YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6637bcddcb52f
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 8
Bugün : 14242
Dün : 17958
Bu ay : 97112
Geçen ay : 737322
Toplam : 23613398
IP'niz : 18.191.43.140

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

TSK neden hedef tahtasındaydı?

Türkiye’de; sistemli, sürekli ve dış destekli bir ordu düşmanlığı ve TSK’yı karalama ve aciz bırakma kampanyası yürütülüyordu. AKP’nin iktidara taşınmasının ve hala iktidarda tutulmasının asıl nedenlerinden birisinin de, bu plana taşeronluk yapmak olduğu anlaşılıyordu.

Güneydoğu’daki her katliam ve kanlı olay sonrası PKK’yı koruyup-kollama çabası öne çıkıyordu. Bütün vahşet ve cinayetlerin ardından bu işi, “TSK’nın yaptığı” algısı yaratılmaya çalışılıyordu. Henüz olayın ne olduğu anlaşılmadan BDP yöneticilerinin verdiği mesajlar ve PKK’yı yardım sevenler derneği gibi göstermeye çalışanlar ağız birliği içinde, “PKK’yı aklamaya” uğraşıyor ve TSK’ya sataşıyordu.

Türkiye’de kasıtlı bir psikolojik harekât süreci sonunda, devletin ve özellikle de TSK’nın terör örgütü gibi algılanmasını kolaylaştıracak bir psikolojik ortam oluşturuluyordu. TSK’nın bu psikolojik harekât karşısında terör örgütü ve yandaşları kadar başarılı olamadığı görülüyor ve bu bizi kahrediyordu. Bu algının oluşmasında bazı TSK mensuplarının hataları kadar, hakim olan siyasi havanın da etkisi oluyordu. BOP kapsamındaki açılım ve atılımlarla Türkiye’yi parçalamaya sürükleyen siyasi ortam, her terör eylemini, “TSK’ya mal etme” gayretlerini hem hızlandırıyor hem de kolaylaştırıyordu. TSK hedef tahtasına yerleştirilip yalnız bırakılıyordu. Artık ucuz kahramanlara; TSK’ya yüklenmek PKK’ya tepki göstermekten daha kolay geliyordu. Genelkurmay Başkanlığını Milli Savunma Bakanlığına bağlama hazırlıkları da, TSK’nın burnunu kırmak ve gururunu yıkmak için yapılıyordu.

Porno Reklâmcısı ve Recep Erdoğan yalakası Emre Aköz: “PKK, AKP’ye saldırdıkça, ne yazık ki TSK güçleniyor…

PKK sorununu kasıtlı olarak Askeriye kangrenleştiriyor..” (7 Mayıs 2011 Sabah) diyecek kadar arsızlaşıyor;

Aynı Gazeteden Mahmut Övür:

“(PKK’nın ilan ettiği) Ateşkese rağmen Dersim’de 7 örgüt üyesinin (dikkat anarşist değil) öldürülmesi, bölgede infial yaratıyor… Yüksekova’da dindarlarla (Hizbullah taraftarlarıyla) Kürtleri derin devlet (yani asker) kışkırtıyor” (7 Mayıs 2011 Sabah) demekten sakınıp sıkılmıyordu.

Genelkurmay’ın Balyoz İsyanı haklıydı!

Balyoz davasında yargılanan 163 askeri personelin tutuksuz yargılanması için yapılan müracaatın reddedilmesi, Genelkurmayda rahatsızlık yaratıyordu.

Genelkurmay açıklamasında 163 TSK mensubunun tutukluluğuna yapılan itirazın reddedilmesi ile ilgili olarak “Tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir” deniliyordu.

Genelkurmay’ın, yapılan seminerin ne olduğuna ilişkin tüm bilgileri “tereddüde yer bırakmayacak şekilde” ilgili makamlara izah ettiği belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer veriliyordu:

“5-7 Mart 2003’te 1. Ordu Komutanlığı’nda yapılan bir plan semineri ve bu seminerle ilişkilendirilmeye çalışılan bir darbe planı olduğu iddia edilen planla ilgili olarak başlatılan kovuşturma işlemi devam etmektedir. Halen tutuklu bulunan 163 askeri personelin, tutuksuz yargılanmak üzere yaptıkları müracaat 5 Nisan 2011’de itiraz mahkemesi tarafından ikinci kez reddedilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir. Devam eden yargı sürecine müdahale anlamına gelebilecek davranışlardan özellikle kaçınan TSK, yargılamayı etkilemeyecek şekilde ilgili makamları bilgilendirerek, yapılan seminerin ne olduğunu, nasıl yapıldığını, neleri kapsadığını ve kimlerin hangi emirlerle katıldığını tereddüde yer bırakmayacak şekilde izah etmiştir. Benzer hususlar, savcılık makamlarınca görevlendirilen bilirkişi raporlarında da açık bir şekilde yer almaktadır. Hal böyle iken, görevli ve emekli 163 TSK personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir.”

Mahkeme Başkanı muhalefet şerhi koymuşlardı

Genelkurmay Başkanlığı’ından yapılan açıklamada, Mahkeme Başkanı Şeref Akçay’ın sanıkların serbest bırakılması gerektiğini dile getiren muhalefet şerhine de dikkat çekiyordu.

Akçay şerhte, “Neticeye kadar her aşamada failin suç yolundan dönmesini vazgeçme olarak kabul etmek gerekir. Bu durumda netice olarak darbe yapmak meydana gelmiş midir? Gelmemiştir. İhtiyari ile vazgeçme denilmez ise tam fiil diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Hukuk işte burada lazım” diyordu.

TSK’nın, 163 personelinin “tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük” çektiğini belirten açıklaması çeşitli çevrelerce muhtıra, yakınma, etkileme ya da baskı olarak niteleniyordu. Daha önce de çeşitli vesilelerle TSK adına yapılan bu tür nafile açıklamalar yandaş medya ve iktidar çevrelerinin elinin kuvvetlenmesine katkı sağlamaktan başka bir işe yaramıyordu. İktidar çevreleri, TSK’dan yapılan bu tür açıklamaları, siyaset üzerindeki “askerî vesayet” in kanıtı olarak kullanıyordu.

Bu tür duyuru, ilan ya da yakınmaların sonuç üretmediği zaten biliniyordu. “TSK adına askeri personelin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekildiği” açıklamasının, meşru platformlarda, hükümet yetkililerin yüzüne karşı değil de kamuoyuna yapılması kafa karıştırıyordu. Acaba böyle açıklamalar yapmak sonuç alma amaçlı değil durumu kurtarmaya yönelik mi yapılıyordu? Bu duyuru ile tutuklu asker eşlerinin öfkeleri dindirilmek mi isteniyordu?

Bu meyanda “TSK’ya yönelik olarak değerlendirilen bazı operasyonların gerçekte bir danışıklı dövüş biçiminde gerçekleştiği” bile iddia ediliyordu. Bu anlamda askere karşı yapılan birçok operasyonun gerçekte kurum içi rekabetle ilgili olduğu söyleniyordu.

Ancak, ABD ve AB’nin güçlü bir TSK istemediğini ve AKP’yi bu yönde teşvik ve tahrik ettiğini asla unutmamak gerekiyordu.

ABD’nin deprem gibi TSK planı!

ABD yol haritasını hazırlayıp AKP’nin önüne koymuştu. Ordunun 2013’te “Ilımlı ve zayıf Silahlı Kuvvetler” haline getirilmesi amaçlanıyordu. Pentagon çevrelerine göre, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla planın “birinci aşaması” tamamlanıyordu.

2011 milletvekili ve 2012 cumhurbaşkanı seçimi yaklaştıkça Amerika’nın Türkiye planı da netleşiyordu. Senaryoların odağında tabii ki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve AKP, bulunuyordu. TSK’yı bütünüyle denetim altına alamayan ABD ve AKP, milli orduyu tasfiye planını 2013 yılına kadar tamamlamayı hesaplıyordu.

Pentagon istihbarat çevrelerine göre, bu konudaki yol haritası ABD tarafından hazırlanıyor ve AKP’nin önüne konuluyordu. Hilmi Özkök dönemin ABD Büyükelçisi Robert Pearson da “yeni ordu” planını desteklediğini ancak dengeleri gözetmek ve millici kesimleri ürkütmemek gerektiğini söylüyordu. 2007’den sonraki süreçte, TSK’nın dönüştürülmesi girişimlerine karşı çıkan subayların malum iddia ve entrikalarla tasfiye edildiği gözleniyordu.

Pentagon istihbarat çevrelerine göre, milli orduyu bütünüyle NATO müdahale gücü konumuna, yani bir lejyoner ordusuna dönüştürme planı 2013 yılında tamamlansın isteniyordu.

İşte ABD’nin yeni TSK planı:

  • Asker sayısı azaltılarak 250 bine indirilecek.
  • Zorunlu askerlik daraltılıp, ordunun yüzde 80’i paralı (profesyonel) hale getirilecek.
  • Genelkurmay Başkanı Savunma Bakanı’na bağlanıp havası söndürülecek.
  • Milli duruşlu subayların bir kısmı davalarla tasfiye edilecek.
  • Diğerleri yüksek ikramiyelerle özendirilip emekli olmaları istenecek.
  • Kalan subaylar sözleşmeli pozisyonuna geçirilecek.
  • Bütün subayların terfi ve tayinini, performansa ve sadakate göre hükümet belirleyecek.
  • Üniformaların biçimi ve rengi yenilenecek.
  • Yeni ordu iç güvenlikten çekilecek.
  • Jandarma ordudan ayrılıp tamamen İçişleri Bakanlığı’nın hizmetine girecek.

ABD İstihbarat görevlisi Wikileaks’in amacını açıklıyordu:

TSK’yı güvercine dönüştürme çabası!

Bir DIA (ABD Savunma Bakanlığı-Pentagon İstihbarat Örgütü) görevlisi Taraf’a verilen Wikileaks belgelerinin büyük bölümünün TSK’yla ilgili olduğunu açıkladıktan sonra, bu belgelerin asıl amacının, “TSK’nın şahin duruşunu posta güvercinine dönüştürmek” olduğunu söylüyordu.

ABD’li istihbarat görevlisi, Wikileaks belgelerinin CIA’nın denetiminde servis edildiğini belirtip bu yayının bir amacının, “ABD’nin çirkin yüzünü sempatikleştirmek” olduğunu açıklıyordu.

ABD’nin her ülkede “hem iktidara, hem de muhalefete oynadığına” vurgu yapan DIA görevlisi, Taraf’ın yayınının, “iktidarı ABD planlarına hizmet ettirmeye, muhalefet partilerini ise kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmeye hizmet ettiğini” vurguluyordu.

TSK’dan AKP’ye, PKK’dan Fetullah Gülen’e, HES’lerden Aydınlık’a kadar ortaya çıktığı günden bu yana ülke dengelerini sarsan Wikileaks belgelerinde en çok adı geçen kurumun TSK olması dikkat çekiyordu.

Türkiye’de bulunan ABD Büyükelçiliği ve CIA yapılanmalarının Washington’la yaptığı belge akışını sızdıran Wikileaks Türkiye Belgeleri’nde en çok konuşulan kurum Genelkurmay Başkanlığı oluyordu. Hakkında 5 bin kez bilgi verilen Genelkurmayı, 1200 bilgi notu, 150 e-posta, 100 ses kaydı, 70 görüntü ile muvazzaflar, 1000 bilgi notu, 500 e-posta, 600 ses kaydı, 40 görüntü ile emekli subaylar takip ediyordu.

Jeopolitik ve stratejik hassasiyetle Türkiye’nin haritadaki yeri, devamı körüklenerek sürüklendiği iç savaş serüveni, Güneydoğu’da kurulan hükümetçikler, Irak ve Kıbrıs üzerinden gelen tehditler, ABD Ordusu’nun 2002 yılında yaptığı Türkiye’yi işgal tatbikat projeleri, (Millenum Challenge 2002), ABD-İsrail ittifakının Ortadoğu’ya yönelik Siyonist hedefleri, ABD’nin ekonomik çöküşe, cevap olarak hazırladığı silahlı girişimler ortada dururken Kılıçdaroğlu CHP’si “askerlik 6 aya indirilsin” diyordu. Türkiye’nin yaşadığı koşullara ve sürüklendiği ortama bu kadar kayıtsız bir tavır CHP ile AKP’nin aynı Siyonist merkezlerden yönetildiğini gösteriyordu.

Sıra ordunun özelleştirilmesine gelip dayanmıştı!

“Liberalizm, CHP’yi ülkenin güvenliği, halkın güvenliği konusunda da liberalleştirmiştir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra başlayan özeleştirme dalgası, CHP’yi de önüne katmış sürüklemektedir. Sümerbankların, Et-Balıkların, SEKA’ların, TELEKOM’ların, TEKEL’lerin özelleştirilmesinden sonra, sıra TSK’nın özelleştirilmesine gelmiştir.

Öyle ya kamu malının kalmadığı bir ülkede, kamunun silahlı gücüne de ihtiyaç görülmemektedir. Gümrükleri yıkılmış, kirli paranın istilasına uğramış bir ülkede, korunacak sınırlar da gereksizdir” tespitleri haklıydı.

AKP bu ülkenin gümrüklerini yıkmış, kirli para istilasının komisyonculuğunu yapmış, KİT’leri yok pahasına yabancılara satmış, ülkeyi borca batırmış, milli ekonomiyi yıkmıştır.

AKP; Türk milletini ordusuz bırakmayı hedefleyen büyük ihanetin kâhyasıdır. ABD’ye ve Siyonist Yahudi Lobilerine karşı gelmesi halinde Tayip Erdoğan’ın “deliğe süpürülme” yetkisini Washington’a verdiğini, en yakın arkadaşı Zapsu açıklamıştır.

Siyonist Yahudi stratejistlerden F. Stephen Larrabee’nin Troubled Partnership (Müşkül Ortaklı) başlıklı raporunu hatırlayınız. Larrabee, sıradan bir adam değil, AKP’nin ABD kimlikli 7 akıl hocasından biri olmaktadır. Rapor da ABD Hava Kuvvetleri için hazırlanmıştı.

İşte o raporda: “AKP’nin önümüzdeki seçimde sahneye MHP’nin rolünü çalarak fırlayacağı” haberi vardı.

Larrabee, Türkiye’de yeni bir milliyetçiliğin yükseleceğini ve bu akımın da MHP ve CHP ekseni dışında gelişeceğini vurgulayıp, AKP’yi tanımlamaktaydı.

Larrabee, senaryonun nedenlerini şöyle açıklamıştır: Türkiye’de ABD’ye karşı düşmanlık hızla yükseliyordu. Türkiye’de ABD’ye olumlu bakanlar ancak yüzde 9’du. Her 10 Türk’ten 9’u ABD karşıtlığını dışa vuruyordu. (s.16 vd.)

Rapora göre: Türkiye’de milliyetçiliğin yükselme süreci devam edecekti. O zaman bu milliyetçi yükselişin ABD’nin denetiminde olması ve başrolde Recep Bey’in oynaması, bu nedenle ABD ve AB’ye sert çıkışlar yapıp milliyetçi oyları toplaması gerekecekti. Strazburg’taki horozlanması işte bu rolün gereğiydi.

Ancak hiçbir rol tek başına yürütülemezdi. Tayip Erdoğan’a milliyetçilik oynatan akıllı rakipler de gerekliydi. İşte Kemal Kılıçdaroğlu; genel af, Dersim açılımları derken, en son neredeyse askerliği lağveden çıkışlarıyla Recep Bey’e vatanseverlik gösterileri için olağanüstü fırsatlar sunuvermekteydi” tespitleri yerindeydi.

Hatta Klılıçdaroğlu “Profesyonel orduya bir an önce geçmeliyiz” havasındaydı!

“Profesyonel ordu, genel askerlik kurumundan vazgeçmek anlamına gelmekteydi” diyen Doğu Perinçek: “Genel askerlik, Fransız Devriminden Türk Devrimine kadar demokratik devrimlerin ürünüdür. Mehmetçik, devrim tarihimiz içinde ortaya çıktı. Yeniçeri gibi ücretli devşirmeler, diğer “Kapıkulu” askerler veya tımar sahibi beylerin bağımlısı olan sipahiler; Mehmetçik değildi.

Mehmetçik, sultanın mülkünün silahlı kulu değil, vatan savunmasında görev yapan özgür yurttaştır. Cumhuriyet yurttaşı, Mehmetçik’le eşitlenir. Hiçbir kavram, Mehmetçik kadar demokratik değildir”[1]

Sözleriyle aslında kendilerinin de “Orduyu milletten koparma, Siyonist ve Masonik odakların hizmetine sokma ve TSK’yı komünist ulusalcılığın ve İslam düşmanlığının dayanağı yapma” girişimlerinin bir figüranı olduklarını göstermekteydi.

Çünkü, önce Fransız Devrimi; Siyonist ve Mason Yahudilerin ülke yönetimlerine hakim olma projesinin bir neticesiydi. Bugünkü ABD ve AB emperyalizmi Fransız Mason ihtilalinin bir eseriydi.

İkincisi, Yeniçeri ocağındaki devşirmeler savaş ve savunma yerine genellikle istihkâm ve iaşe gibi geri hizmetlerde görevlendirilirdi. Yoksa Osmanlı Ordusu elbette Milli nitelikliydi ve Mehmetçikti. Sultan Alparslan’ın yiğitleri de, Sultan Fatih’in cengâverleri de Mehmetçikti. Bu Masonik ulusalcılar gibi Milli tarihimizi ve askerlik şerefimizi koyu ve kindar bir İslam ve Osmanlı düşmanlığı ile sadece 100 sene öncesinden başlatan sakat ve soysuz bir yaklaşım, halkımızın “Deryaya düşen, yılana sarılır” gibi AKP’ye sığınmasının en önemli etkeniydi.

Bugün Libya’ya saldıran ve petrol aşkına mazlum Müslüman kanı akıtan NATO’nun en ateşli savunucusu Yahudi asıllı Sarkozy de, Fransız Mason ihtilalinin güdümündeki temsilcisiydi. Fransız Devrimini kendi tarihlerinin ve fikirlerinin temeli kabul eden Aydınlıkçıların, şimdi Libya saldırısına karşı çıkmaları ne büyük bir çelişkiydi!?

Siyonist Netanyahu: “Ordusuz Filistin”e razıydı; bizdeki Sabataist Cunta ve AKP iktidarı ise; Orduyu zayıflatmaya çalışmaktaydı!?

İsrail baş belası Netanyahu’nun: “Ordusuz bir Filistin’e razı oluruz” sözleri, ülkemizde TSK’ya yönelik sinsi hareket ve hakaretlerin şifrelerini taşımaktaydı. Çünkü Siyonist Netanyahu: “ordudan ve silahlı savunmadan arındırılmış bir kukla Filistin” arzularken, bizdeki sabataist cunta ve işbirlikçi iktidar da “her bakımdan zayıflatılıp kolu kanadı kırılmış; etkisiz ve yetkisiz bırakılmış bir TSK” peşinde koşmaktaydı. İzan ve insaf ehline soruyoruz: Netanyahu’nun teklifiyle, bizdeki Gâvura TARAF medyanın, Fetullahçıların, AKP ve yandaşlarının ordumuzla ilgili tertipleri arasında ne fark vardı? Sadece bizdeki uşakları, demokratikleşmeyi ve AB kriterlerini bahane ederken, Siyonist patronları “İsrail’in güvenliğini” öne çıkarmaktaydı. Yoksa hedef aynıydı: Büyük İsrail’in kurulması için Türkiye’nin parçalanması lazımdı, bunun için de, TSK engeli aşılmalıydı!?… Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları dahil, her rütbedeki askeri sivil mahkemelerde yargılama yolunu açan CMK’nın 3 ve 250. maddelerindeki değişikliği de, mahiyet ve hukuki mazeret açısından değil, asıl sinsi niyet ve hedef bakımından değerlendirmek lazımdı.

Yani bu düzenleme, hukuki ve ahlaki bir ihtiyacın değil, politik ve psikolojik bir amacın sonucu yapılmıştı.

Netanyahu sadece Filistin’i değil tüm insanlık alemini aşağılamaktan sakınmamıştı!

ABD, AB ve işbirlikçilerin “ağzı kulağına varıyor” ve alkış tutuluyordu: “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun dilinden ilk kez ‘Filistin devleti’ sözcüğü çıkmışmış… Böylece Filistinlilerin devlet kurma hakkını kabule yanaşmışmış…” diye göbek atılıyordu şeklinde konuya giren yazar önemli tespitlerde bulunmaktaydı.

“Peki, nasıl bir devlet? 1- Silahsız olacak. Yani, ordusu bulunmayacak. 2- Hava sahasını kontrol edemeyecek. Yani, Filistin hava sahasında İsrail dilediği gibi cirit atacak. 3- İsrail’in “Yahudi devleti” olduğunu kabul edip açıklayacak. Filistinli göçmenler sorununa İsrail sınırları dışında çözüm aranacak. Yani, yüz binlerce Filistinli vatanlarına, yuvalarına dönmeyi unutacak. 4- Yahudi yerleşim yerlerinin “Doğal yayılması” kısıtlanmayacak. Yani, Filistin topraklarındaki kaçak Yahudi kasabaları yerinde duracak, üstelik daha da yayılacak. 5- Doğu Kudüs, İsrail’de kalacak. Yani, Filistin devleti başkentinden vazgeçecek. Sadece başkentinden değil, can evinden de olacak. 6- Filistinliler İran’la ittifak yapamayacak. Yani, dış politikası için İsrail’den icazet alacak…

Ama Netanyahu Filistinlilere “Kocaman” iki lütufta bulunmuş: “Bayrakları ve ulusal marşları olabilir!” buyurmuş.. Bayrağı olacak ama bayrağı taşıyacak askeri, bayraktarı olmayacak. Ulusal marşı olacak ama marşının yükseleceği havası olmayacak!?

Uzun sözün kısası, Netanyahu, Filistinlilere “egemenlik hakkı bulunmayan bir devlet” öneriyordu. Ya da, ekonomide özerk ama siyasette, savunmada, diplomaside bağımlı bir devlet sunuyordu! Böyle bir devlet düşünülebilir mi? Kurulsa bile ayakta kalabilir miydi? Ve nihayet, uluslararası topluluk böyle bir oluşuma devlet gözüyle bakabilir miydi? Filistinlilere böylesine aşağılayıcı bir öneride bulunan Netanyahu bir halka pervasızca hakaret ediyordu.

Sadece Filistinlileri değil, BM Güvenlik Konseyi’ni de aşağılıyordu. Çünkü Konsey’in ciltler dolusu kararlarında hep İsrail’in 1967 Haziran’ındaki Altı Gün Savaşı’ndan önceki sınırlarına çekilmesi, boşalacak topraklarda tam bağımsız bir Filistin devleti kurulması öngörülüyordu.

Siyonist Netanyahu sadece Filistinlileri ve BM Güvenlik Konseyi’ni değil, Arap ulusunu, Arap devletlerini ve onları bir çatı altında toplayan Arap Birliği’ni (tüm insanlık ve İslam âlemini) de aşağılıyordu. Çünkü hepsinin de 1967 savaşından önceki sınırlarına çekilmesi, Filistinli göçmenlere dönüş hakkını vermesi ve başkenti Doğu Kudüs olacak bir Filistin devleti kurulmasını kabul etmesi karşılığı tüm acılarını içlerine gömüp İsrail devletini topluca tanımayı, diplomatik ilişki kurmayı taahhüt ettiği biliniyor.

ABD, Netanyahu’nun önerisini Başkan Obama’nın politikalarının başarısı olarak görüyor, AB ise “İyi yönde atılmış bir adım…” şeklinde değerlendiriyordu. Ya Filistinlilerin ve de Arap dünyasının derin düş kırıklığı, acısı ve öfkesi? Onu da en iyi Filistin sözcüsü Saib Erekat dile getiriyordu: “Barış kaplumbağa hızıyla ilerliyordu. Ama Netanyahu o kaplumbağayı da sırtüstü çevirmiş bulunuyor!”

İsrail, Filistin’de neden ordu istemiyor ve Türkiye’de neler oluyordu?

Netanyahu, Filistin’i bir koşulla tanıyacaklarını bildiriyordu: ordusu olmayacaktı!. Ne kadar zihin açıcı, şifre çözücü bir yaklaşımdı. Ortadoğu’nun kilit önemi haiz ülkesi Türkiye’de de bütün tertipler ordu üzerinden yürütülüyordu. Büyük İsrail denilen hayalin gerçekleşebilmesi için en büyük engel sayılan ve peygamber ocağı olarak tanınan Türk ordusunun çökertilmesi için uğraşılıyordu. AB’de Bilderberg, Chattom House ve ABD’de CFR ve bunları üstten birbirine bağlayan elbette alttan da bağlayan örümcek ağı gibi kurumlar; kurumcuklar toplamı olan Siyonist şebekenin tek derdinin Türkiye ve askeriye olduğunu izan ve vicdan sahibi herkes biliyordu. Erbakan Hoca elli yıl bu gerçekleri konuşuyordu. Ayrıca bazılarına şunu da sormamız gerekiyordu: Erbakan Hoca’nın ordumuz için “şanlı ordumuz”dan başka bir niteleme kullandığını ve ters tavır takındığını hiç duyup gördünüz mü?

ABD, Dolmabahçe buluşması akşamı operasyon başlatmıştı! [2]

Dolmabahçe buluşmasının gerçekleştiği gün, ABD Büyükelçisi Washington’a “acil” kodlu şu kriptoyu çekiyordu: “Tayip Erdoğan ile Orgeneral Büyükanıt anlaştı. Operasyon başlayabilir.”

5 Mayıs 2007 tarihi, yakın siyasi tarihimizin dönüm noktalarından biri sayılıyordu. Kamuoyu, bu tarihin neden önemli olduğunun sadece bir yönünü biliyordu. O gün Başbakan Tayyip Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda buluşuyordu. Gündemi Genelkurmay Başkanlığı tarafından 27 Nisan tarihinde yayınlanan “elektronik muhtıra” ile ortaya çıkan hükümet-asker gerilimi oluşturuyordu. İnternet sitesinde yayınlandığı için “e-muhtıra” diye bilinen bildiride, Genelkurmay, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine isim vermeden net bir şekilde karşı çıkıyordu.

Dolmabahçe buluşmasında Tayyip Erdoğan, ABD tarafından hazırlanan “şantaj dosyaları”nı Yaşar Büyükanıt’ın önüne koyuyordu. Dosyalarda Yaşar Büyükanıt’ı da şahsen suçlayan “yolsuzluk”, “siyasi müdahale” ve “özel hayata ilişkin” iddialar yer alıyordu.

Yaşar Büyükanıt’ın önüne konulan şantaj dosyalarının başlıkları basına sızıyordu. Dolmabahçe’den hemen sonra, 5 Mayıs 2007’de, Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi Ross Wilson’dan Washington’a gönderilen çok önemli “acil” ve “gizli” kripto her şeyi özetliyordu:

“Tayyip Erdoğan ile Orgeneral Yaşar Büyükanıt anlaştı. Operasyon başlayabilir. 27 Nisan 2007 tarihindeki muhtıradan sonra (5 Mayıs 2007) İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ofisinde gerçekleşen gergin ve endişeli görüşme, restleşmeden sonra uzlaşma ile sonuçlandı. İki taraf eteklerindeki taşları döktü. Başbakan Tayyip Erdoğan elindeki dosyayı ortaya sürdü. Bu veriler CD’den oluşuyordu. Tayyip Erdoğan konuşmasını bitirdi ve sözü Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a verdi. Orgeneral Yaşar Büyükanıt ilk hamleyi kaybeden kişi olarak konuştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu özelliğinden faydalanılırsa, Amerikan çıkarlarının devamı çok kolay olacaktır. Bu fırsat elimizde bulunmaktadır. Diğer ayrıntılara ait değerlendirmelerin oluşum ve gelişmelerini incelemek gerekmektedir.”

ABD Büyükelçisi’nin kriptosundan neler yazılmıştı:

1- Tayyip Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt arasındaki Dolmabahçe buluşması gergin başlamıştır.

2- İki taraf da görüşmeye dosyalarla gelmiştir. Büyükanıt’ın elinde “bölücülük” ve “irtica” konusunda önemli dosyalar vardır.

3- Ancak Erdoğan, Büyükanıt’a fazla konuşma fırsatı vermeyerek, ABD’nin hazırlayıp verdiği şantaj dosyalarını önüne koymaktadır.

4- Elbette, bunun ardından Büyükanıt da konuşmuşlardır. Ancak ABD Büyükelçisi kriptosunda Büyükanıt’ın “ilk hamleyi kaybeden kişi olarak konuştuğunu” ortaya koymaktadır.

5- “Anlaşma” ile rahatlayan ABD Büyükelçiliği Washington’a “Artık TSK’ya karşı operasyon başlayabilir” mesajını aktarmıştır.

6- Başlanması istenen “operasyon”lar, Orduyu yıpratma, yaralayıp karalama, etkisiz ve çaresiz konuma taşıma ve bütün gizli cinayet ve tertiplerin sebebi ve sahibi olarak topluma tanıtma” hücumlarıdır ve bunların nasıl işlediğini herkes hatırlayacaktır.

  1. a) ABD, 1 Mart (2003) Irak Tezkeresi’nin TBMM’de reddedilmesini TSK’nın tavrına bağlamıştı. Bu yüzden TSK’nın milli ordu olarak tasfiyesi kararı alınmıştı. Direnme eğilimindeki komutanlar hakkındaki dosyaların İşleme konulması kararlaştırılmıştı.
  2. b) Bu çerçevede, 22 Mart 2003’te ABD Büyükelçisi, Washington’a gönderdiği kriptoda, “Büyükanıt hakkındaki belgelerin Erdoğan’a ulaştırılmasının onayı gerekmektedir” diye izin istenmiş, Washington da bu talebi onaylamıştı.
  3. c) Tayyip Erdoğan da bunları ve daha sonra verilen şantaj dosyalarını, 27 Nisan 2007 elektronik muhtırasının ardından yapılan 5 Mayıs Dolmabahçe görüşmelerinde Yaşar Büyükanıt’ın önüne koymakta ve kahraman yapılmaktaydı.
  4. d) Böylece malum tutuklamalar ve davalar süreci başlamıştı.
  5. e) Net bir şekilde görülüyor ki, bağımsız Cumhuriyeti tasfiye etmek, bu amaçla TSK’yı ve milli güçleri etkisizleştirme operasyonları doğrudan bir ABD planıydı. Sürecin her aşamasında ABD’nin eli vardı. Planlamayı, zamanlamayı ve manipülasyonları ABD yapmaktaydı. Yani bazı çevrelerin zannettiği gibi, 3-5 AKP’li ve Fetullahçı’nın planladığı bir süreç sanılması bir saptırmacaydı. AKP ve gülen sadece uygulayıcı figüranlardı.

Sonuç Olarak:

1- Türkiye Cumhuriyetinin ayakta kalması ve Aziz Milletimizin birlik ve bekası; her yönden güçlü ve özgür bir orduya bağlıydı.

2- Böyle bir ordunun varlığı; ekonomik, teknolojik ve psikolojik yönden kalkınmış ve bağımsız bir Türkiye’yi gerekli kılmaktaydı.

3- Bu neticeye ulaşmak için, ordu ile milletin kaynaşması, TSK’nın Müslüman halkımızın inancına ve yaşam tarzına saygı duyup sahip çıkması; “Askeriyenin dinsizlik şeklinde uygulanan yanlış laikliğin ve sapık ideolojilerin koruyucusu olduğu” algısını yıkması şarttı.

4- Masonik Kemalizm yerine gerçek Atatürkçülüğe, “Katı Şeriatçılık ve Ilımlı İslamcılık” yerine Milletimizin saf ve samimi inanç değerlerine, Siyonizmin ve emperyalizmin güdümündeki kapitalist ve komünist ideolojiler yerine, kendi kökümüze ve kimliğimize dayalı Milli Görüş’e sarılmadan, asker ve sivil bütün millet olarak bu sinsi kuşatmayı kırmamız mümkün olmayacaktı.

5- Ya Batıya uşak, ya Doğuya başkan; Ya Yahudi-Hıristiyan dünyasına kukla, ya İslam coğrafyasına ilham ve itibar kaynağı; ya zalim soygunculara kahya, ya mazlum toplumlara kurtarıcı kahraman olunacaktı!.. Evet, asker ve millet olarak Türkiye, tarihi bir karar aşamasındaydı. Ya Siyonist sömürü hâkimiyetinin simgesi olan küreselleşmenin demokrat kölesi veya Adil ve Yeni bir dünya Düzeninin Efendisi olacaktı…

6- İzmir Kemalpaşa ilçemizin Milli Görüşçü E. Belediye Başkanı sadık dostumuz Sn. Mehmet Ali Özüdoğru’nun, Milli Gazetede anlattığı şu hatıra, oldukça önemli ve anlamlıydı.

Başkanlığımız döneminde ziyaretimize gelen halen muvazzaf bir generalimizin, çok yüksek bir şuur ve milli onur ifade eden şu itiraf ve iltifatlarını unutmam imkânsızdır:

“Hizmet ve gayretlerinizden dolayı sizi yürekten kutluyorum; Kemalpaşamızı sanki yıkıp yeniden yapmışsınız. Bu çok şerefli ve kıvanç verici bir başarıdır. Ancak sizin asıl büyük şerefiniz, tebrik ve takdiri hak eden asil karakteriniz; Erbakan Hoca’ya sadık kalmanız, makam ve menfaat kaygısıyla davasından kaytarıp emperyalist odaklara kapılanlara katılmamanızdır!”

 

 



[1] 18 Mart 2011 / Aydınlık

[2] 30 Mart 2011 / Aydınlık sh. 8

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
4 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
SELİM TAŞ

AHMET HOCAYI ANLAMAK NE GÜZEL
AHMET HOCAYI ANLADIĞIM GÜNDEN BUGÜNE HİÇ YANLIŞ OLUŞUMLARIN İÇİNE GİRMEDİM. NE MUTLU AHMET HOCAYI ANLAYANA. AHMET HOCA ŞU SEÇİM ÇALIŞMALARINDA EN ETKİLİ İSİM VE HATİP OLMASINA RAĞMEN VE TEŞKİLATLARIN EMRİNDEYİM NE GÖREV VERİLİRSE YAPMAYA HAZIRIM DEMESİNE RAĞMEN, AHMET HOCAYI DEĞERLENDİRMEYEN NEFİSLERİNE ESİR OLMUŞ GAFİLLERE DİYORUMKİ,HEPİNİZ BİR ARAYA GELSENİZ BİR AHMET AKGÜL’ün BİNDE BİRİ ETMEZSİNİZ. AHMET AKGÜL GERÇEK MİLLİ GÖRÜŞÇÜ, ERBAKAN HOCAYA TAM SADIK, İLİM EHLİ, MÜKEMMEL HATİP, CESUR, ŞUURLU, FEDAKAR VE VEFAKAR, SÖZÜNÜN ERİ BİR ALLAH DOSTUDUR. YA SİZ EY MİLLİ GÖRÜŞÇÜ GÖZÜKÜP, MİLLİ GÖRÜŞE EN BÜYÜK ZARARI VERMEYE ÇALIŞAN GAFİLLER, SÖYLEYİN SİZİN NE ÖZELLİĞİNİZ VAR.

SELİM TAŞ

AHMET HOCAYI ANLAMAK NE GÜZEL
AHMET HOCAYI ANLADIĞIM GÜNDEN BUGÜNE HİÇ YANLIŞ OLUŞUMLARIN İÇİNE GİRMEDİM. NE MUTLU AHMET HOCAYI ANLAYANA. AHMET HOCA ŞU SEÇİM ÇALIŞMALARINDA EN ETKİLİ İSİM VE HATİP OLMASINA RAĞMEN VE TEŞKİLATLARIN EMRİNDEYİM NE GÖREV VERİLİRSE YAPMAYA HAZIRIM DEMESİNE RAĞMEN, AHMET HOCAYI DEĞERLENDİRMEYEN NEFİSLERİNE ESİR OLMUŞ GAFİLLERE DİYORUMKİ,HEPİNİZ BİR ARAYA GELSENİZ BİR AHMET AKGÜL’ün BİNDE BİRİ ETMEZSİNİZ. AHMET AKGÜL GERÇEK MİLLİ GÖRÜŞÇÜ, ERBAKAN HOCAYA TAM SADIK, İLİM EHLİ, MÜKEMMEL HATİP, CESUR, ŞUURLU, FEDAKAR VE VEFAKAR, SÖZÜNÜN ERİ BİR ALLAH DOSTUDUR. YA SİZ EY MİLLİ GÖRÜŞÇÜ GÖZÜKÜP, MİLLİ GÖRÜŞE EN BÜYÜK ZARARI VERMEYE ÇALIŞAN GAFİLLER, SÖYLEYİN SİZİN NE ÖZELLİĞİNİZ VAR.

selim türkoğlu

ALLAH RAZI OLSUN
ŞU YAYINLANAN YAZI HEM MÜKEMMEL HEMDE TARİHİ BİR SÜRECİN YNSIMALARINI BİZE AKTARIYOR. İNANIN BU GERÇEKLERİ MİLLİ ÇÖZÜMDEN BAŞKA AKTARAN YOK. GERÇEK MİLLİ GÖRÜŞÇÜLER VE MERHUM HOCAMIZA BAĞLI KADROLARIN BAŞINDA SİZ GELİYORSUNUZ. TEBRİKLER. BAŞARILAR. ALLAH RAZI OLSUN.

selim türkoğlu

ALLAH RAZI OLSUN
ŞU YAYINLANAN YAZI HEM MÜKEMMEL HEMDE TARİHİ BİR SÜRECİN YNSIMALARINI BİZE AKTARIYOR. İNANIN BU GERÇEKLERİ MİLLİ ÇÖZÜMDEN BAŞKA AKTARAN YOK. GERÇEK MİLLİ GÖRÜŞÇÜLER VE MERHUM HOCAMIZA BAĞLI KADROLARIN BAŞINDA SİZ GELİYORSUNUZ. TEBRİKLER. BAŞARILAR. ALLAH RAZI OLSUN.

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve YozlaştırılanCihad Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihad Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail’in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

● Hamas, Şeytanı Şaşırtmıştı ve Dünyayı Uyandırmıştı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları

(Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı

(Hazırlayan: Orhan Atay)

Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı

(Hazırlayan: Veysel Uzun)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı

(Hazırlayan: Ufuk Efe)

Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları

(Hazırlayan: Okan Ekinci)

Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı

(Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları

(Hazırlayan: Ali Çağıl)

Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları

(Hazırlayan: Halil Yaman)

Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları

(Hazırlayan: Akın Cengiz)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı

(Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları

(Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları

(Hazırlayan: Ramazan Yücel)

Ahmet Akgül’ün; İçtihad Perspektifi ve Orijinal Projeleri

(Hazırlayan: Abdullah Akgül)

Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları

(Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları

(Hazırlayan: Necati Akgül-Ali Mert)

Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı

(Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası

(Hazırlayan: Ahmet Cömert)

Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt

(Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası

(Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Osman Eraydın)

Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar

(Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler

(Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri

(Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi

(Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar – 2 Cilt

(Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

 

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

 

Before the ADİL DÜZEN (JUST ORDER) conference at the Kyrgyzstan Arabayev University, which we were attended, an academician had introduced Ustadh Ahmet Akgül in the following way:

Ahmet Akgül is an outstanding scholar and thinker in Türkiye who amalgamate ideas of; Islamic principles and human needs, Atatürk's thoughts on change, Positive Nationalism, and social balance. He has written around 100 books, some in three volumes, all original and unique works. Ten of these books have been translated into English, Russian, Japanese, Persian, French and Arabic. He is considered the most distinguished disciple and follower of Türkiye's legendary Prime Minister Prof. Dr. Necmettin Erbakan. For about 40 years, he has participated in scientific conferences throughout Türkiye, Europe, and the Islamic world. He is a man of wisdom and a visionary who has sensed and explained significant developments in Türkiye, the region, and the world decades in advance, facing many difficulties and attacks, yet always proving to be right in the end. He is the editor in chief of the MİLLİ ÇÖZÜM MAGAZINE (A strategic magazine published in Türkiye) which closely followed by Türkiye's military and civilian senior bureaucrats, university professors, prominent writers and commentators, and state officials. Our Ustadh advocates for original ADİL DÜZEN (Just Order) programs based on reason, science, history, conscience, and the Quran, incorporating the beneficial aspects of capitalist, socialist, and liberalist systems while discarding their harmful elements. He is 74 years old and has five children. He leads a modest life, far from luxury and comfort, never accepting royalties for any of his books, magazines, articles or conferences with all expenses covered by about 40 voluntary and dedicated friends of the cause and for the sake of Allah. He maintains that it is forbidden to preach religion and knowledge for money, position, and personal gain, thus owing no favors to any group or power. Besides his nearly 105 books, our Ustadh has also prepared RELIGION and ETHICS textbooks suitable for scientific truths and the essence of Islam without adhering to any sects, for Primary School (grades 4-5), Secondary School (grades 1-2-3), High School (grades 1-2-3-4), and University (grades 1-2-3), topics often overlooked even by political parties and governments.

During our so special conversations, as his sincere students and followers, we asked him: 'How did you prepare these (over 100) books? How did you manage your time?' Our Ustadh Ahmet Akgül answered us in a way that would be an example and encouragement for us:

"1- Except for serious illness and major difficulties, for almost 60 years, I have never put off today's work until tomorrow, and even beyond that, I never attempted to delay the morning's work to the afternoon or the afternoon's to the evening. Because it was necessary not to waste my limited lifetime capital on idle pursuits, which the Quran warns against as 'LAĞVİYAT' (futile activities).

2- I never hesitated to listen to and learn from anyone who had knowledge and experience in a subject, even if they were much younger than me... or just an ordinary and simple person, because the biggest obstacle to learning and acquiring knowledge is pride and arrogance.

3- I have tried to read and understand every piece of writing and book by people, whether local or foreign, left-wing or right-wing, known or unknown to me, loved or disliked by me.

4- From these or from what I heard on TV programs and in conferences, I took notes of the information that I learned and found important, and never hesitated to write and convey them, mentioning their sources.

5- Without getting stuck on the whimsical desires and objections of my closest ones, my fellow companions, my Political Party members, those in active and competent positions... Or considering the account and favor of my personal comfort and interests, I never hid the TRUTHS that my mind and conscience found beneficial and right, nor did I wrap them in various covers to make them difficult to understand.

6- I strived to help all people whom I met on any occasion, whom I had enough closeness to drink a tea or share a traveling on a plane for an hour, to gain and enhance their moral and conscientious awareness and honor, and especially their eternal and spiritual peace. In other words, my aim was not to benefit from their position, resources and compliments, but to be beneficial to them.

7- Perhaps as a fruit and grace of these sincere goals and effortsAnd certainly, as a grace and blessing of Almighty God (Allah), thankfully, it became easy for us to read an average 700-page book in an hour or two, to read quickly, and to produce intended 10-page notes of congratulations and criticism about that book."

 

 

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…

YORUMLAR

Son Yorumlar
4
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx