın değerinin istikrarlı bir biçimde düşmesiyle birlikte kapanmış. Birinci sınıf ekonomi öğrencilerinin de çok iyi bileceği gibi; cari açık=yatırım-tasarruf açığıdır.

Daha önceki cari açığın finansmanı yüksek bir oranda hanehalkı ve şirket tasarruflarıyla finanse edilmiş. Fakat cari açığın GSYİH'ya oranının yüzde 6.5 seviyesine ulaştığı bu ortamda hane halkı tasarrufları gittikçe erimiş ve daha önce yüzde 6-7 olan bu oran yüzde 1'lere kadar gerilemiş. Kamu tasarruf açığı da GSYİH'nın yüzde 3'üne gelince, artık ABD'nin cari açığını şirket tasarrufları ve yabancı tasarruflar finanse ediyor. Yani dışarıdan aldıkları borçları kamu harcamalarında kullanırken, bu borçlar aynı zamanda Amerikan halkının tüketimini körükleyerek, büyümeyi destekliyor. İşte bu durumun çok büyük bir risk olduğu vurgulanıyor. Sebastian Edwards şu noktaları çok çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

Modern ekonomi tarihinde, ABD büyüklüğünde hiçbir ekonomi süreklilik arz eden ve bu derece yüksek bir cari açığa ulaşmamıştır. Portföy modeli yaklaşımına göre yabancılar birçok nedenle ABD'nin cari açığını finanse ediyorlar.

Cari açığın ve dolayısıyla ABD dolarının geleceği yabancıların ABD varlıklarına yatırım taleplerini sürdürüp sürdürmeyeceğine bağlıdır.

ABD'nin kısa süre içinde acılı ve maliyetli bir düzeltme yapması olasılığı çok yüksektir.

Şu an dünyanın rezerv parası olan dolar, bu tür bir tehlike ile karşı karşıya ise, herhalde altının neden sürekli yükseliş trendinde olduğunu çok fazla sorgulamaya gerek yok. Bu konudaki diğer çalışmaları da yeri geldikçe sizlere aktaracağım. Artık global dünyada neler olup bittiğini çok iyi anlamamız gerekiyor. Çünkü ucu değil, belki tamamı bize de dokunacak.[2]

Batı başkentlerinde epeydir kulaktan kulağa bir "sır" fısıldanıyor: İran Borsasına dikkat!"

İddiaya göre, ABD ve İran merkezli gelişmeler, küremizi Berlin Duvarı'nın yıkılmasından bu yana en ciddi siyasal-diplomatik bunalımla karşı karşıya getirecek. Dahası, 1929 Çöküşü boyutlarında ekonomik ve mali krizle karşılaşılması olasılığı da var!

"Siz ajandalarda belirtilmeyen olaylara göz atın" yanıtı veriyorlar felaket tellalları ve son derece ciddi bir "Düşünce kuruluşu" olan "Avrupa 2020 Siyasal Öngörüler Laboratuarı"nın siyasal, diplomatik ve mali çevrelerde elden ele dolaşan raporuna göz atılmasını tavsiye ediyorlar.

Belirtilen adrese bin bir güçlükle ulaşıp, göz attık. Gerçekten de insana soğuk terler döktüren bir rapor, daha doğrusu senaryo.

Uzmanlar dışında kimsenin önemsemediği iki "olay"ın zincirleme krizleri tetikleyeceği anlatılıyor! Peki o olaylar ne?

1- İran'ın Tahran'da tüm üreticilere açık, avro ile işlem yapacak ilk petrol borsasını açması.

2- ABD Federal Rezerv'in (Merkez Bankası), M3 verilerini (Dünyada dolaşımda olan dolar tutarı) açıklamaya son vermesi.

Avro, atomdan tehlikeli!..

İran'ın avrolu borsası, petrol ticaretinde dolar tekeline son verecek. Hatırlayın; Venezüella'nın deli-dolu Devlet Başkanı Hugo Chavez petrolü dolar yerine kısmen avro ile ihraç etmeye kalktığında ABD'nin planladığı iddia edilen darbeyle devrilmenin eşiğine gelmişti. Vazgeçmek zorunda kaldı. İran'ın girişimi petrol üreticilerine avro ile satış yolu açmasının yanı sıra Avrupa'ya da kendi parasıyla ithalat olanağı sağlayacak. Bu da doların uluslararası rezerv parası rolüne ABD'nin kabullenemeyeceği bir darbe indirecek. Vaktinde önlenemezse, İran'ın tetiklediği süreçle bu yılsonunda avro-dolar paritesinin 1.70'e çıkacağı iddia ediliyor.

 

M3 göstergelerini açıklamaktan vazgeçme kararına gelince; bunun da ABD'nin banknot matbaasına fazla mesai yaptırmayı gizlemeye yönelik önlem olduğu iddia ediliyor. Bu politikayla ne amaçlanıyor?

Yanıt: ABD'nin dış borcunu karşılıksız dolarlarla temizlemek, piyasaya dolar pompalayıp ABD ekonomisine destek sağlamak.

Ayrıca Asya ülkeleriyle petrol üreticisi Arap ülkelerinin can havliyle ellerindeki ABD hazine bonolarını satmaya çalışacakları da öngörülüyor. Değerini epey yitirmiş dolarla da olsa. Bu karmaşada Çin'in trilyon doları aşan rezervlerinin çökmesi ve küreselleşme sürecinin ağır darbe alması risklerinden de söz ediliyor.

Kulisler, ABD'nin tam da bu dolar operasyonunu başlatırken, İran'ın avrolu petrol borsası açmasının tüm hesapları altüst edeceğini belirtiyor ve ekliyorlar: "Başkan Bush açısından mollaların nükleer silaha sahip olma planlarından bile tehlikeli, mutlaka ve de tez elden durdurulması gereken girişim!"

Ah, unutuyorduk; Başbakan Erdoğan'ın da Türkiye'nin nükleer santral projeleriyle ilgili açıklamayı -ertelemezse- bugünlerde, yani Mart ayı çıkmadan yapması gerekmiyor muydu?

Felaket senaryoları ne kadar doğrulanır bilmiyoruz, ama dünya galiba ilginç bir döneme giriyor…

Kötümserlerin Sayısı Artıyor

TNS-PİAR 1997'den beri düzenli olarak gerçekleştirdiği siyasi eğilimler araştırmasının Şubat ayına ilişkin verilerini gönderdi.

Araştırmanın gösterdiği en çarpıcı sonuç, iktidarın ekonomik politikaları nedeniyle destek kaybediyor oluşunu göstermesi.

18 ilde, 2000 kişilik örnek kitle üzerinden gerçekleştirilen araştırmanın en çarpıcı sorusu bence "Türk halkının ve ailelerinin gelir durumu, geçen yıl ile karşılaştırıldığında, önümüzdeki on iki ay içinde iyiye doğru mu gidecek, kötüye doğru mu gidecek, yoksa aynı mı kalacak?" şeklinde olan.

Bu soruya "Kötüye doğru" diyenlerin oranında Şubat 2006'da ciddi bir artış var. Araştırma, halkın yüzde 42'sinin gelecekten umutlu olmadığını gösteriyor.

Durumun iyiye gideceğini söyleyenlerin oranı sadece yüzde 25, "Durumda değişme olmaz" diyenler ise % 27,

Oysa Başbakan Erdoğan, Ankara'da görüştüğü Wall Street Journal yazarı Robert Pollock'a üç yıllık iktidarda en önemli icraatı ekonomi alanında gördüğünü söylemişti.

Erdoğan Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklarla Mücadele alanında ciddi mesafe alındığını anlatmıştı.

Enflasyon alanındaki başarıyı herkes kabul ediyor. Büyüme de görünen bir gerçek ama yaratılan zenginliğin toplumda eşit oranda dağıtıldığını iddia etmek mümkün değil.

Başbakan üç yıl önce seçim meydanlarında "çay-simit" hesabı yapardı. Üç yılın sonunda sıradan vatandaşın beslenme biçiminde köklü değişiklik olduğunu kimse ileri süremez herhalde.

Bu algılamaya paralel olarak AK Parti'ye destekte de bir miktar azalma görülüyor. TNS-PİAR'ın araştırmasına göre, iktidar bir önceki aya göre gerileyerek yüzde 36.8'e gelmiş durumda.

Hükümetin ekonomi yönetimi ve yolsuzluklarla mücadeledeki performansını çok iyi veya iyi bulanların oranındaki gerileme de iktidara ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.

Başbakan Erdoğan, kabul etse de etmese de, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve çocukları hakkındaki iddialar, iktidarın yolsuzluklarla mücadele iddialarına gölge düşürüyor.

Bu durumda iktidarın performansı ile ilgili övünebileceği tek alan olarak yasaklar kalıyor. Başbakan burada iktidarı döneminde kimsenin düşüncesinden dolayı hapse mahkûm olmadığını anlatıyor Wall Street Journal yazarına.

"Toplumda karamsarlığın bir başka göstergesi ise AB'ye destekteki hızlı erime. Şubat ayında bu soruya olumlu yanıt verenler yüzde 58'e inmiş. Oysa aynı oran geçen yılın aynı ayında yüzde 72'nin üzerindeymiş.

Özetlersek, insanlar hala geçen iktidar dönemini, istikrarsızlığın sancılarını, ekonomik krizleri unutmuş değil.

O yüzden yüzde 56'sı bir erken seçime karşı. Erken seçime evet diyenlerin oranı sadece yüzde 26 gözüküyor.

Ancak, iktidarın özellikle ekonomi alanındaki performansından hayal kırıklığı duyanların sayısı görünen o ki artıyor.

Son durumun özeti bu.[3]"

 


[1] Yiğit Bulut / Referans / 20.03.2006

[2] Yaşar Erdinç / Akşam / 20.03.2006

[3] Ergun Babahan / Sabah / 20.03.2006

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Selman YÜCEL

Selman YÜCEL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...