Soysuz ve sorumsuz Batı medeniyetinin mimarları, kendi doyumsuz arzuları ve çıkarları için dünyamızın dengelerini ve geleceğini tehlikeye atıyor.
Atmosferdeki karbondioksit ve metan gazı rekor seviyede
Dünya S.O.S veriyor
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Kayhan, iklim değişikliği nedeniyle meteorolojik olayların meydana geliş sıklığı ve kuvvetinde artışlar olabileceğine dikkat çekiyor.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Kayhan, en son yapılan ölçümlerde atmosferdeki karbondioksit oranının 400 bin yılda hiç görmediği 385 eşdeğerine ulaştığının tespit edildiğini belirterek, iklim değişikliği nedeniyle meteorolojik olayların meydana geliş sıklığı ve kuvvetinde artışlar olabileceğine dikkati çekti. Kayhan, ''Bu nedenle, küresel iklim değişikliğinden kaynaklanacak meteorolojik olaylara yönelik risk algılaması ve afet yönetimi çalışmalarına bir an önce başlanması gerekiyor'' dedi. Kayhan, son yüzyılda atmosferdeki karbondioksit oranında 0.74 derecelik artış olduğunun uluslararası araştırmalarda ortaya konulduğunu anımsattı. Bu bilgi ışığında yapılacak en doğru çalışmanın, küresel ısınma sürecinde meteorolojik olaylarda ne gibi değişiklikler meydana geldiğinin araştırılması olduğunu vurgulayan Kayhan, ''Özellikle El Nino gibi küresel ölçekte etkisi olan meteorolojik hadiseler ve tropikal kasırga dediğimiz oluşumların yaşanma sıklıklarına ve kuvvetlerine bakmak gerekir'' şeklinde uyarıyor.
İklim değişikliğinin kısa vadede kendisini, ''kuvvetli meteorolojik olaylar'' denilen sıcak ve soğuk hava dalgaları, hortumlar, yağış rejimindeki bozulma, çok yağışlı süreçler, yağışsız uzun süreçler şeklinde göstereceğini ifade eden Kayhan, ''Kısa vadedeki bu olaylara hazırlanmak için meteorolojik karakterli doğal afetlerin algılanması ve bunların doğal afet kapsamında ele alınması gerektiğini söylüyor.
Bu risklere karşı afet yönetim planlarının hazırlanması ve bu planların uygulanabilir durumda olması gerekir. Örneğin, bir sıcak hava dalgasına karşı ki, bu bir afettir aslında, risk algılaması ve buna yönelik afet yönetimi planlarının hazırlanması gerekiyor. Geçen yıllarda sıcak hava dalgası nedeniyle Avrupa'da 30 bine yakın insanın öldüğünü unutmayalım. Soğuk hava dalgası da bir afettir. Enerji planlamalarının, tarımsal ürünlerin korunmasına yönelik planlamanın yapılması lazım. Yani hem risk algılaması, hem de afet planlaması yapılması gerekiyor.''
Küresel ısınmanın sebebi, kalplerdeki soğumadır…
Dünya ısınıyor ve iklimler değişiyor. Ortalama küresel sıcaklık yirminci yüzyılda yaklaşık 0,6 santigrat derece arttı. Sıcaklığın artması ve buzulların erimesi nedeniyle deniz seviyeleri de 1020 santimetre arasında yükseldi. Antartika'daki deniz buzları, son birkaç on yılın yaz ve sonbahar döneminde yaklaşık yüzde 40'a varan oranda inceldi.
Bilim adamları kuraklık, seller ve olağanüstü hava koşulları konusunda sürekli olarak uyarılarda bulunuyorlar. Doğal dengenin, insanlardan kaynaklanan yoğun bir ısınma süreciyle bozulduğunu söyleyen bilim adamları, bu durumun dünyadaki hayatın büyük bölümünün tabi olduğu iklimin istikrarı için önemli çıkarımlara yol açacağını söylüyorlar.
Bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu, atmosferde oluşan bir tabakanın yarattığı etki olan, sera etkisi yapan gazların salınışındaki artışın dünyanın ısısının yükselmesine neden olacağını düşünüyor. Sera etkisi yapan gazların salımı engellenmezse, 2100'e kadar ortalama küresel sıcaklığın 1,45,8 santigrat derece artacağı tahmin ediliyor. İnsanlığın bilinen en eski dönemlerinden beri küresel ortalama sıcaklığın sadece 1 santigrat derece arttığı düşünülecek olursa sanırım durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.
Sera etkisinin artışıyla birlikte küresel anlamda çok daha sert hava olaylarının meydana geleceği tahmin ediliyor. Kıyı bölgelerde yağış miktarı artarken, iç bölgelerde sıcak havanın etkisiyle kuraklığın baş gösterebileceği düşünülüyor. Bu durumda artan fırtınalar ve deniz seviyeleri nedeniyle daha çok sel meydana gelecektir.
Bununla birlikte sera etkisi yapan gazların salınışı hemen kesilse bile, etkisinin uzun bir süre daha devam edeceğini tahmin ediliyor. Çünkü büyük buz ve su parçalarını da içeren iklim sisteminin normale dönmesi yüzlerce yıl alacaktır. En korkulan ise, alınacak tedbirlerde geç kalınması ve Grönland buzullarında yaşanan erime gibi, geri dönülemez bir noktaya gelinmesidir.
Konuyla ilgili bir konferans
Aynı endişeleri taşıyan ESAM (Ekonomik Sosyal Araştırmalar Merkezi) İstanbul Şubesi de geçtiğimiz günlerde "İklim Değişimi ve Küresel Isınma" konulu bir konferans düzenledi.
Konferansta konuşan İTÜ Meteoroloji Mühendisliği ve Afet Yönetimi Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu'na göre; "zengin ülkeler ekonomik gelişimlerini daha da artırmak için sanayilerini geliştirmeyi sürdürüyor ve sanayisi gelişmemiş fakir ülkeler ise genişleyen nüfuslarına yeni yerleşim alanları açmak için yağmur ormanlarını keserek, küresel ısınmaya katkıda bulunuyorlar."
Sayın Kadıoğlu'nun konuşmasında en dikkat çekici bölüm ise, "2003 yılı yazında yaşanılan aşırı sıcaklardan ötürü Fransa'da otuz bin kişinin yaşamını yitirmiş ve ülkemizde de sıcaklardan dolayı ölümlerin yaşanmasına karşın devlet tarafından bunların tespit edilmemesi nedeniyle istatistiklere yansıtılamamış olması."
Prof. Kadıoğlu "yapılan araştırmalar şüpheye yer vermeyecek şekilde dünyamızda yaşanan iklim değişikliğinin sebebinin insanoğlu olduğunu işaret ediyor" sözleriyle de sorun kaynağı olarak insanoğlunu net bir dille ifade etmiş. Ancak bu küresel ısınma sorununun asıl sebebini tespit için yeterli değildir.
Bu noktada cevaplanması gereken soru: "İnsanoğlu sonunu hazırlayacağını bile bile neden küresel ısınmayı tetikliyor" sorusudur. İnsan ile alakalı aşağı yukarı her sorunda olduğu gibi bu sorunun kökeninde de "ahlak ve maneviyat" eksikliği sorunu bulunmaktadır. İlk bakışta anlaşılması zor ve alakasız gibi görünen bu konu üzerine biraz eğilelim.
Düşünün ki bir insan teknik ve bilimsel anlamda donanımlı, kendini sunum anlamında da yetenekli. Ama ahlak ve maneviyattan yoksun… Bu tip insanlara güvenirseniz mutlaka sorun yaşarsınız.
"Sanatım için her şeyi yaparım" cümlesini seslendirenleri hatırlayın. Bu tip insanlar sahip oldukları bilgi ve yeteneği kullanırken önüne çıkan engelleri ortadan kaldırmak için her şeyi yapabilirler. Teknik ve bilimsel donanıma sahip olsalar da, ahlak ve maneviyattan yoksun oldukları için; yalan söylemek, iftira atmak ya da korunması gereken beş temel unsurdan biri olan canı korumak noktasında hiçbir kural ve sınır tanımayacaklardır. Elde edecekleri gelir ve sağlayacakları kişisel faydalar her şeyden daha mühimdir. Gelelim bu söylediklerimizin küresel ısınmayla olan bağlantısına. Küresel ısınmanın en önemli sebebi başta karbondioksit olmak üzere sera etkisini artıran gazların doğada yayılımının hızla artmasıdır. Ormanların yok edilmesinin, bitkiler tarafından yok edilen gaz miktarı oranının azalmasına ya da ölü bitki örtüsü ayrıştırılması ile karbondioksitin çoğalmasına katkıda bulunduğu düşünülecek olursa ne söylemek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Toparlayacak olursak: Ahlaki noktada sıkıntıları olan birinin sahip olduğu fabrikanın kuruluşunda orman arazisinden ne kadar ağacın kesilerek yok edildiği ya da kurduğu fabrikanın sera etkisi yapan gazlar yaydığı hiç aklına bile gelmeyecektir.
Gelse de, pek umurunda olmayacaktır. Dolayısıyla açıkça görülmektedir ki, birçok konuda olduğu gibi, bugün insanlığın karşı karşıya olduğu küresel ısınmanın esas sebebi kalplerdeki soğumadır.44
Bush, küresel ısınma suçlusu
ABD'de Yüksek Mahkeme, Bush yönetimine bağlı Çevre Koruma Dairesinin, küresel ısınmaya yol açan sera etkisi yaratan gazların salınımını düzenlemeye yetkisi olmadığı kararının yanlış olduğu hükmüne vardı. Mahkemenin kararında, Dairenin iklim değişikliğine neden olan, motorlu araçlardan salınan gazlar ve karbondioksit konusunda düzenleme yapmayı reddetmesinin "mantıklı bir açıklaması" olmadığı bildirildi. 4'e karşı 5 oyla alınan kararda, Temiz Hava Kanununun, Çevre Koruma Dairesine söz konusu gazların salınımını düzenleme yetkisi verdiği belirtildi ve federal hükümetin konuyu gözden geçirmesi istendi.
Bütün ABD'lilerin eli Irak'ta kana bulandı
ABD, BM yaptırımları yüzünden ölen Iraklı çocukları, İsrail'in öldürdüğü sivilleri veya işgal nedeniyle can veren Iraklıları daha iyi bir Ortadoğu'nun bedeli gibi görüyor. Bu insanlar neden diğerlerinden daha az değerli?
Iraklılar, Filistinliler ve Lübnanlılar insan değil mi? İnsanın yapması gereken tek şey, ABD'nin dışişlerini yürüten iki bayana sormak: Clinton için çalışan Madeleine ve Bush için çalışan Condoleezza. 1990'larda ABD öncülüğünde kabul edilen BM yaptırımları sonucunda ölen yarım milyon Iraklı çocuk, Madeleine Albright'a göre ödemeye değer bir bedeldi. Lübnan'ın temmuz savaşında verdiği trajik kayıplar da Rice'a göre Bush'un 'yeni' bir Ortadoğu yaratma çabası uğruna ödenmesi gereken bir bedeldi ve ateşkes çağrısına gerek duyulmadı. ABD'nin 64. ve 66. dışişleri bakanlarının bu tür açıklamaları sadece dehşet verici değil; daha nazik olan cinsten gelmeleriyle soykırım sınırına dayanır nitelikte. Kat ettiği veya edeceği kilometrelerden daha fazla Iraklı sivilin ölmesinde payı olduğu aklına gelmiyor mu Rice'ın? Elbette Iraklıların canı Amerikalılar veya İsraillilerinkiyle bir değil… Değil mi sayın Rice? Sizin de açıkça söylediğiniz gibi, farklı halkların farklı abaküslere ihtiyacı var, değil mi? Yanlış, Madam Dışişleri Bakanı! İflah olmaz bir ırkçı değilseniz eğer, insan mutluluğunun ve acısının bize aynı yaratıcı tarafından bahşedildiğini, bu gezegende hepimizin tek bir tür, yani Homo Sapiens olarak bulunduğumuzu bilmelisiniz. Üstelik siyahi bir Amerikalı olarak sizden bunu daha iyi bilmeniz, en azından herkes için, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler ve dini inançları İbrahim'den doğmayan bütün halklar için tek bir abaküsü savunmanız beklenir…
İşgalden bu yana ne kadar Iraklı kanı döküldüğünü ölçmek istiyorsak sadece şunu söyleyelim: Bütün ABD nüfusunun salladığı o 8×15'lik Amerikan bayraklarının hepsi Iraklıların kanına bulandı. En az bizim kanımız kadar kutsal ve önemli olan kan.
Hayır. Iraklılar başka tanrının çocukları değil. Lübnanlılar, Filistinliler veya diğer Araplar; ya da bu gezegeni paylaştığımız diğer insanlar da değil.(02.04.2007 / Ben Tanosborn / Mıddle East Online / Radikal)
Çevre, Hava, Su Kirliliği ve İşsizlik Tufanları Geliyor…
İlk raporunda, küresel ısınmanın insan faaliyetlerinden kaynaklandığını açıklayan "BM Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli"nin ikinci raporunda da karamsar bir tablo çiziliyor.
Rapor, susuzluğun savaş nedeni olabileceği mesajını veriyor. "BM İklim Değişikliği Paneli"nin ikinci raporunda, her kıtanın iklim değişikliğinden nasıl etkileneceği anlatılıyor. Dünyanın küresel iklim değişikliği karnesine göre, bazı bölgelerde yaşam şartları çok zorlaşacak, çöllerin kapladığı alan genişleyecek, su kaynakları azalacak, beklenmedik âfetlerin sayısı artarken Asya, Avrupa, Afrika susuzluk, Amerika kıtası ise hortumlarla uğraşacak…
Rapora göre, buzulların erimesiyle birlikte, 2020 yılında su sıkıntısı çeken kişi sayısı 1,2 milyarı bulacak. Ortalama hava sıcaklığı 1990'daki seviyenin 1,5 derece üzerine çıkarsa, dünyadaki canlıların üçte birinin soyu tükenecek. Kuzey Kutbu'ndaki buzullar, 2100 yılına kadar yüzde 22-33 arasında azalacak. Antarktika'da ise buzullar tamamen ortadan kalkabilir.
Rapora göre, eğer önlem alınmazsa önümüzdeki 25 yıl içinde su kaynakları azalan fakir ülkeler, açlık ve ölüm tehdidi altında kalacak. Bu nedenle 60'ı aşkın ülkede çatışmalar çıkacak. Raporun en can alıcı noktası ise, küresel ısınmanın dünyanın çehresini değiştirmeye şimdiden başladığı tespiti.
BM'ce hazırlanan bu ikinci rapor, Haziran ayında G-8 liderlerine sunulacak.
Çevre, hava ve su ile ilgili genel durum işte böyle.
İnsanlar işsizlik tufanıyla boğuşuyor!
Dünyamızın çevre, hava ve su meselesi böyle de, diğer meseleler daha mı iyi? Ne gezer!
Minik bir haber okudum ve bu vesileyle pek çok şey hatırlayıp düşündüm.
Önce bu kısacık haberi sizlere de hatırlatayım: KAR ALTINDA DAĞ AŞMIŞLAR./ Sıfırın altında 20 dereceye kadar düşen hava sıcaklığında üç gündür yürüyen 227 kişi donmak üzereyken bulundu. Yabancı uyruklu bir grubun İran'dan Türkiye'ye gireceği ihbarını alan jandarma, Van kırsalında 40 Afganistan, 145 Pakistan, 42 Bangladeş ve 1 Irak uyruklu olmak üzere 227 kişiyi buldu. Kaçaklar İran'dan yola çıkıp üç gün yürümüş, 3 bin 400 rakımlı Yiğit Dağı bölgesini geçerken 7 arkadaşları donarak ölmüş. Başkale'de kaymakamlığın spor salonuna yerleştirilen kaçaklardan 24'ü devlet hastanesinde tedavi ediliyor.
Yedi yaşımdan beri (şimdi 57 yaşındayım), bugüne kadar yaşadığım yılların her 8-10 yıllık diliminde bir hicret var. Elhamdülillah, değişik amaçlı bu hicretler hep normal şartlarda gerçekleşti. Hicretlerimin hiçbiri, yukarıdaki minik haberde anılan 227 kişininki gibi zor şartlarda ve 7 arkadaşlarının donarak ölmesi gibi bir felâketle sonuçlanmadı.
Evet; günümüzde, çağımızda, XXI. yüzyılda ve -en acısı- ülkemizde, yabancı uyruklu insanlar işsizlik tufanından kaçarken donarak ölüyorlar!.. Bizim kırk yıldan beri anlatmaya çalıştığımız "sosyal tufanlar" işte böyle bir şey. Bugün yabancılar ölüyor, yarın bizim vatandaşlarımız bir şekilde "işsizlik tufanı" sebebiyle ölebilir…
'İşsizlik terör gibi millî güvenlik sorunu'
Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) hazırladığı "İşsizliğin ve Göçün Coğrafyası" raporuna göre, Türkiye'de bazı bölgelerde gerçek işsizlik oranı, Türkiye ortalamasının iki katına yaklaşırken, son yıllarda işsizliğin hızla arttığı bu bölgelerin aynı zamanda en fazla göç veren bölgeler olduğu belirlendi. ATO Başkanı Sinan Aygün, "İşsizlik terör gibi millî güvenlik sorunu hâline geldi" değerlendirmesinde bulundu. ATO'nun Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yararlanarak hazırladığı "İşsizliğin ve Göçün Coğrafyası" raporunda, 26 istatistiki bölge sınıflamasına göre 2004-2006 yılları arasında sadece 7 bölgede gerçek işsizlik oranının azaldığı, 19 bölgede ise işsizliğin arttığı kaydedildi.
Güneydoğu'da İşsizlik Ortalamanın İki Katı: Raporda 2006 yılı itibariyle Türkiye genelinde resmi işsizlik oranı yüzde 9.9 olduğu hatırlatılarak, "iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayanlar ile mevsimlik çalışanlar" da bu orana dahil edildiğinde, gerçek işsizlik oranının yüzde 18.1'i bulduğu belirlendi. 26 istatistiki bölge içinde işsizliğin en yüksek olduğu bölge, yüzde 35.9 ile "Mardin-Batman-Şırnak-Siirt" bölgesinin olduğu belirtilen raporda, işsizliğin en yoğun yaşandığı bölgeler arasında yüzde 34.8'le "Şanlıurfa-Diyarbakır" bölgesi ikinci sırada, yüzde 31.6 ile "Hatay-Kahramanmaraş-Osmaniye" bölgesi üçüncü sırada geliyor. "Zonguldak-Karabük-Bartın"dan sonda Türkiye'nin ikinci sırada en fazla göç veren bölgesi olan "Ağrı-Kars-Iğdır-Ardahan"da göçe rağmen işsizlik oranı da artmaya devam ettiği kaydedildi. Türkiye'nin yoğun göç baskısı altındaki üç büyük ilden en yüksek işsizlik oranının yüzde 15.9'la Ankara'nın, İzmir'de yüzde 14.9 ve İstanbul'da yüzde 13.7 olduğuna işaret edildi.
Çevre, hava ve su kirleniyor… İşsizlik artıyor… "Sosyal Tufanlar" geliyor; geldi, kapımıza dayandı.
Bu tufanlara karşı kurtuluş sığınağı "Adil Ekonomik Düzen Nuhun Gemisi"ne binmekten başka çare kalmadı.45
44 03.04.2007 / Ayhan Demir / Milli Gazete
45 17 Nisan 2007 / Milli Gazete / Reşat Nuri Erol

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Yahudi kucağında keramet satan O ırzı kırık, sahte; ermişe lanet! Hem parsel parsel elden; giderken…
Ve bekleyin göreceksiniz, Kur’an’ın İsrâ Suresi 4-7 ayetlerinde haber verildiği gibi, İslam coğrafyasının çıbanbaşı ve…
BUGÜN "HAMAS"SIZ KURULMAK İSTENEN BİR GAZZE VAR. O HAMAS VAR YA O HAMAS AZİZ ERBAKAN…
Atatürkçülük adına uydurulan Kemalizm sizi kurtarmaya yetecek mi? “Bugünün Türkiyesi’nde, AKP hükümeti ve yandaşlarının hemen…
Siyonist Merkezler, Türkiye için yeni bir izm arayışlarına başlamışlardı 40 sene önce diyebiliriz... Hatırlayınız Üstad…
A'raf 2 (Bu Kur’an öyle) Bir Kitap'tır ki Onunla (insanları) uyarman için ve mü'minlere bir…
Bil ilimsiz, irfansız; yol yok ümrana Ya Kur’an’a uyarız, ya da buhrana İslamsız bütün yollar,…
"...Kula kulluğu bozan, cumhuriyettir İslam’a uygun nizam, çün hürriyettir..." Ne güzel mısralar! İşte aydın olmak…
AHZAP SURESİ 67. AYETİ KERİME TAM DA BU KİMSELERDEN BAHSETMEKTE. LANET OLSUN KAFİR VE ZALİM…
İmam Gazali'nin Nasihatül Mülük (Hükümdarlık Ahlakı) adlı eserinde Yöneticilere yaptığı uyarılardan birisi de şöyledir: "Kalbinde…