"AB ile uyum safsataları, Demokratikleşme salataları, Küreselleşme yutturmacaları, Dinlerarası Diyalog numaraları, Medeniyetler buluşması balonları" gibi jelatinli kılıflar altında, Türkiye resmen ve ismen değilse bile, fikren ve fiilen eyaletlere bölünmeye hazırlanıyor.
ABD'li ve AB'li patronlar planlıyor, AKP gibi piyonlar pazarlıyor.
Ülkemiz karanlık ve karmaşık bir ortama doğru sürükleniyor.
Artık köklü bir devrim kaçınılmaz gözüküyor. Bu konuda Milli oluşumlara, yerli ve haysiyetli aydınlarımıza çok iş düşüyor.
ABD' deki heyet ve ilginç ihanet
22-29 Ocak tarihleri arasında Türkiye'den ABD'ye bir heyet gitti. Heyetin başında NATO Parlamenterler Asamblesi Başkanvekili sıfatıyla AKP'li Vahit Erdem vardı. İran'la ilgili gelişmeler nedeniyle bu sıralar Türkiye'den ABD'ye giden her heyet özel bir önem kazanıyor. Çünkü gerçekten hassas bir dönem. ABD'nin Mart'ta İran'a muhtemel bir saldırısı bile konuşuluyor.
Böyle bir dönemde Beyaz Saray yetkilileriyle, Pentagon'la ya da ABD'deki lobilerle yapılan görüşmelerde elde edilecek izlenimler çok önemli.
Vahit Erdem NATO Parlamenterler Asamblesi Başkanvekili. Eski Büyükelçi, yılların siyasetçisi.. Legion De Honour Nişanı sahibi.. Böyle bir ismin Washington izlenimleri ve buradaki görüşmelere ilişkin tespitleri ise ayrıca önemli.
Mesela bu aralar çok ilginç gelişmeler oluyor. Muş Havaalanı sivil uçuşlara kapatılıyor. Gerekçe tamirat ve pist uzatma çalışması olarak gösteriliyor. Ama askeri uçuşlar istisna tutuluyor. Muş Havalimanı Ortadoğu'nun en büyük havaalanı. Ve daha ilginci Muş Havaalanı NATO'nun askeri uçuşlar için kullanılabilecek havaalanları listesinde yer alıyor.
Washington'a giden heyetler bu konularda acaba ne gibi izlenimlerle dönüyor önemli. Mesela Pentagon'un havaalanlarıyla ilgili beklentileri neler! Muş Havalimanı'nı ABD mi istiyor? İran için mi istiyor? Ve daha bir çok soru..
Bu yüzden Vahit Erdem'le Washington izlenimlerini konuşmayı çok istedik, arzuladık. Ama olmadı. Çok uğraşmamıza rağmen kendisiyle görüşemedik.. Sekreteryasına bıraktığımız notlara rağmen geri dönülmedi.
Böyle olunca milletvekili arkadaşlarıyla paylaştığı bazı küçük bilgi kırıntılarıyla yetinmek zorunda kaldık. Vahit Bey'in Washington'dan edindiği ve milletvekili arkadaşlarıyla paylaştığı izlenimlere göre "ABD'nin İran konusunda da şakası yokmuş".. Yani "İran'ın nükleer silahlanmasını önlemeye kararlıymış!" Ama bize göre Vahit Erdem'in bizim duyduğumuz tesbitlerinden en ilginci şu: "ABD bu sefer Avrupa'nın desteğini almak konusunda da kararlıymış!"
İlginç çünkü bu izlenim İslam Dünyası ile Avrupa ülkeleri arasındaki Karikatür krizindeki neo-con parmağını doğrular nitelikte. Bu krizden sonra Avrupa ile İslam ülkeleri birbirinden nefret eder hale geldi. Belki de hiç bu kadar keskin bir düşmanlık ortaya çıkmamıştı. Biliyorsunuz bu karikatür krizinin perde arkasında da zaten Neo-Con'ların bıraktığı parmak izleri açıkça görülmüştü.[1]
İşte iki emekli generalimizin tarihi saptamaları ve uyarlamaları:
2945 Sayılı MGK. ve MGK. Genel Sekreterliği yasası Milli Güvenliği (Ulusal Güvenliği) aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır:
"Milli Güvenlik; devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanmasını ifade eder"
Kamuoyunda çok tartışılan bir konu olarak, aynı maddenin devamında, b fıkrası; milli güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacıyla Milli Güvenlik Kurulunun belirlediği görüşler dâhilinde. Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti, Milli Güvenlik Siyaseti olarak tanımlamaktadır.
Burada yapılması gereken ilk saptama, Ulusal Güvenlik kavramının anayasal düzenle içiçeliği olmalıdır. Yani anayasal düzenin kapsamını açıklığa kavuşturmadan "Ulusal Güvenlik nedir, ulusal görüş açısından neyi ifade etmektedir" konusunda doğru bir tanım yapmak olanaklı değildir. Öte yandan, ulusal tabanından ayrılmış bir güvenlik algılaması, olsa olsa akademik düzeyde bir anlam ifade eder.
Konuyu hukuksal açıdan değerlendiren Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, her gerçek ve tüzel kişinin, Anayasa'ya bağlı kalmaya ve aykırı düşünmemeye özen göstermesi gerektiğini belirtiyor ve "değişinceye kadar Anayasaya bağlı kalmak saygının gereğidir" diyor.
Yukarıda özetlenen genel yaklaşımın doğal bir uzantısı olarak, bu aşamada "Türkiye'de anayasal düzenin özü nedir?" sorusunun açıklığa kavuşturulmasının gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Anayasa'nm devletin yükümlülüklerini, yapısını belirleyen, yurttaşların hak ve özgürlüklerini güvenceye bağlayan temel hukuki belge olduğu tanımlaması bilinmektedir.[2]
Anayasaların yaşayan varlıklar konumunda olduğu ve belli koşullar dâhilinde değiştirilebileceği açıktır. Ancak, bizim anayasal düzenimiz açısından belli özelliklerin varlığını da unutmamalıyız. Anayasamızın 4'üncü maddesi değiştirilemeyecek hükümleri belirlemiştir. Yani, değişikliklerle ilgili belli sınırlamaları vardır. Anayasanın l'inci ve 3'üncü maddeleri ile 2'nci maddesindeki nitelikler değiştirilemez hükümler kapsamındadır.
Cumhuriyetimizin nitelikleri nelerdir? Bu konuda 2'nci madde aşağıdaki esasları koymaktadır:
– İnsan haklarına saygı,
– Atatürk milliyetçiliğine bağlılık,
– Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanma (bağlılık)
– Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olma kuralına bağlılık.
Anayasanın başlangıç hükümlerinde belirtilen temel niteliklere de atıfta bulunulması nedeniyle, başlangıç hükümlerini de değiştirilemez hükümler kapsamında saymak gerekmektedir.
Anayasamızın başlangıcında belirtilen tüm hususlar aynı değerde olmakla birlikte, 2001 yılında değişikliğe uğrayan şekli ile özellikle aşağıdaki bölümü hatırlamakta yarar vardır. Bu bölüm şöyledir:
"Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı…"
Bu açıklamalar doğrultusunda ulusal güvenliğin en önemli unsuru olan anayasal düzenimizin temel esasları genel çizgileriyle de olsa ortaya konulmuş bulunmaktadır. Bunun anlamı şudur: Ulusal Güvenlik kavramının önemli unsurlarından biri olarak anayasal düzeni sayıyorsak ki saymalıyız, düzenin olmazsa olmazları ya da teme! esasları olarak da başlangıç hükümlerini ve ilk üç maddeyi önemsemek, tartışma dışı saymak ve bu hükümlerin korunmasını ulusal güvenlik kapsamı içinde düşünmek ve kabul etmek zorundayız.
Bu düşüncenin bir devamı olarak denilebilir ki; ben milli iradeyi temsil ediyorum, ben ne istersem o olur, laiklik de nedir millet İsterse o da değişir, Atatürk Türkiye'nin önünü tıkamaktadır, Atatürkçülük eskimiştir, çok kültürlülük anlayışı sorunlarımızı çözer vb. gibi güya çağdaşlık, ulusal irade, özgürlük temsilciliği kisvesi altında öne sürülen çarpık savlar; ulusal güvenlik kavramıyla çelişmekte ve bu kavrama karşı bir tehdit oluşturmaktadırlar.
2945 sayılı yasa'da belirtilen tanıma tekrar dönersek, burada belirtilen unsurları; ulusal varlık, bütünlük,, milletlerarası alandaki bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunmasını ve kollanmasını ulusal güvenliğin tamamlayıcı diğer unsurları olarak saymak zorundayız. Yani, Türk Ulusal varlığının savunulması, ulusal birliğimize ve dayanışma duygularımıza yönelik saldırıların def edilmesi, Türk Ulusu'nun siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik ve diğer tüm çıkarlarının korunması, kuruluşuna ve varlığına dayanak tüm uluslararası hukukunun savunulması ulusal güvenliğinin ayrılmaz parçalarıdır. Bu esasların güncel koşullara göre sunum şekillen değişebilir, ancak özü değişemez. Bu öz değişirse, ulusal güvenliğimiz tehlikeye girer.
Bu noktada yaşanmakta olan küreselleşme olgusu nedeniyle, ulusal güvenliğe yönelik tehditlerin çok iyi analiz edilmesi, ulus-devlet yapısının tahribine engel olacak koruyucu, uygulanabilir esasların geliştirilmesi büyük öneme sahiptir. Çünkü acımasız bir dayatma şeklinde zenginlerin, güçlülerinki dışında hiçbir çıkara ve duyguya değer vermeyen bir düzenin, diğer bir ifade ile yenidünya düzeninin saldırganlığının önlenmesi başka şekilde mümkün olamayacaktır.
Bu gün dünya, kuralları ABD'nin bugünkü yöneticileri tarafından belirlenen ve karşı görüşü yasa dışı ve ezilmesi gerekir olarak düşünen Amerikan tarzı bir demokrasi görüşü ve Amerikan çıkarları dışındaki çıkarları geçersiz sayan bir ekonomik düzen dayatması ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Burada yapılan eleştirilerin özellikle yöneticilere yönelik olduğu; ABD dâhil, dünya'nın neresinde olursa olsun insanlık idealinden yana olan insanlar için dostça duygular beslenmesi gerektiğinin altını çizmeliyiz. Çünkü biliyoruz ki uygulanan dış politika çıkmazı ABD kamuoyunda da eleştirilmeye başlanmıştır.
Türkiye açısından sorun, kendi içinde büyük açmazları barındıran bu anlayışa karşı çıkarlarımızı koruyacak bir dik duruş için uygun strateji geliştirme sorunudur. Bu stratejinin belirlenmesi Türkiye'nin ulusal güvenliğini sağlamasına ek olarak bölge barışına ve geçici gücünü vehmedenlere de katkı sağlayabilir.
Dünya'yı ve özellikle ülkemizi de çok yakından İlgilendiren Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerinin çıkarlarına yönelik saldırılar öylesine acımasız bir konuma gelmiştir ki, ilginç ve çok anlamlı bir Kızılderili değişini anımsamamak olası değildir:
"Son ırmak kuruduğunda, Son ağaç yok olduğunda,
Son balık öldüğünde;
beyaz adam
paçanın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak "
"Milli Güvenlik ve Türkiye" adlı eserinde Tuncer Topur, ABD'nin beyaz adam tarzını a-nımsatırcasına şöyle diyor:
"Etrafı kırmakta, döküp saçmaktadır. A-merika bu haliyle cam eşya dükkânına girmiş file benzemektedir. Amerika'nın gücü ekonomik varlığından ve özellikle Sovyet İmparatorluğunun yıkılmasından sonra ortaya çıkan (tek kutuplu) düzen ile bu düzenin içine girmeye başladığı (küreselleşme) sürecinden kaynaklanmaktadır."
Ayrıntıları anılan eserde verilen ve 2002'de hazırlanan ABD Güvenlik Doktrini, dünyanın kalanını itaat etmesi gerekenler sınıfında görme arzusunun bir belgesi durumundadır.
Prof. Dr. Mustafa Aydın bu gerçeği, karşı önlem geliştirme amacı içinde şöyle dile getiriyor:
"Küreselleşmenin insanlık açısından i-yi/kötü, olumlu/olumsuz, yararlı/zararlı olduğu tartışmaları bir yana, ulus devletlerin küreselleşme karşısında tepkisiz kalmaları, pozisyon almamaları kuşkusuz mümkün değildir."
Sn. Aydın'ın da ifade ettiği gibi, bu savunma mekanizmalarının geliştirilmesi kapsamında demokratikleşme gereksinimlerinin karşılanması önemli bir rol oynamalıdır. Çünkü yenidünya düzenini özgürlükler görünümünde sunmak isteyenlerin oyunlarının başka şekilde bozulması zordur. Ayrıca takdim edilenden daha geçerli, daha mutlu bir çözüm bulmadan dayatmanın haksızlığını göstermek de mümkün değildir.
Prof. Aydın yenidünya düzeni uygulaması ile ilgili "Aşırı güvenlikleştirme","Güvenliğin ide-alleştirilmesi", "güvenliği sağlamanın meşru olmayan yöntemleri" gibi tanımlar getiriyor.
Prof. Aydın küreselleşmenin etkileri kapsamında şöyle diyor:
"Devletlerin öncelikle iktisadi, siyasi, güvenlik, çevre, bilim ve teknoloji alanlarıyla karar verme birimleri arasında daha yakın ve etkili bir eş güdüsüne gitmeleri gerekmektedir."
Belirtilen alanlarda uluslararası alanda işbirliği olanaklarını artırma yollarını araştırmak varken, dünya'yı kaosa itmeyi anlamak mümkün değildir.
Prof. Dr. Mustafa Erkal "Küreselleşme Etkinlik, Çok Kültürlülük" adlı eserinde, küreselleşmenin olumsuz etkilerinden bahsediyor ve Türkiye'nin kaderci tutumu hakkında şu yorumu yapıyor: "Küreselleşme yeni tip istilayla milli devletleri kuşatmakta, ülkeler sıcak çatışma olmadan ve fark edilmeden teslim alınabilmektedir. Hiçbir ciddi ülke – AB üyeliğine aday Türkiye hariç, menfaatlerinden kolay kolay vazgeçmemektedir."
Ortadoğu'da, Orta Asya'da, Balkanlarda ve Kafkaslardaki barışçıl iş ve gönül birliği potansiyeli ile Türkiye çok etkin roller üstlenebilir. Yeter ki, üzerimize çöreklenen ölü toprağını atıp bağımsız ve bir politika çizme iradesini sergileyelim.
Bize bu yöntemi yüce Atatürk yaşayarak öğretmişti.[3]
Ulusal Çıkarlar Ve Sözde Aydınlar
TC. Devleti'nin ulusal çıkarları ve • devletin çıkarlarını savunanlar sistematik bir saldırı altında. Medyanın köşelerini kapmış bir kısım sözde aydın, Türkiye'nin AB ile ilişkileri geliştikçe ve bu gelişim kendileri için bir fırsata dönüştükçe, sonuçta amaçlarına ulaşmaları mümkün olmasa bile, ulusal çıkarlara sistematik bir şekilde saldırıyorlar. Ulusal çıkarlara saldırı, Devlet'i yıpratmanın aracına dönüşürken, belki dış güçlerin Türkiye üzerindeki çıkarları için ortam hazırlamakla görevli olan sözde aydınlar, bu güçlerin uzantıları içindeki misyonlarını yerine getirebilmek için ulusal çıkarları savunanlara da saldırıyorlar. Aslında, bu sözde aydınlar, ulusal çıkarları savunanlara saldırırken, bilinçli bir şekilde Devlet'i hedef yapıyorlar. Bu kişiler, belki evrensel değerleri savunuyor gibi görüntü verirken, Devlet'in değerlen İle uzlaşmayan kendi değerleri gereği, belki de Devlet'i sevmedikleri için böyle davranıyorlar; bu nedenle de Devlet'i sürekli karşılarına alıyorlar; belki de bu kişiler, tarihten kaynaklanan kişisel yargıları nedeni ile devletle hesaplaşabileceklerini sanma yanılgısına düşüyorlar.
Ulusal çıkarlara ve ulusal çıkarlara saldıran sözde aydınlar, ulusal çıkarların, bir devletin, uluslararası ilişkilerine yön veren temel a-maçları olduğunu; çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi amaçlamanın ise Devlet'in felsefesinin temelini oluşturduğunu; bu amaçlara yönetmeyen bir devletin ise devlet olma özelliğini kaybedeceğini bilmez gibi görünüyorlar.
Oysa ulusal çıkarlar, uluslar arası ortamda, Devlet'in temel güvenlik ve refah ihtiyaçlarını oluşturmaktadırlar; ulusal çıkarlar, aynı zamanda Devlet'in politika hedefleridir. Ulusal çıkarlar, Devlet'in gayretlerinin istikametini belirleyen öncelikli amaçlarıdır. Politik hedefleri ve politikası olmayan bir devlet nasıl düşünülemez ise ulusal çıkarların! korumayı ve geliştirmeyi amaçlamayan bir devlet düşünmek de mümkün değildir. Çünkü, ulusal değerlerini ve çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi amaçlamayan bir devletin pusulası olmayan bir gemiden farkı yok gibidir.
Yurt savunması (ulusal güvenlik), refahın geliştirilmesi, bölgesel istikrar (uluslararası güvenlik) ve ulusal değerlerin korunması ve geliştirilmesi, devletin korumayı ve geliştirmeyi amaçladığı temel çıkarlarıdır; bu amaçları gerçekleştirmeyi sağlayan gayeler ise Devlet'in politika hedefleridir.
Bağımsızlık, egemenlik, sınırlarının ve halkının güvenliği, birliğinin, bütünlüğünün, üniter yapının korunması Devlet'in güvenlik çıkarlarını oluştururlar. Ülke halkının yaşam kalitesinin geliştirilmesi ve Devlet'in daha da zenginleştirilmesi ise amaçlanan temel refah çıkarlarıdır. Türkiye'nin ilgi ve etki alanındaki bölgelerde ve ülkelerde daha avantajlı politik, ekonomik ve güvenlik şartlarının sağlanmasını amaçlayan çıkarları ise bölgesel istikrar (uluslararası güvenlik) çıkarlarıdır. Uluslararası güvenlik çıkarları genelde, avantajlı bölgesel barış ve istikrar şartlarını oluşturmayı ve bu şartları geliştirmeyi amaçlarlar.
Devlet, ulusal değerlerinin korunmasını ve geliştirilmesini de amaçlar. T.C. Devleti'nin ulusal değerleri, Devlet'in karakterini belirleyen, politik sistemine ve sosyal düzenine yön veren sosyal, hukuki, moral ve ekonomik değerleridir ve bu değerler ulusal çıkarların özünü, ulusal politikanın ise değişmeyen hedeflerini oluştururlar. T.C Devleti'nin ulusal değerlen Anayasa'da +belirtilmiştir ve bu değerlerin bazıları değiştirilemez mahiyettedir. Bağımsızlık, egemenlik, bölünmezlik, demokrasi, sosyal hukuk devleti, Atatürkçü milliyetçilik, laiklik, halkın refahı ve mutluluğu, çağdaşlaşma, ulusal dayanışma, insan hakları ve eşitlik Devlet'in korumayı ve geliştirmeyi amaçladığı temel değerleridir. T.C. Devleti'nin bu temel değerleri topluca, 'Cumhuriyetin vazgeçilmez 'amacı'nı da oluştururlar.
Sözde aydınlar, bilinçli olarak sadece evrensel değerler olarak tanımladıkları demokrasi ve insan hakları değerlerini Öne çıkarmakta, Devlet'in diğer değerlerini yok saymakta veya amaçları için bağımsızlık, egemenlik, bölünmezlik ve Atatürk milliyetçiliği değerlerini yıpratmaya çalışmaktadırlar. Ulusal çıkarları ve Cumhuriyeti savunanlar ise Devlet'in Anayasa'da yer alan tüm değerlerine sahip çıkmaktadırlar. Bu durum, Devlet'in değerlerinin sadece bazılarını benimseyen ve diğerlerine karşı hasmane tavır içine giren sözde aydınlarla, ulusai değerlerin tümünü ve ulusal çıkarları savunanlar arasındaki temel farklılıkla birlikte, Cumhuriyet değerlerini savunanlar ile Devlet karşıtı olanlar arasındaki gittikçe enerji toplayan fay hattını da oluşturmaktadır.
Ulusal çıkarlara, ulusal çıkartan savunanlara saldıranlar, evrensel değerler olarak tanımladıkları bireyciliğin, çoğulculuğun yani demokrasi değerlerinin Devletin diğer değerlerine ve çıkarlarına üstün olması gerektiğini savunurken de Devlet'i hedef yapmaktadırlar. Aslında bu talep bir saptırmanın görüntüsünü de oluşturmaktadır; çünkü, Devlet'in amacı, devletin değerlerini ve çıkarlarını koruma ve geliştirme gayretlerini sürdürmekle birlikte, dengeleri de gözeterek, özgürlükleri, bireysel ve çoğulcu değerleri de korumak ve geliştirmektir ve Devlet'i yönetenler bu amaç için Anayasa ile görevlendirilmişlerdir. Uygulamadaki yanlışlıklar ve noksanlıklar ise Devlet'in temel felsefesinden değil, uygulamalardaki sapmalardan kaynaklanmaktadırlar.
Ulusal politikaların ve stratejilerin uygulanmasından a maç, bireylerden oluşan ulusa ve Devlete yönelmiş tehlikelere ve tehditlere karşı tedbirler geliştirmek ve bu tedbirleri uygulamak; ortaya çıkan fırsatlarla değerleri ve çıkarları geliştirmektir. Değerlerin ve çıkarların etkilenme şiddet ise tedbirlerin mahiyetini ve seviyesini belirlemektedir. Ulusal değerleri Anayasa belirlemiştir. Anayasa'da yer alan ulusal değerlerin korunmasını ve geliştirilmesini esas alan ulusal çıkarları ise içinde bulunulan politik ortam da dikkate alınarak, Devlet'in ilgili kurumlan tespit etmektedir ve bu yöntem, çağdaş tüm ulus devletler için geçerlidir.
Küreselleşmenin etkili olduğu süreçte/devlet karşıtlarınca, ulus devletin modasının geçtiği de iddia edilmektedir. Bu tezi savunanlar, küresellestirenierin ulus devlet özelliklerini ve niteliklerini titizlikle korumaya çalıştıklarını; aslında küreselleşme denilen olgunun, küresel-leştirme gayreti içinde olanların ulusal çıkarları için bir politik araç olduğunu; yeni yüzyılın en ciddi çatışmasının ise küreselleştirenlerle küreselleşmeye karşı direnenler arsasında gelişmekte olduğunu cörrnez gibi davranarak da Devleri hedef yapmaktadırlar,
Ulusal değerlerin ve çıkarların korunmasını ve geliştirilmesini amaçlamak, geliştirilen politikaları ve stratejileri ulusal değerlere göre ve çıkarlara göre yönlendirmek, devlet olmanın vazgeçilmez gereğidir ve bu gerçeği anlamadan 'gerçek aydın' olmak mümkün değildir. Bu sistematiğin çağdaş bütün devletler tarafından benimsendiğini ve uygulandığını biliniyorken, ulusal çıkarlara, ulusal çıkarları savunanlara, Devlet'i savunanlara saldıranları/Türk aydını' olarak benimsemek de mümkün değildir.[4]
[1] Milli Gazete / 23.02.2006
[2] Yekta G. Özden
[3] (E) Org. Şener Eruygur / Jeopolitik – Aralık 2005
[4] (E) Tuğgeneral Nejat Eslen / Jeopolitik sayı:23

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Yahudi kucağında keramet satan O ırzı kırık, sahte; ermişe lanet! Hem parsel parsel elden; giderken…
Ve bekleyin göreceksiniz, Kur’an’ın İsrâ Suresi 4-7 ayetlerinde haber verildiği gibi, İslam coğrafyasının çıbanbaşı ve…
BUGÜN "HAMAS"SIZ KURULMAK İSTENEN BİR GAZZE VAR. O HAMAS VAR YA O HAMAS AZİZ ERBAKAN…
Atatürkçülük adına uydurulan Kemalizm sizi kurtarmaya yetecek mi? “Bugünün Türkiyesi’nde, AKP hükümeti ve yandaşlarının hemen…
Siyonist Merkezler, Türkiye için yeni bir izm arayışlarına başlamışlardı 40 sene önce diyebiliriz... Hatırlayınız Üstad…
A'raf 2 (Bu Kur’an öyle) Bir Kitap'tır ki Onunla (insanları) uyarman için ve mü'minlere bir…
Bil ilimsiz, irfansız; yol yok ümrana Ya Kur’an’a uyarız, ya da buhrana İslamsız bütün yollar,…
"...Kula kulluğu bozan, cumhuriyettir İslam’a uygun nizam, çün hürriyettir..." Ne güzel mısralar! İşte aydın olmak…
AHZAP SURESİ 67. AYETİ KERİME TAM DA BU KİMSELERDEN BAHSETMEKTE. LANET OLSUN KAFİR VE ZALİM…
İmam Gazali'nin Nasihatül Mülük (Hükümdarlık Ahlakı) adlı eserinde Yöneticilere yaptığı uyarılardan birisi de şöyledir: "Kalbinde…