YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6631315e8a1b4
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 7
Bugün : 17390
Dün : 29424
Bu ay : 731344
Geçen ay : 453014
Toplam : 23510308
IP'niz : 18.117.105.28

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Yahudi Lobilerinin güdümündeki ABD ve Siyonist İsrail, Malatya’ya yerleştirdiği Füze Kalkanı sistemiyle bizi İran’la karşı karşıya getirirken, bir yandan da Kıbrıs Rum Kesimini, Akdeniz’de petrol aramak için kışkırtıp Yunanistan’la Türkiye’yi vuruşturma peşindedir. Tam da böyle kritik bir süreçte, Deniz Kuvvetlerindeki amirallerin önemli kısmının çeşitli gerekçelerle tutuklu bulunması ise endişe vericidir.

Şimdi tutuklanan bu general ve amiraller; şayet milli iradeye ve onun temsilcisi hükümete, gerçekten hıyanet peşindeyse ve İslam gıcıklığı nedeniyle AKP karşıtlığı gütmekteyse, bunların ABD ve İsrail’le hesaplaşma gerektirecek bir süreçte cezaevinde olmaları hayırlı görülebilir. Ancak, ya bu general ve amiraller, ABD emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı milli ve haysiyetli bir tavır aldıkları ve ayak bağı olmamaları için tezgâhlanan senaryolar sonucu tutuklanmış ve fiilen devre dışı bırakılmış iseler, o takdirde bu tablo oldukça vahimdir. Veya şöyle soralım, Türkiye’miz dâhil 27 İslam ülkesinin parçalanmasını hedefleyen BOP gibi yabancı ve yıkıcı bir projenin eşbaşkanlığına, hem de Yahudi Lobilerince seçilen ve bu yüzden kendisine cesaret madalyası verilen Sn. Recep T. Erdoğan, acaba ABD, İsrail ve AB’yi mi aldatıp milli hedeflere hizmet etmektedir? Yoksa milletimizi ve İslam ülkelerini avutup-oyalayarak Siyonist ve emperyalist güçlerle mi işbirliği içindedir?

Kıbrıs Rum yönetimi, Akdeniz’de doğalgaz sondajına başladı… Türk firkateynleri ise Akdeniz’e açıldı… Türk Donanması’na önderlik edecek komutanların yarısına yakını ise Hasdal Cezaevi’nde bulunmaktaydı!

Doğu Akdeniz’de sular ısınıyor. Gelişmeler, Türkiye açısından da her geçen gün tehlikenin arttığına işaret ediyor. Türk Donanması ise Hasdal Cezaevi’nde! Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki 56 amiralden 22’si Balyoz, Poyrazköy, Amirallere Suikast gibi davalardan tutuklu yargılanıyor. Deniz Kuvvetleri’nin internet sitesinde Donanma Komutanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Güney Deniz Saha Komutanlığı’nın görevlerini özetle şöyle açıklıyor: Kuruluşundaki birliklerin harbe hazır olarak idamesini sağlamak, sorumluluk sahasında görev yapan birlikleri desteklemektir.

Türkiye’nin günübirlik tavrı!

Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek yanlı ilan ettiği münhasır ekonomik alanda sondaj yapacak şirketin çalışmalara başladığı ve ilk ön araştırmanın bugün yapılacağı belirtildi. Noble Energy şirketi, doğalgaz arayacak platformu 12. Parsel’e yerleştirdi ve yoğun faaliyetlere girişti.

Rumların “Tek başına doğalgaz aramasına” müsaade etmeyeceğini açıklayan Türkiye de, donanmasına ait iki firkateyni Akdeniz’e gönderdi. Rum Deniz Kuvvetleri’nde de izinler kaldırıldı, İsrail Heronlarını bölgeye gönderdi. Rum Dışişleri Bakanlığı, Türk savaş uçaklarının “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hava sahasını” ihlal ettiğini öne sürerek, Türkiye’yi BM’ye şikâyet edeceğini bildirdi.

İsrail-Yunanistan anlaşması

İsrail ve Yunanistan’ın, Türkiye’yi tehdit olarak gören gizli bir ortak savunma paktı oluşturduğu belirtiliyor. İki ülke arasında imzalanan savunma işbirliği anlaşmasına göre İsrail, Akdeniz’deki Yunan üslerine konuşlanıyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki etkinliği kısılmaya çalışılıyor. Anlaşmaya göre, petrol ve doğalgaz konusunda Türkiye tehdit olarak görülüyor. Mossad’ın yayın organı Debkafile haber sitesine göre, 3 Eylül’de gizlice imzalanan anlaşma, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin havadan ve denizden yaptığı hamlelere yanıt olarak geliştiriliyor.

Sn. Recep Bey halkımızı oyalıyor!

Hiç olmadığı kadar aktif olduğu ve cüretli adımlar attığı söylenen Türk dış politikası, görünürdeki imajın aksine tepki vermekten öteye geçemiyor. Küresel güçler, stratejik ortaklar ve konjonktürden fırsat bulup bir türlü kendi ajandasını oluşturamayan AKP Türkiye’si, “kural koyacağı” yerde “kurallara boyun eğiyor.” İsrail jetleri Mersin’de alçak uçuş yapıyor, Rumlar Akdeniz’de sondaja devam ediyor, Rusya Akdeniz’e savaş gemisi gönderiyor. Yaşananlar AKP’nin: “Aksiyonda bulunacağına sadece reaksiyon gösteriyor” tavrını destekliyor. Akdeniz’deki doğalgaz yatakları İsrail ve ABD tarafından paylaşılırken, Türkiye çaresizlik içinde olan biteni seyrediyor.

İsrail AKP’den cesaret alıyor!

İsrail’le yaşanan krizler konusunda Türkiye, İsrail’in mütecaviz ve aşağılayıcı tavrını engellemek yerine devamlı tepki gösteren ülke konumunda olmaktan bir türlü sıyrılamıyor. Mavi Marmara katliamının ardından hiçbir somut adım atamayan Türkiye, yüzeysel tepkilerle topu BM’ye atarak durumu kurtarmaya çalışırken “Alçak koltuk” krizinde, yine İsrail’in aşağılayıcı tavrına maruz kalmayı sineye çekiyor.

AKP durumu idare ediyor

İsrail’le askeri anlaşmaları askıya alma kararı alan Türkiye, ekonomik alanda İsrail ile ilişkilerini koparamıyor. Rumların sondaj çalışmalarına ilişkin olarak “Gerekirse savaşırız” havası atan Erdoğan bu tavrından da geri adım atıyor. Bütün bunlar, Türkiye’nin “reaksiyoner” politikalarıyla günü kurtarma çabasında olduğu endişesini destekliyor. 

İran ve ABD gemileri Akdeniz’de karşı karşıyaydı!

ABD’ye ait savaş gemileri, Mart ayında Libya’ya doğru yola çıkarken, İran’ın gemileri de Suriye açıklarında demir atmıştı. Mübarek rejiminin devrilmesiyle Süveyş Kanalı’nı geçme izni alan İran gemilerine İsrail tepki göstermiş, Suriye ise Lazkiye limanında karşılama töreni hazırlanmıştı. Suriyeli üst düzey askeri yetkililerinde bulunduğu karşılama töreninde iki ülke, donanma alanında işbirliği protokolü imzalamıştı. Rusya’nın da Akdeniz’e savaş gemilerini yollaması, ABD+İsrail ve AB cephesine karşı, İran+Suriye+Rusya ittifakını hatırlatmıştı. Türkiye ise, “iki arada bir derede” kalmıştı.

Türk Donanma Komutanları Hasdal’daydı!

Doğu Akdeniz’de yaşanan bu ateşli tablo karşısında Türk Ordusu’nun gücü Balyoz, Poyrazköy, Amirallere Suikast gibi davalarla etkisiz kılınmıştı. İşte Türk ordusunun deniz gücünün ne derece etkisiz kılındığını gösteren tablo:

6 Koramiral’den 4’ü tutuklu

Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu (Harp Akademileri Komutan Yardımcısı)

Koramiral Kadir Sağdıç (Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı)

Koramiral Abdullah Can Erenoğlu (Güney Deniz Saha Komutanı)

Koramiral Deniz Cora (Kurmay Başkanı)

13 Tümamiral’den 6’sı tutuklu

Tümamiral Ali Semih Çetin (Donanma Komutan Yardımcısı)

Tümamiral Soner Polat (Genelkurmay Lojistik Başkan Yardımcısı)

Tümamiral Mücahit Şişlioğlu (Kuzey Deniz Saha Komutan Yardımcısı)

Tümamiral Erdem Caner Bener (Güney Deniz Grup Komutanı)

Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul  (Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Başkanı)

Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz (Plan Prensipler Daire Başkanı)

33 Tuğamiral’den 11’i tutuklu

Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu (Deniz Personel Başkanı)

Tuğamiral Nadir Hakan Eraydın (Deniz Kuvvetleri Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanı)

Tuğamiral Osman Kayalar (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Başkanı Vekili)

Tuğamiral Ahmet Türkmen (Denizaltı Filo Komutanı)

Tuğamiral Ramazan Cem Gürdeniz (Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkan Yardımcısı)

Tuğamiral Mehmet Fatih İlgar (Güney Deniz Saha Komutan Yardımcısı)

Tuğamiral Cem Aziz Çakmak (Deniz Kuvvetleri Harekât Başkan Yardımcısı)

Tuğamiral Levent Erkek (Deniz Eğitim Komutan Yardımcısı)

Tuğamiral Levent Görgeç (Deniz Harp Akademisi Komutan Yardımcısı)

Tuğamiral Fahri Can Yıldırım (Genelkurmay Plan Prensipler Daire Başkan Yardımcısı)

Tuğamiral Şafak Yürekli (Aksaz Deniz Üs Komutanı)

2 Sahil Güvenlik Komutanı’ndan 1’i tutuklu

Tuğamiral Turgay Erdağ (Sahil Güvenlik Komutan Yardımcısı)

İsrail’in ‘200 mil‘ telaşı

Kıbrıs Rum kesiminin İsrail’i de yanlarına alarak Akdeniz’de doğalgaz ve petrol aramaları için ABD’li Noble şirketiyle anlaşarak sondaja başlaması ‘kıta sahanlığı’ ve ‘200 mil‘ tartışmalarını başlatıyordu. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre devletlerin karada sahip oldukları topraklar gibi denizde de ‘münhasır’ denilen alanlarda hâkimiyet hakkı bulunuyordu.

Doğu Akdeniz’de durum farklı

Buna göre, denize sınırı olan ülkelerin kıta sahanlığı 12 deniz mili ile sınırlandırılırken sonrasında da 200 mile kadar denizden ve altındaki zenginliklerden yararlanabilme hakkına sahip görünüyordu. Ancak Doğu Akdeniz için durum farklı bir hal alıyordu. Çünkü Akdeniz’e sınırı olan Türkiye, Mısır, Libya, KKTC ve Kıbrıs Rum kesimi, kıta sahanlığı olan 12 milden sonra 200 mil daha ilerlediği zaman kesişme yaşanıyordu. Bu durum ise yeni sorunlara yol açıyor ve Kıbrıs Rum kesiminin KKTC’yi yok sayarak sondaj çalışmalarına başlamasını gayri meşru kılıyordu. Uzmanlar, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de en uzun sınıra sahip olduğunu, buna bağlı olarak da ‘en yetkili’ ülke olması gerektiğine dikkat çekiyordu. Rum kesiminin sondaj çalışmalarını başlatması Türkiye’ye meydan okumak anlamına geliyordu. Ayrıca İsrail-Türkiye ilişkileri ve Arap ülkelerinde hâkimiyet mücadelesine de dikkat çekiliyordu. Türkiye’nin izlemesi gerekenlerin başında 200 mile kadar olan münhasır ekonomik alanın belirlenmesi geliyordu. Bazı stratejistler: “olumsuz gibi görünen bu durum AKP iktidarının cesur ve onurlu davranması halinde KKTC’nin bağımsızlığını ilan etmesini sağlayabilir” diyordu.

KKTC Cumhurbaşkanı Siyasi Danışmanı Prof. Dr. Ata Atun, Filistin’in devlet olarak tanınmak istenmemesini 200 mil kuralına bağlıyordu. Prof. Dr. Atun’a göre, devlet olarak tanınması durumunda Filistin, Gazze sahilinden 200 mil ilerisine kadar münhasır ekonomik alana sahip olacaktı. “İsrail’in Filistin’in ülke olarak tanınmaması için elinden geleni yapması münhasır ekonomik alanla ilgilidir. Gazze sahilinden 200 mil ilerlenirse neredeyse Kıbrıs’a ulaşılır. İsrail’i korkutan budur” diyordu. Filistin’in devlet olarak tanınmasa bile Ortadoğu’da dengelerin eskisi gibi olmayacağını belirten Prof. Dr. Atun’un: Rumlarla işbirliği yapan İsrail için, “Rum-İsrail işbirliği geçicidir. İsrail, Türkiye ile ilişkilerini düzeltecektir. Çünkü İsrail’in Ortadoğu’da olabilmesi için Türkiye’ye ihtiyacı vardır” ifadeleri dikkat çekiyordu.

Petrol aramalarının sonuçlandığında İngiltere’nin de hak iddia edeceğini ifade eden Prof. Dr. Atun: “Kıbrıs adası üzerinde petrol ve doğalgaz kesinleştiği zaman İngiltere, kendisinin de münhasır ekonomik alanı olduğunu söyleyerek petrolden talep edecektir. Şu an sessizliğini koruyan İngiltere pusuda beklemektedir” uyarısında bulunuyordu.

Başbakanın kof çıkışları ve çelişkiler yumağı

Türkiye dış politikada aktif gibi gözükse de, eylem ve söylemleri arasındaki çelişki dikkat çekiyordu. Türkiye hem İsrail’in güvenliği için ‘Füze Kalkanına’ dahil olurken, hem de siyasi rant uğruna “Gerekirse savaşırız” yönünde açıklamalar yaparak, kamuoyunu rahatlatıp oyaladığı anlaşılıyordu.

Rumların petrol çıkarmasına engel olamayan AKP, “Önce izin vermeyiz” diyor, ardından “Onlar ararsa biz de ararız” diyerek anlaşma imzalıyordu.

İsrail’in hamisi ABD ile Türkiye arasında su sızmazken, ABD Türkiye’nin Filistin konusundaki tavrının tam aksine hareket ediyordu. Başbakan Erdoğan’ın New York’ta yaptığı “İsrail ile gerekirse savaşırız” açıklaması, Türkiye’nin NATO’nun bir dediğini iki etmeyen tavrıyla çelişiyordu. Bir yandan, adı zikredilmese de tüm dünyanın bildiği İran’a karşı ve İsrail’in güvenliği maksatlı Füze Kalkanının bir parçası olurken, diğer taraftan güvenliğini tesis projesinde yer aldığımız İsrail ile nasıl karşı karşıya geleceğimiz sorgulanıyordu.  Asıl önemlisi, böylesi bir durumda NATO’nun alacağı tavır merak ediliyordu. Çünkü, NATO üyesi bir ülke saldırıya uğradığında NATO, askeri olarak o ülkeye yardım etmek zorundaydı. Ancak, saldırgan İsrail olduğunda NATO’nun böylesi bir adım atması mümkün gözükmüyordu!

Siyonistlerle ticaret hacmi artmaktaydı

Başbakan; İsrail’in bugüne kadar 89 tane BM kararını çiğnediğini söylerken  “daha birkaç sene öncesine kadar siyasi ve ticari ilişkiler tavan yapmışken bu gerçeği niye dillendirmedi?” sorusu da akılları kurcalıyordu. Mayınlı arazilerin İsrail’li firmaya verilmesi konusundaki ısrarlı tavırlar, Ofer ile yapılan gizli pazarlıklar gibi konular son birkaç senedir yaşanan krizle birlikte maalesef unutulup gidiyordu. Ancak, siyasi krize rağmen ticaret hacminin bir senede yüzde 30 artması ve askeri anlaşmalar askıya alınırken ticari ilişkilere dokunulmaması da ayrı bir soru işareti oluşturuyordu.. Alınan ödüller, yapılan askeri işbirliği ve silah alımları da işin bir başka boyutuydu. Evet, Sn. Recep T. Erdoğan açıkça ikili oynuyordu!

İsrail’le kötü, ABD ile iyi olunmazdı!

İsrail ile kriz görüntüsü devam ederken, İsrail’in en büyük müttefiki ve en yakın dostu ABD ile sıcak ilişkiler de tüm hızıyla sürüyordu. Tipik “Tavşana kaç, tazıya tut” siyasetini izleyen ABD, İslam dünyasıyla arasını düzeltmek ve Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) sürdürebilmek için Türkiye’yi desteklerken, öte yandan da Filistin devletini veto edeceğini ilan ediyordu. Ahmedinejad’ın BM Genel Kurul’undaki konuşması sırasında da salonu terk eden ABD’nin tavrı şaşırtmıyordu. BOP’u yürürlüğe sokan ve NATO’yu Yeni Stratejik Konsept ile yeni tehdit olan İslam’a göre düzenleyen ABD’nin verdiği sözlerin hala nasıl olup da Türkiye tarafından güvenilir bulunduğu hayretle karşılanıyordu. Öte yandan uzmanlar ABD ile iyi İsrail ile kötü olunamayacağının altını çiziyordu. Uzmanlara göre ya her ikisiyle iyisinizdir, ya da her ikisiyle kötü. Ortası, sahtekârlıktır ve halkı aldatmaktır” deniyordu.

Akdeniz’de hesaplaşma kaçınılmazdı

Org. Işık Koşaner ile birlikte istifa eden Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Eşref Uğur Yiğit’in yaptığı tahlil, nedense hiç tartışılmıyordu.

Oysa, Yiğit, “Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz nedeniyle büyük bir askeri hesaplaşmanın kaçınılmaz olduğunu” belirtiyordu. Şu anda Türkiye, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs sahnede gözüküyor. Ancak konu enerji olunca, kuşkusuz daha birçok ülke bu oyununa katılmak için fırsat kolluyordu.

ABD kilit konumunda bulunuyordu.

Rusya, ön cephesinin Doğu Akdeniz olduğunu saptıyordu.

Çin petrolünün yüzde 40’ı Basra/İran körfezinden gidiyordu.

Suriye de Doğu Akdeniz’deydi ve İran’ın ön cephesi olduğu biliniyordu.

Tahrir meydanlarının bir uçları Doğu Akdeniz sahillerine kadar uzanıyordu..

Almanya Doğu Akdeniz’in neresinde

Güney Kıbrıs ve Yunanistan AB üyesiydi, ancak petrol arama ruhsatı ABD şirketine veriliyordu. Peki AB, Doğu Akdeniz’in neresinde duruyordu? Fransa ve İtalya, Libya’daydılar, acaba Almanya ne hesaplar kuruyordu? Almanya’nın Rusya ile geliştirdiği ekonomik ortaklık çok ciddi boyutlara ulaşıyordu. Almanya, Libya harekâtından başlayarak, ABD ile kaderini giderek ayırıyordu. Almanya’da Deniz Feneri soruşturması da derinleşerek ilerliyor; BOP Eşbaşkanlığı’nın kapısına kadar dayanıyordu.

Türkiye Doğu Akdeniz’in neresinde

Peki, Türkiye Doğu Akdeniz’in neresinde durmaktaydı? Atlantik’e zincirlenmiş olan BOP Eşbaşkanlığı ile Türkiye’nin milli çıkarları çatışmaktaydı.

Evet, Türkiye açısından mesele çatallaşmıştı.. Firkateynlerimiz, “Doğu Akdeniz’de bayrak açmıştı”, ama petrol arayan şirketin bayrağı, mavi ABD bayrağıydı!? Yoksa firkateynler doğalgaz arayacak ABD şirketlerini 101 pare top atışıyla selamlamak için mi sefere çıkmıştı?

Tayyip Erdoğan’ın ne yaptığını ve ne yapacağını anlamak için şunların sorulması lazımdı:

Bir: Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarlarını korumaya kararlı olan bir yönetim, hiç Deniz Kuvvetleri’nin 22 Amiralini ve en seçkin subaylarını uydurma gerekçelerle içerde tutar mıydı?

İki: Ege ordusunun kaldırılması için bu denli ısrarlı davranır mıydı?

Üç: Milli hedefli bir AKP iktidarı, Rum yönetimi altında Kıbrıs’ı birleştirmek ve Türk askerini Kıbrıs’tan çekmek için 9 yıldır böylesine çırpınır mıydı?

Dört: Abdullah Gül’ün 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile yaptığı konuşulan 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmanın Kıbrıs ve Ege maddeleri, Doğu Akdeniz’de teslim bayrağını, daha 8 yıl önce çektiklerinin ispatı sayılmaz mıydı?

Beş: Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile İsrail arasındaki muhabbetin çöp çatanı BOP Eşbaşkanlığı’nın bağlı olduğu ABD ve AB olduğuna göre, onlara karşı, onların eşbaşkanı bizi nasıl savunacaktı?

Asıl büyük “sürprizler”e hazır olunmalıydı!

“Büyük müttefik” ABD’nin kayıtsız şartsız desteklediği İsrail’in, Irak’ın kuzeyinde kurdukları kukla Kürt devleti Doğu Akdeniz sahillerine ulaştırma planları son aşamasındaydı. Doğu Akdeniz’de bir İsrail vardı; az geliyormuş ikinci İsrail de yoldaydı. O zaman biz de İsrail oluruz, etti üç İsrail!

Atlantik’te yarılma

Ora. Yiğit’in “Doğu Akdeniz’de büyük hesaplaşmayı kaçınılmaz görmesi” hesaplaşmanın tarafları sorusunu gündeme taşımıştı. Öyle gözüküyor ki bu kaçınılmaz hesaplaşma, Atlantik sistemi içindeki yarılma hattını da tanımlamaktaydı. Yani fay hattı kırılmaya başlamıştı.

Peki, Türkiye, bu fay hattının neresinde olacaktı. BOP Eşbaşkanlığı tarafında mı?

Yoksa Milli menfaatlerin ve Atatürk Türkiye’sinin yanında mı? İç cephedeki bu kamplaşma, aynı zamanda uluslar arası boyutlara uzanmaktaydı. BOP Eşbaşkanlığı neresinden bakarsanız bakın, düşman safındaydı. Adı üstünde, emir komuta zinciriyle bağlıydı. 36 kez kendi ağzıyla itirafı ortadaydı.”[1]

Akdeniz’de Türkiye tek başına kaldı

Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak yürüttüğü doğalgaz ve petrol arama çalışmaları uzmanlar tarafından, ‘Akdeniz’de hâkimiyet mücadelesi’ olarak değerlendiriliyordu. Rumların, İsrail’i de yanlarına alarak lobiler aracılığıyla ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın da desteğini aldıkları belirtiliyordu. TÜRKSAM Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Celalettin Yavuz, sorunun temelinde Doğu Akdeniz’de deniz sahası paylaşımının yapılmamasından kaynaklandığına dikkat çekiyor, ayrıca Türkiye’nin yalnız kaldığını söylüyordu. TESAM Başkanı Doç. Dr. M. Sıtkı Bilgin de, Rumlar ve İsrail’in öne sürüldüğünü belirterek, “perdenin arkasında ise ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın bulunduğunu” vurguluyordu.

Türkiye Tek Başına

Doç. Dr. Yavuz, sorunun temelinde Doğu Akdeniz’deki deniz sahası paylaşımının yapılmaması olduğunu hatırlatıyordu: “Doğu Akdeniz’deki deniz sahalarının paylaşımı yapılmadı. Bu da hukuki zeminde meşru müdafaayı engelliyor. Isınan Doğu Akdeniz’de Türkiye tek başınadır. Üstelik modern silah ve mühimmatın önemli bir bölümü de karşı tarafı destekleyen ülkelerden satın alınmaktadır. Bu arada, Türkiye’nin 9 yıldır sadece söylem ve sloganla yürütülen ‘Komşularla Sıfır Sorun’ politikasına artık bu söylemi uyduranlar dahi inanmamaktadır. Oysa sloganı patlattıkları ilk yıllarda nice uzman ve okumuş kişiler buna alkış tutmuşlardı. Şimdi ise ne Türkiye’de, ne de bölgemizde bu sahte sloganlara kimse inanmamaktaydı.”

Doç. Dr. M. Sıtkı Bilgin, Kıbrıs Rum kesiminin petrol aramalarına ABD’li şirket ve İsrail birlikteliğiyle başlamasının Doğu Akdeniz’deki hâkimiyet mücadelesi olduğu yorumunu yapmıştı. “Bu durum Doğu Akdeniz’de hâkimiyet mücadelesinin bir yansımasıdır. İsrail ile Rumlar perdenin önündeki aktörlerdir. Perdenin arkasında ise ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya vardır. Akdeniz’de son beş asırdır bu devletlerle Osmanlı (ve varisi Türkiye) hesaplaşması yaşanmaktadır. Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmasıyla beraber Rum kesimi İsrail’e yanaşmıştır. Asıl hedef ise Akdeniz’e Batılıların hâkim olması Türkiye’nin kuşatılmasıdır. AB Türkiye’ye yalan söyleyip kandırmıştır. Kıbrıs Rum kesimi, Türk kesimiyle anlaşma yapmadan AB’ye sokulmayacaktı, ama maalesef alınmış ve kışkırtılıp üzerimize salınmıştır.



[1] dperincek@ip.org.tr Biraz Kısaltarak

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Ufuk EFE

Ufuk EFE

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx