YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6637e7a7617f9
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 8
Bugün : 17237
Dün : 17958
Bu ay : 100107
Geçen ay : 737322
Toplam : 23616393
IP'niz : 3.141.27.244

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Bülent Arınç’ın Amerika’da: “Eksenimiz; AB, ABD çağdaş ve modern dünyadır” itirafı!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Eksenimiz AB, ABD, çağdaş ve modern dünyadır, bundan sapmadık, ama tek merkezli değil çok merkezli bir dış politika uyguluyoruz. Türkiye’ye de zaten böyle bir misyon yakışır. Dolayısıyla bizim tüm dünyada tanınan, bilinen, sözüne itimat edilen bir ülke olarak yerleşmiş olmamamızın dünya barışına da katkı sağladığını düşünüyorum” diyerek daha önce sıkça söyledikleri: “referansımız İslam’dır, Milli Görüş’ün devamıyız” iddialarını reddediyordu.

Bülent Arınç, Washington’daki ilk gün temasları kapsamında, ABD’deki düşünce kuruluşlarından Yahudi güdümlü German Marshall Fund’da yaptığı konuşmada, Siyonist lobilerin gözüne girmeye çalışıyor, geçmişini ve kimliğini inkâra yelteniyordu.[1]

Üzülmeyin, Libya’ya Bilim-Sanat Gelecek(!) miş!..

Recep Bey İspanya’da ne buyurmuştu?

“Tarih boyunca Doğu ile batıyı, Müslümanlar ile Hıristiyanları ayrıştıran en büyük çatışmanın haçlı seferleri olduğu iddia edildi. Haçlı seferleri aynı zamanda tüm bu tarafların birbirini tanıdığı, birbiri ile iletişime geçtiği, birbiriyle ittifaklar kurduğu, en önemlisi de çok yoğun bir şekilde bilim ve sanat noktasında alış verişte bulunduğu dönemlerdir” demişti değil mi?[2]

Artık, Libyalılar hiç üzülmesindi.. Haçlı ordusu sayesinde medeni(!) ve modern hale gelecekler, bilim ve sanat öğreneceklerdi!..

Tecavüze uğrasalar da, sivillerin üzerine bombalar yağdırılsa da sabretsinler; çünkü bunlar çağdaşlık ve demokrasi gereği idi!..

Sakın direnmesinler(!).. NATO, Fransız, İngiliz, İtalyan askeri falan da öldürmesinler(!) Fetullah Gülen: “size taş ve bomba atanlara gülle karşılık verin” dememiş miydi?

Kur’an-ı Kerimin:

“Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba boyun eğecek (itaat edecek) olursanız, (unutmayın adım adım) sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler (ve hak davadan dönekleştirirler)” (Ali İmran: 100)

“Kendilerine izzet (etiket, kuvvet ve hükümet) sağlasınlar diye Allah’tan başka ilahlar (ve güç odakları) edinip (emirlerine girdiler)” (Meryem: 81)

Ayetleri AKP kurmaylarının ve yandaş-yalakacı İslamcıların gerçek mahiyetini ortaya dökmekteydi.

Irak’tan sonra NATO’nun Libya’daki katliamına da ortak olan AKP’nin yandaşı İHH iletişim sorumlusu Murat Yılmaz:

“Neden Haçlı NATO kuvvetlerine yardım ediyordunuz?” diye ısrarlı sorular karşısında sinirlenerek, “Haçlı NATO bilmem ne… Biz bulunduğumuz bölge içindeki halka yardım ediyoruz. İhtiyaç sahibi kim varsa onlara götürüyoruz. Ülke şu anda resmi olmasa da fiilen ikiye bölünmüş durumda, NATO’nun operasyonu da bu ülkede istikrarı sağlamak için yaptığı saldırıdır…” itirafıyla tiyniyetini deşifre etmekteydi.

CIA Başkanı Yahudi Panetta; Şubat’ta Suudi Arabistan’ı, Mart’ta Türkiye’yi niye ziyaret etmişti? İşte gizli ziyaretin soru işaretleri:

  • CIA Başkanı 5 gün boyunca Türkiye’de nerelere gitmişti?
  • Kimlerle hangi konuları görüşüp ne talimatlar vermişti?
  • 2005’teki CIA Başkanının ziyareti gizli değilken, bu neden gizlenmişti?
  • Ziyaret Libya operasyonuyla mı ilgiliydi?
  • Panetta’nın sır ziyaretinin Suriye’de yaşanan olaylarla bağlantısı neydi?
  • Libya operasyonunun NATO’ya devredilmesinde CIA Başkanının ziyaretinin etkisi ne ölçüdeydi?

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde son aylarda başlayan halk isyanlarının yaşandığı bir dönemde ABD’nin kanlı tarihinin gizli servis örgütü olan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA)’in Başkanı Yahudi asıllı Leon Panetta 5 günlük Ankara ziyareti sonrası kafalarda bir takım soru işaretleri bırakıp gitmişti.

Oysa NATO, dünya barışının değil, İsrail’in küresel hegemonyasının jandarmasıydı ve bir görevi de, savaşlar çıkartıp Siyonist Yahudi silah fabrikatörlerine yüz milyarlarca dolar kazanç sağlamaktı.

NATO ve savaş teknolojisinin ardındaki Siyonist barbarlar

Askeri uçak, helikopter ve savunma sistemlerinin tartışmasız silah devi Boeing’in hisseleri kalkışa geçmiş, yüzde 6.14 değer kazanarak, piyasa değerini 2 milyar 695 milyonluk artışla 55 milyar dolara çıkarmıştı.

30 milyar dolarlık cirolu İngiliz BAE Systems’in hisseleri yüzde 6.36 yükselişle en karlı kâğıtlardı. İtalyan 20 milyar dolar cirosuyla Finmeccanica ve Lockhead Martin ile tedarikçileri Honeywell, Northop Grumman değerlerini katlamıştı. Libya’ya Operasyondan bir hafta sonra 15 silah şirketinin değerleri toplam 10.8 milyar dolar artmıştı. Elbette Libya semalarında 195 sorti gerçekleştiren savaş uçakları ve füze sistemleri Yahudi üreticilerinin bayramıydı. Mesela ne yapıp yapıp acel tecel harekâta katılan Fransa, Rafale uçakların performansını küresel müşterilerine tanıtma imkânı sağlamıştı. İsveç SAAB’ın İngiliz BAE ile ortak ürettikleri Gripen savaş uçakları ise ‘sabırsızlıkla’ NATO’nun kendilerine görev vereceği zamanı kollamaktaydı. Ayrıca Libya’nın silah ihracatçıları İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya 600 milyon dolarlık pazarlarına bomba yağdırarak karlarına kar katmışlardı.

Geçen ay silah ambargosu başlayana kadar Kaddafi, bu ülkelerin en kalantor müşterisiydi. Ve Kaddafi’yi şimdi ‘deli, cani, diktatör’ diye suçlayanlar ya da ‘halkına katliam’ yaptı diyen ‘demokrasi kumkuması’ ülkeler, bir ay evveline kadar takır takır satış yapmaktaydı. ABD Kongresi’nde Libya’ya ‘liste başı uçak olmak üzere silah satma’ görüşmeleri de harekât dolayısıyla askıya alınmıştı. Libya’yı ‘performatif silah fuarına’ çeviren silah endüstrisi, 2000 yılına göre askeri harcamalarını yüzde 50 artıran dünyadaki müşterilerini de etkilemiş olmalıydı. İngiliz, Alman, İtalyan, İspanya ortak yapımı Tornado’lar ile F-15 ve F-16 belli ülkelerde muhakkak ya ‘modernizasyon’ ihtiyacı ya da ‘talep’ yaratmıştı. NATO güçlerinin silahları, SIPRI’nin (Uluslararası Barış Araştırmalar Enstitüsü) son raporuna göre, 1 trilyon 531 milyarlık dev pazarın 2011 model mallarıydı.

Ve Ortadoğu, Asya, Kuzey Afrika ve Latin Amerikalı ülkelerin siparişlerini kesinleştirmiş olmalılar. Özellikle Brezilya ve dünyadaki silahın yüzde 9’unu alan Hindistan’a savaş uçağı satmak için Eurofighter grubu (İtalya, İspanya, İngiltere ve Almanya) Fransa, ABD ve İsveç’le kıran kırana mücadele ediyorlar. Diğer taraftan 11 Arap ülkesinin SIPRI raporuna göre en çok silahlanan ilk 20’de yer alması, herhalde Arap coğrafyasındaki gelişmelere bakınca kimseyi şaşırtmamıştır.

Sonuç olarak karşımızda özünü savaş endüstrisiyle kuran kapitalizmin ve Yahudi Siyonizminin savaş teknolojisinin ardına saklamış ‘barbarizm’ duyguları yatmaktaydı. Hâlâ ahlaki bir zafer kazanamayan dünyanın adaletsizlikler tarihine günümüzün taşeron kavramları ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ ziyadesiyle hizmet sunmaktaydı. Daha fazla saflığın alemi yoktur, ‘NATO harekatlarını’ savunmak, küresel silah endüstrisinin gönüllü propagandasını yapmaktır.[3]

Arınç’ın ve Erdoğan’ın gizli patronları: Savaşların Mimarı Rotschild ve Rockefeller Hanedanı:

NATO saldırılarının ve savaşların Amerikan halkına ağır maliyeti genellikle gizlenirdi. Bunlardan karlı çıkan sadece Yahudi silah fabrikatörleri ve bankerleriydi. İkinci Dünya Savaşı, Amerika’ya 400 milyar dolara mal olmuştu. Bu maliyeti karşılayamayan ABD bütçesi, 200 milyar dolar açık verince; başta Rotschild olmak üzere onunla birlikte hareket eden bankerler, “yeni Amerika”yı yani “Yeni Dünya Düzeni”ni finanse etmeye başlamıştı.

Rotschild hanedanlığının savaş ticareti, Napolyon’un, İngiltere ile yaptığı Waterloo Savaşı’yla başlıyordu. Waterloo Savaşı’nda İngiltere’ye mal kaçıran ve birlikleri finanse eden aile, bir yandan da her iki tarafa yüksek faizlerle borç veriyordu.

1820’lerden sonra finans çevrelerinde şu yargı genel bir inanç haline geliyor: “Avrupa’da tek güç vardır, bu da Rotschild’lerdir” deniyordu.

Etkileri o kadar güçlüydü ki, hiçbir savaş, Rotschild’lerin yardımı olmadan gerçekleşemiyordu. Politika ve ticarette öyle güçlü bir pozisyona yükseldiler ki, bir anlamda Avrupa’nın gizli diktatörleri bu Siyonist Yahudi ailesi oluyordu. Amerika’daki Rockefeller ailesi de bunların ABD şubesi sayılıyordu.

İngiliz Kraliyet Ailesi’ni Çin’le savaşa ikna etmeyi başaran Lord Rotschild, finans için de söz veriyordu. Aile, “Afyon Savaşı”nın ardından, Hong Kong’un kontrolünü ödül olarak alıyordu. Burada kurdukları HSBC, sadece Rotschild’lerin para baronluğunu dünya üzerinde tescillenmesini sağlıyor, aynı zamanda afyon ticaretinin de kontrolünü beraberinde getiriyordu.

Osmanlı topraklarının çözülmesi ile birlikte Rotschild hanedanlığı, iki koldan Orta Doğu’ya sızmaya başlamıştı. Bir kolunu Irak’ın oluşturduğu sızmanın en önemli nedeni, Mezopotamya’daki zengin petrol yataklarıydı. Rotschild’ler, Siyonizm’i bölgenin güneyinde siyasal ağırlık merkezi hâline getirmeyi başarmış, İsrail’in temelleri atılmıştı.

Filistin topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasının ardından harekete geçen Lord Rotschild, İngiliz hükümetine baskı uygulayarak, İsrail’in kurulmasına start veren Balfour Bildirisi’nin (1917) yayınlanmasını sağlamıştı.

Bugün Rotschild Ailesi buna karşı çıkarsa, herhangi bir Avrupa ülkesinin ciddi bir savaşa ve Libya saldırısına girebileceğine imkân ve ihtimal verilmiyordu.

Başta J.P. Morgan olmak üzere Rotschild’lerin Amerika’daki uzantıları olan finans kurumları, önce “Dawes Planı” sonra da “Young Planı” ile 1924 yılından sonra Almanya’yı adeta paraya boğuyordu ve böylece kısa bir süre içinde, yerle bir olan bu ülke, Hitler’in inanılmaz yükselişine zemin hazırlanıyordu.

Rotschild Ailesi’nin finanse ettiği I.G Farben Şirketi, Yahudileri Filistin’e göçe mecbur etmek üzere sakat ve ihtiyarların öldürüldüğü Yahudi toplama kamplarında kullanılan ölümcül gazları Naziler için bizzat üretiyordu. Birçok Alman şirketin yanı sıra Hitler’e destek veren Amerikan sermayesi arasında; General Motors, DuPont ve Ford gibi devler de bulunuyordu.

Rus Çar’ına karşı Bolşevik İhtilali’ni finanse eden Rotschild’ler, Rockefeller ile birlikte Hazar petrollerini çıkartmak için imtiyaz alıyordu.

Tüm dünya; ABD’nin, Saddam Hüseyin’in silahsızlandırılması veya Irak’ın demokratikleştirilmesinden ziyade, bu ülkedeki zengin petrol yataklarının peşinde olduğunu biliyordu. Irak, 115 milyar varil ile kesinleşmiş petrol rezervleri bakımından Suudi Arabistan’ın arkasından dünyada ikinci sırada yer alıyordu. Ancak kesinleşmemiş rezervle birlikte, Irak’ın toplam petrol kapasitesinin 250 milyar varili bulduğu tahmin ediliyordu. ABD ve İngiltere’nin iştahını kabartan bu büyük pastanın tutarı, yaklaşık 7 trilyon doları geçiyordu. Bu muazzam servet, sadece ABD ve İngiltere’nin iştahını kabartmıyor; birçok devletinkinden daha büyük bütçelere sahip dev şirketleri ve zengin aileleri de yakından ilgilendiriyordu. Tıpkı, yaklaşık iki yüz yıldır yaşanan savaşların ve kanlı iç çatışmaların birçoğunun finansörü ve ganimetçisi Rotschild Ailesi gibi..

Asıl sermayesini savaşlar ve iç çatışmalarla kazandığı bilinen, servetinin bugün 3 trilyon dolar olduğu tahmin edilen Rotschild hanedanlığı, dünya bankacılık ve finans sisteminin kurucusuydu. Sahip oldukları yüzlerce şirket ile iki yüz yıldır dünyanın finans ve siyasal dengelerini elinde tutan aile, birçok katliamın da finansörü olarak tanınıyordu. Savaş tüccârlığından paranın efendiliğine Almanya’dan İngiltere’ye göçen Yahudi Mayer Ainschel Rotschild (1743-1812) ve Paris, Londra, Frankfurt, Napoli ve Viyana’ya gönderdiği 5 oğlunun (Amschel Mayer, Salamon, Nathan, Kalmanın, Jakob Mayer) bankerlik kariyeri ile temelleri atılan hanedanlığın savaş ticareti, Napolyon’un İngiltere ile yaptığı Waterloo Savaşı’yla başlıyordu. Waterloo Savaşı’nda İngiltere’ye mal kaçıran ve birlikleri finanse eden Nathan Mayer (1777-1836), bu dönemde bir yandan savaşı finanse ederken diğer yandan da hükümetlere yüksek faizlerle borç para veriyordu. Waterloo Savaşı’nın sona ermesi ve Napolyon’un kaybettiği haberi yine Nathan Rotschild’in güvercinleri sayesinde ilk olarak İngiltere’de duyulmuştu.

Nathan Mayer, Waterloo’daki İngiliz zaferini, kurduğu erken istihbarat ağı sayesinde çok önceden öğreniyor ve Londra borsasına koşarak aldığı hisseleri ertesi gün çok büyük miktarla satarak bir gecede inanılmaz bir servet yığıyordu. Kardeşlerinin yardımı ile Nathan Mayer, ayrıca İspanya’daki İngiliz ordusunu finanse etmek amacıyla Fransa’dan altın da taşıyor ve bu çabaları, Nathan’a “İngiliz Hazinesi’nin temsilcisi” unvanını kazandırıyordu. Savaşın sonunda, Rotschild Ailesi Fransa ve Avusturya’ya borç vermeye başlıyordu. Bu dönemde Paris’teki tüm bankerlerin servetlerinin toplamı 300 milyon Frank iken, Rotschild’lerin sadece bu şehirdeki sermayesi, 600 milyon Frankı buluyordu. Lionel Nathan İngiliz Meclisi’ne seçilen ilk Yahudi’ydi ve oğlu Nathan Mayer (1840-1915) ilk Baron Rotschild oluyordu.

Zaten, bizdeki ulusalcıların güdük tarihlerinin başlangıcı ve inkârcı-dinsiz felsefelerinin ilham kaynağı olarak gösterdikleri Fransız Mason Devriminin arkasında da yine Siyonist Yahudilerin bulunduğu biliniyordu.

Avrupa’nın gizli diktatör patronları

Rotschild’lerin kurdukları bu hanedan ağı, onlara büyük bir ekonomik güç getiriyordu. Alman tarihçi Werner Sombart, Jews and Modern Capitalism (Yahudiler ve Modern Kapitalizm) adlı kitabında şöyle diyordu: “1820 sonrasındaki dönem ‘Rotschild’lerin çağı’ olarak bilinir. Öyle ki yüzyılın ortasında finans çevrelerinde şu yargı genel bir inanç haline gelmişti: Avrupa’da tek güç vardır, bu da Rotschild’lerdir.” John Reeves ise, The Rotschilds; The Financial Rulers of Nations (Rotschild’ler: Ülkelerin Finans Patronu) adlı kitabında şöyle diyordu: Nathan Rotschild’in İngiliz Hükümetine ilk yardımı 1819’daydı ve 60 milyon dolarlık borç verdi; 1818-1832 arasında 105.400.000 dolar miktarında sekiz adet borç daha verdi; aşağı yukarı 700 milyon dolarlık 18 adet hükümet borcu oluşturdu. Etkileri o kadar güçlüydü ki hiçbir savaş Rotschild’lerin yardımı olmadan gerçekleşemezdi. Politika ve ticaret dünyasında öyle güçlü bir pozisyona yükseldiler ki bir anlamda Avrupa’nın diktatörleri oldular.”

Afyon Savaşı ve Gizli Dünya Krallığı

Avrupa kıtasında birçok hükümeti borçla haraca bağlayan ve servetlerine servet katan Rotschild hanedanlığı “Afyon Savaşı” ile Çin ve Uzakdoğu’yla tanışmıştı. Bu dönemde Çin’de afyon ticareti yapan İngiliz tüccarların Çin İmparatorluğu ile ters düşmesinin ardından, Yahudi tüccarlar İngiliz Kraliyeti’nin desteğini almak üzere Rotschild ailesine başvurmuşlardı. İngiliz kraliyet ailesini ikna etmeyi başaran Lord Rotschild, Çin’e karşı yapılan “Afyon Savaşı”nın (1840) finans kaynağıydı. Çin’in mağlubiyeti ile biten savaşın ardından Rotschild Ailesi, İngiliz hâkimiyetine geçen Hong Kong’un kontrolünü, bu yardımlarının karşılığı olarak almıştı. Yeni Hong Kong’da ilk önemli şirket olarak kurulan Hong Kong Shangai Bank Corporation (HSBC) sadece Rotschild’lerin para baronluğunu dünya üzerinde tescillemesini sağlamamış, aynı zamanda Çin’deki afyon pazarını da tekeline almayı başarmıştı. Bugün Taliban ve bin Ladin’i bile kullanarak, Karzai kuklalarının sayesinde Afganistan’daki Afyon üretim ve ticaretinin arkasında da yine Rotschild ve Rockefeller aileleri vardı.

Balfour Bildirisi ve İsrail’in kuruluş hazırlığı

Yahudi Rotschild Ailesi için 19. yüzyılın ilk yılları çok yoğun geçmiş; bir yandan Almanya’da sanayi devrimi sonrası Siemens, Bosch, AEG, Krupps gibi birçok şirketin kuruluşunu finanse etmiş, diğer yandan Amerika kıtasına geçerek altın uğruna yerli katliamlarında önemli roller üstlenmişti. Amerika kıtasının yeraltı zenginliklerini keşfeden Rotschild’ler, ilgisini altın ve diğer madenlere kanalize etmişti. Rotschild hanedanlığının bugün dünya altın ve elmas gibi yeraltı kaynaklarının yüzde 40’ına tek başına sahip olmasının temelleri o yıllarda atılıvermişti. 19. yüzyılın ilk yılları Rotschild’ler için Ortadoğu’ya açılmaları açısından da önemliydi. Osmanlı topraklarının çözülmesi ile birlikte Rotschild hanedanlığı iki koldan Orta Doğu’ya sızmaya girişmişti. Bir kolunu Irak’ın oluşturduğu sızmanın en önemli nedeni, Mezopotamya’daki zengin petrol yatakları idi. Rotschild’ler BP-Amoco firması ve Royal Duth Shell ile Irak pazarına girmişti. Sermaye hareketini Orta Doğu’nun kuzeyine kaydıran Lord Rotschild, Doğu Akdeniz kıyısını ise Siyonizm’i siyasal ağırlık merkezi haline getirmişti. Filistin topraklarının Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasının ardından harekete geçen Lord Rotschild, İngiliz hükümetine baskı uygulayarak İsrail’in kurulmasına start veren Balfour Bildirisi’nin (1917) yayınlanmasına öncülük etmişti. İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Balfour’un adını taşıyan bu belgeyle, Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı’nın elinden alınan Filistin’de bir “Yahudi vatanı” kurma hedefinin desteklendiği resmileşmişti. Lord Rotschild, Yahudi Devleti’nin siyasi oluşumuna zemin ararken diğer yandan da kurduğu 2 milyon sterlinlik fon ile Filistin topraklarının satın alınmasını organize etmişti. Çok kısa bir zaman içinde Filistin topraklarının en verimli bölgeleri, bu fon sayesinde Yahudilerin eline geçmişti.

Birinci Dünya Savaşı

Birçok ünlü tarihçinin bu dönemdeki ortak kanısı, “18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa kıtası dahil dünyanın herhangi bir yerinde savaşların Rotschild’lerin onayı ile başlatıldığı ve onay gelmese asla bir savaşın çıkmasının mümkün olamayacağı” yönündeydi. Amerikalı ünlü tarihçi Hannah Arendt, “The Origins of Totalitarianism” (Totalitarizmin Kökenleri) adlı kitabında Rotschild’lerin gücüne değinirken: “19. yüzyılda pek çok devlet adamının günlüklerine yeni bir savaş çıkmayacağını, çünkü Rotschild’lerin şimdilik böyle bir şey istemediklerini yazdıklarına” dikkat çekmişti. Arendt, özellikle Tarihçi “J. A. Robson’un Imperialism” (Emperyalizm) adlı kitabında yazdığı şu satırların altını çizmişti: “Eğer Rotschild Ailesi, buna karşı koyarsa, herhangi bir Avrupa ülkesinin ciddi bir savaşa girebileceğine inanan cahil ve gafil birisidir.” Bu, Rotschild’lerin tek başlarına bir devlet kadar güç elde ettikleri anlamına gelmekteydi. İşin bir başka ilginç yanı da Rotschild’lerin bu kazançlarının çoğu kez başkalarının yıkımını getirmesiydi… Yerel savaşların hakimi durumundaki Rotschildler, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’nın perde arkasındaki en önemli güç konumunda bulunuyordu. Amerikalı yazar Eustace Mullins, “The World Order: Our Secret Rulers” (Yeni Dünyanın Düzenleyicileri) adlı kitabında, Birinci Dünya Savaşı ile Rotschild’ler arasıdaki bağlantıyı kurarken “savaş sonunda oluşan durumun dikkatle incelenmesi gerektiğini vurguluyor, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve buna bağlı olarak yeni çizilen Ortadoğu haritası ile Çarlık Rusyası’nın dağılma sürecine girmesinin dünyayı yeniden şekillendiren gelişmeler olduğunu” kaydediyordu. Mullins, Rotschild’lerin savaşan her iki tarafı da yönlendirdiğini, kitabında bahsettiği finansörler arasındaki hiyerarşik ilişkiye dayanarak söylüyordu. Mullins’e göre, ilişkinin hiyerarşik olması ise Yahudi finansörler arasında asırlardır süren bir gelenek oluyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın geçtiği yıllarda ise hiyerarşinin tepesinde Yahudi finans dünyasının bir numarası olan Rotschild’ler oturuyordu.

Rotschild’in parası Hitler’in mayasını oluşturmaktaydı

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ekonomik anlamda yerle bir olan Almanya’nın yeniden inşası da Amerikalı finans çevrelerine ihale ediliyordu. Başta J.P. Morgan olmak üzere Rotschild’lerin Amerika’daki uzantıları olan Reckefeller’in finans kurumları, önce “Dawes Planı” sonra da “Young Planı” ile 1924 yılından sonra Almanya’yı adeta paraya boğuyor ve böylece kısa bir süre içinde yerle bir olan bu ülke, Hitler’in inanılmaz yükselişine zemin hazırlıyordu. Hitler’in savaştan önceki yıllarda inanılmaz savunma harcamaları ve büyüyen askeri gücü Rotschild ve Rockefeller hanedanlığının onayı ve yardımlarıyla oluşturuluyordu. Amerikalı tarihçi Anthony C. Sutton’un “Wall Street and the Rise of Hitler” (Wall Street ve Hitler’in Yükselişi) kitabında bu dönemi özetlerken Amerikalı finans kuruluşlarının sadece Almanya’nın yeniden yapılanması için değil, bilinçli bir biçimde Hitler ve onunla birlikte yeni bir canavarın doğuşunu da sağladıklarını vurguluyordu.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın parlayan yıldızı kimya ve ilaç sektörü olacaktı. Özellikle bu alanda Almanya’da ortaya çıkan şirketler sadece Avrupa’nın değil, tüm dünyanın kimya ve ilaç alanlarında bir kartel oluşturmuşlardı. Bunlar arasında en büyüğü Rotschild’lerin finanse ettiği ve diğerlerinden farklı bir konuma sahip olan I.G. Farben Firması’ydı. I.G Farben, kömürden benzin üretmenin yöntemini geliştirerek, bu buluşunu Amerikalı Standart Oil şirketi ile imzaladığı anlaşmayla daha da geliştirmeye başlamıştı. David Rockefeller’in, Standart Oil Şirketi (514 bin hisse) ile ortak olduğu ve Rotschild Ailesi’nin finanse ettiği I.G Farben firması, daha sonra geliştirdiği ürünlerle önce Alman sanayisini beslerken daha sonra toplama kamplarında kullanılan ölümcül gazları Naziler için üretmekten sakınmamıştı. Birçok Alman şirketin yanı sıra Hitler’e destek veren Amerikan sermayesi arasında General Motors, DuPont ve Ford gibi devler de bulunmaktaydı. Almanya’da her iki dünya savaşında yaşananların bir benzeri Rusya’da, bu kez daha büyük bir çapta karşımıza çıkacaktı. Rusya topraklarındaki zengin yeraltı zenginliklerini ele geçirmeye hevesli Yahudi şirketler, Rus Çarı’na karşı oluşacak bir ayaklanmayı finanse edip kışkırtmıştı. Bolşevik İhtilali’nin (1918) başarı ile sona ermesi ve Rus Çarı’nın idam edilmesinin ardından isyancılarla ilk anlaşma imzalayan ve Hazar Petrolleri’nin çıkarılması için imtiyaz elde eden şirket Standart Oil (Rockefeller) olacaktı. İsyanın finanse edilmesinden Hazar petrollerinin çıkartılmasına kadar, Rockefeller ile birlikte bu işten en karlı çıkan aile ise savaşlarla para kazanmak konusunda oldukça tecrübelenen Rotschild hanedanıydı.

Kara kıtada 1 milyon ölü insan

Afrika’da 90’lı yıllarda Ruanda ve Burundi’deki iç çatışmalarda 1 milyondan fazla kişinin öldüğü katliamlar yaşanmıştı. Buradan parlayan olaylar, Zaire’ye sıçramış ve Mobutu Sese Seko’nun devrilmesiyle sonuçlanmıştı. İlk bakışta Hutu ile Tutsi kabileleri arasındaki etnik farklılıkla açıklanan savaşın temelinde aslında çok başka bir neden vardı: Elmas! Bir milyondan fazla kişinin ölümüne, yüz binlerce insanın göç etmesine neden olan bu iç savaşın perde arkasındaki mimarı, dünyanın en büyük altın ve elmas üreticisi olan Rotschild hanedanlığına ait Debeers Firması’ydı. On binlerce insanın ölümüne yol açan savaşın sahnelendiği ülke ise, dünyanın en önemli elmas yataklarına sahip 5 ülkeden birisi olan Ruanda’ydı. Bugün serveti 3 trilyon doları aşan Rotschild hanedanlığı dünyanın en büyük ilk 10 bankasının 3 tanesine sahip durumdaydı. Dünya yeraltı zenginliklerinin yüzde 40’ına da bu Yahudi ailesi hükmediyordu. Aile bireyleri kendilerini vakfa veya bilime adamış gözükmesine rağmen, başta Yahudi George Soros gibi birçok para baronu Rotschild’lerin emri altındaydı. Dillere destan bu servet ve itibarın gerisinde ise okyanusları dolduran kan, vahşet ve dünya savaşları vardı.

Osmanlı da Rotschild’lere borçlanmıştı

Osmanlı ekonomisi, Rotschild hanedanlığı ile ilk kez Ruslara karşı yapılan Kırım Savaşı’nda (1853-1856) tanışmıştı. Osmanlı İmparatorluğu, savaşı finanse etmek için Londralı bankerlerden yüksek faizle borç almak zorunda bırakıldı. (24 Ağustos 1854) İngiliz bankerlerden yüzde 6 faizle 3.000.000 sterlin alan Osmanlı tarihindeki bu ilk borcuna karşılık Mısır’dan alınan vergiyi teminat göstermişti. Yine 27 Haziran 1855’te ikinci bir anlaşma ile Osmanlı yönetimi, Kırım Harbi masraflarını karşılayamadığı için Rotschild aracılığı ile İngiltere’den borç almıştı. Mısır vergisi, Suriye ve İzmir gümrük gelirlerinin teminat olarak gösterildiği anlaşmayla Osmanlı yönetimi, 5.500.000 lira borca batırılmıştı.. Bu borçlanmalarının ardından da Osmanlı’nın ekonomik çöküşü hızlanmıştı. Bugün 2002’de 80 milyar dolar olarak devraldığı dış borcu 8 senede 580 milyar dolara çıkaran ve ülkeyi ipotek altına sokan AKP de, maalesef aynı akıbete doğru koşmaktaydı.

“Novus Ordo Seclorum” (Yeni Dünya Düzeni) ve Siyonist Sermaye Saltanatı

İkinci Dünya savaşının sona ermesi yeni sınırların çizilmesine neden olacaktı. Yeni ülkeler doğacak ki bunların en başında İsrail bir çıbanbaşı gibi İslam coğrafyasının ortasına kondurulacaktı.. İsrail açısından sadece sınırlarının çizilmesi değil, bir başka anlamı daha vardı İkinci Dünya Savaşı’nın. Rotschild hanedanlığının baskısı sonunda yayınlanan Balfour bildirisi, Filistin topraklarının Osmanlı hâkimiyetinden alınmasını ve bir devletin kurulmasını belki sağlamıştı ama gerekli Yahudi nüfus yoğunluğu istenilen seviyeye ulaştıramamıştı. İkinci Dünya Savaşı, Filistin’de satın alınan topraklardaki hızlı Yahudi nüfus artışının da istenilen seviyeye gelmesine yol açmıştı. Savaş sonunda en az bilinen fakat en önemli konulardan birisi de savaşın Amerika üzerindeki ağır maliyetiydi. İkinci Dünya Savaşı Amerika’ya 400 milyar dolara mal olacaktı. Bu maliyeti karşılayamayan ABD bütçesi 200 milyar dolar açık verince, başta Rotschild ve Rockefeller olmak üzere onunla birlikte hareket eden bankerler, “yeni Amerika”yı yani “Yeni Dünya Düzeni”ni finanse etmeye başlamış, yani ABD’yi tamamen kontrollerine almışlardı.[4]

Geçen yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Yılın Devlet Adamı” ödülünü veren İngiltere’deki Chatham House adlı, Avrupa CFR’si sayılan kuruluşun asıl sahipleri de işte bu Siyonist Rotschild Yahudi ailesi olmaktaydı. Bugün BM, NATO ve IMF gibi uluslararası kuruluşların gizli patronları, Irak ve Libya saldırılarının gizli mimarları da aynı Rotschild ve Rockefeller gibi Siyonist hanedanlardı.

Şimdi, ya bu Siyonist aileler, bunların emrindeki NATO, BM ve IMF gibi örgütler, ABD ve AB gibi emperyalist ülkeler tamamen intibaha ve insafa gelmiş, insanlığın ve İslam’ın hayrına işlere girişmişti de bizim haberimiz olmamıştı!.. Veya şu Bülent Arınçların, Recep T. Erdoğanların AKP’sini “Erbakan’ın devamı, Milli Görüş’ün meyvesi” sayan ve sahip çıkanlar, Şeytanın şarlatanlığını yapmaktaydı.

Rotschild ve Rockefeller Yahudilerinin NATO’su, Libya’dan Kaddafi’yi kaçırmak yerine, tam bir kardeş kavgası ve kaos ortamı oluşturmaktaydı. Libya halkını birbirine kırdıracak bu kirli savaştan dolayı, Yahudi silah fabrikatörleri yine milyarlarca dolar silah satacak ve asıl hedefleri olarak, Libya’yı BOP çerçevesinde resmen olmasa bile, Irak misali, fiilen parçalayacaktı. Recep T. Erdoğan AKP’si ise bu Siyonist fesatçılık ve fırsatçılık kumpasının sadece figüranıydı. Şu AKP’yi hala “Şahsiyetli dış politika üretiyor” diye alkışlayanlar ise, vicdanı ve ahlakı yalama olmuş ve hayâ duyguları kurumuş yalakalardı.

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İsmet SEZGİN

İsmet SEZGİN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx