YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66312cfbe9eec
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 7
Bugün : 17258
Dün : 29424
Bu ay : 731212
Geçen ay : 453014
Toplam : 23510176
IP'niz : 3.15.25.32

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Cenab-ı Allah Kitab-ı Kerim'in de "Allah (cc) size emanetleri (devletin idaresi ve milletin işleriyle ilgili görevleri) mutlaka güvenilir ve işbilir kimselere vermenizi ve insanlar arasında (karar verirken ve tercih yaparken) hükmettiğiniz zaman adalet ve hakkaniyetle hükmetmenizi emreder"71 buyurmakla, herhangi bir göreve getireceğimiz, yani kendilerine bir makam ve memuruyiyeti emanet edeceğimiz kişileri tayin ederken, mutlaka dikkat ve riayet etmemiz gereken hususları anlatmaktadır. Bunlar:

 

            1- Liyakat ve Ehliyet: Yani o görevi yerine getirebilecek bilgi ve beceriye sahip bulunması.

            2- Sadakat ve Emniyet: Yani samimiyet ve ciddiyet derecesinin bilinmesi, güvenilmesi ve denenmiş olması

            3- Kıdem ve Hizmet: Bir konudaki ve teşkilattaki hizmet süresinin, gayret ve fedakârlık derecesinin hesaba katılması.

            4- Karakter ve Fazilet: Özü sözüne uygun, takva ve istikamet ehli olması, laubalilik ve laçkalıktan uzak durması.

            5- Metanet ve Cesaret: Zorluk ve sıkıntılardan yılmaması, hak bildiğini konuşmak ve yapmak hususunda tehdit ve tecavüzden korkmaması gibi esaslardır.

            Bir göreve getirilecek kişiler hakkında görüşümüzü beyan ederken veya tercih yaparken bu sayılan ölçüleri esas alarak ve vicdani kanaatimize uyarak hareket etmek hem İslâmi bir görevdir, hem de Hakk'a bağlılığımızın ve karakter yapımızın bir göstergesidir.

            Vicdani kanaatimize göre "layık ve sadık olanı" değil de, "işimize yarayanı" tercih ve teklif etmek ise, hem emanete hıyanettir. Hem davamıza hakarettir, hem de bile bile bir insanın hakkına tecavüz demektir.

            "Kim iyi bir işe (hayırlı ve yararlı bir kişiye) güzelce şefaatçılık ve aracılık ederse (yapacağı tüm hizmetlerden) onun da hissesi ve nasibi vardır.

            Kim de kötü bir işe (ve haksız bir kişiye) yardımcı ve aracı olursa, onun da bunun kötü sonuçlarından vebali ve sorumluluğu olacaktır. Allah her şeyin karşılığını vericidir"72 ayetinin ikazına dikkat etmemiz gerekmektedir.

            Şunu kesinlikle bilelim ki; her konuda mutlaka Allah'ın dediği olacak ve ezel takdiri asla bozulmayacaktır. Biz ise tercih ve tarafgirliğimizde "nefsimize göre mi, yoksa vicdanımıza göre mi?" davrandığımızın hesabını vereceğiz. Çünkü "Allah'ın insanlara açacağı bir rahmet (nimet ve fazilet) kapısını, hiç kimse kapatamaz. O'nun vermediğine de hiç kimse sahip olamaz"73 Bu bakımdan "kendisinden daha layık ve müstehak birisi varken herhangi bir göreve gelmek için kulis yapan, rüşvet dağıtan, plan kuran kimseler" dinimizde şiddetle kınanmış ve bu durum yasaklanmıştır.

            Cenab-ı Peygamberimiz (sav): "Emanetler zayi edildiği zaman kıyameti (her türlü felaket ve musibeti) gözleyin" buyurunca Sahabi (ra):

            – Emanetin zayi olması ne demektir Ya Resulullah? diye sormuşlar, Efendimiz de:

            – Devlet ve millet idaresiyle ilgili makam ve memuriyetlerin ehil olmayanlara verilmesi, emanetlerin zayi edilmesi demektir." cevabını vererek, bu hususta nimet-külfet dengesine marifet ve samimiyet derecesine göre hareket etmemiz gerektiğini, aksi takdirde maddi ve manevi felaketlerin başımıza geleceğine dikkatlerimizi çekmişlerdir.

            Ülkemizi ve milletimizi idare edecek ve hükümeti teşkil edecek partiye ve milletvekillerine rey verirken de bu esaslar ölçümüz olmalıdır.

            Teşkilat içerisindeki istişarelerde fikrimizi sorarlarken de bu esaslara ve vicdani kanaatimize bağlı kalmalıdır.

            İnsanlar arasında karar verirken ve tercih yaparken de, adalet ve hakkaniyetten asla ayrılmamalıdır.

            Çünkü bu dünyada huzur ve haysiyetimiz, ahirette ise hesabımız ve Allah katındaki kıymetimiz buna bağlıdır.

            Ve unutmayalım ki: "Aziz eden de Allah'tır. Zelil eden de Allah'tır"74 "Ve sonuçta muttakiler kârlı çıkacak ve davayı onlar kazanacaktır."

            Toplum olarak, hükümeti kuracak partileri veya belediye başkanı olacak kişileri seçerken de, mutlaka emin ve ehil (güvenilir ve iş bilir) zihniyet ve şahsiyetlere oy vermek, hem bir vatandaşlık hakkı hem bir görevdir. Kötülükleri, beceriksizlikleri, insan haklarımıza ve ülke çıkarlarımıza hıyanetleri denenmiş ve kesinleşmiş olanları, tekrar desteklemek ise büyük bir günahtır ve emanete hıyanettir.

            "Allah size emanetleri, ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle karar vermenizi emreder."75

            (Emanetler devlet yönetimi ve toplum hizmetiyle ilgili makam ve memuriyetlerdir ki) Bu emanetlerin zayi edildiği, yani görev ve yetkilerin layık olmayanlara verildiği zaman kıyameti (her türlü fitne ve felaketi) gözleyin"76 uyarılarına dikkat edilmelidir.

"Mü'min olanlar, (Allah'ın yoluna çağıran) mü'minleri bırakıp (sakın İslâm dinini ve adalet düzenini) inkâr edenleri (yönetici ve idareci seçmesin ve) onların dost edinmesin. Her kim inananları bırakıp inkârcıların tarafını çekerse, artık onun Allah'la hiçbir ilgisi ve irtibatı kalmamıştır."77

            (Kim (Hayırlı bir kişiye ve yararlı bir işe) güzelce yardımcı ve aracı olursa onun da o (sevap ve şereften) nasibi ve hissesi vardır. Kim de (zalim bir kişiye ve topluma zararlı bir işe) kötülüklere yardımcı ve aracı olursa onun da o günahtan elbette bir payı vardır."78

"Bir işe sebep olan, onu işlemiş gibidir. Hayra vesile olan sevabına, şerre vasıta olan günahına ortaktır."79

            "İnkârcılar dediler ki: "Biz ne bu Kur'an'ın (kuralların)a ne de önceden gelen (din ve Şeriat)lara inanmayız. (Kendi kanunlarımızı şeytani keyfimize göre yaparız ve zorla uygularız)

            Sen o zalimleri (kıyamet günü) Rableri huzurunda tutuklanmış, birbirine söz atarken (ve birbirini suçlarken) eğer bir görsen!.. (Orada) mustez'af olan (zayıf bırakılan halk tabakası) müstekbir olan (imkân ve iktidar sahibi kibirli) kimselere şöyle diyecekler: "Ah eğer siz (başımızda) olmasaydınız, elbette biz mü'minlerden olurduk" (Siz elinizde ve emrinizde bulunan eğitim, basın ve Tv. marifetiyle bizi yoldan çıkardınız) Bunun üzerine müstekbir yöneticiler müstez'af halka şöyle diyecekler: "Size hidayet ve İslâmiyet geldiği (ve sizler Hak yola davet edildiğiniz) zaman, sizi ondan biz zorla mı çevirdik? Hayır siz kendiniz (bile bile) suç işliyor (ve bizi sevip seçiyordunuz.)80

            "İşte (nihayet) dünyada kendisine tabi olunan (batıl liderler), peşlerine takılan insanlardan uzaklaşarak, hepsi cehennem azabını görecek ve aralarındaki bağlar kesilip kopacaktır. (Bunun üzerine dünyada batıla ve zalimlere uyanlar şöyle diyecekler: Ah n'olaydı, keşke bir daha dünyaya dönmemiz mümkün olaydı da, bizi dünyada Hak yoldan çıkaran ve şimdi de bırakıp kaçan bu zalimlerden biz de uzak dursaydık ve Hakk'a tabi olsaydık."

            "Böylece Allah (cc) bütün amellerini onlara hasret ve pişmanlık olarak gösterecektir. (çünkü ömür boyu işledikleri hayırlı ameller, tabi ve taraf oldukları zalim zihniyetlerin günahlarına kefaret olarak yetmeyecek ve onca amellerine rağmen, onlarla beraber cehenneme gireceklerdir."81

            "Kişi (dünya ve ahirette) sevdiği (ve seçtiği) kimselerle beraber olacaktır."82

            "Münafıklara (dünya ve ahirette) çok acı bir azabın kendilerini bulacağını müjdele."

"O münafıklar ki mü'minleri bırakıp münkirleri seviyor ve seçiyorlar. (Yoksa) batılların yanında izzet (makam ve menfaat) mı arıyorlar? Hâlbuki her türlü şeref Allah'ın yanındadır."83

            "Her kim Hak yol, apaçık kendisine belli olduktan sonra, Peygamberin (sünnetine ve hayat sistemine) muhalefet eder, mü'minlerin yolundan başka yollara uyup giderse, onu döndüğü sapıklıkta bırakırız ve  (sonunda) cehenneme sokarız."84

            "Allah'a ve ahirete iman eden hiçbir topluluğu, Allah'a ve Resulu'na kafa tutan (Kur'an ve sünnet yolunu beğenmeyip batıl yollara sapan) kimselerle sevişir ve yardımlaşır bir halde asla bulamazsın, velev ki bu muhalifler kendilerinin ister babaları, ister oğulları, ister kardeşleri, ister akrabaları olsun! İşte Allah (cc) böyle sadık ve sağlam mü'minlerin kalplerine gerçek imanı yerleştirmiş ve onları (davalarında başarılı olmak için) kendi katından bir ruh ve rahmetle te'yid ve takviye etmiş ve güçlendirmiştir. Bunları ahirette de altında ırmaklar akan cennetlere koyacak ve orada ebedi kalacaklardır. Öyle ki Allah (cc) onlardan razı olduğu gibi onlar da (bu ilahi ikram ve iltifattan dolayı) Allah'tan razı ve ebediyyen hoşnut olacaklardır. İşte bunlar, Allah'ın partisidir. Dikkat edin ve kesinlikle bilin ki, Allah'ın taraftarı olanlar gerçekten felaha ulaşacak ve zafere kavuşacaklardır."85

            "(Ey mü'minler) Sizin dostunuz ancak, Allah (cc), onun resulü (sav) ve namazını kılan, zekâtını veren ve (Allah'ın hükmüne teslim olup boyun büken) mü'minlerdir. Kim Allah'ı,  O'nun Resulü'nü ve (Kur'an'a uyan ve İslâm'ı uygulayan) mü'minleri veli edinir (onları sever ve seçerse) muhakkak biliniz ki galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın partisidir."86

            Oyum Yansın

            İki dost bir araya gelmişler ve hem dünü hem bugünü konuşuyorlar.

            03 Kasım 2002 seçimleri öncesinde "Oyunu haklı ve hayırlı partiye verme, yüzde onu geçemez, oyun yanar" diyen dostuna "Kendim yanacağıma oyum yansın" karşılığını verir. Bu günlerde bir araya geldiklerinde birincisi "Keşke senin dediğini tutsaydım da oyumu oyunbozanlara verseydim. Hem oyum yanmazdı hem kendim yanmazdım" diyormuş!..

            Biz, her şeye rağmen bu günlerde Kur'an'ın bize öğrettiği bir duayı biraz daha fazla okuyalım. "Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde hiçbir kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin, merhametlisin"87

            "Bal" demekle ağız tatlanmaz, "gül" demekle burna güzel koku dolmaz. Bal kaşıklanınca, gül koklanınca fayda verir. Ama balı ve gülü bulmak için de çalışıp çabalamak gerekir.

            Gülünü severken dikenlerine katlanmalı. "Dikensiz gül, zahmetsiz bülbül, solmayan sümbül aranmamalı…

Kendi hatalarımızı hiçbir insana söyleme zorunluluğumuz yok. Kendimiz için de kardeşlerimiz için de Allah'tan affetmesini isteyelim.

            Aynı hatalar yapılmasın diye açıklama ihtiyacı hissediyorsak o zaman "Ben şöyle bir hata etmiştim" diyerek açıklayalım. Bunu yapmayıp da aynanın karşısına geçip "Birileri şöyle yapıyor, böyle yalpalıyor, öyle davranıyor" diyerek kendi resminin altına başkalarının ismini yazmamalı…

            Sevgili peygamberimiz "….ben bu peygamberlik binasının eksik kalan son tuğlasıyım"88 buyurmuş. Böylece bütün peygamberlerin hizmetini övmüş, takdir etmiş oluyor.

            Herkesin kendi gücü oranında yaptığının karşılığını göreceğini öğretiyor.

            Rabbimiz, mü'minleri tuğlaları kurşunla kaynatılmış binaya benzetiyor.89

            Bir binanın tepe taşının temel taşına hava atma hakkı yoktur. Temel taşının da "Ben hepinizden büyüğüm, sizi ben taşıyorum" deme hakkı yoktur.

            Toplum mimarları, temel taşıyla, tepe taşını, köşe taşıyla ara dolgularını iyi tespit edenler ve taşı gediğine koyanlardır. Dünyada kötü taş yoktur. Hepsinin kullanılacağı yer vardır.

            Söz sultanları, düğün evinde, cenaze merasiminde, gül bayramında, harp meydanında hangi kelimeleri konuşacağını bilenlerdir. Lügat kitaplarında lüzumsuz kelime yoktur. Hepsinin kullanılacağı yer vardır.

            Matematikçi sıfıra kızıp da "Sen bir şeye yaramazsın sen sıfırsın" demez. Onu rakamın sağ tarafına yazıverdi mi rakamı on kat yapar.

            İslam binasının kuruluşunda görev alan, kalem kullanan, alınteri, gözyaşı döken, kan veren, can veren, bid'atları temizleyen mü'minler, velisiyle, delisiyle, yazarıyla, gezeriyle, yayıncısıyla, okuyucusuyla, işçisiyle, aşçısıyla, amiriyle, memuruyla, hocasıyla, generaliyle, eriyle, rektörüyle, öğrencisiyle bize aittir.

            Binanın tuğlalarından çatlayanlar olabilir. "Çatlak vaaaaar" diye bağıran tuğla, çatlayan tuğlaya yardım etmezse bağıranda düşer. Her tuğla dört tuğlaya tutunurken aynı zamanda onları da tutar.

            Öyle ise "Çatlaak vaaar" diye bağırmak yerine çatlak yer tamir edilmeli, sıvanmalı ve boyanmalı. Hatalar kişinin kulağına fısıldanmalı, basın yayın kuruluşlarıyla açıklanarak aşağılanmamalı.

            Hiçbir insanı kendimize benzetemeyiz. Bu mümkün değil. İstenmiyor da. Parmak çizgilerimiz, yüzlerimiz, sözlerimiz, özlerimiz, karakterlerimiz, ayrı ayrı. Ama bu ayrı malzemeler "İslam" adı altında birleşirler.

            Caminin kubbesini taşıyan dört direk gibi ayrı dursak da aynı kubbeye omuz veririz. Sazın telleri gibi ayrı dursak da aynı güfteyi söyleriz.

            "Rabbim, iman edenlere karşı gönlümüzde hiçbir kin bırakma. Şüphesiz sen şefkatlisin merhametlisin." deriz.90

71 Nisa: 58

72 Nisa: 85

73 Fatır: 2

74 Al-i İmran: 26

75Nisa: 58

76Buhâri – İlim Babı: 2, Müslim – Rikak: 36

77Al-i İmran: 28

78 Nisa: 85

79 Hadis-i Şerif, Buharî / Müslim

80 Sebe: 31-32

81 Bakara: 166-167

82 Hadis-i Şerif

83 Nisa: 138-139

84 Nisa: 115

85 Mücadele: 22

86 Maide: 55-56

87  Haşr: 10

88 Buhari: Menakip hadis – No:3307

89 Saf: 4

90 Mahmut Toptaş / Milli Gazete / 06.12.2005

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Milli Çözüm Dergisi

Milli Çözüm Dergisi

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx